Arama

Popüler aramalar

‘’Kızacaksan...‘’

Aziz Başkan, Eskişehirspor maçından sonra, fevri çıkışlarından birini daha yaptı. Kulüpler Birliği Başkanlığı’ndan istifa edecek kadar öfkelendi.

Hata ve kötü gidişatın nedeni de, çaresi de, çözümü de yine yanlış adreslerde, yanlış reçetelerde aranıyor. Çünkü Fenerbahçe hakeme, rakibine, suskunluğuna ya da medyaya değil, kendine yeniliyor. Hatta hezimete uğruyor. En büyük, en korkulu, en acımasız rakibi her zaman olduğu gibi yine kendisi...

Bu, tek takıma, devlet takımı yaratmaya yönelik mevcut düzen ve düzenek kurulalı neredeyse 15 yıl oldu. Bütün aktörleri ve figüranları, bütün hamleleri ve etapları ezberlendi. Buna rağmen hâlâ kendini geliştiremiyorsan, önce kendine kızacaksın. ‘Bir takım oyunlar’ silsilesine dönüşen futbolu, bir ‘takım oyunu’ olarak algılayan futbolcularla yerle bir etmek pekala mümkün... Bunu hem yaşadınız, hem gördünüz, hem de ispat ettiniz. Peki sonra?

Önce yanlış transfer politikana, sonra doğru transferken yanlışa yönelenlere, daha sonra kendini kulübün de, takımın da, formanın da, hedeflerin de üzerinde gören futbolculara kızacaksın.
Önce Diyarbakırspor kadar koşan, Manisaspor kadar mücadele eden, Bursaspor kadar formasına ve mesleğine sahip çıkan ‘takım’ olacaksın.

Koşan yok, mücadele eden yok, kendini geliştiren yok, birkaç kişi hariç giydiği formanın farkında olan bile yok. Yenilgiyi hazmedebilmek elbette güzel bir şey ama çaresizce kabullenmenin adı hezimet. Bu aymazlığa söz geçirebilen, dur diyebilen, yaptırım uygulayabilen, önlem alabilen yok. Sorumlular belliyken, bu adamlara can simidi gibi mazeret üretmek nereye vardırır?

“Aman futbolcular spor medyasına malzeme olmasın” derken, magazin basınına figüran olmalarına, gece kuşu olmalarına gık çıkaran da yok.

Bu tablodan takım çıkar mı? Eminim yarısından fazlası bir sonraki maçlarının hangi takımla olduğundan bile bihaber. Kızacaksan, bazı umutsuz adamlarda inatla ve ısrar etmeye kızacaksın.

Ya taraftar? Galatasaray maçı ile hem takımı, hem ligi bitirdiler. Dangul dungul da olsa iyi gidişatı ters yüz çevirip, o maçta sabote ettiler. Artık Fenerbahçe’nin mutluluğu ile değil, Galatasaray’ın mutsuzluğu ile seviniyorlar. Ya da tam tersi... Eksen kaymış, Fenerbahçeli değil Anti-Galatasaraylı olmuş ezici çoğunluk. Onlar da, yönetimden, futbolcudan, hakemden önce kendilerine kızacak.

Emre, Bilica, Lugano, Alex ve Gökhan dışında hepsi yaşayan enkaza dönüşmüş. Eğer acil fatura kesilmez, şok tedavisi uygulanmazsa başarıyı falan unutun!

Basit olan yapılamadı, hâlâ karmaşığa doğru yol alınıyor. Ve istikamet de çıkmaz sokaktan başka bir yere götürmez adamı...

10 Aralık 2009, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Adem öyle, işte böyle!‘’

İşin ciddiyetini kavrayan hâlâ yok. Fenerbahçe yine ‘lay lay lom’ havasında... Bir türlü takım olamayan takımdaki genel ruh durumunun göstergesi de Önder’in yaptığı saçmalık... Neyse ki; kulüp bu kez Kazım’daki gibi terse yatmadı. Açıktan afişe etti!

Çimleri ‘0’ numara traş etmişler. Bu da rakibin teknik ayaklarına karşı kurnazca bir sabotaj. Eskişehir de seken top şaşkınlıklarına bağlamıştı gol umudunu... Hâl böyle olunca, zeminde zıp zıp zıplayan, sekip duran topu iki hamlede kontrol etmek çok zordu.

Fenerbahçe topa hakim olamama sarsaklığını ve korkaklığını ilk yarı boyunca üzerinden atamadı. Bu arada ev sahibi ekip, ciddi gol pozisyonları ve şut olanakları buldu. Bu yarıdaki tek tehlikeli girişim Alex de Souza’nın kafasından geldi zaten.

İkinci yarının başlarında birkaç kez etkili geldi Fenerbahçe... Bu pozisyonları da yine berbat bir gününde olan Dos Santos harcadı. Fenerbahçe gaflet uykusundayken, hızlı kullanılan bir korner sonrası, Adem’in mükemmel volesi Volkan’ı avladı. Sonra şapkadan tavşan çıkaramayan Christoph Daum’un, 3 değişiklik yapıp ‘tavşandan şapka’ çıkarma hamlesi geldi. Sonra Volkan da takımı avladı.

Fenerbahçe’de ayakta kalan, oyundan kopmayan adamlar Bilica, Lugano, Baroni ve Alex’ti. Geri kalanlar da ‘etkisiz eleman’ modundaydı.

Son maçlarda yaşanan tablo, mağlubiyetten fazlasıdır, gülünçtür, utanç tablosudur.

‘Gecekuşu’ ağırlıklı hastalıklı bir bünyenin, bundan sonraki haftalarda, hem de çok daha ağır skorlarla yenilmesi hiç de sürpriz değildir.

06 Aralık 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rabbim 'Fener' dedi!‘’

Üzerine her bilinçli ve soğukkanlı gidişinde panikleyen bir Twente, buna rağmen onu üzerine davet edip panikleyen, sahanın her bölgesinde, her pozisyonda saçmalama yarışına giren bir Fenerbahçe...

Ciddi bir kimlik ve kişilik bunalımı yaşıyor Sarı Lacivertliler. Öyle lafla ya da gaz vererek geçiştirilebilecek bir çözülme değil bu. Ne topu kovalayan var ne de rakibini, ne alan paylaşan var, ne de adam. Fenerbahçe, sadece rakiplerini ve onların taraftarlarını heyecanlandırıyor hayli uzun zamandır.

Hamle cesareti ve iştahı olan tek oyuncu Bilica, direnen tek isim gizli santrfor Lugano... Zekâ ve bilinç de Alex’e emanet. Ağır markaj altındayken bile yine ne yaptıysa O yaptı. Aldığı kafa toplarıyla, diz bağı çözen ortalarıyla, arkadaşlarını soktuğu ve kendisinin girdiği ve atamadığı pozisyonlarla...Gökhan’da ciddi bir düşüş var. Selçuk zaten ayarsızdı, geceler iyice kaçırmış ayarı. Şu takım karşısında, oyun geciktirmekten sarı kart görüyorsa kalecin, bunun adı sadece ‘utanç’ olabilir. İlginç bir tesadüf; Bilica kaleye nişanlanmış sert topu ayağıyla kestiğinde kronometre tam 19.07’yi gösteriyordu. Yığınla pozisyon bulup, bir araba gol kaçırdı Twente. Perez’in iç direkten taç çizgisine yönelen vuruşu, uzatmada direkten dönen top büyük şanstı. Carlos’un kaleye giderken çıkardığı top da ayrı parantez.

Bu kadar negatif durum pozitif bir sonuç verdiyse, bunun tek izahı yazının başlığı olabilir.

03 Aralık 2009, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kaç müsibet gerek!‘’

Lig başladı, dangul dungul gidişe rağmen ilk 8 hafta kayıpsız geçti. Halbuki o maçların çoğu mağlubiyetle de bitebilirdi. Yine de o devrede kazanabilmek büyük işti.

Benim gibi takımdaki asıl uyumun, kondisyon ve mücadeledeki yükselişin 10. haftadan sonra gerçekleşeceğini bekleyenler terse yattı. Havaya girmek başka havada gezmek başka şey işte.

Dönüp dönüp kendini tekrarlayan müsibetlerden ne ders alan var ne de ibret. Dahası başkaları bile ders çıkarıyor da Fenerbahçe ders çıkaramıyor kendi yaşadıklarından. Ne yönetimi, ne futbolcusu, ne hocası ne de taraftarı... Bu da klinik ve kronik bir rahatsızlık olmalı...

Anlaşılan ne Aykut Hoca anlatabiliyor derdini, ne Daum ne de Koch... Sen ne anlatırsan anlat, karşındakinin ne kadar anladığıdır belirleyici olan.

Futbolcuların çoğu spor sayfalarından magazin sayfalarına taşınalı çok oldu. Tefrikalar yazılıyor gece alemlerinden... Zaten gitmek isteyenlerin (aslında kafa olarak çoktan gitmişlerin) yakınmalarını, serzenişlerini okuyup, dinliyoruz sürekli. Bu vurdumduymazlık böyle devam ederse sonuç şimdiden belli...

Bu takıma terapi hayır etmez, ciddi bir şok tedavisi gerek. Nasıl olur bilemem. Zaten benim işim değil, şokun yöntemi ve dozu yönetenlerin işi. Bıçaktan, kılıçtan, hançerden söz etmiyoruz; derin bir neşter darbesi gerekiyor. Vurulsun ki, eklemlere çöreklenen cerahat temizlensin. Bunun böyle gitmeyeceği çok açık.

Kendine acımayana acımayacaksın, değer vermeyene değer vermeyeceksin, forma meslek namusunu hiçe sayanlara günahın kadar bile insaflı davranmayacaksın. Kulübü hiçe sayanlara ‘hiç’ muamelesi çekeceksin. Yediği sofraya pislemeyi alışkanlık edinen ağalara, pislik gibi davranacaksın. Lamı cimi yok.

Bunlar 3-5 yenilgi yüzünden kaleme alınmış sözler değil. Bunlar mücadeleden kaçanlara, koşmayı unutanlara, formasını, rakibini ve mesleğini hiçe sayanlara, saygı göstermeyenlere söylenmiş sözler. Kulübün geleceğini ve hedeflerini sabote edenlere atfedilmiş kelimeler. Utanma kavramını lugatından silenlere minik bir hatırlatma... İşini elinden geldiğince yapıp, kazandığının hakkını verenlere kimsenin lafı olmaz ve olamaz zaten.
Ya bir an önce planlama, devre arasında da gereken acımasızca yapılır, ya da şimdiden geçmişler olsun!

01 Aralık 2009, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Öpene değil öptürene bak!‘’

Güya nazlananı, direneni bile zorla öpecek bir takım olacaktı. Ancak öpülen, hatta öpsünler diye yanağını gönüllü uzatan bir takım çıktı ortaya... Ee, bir kadro bu kadar çok magazin figürüne dönüşmüşse, kafaları çoktan gitmiş kopmuş futbolcular, inatla takımda tutuluyorsa bunlar sürpriz değil. Daha 52. saniyede başladı cömert bayram hediyeleri, sonra sürdü durdu. Pozisyonsuz bir golle eşitlik sağlandı. Sonra, eğer Kasımpaşa biraz becerikli olsa ilk yarıda fark yapardı. Seken her top misafir takımda, Kasımpaşa’nın kaleye her gelişi tehlike, her girişimi gol pozisyonu, attığı her top defansı delik deşik etmeye yetiyor. Fenerbahçe baskıdan kendi alanından top çıkaramayıp, rastgele şişirme toplara sığınıyor. Önder’in göbeği, Volkan’ın bilmem neresi olmasa iş çoktan bitecek. Sarsaklıklar ve saçmalıklar gösterisinden oluşan 2 perdelik komedi...

Ne motivasyon var, ne de konsantrasyon. Biraz olsun kıpırtı bekleyenler yine yanılıyor. Cenk’in golü de zaten bu hal ve şerait içinde kopup geliyor. Yine tık yok. Uyurgezerlik sürünce Trabzonspor tarifesi de kaçınılmaz oluyor.

Şimdi şu, takımlarını çok seven cevval taraftarlardan, Avrupa kulvarındaki ilk maçta da sahayı kapattıracak hareketler bekliyoruz. Hani orada işler yolunda ya; bir an önce müdahil olmaları şart gibi!

29 Kasım 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Öpene değil öptürene bak!‘’

Güya nazlananı, direneni bile zorla öpecek bir takım olacaktı. Ancak öpülen, hatta öpsünler diye yanağını gönüllü uzatan bir takım çıktı ortaya... Ee, bir kadro bu kadar çok magazin figürüne dönüşmüşse, kafaları çoktan gitmiş kopmuş futbolcular, inatla takımda tutuluyorsa bunlar sürpriz değil. Daha 52. saniyede başladı cömert bayram hediyeleri, sonra sürdü durdu. Pozisyonsuz bir golle eşitlik sağlandı. Sonra, eğer Kasımpaşa biraz becerikli olsa ilk yarıda fark yapardı. Seken her top misafir takımda, Kasımpaşa’nın kaleye her gelişi tehlike, her girişimi gol pozisyonu, attığı her top defansı delik deşik etmeye yetiyor. Fenerbahçe baskıdan kendi alanından top çıkaramayıp, rastgele şişirme toplara sığınıyor. Önder’in göbeği, Volkan’ın bilmem neresi olmasa iş çoktan bitecek. Sarsaklıklar ve saçmalıklar gösterisinden oluşan 2 perdelik komedi...

Ne motivasyon var, ne de konsantrasyon. Biraz olsun kıpırtı bekleyenler yine yanılıyor. Cenk’in golü de zaten bu hal ve şerait içinde kopup geliyor. Yine tık yok. Uyurgezerlik sürünce Trabzonspor tarifesi de kaçınılmaz oluyor.

Şimdi şu, takımlarını çok seven cevval taraftarlardan, Avrupa kulvarındaki ilk maçta da sahayı kapattıracak hareketler bekliyoruz. Hani orada işler yolunda ya; bir an önce müdahil olmaları şart gibi!

29 Kasım 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Muhteşem maç‘’

Herhalde ‘Twitter’ Kazım’dan başka hiç kimse böylesine motive edemezdi Beşiktaş’ı... Herhalde direkten başka hiç güç kurtaramazdı Alex’in o muhteşem vuruşunu... Herhalde Lugano’dan başka hiç kimse kritik bir maçtan çıkıp, bir başka kritik maça 22 saat yolculuktan sonra böyle motive çıkamazdı.

Herhalde yerliler dışında hemen her hakem Gökhan’ın hareketli sağ ayağına vurulan darbeyi süzer ve penaltıyı verirdi. Herhalde Aydınus’un bir bildiği vardır yarım pozisyonda Lugano’ya sarı gösterip, gole gideni biçen son adam Ferrari’yi es geçerken. Herhalde Beşiktaşlılar’ın ezici çoğunluğu Kazım’ı tercih ederdi Semih yerine... Herhalde Kazım kadar hiçbir futbolcu kırmızı kart görmek için bu kadar yırtınamaz. Ve yine herhalde mücadelesi, heyecanı ve pozisyonlarıyla bu kadar güzel bir maç beklemiyordu kimse ‘Sis’tanbul akşamında...

Hiçbir takım Fenerbahçe kadar zordaki rakiplerine can simidi atmakta merhametli, özgüven enjekte etmekte maharetli olamaz. Sarı-Lacivertliler dışında hiçbir takım 2-0 geriye düştüğünde bile 2-0 öndeymiş gibi, puana ihtiyacı yokmuş havasında oynayamaz. O andan sonraki çaresiz ve savruk çırpınışları kabul edilemez.

Fenerbahçe defansının gaflet uykusu dahil hiçbir mazeret, Fink ve Bobo’nun 3 dakika içinde gelen muhteşem gollerine şapka çıkartmaya engel teşkil edemez.

Gaziantepspor maçına rağmen uzun zamandır müsibeti arayıp duruyordu Fenerbahçe ve sonunda aradığını çok fazlasıyla buldu. Bu gidişat hayra alamet değil.

22 Kasım 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çok güzel hareketler‘’

Madem güvenlik güçleri gereğini yapmıyor, madem yasa işletilmiyor, madem yapanın yanına kâr kalıyor, madem ki her melanetin ceremesini yalnızca kulüp çekiyor, o halde gereğini de kulüp yapmaya mecbur.

Bakın bizdeki yasanın 5’te 1’i bile olmayacak hafiflikteki yasayla, İngiltere şiddeti felsefe haline getirmiş holiganları ayıkladı tribünlerden. Kalıcı bir temizlik yaptı. Nasıl becerdiler peki? Çok basit; sadece yasayı tavizsiz uygulayarak. Uygulanmayan yasa, yasa değildir çünkü. Yaptırımsız kaldıkça güçlenir, azdıkça azar ve pervasızlaşır bu tribün teröristleri... Tehdidin boyutu daha da büyür. “Bu adamlara polis de, savcı da, kulüp de dokunamıyor” diye düşünen gerçek taraftarlar siner, küser ve sonunda da her şeyden bıkıp tribünden kaçar.

Sonra “verin bize şu kadar para ya da şu kadar bilet yapmayalım” devr-i alemi sürer gider. “Vermezseniz sahaya yabancı madde atarız, vermezseniz sahaya atlarız, vermezseniz küfür eder sahayı kapattırırız, vermezseniz futbolcu, teknik direktör ve yönetim aleyhine bağırırız” tehditleriyle yöneticilerin de elleri kolları bağlanır. Ne güzel tezgah değil mi?

Tekrar söylüyorum, kendi kulüplerine bu hainliği yapanlar, bundan rant sağlayanlar yaptırımsız kalıyorsa, bu, kulüplerin ve devlet görevlilerinin zayıflığıdır. “Suçlunun serbest kaldığı yerde, mahkeme hüküm giyer” demiş ünlü bir düşünür.

Bu forma bile giymeyen güruhları besleyen, kollayan, takımı kollama adına tehdidine boyun eğen, şikayetçi olmayan, görüntülerini teslim etmeyen, kulübün yüzbinlerce, milyonlarca dolarlık zararını tazmin için dava açmayan yönetimlerin hepsi zayıftır, korkaktır. Dahası suç ortağıdır, yardım ve yataklık etmektedir, işbirlikçidir.

Gerçek taraftar, kulübüne 3-5 kuruş kalsın diye yemesin içmesin, çoluk çocuğunun rızkından feragat edip forma alsın, bilet alsın, kombine alsın, lisanslı ürün alsın. 5-10 geri zekalı yaratık bir çakmak, bir su şişesi, bir çakı atarak ya da sahaya atlayarak milyonlarca dolarlık zarara yol açsın. Manevi kayıpları, puan kayıplarını ve bunun sonuçlarını saymıyorum bile...

Son iki gelişme umut vericidir. Fenerbahçe gereğini yapmıştır. Beşiktaş da nihayet uyanmıştır. Dahası İstanbul Emniyet Müdürü Çapkın da gereğini yapmıştır.

İnşallah popülizme teslim olmadan, eğilip bükülmeden bu kararlılığı devam ettirirler. Savsaklanan yasanın işlemesi için ilgili birimleri zorlarlar.

Ancak bir şey daha var; ‘kullanılmak’ için kendini ihaleye çıkaran bu adamları besleyen, kollayan ve kışkırtan, yol haritasını dikte eden ‘ağır abi’lere de dava açılmalı. Suça teşvik ve suçu övmek de suç değil mi?

14 Kasım 2009, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI