‘’Noel hediyesi dağıttılar‘’
Gündüz maçında Beşiktaş 3 puan bırakınca Sivas’ta “Benim senden neyim eksik” dercesine 2 puan bıraktı Konya’da Fenerbahçe akşam maçında. Noel hediyesi dağıttı adeta 2 büyük dün anlayacağınız.
Skrtel, Neustadter ve Şener cezalı, İsmail Köybaşı da sakat olunca “sil baştan“dı dün akşam Fenerbahçe’nin defans bloğu. Dolayısıyla geçtiğimiz haftalardaki orta saha kurgusunu değiştirmek pahasına Josef’i defansa monte etti Aykut Kocaman. Bu tercih de akortonu bozmaya yetti zaten sarı lacivertli takımın.
Oğuz Kaan gerçekten yetenekli bir genç. Ama dün oyunda kaldığı sürenin tamamında Brezilyalı’nın orta sahadaki yerini doldurduğunu söylemek mümkün değil ne yazık ki. Açıkçası Alper Potuk ve Ozan Tufan dururken, böylesi önemli bir maşta gencecik Oğuz Kaan’ı oynatmak biraz fazla lüks kaçtı bana göre.
Santrforu 4, hatta 5 Fenerbahçe’nin belki. Fakat malumunuz ense yapıyor RVP ve resmen süper bir emeklilik yaşıyor Türkiye’de Fenerbahçe yönetimi sayesinde. Janssen sakat, Fernandao ve Soldado da fit halde değiller keza. Geriye kaldı gencecik Ahmethan Köse. Yani biraz da zorunluluktan forvetsiz sürdü sahaya Aykut Kocaman takımını dün akşam ki, bu da arayıop da bulamadığı bir avantajdı Mehmet Özdilek’in öğrencileri adına.
Şener’in çok eksiği var şüphesiz.Ama “gelen gideni aratır” misali Isla Şener’i de arattı maalesef dün akşam. Bu gerçeği büyük harflerle dillendirmek zorundayım. Nitekim Şilili’nin amatörce tercihiyle geriye düştü Fenerbahçe 59’da Konyaspor karşısında. Hem de pozisyonun “P”si bile yokken. Hem de ciddi şekilde gol ararken ve rakip biraz da çaresiz kalmışken.
Sözün özü şu, Beşiktaş gibi Fenerbahçe de Noel hediyesi dağıttı ve ilerde çok arayacağı 2 puan kaybetti nefes nefese giden şampiyonluk yarışında.
‘’Kararlı şekilde geliyor!‘’
İlk yarı boyunca hızlı oynamak adına aşırı derecede telaş yaptı Fenerbahçe. Oysa şampiyonluğa oynayan bir takımın oyuncuları buradaki ayrıntının farkında olmalı, öyle değil mi? Gerçeği söylemek gerekirse Volkan Demirel ve Neustader hariç hemen hemen tüm sarı lacivertli oyuncular ilk 45’te telaşın elinden yakasını kurtaramadı maalesef.
En telaşlı da Mehmet topal’dı sanırım. Kolay değil tabi. Kendisi de bu sezon ne kadar gerilediğinin bilincinde olduğu için kişilik savaşı veriyor adeta. İnsani bir durum bence. Doğal olarak çoğu sarı lacivertli futbolcu kalite ve yeteneğinin karşılığı olan performansı sergileyemedi ve deyim yerindeyse ilk yarıda tam bir düşkırıklığı yaşattılar.
Dolayısıyla üretemedi Fenerbahçe ilk yarıda ve neredeyse tehlike bile yaratamadı ilk yarıda Aykut Kocaman’ın öğrencileri.
İkinci yarıda Şener’i kenara alıp Valbuena’yı sahaya sürdü Sayın Kocaman. Bence doğru bir tercihti. Çünkü Şener çok silik kaldı oyunda kaldığı sürenin tamamında.
Valbuena’nın kariyeri ve yeteneğine kimse dil uzatamaz. Yeter ki, bu özelliklerini takım aidiyetini gözeterek sahada vizyona koysun.
Nitekim eskisi kadar topla birbaşına sohbete dalmıyor, arkadaşlarının kendisinden beklentilerini çöpe atmıyor artık.
Zaten bu minik değişim bile onun takımına ne büyük katkılar sunabileceğini ispatladı dün akşam Karabükspor maçında. Önce tribünlerin tepkisini heybesinde taşıyan Mehmet Topal’a asist yaptı, sonra da 76’da o nefis golü attı Fransız futbolcu.
Ve ilk yarınını tamamında bocaladığı bir maçı Valbuena’nın büyük katkısıyla kazanarak kararlı şekilde zirve yürüyüşünü sürdürdü Fenerbahçe bu galibiyetle.
‘’İmza; Roberto Soldado‘’
Yanılmıyorsam maçın ilk yarısında tek şut atabildi rakip kaleye Fenerbahçe. Hem de %65 civarında topla oynarke Sahanın zemininden mi, oyuncuların sakarlığından mı bilmiyorum ama ilk 45 dakikada herhalde 20’ye yakın top kaybı yaşadı Fenerbahçeliler.
“İyi oyuncu” olmak için yetenek şart ama yetmez. Kendine güveneceksin ayrıca. En önemlisi arkadaşlarına da güvenecek ve inanacaksın. Dolayısıyla topu ayağından doğru zamanda çıkaracaksın ve şut çekeceksin. Mehmet Topal’ın 31’de sağda müsait durumdaki Şener’e pas vermek dururken o mesafeden şut çekmesi söyletti bana bütün bunları.
Soldado mu? Tek kelimeyle iyi futbolcu. Ne zaman nerede duracağını, nerede olması gerektiğini çok iyi biliyor. Topla ilişkisi ise iki sevgiliyi andırıyor resmen İspanyol’un.
O oyuna girdikten sonra Fenerbahçe hem rakip sahada daha çok bulundu hem de penaltı kazandı zaten.
Giuliano yetenekli ve yararlı olduğu kadar da sorumluluk üstlenen bir futbolcu. Penaltı kullanma stiliyse Alex’i çağrıştırıyor adeta.
Şener’in eksiği çok ama çok da iyi niyetli ve çalışkan bir futbolcu. Mehmet Topal ısrarını anlamış değilim. Hem de Ozan Tufan ve Alper Potuk gibi iki önemli futbolcu kenarda dururken…
Valbuena’nın topu ayağından bir türlü çıkarmama hastalığı olmasa skor daha farklı olurdu kanımca. Ama kesik yediği halde uslanmamış Fransız futbolcu.
Ve gerçeği söylemek gerekirse bu maçın kahramanı Roberto Soldado’dur. Diğer oyunculara haksızlık yapmak istemem ama İspanyol forvet oyuna girene kadar rakip kaleye gitmek ve tehlike yaratmak sorunu yaşadı sarı lacivertliler. Fakat o oyuna girince Fenerbahçe kalitesini ve hedefini hatırladı, topla oynama üstünlüğünü skora da yansıttı.
‘’Ciddi şekilde geliyor!‘’
Evet, ciddi şekilde geliyor Aykut Kocaman’ın öğrencileri. Neden? Bir kere Fenerbahçe’nin en önemli aktörü taraftarı geri dönmüş tribünlere. Bu sezon ilk defa taraftarıyla buluştu dün akşam deyim yetindeyse.
İlk bakışta Valbuena’yı kesmek akla ziyan görünebilir belki. Ama o oynamayınca daha takım gibi oynuyor Fenerbahçe, bu bir gerçek. İlk yarıda sol kanadını pay-pas eden sarı lacivertlilerde eğer Şener’in yerine Gökhan Gönül olsaydı her halde daha ilk yarıda maç kopardı.
Şener’in iyi niyetine şapka çıkarıyorum, fakat oyun bilgisi ve yeteneği konusunda çekincelerim var doğrusu. Misal, ilk yarıda iki duran top kazandı Kasımpaşa ve maalesef ikisinde de baş rolde Şener vardı. Yani oyunun iki yönünde de idealden uzak yaptığı katkı Şener’in. Anımsayın, ikinci yarıda Fenerbahçe’nin sağbekinin yapması gerekeni yaptı ve onda da Guilano’ya Fenerbahçe’nin 3. golünü attırdı. Ha, unutmadan söylemek isterim, %70 lik bir oranla topla oynayan Fenerbahçe’nin onca baskıdan tek gol çıkarmasının faturasını Şener’e kesmekte insafsızlık olur her halde. Üç santraforu da yok, unutmayalım.
Dinar çok yararlı bir futbolcu. Jozef de öyle. Mehmet Topal ve Aatıf deyim yerindeyse kişilik savaşı içindeler ve bence en azından dünkü performanslarıyla bu savaşı kazandı ikisi de. Guiliano mu? Bence birinci sınıf bir yetenek olmanın locasında oturmayı hak ediyor Brezilyalı.
Aykut Kocaman’ı bazı gerekçelerle eleştirebilirsiniz. Ama bunca sorun, zaaf ve sendelemeden sonra takımını toparlamasını, şampiyonluk mücadelesine yeniden katılmasını alkışlamak zorundasınız. Tabii, eğer önyargılı değilseniz. Hele de giderek oyunun kalitesi bu denli yukarı tırmanırken.
‘’Alkışlık bir 3 puan‘’
Fenerbahçe’nin hayli sorunu var, bu bir gerçek. Başkanın son yıllardaki tutum ve tavırları, kadro mühendisliği, taraftarın burukluğu, finansal fair-play… Say, say bitmez sorun sarı lacivertlilerde.
Dolayısıyla, böylesine hassas bir süreçten geçerken, üstelik kendi sahasında da olmadık puan kayıpları yaşamışken şampiyon adayları arasında kalmak, kalabilmek maçlarından birini oynuyor ve bu maçta da sahadan 3 puanla ayrılıyorsa en hafifinden alkışı hak ediyor o takım.
Dedim ya, çok sorunu var Fenerbahçe’nin. En önemli sorunlarından biri de defans bloğundaki teknik yetersizliktir. Skritel ve Şener “Kazma” dediğimiz türden. Neustadter’ın de onlardan aşağı kalır yanı yok pek. Dirar fena değil aslında. Ama İsmail tan bir Rus Ruleti’ni çağrıştırıyor. Bireysel hataları adeta canlı bir bombamı çağrıştırıyor İsmail’in.
Doğal olarak oyunun kaderini belirlemek adına tüm yük orta sahanın omuzlarına biniyor Fenerbahçe’de. Sarı Lacivertlilerin orta sahasının starı kim peki? Gulıano tabii ki. Ama dün akşam maçın genelinde onun hafiyesi olunca Charles, Brezilyalı nefes olmak sorunu yaşadı resmen. Zaten biraz oksijen alınca da ilk yarının bitiminde de tanık olduğumuz gibi skoru değiştirecek bir yetenek olduğunu ispatlıyor yıldız futbolcu.
Aatıf’ın yeteneğinden asla şüphe et00miyorum. Ancak psikolojik nedenleri olsa da sadece kendisine oynuyor Faslı oyuncu. Keşke forma şansı bulduğunda bu bozuk psikolojiden kurtulup da takım adına oynasa.
Sonuçta kritik bir virajı kazasız, belasız geçti ve şampiyonluk mücadelesinde “Ben de varım” dedi Sayın Aykut Kocaman’ın öğrencileri. E, bu da alkışı hak ediyor, sürecin böylesinde tabii. Bu 3 puan var ya, çok şeyin habercisi bence.
‘’Sekiz puanlık maç!‘’
Cuma akşamı Beşiktaş 2, cumartesi günü de Galatasaray 3 puan kaybedince Fenerbahçe’nin tekmil hücreleri dirildi. Yani dün akşamki maç Fenerbahçe adına yeniden doğuş veya küllerinden doğmakla eşdeğer hale geldi.
Yabana atılır bir düş de değildi gerçeği söylemek gerekirse fotoğrafın böylesi. Zira alınacak olası bir 3 puanla liderle aradaki fark 6 puana inecekti ki, 3 puanlı sistemde asla korkulacak bir fark değil. Dahası ve en önemlisi haftalardır eksikliğiyle yanıp kavrulduğu özgüvenine yeniden kavuşacaktı sarı lacivertliler bu aşamada alınacak 3 puanla.
Özgüven denilen olguyu küçümsemeyin lütfen. Her kes ve kurum için başarı veya başarısızlığın görünmez ama en önemli faktörü hatta bu uğurda olmazsa olmazlarındandır özgüven.
İlk 45’te her yönüyle üstün taraf Fenerbahçe’ydi dün akşam. Öyle ki, Sivasspor bu yarıdaki tek tehlikeli girişimini devrenin bitiminden hemen önce gerçekleştirebildi ancak. Doğruyu söylemek
gerekirse Dirar’ın ilk yarıdaki golü biraz da futbolun adaletine nanik yapmaktı.
İkincin yarının başında skora eşitlik getirse de Samet Aybaba’ın öğrencileri, oyuna ortak olacak kadar bir performans sergileyemediler gerçeği söylemek gerekirse.
Oyuna girer girmez yağının tozuyla şapkadan tavşan çıkaran Soldado’nun takımını öne geçirmekle yetinmeyip hattrick yapmasıysa maçın manşetiydi her halde. İspanyol golcü dün akşamki performansıyla sadece kendisinin değil takımının da psikolojisini düzeltti kanımca.
Sayın Aykut Kocaman’ın Oğuz Kaan’ı oyuna alma dakikasıysa alkışı hak eden bir duyarlıktır, bunun da altını çizmek isterim.
‘’Bunun adı haksızlık!‘’
Sadece Süper Lig’de daha 8.inci hafta dolmamışken her halde 10 civarında teknik direktör görevden alındı. Teknik direktörlerin iş garantisi, görev süresi bu denli pamuk ipliğine bağlı işte ülkemizde.
Yani, antrenörlerimiz Alex Ferguson’un Menchester United’i yönettiği yetkilerle takımlarını yönetemiyorlar. Oysa gidecek, gelecek futbolcuya, hangi futbolcunun ne kadar parayla oynayacağına bile karar vermek hakkına sahipti Sir.
Bizde ise tek karar verici başkanlardır bildiğiniz gibi. Daha teknik direktör belli değilken futbolcu alınır, satılır, kadro oluşturulur. Gelecek hocanın futbol ve benimsediği oyun anlayışının hiçbir önemi yoktur maalesef. Hocaya rağmen alınan futbolcunun, hocanın oyun felsefesine uyup uymadığının da.
O halde Fenerbahçe’deki inkar edilemez başarısızlığın tamamını Aykut Kocaman’a fatura etmek insaf ve izanla bağdaşmaz bence. Sayın Kocaman’ın görevi kabulünden sonra istediği futbolculardan bir tanesi bile transfer edilmemiş, sezon başı kampına kavuşturulamamıştır mesela.
Savunmaya Gustavo Gomez, Cristian Zapata’yı solbeke Clıchy’i, orta sahaya Hatem Ben Arfa’yı istiyordu Aykut Hoca, ama hiçbiri alınamadı. Forvet olarak alınan Roberto Soldado ve Vincent Janrsen de hocanın birinci, hatta ikinci tercihleri bile değildi.
Kısacası ülkemizde, dolayısıyla Fenerbahçe’de de kadro mühendisliğini, her türlü hedefi yapan ve belirleyen başkandır.
Bütün bunların özeti de şudur; Bir kulüpte başarısızlık varsa eğer, o başarısızlığın en önemli sorumlusu da başkandır. Hocayı tayin ediyor, bütçeyi yapıyor, kadro mühendisliğini üstleniyorsa bir insan, ne hakla ve hangi mantıkla başarısızlığın faturasına başkalarına kesebilir, sorarım size .
Tesisleşmede çağ atlattı kulübüne. Amatör branşlarda tarih yazdı, övgü ve alkışı topladı, fenomen hale geldi Aziz Yıldırım, değil mi? O zaman başarısızlığın sorumluluğunu da üstlenmek zorundadır.
Türkiye artık bu bilimle çelişen yolu terk etmek zorundadır. Her türlü yanlışın altına imza atan, kulübün borcunu katlayan başkanların dokunulmazlığı sona ermeli, teknik direktör kıyımı, futbolcu öğütme acımasızlığının da tabii.
‘’Sorun psikolojik‘’
Top kaybı istatistiklere sığmaz. Tedirginlik desen dizboyu. Aykut Kocaman dahil, dizleri titreyerek maçlarına çıkıyor Fenerbahçe. Bu arada tribünleri boşlamış taraftarı da unutmayalım tabii.
Peki, bu kapkaranlık tabloyu getirip kalite ve yeteneğe bağlamak mı gerçekçi olur mu? Elbette hayır. O zaman sorun nedir? Sorun psikolojik kardeşim, bu gerçeği görmek için uzman olmaya gerek de yok.
Yahu daha 7. dakikada öne geçmişsin puan cetvelinin en dibindeki takıma karşı hem de ama gene de eliniz ayağınız birbirine dolaşıyor maçın tamamında.
İlginç olan şudur, yüksek eforla oynamayan, topa kafasını sokmayan oyuncusu yok Fenerbahçe’nin. Ama giydiği formanın gerektirdiği sorumluluğun bilinç ve özgüvenle oynayan futbolcusu da yok. Doğal olarak o zaman kalitesinin kıyısına varamıyor sarı lacivertli takım. Ozan, Jozef ve Neustader hariç ve ama Aykut Kocaman dahil topyekun kalite erozyonunun ve inkar edilemez bir geriye gidişin özeti olarak karşımıza çıkıyor Fenerbahçe.
En kötüsü de oyunun hemen her bölümünde ve her rakipten altından kalkamadığı, reaksiyon veremediği bir baskı yerken, oyunun finalindeyse bacak titremesi yaşıyor koca Fenerbahçe.
Oysa her maçına bu bozuk psikolojiden azade olarak hazırlansa ve çıksa Aykut Kocaman ve öğrencileri şu anda en kötü ihtimalle zirveyle puan farkı en fazla 3 haydi bilemedin 4 olurdu inanın. Zaten performansın önemli oranda psikolojik olması da bunun kanıtı değil midir?