Arama

Popüler aramalar

‘’Hâl ve gidiş iyi değil‘’

Fenerbahçe binbir güçlükle topladığı ya da kurtardığı puanları, bonkörce ve kolayca saçmaya devam ediyor. Orduspor maçı özelinde bakarsak aslında 1 puanı bile zar zor kurtardı.
Volkan’ın yediğine laf edelim de, kurtardıklarını nereye koyalım? Koşmuyor desen koşuyorlar, mücadele etmiyor desen ediyorlar. Hatta rakiplerinden çok daha fazla yırtınıp, didiniyor, daha çok yoruluyorlar. Buna rağmen pozisyon yaratmaktan çok pozisyon veriyorlar. Çünkü bu takımın rakiple boğuşacak, korkutacak ve adam eksiltecek bir santrforu yok. Alex’in “armut piş ağzıma düş” asistleri ve taştan çıkardığı goller olmasa puan tablosunu tahmin etmek zor değil.
Eksik olan şu; hücumun savunmadan, savunmanın hücumdan başladığı gerçeğini göz ardı ediyorlar. Alan ve adam paylaşımında, hamle yapmada, seken toplarda, yardımlaşmada ve bunların doğru yapılmasında çok ciddi zaaflar var. Saha dışındaki zaaflar da bunlardan az değil.
Her şey haftalardır kabak gibi ortadayken, acil ihtiyaç ortada sırıtırken, hâlâ bir santrfor transferinin bitirilememiş olması, yakışıksız ve yaralayıcı bir durum. Bu nasıl bir “saldım çayıra, mevlâm kayıra” halidir anlamam. Sorun ekonomikse taraftarlarla paylaşırsınız, olur biter. Bütün Fenerbahçeliler anlayışla karşılayacağı gibi, her türlü maddi desteği vermeye çalışır.
Bu konuda ‘saklambaç’ oynamak, en son ana bırakmak neyin nesidir? ‘Umursamamak’ diyemeyiz ama en hafif tabiriyle bu sezonun kulüp tarihindeki önemini hiç anlamamak, hiç kavramamak demektir.
Bunlara çözüm üretip uygulamak, özgürlüğü elinden alınmış Aziz Başkan’a mı düşmeli?

05 Ocak 2012, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sen uyursan, Türkiye uyur!‘’

Sadece O’na karşı kamikaze gaddarlığıyla, sakatlamacasına oynuyorlar. Ne şiddet, bu celal; anlayan beri gelsin. Yaralı, yarım, eksik ve santrforsuz Fenerbahçe bile hâlâ takviyeli hatır şikesi çetesinin toplamından daha çok daha fazla, çok daha tam. Hatalara ve yanlışlara rağmen bu böyle... Ne yaptılarsa çökertemediler, ne yaptılarsa yıkamadılar, ne yaptılarsa teslim alamadılar. Şimdiki zamanlarda Fenerbahçe karşısında hata yapan her hakemin, her futbolcunun, her teknik direktörün de gözaltına alınma, tutuklanma en azından ‘seyirden men edilme’ riski de var ki; hey ki hey, vay ki vay! Herhalde yolu Sarı-Lacivert’ten geçen “olağan şüpheli” Deniz Barış’tan daha büyük stres, daha berbat bir korku yaşayan yoktu dün akşam. İlk yarı öyle böyle bitti. Kritik süreç beklenenden, öngörülenden, istenenden ve tasarlanandan çok daha az bir hasarla atlatıldı. Artık Fenerbahçe ve Fenerbahçeliler için kendilerine bunu yapanları sahada da, saha dışında da eze eze yenerek dize getirmek, hesaplaşmak tarihi bir boyun borcudur. Direnişle, dayanışmayla, sevgiyle, kombineyle, biletle, formayla, kartla, transferlerle, futbolla, mücadeleyle yenme vaktidir. Uyumayarak, unutmayarak, alışmayarak, pes etmeyerek, eksildikçe çoğalarak en fakirinden en zenginine topyekün bir özveriyle yeniden dirilişe imza atma, meydan okuma vaktidir. Biat edenlere, teslim olanlara, alkış tutanlara, aman dileyenlere, medet umanlara, beslemelere, yardım ve yatakçılarına gücünü gösterme vaktidir. Hemen, şimdi, derhal!

22 Aralık 2011, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hatır Şikesi tescillendi‘’

Maddi olarak en ölümcül sınıra düş. Takımın bel kemiğini oluşturan, takımı sürükleyen en iyi adamlarını kaybet. Yetmemiş gibi yaptığın en flaş transferini mecburen apar topar sat.

Sen 6 aydır süren yargısız infazlarla cendereye alınıp, darağacına çıkarılırken, iki sezondur şampiyonlukta yarıştığın rakiplerin, kadrolarını takviye edip olabildiğince güçlendirsin. Dünya üstüne kalksın ama sen meydan okumaya devam et. Bu moralsiz, eksiltilmiş ve linç edilmiş takımla averaj farkıyla ikinci sırada ol. Güçlendirilmiş, gaza getirilmiş o takımlar da lig yarışında ortanın altında yer alsınlar.

Kıyas mekanizmaları sağlıklı işleyen herkes için bu tablonunun tek yorumu var. Eğer ortada gerçekten şike varsa, demek ki o bile “hatır şikesi” ittifakını alt etmeye yetemiyor. Yani bukalemun bayraklı hatır şikesi çetesi futboldaki en güçlü ve en dokunulmaz çete... Soruşturma asıl onların tezgahına çomak sokmuş, korkutup fena halde sindirmiş. Yarım Fenerbahçe hâlâ zirvede, takviyeliler ve takiyyeciler yerlerde...

Ya bu takım as oyuncularını kaybetmeyip, yeni transferleriyle ve tam moralli olarak lige başlasaydı, demek ki süper olduğu ileri sürülen bu lig daha ilk yarıda bitecekti. Peki ya geçen sezonlardaki hatır şikeleri olmasaydı?

19 Aralık 2011, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kişiye özel...‘’

Fenerbahçe’nin içindeki rant ve nüfuz çetelerini, menfaat amaçlı gruplardan oluşan oligarşik çeteleri yerle bir ettin. Tribünü bir kanser gibi saran futbol esnaflarından oluşan çeteleri büyük ölçüde temizledin. Kulübün içini esir almış, neredeyse anahtarını da teslim almak üzere olan organize suç çetesini, kumarbaz ve düzenbaz ayakçıları dahil bütün unsurlarıyla sürgün ettin.

Türk futbolunu esir alan çeteler koalisyonuna teslim olmadın, uzlaşmadın, meydan okudun ve savaş açtın. Onlara rağmen şampiyon olarak düzenlerini ve düzeneklerini bozdun, yıktın. Yetmemiş gibi şike ve teşvikin, tribün terörünün ağır cezalara çarptırılması için, tam 11 ay süren bir çalışmayla yasa tasarısı hazırlattın. Meclis’ten geçmesi için geceni gündüzüne kattın. Sonunda o idealin yasalaştı.

Çetelere savaş açan sen şimdi çete liderliğiyle suçlanıyorsun. Hem de tehditler pahasına kulüpten dışladığın adamlarla birlikte çete oluşturmakla.. Sözde örgüt hiyerarşisinde de onların da altında yer almakla.. Şike ve teşviğe savaş açan sen, şimdi bu ikisinden yani bizzat hazırlattığın yasadan tutuklusun. Necip Fazıl ne diyordu; “Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak/Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.” Kadere bak, ince tesadüfe bak. Çetelerle uzlaşmamanın bedeli çeteden yargılanmak, özgürlüğünü kaybetmek olabiliyormuş. Uzlaşanların, anlaşanların, birbirlerine yardım yataklıkta ittifak yapanların, alenen yatanların keyfi hayli yerli yerinde...

Köşkten, köşelerden, ekranlardan cezalarda indirim getiren düzenlemenin senin için yapıldığı propagandasını yapanlar ve yayanlar biraz olsun utanıyorlar mıdır acaba? Zerre kadar vicdanları ile muhasebeye girişiyor mudur? Bak kimler serbest kaldı, sen hâlâ tutsaksın. Cellatlığını da Fenerbahçeliler’e yaptırıyorlar. Kin kusuyorlar, nefret kusuyorlar, linç ediyorlar, iftira atıyorlar ama senden hınçlarını bir türlü alamıyorlar. Sen yok olmadan, yok edilmeden, pes etmeden, biat etmeden kimseye rahat yok. Yani etlerini kemiklerini yeseler, kanını içseler yine de doymayacaklar.

Biz de Sayın Gül’ün veto gerekçesi ile aynı şeyi düşünüyor ve aynı şeyi söylüyoruz. En başından “kişiye özel intiba uyandırdığını” dillendiriyoruz. O yüzden de olan biten hiçbir şeye şaşırmıyoruz. Ters dönecek anahtarlar bir gün elbet; herkes kendi karanlığına gömülürken, sen ışığa çıkacaksın... O zaman tekrar gelip seni terk etmeyen sevdanı da yeni vakitlere çıkaracaksın.

Ben merakla o büyük günü bekliyorum. 14 Şubat Sevgililer Günü’ne ‘tesadüf’ eden ilk duruşma gününü ve titizlikle hazırladığın tarihi savunmanı... ‘Görülmüştür’ damgası yemesin ve herkes görsün diye sana buradan yazıyorum. Yüreğine gölge düşürme ve su gibi Aziz ol...

16 Aralık 2011, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sen şarkılarını söyle...‘’

İşte Fenerbahçe’nin yaşadığı kaos ve lincin özeti tam da bu...

“Bu operasyon, Aziz Yıldırım’ı bitirme operasyonudur, diğerleri bu ameliyatın narkozudur” hâlâ sürüyor. Her şey bu teorimi gün geçtikçe doğruluyor. “Kişiye özel yasa” diyebilenler, “Kişiye özel operasyon” söylemine fena halde ve ağır ifadelerle çemkiriyorlar. Üstünden iki yıl geçti ama hâlâ kimse Ertuğrul Sağlam ve Mustafa Denizli’ye “şampiyonluk maçında Beşiktaş, neden Bursa’ya 14 futbolcuyla geldi? Kadıköy’e öyle gidebilir miydi?” diye sormaya ve yazmaya cesaret edemiyor. Nasıl ama medya şikesi? Ha, bu arada maç başladığında Metris’in önü de düğün-bayram-şenlik yeri..

İddianamenin iki sanığı Gümüşdağ ve Canikli için yapıldığı aşikar olan jet yasa değişikliği kalem ve kelam fahişeleri tarafından “Aziz Yıldırım’a özelmiş” diye çarpıtılarak kamufle ediliyor. ‘Puştlar Vadisi’nin hiper zekalı yorumcularına soralım “O adamı kurtaracak olan, neden öldürmeye çalışsın?” Haysiyet cellatlarının önüne atanlar, durduk yerde neden ve niçin merhamet etsin? Bakın Deniz Feneri’ne kim nasıl kurtarılır görün! Yok yok siz ‘iftiraname’lerinizi yazmaya devam edin. Kedi canınızı sizin!..

Her ne kadar konuşmak ve yazmak anlamsızlaştırılmışsa da geçelim maç faslına... Geçen hafta şuur kaybı yaşayan Fenerbahçe, hiç beklenmeyecek ölçüde soğukkanlı ve bilinçli oynadı. Daha ilk yarının başlarında farkı yakalayıp maçı orada bitirebilirdi. En kolayları yapamadı ama Emre’nin aşırtma pençesine Semih’in şaşırtma kepçesi ile golü buldu. Gecikmeli darbeyi indiren ve maçı bitiren de maçın en iyisi Stoch oldu. Rakibe saygı duymak başka, rakipten korkmak başka. İkisi birbirine karışınca eziyet başlıyor, hezimetin de eşiğine geliniyor.

13 Aralık 2011, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Tarihi fark olurdu‘’

Johnson’lu galibiyetten bu yana... Sarı-Lacivertliler açısından maçın özeti Stoch’un direkten dönen topu ve Muslera’yı “gerçek Galatasaraylı” yapan Alex golüydü. Sonrası hiç! Galatasaray biraz şanslı, biraz sakin, biraz becerikli olsa, daha ilk yarıda 5-0 yapar, ikinci yarıda da 6 Kasım’daki 6-0’lık skorun rövanşını, 7 Aralık’ta 7-0 ile alabilirdi.
Aykut Hoca maçın en başında yapması gerekeni, ikinci yarının başında yapmaya çalıştı; yani maç elden gittikten sonra... Bu kadar baskıyı ligin herhangi sıradan bir takımı bile yemezdi ve yemedi zaten TT Arena’da. Skorun insaflı bir sınırda sabitlemesi de Fenerbahçe’nin şansıdır. Maç 1-0 bile bitse, bu, Fenerbahçe’nin futbol ve mücadele anlamında ezildiği gerçeğini değiştirmez/değiştiremez. Geçmiş olsun! Kader de, konjonktür de, statüko da, medya da, hukuk da, iddianame de topyekün Galatasaray’dan yanaydı. Hatta Fenerbahçe’nin bizzat kendisi bile... Bin bilmem kaç yüz gün sonra hepsinin ortak isteği gerçekleşti. Bilica, Fenerbahçe’nin içindeki Truva atıydı. Fatih Terim’in oyuncularının tamamı Galatasaray’a toplamda O’nun kadar faydalı olmadı. Savunma lehine değil, iddianame sahiplerinin lehine çalıştı.

Fenerbahçe sonunda acı gerçeğin duvarına tosladı. Hem de hiç olmaması gereken bir haftada ve hiç olmaması gereken bir rakip karşısında... Yakışıksız bir zamanda, yakışıksız bir görüntü ve yakışıksız bir hezimet oldu.

Sözün özü “birkaç iyi adam”, “birkaç iyi maç” ve “birkaç iyi performans” bu ligi koparmaya, toparlamaya ve götürmeye yetmez. Gidenlerin boşluğunun en iyi şekilde doldurulması mutlak şart. Nokta transferler için şimdiden tespitler ve çalışmalar başlamış olmalı. Yoksa yandı gülüm keten helva... Lig, iddianameden bile beter eziyete döner.

08 Aralık 2011, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Aklımızı mı öldürelim?‘’

Peker ve unsurlarını kulüpten temizlemiş, dışlamış ve ihraç etmiş, Türkiye’deki şike ve teşvik tezgahını yancılarıyla birlikte çökertmiş olan Aziz Yıldırım’a yapılan suçlamaya bakın... Başkanlık hayatı boyunca mücadele ettiği adamlarla çete kurmak iddiası.. Hem de o ‘şer’ hiyerarşisinin bir alt basamağında “2 numara” olmakla itham edilmek daha da bir aşağılayıcı..

Hep söyledim, yazdım, dile getirdim. Kadıköy Fener’i ile Deniz Feneri soruşturmasının yöntemi ve sonucu arasındaki fark neyin ne olduğunu çırılçıplak ortaya koyuyor. Memleketin aynası işte bu fotoğraftır. Olan bitene hukuk demek, sonunda da adaletli bir karar çıkacağına inanmanın temel koşulu aklımızı öldürmektir. Bu tarihi davanın tarihi savunması sahada ve tribünlerde yazılacaktır. Taraftarın da, futbolcuların da, hocanın da, Kadıköy’ün de, Şükrü Saracoğlu’nun da yükü tarihin bile taşıyamayacağı kadar ağırlaşmıştır. Bu takımın sahada hâlâ top koşturabilmesi, o tribünlerin dolması bile, küçük akılların asla alamayacağı çapta bir mucizedir.

Tam böyle günde 12 Eylül Cuntası ve darbe hukukunun dayatıp devşirdiği ve sonra devrettiği Ankaragücü ile oynamak da son derece manidardır. Evet o da bir hukuktu. Gülleri budayıp dikenleri büyüten, bize bugünlerimizi bağışlayan bir başka hukuk. Güç dayatır hukuk değişir. Auschwitz’in de bir hukuku vardı.
Hangi ‘usta’ manevralara girerseniz girin, Fenerbahçe’yi sahada, saha dışında mağlup edebilirsiniz. Farklı hatta çok farklı edebilirsiniz. Ancak ne yenebilirsiniz, ne teslim alabilirsiniz, ne yiyebilirsiniz, ne de çakallara yem yapabilirsiniz. Zulmün kaleleri bir gün elbet yıkılır.


Hasan Ali Atasoy

04 Aralık 2011, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Çok ararlar‘’

Havanın ayazında sevgi eylemcileri yine tribünlerde yerlerini almıştı. Çimler sıfıra vurulduğu için mi, soğuktan mı çözemedim ama zemin fena halde sertti. Zıp zıp seken top, Fenerbahçe’nin iş bitirici mıknatıslı ayaklarını silikleştirdi.
Bienvenu ile Özer, tek bir olumlu katkı yapmadığı gibi adeta kendi takımlarını eksilten hiç ötesi performans sergilediler. Aykut Hoca’nın Baroni-Selçuk tercihini de pek anlayamadım. Alex, Ziegler, Emre, Volkan ve özellikle Yobo dışında ne yaptığını, nerede duracağını bilen kimse yoktu. Fenerbahçe’nin taşıyıcı kolonu ‘Büyük Usta’ da artık yorgun.
Fenerbahçe’de herkes hamleyi birbirinden bekliyor. Top rakibe geçtiğinde ise ne hareketlenen var, ne sıkıştıran var, ne de rahatsız eden. Seken toplar da kaderine terk edilmiş durumda... Hatta “bakalım ne yapacak” diye öylece bekliyorlar. Yardımlaşma, dayanışma ve mücadele ekside seyrediyor. Tabelada değilse bile sahada negatife doğru kontrolsüz bir gidiş var. Aykut Kocaman bu çözülmeye karşı bir ‘acil eylem planı’ geliştirmeye mecbur.
Fenerbahçe’nin hanesine Emre’nin direkte patlayan şutu ve Volkan’ın kurtarışları dışında hiçbir artı yazmak mümkün değil. Sen yazsan, kalem yazmaz. Hadi bir de Gençlerbirliği’nin direkten dönen şans anını da ekleyelim. İşte sadece o kadar.
Şampiyonluk son maçta kazanılıp kaybedilmez. Böyle maçlarda, böyle puanlarla alınır ya da verilir. Sarı-Lacivertliler futbolu inkar eden halleriyle 2 puanı sanki kasten ve taammüden hibe ettiler. Ve puanları da çok ararlar!

26 Kasım 2011, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI