Arama

Popüler aramalar

‘’Ana sorunumuz nedir?‘’

4 yılda bir geliyor yolunu gözlediğimiz Dünya Kupası Şampiyonası. Doğal olarak Rusya 2018 de çeşni oldu günlerimize. Gene de hafiften iç geçiriyor insan “Keşke biz de orada olsaydık” diyerek.

Aslında bu turnuva başladığından beri başka sorular da sıkça olmadık anlarda gelip kapımı çalıyor maalesef. Güney Amerika, Afrika ülkelerini bir yana bırakalım haydi. Zira yetenek anlamında oralarda doğan çocuklar bizimkilere oranla torpilli Tanrı’dan. Dolayısıyla altyapı eksikliklerini tolere edebiliyorlar bu torpille.

Peki, İran, Bulgaristan, Arnavutluk veya İzlanda’da doğan çocukların bizim çocuklarımızdan daha yetenekli doğduklarını söyleyebilir miyiz? Sizi bilemem ama benim bu soruya cevabım; kesinlikle hayır.
Mesela en az 10 İranlı futbolcu şu anda top koşturuyor Avrupa’da. 3, bilemedin 3,5 milyonluk nüfusa sahip Arnavutluk’un 15’e yakın futbolcusu Avrupa’da top koşturuyor. 8 milyonluk Bulgaristan’ın Avrupa’nın çeşitli kulüplerinde oynayan 15 civarında futbolcusu mevcut. Ve en önemlisi 350 bin kişinin yaşadığı İzlanda’nın ise Avrupa’nın değişik takımlarında oynayan 20den fazla oyuncusu var. Buna karşılık ülkemizde yetişip de Avrupa’da oynayan futbolcu sayısı 5’i bile bulmuyor.

Peki, bizim ana sorunumuz nedir? Yetenek eksikliği diyemeyiz her halde. Altınordu kulübümüz bilimsel yolu benimsediği için daha şimdiden 2 ( Cengiz Ünder, Çağlar Söyüncü) önemli futbolcu ihraç etmiş bulunuyor. Dolayısıyla sorun yetenek değil.

Ayrıca sorunumuzun yetenek olmadığını kanıtlayan başka göstergeler de var. Sözgelimi Avrupa’da doğmuş, büyümüş onlarca çocuğumuz Avrupa’nın üst düzey liglerinde top koşturuyor pekala bildiğiniz gibi. Aynı kan ve gen. Ama Avrupa’da doğan, eğitim alanlar başarılı, Türkiye’deki çocuklarımız başarısız. Bu bir çelişki değil mi sizce de?

O halde ana sorunumuzun yetenekle ilgisinin olmadığını teslim edelim öncelikle. Bizim asıl sorunumuz yıllardan beri bilime sırt dönmek, günü kurtarmak adına tribüne oynamak ve böylece “İhmal” denilen vicdansızlığı yerleşik hale getirmektir bence.

Unutmayalım, her çocuk içine doğduğu ve içinde büyüdüğü aile ve ortamda hangi dil konuşuluyorsa kaçınılmaz olarak o dili öğrenir ve o dille konuşabilir ancak. O zaman yapılacak şey; bir an önce çocuklarımızı doğru şekilde eğitmek, onlara yeteneklerini geliştirebilecekleri ortam ve koşullar hazırlamaktır. Yani, altyapıya gereken önemi vermek artık.

01 Temmuz 2018, Pazar 10:58
YAZININ DEVAMI

‘’Sabır ve zaman şart‘’

Phillip Cocu dönemi başlıyor Fenerbahçe’de. Hayırlı olsun iki taraf için de. Yaygın kanı şudur; Süper yetenek olarak adlandırılan futbolculardan iyi teknik direktör olmaz. Katılmayabilirsiniz. Ama ben, Johan Cruyff ve Franz Beckenbauer dışında bu kaideyi bozanı hatırlamıyorum. Fakat iyi futbolcuların iyi teknik direktöre evrildiğine çokça tanık oldum. İşte Sayın Cocu tam da bu ikinci kategoriye yazılacaklardan biridir.

Eğri oturup doğru konuşalım, iyi futbolcuydu Sayın Cocu. Barcelona gibi bir takımda “Yabancı” statüsünde 6 yıl oynamak, Hollanda Milli Takımında yüzden fazla kez forma giymek her babayiğitin harcı değil.

Ayrıca ( mesleki ahlak özürlü Van Persie hariç) Hollanda futbolu ve futbolcusunun bende çok saygın bir yeri var, son dönemde gösterdiği nispi düşüşe rağmen. Bir kere pozitif futbolu önceliyorlar, altyapıya önem veriyorlar, üst düzey golcüler yetiştiriyorlar, hem de Avrupa çapında. Johan Crufyy, Gullit, Bergamp, Van Basten, Nistelroy, Pierre va Hooijdonk, Van Persie, Kluivert, Huntelar, Bas Dost ve daha niceleri. Bu kadar ünlü golcü yetiştirmiş bir kültür çok sempatik geliyor bana açıkçası.

Onlara ve futbollarına sempatimin bir diğer nedeni de Rinus Michel ve Johan Crufyy gibi iki futbol düşünürü yetiştirmeleridir şüphesiz. Misal, “Total Futbol” bu ikilinin ortak ürünüdür. Bu da sayısız teknik direktörün futbola bakış açısını genişlemiştir.

İşte böylesi bir kültürle büyümüş, futbol anlayışını şekillendirmiştir Phıllip Cocu. Ayrıca teknik direktörlük karnesi de pekiyi dolu. 4 sezonda 3 kez şampiyonluk yaşadı PSV’de. Ve en önemlisi altyapı ve gençlere çok önem veriyor Hollandalı teknik direktör. Dolayısıyla başta Ozan Tufan, Elif Elmas, Oğuz Kaan olmak üzere genç futbolular Cocu’yla seviye sıçraması yaşayacaklar büyük olasılıkla.
Ancak bütün bunlara rağmen sabra ve zamana ihtiyacı var , buda bir diğer gerçek. Yani bizim ülkemizde en az bulunan iki şeye. Sayın Aykut Kocaman’dan esirgenen, Phıllip Cocu’dan esirgenmez umarım. Çünkü hem yeni bir inşa süreci, hem güzel futbol hem de şampiyonluk…

Açıkçası, ilerde ağız dolusu gülmek istiyorsa sarı lacivertliler top yekun halde sabır ve zaman tanımak zorundadırlar Sayın Phıllip Cocu’ya.

25 Haziran 2018, Pazartesi 11:44
YAZININ DEVAMI

‘’BİLEK GÜREŞİ!‘’

Rusya 2018 Dünya Kupası Şampiyonasında şu ana kadar izlediğimiz maçlarda belirgin şekilde öne çıkan gerçek şudur; Kalite ile taktik bilek güreşi yapıyor. 800, hatta belki de 900 milyon euroluk piyasa değerine sahip Almanya ulusal takımı 150, bilemedin 200 milyon euroluk Meksika mili takımına boyun eğdi, hem de gol atmayı başaramadan.

Yaklaşık 1 milyar euroluk piyasa değerine sahip Brezilya milli takımı ise kendisinin ¼ değerindeki İsviçre’yi yenemedi ve 1 puana razı olmak zorunda kaldı. Ya kendisinin 10 katı bir piyasa değerine sahip olan Tangocular’a kafa tutan İzlanda’nın sahadan beraberlikle ayrılması. Veya 900 milyon euro piyasa değerine sahip İngiltere ulusal takımının topu topu 50, 60 milyon euroluk Tunus’u 90+1 de attığı golle yenmesi. Keza, 1 milyar eurodan fazla bir piyasa değerine sahip İspanya’nın en fazla kendisinin yarısı piyasa değerine sahip Portekiz’le berabere kalması… Siz nasıl okuyorsunuz bu kadar çarpıcı maç ve sonuçları bilmiyorum, ama bence hayli dikkat çekici sonuçlar olarak kayda geçmeli olup biten.

Bütün bunlar da bu şampiyonada dengeli olmanın, savunmanın ne denli hayati olduğunu dayattı tartışmasız şekilde. Yani pusulası, parolası ve dolayısıyla kolektif düşünüp davranma kabiliyeti bulunanın sahadan başı dik ayrıldığına tanık olduk şu ana kadar oynan maçlardan.

Böylece ofansif gücü olanın değil, savunma kültürü zengin olanın başının göğe erdiğini gördük Rusya 2018’de, en azından şimdilik.

Adeta, futbola satranç gibi bakan teknik direktörlerin boy gösterdiği bir podyuma dönüştü bu turnuva bana sorarsanız. Rakibini iyi analiz eden, oyuncularının neyi yapıp yapamayacağını ayrıntılarıyla tespit eden teknik adamların takımı gülen taraf oldu genellikle hakemler bitiş düdüğünü çaldığında.

Aslında şöyle de söyleyebiliriz; Taktik, kaliteyi yendi şu ana kadar oynanan maçlarda. Ya da bilek güreşini kazanan şu ana kadar kalite değil, taktik oldu. O zaman şunu rahatlıkla iddia edebiliriz her halde; Teknik direktörün katkısı öteden beri azımsanmayacak düzeydeydi, öyle olamaya da devam ediyorlar görüldüğü gibi.

19 Haziran 2018, Salı 10:35
YAZININ DEVAMI

‘’Dilerim milat olur‘’

TFF Hukuk Kurulu Süper Lig’deki 18 takım da dahil olmak üzere 116 kulübümüzü Disiplin Kuruluna sevk etti. Yanında da 46 menajerle birlikte. Skandal resmen. Bunun açılımı şudur; kulüplerimiz ve menajerler yasal olamayan yol ve yöntemlerle işlerini yürütüyorlar. Ayıp, gerçekten ayıp. Bu örnek bile çoğu kulübümüzün borç batağında çırpınmasının, bazı kulüplerimizin tahtasının neden kapandığının faillerini anlatmaya yetiyor her halde.

Bu garabet yönetim- yönetici anlayışı haylice yaşlandı, yoruldu bana sorarsanız. Dolayısıyla kulüplerimizin Sportif Direktörle çalışması zorunludur artık. Kargaşanın, sorumsuzluğun, popülizmin alıp başını gitmesi gerekir artık bu topraklardan. Bunun en etkili adımı da Sportif Direktörlüğün evrensel anlamda hayat bulmasına izin verilmesi, bu uğurda gereken sabrın gösterilmesidir kanımca.

Ancak, yetkisiz yetkili olmaması koşuluyla savunuyorum Sportif Direktörlüğü, bunu da hemen belirteyim. A’dan Z’ye kadar bir yetki hem de. Futbolcu izleme, işe alım, altyapı gelişimi, yönetim kuruluna tavsiye ve benzeri tüm hayati konularda söz sahibi olacak. Yani (Perreira- Van Persie dalaşmasında bile aciz kalan) Terraneo gibileri değil.

Sayın Ali Koç’un ilk icraat olarak Damien Comolli’yi Sportif Direktörlüğe getirmesinden sonra düşündüm bütün bunları. “Türkiye’de tutmaz” dediğinizi duyar gibiyim. Kesinlikle katılmıyorum size. Demokrasi deneyimi, sanayileşme düzeyi ve insanın yetenekleri küçümsenemeyecek bir ülkeyiz. Yeter ki, yönetici konumundakiler ehil ve vizyon sahibi olsun. Biraz zorlansak da kendiliğinden gelir gerisi. Tabi gereken sabrı da göstermek koşuluyla.

Sayın Ali Koç’un Damien Comolli tercihinin ve adımının bu nedenle milat olacağına inanıyorum. Batılı bir anlayışa sahip ve Aziz Yıldırım gibi bir fenomene fark atarak başkanlık koltuğuna oturmuştur. Yani azımsanmayacak krediye sahiptir Başkan. Üstelik hem Fenerbahçe aşığı hem de Koç Gurubu mensubu ve yöneticisidir o.
Damien Comolli ise tam bir marka. Arsenal, Tottenham, Monaco, Liverpool gibi kulüplerde görev almış. Gareth Bale, Corluka, Berbatov, Boeteng, Modriç. Bunlar da görev aldığı kulüplere kazandırdığı yıldızlar.

Dolayısıyla Sayın Ali Koç ve Damien Comolli’yle sportif direktörlüğün ülkemizde yerleşik hale geleceğine inanmak geliyor içimden ve dilerim bir milat olur.

13 Haziran 2018, Çarşamba 10:51
YAZININ DEVAMI

‘’Kafamız biraz karışık sanki!‘’

Kimimiz güzel futbol istiyoruz, kimimiz de önemli olan neticeden yola çıkarak kazanmayı önceliyoruz. Kafamız karışık anlaşılan.

Kafamızın karışık olduğu başka konular da var. Misal, “Aykut Kocaman savunma futbolunu benimsiyor” diyen yorumcu ve futbolsever de az değil. Oysa “Futbol pas oyunudur” demiş kişidir Sayın Kocaman. Savunma ile pas oyunu…

Fenerbahçe 4 golcüyle sezona başlamıştı. Van Persie ahlaken ve fiziken sakat olduğu için hiç katkı sunmadı. Fernandao ise evvelki sezondan sarkan sakatlığıyla sezon sonuna doğru oynadı. Janssen desen o da uzun sakatlık yaşadı. Soldado ise sakatlık ve fizikgüç sorunundan ötürü sınırlı şekilde faydalı olabildi takımına. Bütün bu dezavantajlara rağmen sezonun en çok gol atan takımı Fenerbahçe oldu, biliyorsunuz. İyi de hala “Aykut Kocaman savunma futbolunu benimsiyor” demek bilimle çelişmez mi?

Biliyorum, “şiir gibi” futbol oynanmıyor ülkemizde, ben de farkındayım. Ama bunun bütün sorumluluğunu teknik direktörlerin mantalitesine, kalitesine çıkarmak haksızlık olur.

“Barcelona nasıl başarıyor” dediğinizi duyar gibiyim. İnsaf, ülkemizdeki tüm takımların kadro maliyeti 300 bilemedin 400 milyon euro’yu geçmez. Oysa Barca’nın ki 700, belki de 800 milyon euro’dur.

Ayrıca başka önemli farklar da var onlarla aramızda. Katalan devinin 30 yıldan fazladır sistemi La Masia’dan başlayarak her kademede kesintisiz uygulanıyor. Yani istikrar, sabır ve sebat yerleşik onlarda. Yetmiyor, çok kaliteli bir kadroya çok önemli takviyeler de yapılıyor her fırsatta. Dolayısıyla birbirini tamamlayan oyuncularla kadro mühendisliği yapılıyor Barcelona’da.

Ama bizim kulüplerimiz UEFA’nın kontrolü altında. Solunum sorunu yaşarken bile birde şampiyonluğa oynamak zorunda Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray. Buna rağmen güzel futbol ve sportif başarıyı aynı anda takımlarımızdan istemek en azından bana pek insaflı gelmiyor açıkçası.

08 Haziran 2018, Cuma 13:08
YAZININ DEVAMI

‘’Bu bir müjde!‘’

Aslında ilk kıvılcım Sayın Mustafa Cengiz’in yeniden başkan seçilmesiyle çakıldı. Demek ki, artık sağduyu daha öne çıkacak bu ülkede her yerde. Devamını da zaten Sayın Ali Koç’un ezici bir üstünlükle başkan olmasıyla gördük, yaşadık.

Güçlü belleğe sahip olanlar mutlaka anımsayacaktır, Sayın Aziz Yıldırım’ın başkanlığı dönemindeki ilk 10 yılında Fenerbahçe ve futbolumuzda (yaptıklarıyla) çıtayı çok yukarı çektiğini defalarca yazmıştır bu satırların yazarı. Ancak, iktidar zehirlenmesi, yaşadığı onca olumsuzlukların doğurduğu metal yorgunluk gereğinden fazla hata yapar hale getirdi son yıllarda Başkan’ı.

İyi de vefanın, taktirin de bir sınırı var. Nice değerli insanın üstünü çizdi, Fenerbahçe’yi ffplaylık yaptı, teknik direktörlerini rencide etti, emek ve zorluklarla kazanılmış şampiyonlukları değersizleştirdi, v.s, v.s.

Yani çoktan zamanı gelmişti Aziz Bey’in başkanlığı bırakmasının. Ama o ihtirasın rüzgarına kapıldı. Boyaynasının karşısına geçmemekte ısrar etti, taraftarla inatlaştı, gerçeği görmemezlikten geldi.

Derken dünkü kongreye geldik ve Sayın Aziz Yıldırım’ın 20 yıllık başkanlığı son buldu. Sayın Koç’un asaletine birkez daha duygulanarak tanıklık ettim. “Aziz Yıldırım olmasa ben burada olmazdım” demesindeki taktiri, inceliği, vefayı ne kadar alkışlasak azdır hani.

Açıkçası hem Ali Koç, hem de Mustafa Cengiz gibi insanların 2 büyük camianın kaptanlığını üstlenmesi nice zamandır solmaya yüz tutmuş umutlarımı yeşertti yeni baştan.

Yani Fenerbahçe ve Galatasaray şu andaki başkanlarıyla “yerel” olanı geride bırakmış ve evrensel olanın ipine sarılmayı öncelemişlerdir arık. Bu da çıtanın yükseltilmesi, duygulardan ziyade bilimin öne çıkarılması anlamına geliyor tartışmasız şekilde.

Hayırlı olsun, futbolumuz ve Türkiye’mizin yeni ufuklara yelken açacağının işareti anlamına gelsin diliyorum olup biten.

03 Haziran 2018, Pazar 21:27
YAZININ DEVAMI

‘’Hesap versinler!‘’

Asırlık çınar Karşıyaka 3. kümeye düştü. Samsunspor, Gaziantepspor, Manisaspor veMersin İdman Yurdu 2. ligde oynayacaklar artık. Eskişehirspor ise zarzor kümede kalabildi. Karşıyaka, Manisaspor ve Mersin İdman Yurdu’nun sıkıntılarını aşamaması da üzücü. Ama şu anda 2. ligde oynayan Sakaryaspor, Gaziantepspor ve Samsunspor’un ekonomik nedenlerle bu duruma düşürülmesini anlayamıyorum doğrusu.

Tamam, yöneticiler biraz yetersiz olabilir. Ancak bir futbolcu tarlası Samsunspor, futbolcu fabrikası Sakaryaspor ve hele de yıllarca Avrupa’nın ençok futbolcu ihraç edebilmiş kulübü olan Gaziantepspor’un maddi sıkıntıdan dolayı küme düşer hale gelmelerini ne yapsam sindiremiyorum.

Elvir Boliç, Ayhan Akman, İbrahim Üzülmez, Hasan Özer, Tabata, İsmail Köybaşı, Gökhan Güleç, Orkan Çınar, Preko, Ekrem Dağ, Hakan Bayraktar, Batista, Serdar Kurtuluş, Kemal Aslan, Muhammet Demir, İbrahim Toraman, Johnson, FatihTekke, Olcan Adın ve daha niceleri. Bu futbolcuların hepsini hatırı sayılı bonservis parasıyla sattı Gaziantepspor. Yahu, bu parayla birkaç fabrika kurulur, nereye gitti bu paralar? Ortada bir çelişki var, birileri bu durumu açıklamalı ve hesap vermelidir.

Tanju Çolak, Ertuğrul Sağlam, Tümer Metin, İlhan Mansız, Dobi Hasan, İsa Turan, Ercan Koloğlu, Serkan Aykut, Celil Sağır, Ali Akdeniz, Mehmet Nas, Savaş Demiral, Cenk İşler ve daha ismini hatırlamadıklarım. Bunlar da Samsunspor’un ihraç ettikleri. Ama Samsunspor maddi sıkıntıdan ötürü artık 2. kümede. Birilerinin bu tabloyu izah etmesi gerekmez mi?.

Keza Eskişehirspor’un son 10 yılda (Erkan Zengin, Alper Potuk, Aytaç Kara, Veysel Sarı, Tarık Çamdal ve diğer) futbolcu transferinden aldığı bonservis parası neresinden baksanız 15, 20 milyon dolardır. Ama Es-Es maddi sıkıntıyla boğuşuyor bildiğiniz gibi.

Oğuz Çetin, Aykut Kocaman, Engin İpekoğlu, Turhan Sofuoğlu, Nezihi Tosuncuk, Tuna Güneysu, Coşkun Demirbakan,Tuncay Şanlı, Mahmut Hanefi ve daha niceleri. Bunlar da Sakaryaspor’un ihraç ettiği futbolculardan bazıları. Ve ama Tatangalar maddi sıkıntının elinden yakasını kurtaramıyor yıllardır.

Olacak iş değil yani. Yönetici ve başkanların büyük çoğunluğu işlerinde, mesleklerinde çok başarılı olmuş insanlardır, bunu hepimiz biliyoruz. Kulüplerini bu kadar açmaza sürükledikleri için hesap vermeliler bence. Yazıktır, günahtır çünkü.

29 Mayıs 2018, Salı 14:04
YAZININ DEVAMI

‘’İnancım odur ki!‘’

Sezonun en başarılı teknik direktörü Fatih Terim’dir. Kendisi dışında oluşturulmuş bir kadronun başına sezon ortasında geldi. Ki, deplasman fobisi tavan yapmış, moral açıdan sorunlu, takım ruhu yakalamamış bir kadro. Kaptan Selçuk bile çoğunlukla tepki alıyor tribünlerden. Linnes, Garry Rodrigues, Ryan Donk ya kulübede yada kadrodışı. ..

İşte Sayın Terim böylesi bir kadroyu rehabilita etti, kadronun tamamına özgüven yükledi ve Tudor’un yoksaydığı futbolcuları bile kazanılan şampiyonlukta rol sahibi yaparak 7. kez şampiyonluk hazzı yaşadı.

Sezonun diğer başarılı hocaları ise Samet Aybaba, Okan Buruk ve her şeye rağmen Aykut Kocaman’dır. Tamam, hem lig hem de kupa şampiyonu olamadı Fenerbahçe, doğru. Ayrıca tam 3 maç kaybetti Okan Buruk’a Sayın Kocaman bir sezonda, bu da doğru.

Ancak sihirbaz bile olsa bir teknik direktör, kadro kalitesine muhtaçtır. Zaten sorunlu olan kadroya devre arasında takviye yapılmadı. Mehmet Ekici, Janssen ve Fernandao’nun sakatlığı neredeyse yarım sezon sürdü. Tribünler boş kaldı, gelenlerin genelde yaptığı destek değil protestoydu. Yönetim desen maddi ve manevi sorunların sarmalında, camia moralsizlik dehlizinde, v.s, v.s.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen kupada final oynadı ve ligde ikinci olarak Şampiyonlar Ligi bileti aldı Fenerbahçe, eh buda başarıdır her halde.

Sezonun en başarısızı ise Abdullah Avcı’dır. 5 belki de 6 yıldır takımın başında. Sayın Göksel Gümüşdağ ve yönetimi destek ve güvenini esirgemiyor kendisinden. 3 Büyüklerin alamadığı futbolcuları transfer edebiliyor Başakşehir kulübü. Yani istikrar ve huzur var. Paralara tıkır tıkır ödeniyor. Taraftar ve medya baskısı yok. Tesisler 5 yıldızlı. Kadro desen Türkiye’nin en geniş ve kaliteli topluluğu. Buna rağmen Şampiyonlar Ligi bileti bile alınamadı. Avrupa Ligi’nden Sayın Avcı’nın bakışı ve tercihleriyle gerçekleşen erken vedayı da unutmuş değilim tabi.

Düşkırıklığı yaratan bir hoca da Şenol Güneş’tir. Üçüncü sezonu yaşadığı kulüpte, onun görüş ve önerileriyle şekillenmiş geniş, tecrübeli ve kaliteli bir kadroyla ancak dördüncü olabildi Beşiktaş.
İnancım odur ki, Başakşehir veya Beşiktaş’ta genelde forma şansı bulamayan futbolculardan iyi teknik direktörler şampiyonluğa oynayan bir ekip yaratırlardı.

22 Mayıs 2018, Salı 22:12
YAZININ DEVAMI