‘’Moral depoladı!‘’
İlk yarıyı 2-0 önde kapattı Fenerbahçe. Ama eğer girilen pozisyonlar golle sonuçlanabilse 2-2’ lik bir skorla soyunma odasına giderdi takımlar.
Gerçeği söylemek gerekirse ilk yarının bu skorla bitmesi biraz Alanyasporlu forvetlerin beceri eksikliğinin ürünüyse biraz da Kameni’nin sergilediği kaleci performansının sonucuydu.
Dirar takım oyuncusu. Albenisi az ama onun yokluğunda sağ kanadı eski etkinliğinden uzak kaldı dün akşam sarı lacivertlilerin, bu bir gerçek.
Bir diğer geçek de Fenerbahçe’nin taraftarıyla hala barış sağlayamadığıdır ne yazık ki. Geçen hafta Başakşehir gibi bir takımı deplasmanda net bir skorla yenmiş takım. Haftaya da Beşiktaş derbisi var gene deplasmanda ama tribünlerin yarıya yakını boş. Dünyanın en özel taraftarlarından biridir Fenerbahçe taraftarı, bu tartışılmaz. Ama bu hale gelmesi veya getirilmesi ciddi şekilde üzerinde düşünülmesi gereken bir durum bence.
Giuliano “sınıf” bir futbolcu. Zaten başka türlü de Brezilya milli takımının formasını giydirmezler insana. Fenerbahçe adına dün akşam attığı ilk goldeki vuruşu alkışlık türdendi. Penaltı vuruşu da istisnai Brezilyalı yıldızın. Ne çok çağrıştırıyor Alex de Souza’yı, öyle değil mi?
Aykut Kocaman çok uğraştı ve yoruldu belki, ama kafasındaki takımı yaratmak adına hayli yol aldığı da bir gerçek. Ama eğer takım 3-0 öndeyken ve maçın bitimine de sayılı dakikalar olduğu halde Hasan Ali kalesinden uzak bir yede o sarı kartı görüyorsa demek daha yapılması gerekenler var bu uğurda.
Alanyaspor için söylenecek fazla bir şey yok. Süper Lig’in en çok gol yiyen takımı durumundalar. Keşke Saffet Susiç’le yola devam etselerdi. Dün akşam ilkyarıda girdikleri ender pozisyonlardan sonuç alamadılar ve zaten ikinci yarıda da tek pozisyonları bile yok. Gerçeği söylemek gerekirse işleri zor.
Bir diğer gerçek de şudur ki, Fenerbahçe Beşiktaş maçı öncesi moral depoladı böyle bir galibiyetle.
‘’Ders olarak okutulmalı‘’
Sadece net skoruyla değil, her yönüyle Fenerbahçe adına futbol okullarında “Ders” olarak gösterilecek bir oyun izledik dün akşam. Daha ilk yarıda maçı koparacak kadar pozisyon üretti Fenerbahçe. 3. bölgede baskı yapmaya başladı misal. Hem de yedek kulübesindeki futbolcuları bile şampiyonluğa oynayacak kalitedeki Başakşehir karşısında ve üstelik deplasmanda. Dakikalar henüz 20’yi bulmamışken Giuliano, Mehmet Topal ve Fernandao’yla 3 net pozisyonu harcamasa sarı lacivertliler her halde tarihi bir skor olurdu.
Şüphesiz, kimi önemli oyuncularının yokluğuna rağmen bu takımın oyunun savunma yönü başta olmak üzere sahanının tamamında sinerji yaratabilmesinin baş aktörü Aykut Kocaman’dır bence.
Çünkü Sayın Kocaman futbola gerçekten kafa yoran bir teknik direktördür. Felsefesi var ve felsefesini oyuncularına ezberletir öteden beri. Yani, günümüz futbolunun gereklerini velindeki kadronun neleri yapıp yapamayacağını biliyor ve başarı adına nasıl oynanması gerekiyorsa o oyunu oynatıyor oyuncularına.
Elbette bu kadar çok koşan, alanın her tarafında rakibe nefes aldırmayan bir takımda yetenek ve beceri eksikliğinin azımsanmayacak boyutta olduğunu da söylemek zorundayım. Dolayısıyla Aykut Kocaman gibi bir teknik direktörün Valbuena’yı kendi oyun anlayışı konusunda ikna edememesini anlamış değilim maalesef.
Abdullah Avcı’nın takımı için Emre Belözoğlu’nun ne kadar önemli bir futbolcu olduğu dün akşam bir kez daha kanıtlandı. Doğal olarak Caner hakemin arkasından küfrettiği için 6 maç ceza alıyorken, yüzüne karşı hakeme küfreden Emre’nin sadece 1 maç ceza alması “Başakşehir kollanıyor” söylentisini haklı çıkarıyor bence.
Aykut Kocaman ve öğrencilerini kutlamak gerek. Zira net bir skorla maçı kazanarak zirveyle puan farkını 2’ye indirdiler. Yetmedi, bu galibiyetle şampiyonluk mücadelesinde ezeli rakiplerinin de yüzünü güldürdüler.
‘’Bu şartlarla bu kadar işte‘’
İdeal kadrosunun yarısından yoksun çıktı Gençlerbirliği maçına dün akşam Fenerbahçe. Buna rağmen ilk yarıda “güzel” denebilecek bir futbol oynadı. Önce Soldado, sonra Alper’le direkten dönen net pozisyonları ilahların kurbanı oldu.
Öyle ki, Ümit Özat’ın takımı ilk pozisyonunu Valbuena’nın klasikleşmiş top kaybıyla, ilk golünü de Dirar’ın Volkan’ın boşalttığı kaleye yaptığı kafa aşırtmasıyla buldu.
Alper Potuk dripling yapabilen hareketli bir futbolcu. Valbuena da öyle. Ama ikisinin de bu üstün özellikleri avantaj değil dezavantaj olarak dönüyor Fenerbahçe’ye. Neden? Çünkü ikisinin de ikide bir ayağına basan rakip oyuncuların kartlık hareketlerine göz yumuyor ne hikmetse hakemler.
Dün akşam da Mete Kalkavan maçın kaderini belirledi maalesef. Valbuena ve Alper’e kartlık fauller yapıldı. Hele sarı kartlı Kamal Issah’ın Valbuena’ya yaptığı tartışmasız kartı gerektiriyordu. Ama Mete Kalkavan’ın gözlerinde siyah bant vardı galiba o anda. Ümit Özat bile işe uyandı ve akabinde Ganalı oyuncusunu oyundan aldı oyun durur durmaz.
Şu Alper’in istikrar yakalayamamasına üzülüyor insan. Demek ki, profesyonelce yaşamıyor. Josef ve Mehmet Topal ikilisi ayrı düşünce, hele de Mehmet defans bloğunda oynayınca neredeyse 1-0 mağlup başlıyor maça Fenerbahçe.
İşin özü, yumak boyutunda sorunlar Aykut Kocaman’ın takımında. Bu kadar olumsuzluğun üstüne hakemlerin yerleşik hale gelmiş aleyhte hataları da binince bu kadar oluyor ancak. Devre arasında tek takviye yapılamadı. Hem de bu kadar eksiği gediği varken kadronun.
Aziz Yıldırım’ın başarıları alkışlanacak boyuttadır, bu kesin. Ama Fenerbahçe’nin transfer yapamaz hale gelmesinin vebali bu kadar ağırken nasıl rahat uyku uyuyabiliyor ve neden hala yeniden başkanlığa aday olmayı gündemde tutuyor Aziz Bey, anlaşılır gibi değil doğrusu.
Tabii, Ümit Özat’ın oynattığı futbolu alkışlamamak da ayıp olur en hafifinden, öyle değil mi?
‘’HAKEM ÇOK ETKİLENMİŞ!‘’
Fenerbahçe sıkıntılı gitti Trabzon’a. Bu denli sıkıntılı da olsa Hasan Ali’nin orta sahaya monte edilmesi eğreti durdu ve lüks oldu bence. Tamam, sakatlıklardan ötürü sıkıntılıydı Aykut Kocaman. Ama gene de Valbuena, Elif Elmas ve Oğuz Kaan dururken Hasan Ali biraz kel alaka. Dolayısıyla da yetenek ve yaratıcılık sırıtıp durdu Fenerbahçe adına her yönüyle üstün oynadığı ilkyarı boyunca.
Gene de daha ilk 45’te bile maç kopabilirdi sarı lacivertliler. Tabi eğer Aatıf en etkisiz oyunlarından birini oynamasa ve Ali Palabıyık, Alper’e yapılan net kırmızı kartı (anlayamadığım şekilde) atlamasa.
Aslında teknik direktörler için sakatlıklar beklenmedik durumlar değildir. Dolayısıyla olasılığın böylesini en iyi onlar göz önünde bulundurmak zorundadırlar. Peki, Mehmet Ekici’nin durumu malumken üstüne de Giuliano sakatlanmışken, Ozan Tufan’ın kadroda bulunması büyük bir doğru olmaz mıydı?
Hayır, yanlış anlaşılmasın. Giuliano, Mehmet Ekici, Janssen, Şener, Skrtel ve Neto gibi önemli futbolcuların yokluğunda bile Fenerbahçe’nin en zor deplasmanların başında yer alan Trabzon’dan beraberlikle dönmesini küçümsemiyorum asla. Hele de agresif oynamayı abartan ev sahibi takıma karşı bu denli toleranslı davranmışken Ali Palabıyık.
Dolayısıyla meramım o değil. Meramım Sayın Kocaman gibi önemli bir teknik direktörün bu yokluk içinde Elif Elmas ve Oğuz Kaan yerine Hasan Ali tercihine akıl erdirememektir. Hele de Valbuena’nın da yokluğunda yetenek ve yaratıcılığın yerinde yeller eserken.
Ali Palabıyık adına üzüldüm. Çünkü Ümit Öztürk’le birlikte en beğendiğim genç hakemlerimizdendir kendisi. Yazık, demek ki, hafta boyunca yoğunlaşan yorumlardan fazlasıyla olumsuz yönde etkilenmiş. Aksi olsa uzatmalardaki o korneri Fenerbahçe’ye kullandırmadan maçı bitirmezdi büyük olasılıkla.
‘’Teori ve pratik!‘’
Aykut Kocaman futbola dair konularda en çok kafa yoran bir futbol adamıdır, bu tartışılmaz. Misal,”futbol pas oyunudur” demişti yıllar önce. Keza, “adam adama oyun, oyuncunun özgürlüğünü kısıtlar” diyen de o. Dolayısıyla,”Antrenör takımı” kavramı da dahil felsefesi olan bir hoca. Saygı duymamız lazım elbette.
Ancak, teori ile pratik çok farklı şeyler. Hele de bizim ülkelerde. Çünkü bütün bu teorileri hayata geçirmek için sizin düşündüklerinizi, anlattıklarınızı enikonu kavrayan ve bunları hayata geçirebilecek kalitede futbolculara sahip olmanız zorunludur.
Oysa Sayın Kocaman hem mevcut kadroyu kendisi oluşturmadı hem de devre arasında gerekli takviyeleri yapmadı takımına bildiğimiz nedenlerden dolayı.
O zaman yapılacak şey bellidir; Elinizdeki mevcut kadroya göre bir oyun felsefesini benimsemek ve oyuncularınızın yeteneklerine denk düşeni onlardan istemek.
Dün akşam ilk yarının tamamında üstün olan Fenerbahçe’ydi. Yanılmıyorsam yarının sonuna doğru ilk pozisyonunu buldu Göztepe. Ama bu bariz üstünlüğe rağmen ikinci golü bulamadı sarı lacivertliler. Çünkü çokşey varken yetenek ve yaratıcılık eksikti sahada Aykut Kocaman’ın öğrencileri adına.
Kazanma alışkanlığının sürmesi güzel. Mehmet Topal ve Aatıf’ın “Antrenör takımı” kavramının içini doldurmak için çırpınışları da öyle. Fakat (bir Fenerbahçeli futbolcunun yapmaması gereken hata sonucunda) Göztepe’nin attığı golden sonra oyuna dahil olan Valbuena ve Soldado’ya bu takımın muhtaç olduğu da çok aşikar işte.
Dolayıyla devre arasında takviye yapmak bu kadar zorken Fenerbahçe’nin şampiyonluk yolculuğunda Valbuena’ya muhtaç olduğu da bir diğer geçek. Öyleyse Sayın Kocamn’ın Fransız yıldıza isteklerini ısrarla daha ayrıntılı anlatması bir zorunluluktur. Teoriyi pratiğe yansıtmak sadece iradeyle olmuyor maalesef.
Açıkçası mevcut kadronun kapasitesine denk düşeni öne almak zorunda Aykut Kocaman, bu da bir başka önemli gerçek olarak duruyor karşımızda.
‘’Peki, sorumlu kim?‘’
Fenerbahçe’nin başına bela oldu Van Persie resmen. Yanılmıyorsam kulüp tarihin maliyeti en yüksek oyuncularının başında yer alıyor. Buna karşılık en az yarar sağlayan futbolcusu da tabi.
Peki, bu kadar yüksek maliyeti olan müzmin sakat bir futbolcunun transfer edilmesinin sorumlusu kim? Yada bir sorumlusu olmayacak mı böylesi bir fiyaskonun?
Şu bir gerçek, bir kulübün her türlü başarısında alkışın büyüğünü başkan alır. O halde başarısızlığın en büyük sorumlusu da başkan olmalı, öyle değil mi?
Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe ve Türk futbolunun ufkunu açtığını, başarı çıtasını yükselttiğini ilk yazanlardan biri de benim. Ama bu gerçek, Aziz Bey’in Van Persie ve daha başka konulardaki tercihleriyle Fenerbahçe’ye hak etmediği bazı faturalar çıkardığı gerçeğini de görmemize engel değil ne yazık ki.
Kadro mühendisliği, futbolcu- teknik direktör konusundaki fahiş hataları Vitor Pereira- Van Persie’yle sınırlı değil maalesef Aziz Bey’in. Misal, Jozef de Souza, Mehmet Topal ve (hatta orta sahanın her tarafında oynama kabiliyetine sahip) Alper Potuk gibi futbolculara sahipken Fenerbahçe’nin 7 milyon euroya (iyi futbolcu olduğuna inansam da) Ozan Tufan’ı transfer etmesi doğru politika ve kadro mühendisliğiyle açıklanabilir mi? Yada daha nisanda takımının şampiyonluğunu ilan edecek bir başarı göstermiş ErsunYanal’ı gönderip takımı İsmail Kartal’a emanet etmek nasıl bir öngörüdür, sorarım size.
İddia ediyorum, Van Persie ve Ozan Tufan transferleri olmasa Fenerbahçe’nin UEFA’nın finansal fair play kriterleri yüzünden eli kolu bağlı hale gelmezdi kesinlikle. Gelinen yere bakın, ihtiyacı var ama transfer yapamıyor kulüp bu fahiş hatalardan ötürü. Olacak iş mi şimdi bu?
2012’de başkanlık koltuğuna oturan Fikret Orman 2 şampiyonluk yaşattı, Avrupa’nın sayılı statlarından birini kazandırdı camiasına. Transfer politikasıyla kulübün kasasını doldurduğunu söylememe zaten gerek yok 5 yıllık sürede.
Dolayısıyla başkanlığının 20. yılını yaşayan Sayın Aziz Yıldırım’a sormak lazım; Aziz Bey, Fenerbahçe’nin transfer yapamaz hale gelmesinin sorumlusu kim acaba, söyler misiniz?
‘’Ozan'ın yerinde olsam!‘’
Kim ki, Ozan Tufan öyle eften püften nedenlerle gözden çıkarılacak futbolcu değil derse çekincesiz şekilde doğru derim. Ama yıldız bir futbolcuyken şampiyonluk yaşatmış teknik direktöre dönüşmüş Aykut Kocaman da saygı duyulmayacak, karar ve tercihleri önemsenmeyecek bir hoca değil, öyle değil mi?
Valbuena hocanın görüş ve önerileri doğrultusunda Fenerbahçe formasını giydi. Ve yanılmıyorsam Osmanlıspor maçına kadar da ilk onbirde sahaya sürüldü. Keza tribünlerin protesto ettiği günlerde Ozan Tufan’a sahip çıktı ve ilk onbirde oynattı kararlı şekilde Sayın Kocaman geç futbolcuyu.
Ve bildiğiniz gibi Osmanlıspor maçından sonra Valbuena ile OzanTufan’ı kulübeye çekerken, sezona kötü başlayan ve devre arasında gönderileceği dillendirilen Mehmet Topal’ı da ilk onbirin değişmezleri arasına yerleştirdi Hoca. Bu süreç ilerlerken Valbuena ikna oldu ve sonradan oyuna dahil olduğunda sezon başındaki tavrından ödün verip daha çok takım için oynamaya başladı. Yani hocasının kendisinden istediklerini önemsemeye başladı Fransız yıldız. Oysa Sayın Kocaman’ın kendisine defalarca yapmaması ve yapması gerekenleri anlattığı Ozan bildiğini okumaya devam etti maalesef.
Şimdi bu fotoğrafın tamamını görebilen her vicdan sahibi insan Aykut Kocaman’ın futbolcularına önyargısız yaklaştığını teslim etme zorundadır. Zaten bu seviyedeki bir teknik direktörün önyargıyla hareket edeceğini iddia etmek de sağlıklı gelmiyor bana. Dolayısıyla, Aykut Kocaman’ın oyuncu tercihlerindeki kriterin futbolcunun antrenmanlardaki tavrı, isteği ve ciddiyeti olduğuna inanıyorum. Ve bir diğer kriteri de oyuncusundan istediği şeyin sahada uygulanma düzeyi, ciddiyeti ve oyun disiplinine sadakatidir.
O halde Ozan Tufan’ın yapması gereken şey, suçu başkasında aramak, hocasını töhmet altında bırakmak olamaz. Aksine enikonu özeleştiri yapmalı. Ve yapması gereken br şey daha var Ozan Tufan’ın. Ne yapıp edip Tarık Daşgün veYusuf Şimşek’le ietişim kurmalı onlarla uzun uzun konuşmalıdır. Zira bu iki eski futbolcu da yetenek bazında Ozan’ı rahatlıkla dörde katlarlardı. Ama maalesef ikisi de yeteneklerinin karşılığı olan yere bir türlü gelemediler hatalarında dolayı.
Bu doğru yola saparsa Ozan hem Fenerbahçe, hem ulusal takım, hem de kendisi kazanır ve tarihe altın harflerle adını yazdırır. Aksi halde kendisine de futbolumuza da yazık etmiş olur.
‘’İnsaf, biraz insaf!‘’
“Allah belanı versin Aykut” türünden beddualar bile okudum sosyal medyada. Fenerbahçe’nin Konyaspor beraberliğinden sonra, üstelik kimi Fenerbahçeli taraftarlar tarafından edilmiş bir beddua.
Beşiktaş’ın Sivasspor’a kaybetmesinden sonra “Şenol Güneş istifa!” diyen Beşiktaşlılar da gördüm keza sosyal alemde. Üzücü, çok üzücü yaklaşımın böylesi. İnsanın yüzü kızarıyor, içi sızlıyor sığlılığın böylesi karşısında.
Oysa Şenol Güneş Beşiktaş’ı üst üste şampiyon yapmış tek yerli teknik direktördür Siyah Beyazlıların 114 yıllık tarihinde. Keza Şenol Güneş’le ilk kez Şampiyonlar Ligi’nde gruplardan çıkmış Beşiktaş hem de grubu lider bitirerek.
Bütün bu önünde saygıyla eğilmemiz gereken başarılara rağmen ve daha ligin sadece ilk yarısı bitmişken Beşiktaş yenildi diye kalkıp istifasını isteyebiliyor kimi Beşiktaşlılar Şenol Güneş’in. “Sözün bittiği yer” dedikleri bu galiba.
Aykut Kocaman’a gelince… Vicdan sahibi herkesin anımsayabileceği gibi 3 Temmuz depreminde sadece teknik direktörlük yapmamıştı Kocaman. O melun süreçte eğer diz çökmeyip inadına ayakta kalabildiyse Fenerbahçe, bunda Aykut Kocaman’ın eyvallahsızlığı çağrıştıran duruşunun payı yadsınamaz.
Artık Sayın Kocaman’la Fenerbahçe’nin hem Süper Lig hem de Türkiye Kupası Şampiyonlukları yaşadığını hatırlatmama gerek yok herhalde, öyle değil mi?
Tamam, çok yönlü bir maddi ve manevi yoksulluğu var çoğu insanımızın. Bastırılmış öfkesi, ötelenmiş özlemleri var çoğumuzun, kabul. Ama uğradığımız bunca haksızlık, bastırılmış onca duygumuz bile bu denli insafsız olmamızı, kadirbilmezliğimizi haklı çıkarmaz, çıkaramaz. Asla, hem de asla.
Ayrıca Şenol Güneşler Aykut Kocamanlar da öyle çok yetişmiyor bu ülkede. Dolayısıyla, adım başı elimizi sol göğsümüzün üzerine koyarak düşünüp, konuşup ondan sonra söz söylemek zorundayız. Aksi halde, yakamızı bırakmaz melanetler, benden söylemesi.
Not: 2018’in bir düş gibi olması dileklerimle yeni yılınızı kutluyorum.