Arama

Popüler aramalar

‘’Kulvar değiştirmek‘’

Taraftar-yönetim dayanışmasının yarattığı özkaynakla inşa edilen Şükrü Saracoğlu Stadı’ndaki 100. Yıl kutlamaları, Fenerbahçe’nin artık kulvar değiştirdiğinin belgesidir. Bu sene bütün branşlarda sonuna kadar şampiyonluk kovalayan ve art arda gelen şampiyonluklarla ‘hasat mevsimi’ yaşayan Fenerbahçe, ‘kendini hür’ hissetmenin verdiği moralle, geçen yıldan ertelenen atağına başladı. Roberto Carlos transferi ve adı Fenerbahçe ile anılan ünlü yıldızlar, gelinen noktanın, üretilen zenginliğin özetidir, içeriye ve dışarıya çok ciddi bir mesajdır.Demek ki, birilerinin düzenine boyun eğmeden, kolkola girmeden, diyafon dinlemeden, geceyarısı ‘gaza’ ziyaretleri yapmadan, devlet hazinesine, milletin arazilerine göz dikmeden ve lobilere gerek duymadan da şampiyon olunup, zenginlikler üretilebiliyormuş.Mücadele, ‘devrimi’ tamamlayanlarla ‘devrini’ tamamladıklarını kabul etmek istemeyenler arasındaydı. Yani düzene karşı çıkan ile düzenin şımartıp, palazlandırdığı, koruyup kolladığı, semirttiği anlayış arasında... Bu transferler Fenerbahçe taraftarının kulübüne verdiği destekle yapılıyor; kombineyle, lisanslı ürünlerle, hep destek, tam destek felsefesiyle... Roberto Carlos’a ödenecek parayı astronomik olarak niteleyenlere naçizane bir soru; Yusuf Şimşek, Bülent Akın, Serkan Aykut, Ayhan Akman transferlerine ödenen bonservis paralarına baksınlar önce. Bir de, o bedellere karşılık kulüplerine ne verdiklerine... Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkün. Fenerbahçe taraftarlarının, Tuncay Şanlı ve Rüştü Reçber örneklerinden çok önemli dersler çıkardıkları çok açık. Bundan sonra kimseyi kahramanlık mertebesine yükseltmeyecekleri de öyle... Olaylara olması gerektiği gibi ve soğukkanlı bakmayı başardıklarında, kimseyi kutsamayıp, kimseyi de lanetlemeyecekler. Taşlar o zaman yerine oturacak.Yıllarca büyük takımlarda ‘kontenjan senatörleri’ oluşmuştu böyle. ‘Ezeli rakibime gider de başarılı olur’ korkusuyla, tembel tembel oturan şımarık adamlara milyonlarca dolarlar saçıldı. Artık futbolcuya ve paranoyaya dayalı, esaret ve hovardalık dönemi de bitmek üzere. Fenerbahçe’nin soğukkanlı ve kendi devriminden ödün vermeyen vizyoner duruşu, Avrupa arenasında bir türlü aşılamayan psikolojik eşiği yerle bir etme kararlılığının müjdecisidir. Bunu da başardığında, önünde hiçbir engel kalmayacaktır.Bugün ortaya çıkan fark, farkında olanların farkıdır. Dahası, fark farktadır.

20 Haziran 2007, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fenerbahçe hiç bir yere gitmiyor!‘’

Mustafa Kemal’in meşhur ve muhteşem sözünü hatırlatarak girelim: Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır...Her takımın taraftarı meseleye böyle bakarsa sağlıklı bir duruşu bulur. Onları ifrat tefritten, patolojik romantizmden ve dolayısıyla da derin hayal kırıklıklarından da korur.Aslolan Fenerbahçe’dir. Söz konusu o olduğunda gerisi teferruattır. Futbolcu dediğin, hele Türkiye’de menacerlerin oyuncağı, para kapısı olmuş ‘Modern Çağın Köleleri’dir. Artık her şey endüstri, her şey pazarlama. Her futbolcuya sevgi ve kıymet verilsin, hepsine saygı gösterilsin, hayran olunsun, pamuklara sarmalayıp sarılsın. Ancak hiçbiri kutsanıp, kahraman ilan edilmesin. Artık Mehmetçik Basriler, Zeki Rızalar, Lefterler hiç olmayacak. Efsane olmuş, marşlara girmiş bazı futbolcular bile kendi kulübüne tepeden bakıp, “Fenerbahçe’yi biz Fenerbahçe yaptık” deyip hâlâ minnet ve biat beklerken, Lefter Baba hâlâ minnetini anlatıp, “Bu kulüptür beni ben yapan’’ deyip, “Kalbimi isteseler söküp veririm’ diye haykırır şu yaşında. Bu gözler neleri gördü, neler izledi. Ne adamlar sahtekâr, ne sahtekârlar adam ilan edildi bugüne kadar. Baliç, Okocha, Uche, Högh, Rapajc, Alex, Tuncay ya da bir başkası..Fenerbahçe’nin futbolcuları profesyoneldir. Ahlak dışı olmayan her türlü pazarlığı sonuna kadar yapma, hatta uçuk rakamlar bile isteme özgürlüğüne sahiptirler. Giderken kulüplerine para kazandırma zorunluluğu da kesinlikle yoktur. Bu sadece bir popülizmdir. Yönetim, elindeki değerleri kaybetmeme adına, sistem ve takım adına, dengeleri de gözeterek azami ölçüde şartları zorlamalı. Ancak istemeyen hiç kimse takımda zorla tutulmamalı. Fakat herkes adam gibi gitmeli, adam gibi gönderilmeli. Hoyratça davranılmadan, kapılar çarpılmadan, onuru zedelenmeden. Geçmiş ve gelecek murdar edilmeden. Hedef gösterilmeden, hedef göstermesine izin vermeden...Garip olan şu ki; koşmak, mücadele etmek, terinin son damlasına kadar formanın hakkını vermek, sadece bizim coğrafyada meziyet. Bırakın Avrupa’yı; Gana’da, Mali’de ya da Kamerun’da bile bunlar özellik kapsamına bile girmeyen çok sıradan şeyler. Futbolun zorunlu ve olmazsa olmaz ‘a-b-c’si...Yine garip olan şu ki; ‘Avrupa Avrupa’ diye bağıranlar aslında Türkiye’yi inkâr ediyor ve küçümsüyor. Onları yüce, kendimizi cüce görüyorlar. Bu ülkenin takımları Asya Kupası’nda mı oynuyor? Bu ülkede ödenen Dolar’lar ve Euro’lar sanal mı, sahte mi? Ne hancı haddini aşsın, ne yolcu şımarık davransın. isteyen gidebilir ve zaten gitsin de; hakkıdır. Bu bir meslek ve herkes para kazanmak için oynuyor. Bu devirde forma aşkı beklemek abartılı bir romantizm dışında bir şey değil. Futbolcular mesleklerini sevsin ve sadece aldığının hakkını versin, yeter. Kahramanlaştırılanlar kendilerini gerçekten kahraman zannediyorlar, kulüplerine bile tepeden bakmaya başlıyorlar bir süre sonra. Bu durum transfer döneminde futbolcunun elini güçlendirip, kulüplerin de elini boşaltıyor.Peki ya Aziz Yıldırım? Mücadelesini, emeğini, yarattığı katmadeğeri, vizyonunu, misyonunu para ile ölçebilir miyiz? O’nun bonservisi kaç para eder? O’nu nereye sığdıralım? Hangi sıfatı verelim?Futbolcu üzerinden kıyametler koparan taraftarlara ya da kendilerini vazgeçilmez zanneden kariyer yolcularına son ve rahatlatıcı bir mesaj: Fenerbahçe de, taraftarı da hiçbir yere gitmiyor. Yetmez mi?

13 Haziran 2007, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Anlat Başkan!‘’

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, “Roberto Carlos transferini taraftarlarımız yaptı’’ diyor kürsüden Uzunköprü Fenerbahçeliler Derneği’nin kutlama gecesinde. Kendi ceplerinden yaptırıp dağıttıkları 10 bin formadan, yılda 350 bin lisanslı forma satan bir noktaya gelindiğini, gözleri parlayarak ve gururla anlatıyor.İnce bir mesaj veriyor bir taraftan da; “En çok piyango biletini bu dernek sattığı için, o yüzden bizzat geldim” diyor. Dilenenlerin sefa, direnenlerin de cefa döneminin bittiğini ilan ediyor aslında bu konuşmada.Taraftarın kombinesiyle, formasıyla yapıldı o 52 bin kişilik stat, devlet kaynaklarının peşkeş çekilmesiyle değil. Bilen biliyor da, bilmeyenlere kalın harflerle not düşelim; Fenerium’un isim babası da yine Sarı Lacivertli taraftarlar. Fenerbahçe taraftarı mücadelenin nasıl yapılacağını çok iyi öğrendi artık. Kuru kuruya lafla, isyanla olmuyor. Daha iyi, daha doğru ve hepsinden önemlisi daha efektif taraftar olabilmekle doğru orantılı her şey. Yani karanlığa küfretmek değil, bir mum daha yakabilmektir gerçek mücadele. Çünkü güçlü olmayana ‘barış’ hayaldir. şu potansiyel, Dünya’da hangi kulüpte var? Sadece Türkiye’de en az 20-25 milyonluk bir taraftar kitlesi. Bu sempatizanların hepsi oyunun içine çekilirse, hepsi bir forma bir anahtarlık alsa, hepsi taraftar kart sahibi olsa, kombine sayısı 50 binlere ulaşsa, kulübün üye sayısı 1 milyona çıkarılırsa neler olur düşünebiliyor musunuz? Şimdilik ülkenin ekonomik koşulları buna elverişli gibi gözükmese de, bu potansiyel hep var. Yani işlenmeyi bekleyen müthiş bir yer altı zenginliği gibi. Buna bir de Türk Cumhuriyetleri ile Dünya’ya yayılmış Türkler’i ekleyin. Bir de öyle düşünün.Söyleyelim, Dünya’nın en büyük kulüpleri sponsorluk ve forma satışları konusunda artık en üst, yani doyum noktasında. Fenerbahçe ise yeni keşfettiği bu Dünya’da henüz emekleme aşamasında. Potansiyelinin yüzde 1’i bile değil vardığı nokta. Renklerini, kulüplerini kupalar için, şampiyonluklar için yani sevinmek için sevenlerin yerini yavaş yavaş, durumdan, zamandan ve skordan bağımsız olarak sevebilenler almaya başladı. Sevgili Aziz Başkan, artık mahcubiyeti bir yana bırakıp, göğsünü gere gere ve haykırarak taraftarlara çağrıda bulunma zamanıdır. “Forma satışları şu, kombine satışları da şu rakama ulaştığında, Dünya’daki her futbolcuyu, her hocayı alabiliriz” diye kışkırtıcı bir hedef koymalısınız. Yeryüzündeki bütün Fenerbahçeliler’i oyunun içine çekmek adına bu çağrıları sık sık yazılı ve görsel medyada dile getirmeli, bıktırana kadar tekrarlamalısınız. Devrim ve evrim sürecinde sıçrama yapma, adımları hızlandırma fırsatı hiç olmadığı kadar elinizde. Tam zamanıdır!

10 Haziran 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Veda ve Vefa‘’

Sıkıntılı, stresli, çok coşkulu ve gurur dolu bir 100. Yıl yaşıyor Fenerbahçe. Bu kulübün ‘Spor’ Kulübü olduğu gerçeğini ilk kez hayata geçirip, her branşta ayağa ve atağa kalkarak, hakkını vererek. Taraftarlarına ve rakiplerine iliklerine kadar hissettirerek. Bu doyumsuz şölen sene sonuna kadar sürecek.Asırlık Çınar’ın marşında ironi gibi duran ‘hiçbir kulüpte olmayan bu dostluk’ dizesi, ilk kez hak ettiği karşılığı bulmaya başladı. Evet bu topyekün bir dayanışmanın, direnişin ve başkaldırının zaferi. Boş, kaotik ve alay konusu tartışmaların yerini ‘kalkışmalar’ aldığından beri, herkes kulübün müthiş gücünü hatırlayıp, hatırlattı.Büyük Yürüyüş her alanda devam ediyor. Hayatındaki ilk 3 önceliği Fenerbahçe’den ibaret Başkan da söz verdi: “Bundan sonra her yıl 100. Yıl gibi olacak. Çok daha ileri gideceğiz.” Kendisiyle ve bünyesinde kılcal damarlarına kadar sirayet eden kronik hastalıklarıyla acımasızca yüzleşmeyi, bunları tedavi etmek için çok sancılı bir dönem geçirmeyi göze alabilen Fenerbahçe’nin artık geçmişiyle kavga zamanı bitti.Hep söyledik, bıktırana kadar da söyleyeceğiz. Şimdi mazideki yaraları sarma zamanı. Omuzlarda gelip, teneke bağlanarak, ‘murdar’ edilerek gönderilen futbolcu ve teknik adamların hepsi 100. Yıl anısına onurlandırılmalı. Tıpkı şöhretler maçında sahaya çıkan Rıdvan Dilmen gibi, her birine “Allah’ıma şükürler olsun ki, bu formayı giymişim” dedirtecek bir organizasyon yapılmalı. Bu kulübe hizmet için gelmiş ama şu veya bu nedenle başarılı olmuş ya da olamamış, iyi ya da kötü ayrılmış her futbolcu, teknik adam veya yöneticiyi bir araya getiren organizasyon yapılmalı. Hepsi bir teşekkür plaketiyle onurlandırılmalı. Kırgınlıklar, kızgınlıklar, tatsızlıklar geride bırakılmalı.Bu tablo Fenerbahçe’nin büyüklüğünü, sinerjisini, enerjisini inanılmaz boyutlara taşıyacak ve tarih önünde bir kez daha tescil edecektir. Sarı-Lacivert devrimin misyonu da vizyonu da bunu gerektiriyor artık. Bu sene kulüple yollarını ayıracak her sporcu, ezeli rakiplere bile gitse, onore edilerek, hellaleşerek ve medenice uğurlanmalı. Veda ederken bile gurur duymalı, bu tablo kurumsallaşmalı, gelenekselleşmeli. Ve 9 Haziran’daki kutlama bunun için kaçırılmayacak bir fırsat.

05 Haziran 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Nasıl bir Fenerbahçe?‘’

Travma başarıyla atlatıldı. Ağır bir sabır sınavını, yüksek gerilimli psikolojik testi başarıyla geçmeyi başaran Fenerbahçe camiası, geçen yılın rövanşını aldı.Bu kulüp eski Fenerbahçe olsa, bir direnç noktası oluşmamış olsa, sonuçları gerçekten çok ağır olabilirdi bu yılın. Öldürmeyen her darbenin güçlendirdiği tezi bir kez daha ispatlandı.Ülkenin art arda yaşadığı en ağır krizlerin ortasında bile kalkınma ve kulübü hastalıklarından arındırma önceliğinden asla taviz vermeyen yönetim, çok büyük bir iş başardı. Bu şampiyonlukla ‘büyük yürüyüş’ güzergahına içeriden ve dışarıdan yerleştirilen mayınları da, bubi tuzaklarını da bertaraf etti. Bundan sonra gelecek en büyük ve en önemli hamle iliklere kadar işleyecek bir kurumsallaşmadır. Kirletilmiş düzene karşı tek başına mücadele veren Fenerbahçe’nin, ‘reaksiyoner’ olmaktan çıkıp, ‘aksiyoner’ bir rol üstlenmesinin zamanı geldi. Tekrar o sıkıntıları yaşatmayacak, pusuda ellerini ovuşturanlara fırsat vermeyecek hamlelerin zamanı gelmiştir.Şampiyonluğun yaratabileceği geçici körlüğe kapılmadan, önüne çıkarılacak her türlü engeli yerle bir edecek, her türlü oyunu boşa çıkaracak bir takım oluşturmak, yönetimin boyun borcu. Taraftarın tek isteği, rakiplerinden iki kere daha fazla koşan, iki kere daha fazla mücadele eden, yenilgi tanımaz karakterde, kırılganlıktan uzak, hırslı, disiplinli ve kondisyon canavarı bir futbol takımı oluşturulması. Sarı-Lacivert renklere gönül verenler, tribündeki ve yönetimdeki mücadele ve dayanışma ruhunun aynısını, futbolcusunda ve teknik direktöründe görmek istiyor. Bu nüans, alınan sonuçtan çok daha önemli.Futbolcular hiçbir mazeretin arkasına sığınmadan, Fenerbahçe formasını giymenin böyle ağır bir yükü olduğunu artık ezberlemeli. Bu zorunlu öğreti, teknik direktöründen, menacerine, malzemecisine kadar bilmeyenlere öğretilmeli, beyinlerine kazımalı ya da yollar ayrılmalı. Çünkü tribünde de, yönetimde de, sokakta da, sahada da, saha kenarında da Fenerbahçelilik ağır bir yürek işçiliğidir. Sistemin takımı olmayı reddeden bu kulübün, katı bir sistem takımı olmasının, bunu genlerine kadar işlemesinin vaktidir. Artık 1-2 yılda ortaya çıkan keskin değişimlerle, son dakika hamleleriyle takım kurma devri kapatılmalıdır. Fenerbahçe’nin kendi karakterine en uygun bir futbol ekolünü tepeden tırnağa benimseyip, kısa, orta ve uzun vadeli planlamalar yapmasının koşulları oluşmuştur. Tabii beklenmedik gelişmelere karşı, B ve C planlarını da cebinde bulundurma ve bu kararlılıktan zerre kadar taviz vermemek şartıyla...Yüz yıllık tarihine yakışır şekilde, Fenerbahçe dendiğinde, taraflı tarafsız her futbolseverin aklına renklerden bile önce ‘mücadele ruhu’ gelmelidir.

30 Mayıs 2007, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İflas‘’

19 Mayıs’ta Ali Sami Yen Stadı’nda yaşanan utanç gecesi, bu ülkede yıllardır alkışlanan “Magnum’la mı ateş ettiler?” felsefesinin iflasıdır? Futboldaki adalet ve güven duygusunu yerle bir eden Ulusoy Federasyonu’nun, çifte standartlı keyfiyete dayalı uygulamalarının iflasıdır. Yıllardır bu zihniyetle kol kola, iç içe geçen, vıcık ve cıvık ilişkiler adına, onları kutsayan kalemşörlerin iflasıdır. Kapalı kapılar ardında, otelde, evde geceyarısı toplantıları düzenleyip, ‘Gazan mübarek olsun’ diyen sözde centilmenlerin, baş başa temenni yemekleri yiyip, saat gösterenlerin iflasıdır. Zor kullanma ve yakınmanın dışında hiçbir şey bilmeyen, mevcut yasaları uygulamamakta ısrarla direnen, bu halleriyle devlet otoritesini zaafa uğratan etkisiz yetkililerin iflasıdır. İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü ve Valiler kafalarını kuma gömmesin!Şimdi şu hale bakın. Eski Galatasaray Başkanı Faruk Süren “En az 10 maç ceza almalıyız” derken, Sarı-Kırmızılı köşe yazarları ‘3 maç seyircisiz oynama’ diye ağız birliği yapıyorlar. Kim bunlar peki; Kadıköy’deki derbi sonrasında İnter-Milan maçını örnek gösterip, ‘6-7 maç seyircisiz oynanmalı’ diye bas bas bağıranlar. Haluk Abi’lerine toz konduramıyor bu cengaverler.Hiçbir yaptırımla karşılaşmayan futbol teröristleri, bütün kulüplerin başında demoklesin kılıcı gibi sallanıyor. Nasıl olsa yaptıkları yanlarına kâr kalıyor, bütün faturayı kulüpler ödüyor. Rant ve bedava bilet akışının devam etmesi için, gözlerini kırpmadan kendi taraftarlarını bile bıçaklamaya hazırlar. Bu, Türkiye’nin sorunudur.Ancak o kara gecede yaşanan organize cinnet, öncelikle Galatasaray’ın kendi sorunudur. Yönetimleri ile tribün grupları arasındaki kronikleşmiş iç hesaplaşmanın, tavan noktasıdır. Fenerbahçe ile uzaktan yakından ilgisi yoktur.Ucuz popülizm ve şirin görünmek uğruna, gerçeği bilerek ıskalayıp, bu tür adamları kulüplerin beyni, ciğeri, kalbi vs. gibi ‘sakat ve sakatat’ yakıştırmalarla, yüzsüzce yalayıp yutanların vebali daha mı az?Hiçbir kulübün taraftarları bu yaşananlara sevinmesin, gülmesin. En başta da Fenerbahçeliler. “Yönetim bu takım senin eserin” diye bas bas bağıranlar, Alex’i, Zico’yu ıslıklayanlar, gerilimsiz maçlarda tribünleri bıçaklı düello alanına çevirenler, Fenerbahçe önce Beşiktaş’a sonra Galatasaray’a yenilseydi neler yapardı acaba?Durduk yerde Mondragon’a maytap ve pet şişe fırlatanlar, O, Zico’yu korumaya çalışırken ne düşündüler acaba? Kaldı ki; her Fenerbahçeli için bunlar çok tanıdık haller. Daha üç vakit önce bir yönetici idman sahasında odunla kaleci kovalıyor, Dereağzı’nda Rıdvan’lara, Aykut’lara bıçak gösterilmiyor muydu? Rüştü lincinin mimarı şimdi nerede? Herkes kendine buradan pay çıkarsın, ibret alsın! Bu iş cinayeti aştı, katliama doğru gidiyor çünkü.

23 Mayıs 2007, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Su küçüğün söz büyüğün‘’

Açıkçası Galatasaray tribünleri ile futbolcularındaki gerginligi izah edebilecek, anlamlandıracak bir kelime bulabilmek hayli zor. Ne de olsa altı da üstü de ‘Anneler Ligi’ değil mi bu? Sarı-Kırmızılı’ların bu ligle ilgili hiçbir hesabı olamayacağına göre, olsa olsa Galatasaray’ın kendi tribünleri tarafından sabote edilmesi olabilir.Son yılların tansiyonu sahada en düşük, tribünlerde ise en yüksek derbisini izledi milyonlar. İlk 18’de bile olmayan Hasan Şaş, senaryonusunu kendilerinin yazdığı gerilim filminin başrolündeydi. Hayli sulak bir Meciyeköy gecesinde, önce tribünleri alkışlayan Tümer ortaladı, ardından Lugano gerçek Fenerbahçeli oldu. Bu abuk cesaret cezasız kalamazdı, kısa sürede ‘sorry kart’ı gördü doğal olarak.Normal şartlarda, futbolun futbol olarak oynandığı ve görüldüğü iklimlerde, her ahval ve şerait içinde durdurulması gereken maçtı. Ancak geçen yıl Denizli’de oynanan utanç maçını temize çekmek için, bu da tatil edilmedi doğal olarak. 39’da Edu Ümit Özat’ın ortasına kafayı vurduğunda, vaftiz töreni gerçekleşiyor ve o da ‘gerçek Fenerbahçeli’ vizesini alıyordu.Sahaya koltuk parçaları da yığınak yapmaya başlayınca, 48’de Demirlek bile dayanamayıp, yardımcılarını yanına çağırdı ve sahayı güzel bir temizletti. 56’da bir daha çağırdı ve soyunma odasına kapandı. Herhalde geçen yılki 16 dakikayı hatırlatmak amacıyla, tam 16 dakika sonra sahaya çıktı.Kronometreler bile şaşırmıştı artık. Futbolu da futbol olmaktan da, futboldan da soğutmuşlardı. Öncelikle Fenerbahçeli futbolcuları kutlamak gerek. Hiçbir provokasyon yapmadıkları gibi her türlü provokasyona karşı dimdik ve soğukkanlı bir şekilde ayakta durdukları için. İki gol attılar ama sevinmek için tribünlerine bile koşmadılar. çok dirayetli ve sportmendiler.

20 Mayıs 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İtiraf‘’

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Bu federasyonla başka ne olabilir?” demesi, Haluk Ulusoy karşısında aciz kalındığının dolaylı dile getirilmesidir.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Fenerbahçe’nin bu sene güçlükle şampiyon olması hakkında yaptığı yorum çok düşündürücü; “Bu federasyonla başka ne olabilir?”Yürütmenin en tepesindeki ismin söyledikleri, Mahmut Uslu’nun ceza almasına neden olan sözlerinin haklılığını teyit ediyor sadece; “Aciz devlet istemiyoruz.” Daha önce yine bu satırlarda aktardığımız o meşhur söz gibi; Adaletsiz güç zalim, güçsüz adalet ise acizdir. Hukukun gücünün olmadığı yerde, gücün hukuku hüküm sürer. Tribünlerde giderek tırmanan şiddetin temelinde de işte bu gerçek yatıyor Başbakan’ınki itiraz değil itiraf. Aslında diyor ki; “Bütün olan bitenlerin farkındayız, ancak engelleyemiyoruz. Elimizden hiçbir şey gelmiyor. Devletin bütün kurum ve kuruluşlarının eli kolu bağlı. Seyretmekle yetiniyoruz.”Olay sözlerin içindeki şifre, bununla da sınırlı değil. Malum seçimler kapıya dayandı. Başbakan, kendisinin talimatlarıyla gerçekleştirilen ‘seyRANTepe’ hortumlamasından da endişeli olmalı.Çünkü ülkenin tarihin en büyük krizini yaşadığı dönemde, tamamen kendi kaynaklarıyla 80 milyon dolar harcayıp stat yapan, hatta bu uğurda belki şampiyonluk bile kaçıran Fenerbahçe camiası, ezeli rakibine yapılan bu ‘tarihi kıyağa’ kızgın. Taraftarlar milletin arazisinin gasp edilip, üzerine devletin kaynaklarıyla stat yaptırılması ayıbını ne unutuyor, ne de affedecek gibi gözüküyor. Belli ki Başbakan da bunun farkında. Sandıkta bedel ödemekten çekindiği için biraz da gönül alma, gönül okşama telaşıyla hamaset yapıyor. TFF Başkanı Ulusoy dışında, bu sözleri üzerine alınan hiç kimse olmadığını buradan açık açık ilan edelim. Fenerbahçeliler bu açıklamadan hiç ama hiç hoşlanmadı. Mâlum-u ilan etmekten başka anlam taşımayan bu sözler öfkeyi yatıştırmaya yetmediği gibi, geleceğe dair umutsuzluğu körükledi. Spordan Sorumlu eski Devlet Bakanı Fikret Ünlü, görevinden ayrıldıktan sonra acı bir itirafta bulunmuş ve “Ulusoy’la baş edemedim’’ demişti. Sayın şahin’in açıklamaları da bundan daha ileriye gidemedi. Ancak bunu söyleyen Başbakan olunca, işin boyutu daha da vahimleşiyor. Kayyum davasındaki bilirkişinin çekilme nedenlerini, değil araştırmak merak eden bile yok. PFDK Başkanvekili’nin bir gazetede yer alan ‘abuk’ açıklamaları da bunun tuzu biberi olmuş. Boşuna kimse umutlanmasın, herşey kaldığı yerden devam edecek. Bu kişiler futbolun başında kaldığı sürece, Fenerbahçe’den rövanş alma, bedel ödetme geleneği devam edecek.Ligden çekilme koşulları hâlâ geçerliliğini koruyor.

19 Mayıs 2007, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI