Arama

Popüler aramalar

‘’Ayrılıklar da sevdaya dahil‘’

Dün gece futbol müsabakasından ziyade hayata dair bir kesit izledik Ali Sami Yen Stadı'nda... Vedası kesin olan iki figür üstüne yazılıydı bütün senaryo... Birisi, Galatasaray tarihinin en büyük efsanelerinden biri Muslera, diğeri ise Sarı-Kırmızılı formayı giydiği üç yılda üç şampiyonluk yaşayan ve kulübünün bu başarıyı yakalamasında en büyük pay sahiplerinden biri olan Belçika efsanesi Mertens.

Dün geceki kutlamalar harikaydı

Yenikapı'da, Türkiye tarihinin en kalabalık ama organizasyon açısından da bir o kadar fiyaskoyla dolu kutlamanın ardından Galatasaray Yönetimi bu kez işi sıkı tutmuş ve dört dörtlük bir organizasyonla tarihin en başarılı sezonlarından birine yakışır bir final organize etmişti. Gerçekten de maç öncesi ve sonrası düzenlenen bütün etkinlikler Galatasaray geleneğine yakışır cinstendi. Taraftarın maç öncesi düzenlediği koreografi, maç sonrasındaki törenlere sağladığı coşkulu katılım, futbolcuların, teknik heyetin, yönetimin ve aşçısından şoförüne kadar tüm kulüp personelinin aileleriyle birlikte bu etkinlik içinde yer almaları, 550 yıllık tarihsel geçmişe sahip bir kulübe yakışacak cinstendi.

Maçtan ziyade veda töreniydi

Bu şölende hem hüzün vardı hem de sevinç. Hüzün yanı biraz daha ağır bastı. Artık kulübün sembolü haline gelen Muslera ile takımın futbol aklı, çimentosu Mertens'in vedası, Osimhen konusundaki belirsizlik, dün gece Başakşehir karşısında canla başla mücadele eden ama ya yetersizlikleri ya da uyum sorununu aşamamaları nedeniyle yeni sezonda takımda yer alamayacak olan bazı futbolcuların da ayrılacak olması, Ali Sami Yen'deki atmosfere hüzün bulutlarının çökmesini sağlayan unsurlardı. Aslında hepsi Galatasaray'a yakışan karakterde olan bu futbolcuların ayrılacak olması taraftarı gerçekten üzen bir durumdu.

 

Başakşehir takımına da alkış!

Başakşehir ligin iyi takımlarından biri. İyi bir kadrosu, iyi bir teknik heyeti ve iyi bir yönetimi var. Onun için de hemen hemen her sezon ligi üst sıralarda bitiriyorlar ve Avrupa Kupaları'na katılıyorlar. Maç öncesi Şampiyon Galatasaray'ı, tıpkı Avrupa'nın elit liglerindeki gibi sahaya çıkarken alkışlamaları ise takdire şayandı. Ülkemizde pek alışık olmadığımız cinsten bir centilmenlikti Boz Baykuşlar'ın jesti. Bunda, Başkan Göksel Gümüşdağ'ın payı olduğundan eminim diyeceğim, beni yalakalıkla yaftalayacak olanlara inat!

Okan Hoca kararını vermiştir!

Şampiyonluk kutlamalarından başı dönmüş, ipe un sermiş bir Galatasaray açısından ligin son haftasında oynanacak en zorlu rakiplerden biriydi Başakşehir. Cim Bom'un bazı oyuncularının Milli maçlar için ülkelerine gitmeleri, bazılarının rotasyon gereği saha dışında kalmaları, kulübe ağırlıklı bir kadroyla sahaya çıkmaya itmişti Okan Hoca'yı. Aslına bakarsanız, Okan Hoca'nın yeni sezon planlaması için çok iyi bir fırsat olmuştu bu karşılaşma... Kimler gider kimler kalır! Daha doğrusu kimler gitmeli! Bence Okan Buruk bu konuda kararını vermiştir! Şampiyonlar Ligi'nde mücadele edecek bir takımda olmaması gereken bir hayli futbolcu var Galatasaray'da... Ve onları Okan Hoca'nın eleyeceğini düşünüyorum.

Efe Akman’ın yapılanlara tepkisi

İsim vermek bana düşmez, çünkü ukalalık olur. Daha önce isim verdin, ukalalık yaptın diyorsanız, onda da haklısınız. Zira burada isim verirsem yine aynı isimleri zikredeceğim. Bunlar da tüm Galatasaraylılar'ın bildiği ve tepki gösterdiği isimler zaten! Sarı-Kırmızılı taraftarların tepkisinden bahsetmişken, Efe Akman’dan söz etmemek olmaz. Genç futbolcuya Yenikapı’da bazı taraftarların gösterdiği tepkinin herhangi bir izahı yok. Bir durun bakalım sabırsızlar! Bu çocuk, sizin de çocuğunuz olabilir. Yaptığınız son derece ayıptı ve o da dün geceki organizasyonda duygusal bir tepki verdi ve haklıydı. Sanırım tek suçu, uzun yıllar Galatasaray’a hizmet veren Ayhan Akman’ın oğlu olmasıydı! Altyapıdaki torpil olayı ise uzun ve çetrefilli hikâye ve bunun Akman ailesi ile hiçbir alakası yok. Kökeni, Fatih Terim ve onun yakın arkadaşı Al Yavaş’a kadar uzanan bir Florya İmparatorluğuna dayanıyor! Ve maalesef bugüne kadar hiçbir yönetim bu soruna çare bulamadı!

Barış Alper kesinlikle kalmalı

Altyapı denen kangreni şimdilik bir tarafa bırakalım ve gelelim sadede… Yeni sezonla ilgili bir iki kelam etmeden kendimi tutamayacağım! Osimhen ve Barış Alper kesinlikle kalmalı bana göre. Hadi, Osimhen için Arapların devreye girmesi ve inanılmaz rakamlar vermesi nedeniyle bir şey diyemeyeceğim ama Barış Alper asla satılmamalı. Bu kalitede bir oyuncuyu 50-60 Milyon Euro'dan aşağı alamazsınız. Üstüne üstlük Barış Alper'in takımdaki aile bütünlüğü için ne kadar önemli bir figür olduğunu dün geceki kutlamada bir kez daha gördük. Yönetim, üçe beşe bakıp Barış'ı gözden çıkarırsa, 2000 yılı UEFA Kupası zaferi sonrası yapılan hatalara düşer. Hatırlarsınız; o zaman da takımın en önemli aktörleri, başta komutan olmak üzere üç-beş kuruş uğruna Galatasaray'dan ayrılmış ve hazır olmadıkları maceralarda zebil-ziyan olmuşlardı! Galatasaray’ı da muhtemel bir Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğundan etmişlerdi!

Muslera ve Mertens’i çok ararız 

Neyse, konuyu daha fazla dağıtmayalım. Galatasaray'ın, Sarı-Kırmızılı takıma gönül verenlerin ekseriyetine göre yetersiz olan ve yeni sezonda birçoğunu göremeyeceğimiz kulübesi bile dün gece Avrupa Kupaları'na katılacak Başakşehir'i rahat rahat yendi. Ligimizin kalitesi açısından önemli bir karine! Tabii bunu düşünmesi gereken TFF Yönetimi, ancak düşünecek bir akla sahipler mi? Kesinlikle hayır. Emin olduğum şeylerden biri mevcut TFF'nin kesinlikle yeterli olmadığı, diğeri ise Türk Futbolu'na çok büyük katkıları olan Muslera ile Mertens'i uzun yıllar arayacağımız.

"Çünkü ayrılanlar hala sevgili" 

Lakin, Türk futboluna damga vuran bu iki efsane ismi Galatasaray camiası asla unutmayacak ve sonsuza kadar isimlerini özlemle yad edecek. Kim bilir belki günün birinde yollar bir kez daha kesişecek. Çünkü sevenler asla ayrılmaz! Tıpkı büyük şair Atilla İlhan'ın ‘Ayrılık da Sevdaya Dahil’ şiirindeki dizelerinde olduğu gibi:

Rüzgâr uzak karanlıklara sürmüş yıldızları

Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan

Onu çok arıyorum onu çok arıyorum

Her yerinde vücudumun ağır yanık sızıları

Çünkü ayrılık da sevdaya dahil

Çünkü ayrılanlar hala sevgili

31 Mayıs 2025, Cumartesi 08:38
YAZININ DEVAMI

‘’Winner Team‘’

En zor maçlar, hedefe ulaşıldıktan sonra oynanan maçlardır. Geçtiğimiz hafta şampiyonluğunu ilan eden Galatasaray açısından da Göztepe maçı böyle bir karşılaşmaydı. Üstelik İzmir ekibi, ligin en iyi futbol oynayan ve en dinamik takımlarından biriydi. Gürsel Aksel Stadı'nda müthiş taraftarıyla rakipler üzerinde uyguladığı baskı ise bu hikâyenin bir başka boyutuydu.

Bütün bunların üzerine, Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk'un gelecek sezona spektrum tutmak adına uyguladığı yüzde 70'e varan rotasyon devreye girince Sarı-Kırmızılı takım için sıkıntılı geçmesi beklenen bir mücadeleydi. Nitekim öyle de oldu. Özellikle de ilk yarıda. 

Sanchez, Jakops ve Günay ayakta kaldı

Göztepe ilk 45 dakikada Galatasaray'a karşı mutlak bir üstünlük kurdu. Sezonun flaş isimlerinden biri olan Romulo'nun -bence Galatasaray hiç maceraya girmeden kesinlikle satın almalı bu oyuncuyu- başını çektiği forvet hattıyla Galatasaray kalesinde bir hayli önemli pozisyonlar yarattılar. Ancak karşılarında sezonun en iyi defans oyuncusu Davinson Sanchez, son haftalarda formu bir hayli yükselen Jakops ile kaleci Günay Güvenç'i buldular. Bu yarıda maçın en az iki farkla bitmesini önleyen isimler Sanchez, Jakops ve Muslera'nın halefi Günay'dı.

Bence Uğurcan ve Günay kalede olmalı

Hazır, 8.5 reytingle maçın oyuncusu seçilen Günay'dan bahsetmişken, Muslera sonrası planlamadan da söz etmeliyim. Her şeyden önce Günay 33 yaşında ve ligin en tecrübeli kalecilerinden biri. Özellikle kupa performansı Galatasaray camiasının ona güven duymasını gerektirecek cinstendir. Şayet Muslera kalmak için ikna edilemeyecekse -ki öyle güzüküyor- yola Günay ile devam edilmeli ve arkasına da Eyüpspor kalecisi Berke Özer veya ona yakın bir profil alınmalı.

Emiliano Martinez gibi dünya çapında bir kaleciye harcanacak 30-40 Milyon Euro civarı paraların çok gereksiz olduğunu düşünüyorum. Hele hele Osimhen de kalacaksa veya ona yakın bir santrafor transfer edilecekse, kulüp bütçesini bir hayli zorlayacak bir operasyon olacaktır böyle bir transfer politikası. Kısaca; ya Muslera bir yıl daha kalmalı ya Günay Güvenç'e güvenerek yola devam edilmeli ya da Trabzon kalecisi Uğurcan alınarak, arkasında Günay ile kale sağlama alınmalı.

Dünkü ilk 11'den yarısı takımdan ayrılmalı

Hazır planlama olayına girmişken, Göztepe maçında, özellikle Şampiyonlar Ligi'ni baz alarak yeni sezona yönelik, yani kimlerin gitmesi ve kalması gerektiği yönünde bir kadro sahaya çıkaran Okan Buruk da sanırım kesin ve kat'i olarak kararını vermiştir diye düşünüyorum. Örneğin; artık Kerem Demirbay olmaz, Cuesta olmaz, Galatasaray'a gelmesini çok istediğim Frankowski olmaz, Jelert olmaz, Berkan olmaz, Yusuf Demir olmaz, Eyüp Aydın olmaz... Ahmet Kutucu için ise ehhh işte diyorum!.. Neyse, bütün bunlar bizim gibi zavallı kulların bileceği işler değil tabii; en iyisini kulüplerimize scout adı altında çöreklenen paşalar bilir! Ama biz yine de uyuzluk yaparak fikrimizi söyleyelim dedik!

Büyük takım refleksi devreye girdi

Göztepe karşısında ilk yarıda oynanan ve akabinde ikinci yarının ilk 15 dakikasında da devam eden kötü futbolun neticesinde neredeyse bütün Galatasaraylılar bu maçta puan kaybedileceğini düşünüyordu. Lakin öyle olmadı.  Devreye 'Büyük Takım Refleksi' ya da bir başka deyişle, dünyadaki bütün büyük kulüplerde olduğu gibi Galatasaray'ın sahip olduğu, 'Kazanma Kültürü' girdi.

Olmayacak bir pozisyonda; aslında o serbest vuruşta topun başında olması gereken Mertens'in yerine oyuna giren Kaan Ayhan'ın, hiç kimsenin beklemediği, kalecinin bile tahmin edemediği olağanüstü vuruşuyla sezonun en güzel gollerinden birine imza atması, Galatasaray'ın 'Winner Takım' olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Çünkü bu şut, Sarı-Kırmızılı takımın rakip kaleye çektiği ilk isabetli şuttu!

Gol sevinçleri takımdaşlığın en önemli göstergesidir!

Galatasaray'ın bu sezon attığı ilk frikik golü olan bu gol o kadar güzeldi ki, Davinson Sanchez, Kaan Ayhan karşısında neredeyse secdeye varacaktı!  Yedek kulübesinde olanlar da Sanchez'e benzer bir reaksiyon göstermişlerdi bu gole; başta Mertens olmak üzere... Aslına bakarsanız bu sezonun sırrı da bu golde gizliydi: Galatasaray, her türlü futbol aksiyona canlı bir organizma gibi tepki veriyordu. Hatta sahada ve saha dışında da bu şekilde hareket ediyordu. Rakiplerinin, anlamadığı ve içini bir türlü dolduramadıkları, 'YAPI' şeklindeki kimsenin anlamadığı iksir bir sloganla bir takım hayali senaryolar üretmesinin sebebi de buydu aslında!

Okan Buruk 109 maçta 8 maç kaybetmiş!

Oysa gerçekler sahadaydı. Tıpkı dün geceki Göztepe maçında olduğu gibi. Galatasaray, muhtemelen gidecek oyunculardan oluşan rotasyonlu bir kadroyla çıktığı ve maçın genelinde kötü oynadığı bir lig müsabakasını daha üç puanla kapatmıştı. Sahip olduğu kazanma kültürünü bir kez daha sahaya yansıtmıştı. O kazanma kültürü ki; Okan Buruk ile son üç sezonda oynadığı 109 maçta 90 galibiyete karşın sadece 8 maç kaybetmiş bir takımdan söz ediyoruz.

İşin bir sırrı da yüksek karakterli oyuncular

Elbette başka detaylar da vardı dünkü maça özel. İspanya Milli Takımı'nın Kaptanı Alvaro Morata'nın, İcardi ve Osimhen'in yokluğunda üstlendiği liderlik, attığı golden sonra yapılan değişiklikte kenara kadar gelip genç stoper Arda Ünyay'a verdiği destek akılda kalan önemli ayrıntılardı. Osimhen kalır mı gider mi bilemiyorum ama Morata ile jübilesine kadar sözleşme yapılmalı. Çünkü Galatasaray'ın son yıllarda en iyi yaptığı hamleler, takıma yüksek karakter seviyesine sahip oyuncuları transfer etmesi. İşte; İcardi, Osimhen, Morata, Lemina, Torreria, Sara, Sanchez, Sallai, Eren ve elbette takımın kimyası Barış. Yunus'u saymadım, o zaten alt yapıdan yetişti. 

Büyük hayallere doğru yelken açılmalı

Tabii, bazı tatsızlıklar da vardı düne geceye ait. Galatasaray otobüsünün taşlanması, hakemlerin böylesine kolay bir maçta bile yaptıkları fahiş hatalar vs. Bütün bunlara ülkemizin sahip olduğu futbol ikliminin bir parçası diyelim ve geçelim! Galatasaraylılar, Yenikapı Meydanı'nda bugün yapılacak kutlamalara odaklanmalı; sevinmeli, gülmeli, eğlenmeli ve bu zorlu şampiyonluğun tadını doyasıya çıkarmalı.

Ve Galatasaray Yüzyılı'nı perçinleyecek gelecek sezona dair yeni ve büyük hayallere doğru yelken açmalı...

25 Mayıs 2025, Pazar 07:58
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray yapısı/ruhu‘’

Beklenen oldu ve dün geceki Kayseri galibiyetiyle Galatasaray 25. Şampiyonluğunu ligin bitimine iki hafta kala ilan etti, 5. yıldızı armasına ekledi. Sergej Jakirovic'in göreve gelmesinden sonra ligin en korkulu takımlarından biri haline gelen Kayserispor karşısında, 'Bu maçla birlikte acaba Galatasaray da bir Ajax faciası yaşar mı' şeklinde düşünen benim gibi gamlı baykuşları 90 dakika boyunca sergilediği güzel futbolla taca çıkaran Sarı-Kırmızılı takım, taraftarıyla bütünleştiği büyülü gecede mutlu sona ulaştı.

Başrolde Osimhen, yönetmen Okan Buruk

Elbette başrolde yine Osimhen vardı ama yardımcı oyuncular da en az onun kadar şampiyonluğu getiren üç puanda pay sahibiydiler. Başta Muslera, Eren Elmalı, Sallai, Barış Alper ve Davinson olmak üzere... Şampiyonluk maçlarını detaylıca anlatmanın bir mantığı olmadığını düşünenlerdim. Gerçekten de öyledir. Bu tarz maçların teknik-taktik açıklaması pek olmaz. Bu tip maçlarda hedefe kilitlenmiş takımlar sahaya çıkar; karakterini, ruhunu ortaya koyar ve maçı alırlar. Bir puanın bile şampiyonluk için yeterli olduğu Kayseri maçında Galatasaray da böyleydi: Sahip olduğu karakter ve ruh yetti! Aslında bu, sezonun geneli için böyleydi. İnişli çıkışlı dönemleri oldu ama asla yıkılmadı, diz çökmedi, pes etmedi Cim Bom. Yanlışlardan, hatalardan ders çıkardı ve doğruyu buldu. Özellikle de son üç yılda üç şampiyonluğun baş mimarı Okan Buruk başta olmak üzere.. 

Siz adına YAPI diyorsunuz, ben RUH!

Tabii bazıları buna 'YAPI' dediler. Bu sözcüğün altını pek dolduramasalar bile sezonu, amatör bir senaristin kaleminden çıkacak kadar sakil kaçacak iksir bir sloganla maniple etmeye çalıştılar. Kısmen de başardılar. Çünkü bu Yapı kelimesinin etkisi altında kalan pek çok unsur oldu. Federasyon, kurulları ve elbette hakemler... Dün gece bile Ali Şansalan namlı, hakem kılıklı bir arkadaş skandal kararlara imza attı. Elinden gelse maçı bir takımdan alıp diğerine verecekti, şampiyonluk heyecanı son haftaya kadar taşınsın diye... Ama elinden gelmedi! Zor, oyunu bozdu!

Neyse... Sezon boyunca gevelenen, dillere pelesenk edilen bu 'YAPI' kelimesine kendimce bir açıklık getirmek istiyorum, Kayserispor maçından bağımsız olarak... Ben, 'YAPI'dan şunu anlıyorum: Evet, bir 'YAPI' var. Ve bu 'YAPI'nın adı 'GALATASARAY YAPI'sı... 'GALATASARAY YAPI'sı deyince de aklıma gelen 'GALATASARAY RUHU'dur. Nedir GALATASAYAY YAPISI/RUHU?

  1. şampiyonluğa özel olarak söylemek gerekirse...

Okan Buruk deyip geçmeyin lütfen!

Galatasaray Yapısı/Ruhu; 1999 Düzce depreminde hayatını kaybeden Okan Buruk hayranı küçük bir kız çocuğunun kendisine yazdığı mektubun enkaz altından çıkarıldığında, yanındaki deprem çantasında bulunması ve bir şekilde eline ulaştırılması sonucu çocuğun mezarına giderek ziyaret etmesi, kendisi için en değerli forma olan UEFA Kupası formasını hediye etmesi, bu asil davranışının, kurbanın ablası, oyuncu Çiğdem Mater'in 26 yıl sonra ifşa etmesiyle öğrenilmesidir.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; İcardi ve Osimhen gibi dünya yıldızlarının, Mertens gibi bir Belçika efsanesinin ve bunlardan önce başta Hagi olmak üzere birçok evrensel futbolcunun kulübe aşkla bağlanmasıdır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; Türk Futbol Tarihi'nin en çok kupa kazanan futbolcusu, 40 yaşına merdiven dayamış Muslera'nın adeta bir çocuk gibi ayrılık gözyaşlarıdır.

 

YAPI aslına bakarsanız 550 yıllık gelenektir

Galatasaray Yapısı/Ruhu; Türkiye sınırlarını aşan ve başta Afrika olmak üzere tüm dünyaya yayılan 7'den 77'ye Galatasaray sevgisidir (Aslında bu yeni bir akım değildir, 25 yıl önce başlayan bir hikâyenin devamıdır).

Gelelim sadede...

Galatasaray Yapısı/Ruhu; Gül Baba'yla başlayan 550 yıllık bir gelenek ve kültürdür.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; kurucusu Ali Sami Yen'in amacını, 'Türk olmayan takımları yenmek' şeklinde ifade ettiği bir başkaldırının adıdır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; Tevfik Fikret'in işaret ettiği, fikri hür, vicdanı hür bir topluluğun mottosudur.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; Lise’nin, Kurtuluş Savaşı'nda cephede şehit olan öğrencileri nedeniyle bir dönem mezuniyet verememesidir.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; Metin Oktay asaletidir.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; Fatih Terim direncidir.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; saygıdır, sevgidir, tevazudur.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; bilgidir, aydınlanmadır, çağdaşlıktır.

Galatasaray yapısı/Ruhu; gönül zenginliğidir, yardımlaşmaktır, paylaşmaktır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; kararlılıktır, dik durmaktır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; büyük ülkülerin peşinde koşmaktır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; imkansızı başarmaktır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; asla pes etmemektir.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; her daim vakur olmaktır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; acıyı bal eylemek, öfkeyi iksir yapmaktır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; ülkesine, bayrağına, Atatürk’e bağlılıktır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; akıldır, vicdandır, adalettir.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; onurdur, gururdur.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; evrensel değerler bütünüdür.

Velhasıl, ‘Galatasaray Yapısı/Ruhu; ‘Kurtuluş Savaşı Yapısı/Ruhu’dur.

Evet, bir 'YAPI' var, 550 yıldır devam eden bir YAPI! Muhtemelen bundan sonra da yüzyıllardır sürecek olan bir karakter ve ruhtur bu sizin adına 'YAPI' dediğiniz.

Başarının anahtarı da bu köklü gelenektir aslında.  Bunu kavradığınız anda gerçek rekabet başlayacaktır, emin olun!

19 Mayıs 2025, Pazartesi 08:23
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray Bayern oldu bile‘’

Fenerbahçeli, Beşiktaşlı ve Trabzonsporlu okuyucularım sakın kusura bakmasınlar lütfen. Yazımın başlığını meslek öncesi bir Galatasaraylı (bugün de Galatasaraylıyım ama tuttuğum takımla mesleğimi asla birbirine karıştırmıyorum) olarak dün geceki kupa zaferinin hezeyanı içinde söylemiyorum. Galatasaray-Trabzonspor maçı öncesi Bordo-Mavili Takımın Teknik Direktörü Fatih Tekke'nin bir sözü vardı: "Son 50 yılın en iyi takımına karşı oynayacağız!"

Bu tespitte bulunan Fatih Tekke, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi 10-15 futbolcusundan biri. Çok da iyi bir teknik direktör. Çalıştırdığı takımlarda kalitesini gösterdi ve öyle olduğu için de kendisini var eden Trabzonspor'un başına geçti. Karadeniz Fırtınasını Kupa finaline çıkarması zaten başlı başına bir başarı hikayesi. Finalde kaybetmesi ise asla başarısızlık değil. Bu maç öncesi ifade ettiği gibi, son 50 yılın en iyi takımına karşı oynadılar ve kaybettiler.

Fatih Tekke'nin realist tavrı…

Peki, Fatih Tekke gibi zeki bir futbol adamının işaret ettiği bu durum ne anlama geliyor? Aslında basit. Fatih Hoca'nın gördüğünü herkes görüyor ama onun kadar cesur ve yürekli olmadıkları için dile getiremiyorlar! Ondan dolayı da kaybettikleri her sezon için akla mantığa sığmayacak mazeretler üretiyorlar. Başarısızlıklarını kamufle etmek için yazdıkları irrasyonel senaryolara kendileri inanmıyorlar elbette, lakin kontrolleri altındaki konvansiyonel ve sosyal medya trollerinin yönlendirmesiyle yarattıkları algı sonucu taraftarlarını inandırıyorlar. Nihayetinde kazanan ve kaybeden hiç değişmiyor! Çünkü arada mantalite ve kültür farkı var. Ve bu, önemli bir fark! Özellikle kültür farkı!

Maçın kahramanı Yunus ve Osimhen

Neyse... Bu uzun girizgahtan sonra gelelim Trabzonspor maçına ama zaten gelmiştik! Yukarıda yazdıklarım da dün geceki maçla ilgiliydi aslında! Daha ilgili olanlardan ise kısaca şöyle bahsetmeliyim: Fatih Tekke haklıydı. Galatasaray ile Trabzonspor arasında önemli bir karat farkı vardı! Zaten bu fark da sahaya ve sonuca yansıdı. Dün geceye özel, Sarı-Kırmızılıların sahaya farkını koymasının en önemli aktörü ise üç golün de asistini yapan Yunus ve Trabzon defansını darmadağın ederek iki gole imza atan Osimhen'di. Lig maçı düşünülerek hocası tarafından oyundan alınmasaydı, muhtemelen maçı hat-trickle tamamlardı.  Nijeryalı, dört gün önceki maçta gol atamaması nedeniyle hakkında, “Osimhen’in nasıl durdurulacağını Trabzonspor gösterdi,”  şeklindeki aptalca yorumlara da en iyi cevabı sahada vermiş oldu!

Rezalet bir hakem yönetimi vardı

Galatasaray'ın mutlak hakimiyetinde geçen maçta daha farklı bir skor da ortaya çıkabilirdi, lakin buna hakem kadrosu engel oldu. Skandal kararlar verdiler. Sanırım bunda etkili olan da Trabzonspor Yönetimi'nin maç öncesi, bilhassa orta hakem Cihan Aydın aleyhinde bildiri yayınlamasıydı. Aslına bakarsanız, Türk takımları yöneticilerinin hakemleri baskı altına almaya yönelik mütemadiyen başvurdukları ucuz numaralardan biriydi bu! Ama sonuç verdi. Cihan Aydın, hakemlik kumaşı iyi olmasına karşın etki altında kaldı ve kararlarında bir standart tutturamadı. Sarı kart gösterdiği Savic'in aşırı reaksiyonuna kayıtsız kalması ve ikinci sarıdan kırmızı çıkararak oyundan atmaması buna en iyi örnekti! Tabii başka hataları da vardı ama Karadağlı oyuncunun kendisini aşağılayan itirazı kadar göze batan cinsten değildi.

Başarının gerçek mimarı: Okan Buruk

Galatasaray, teknik direktör Okan Buruk yönetiminde üçüncü sezonunda üst üste üçüncü şampiyonluğuna ramak kala bir de Kupa zaferi elde etti. Sezonu iki, TFF'nin, Süper Kupa için alelacele uygulamaya koyduğu 'Dörtlü Sistem' formatı şeklindeki bütün saçmalıklarına rağmen belki de üç kupayla tamamlayacak. Bunun en büyük sebebi, elbette yönetimin oluşturduğu kadro kalitesi ve teknik direktör Okan Buruk'un bu kadro üzerinde kurduğu mutlak hakimiyet. Şimdi, sezonun baş kahramanı Osimhen, devre arasında transfer edilerek takım omurgasının oluşmasını sağlayan Lemina; takımın dinamosu Torreria, Yunus, Barış Alper, Sallai, Davinson ve son üç sezonun 11 golle en çok kafa golü atan (forvet oyuncuları Mame Thiam ve Umut Nayir'dan sonra) üçüncü futbolcusu olan Abdülkerim ve devre arasında ilaç gibi gelen Eren Elmalı başarıda önemli paya sahiptir diyeceksiniz. Doğrudur. Hepsi ve burada adını veremediğimiz diğer futbolcular da bu başarıda önemli aktörlerdir. Lakin, Sezar'ın hakkı Sezar'a! Bütün bu oyuncuları harmanlayan, bir potada eriten, aileleri ve çocuklarıyla birlikte bir aile ortamı yaratan Okan Buruk’tur ve bu başarının gerçek mimarı da odur.

 

Okan Hoca, Fatih Terim'i de geçebilir

Dört gün önceki lig maçında oldukça zorlandığı Trabzonspor karşısında takımını çok iyi oynatan ve Türkiye Kupası’nı sonuna kadar hak eden Okan Hoca'nın önümüzdeki pazar günü Kayserispor karşısında da aynı ciddiyetle takımını sahaya çıkaracağına dair hiçbir kuşkum yok. Lig şampiyonluğu olarak da üçte üç yapacak. Hem Türkiye'de hem de Avrupa'da devamını getirirse Fatih Terim'den sonra Galatasaray'ın en büyük efsanelerinden biri olacak.

2000 sonrasındaki hatalar tekrarlanmazsa!..

Benim burada tek dikkat çekmek istediğim konu şudur: Fatih Terimli kadronun UEFA Kupası zaferinden sonra Galatasaray darmadağın oldu. Aslına bakarsanız, Sarı-Kırmızılı Takım daha o zaman Türkiye'nin Bayern Münih'i olmuştu ama kişisel hesaplaşmalar, yönetim ile muhalefetin süreci tam olarak okuyamaması, kavrayamaması ve yönetememesi sonucu Cim Bom uzun süreli bir fetret devrine girmişti. Hatta, Fenerbahçe'nin kendi hatalarından kaybettiği şampiyonluklara ve dolayısıyla uzun yılları kapsayacak dominasyonuna karşı elde ettiği ufak tefek zaferlere karşı çılgınca sevinecek noktaya bile gelmişti! Neyse ki geçti o günler! Ünal Aysal ve üçüncü Fatih Terim dönemiyle nispeten dengeyi kurdu. 2020'li yıllar itibariyle de süreci kendi lehine tekrar çevirdi.

Galatasaray'ın farkı, benzersiz kültürüdür

Galatasaray, bugün gerçekten de gerek kadro kalitesi gerek bazı eksiklerine rağmen teknik heyetin gücü gerekse Başkan Dursun Özbek'in cesur yönetimiyle ezeli rakipleri Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor'un kat be kat önündedir. Türkiye'nin Bayern Münih'i, PSG'si olma yolunda hayli önemli mesafeler katetmiştir. Dün geceki Kupa zaferi kanımca bir başlangıçtır. Yönetim, özellikle sosyal medya trollerinin çatlak sesleriyle hareket ederek Okan Buruk'u göndermek, bazı kilit oyuncuları elden çıkarmak ve yaz dönemi transfer sürecini fiyaskoyla tamamlamak gibi çok büyük, çok fahiş hatalar yapmazsa bundan sonraki yıllar Galatasaray'ın olacaktır. Olmaması için de hiçbir neden yoktur. Çünkü, Sarı-Kırmızılı camiayı ayakta tutan ortak bir akıl ve yukarıda da değindiğim gibi tarihsel kökenine dayalı benzersiz bir kültürü vardır. Diğerlerinde olmayan!

15 Mayıs 2025, Perşembe 12:26
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray yüzyılı‘’

Geçen yüzyıl, yani 20. Yüzyıl Fenerbahçe'ye aitti!  En çok şampiyon olan, en fazla kupa kazanan ve taraftarı olan; en popüler takım; en, en vs. Lakin, bu tablo 21. Yüzyıl'a dört kala tersine dönmeye başladı. Fatih Terim yönetimindeki Galatasaray 4 yıl üst üste şampiyon olarak Türkiye Ligi için kolay kolay kırılamayacak bir rekora imza atıp lig şampiyonlukları konusunda Fenerbahçe'yle olan makası kapatırken, ülkemize kazandırdığı UEFA ve Süper Kupa zaferleriyle de ezeli rakibinin önüne geçmeyi başardı.

25 yılda 12 şampiyonluk dominasyon

2000 yılı sonrası Galatasaray açısından inişli-çıkışlı bir süreç oldu. Lakin buna rağmen Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor'a karşı mutlak bir hakimiyet kurdu Sarı-Kırmızılı takım. Fazla detaya girmenin alemi yok, çünkü buna sayfalar yetmez! Meraklı okuyucular arşivlerden gerçeğe ulaşırlar!

Ancak burada bazı rakamlar vermek istiyorum: 2000 yılı itibarıyla Galatasaray'ın kazandığı, bu sezonu da dahil ettiğimizde, 12 lig şampiyonluğunun yanı sıra 1 UEFA, 1 de Süper Kupa zaferi var. Buna mukabil Fenerbahçe'nin 6, Beşiktaş'ın da 5 lig şampiyonluğu mevcut. Buna Türkiye Kupası ve Süper Kupa gibi diğer şampiyonlukları dahil etmiyorum. Bu rakamlar şunu gösteriyor: Galatasaray'ın son 25 yılda mutlak bir dominasyonu var.

Trabzon karşısında da baskın karakterdi

 

Dün gece Trabzonspor karşısında da bu baskın karakterini ortaya koydu Cim Bom; ilk yarı hariç! Daha doğrusu ilk yarının son 15 dakikası... İkinci yarı itibariyle de Galatasaray tekrar özüne döndü ve kendisine yetecek puanları cebine koyarak önümüzdeki hafta oynanacak Kayseri maçında taraftarına şölen yaşatmak için gerekli ortamı yarattı.

Bu şampiyonluk dönüm noktası…

Aslında dün geceki Trabzon maçının asıl önemi bu sezonun fişinin çekilme maçı olmasıydı. Bana kalırsa da bu maçın gerçek işlevi, Galatasaray'ın bundan sonraki yıllarda lige tam olarak dominasyon kurmasının yolunu açmasıydı. Zira, kalan üç maçta Galatasaray'ın alacağı bir puan bile şampiyon olmasına yetecek ama bundan daha önemlisi, Sarı-Kırmızılı takımın önümüzdeki yılları da ipotek altına alacağı bir futbol yapılanmasının önünün açılması...

Bu, çok detaylı bir konu; yeni sezonun planlamasıyla alakalı... Biliyorum, yönetime bu konuda pek güven yok, Cuesta, Jelert, Jakops, Frankowski vs gibi transferlerden dolayı... Fakat şunu da unutmamamız gerekiyor: İcardi, Mertens, Osimhen, Davinson, Morata, Lemina, Lucas, Sallai, Abdülkerim, Eren vb. isabetli transferleri de yapan bu yönetim!

Bayern ve PSG gibi olma fırsatı…

O nedenle Galatasaray, bu yaz dönemini gecikmeden isabetli transferlerle tamamlarsa bu şampiyonluklar artarak devam eder ve bazılarının iddia ettiği gibi gerçekten bir Bayern Münih, PSG formatına ve dominasyonuna ulaşır.

Hadi, bize masal anlatma, Trabzonspor maçından bahset diyorsanız; yukarıda az da olsa bahsettim zaten ama eklemek istediğim birkaç detay var tabii... İlk 45 dakika 1-0, belki de 2-0 geriye düşeceği bir maçı ikinci yarıda forse ederek kazandı Galatasaray. Başta Barış Alper olmak üzere Yunus ve Sara takımının en kötü oyuncularıydı bu bölümde. Gelgelelim; bu oyunculardan Sara ve Yunus birer asistle oynadı! Futboldaki rakamlar da işte böyle bir garip!

Eren Elmalı tam bir cevher…

Galatasaray'ın ikinci golü ise tam bir kontra atak ya da günümüzün deyimiyle geçiş oyunu ürünüydü. Burada aslan payı Eren Elmalı'nındı. Sakatlığı ya da hafta içindeki kupa maçı nedeniyle Okan hocanın yaptığı rotasyon nedeniyle maça yedek başlayan Eren'in, oyuna girdikten kısa bir süre sonra topu 50-60 metre sürdükten sonra ceza sahası içine attığı harika pası, birinci sınıf Avrupalı bir bek oyuncusundan esintiler taşıyordu. Herkesin yeni bir Hakan Ünsal olarak tanımladığı Eren Elmalı bence Sarı-Kırmızılı takımın dünya standartlarına ulaşacak potansiyele sahip bir Milli futbolcusu ve sadece kendi adıyla müsemma!

Bu yaz, en kritik transfer sezonu 

 

Galatasaray'ın kalan üç haftada şampiyonluğu kaybetmesi, hayali Marduk gezegeninin Dünya'ya çarpmasından daha zayıf bir ihtimal tabii, ancak yeni sezonun planlamasını şimdiden yapmazsa, 2000 yılında kazanılan UEFA zaferi sonrası yönetimiyle, yönetimi devirmeye yeminli muhalefetiyle, teknik heyetiyle, futbolcularıyla birbirine düşerek darmadağın olan ekibe dönüşebilir! O nedenle, bu yaz sezonu Galatasaray açısından hayati önem taşıyor.

Okan Buruk’a çok haksızlık yaptık

Son olarak Okan Buruk konusuna değineceğim. Ben de sezon içerisinde zaman zaman eleştirdim genç teknik adamı. Eleştirilmeli de... Hata yapan herkes eleştirilmeli. Lakin, bu eleştiriler, eleştirilen spor adamının kişilik haklarına, emeğine saygı sınırlarını aşmamalı. Gelgelelim, Okan hocaya bu konuda çok büyük haksızlıklar yapıldı. Tamam, Avrupa macerasında istenilen sonuçları alamamış olabilir ama Türkiye Ligi'ne böylesine ambargo koymuş bir teknik adama yapılanlar, sosyal medya ergenlerinin seviyesinden farklı değil maalesef. Tabii, burada herkesin farklı bir hesabı var, o ayrı bir konu! Bilhassa, Galatasaray'ı bu noktaya taşıyan yerli teknik adamlar söz konusu ise...

Yusuf Turhan’ın analizi çok anlamlı

Ne demek istediğimi daha iyi anlamanız için bir alıntı yapacağım ve bu konuyu sevgili kardeşim Yusuf Turhan'ın geçen yıl Sabah Gazetesi'nde yazmış olduğu son derece anlamlı bir yazıyla bağlayacağım:

"Galatasaray, Okan Buruk yönetiminde 102 puanla rekor kırıp 24. şampiyonluğunu kazanırken, Türk hoca yönetiminde önemli bir geleneği de sürdürdü. Cim Bom, futbolculuk kariyerinde Sarı-Kırmızılı formayı giyen sembol isimlerin önderliğinde Süper Lig’de toplam 14 şampiyonluk kazandı (bu sezon 15 olacak). Kendi yuvasından çıkan, parçalı formayı büyük bir gurur ve başarıyla ıslatan yıldızlarına olan güveniyle rakiplerine de fark attı. İşte o efsane kramponlar, efsane teknik direktörler...

GÜNDÜZ KILIÇ: Aslan’ın ilk Türk teknik direktörü. 1961-62 ve 1962-63 sezonlarında Galatasaray’ı iki kez şampiyon yaptı. 

MUSTAFA DENİZLİ: 1986/87’de Jupp Derwall’ın yardımcılığına getirildi. İkili, Galatasaray’ın 14 senelik şampiyonluk hasretine son verdi. Denizli, 1987/88 sezonunda patronluğa oturduğunda Aslan’ı ligde bir kez daha zirveye taşıdı. Aynı sezon Şampiyonlar Kulüpler Kupası’nda ise yarı final oynatma başarısı gösterdi.  

FATİH TERİM: 1996’da takımın başına geçti. Üst üste 4 şampiyonluğunu UEFA Kupasıyla taçlandırıp tarih yazdı. İmparator, ardından 2011-12/ 1012-13 ile 2017-18/2018/19 sezonlarında duble yaparak toplam 8 şampiyonlukla Türk futbolunda rekor kırdı.

HAMZA HAMZAOĞLU: 2014-15 sezonunda Sarı-Kırmızılı takımın başına geçti. Galatasaray’daki ilk senesinde şampiyonluk yaşarken, Türkiye Kupası ve Süper Kupa’yı da havaya kaldırıp bir koltuğa 3 kupa sığdırdı.

OKAN BURUK: Galatasaray Akademi'sinin ‘harika çocuğu’ olarak nam saldı. Bitmek tükenmez bilmeyen enerjisi ve hırsıyla 10 yıllık futbolculuk kariyerine 7 şampiyonluk, 1 UEFA Kupası 1 de UEFA Süper Kupa sığdırdı. 2022-23’te göreve geldi. İki sezon üst üste takımı şampiyon yaptı ve birçok rekora imza attı. (Bu sezon da üçüncü kez Galatasaray'ı şampiyon yapıyor).

11 Mayıs 2025, Pazar 07:53
YAZININ DEVAMI

‘’Mayıslar Galatasaray'ın!‘’

Durun, küme düşmeye namzet Sivasspor karşısında alınan kolay galibiyet üzerine hamasi bir laf etmiyorum, slogan da atmıyorum. Sadece bu lafı bilimsel bir temele oturtmaya çalışacağım. Antrenman bilimine...

Bunun için de 'Periyodizasyon' kavramının ne olduğuna ve önemine kısaca değinmemiz gerekiyor. Üst düzey teknik adamların çok iyi bildiği ve çalıştırdıkları takımlara uygulatmaya çalıştığı bu sistem, spor bilimleri terminolojisinde kısaca şöyle anlatılır:

Başarının sırrı 'Periyodizasyon'dan geçer

"Periyodizasyon, antrenmanların doğru yoğunlukta yapılmasıyla kondisyonun yükselme periyoduna gireceği bir süreci ifade eder. Yarış veya performans aktivitelerinin tarihlerini göz önünde tutarak optimize etmeye çalışılır. Bu süreçte ana periyotlar ve alt periyotlar takvime yerleştirilir, haftalar belirlendikten sonra, belirlenen toplam saati haftalık zaman ayrılabilecek günlerde dağıtılır.

Periyodizasyon, antrenman programının sürekli olarak aynı düzende olmamasını sağlar. Bu sayede sporcuların-takımların sürekli olarak ilerleme kaydetmeleri ve performanslarını geliştirmeleri hedeflenir. Aynı zamanda aşırı antrenmanın ve sakatlıkların önlenmesine de yardımcı olur (Okan Buruk’un zaman zaman takıma verdiği uzun süreli izinleri hatırlayalım).

Antrenman programları genellikle birikim, kazanım ve geri dönüşüm olmak üzere farklı fazlara ayrılır. Birikim fazı, temel dayanıklılığın arttırılması ve temel tekniklerin geliştirilmesi için yoğun antrenmanları içerir. Kazanım fazı, sporcuların-takımların güçlerini ve hızlarını artırmak için daha yoğun ve özgün antrenmanları içerir. Geri dönüşüm fazı ise yorgunluğun azaltılması ve sporcuların-takımların dinlenmesi için ayrılmış bir dönemdir.

Periyodizasyon, sporcuların-takımların performanslarını zirveye çıkarmak, uzun vadede başarılı olmalarını sağlamak için önemli bir stratejidir ve doğru planlama-uygulama ile hedeflerine ulaşmaları, potansiyellerini en üst düzeye çıkarmaları mümkün olabilir."

Tüm strateji Mayıs ayı üzerine...

Günümüz endüstriyel futbolunda kuşkusuz bütün profesyonel sporcuların ve futbol takımlarının uygulamaya çalıştığı bir stratejidir bu. Başarıyla başarısızlık arasındaki temel fark ise 'Periyodozisayon' denen bu sürecin ne kadar kusursuz uygulanacağıyla alakalıdır. İşte Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk ve teknik heyetinin diğer takımlara son üç sezonda dominasyon sağladığı konu da budur.

Bu sezonun ilk yarısını hatırlayanlar, ligin başlamasıyla beraber Galatasaray'ın bir galibiyet serisi yakaladığını bilirler. Ardından bir nekahet dönemi geldi. Avrupa Ligi'nde sıradan takımlara karşı başarısızlıklar, ligde ve kupada tökezlenmeler vs. Mart ayı sonları ile Nisan ayında artan ivme ve nihayetinde Mayıs ayında pik yapan bir takım performansı...

Aslında bu, bundan önceki iki sezonda da böyleydi. Teknik heyet açısından tüm planlama, takım performansının her alanda pik yaparak Mayıs ayına gümbür gümbür girmesi üzerineydi. Teknik, taktik, kondisyon, enerji, patlayıcı güç, minimize edilmiş sakatlıklar vs... Başarının asıl sırrı buydu.

Sezon içindeki dalgalanma normal!

22 Nisan 2024 tarihinde Konyaspor ile oynanan Kupa Yarı finaliyle başlayan ve düne kadar gelen 10 günlük süreçte Galatasaray rakiplerine toplam 14 gol attı, buna mukabil kalesinde 3 gol gördü. Futbol ve futbola dair istatistikler açısından ise kelimenin tam anlamıyla ezici bir üstünlük sağladı, tüm rakiplerine. Aslında, İnönü'deki Beşiktaş mağlubiyetinin hemen ardından 2 Nisan'da Fenerbahçe'ye karşı deplasmanda alınan 2-1'lik Kupa zaferiyle yükselişe geçen Galatasaray'ın bu formunun kalan son dört maçta da devam edeceğini ve sezonu zirvede tamamlayacağını söylemem kehanet değil, teknik heyetin doğru, akılcı ve bilimsel planlamasının bir sonucu. 'Mayıslar Bizimdir' söyleminin aslında sahadaki karşılığı da bu planlamadır! İşte dün geceki Sivasspor ve bundan sonra oynanacak diğer maçları da bu bağlamda değerlendirmek faydalı olacaktır.

Ray Manaj'a itiraf ettiren dinamik!

Hani, 'Bir atımlık barutum varsa, onu da Galatasaray'a atabilir miyim' anlayışıyla sahaya çıkan ve ilk yarım saatte sürklase olan Sivasspor'u şaşkına çeviren futbolun ve dominasyonun altında yatan neden de Sarı-Kırmızılı takımın Mayıs ayını sezon başında kendine hedef olarak belirlemesiydi. Galatasaray seyircisinin nefret objelerinden biri haline gelen -bana göre Türkiye'nin en iyi forvetlerinden biri- Ray Manaj'a maçtan sonra verdiği demeçte, "Değil Sivasspor, Real Madrid de olsa dün geceki Galatasaray karşısında şansı yoktu," demecini verdirten de işte bu dinamiktir.

Osimhen, Eren, Torreria ve Lemina...

Her şeyden önce bu dinamik, Galatasaray'ın takım olarak kusursuza yakın bir futbol sergilemesinden kaynaklanıyordu. Lakin bazı özel aktörleri burada anmamak onlara ve emeklerine haksızlık olur. Başta elbette Osimhen. Nijeryalı bu sezon Galatasaray'a Allah'ın bir lütfu, bu kesin. Ardından ilk iki golde aslan payına sahip olan Eren Elmalı'yı söyleyebiliriz. Sanırım Sarı-Kırmızılı takım uzun yıllar sonra gerçek bir sol beke kavuştu. Üstelik yerli! Özgüvenini artırdığı zaman takımın en önemli silahlarından biri olacağı kuşku götürmez. Umarım yaşadığı adale sakatlığı ciddi değildir, aksi taktirde Galatasaray için önemli bir kayıp olur. Ve tabii, yalnız Türkiye'nin değil, Avrupa'nın bile en iyi orta alan ikilisi olan Torreria ile Lemina...

Dans eder Mayıs rüzgarları Seyrantepe’de!

Lemina'nın kaç rakip atak başlangıcını doğru pozisyon alarak kestiğini sayamadım ama Galatasaray'ın oyunu rakip ceza alanına yıkmasında Davinson ile en önemli aktördü. Onun varlığı, daha önce de belirttiğim gibi Torreria'nın da performansını ikiye katladı ve Uruguaylı'nın içinden adeta bir Suat Kaya çıkarttı!

Birkaç küçük defo vardı elbette Galatasaray adına dün geceki maçta ama bunlardan bahsetmenin yeri ve zamanı değil şu anda. Sizin-benim gördüklerimizi elbette teknik heyet de görüyordur ve kalan son 4 maçta gerekli önlemleri alacaklardır. Burada aslolan, son iki sezondur Ali Sami Yen Spor Kompleksi Rams Park Stadı'nın üzerinde dans eden Mayıs rüzgarlarının bu sezon da tekrar sahne almaya başlamasıdır!

*Bu başlık, James Joyce’ın bir şiirinden esinlenmedir.

04 Mayıs 2025, Pazar 08:08
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyonluk ayrıntılarda gizlidir‘’

Aslında hayattaki her türlü başarıyı da başarısızlığı da ufak nüanslar belirler. Özellikle de sonsuz atraksiyonun, hamlenin, karşı hamlenin olduğu futbolda... Siz, "futbol basit bir oyundur" diyenlere pek kulak asmayın. Görünürde basittir elbette; tabii tribünde çekirdek çıtlatarak maç seyredenler için! Lakin kazın ayağı öyle değildir. Futbol artık çok bilinmeyenli matematik denklemi gibidir. Bilhassa günümüz endüstriyel futbolu...

Endüstriyel futbolun en önemli parametresi de elbette sezon başı stratejisi ve planlamasıdır. Yetmediği zamanlarda da kulüplerin imdadına sezon ortası yetişir; yolunda gitmeyen şeyleri tamir etmesi için. Bu planlamanın en önemli parçasının transfer olduğunu söylememe bile gerek yok. Süper Lig'deki şampiyonluk yarışında en büyük kıstasın bu olduğunu da... Ne demek istediğimi aşağıda izah etmeye çalışacağım.

Dengeyi bozan detay, Osimhen’i getiren irade

Dün gece Galatasaray, ligin zorlu takımlarından, ilk yarıda Rams Park'ta puan kaybettiği Eyüpspor karşısında, zaman zaman zorlansa da farklı bir galibiyet elde etti. Form grafiği ligin sonlarına yaklaştığımız şu günlerde bir hayli artan Galatasaray'ın bu galibiyeti aslında beklenen bir sonuçtu. Frankowski ve Sara dışındaki Sarı-Kırmızılı oyuncular üzerlerine düşen görevleri fazlasıyla yerine getirerek son düzlüğe 5 puan fakla girmeyi başardılar. Osimhen'den artık bahsetmek gereksiz diye düşünüyorum, çünkü Nijeryalı, Evren’deki ileri bir uygarlığın temsilcisi gibi. Transfer olduğu ilk günlerde bu lige fazla olduğu yorumları yapılıyordu ama geldiğimiz noktada görünen o ki, Türkiye'de futbol Osimhen ve diğer kulüpler arasında oynanan bir oyuna dönüştü! Sezon başında Osimhen'i Galatasaray'a kim kazandırdıysa şampiyonluk yolundaki en önemli ayrıntılardan biri odur!

Lemina ligin ikinci yarısının kahramanı

Geçelim bir diğer ayrıntıya: Lemina. O gelene kadar Galatasaray'ın 2-0'dan hatta 3-0'dan puan kaybettiği maçlar olmuştu. Attığı kadar gol yediği maçlar çok göze çarpıyordu. Atak zenginliği yaşadığı maçlarda bile ne yapıp edip puan kaybetmeyi başarıyordu. Çünkü, rakiplerine çok pozisyon veriyordu. Ta ki Lemina gelene kadar. Devre arası transfer sezonunun en çok tartışılan figürlerinden biriydi Lemina. Okan hocanın istemediği yazılıp çiziliyor, buna rağmen yönetimin transfer ettiği iddia ediliyordu. Tabi kapalı kapılar ardında neler yaşandı, o kapıların ardındakilerin dışında kimsenin bilmesine imkân yok. Ama Lemina'yı bu takıma kim kazandırdıysa olası bir şampiyonlukta büyük katkısı olduğunu söylemeliyim. Zira takım kurgusunda ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu son haftalarda çok daha iyi görüyoruz. Zaten Galatasaray'a ve ligimize aşina olan Gabonlu yıldız, Sarı-Kırmızılı takımın gerideki bütün zafiyetlerini giderirken, Torreria'nın da performansını ikiye katladı. Daha da önemlisi Okan Buruk'un takım kurgusunu oturtmasını sağladı. Dün gece Eyüpspor karşısında da bu klasiğini sahaya yansıttı. Galatasaray mutlu sona ulaştığı zaman Lemina’nın şampiyonluk hikayesinde çok özel bir rolü olacağı kuşku götürmez bir gerçek.

Kaan Ayhan’ın genç Hüseyin’i teselli etmesi

Tabii bir de Galatasaray'ın futbol kamuoyuna verdiği pozitif bazı görüntüler de şampiyonluk yolundaki en değerli ayrıntıların birer parçası. İlk olarak Eyüpspor maçındaki bir enstantaneden bahsetmek istiyorum. Maçın 87. dakikasında Eyüpspor oyun kurarken Galatasaray önde baskı uyguladı. Bu preste başarılı da oldu ve akabinde 4. golü attı. Sarı-Kırmızılı takımın bu baskısında topu Lemina'ya kaptıran Eyüpspor'un 18 yaşındaki futbolcusu Hüseyin Maldar'dı. Onun hatasıyla maç koptu. Sarı-Kırmızılı bütün futbolcular rahatlamanın getirdiği coşkuyla golü atan Morata'yla sevinç yumağı oluştururken Kaan Ayhan geldi, büyük üzüntü yaşayan genç Hüseyin'e sarıldı ve onu teselli etti. Bu, onun ne kadar büyük bir karakter olduğunun göstergesiydi. Zaten şampiyonluğun en dikkat çekici anahtarlarından biri de böylesine büyük karakterleri takıma katmaktır.

Morata’nın sözleri ve YAPI’nın gerçek adresleri!

Burada yine Osimhen'e döneceğim, çünkü onun da sahada sergilediği futbolunun dışında saha dışına yansıttığı bir karakteri söz konusu. Her maç öncesi ve sonrası tanık oluyoruz Nijeryalı'nın Galatasaray'la bütünleşen karakteristik özelliklerine. Dün gece Eyüpspor maçı sonrası bu davranışlarına bir yenisini daha ekledi, halefi Morata'yı galibiyet coşkusunu yönetmesi için tribünlerin önüne götürerek...

Son ekleyeceğim ise Osimhen'in sahip çıktığı Morata'nın maç sonu açıklamaları... İspanya'nın en kariyerli futbolcularından biri olan Alvaro, Galatasaray'da yedek kalmanın bile kendisi için gurur verici olduğunu ifade ediyordu, maç sonrası açıklamasında...

Bütün bunları parayla satın alamazsınız. Bu bir ruhtur, bir aidiyettir; farklı farklı ama Galatasaray ailesine yakışır standart üstü karakterlerin oluşturduğu bir organizmanın vücut bulmasıdır. Eğer bir 'YAPI' arıyorsanız, Florya'ya, Kemerburgaz'a, Ali Sami Yen Spor Kompleksi Rams Park'a bakmalısınız!

Aksi halde kendi illüzyonunuzda  kaybolursunuz!

28 Nisan 2025, Pazartesi 07:20
YAZININ DEVAMI

‘’Son sprinter Mertens!‘’

Atletizme aşina olanlar bilirler; 4x100 ve 4x400 Bayrak Yarışları gerek Olimpiyat Oyunlarında gerekse Avrupa/Dünya Şampiyonaları gibi diğer üst düzey organizasyonlarda en çok ilgi çeken, merak edilen ve heyecanla beklenen yarışlardandır. Atletizm gibi bireysel bir branşta takım ruhunu yansıtması ve kürsüye çıkıldığı anda ülke olarak madalya ve kupalar alınması nedeniyle bayrak yarışları ayrı bir önem taşır. Bir başka özelliği ise bayrağı devralan son sporcunun takımın en tecrübelisi ve iyisinin olmasıdır. Finişi o yapar!

Formasını Sara'ya kaptırmıştı

Galatasaray'ın son iki şampiyonluğuna en çok katkı sağlayan oyuncu kim diye bir soru yöneltilse Sarı-Kırmızılı taraftarlara ya da futbol kamuoyuna, hiç kuşkusuz İcardi'den sonra en çok ön plana çıkacak oyuncu Mertens'tir. Galatasaray'da muhtemelen son senesini yaşayan 37 yaşındaki Belçikalı yıldız, birkaç haftadır mevkiini Sara'ya kaptırmış ve yedek kulübesine hapsolmuştu. Hatta gelecek yıl Okan Buruk'un yardımcısı olacağı konuşulan Ciro'nun babası, bu söylentilerin doğruluğunu ispatlarcasına birçok maçta saha kenarında yardımcı hoca rollerine bürünüyor, zaman zaman da sahadaki futbolculara su servisi bile yapıyordu.

Mertens uzun zaman sonra Kupa yarı finalinde Konyaspor karşısında ilk 11'de forma şansı buldu ve futbolu ne kadar özlediğini dünkü oyunuyla gösterdi. Bodrum maçındaki futboluyla şampiyonluk havasına girdiğini gösteren Galatasaray aynı performansını dün gece Konyaspor karşısında da devam ettirdi. Takım olarak çok iyiydiler. Ancak bazı futbolcular diğerlerinden bir adım daha öndeydi. Bunların başında ise Mertens geliyordu. Diğerleri ise elbette sezona damgasını vuran Osimhen ile Sallai, Torreria ve Davinson'du.

Torreria'nın içinden Suat Kaya çıktı!

Yaşlı kurt Mertens hemen hemen her pozisyonun içinde vardı ve en önemlisi Galatasaray'ın sahadaki futbol aklıydı. Hem oynadı hem oynattı. Gol atamadı ama gollerde ve yaratılan birçok pozisyonda çok önemli katkısı vardı. Özellikle de maçın kilidini açan Osimhen'in golünde yaptığı orta muhteşemdi. Mertens'in ligin son haftalarına girdiğimiz şu günlerde böyle bir form grafiğiyle tekrar sahne alması, Galatasaray'ın iki kupayı da müzesine götüreceğinin en büyük göstergelerinden biridir. Öyle gözüküyor ki, Belçikalı, her iki bayrak yarışında da son sprinter olarak takımını finişe taşıyacak.

Dün geceki maçın Galatasaray camiasına verdiği diğer bir mesaj ise, Sarı-Kırmızılı takımın kafasının rahat olduğu zaman kazanamayacağı maç olmamasıydı. Rahatlıktan kastım şu: Bir takım algı oyunlarına kapılarak strese girilmesi ve gerçek performansını sahaya yansıtamaması. Bu tarz taktikler gelişmiş ülkelerde pek bir işe yaramaz ama bizim gibi gelişmeye çalışmayan ülkelerde sonucu belirleyen en önemli faktörlerden biridir. Galatasaray en büyük ezeli rakibinin olmadığı bir ortamda saha dışı taktiklerden uzak bir 90 dakika geçirmenin rahatlığını ve huzurunu yaşadı!

Galatasaray'ın son bölümde skor rahatlığı nedeniyle forma şansı bulamayan oyunculara yer vermesi, son haftalarda Lucas Torreria'nın içinden Suat Kaya çıkması, maçın hakemi Abdullah Buğra Taşkınsoy'un yaşadığı rahatsızlık nedeniyle maçı yönetememesi ve yerine dördüncü hakem Ali Yılmaz'ın görev alması maçın akılda kalan diğer ilginç özelliklerindendi.

Abdülkerim'in anasına küfreden reziller

Tabii bunlara Konyalı olan, Konyaspor'da yetişen ve sonra Galatasaray'a transfer olan Abdülkerim Bardakçı'nın anasına, üstelik tribünde olduğu anda ev sahibi takım tribünlerinden küfürler edilmesi, Dursun Özbek’in bulunduğu locaya saldırılması da eklenebilir. Benim için sürpriz değil bu şerefsizlikler. Meslek hayatım boyunca bu türden tribün eşkıyalarına ve onların pespayeliklerine karşı mücadele ettim, etmeye de devam edeceğim. Beni üzen bunun, "Ne olursan ol gel" diyen Mevlâna’nın şehri, hoşgörünün başkenti Konya'da olması. Ben yıllarca Konya'da maç seyrettim, böyle bir hadiseye hiç tanık olmadım. Ne oldu bu Mevlâna torunlarına böyle, anlamak mümkün değil. Öyle gözüküyor ki, toplumdaki çürümeden fazlasıyla nasiplerini almışlar. Yazık, gerçekten çok yazık...

Hani Özdemir Asaf demiş ya; “Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler” diye… O misal: Ben de birinciliği Konya’ya veriyorum!

23 Nisan 2025, Çarşamba 08:40
YAZININ DEVAMI