Arama

Popüler aramalar

‘’SAVUNMANIN ZAFERİ!‘’

Gerçeği söylemek gerekirse böylesine önem taşıyan hedefler adına gol bulmak için daha çok şey yapan taraf Galatasaray’dı maçın genelinde dün akşam. Fenerbahçe ise gol yememeyi öncelikli kılıp, gol bulmamayı tesadüflere veya rakibin dalgın anına bıraktı. Bir başka deyişle, sarı lacivertliler maçı “Savunma”yla kazanacağına hem inanmış hem de yemin etmiş gibi oynadı maçın tamamını. Nitekim, haklı da çıktı ve hem ezeli rakibini kendi seyircisi önünde birkez daha yendi, hem de çok değerli bir 3 puan daha aldı ligdeki hedefi adına.

Tabi, Advocaat’ın tercih ve beklentisinin galebe çalmasında baş rolü Volkan Demirel’in oynadığının altını da çizmeliyim yeri gelmişken. Kaptan, resmen tribünlerin kendisine ahlaksızca yaptığı küfürlere performansıyla tekzip gönderdi. Josef, Mehmet Topal, Kjaer ve Skrtel başta olmak üzere çoğu arkadaşı da ona ayak uydurdu genelde bu yolda.

Galatasaray tabii ki, maçı kazanmak için çok çırpındı. Ama, galiba kadroyu Tudor değil de Sneijder yapmış ve sahaya sürmüştü. Fakat bir kez daha evdeki hesap çarşıya uymadı.

Sonuç olarak 3 puanı kaptı Fenerbahçe. Hem de ezeli rakibini bir kez daha rakip sahada yenerek. Dolayısıyla, lig 3. adına avantajlı, lig 2. için ise şansını sürdüren taraf haline geldi bu galibiyetle ve aynı zamanda 23 Nisan’ını kutladı sevenlerinin sarı lacivertliler.

24 Nisan 2017, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Altın değerinde!‘’

Fenerbahçe’nin Süper Lig’deki belalısı sayılır Akhisar Bld.spor. Dün akşam da ecel terleri döktürdü sarı lacivertlilere açıkçası. İlk yarıda ilk şutunu ancak 23’te atabildi nitekim evsahibi takım. İlk yarının son anında gelen gol ise rakip futbolcunun kafasından filelere gitti zaten. E, taraftar olsam bende böyle bir takımı izlemek için stada gitmem doğrusu.

Deyim yerindeyse, uykusunu getirir insanın futbolun böylesi. Tempo, uyum, isyan… Yeller esiyor bütün bu kavramların yerinde ne yazık ki. Acı gerçek ise şudur; Bu iç karartıcı görüntü sezona üçüncü teknik direktörüyle yola devam eden ve tek amacı kümede kalmak olan Süper Lig’in vasat takımlarından biri olan Akhisar Bld.spor karşısında sergileniyor maalesef.

İkinci yarı bir tık daha güzeldi, ilk yarıya oranla, söylemesek ayıp olur. Volkan Demirel’in (bana göre ihraç kokan bir hareketle) yarattığı penaltıyla skoru eşitleyince konuk takım, Fenerbahçe nihayet vizyon ve misyonunu hatırlamaya başladı ve uyuşukluk gömleğini soyunmaya başladı. Zaten 10 dakika sonra da Josef’le yeniden öne geçti.

Ancak, galibiyet golünden sonra tekrar kış uykusuna yatınca ev sahibi, konuk taraf başladı Volkan Demirel’in kalesine akın üstüne akın yapmaya. Ve Fenerbahçe maalesef uzun bir süre üst düzey bir Avrupa takımıyla deplasmanda oynuyormuş gibi 2-1’i korumaya çalıştı ne yazık ki.

Fakat garip olan şuydu; Josef, Aatıf ve Mehmet Topal dışında neredeyse aksamayan futbolcusu yokken, oyuncu değişikliğine gitmedi Sayın Advocaat. Lens’in son saniyelerdeki golü ise Akhisar Bld.spor’un kaçırdıkları ve son anda yaptığı hata adına kesilmiş bir faturaydı adeta.

Dolayısıyla bu 3 puan Süper Lig’deki üçüncülük hatta kim bilir belki de ikincilik adına bildiğimiz altın değerinde puanlardır bence.

09 Nisan 2017, Pazar 21:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fabiano ve Sow!‘’

Özellikle futbolda çabuk ve doğru düşünmek hayati önem taşır başarı adına. Bu sadece futbolcular için değil, hakemler adına da geçerlidir. Misal. 23’te Aatıf doğru ve çabuk düşünebilse, dolayısıyla çevre kontrollü topu ayağından çıkarabilse büyük olasılıkla daha o anda skor üstünlüğüne ulaşacaktı Fenerbahçe.

Veya 39’da hakem doğru ve çabuk kararın altına imza atsa, Lens’e yapılan faulü gerekçe yapıp sarı lacivertlilerin umut vaat eden atağını kesmese, muhtemel bir gol daha ilk yarıda maçı renklendirecekti.

Keza, Karabükspor’un 40’ına merdiven dayadığı halde kaplanları çağrıştıran kalecisi Ahmet Şahin çabuk ve doğru düşünceyle o denli konsantre oynamasa, belki de daha ilk yarıda kopacaktı maç.

Şüphe yok ki, yetinin böylesine sahip olabilmek için hem futbolcu hem de hakemin maça yeterli ve doğru şekilde hazırlanması lazım. Bu da formda olmaya ve konsantrasyona tekabül eder doğal olarak.

İlk yarıda her bakımdan üstün olan taraf Fenerbahçe’ydi, bu gerçeğin altını çizelim. Ama ikinci yarıyla birlikte roller değişti adeta. İyi de takımı akın üstüne akın yerken, ekibinin defans bloğu soluksuz kalıp köşesine çekilmiş boksörü çağrıştırırken ve üstelik bu görüntü maçın 63. dakikasına kadar sürmüşken, Sayın Advocaat neden olup biteni izledi öylece anlayamadım, anlam veremedim, kendisine de yakıştıramadım doğrusu. Hem de Kjaer, Skrtel ve Fabiano (yani defans bloğu) hariç onca oyuncusu nal toplarken.

Van Persie, başlı başına bir parantez zaten. Öyle pozisyonları heba etti ki, bu görüntüleri UEFA’ya gönderseniz, Fenerbahçe’de oynayanının “Çakma” olduğuna hükmedilir kesinlikle. Yanlış anlamayın, maçın tek golünü atmasına rağmen böyle düşünüyorum Hollandalı için.

Hiçbir oyuncunun sakatlanmasını istemem. Ama gene de Volkan Şen’in 10 dakika sonra oyundan alınmasının Fenerbahçe adına maçın dönüm noktası olduğuna inanıyorum. Yeteneğine sözüm olamaz, ama Fenerbahçe formasını giyemez, giymemeli de. Nitekim, şer’den hayır doğdu ve onun yerine oyuna dahil olan Musa Sow kaleci Fabiano’yla birlikte 3 puanı armağan ettiler morali hayli bozuk camiaya.

01 Nisan 2017, Cumartesi 22:20
YAZININ DEVAMI

‘’Rehberimiz bilim olmalı!‘’

Yabancı serbestisi kararı henüz emekleme çağında. Deyim yerindeyse dumanı tütüyor üzerinden hala. Ama Futbol Federasyonu başkanı Sayın Yıldırım Demirören 26 Mart’ta yayıncı kuruluşta serbestiyi kaldıracaklarını söyledi. Üstelik, Türkiye Futbol Direktörü Sayın Fatih Terim ve Kulüpler Birliği Başkanı Sayın Göksel Gümüşdağ gibi futbolumuzun en önemli iki temsilcisi serbestinin devamından yana olduklarını beyan ediyorken.
İnanamıyor insan. Peki, futbolumuzun direktörünün aksine kimler, ne hakla yabancı sınırlamasını gündeme getiriyor, hangi mantıkla. Hayır, şunu anlarım. Sınırlamanın kalkmasından sonra hepten hovardaca davranan kimi yöneticiler kulüplerinin açmazını katlamışlardır. Kabul. Dolayısıyla “Bir şey yapmamız lazım” diye düşünmüş olabilir yetkililer. Ama “Bir şey” yapmak kaş yapayım derken göz çıkarmak olmamalı, değil mi?
Kaldı ki, ezelden beri mühendislik, planlama ( istisnalar dışında) diye bir kaygısı olmadı kulüp yöneticilerimizin. Ezelden beri ( çoğu önemli şirketlerin sahibi ve yöneticileri oldukları halde) şirketlerini yönetirken gözettikleri hassasiyeti kulüp yönetirken esirgiyorlar maalesef.
O zaman sorunun adını koyalım artık; Kulüplerimizi altyapı yoksulluğunun ve borç sarmallarının ana nedenin yabancı sayısıyla alakası yok. Sorun, rahmetli Süleyman Seba, İlhan Cavcav ve Sayın Seyit Mehmet Özkan adanmışlığıyla çoğu kulübümüzün yönetilmemesidir.
Altyapı üretimsizliğini yabancı serbestisine bağlamak Gençlerbirliği, Bursaspor ve Altınordu gibi kulüplerimize de saygısızlık olur, unutmayın. Ha, illa bir şey yapmanız gerekiyorsa bu yasaklardan medet ummak olmamalı. Aksine Altınordu, Bursaspor ve Gençlerbirliği gibi altyapıyı fabrikaya dönüştürmüş kulüplerimizi maddi ve manevi açıdan ödüllendirmek olmalı.
Ayrıca unutmayın, akvaryumda yetiştirdiğiniz balık okyanusta ayakta kalamaz, hayata tutunamaz.
Açıkçası, artık sıkı sıkıya bilimin ipine sarılmak zorunayız. Çünkü sorunlarımızı kökten çözmenin başka da yolu yoktur ne yazık ki.

28 Mart 2017, Salı 22:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hoca farkı bu işte!‘’

İki sezondur Fenerbahçeliler adına saç-baş yoldurtacak çok sebep var şüphesiz. Ama bu faktörler yada nedenler içinde öncelikle altı çizilmesi gerekenin Şükrü Saraçoğlu büyüsünün bozulmasıdır. Açıkçası kendi mabedinde bile hemen her rakip galibiyet için oynuyor artık. Adeta İbranilerin “Hepsi yaralar, ama sonuncusu öldürür” ediği türden deyim yerindeyse.

Dün akşam da aynı realiteye tanıklık ettik. Konyaspor, Sayın Kocaman’ın kocaman tahlil ve şaşmaz pusulasıyla baştan sona galibiyet için oynadı. Anasının aksütü kadar helal bir galibiyet aldı Şükrü Saraçoğlu’nda.

Tanrı aşkına, eğri oturup doğru konuşalım, dün akşamki bu iki takımın kadro kalitesini tartsak Fenerbahçe’ninki ikiye katlamaz mı Konyaspor’un kini? Sezon boyunca doğru dürüst forma şansı bulamayan Aatıf’ı kadrosuna katmak için neredeyse yalvarmadığı kaldı Konyaspor’un, malumunuz.

Peki, fark ne o zaman? Tabii ki, hoca. Aykut Kocaman’ın elindeki Konyaspor fit şekilde akort edilmiş bir bağlama gibi. Lakin Advocaat’ın Fenerbahçesi aylardır kılıfından çıkarılmayan enstrüman gibi.

Kjaer olmayınca defansta alabora oluyor, Lens olmayınca da resmen kanatsız kuşa dönüyor ofansta Fenerbahçe. Zira bu durumda hem defanstan oyun kuramıyor, hem de rakip kaleye gitmekte aşırı derecede zorlanıyor sarı lacivertliler.

Van Persie’yi bir kenara koyalım. O bu güne kadar tanıdığım en iş ahlaksızı. Ama ya diğerleri…Ozan Tufan’dan Alper’e, Sow’dan Şener’e aklınıza kim geliyorsa koca bir kadro bu kadar geriye gider mi, durup dururken?

Kaliteyi, vizyonu, misyonu (her türlü eksik ve zaafına rağmen) kadronun böylesi inkar ediyor, yadsıyorsa, bu görüntünün faturasını öncelikle idari ve teknik heyete çıkarmak lazım her halde, öyle değil mi?

Volkan Şen için ise artık söyleyecek sözüm yok. 80’deki o pozisyonu golle sonuçlandırmayan futbolcuya Fenerbahçe forması giydirmek, en hafifinde ayıptır, ayıp. Varsın tepeden tırnağa “Yetenek” olsun, hiç fark etmez.

17 Mart 2017, Cuma 22:30
YAZININ DEVAMI

‘’Üç puandan daha değerli‘’

Kılıçları çekerek başladı maça iki takım da. “Rus ruleti” denilen türden adeta. Zaten daha ne olduğunu anlamadan da 2-0 geriye düştü Fenerbahçe. Tabii, eğri oturup doğru konuşalım, hoş değil böylesi büyük takımlar adına. Ancak, görüntünün böylesinin tek sorumlusu olarak (eleştirilecek tavırlarına rağmen) Advocaat’ı gösteremeyiz her halde. Zira, böylesi hem haksızlık hem de insafsızlık olur.

Misal, Souza, Mehmet Topal ve Ozan Tufan’ı birlikte oynattığı için hepimiz eleştirdik çoğunlukla Hollandalı teknik direktörü. İyi de dün akşam da görüldüğü üzere Souza’nın yokluğunda adeta köpeksiz köye dönüştü orta sahası Fenerbahçe’nin.

İyi de bu kadronun mühendisliğinde Advocaat’ın en küçük bir sorumluluğu yok ki.

Misal, Gökhan Gönül’ün yerinde oynayan Şener veya Caner Erkin’in kulvarında görev yapan Hasan Ali ve İsmail Köybaşı en hafifinden “Çakma”olarak kalmıyorlar mı savunmanın sağında ve solunda, elinizi vicdanınıza koyun.

Yeri gelmişken altını çizmek isterim, OzanTufan’ın hemen ama hemen bir mentörle mesaiye başlaması gerekiyor. Çünkü, onun gibi bir futbolcu çok yönlü olarak bu denli geriye gidiyorsa bu durumun altında psikolojik faktörler aramak lazım.

Ve işin özeti şu; eğer koca Fenerbahçe 2017’de deplasmanda ilk galibiyetini aldıysa bunu öncelikle Lens’in ortaya koyduğu karaktere, Mehmet Topal’ın liderliğine ve Alper Potuk’un bitmez tükenmez enerjisine ev asla vazgeçmeyen iradesine borçludur.

Volkan Şen mi? Kusura bakmasın ama, bu formayı giymesi için kırk fırın ekmek yemesi lazım. Yeteneğine eyvallah, ancak futbol zekası, taktik disiplini çok, ama çok eksikler içeriyor maalesef.
Bu durumda rahatlıkla şunu söyleyebiliriz her halde; Bu galibiyet üç puandan da öte Süper Lig’i 3. bitirmek yolunda.

10 Mart 2017, Cuma 22:30
YAZININ DEVAMI

‘’Vah ki vah!‘’

Korku insanidir. Zaten korkmalı insan dediğin. Çünkü korkmayan insan yalan söyler, hırsızlık yapar, sokağa tükürür, ormanda bile sönmemiş sigarasını fırlatıp atar gelişi güzel, kırmızı ışıkta geçer… Yani, korkmayan insandan her türlü melanet beklenir kısacası. Dolayısıyla korkmalı insan zaman zaman.

Ancak, korkuyu abartırsan Advocaat olursun işte. Mehmet Topal, Ozan Tufan, Souza… 3 defansif orta sahayla başladı gene maça. Fakat sadece ilk yarıda bile 2 elin parmakları kadar şut attı Osmanlıspor, Fabıano’nun kalesine.

Yazık, koca Fenerbahçe ne hale düşürüldü. Vah ki, vah! Artık, Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda bile hemen her rakip galibiyet için oynuyor. Bu, bir sonuçtur şüphesiz. Ama unutmayalım ki, her türlü sonuçtan onlarca kez daha büyüktür o sonucu yaratan nedenler (sebepler)

Sebep deyince de en tepeyi, yani başkan ve yönetimini ilk sıraya yazacağız her halde. Ne yani, en küçük başarının nemasını kimseyle paylaşmayanlar tribünlerde hazan rüzgarı estirmiş bu başarısızlığın faturasını başkalarına mı kesilecek şimdi, ayıp olmaz mı, en hafifinden böylesi?

Futbol, biraz da “gol” demektir, bu gerçeği asla unutmayalım. Fenerbahçe denince de çoğumuzun aklına şiir ve resim geldi öteden beri. Sow, Van Perse, Aatıf, Salih yedek kulübesinde. Yahu, şiiri kim yazacak bu durumda. Maçın oynandığı anda 15 puan gerisinde maratona devam ediyor Fenerbahçe ve Advocaat hala kaybetmekten korkuyor. Ve maalesef, Hollandalı teknik direktörün bu abartılı korkusu Fenerbahçeli futbolculara da yansımış. Aksi olsa, her türlü zaafına rağmen bu kadro bu kadar telaşın ve sıradanlığın esiri olmazdı, iddiaya girerim hiç duraksamadan bu konuda.

05 Mart 2017, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir boy aynası lazım!‘’

Evet, hem de hepimize, her kesime kocaman bir boyaynası gerek… Gerçekten artık aynada kendimizle enikonu konuşmanın zamanıdır bence. Genç hakem Ümit Öztürk, merdivenleri tırmanma aşamasındaki Ozan Tufan, kemale ermiş Aziz Yıldırım ve Dıck Advocaat da dahil tabii.

“Gel-git”lerin öbür adı sanki bu sezon Fenerbahçe. Kümede kalmak mücadelesi veren (Adanaspor, Alnayaspor, Kayserispor gibi) takımlara karşısında genelde “Kedi”ye dönüştü, ama M.United, Feyenoord, Beşiktaş, Galatasaray, Trabzospor ve Başakşehir gibi Avrupa’nın ve Süper Lig’in birinci sınıf takımları karşısında kükredi deyim yerindeyse.

Dün akşam da Sergen Yalçın’la oynadığı 5 maçın 4’dünü kazanıp hiç kaybetmeyen Kayserispor’u karşısında net bir skorun altına imza attı sarı lacivertliler.

Alper ve kendisini asla, ama asla inkar etmeyen Mehmet Topal hariç geriye gitmeye kalmadı bu sezon maalesef “Çubuklu”ları temsil eden kim varsa. Sayın Advocaat da dahil olmak üzere.
Aslında geriye gitmek değil, paralize olmaktır Fenerbahçeli futbolcuların bu sezon gözümüze soktuğu. Peki kalite, vizyon ve misyonu bu denli inkar eden bu futbolcu gurubunun taraftarı tribün firarına zorlamasından azade mi yani Aziz Bey ve Sayın Advocaat?

Neyse, söylenecek çokşey var, hesap sorulması gerekenler kadar hem de. Ama şimdi, deplasmanda üstelik Sergen Yalçın’la hiç kaybetmeyen Kayserispor’u böylesine net bir skorla yenerek kazanmışken Fenerbahçe ağzınızın tadını daha fazla bozmayayım. Tabii, söyleyeceklerimin ilerde söylemesi hakkımın baki kalması kaydıyla.

02 Mart 2017, Perşembe 23:05
YAZININ DEVAMI