Arama

Popüler aramalar

‘’Galatasaray hazır değil‘’

Bir takımda işlerin yolunda gidip gitmediğinin en önemli göstergelerinden biri gol sevinçleridir. Ve bunu ilk kez yazmıyorum! Bunun yanı sıra kaçan pozisyonlarda veya yapılan fahiş hatalarda oyuncuların birbirlerine karşı verdiği reaksiyondur. Galatasaray'ın dün geceki Çaykur Rize galibiyetinde atılan gollerde geçmiş zamanlardaki coşkuyu asla göremedik. Hatta, Osimhen'in attığı golde Nijeryalı forvet asisti yapan Abdülkerim'e sarılarak öylesine öfkeli bir yüz ifadesiyle takım arkadaşına sahip çıktı ki, bu adamın yerine nasıl futbolcu ararsınız, der gibiydi adeta! Kaçırılan gollerde ise başta Yunus olmak üzere futbolcuların sanki kıyamet kopmuşçasına verdiği anormal tepkiler, takımın saha dışı faktörlerden olumsuz etkilendiğinin bariz göstergesiydi.

Mentör Okan Buruk'un çabaları da yetmemiş!

Aslında sıradan bir lig maçı yazısında saha dışına çok fazla vurgu yapmak doğru bir yaklaşım olarak görülmeyebilir ama futbol saha içi-dışıyla beraber bir bütündür. Barış Alper krizinin takımı etkilemediğini söylemek abesle iştigaldir. Yanı sıra Kerem'in transfer sürecinin de... Çok iyi bir kriz yönetimi üstadı olduğuna inandığım Okan Buruk'un çabaları da takımı tam olarak yörüngeye oturtamamış maalesef. Rize maçında bunu net olarak gördük.

Rize biraz cesur olsaydı, puan alırdı

Ligin iyi hocalarından biri olan İlhan Palut, eğer maç öncesi pompalanan Galatasaray bu ligin çok çok üstünde, Anadolu takımlarına asla puan kaybetmez illüzyonuna kapılmasaydı, dün gece İstanbul'dan en azından bir puanı cebine koyup Karadeniz'e dönmüş olurdu. Palut'un Rizesi, bu maça kadar gol yemeyen takıma üç gol attı, biri milimle olmak üzere ikisi ofsayta takıldı ve kalesinde basit goller gördü. Biri duran top biri Osimhen biri de bariz bir defans hatasından... Tabii, ikinci yarı sahaya sürdüğü ve oyunu domine etmesini sağladığı takımın teknik ayaklarıyla maça neden başlamadığı da ayrı bir soru işareti! Bu da onun hata hanesine yazar.

Barış Alper yarası asla kabuk bağlamaz

Bundan önceki sezonlarda Milli ara Galatasaray'a pek yaramazdı. Çünkü tam ritmini bulduğu anda Milli ara devreye girer ve sonrasında toparlanması zaman alırdı. Bu kez ise tam tersi olacak benim görüşüme göre. Milli ara Galatasaray'ın bütün yaralarını sarması için fırsat olacak. Transferler tamamlanacak, Leroy Sane biraz daha takıma adapte olacak, Barış Alper krizi tatlıya bağlanacak -ancak bu yaranın asla kabuk bağlamayacağını da ifade etmeliyim- İcardi ve Osimhen daha hazır ve fit hale gelecek, Singo takıma oturacak, Okan hocanın, ilk dört haftanın yıldızı Sallai'yi her yerde kullanma şansı doğacak ve takımın rakipler üzerindeki dominasyonu ezici bir düzeye ulaşacak. Velhasıl, Galatasaray çağı başlayacak.

Sakin Güç Dursun Özbek ders veriyor!

'Sakin Güç' Dursun Özbek, bugüne kadar bütün krizleri gayet iyi yönetti. Bundan sonra da fahiş bir hata yapacağını zannetmiyorum. Galatasaray'ı Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yolculuğuna çıkardığını ve bu konuda gereken hamlelere cesaretle devam edeceğini düşünüyorum. Kerem Aktürkoğlu konusundaki kararına ise asla katılmıyorum ama saygı duyuyorum ve kesin onun bir bildiği, bizim ise bilmediğimiz bir şeyler var diyorum! Galatasaray'ın, ıvır zıvır işlere harcayacak zamanı ve basit meselelerle uğraşacak kadar boş beleş bir camia olmadığını da rakiplerinin bir kez daha gözüne soktuğunu ifade etmek istiyorum.  Umarım ders alırlar diyeceğim ama asla almazlar, almayacaklar da!.. Çünkü, geçmiş geleceğin tezahürüdür!

 

 

 

31 Ağustos 2025, Pazar 09:24
YAZININ DEVAMI

‘’Metin Kurt'a bak Barış Alper!‘’

Galatasaray’ın bugün verdiği mücadeleyi ben ‘Duvara Karşı’ deyimiyle açıklıyorum. 'Duvara Karşı' ifadesi, sanırım Fatih Akın'ın yönettiği ve Sibel Kekilli'nin o meşhur sahneleriyle akıllara kazındığı filmle günlük hayatımıza girdi. Ama durum o kadar basit değil! 'Duvara Karşı' sloganı ABD'de, özellikle Vietnam Savaşı'na karşı duruşunu simgeleyen, 68 kuşağının otoriteye karşı isyan ve meydan okuma biçimiydi. Bu anlamsız ve soykırıma dönüşen vahşi savaşa karşı protestolarda çok sık kullanılan bir slogandı. Zamanın egemen güçleri tarafından uygulanan sistemsel baskı ve adaletsizliğe karşı mücadeleci duruşu simgeleyen bir mottoya dönüşmüştü, 'Duvara Karşı' sözü.

Orta oyununun adı, Galatasaray’ı durdurmak!

Galatasaray'ın, Kayserispor karşısında aldığı 4-0'lık galibiyetin bununla ne alakası var diye düşünenlere konuyu açmaya çalışacağım. Türkiye'de bir orta oyunu oynanıyor. Bu oyunun adı: Galatasaray'ı nasıl durdururuz. Evet, konu durdurmak. Aşağı çekmek. Dünyaya açılmasını engellemek, dünyanın en büyük kulüpleriyle rekabet edecek düzeye gelmemesini sağlamak.

Kazım Kanat, yıllar önce açıkça ilan etmişti bunu 

UEFA Kupası kazanıldığı zamanlarda Galatasaray Avrupa Gol Kralı Jardel'i kadrosuna katınca rahmetli Kazım Kanat Sabah Gazetesi'nde, 'Bu Galatasaray Durdurulmalı' başlıklı bir yazı kaleme almıştı ve gerekçelerini sıralamıştı: Diğer takımlarla makas daha da açılacak, bir daha bu takımın seviyesine çıkılamayacak vs. O nedenle bu takımı muhakkak durdurmalıyız, daha da büyümesini engellemeliyiz ve kendi standardımıza getirmeliyiz. Yani, evrensel olamayacak, yerel kalacak, bizimle bu çamurun içinde debelenecek. Oysa senden iyi bir takımı durdurmanın tek yolu ondan daha iyi olmandan geçiyor. Kazım abi elbette bunu çok iyi biliyordu ama Beşiktaş holiganlığı daha ağır bastı! O zaman, Galatasaray'ın, kendi aralarındaki hesaplaşmalarını bir türlü bitiremeyen kendi iç dinamiklerinin de yardımıyla başardılar bunu.

 

Bütün amaç, Galatasaray'ı yerel rekabete hapsetmek

Lafı fazla uzatmayalım. UEFA ve Süper Kupa zaferleriyle dünyanın potansiyeli en yüksek kulüplerinden biri haline gelen Galatasaray'ın büyümesini engelleyen güçler bugün de iş başında. Çünkü Galatasaray, son üç sezonda elde ettiği yerel başarıları evrensele taşımaya en yakın noktada bugün. Bunun farkında olan ezeli rakipleri, Sarı-Kırmızılı takımı durdurmak için her türlü saha dışı organizasyona, bel altı müdahalelere baş vuruyor. Konvansiyonel medyasıyla, sosyal mecrasıyla, trolleriyle, yöneten-yönetilenleriyle, siyasi, ideolojik ve ekonomik bağlantılarıyla dört koldan kılıç kuşanıp cenge çıkmış durumdalar.

 Cim Bom sadece duvara değil, her şeye karşı...

Galatasaray bugün Duvara Karşı. Aslında her şeye karşı. Sarı-Kırmızılı camiayı 'Yapı' adı altında yaftalayıp itibarsızlaştırmaya çalışarak yansıtma tekniğini kullanan, tüm ülkede örgütlenmiş gerçek bir 'Yapı'ya karşı. Rakiplerinin yönetici ve teknik adamlarının Galatasaray maçı öncesi tüm medyayı dolaşarak iddialı demeçler vermeleri, taraftarlarını motive etmeye çalışmaları, hatta bazılarının seyircilerini kışkırtmaları, bazen de hakarete varan ifadeler kullanmaları boşuna değil. Sponsorluk veya bizlerin aklının ermediği başka birtakım teşvikler vasıtasıyla arkalarında yer alan güçlere bakınca aslında fotoğraf net olarak karşımıza çıkıyor!

Şampiyonluk kutlayan seyirci şimdi saldırıyor!

 

Burada bir anekdot vermek istiyorum: Fenerbahçe'nin Denizli faciası sonrası Galatasaray'ın elde ettiği o mucizevi şampiyonlukta ben görev icabı Kayseri'deydim. Galatasaray, İstanbul'da Kayserispor'u 3-0 yenmişti o son maçta. Şayet Kayseri o maçtan bir puan alsaydı tarihinde ilk kez UEFA Kupası'na gidecekti. Ama bu durum Kayserililer ‘in hiç umurunda olmadı. Sarı-Kırmızılı takım şampiyonluğunu ilan edince bütün Kayseri şehri sokaklara döküldü ve bu başarıyı kutladı. Dün gece ise Kayserili taraftarlar, Galatasaray'ın kaldığı oteli taşladılar, havai fişeklerle taciz ettiler milyonlarca Euroluk futbolcuları. Nereden nereye! O taraftarları provoke eden, destekleyen güçleri ortaya çıkarırsanız yumağı çözecek ipi de yakalamış olursunuz.

Yunus, Kerem ve Barış krizleri tesadüf mü?

Bugün yapılan operasyonların da somut göstergeleri var. Son bir, bir buçuk ayın gündemine bir bakar mısınız? Yunus Akgün sözleşme uzatmadı. Takımında mutsuz. Kazancını yeterli bulmuyor. Her gün bu suni kriz yandaş medya ve paralı askerler tarafından kamuoyuna pompalandı. Ardından Kerem Aktürkoğlu olayı devreye girdi. Süreci biliyorsunuz, fazla detaya girmeye gerek yok. Bütün bunlar Galatasaray'a zarar verecek hamlelerdi. Galatasaray'ın yapacağı transferlere girilmesi, engellenmeye çalışılması da bu operasyonların bir parçası elbette. Son olarak Barış Alper olayı patladı, patlatıldı. Neyin, ne olduğu oldukça açık aslında. Menajerler, komisyoncular, çakallar, 25 yaşındaki saf bir Karadeniz çocuğunun bedenine kene gibi yapışmış kan içiciler, onları yönlendiren baronlar; hepsi bu kaosun bir parçası. Maalesef, benim en çok sevdiğim Galatasaraylı futbolcu olan Barış Alper de bu krizin patlamasında bir Karadeniz delikanlısı gibi omurgalı bir duruş sergilemeyerek pay sahibi oldu 

Kendini vazgeçilmez sananlar hangi mezarlıkta!

Gelgelelim, Galatasaray takımı ve hocası Okan Buruk kendisine dün gece Kayserispor maçında çok önemli bir ders verdi. "Sen olmazsan da biz varız" dediler Barış Alper'e... "Sen bu takımın her şeyi değilsin, sadece bir parçasısın" mesajını verdiler bu aklı karışmış deli delişmen adama. Okan Buruk, yaptığı tercihlerle bir bakıma meydan okudu Galatasaray'a meydan okuyan bu cahil çocuğa. Yerine oynattığı Eren iki gol atarak Kayseri'nin gardını düşürdü. Onun yerine giren Zaniolo, Kayseri'nin sağ tarafını felç ettiği gibi harika bir golün asistini yaptı; Osimhen'e, al da at diyerek... Meşhur bir söz vardır: Mezarlıklar kendini vazgeçilmez sananlarla doludur, diye... Galatasaray dün Kayseri maçında Barış Alper Yılmaz'a bunu hatırlattı.

Kaleci Bilal'e yapılan büyük terbiyesizlik

Kayserispor, transfer tahtası kapalı olmasına rağmen ligin dişli takımlarından biri. İyi bir hocası, sağlam bir oyun planı ve tehlikeli oyuncuları var. Dün gece zaman zaman Galatasaray'ı zorladılar. Ancak karşılarında hafta içi gelişen olaylardan dolayı kenetlenmiş bir takım vardı. Artı Kayseri'nin takım değerine eşit yıldızları... Zaten onlar devreye girince yapacak bir şeyleri kalmadı. Seyircinin 100. maçına çıkan kaleci Bilal'e yaptığı terbiyesizlik için ise söylenecek söz yok. Bu ülkenin malzemesi bu maalesef.

Galatasaray'da ise galibiyette pay sahibi olan birkaç futbolcu vardı. Eren, Yunus, Sallai, Sane, Osimhen ve yerlerine futbolcu bakılan Günay ile Abdülkerim... Öne çıkan isimler bunlardı. Tabii başka iyi oynayan topçular da vardı ama bu saydığım isimler sahaya karakter koydular.

Barış Alper Yılmaz, Metin Kurt'u tanıyor musun?

Son olarak yine Barış Alper'e sesleneceğim, her ne kadar sesimi duymayacağına emin olsam da... Sağ-sol kenarlarda oynayan topçusun çoğunlukla. Dün senin pirin 'Çizgi Kralı' unvanlı Metin Kurt'un 13. ölüm yıldönümüydü. Senin takımını yalnız bıraktığın bir günde... O da senin gibi takımının 1970'li yıllarda üç yıl üst üste şampiyon olmasında çok önemli rol oynamıştı. Sonra çok sevdiği Galatasaray'la yolları ayrıldı. Para için değil, parayı pul olarak gördüğü ve emeğe, emekçiye saygı duyduğu, emeğin en kutsal değer olduğunu savunduğu için.  O zamanın muktedirleri sırf bunun için kellesini aldılar o asi adamın. Okuma yazman muhakkak vardır. Metin Kurt'u bir zahmet araştır, oku, anla ve kendine ona göre kariyer planla. Ama önce seni sağmal inek gibi gören çakal sürüsünü etrafından uzaklaştır. Bu kafayla gidersen çok büyük paralar kazanırsın ama asla bir Metin Kurt olamazsın. Tercih senin kardeşim!..

25 Ağustos 2025, Pazartesi 08:51
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray dikkat!‘’

Futbolda en tehlikeli durum, gereğinden fazla abartılmaktır. Kuşkusuz bu, spordaki en büyük illüzyondur ve iki yönlü işleyen bir süreçtir. Genellikle rakipler böyle bir manipülasyona baş vurur; seni rehavete sürüklemek ve içindeki hırsı, enerjiyi, arzuyu sönümlemek için... Bazen de sebepsiz yere coşan, kabaran kendi taraftarın böyle bir yanılsamaya yol açar. Her halükârda zamanın ruhunu yakalayamaz, gerçeğin çeperinde dolaşır ve kendi klasiğini bir türlü sahaya yansıtamazsın. Tıpkı, dün geceki Galatasaray-Karagümrük maçında olduğu gibi.

Evdeki hesap çarşıya uymadı!

Ligin ilk maçında Gaziantep karşısında vasat futbolla, ancak Barış Alper'in tek kişilik gösterisiyle net bir skor elde eden Galatasaray'ın, dün gece de ligin yeni takımı Karagümrük'ü rahat geçeceği, hatta ciddi bir fark yapacağı genel beklentiydi. Ne hikmetse, her Galatasaray maçı öncesi rakiplerinin teknik direktörlerini, kaptanlarını, başkanlarını ve yöneticilerini ekranlara, sayfalara taşıyıp iddialı demeçler verdirerek algı operasyonu yapan malum medya, bu maç öncesi de görevinin başındaydı. Karagümrük'ün başındaki eski menajer Süleyman Hurma denen nam zat, bu maç öncesi de ekranlarda arzı endam ederek birtakım açıklamalarda bulundu. Ancak farklı bir metot uyguladı! Özetle; "Galatasaray o kadar büyük ki, o kadar bu ligin üzerinde ki, bize deseler bir puana razı mısınız, bu maça çıkmayın diye... Seyrantepe'nin semtine bile yaklaşmam!" diye tuhaf ifadeler kullandı. Vay canına!

Taş gibi bir Karagümrük bulunca...

Sahaya döndüğümüzde Sayın Hurma'nın yaptığının manipülasyondan başka bir şey olmadığını kısa zamanda gördük tabii... Ne yazık ki Galatasaraylı futbolcular da bu şark kurnazının oyununa gelmişti. Üç kez üst üste şampiyon olduğu yılların ilk ikisinde ciddi sıkıntılar yaşadığı Karagümrük karşısında tribünleri dolduran 50 bin küsur taraftarının istediği, coşkulu, arzulu, hırslı ve tempolu futbolundan uzak bir görüntü sergiledler. Karagümrük, yaptığı ön alan presi, kendi yarı sahasında uyguladığı gömülü alan savunması ve agresif futboluyla Galatasaray'ı sindirdi. Güçlü rakibine karşı oyunun ilk bölümünde çok fazla pozisyon vermedi. Buna mukabil net pozisyonlar buldu. Ancak bu pozisyonlarda kaleci Günay başarılı kurtarışlar yaparak Rams Park'ı dolduran binlerce taraftarın şölen gecesinin kabusa dönmesine engel oldu.

Barış Alper Netflix'te belgesel olur

Günay'a ayrı bir parantez açmak farz, lakin Galatasaray'ın beklenen temposundan uzak bir futbol sergilediği bu maçın iki kahramanından söz etmemek olmaz. Biri Barış Alper, diğeri de Sallai. Barış Alper için artık ne söylesek az kalır. Netflix'te belgesellere, filmlere konu olması gereken inanılmaz bir spor hikayesinin canlı tanığıyız şu anda. Tek kelimeyle müthiş, müthiş... İki maçı da skora bire bir katkı yaparak takımına kazandırdı ama onun ötesinde sahaya yansıttığı akıl almaz karakter, dinamizm, enerji, sürat, çabukluk, fizik-mücadele gücü ve futbol aklıyla Türk futbolunun bu gününe ve yarınlarına damga vuracak çok büyük bir star futbolcu performansını sergiledi. Allah nazarlardan saklasın, ayağına taş değmesin.

Takımın bir diğer iyisi: Sallai

Barış Alper'e eşlik eden bir diğer yıldız ise Macar Sallai'ydi. Aslında o da Barış Alper gibi takımın jokerlerinden biri. Yokluktan sağ bek oynuyor. Lakin, ligin ilk iki maçında kusursuz bir performans sergiledi. Tüm istatistiklerde zirvede. Oyun aklı, enerjisi, fizik kalitesi, hırsı ve dinamizmiyle takımının en önemli dişlisi. Yarın bir gün bu takıma bir sağ bek ya da muadili stoper gelirse Sallai ne olacak? Okan için çok zor bir tercih sorunu!

Karagümrük rakiplere tüyo verdi!

Galatasaray'ın bu maç için bir diğer sorunu ise, Karagümrük'ün Sarı-Kırmızılı takımın ligde nasıl durdurulacağının ip uçlarını vermesiydi. Ön alan baskısı, kaliteli pas bağlantısı, temaslı oyun ve tatlı-sert futbol... 10 kişi kalana kadar, hatta ondan sonra da bunu çok iyi uyguladılar ve Galatasaray'ın bundan sonraki rakiplerine önemli tüyolar verdiler. Tabii bu Osimhen ve İcardi’siz bir Galatasaray içindi!. Karagümrük’ün, Sarı-Kırmızılı takımı akamete uğratmasında Yunus, Sane ve Sara'nın fiziksel zafiyetlerinin yan ısıra futbol akıllarını sahaya yansıtamamalarının da etkisi büyüktü. Lamina da gününde olmayınca Galatasaray'ın farkı açması yıldızlarının sahne almasına bağlı kaldı. Ve skor da öyle geldi zaten.

Mertens'in yeri hala boş duruyor!

Şimdi gelelim sadede... Galatasaray üçer farklı skorlarla ligde ikide iki yaparak bu sezonun da en büyük favorisi olduğunu gösterdi. Üstelik Osimhen ve İcardi gibi dünya yıldızlarının olmadığı bir süreçte. Onların rolünü Barış Alper üstlendi; neyse ki o vardı. Antep maçında pek sırıtmadı ama Karagümrük maçı gösterdi ki, Galatasaray'ın mutlak surette takviyeye ihtiyacı var. Herkes kaleci, defans, sağ bek vs. diyor ama bence ilk öncelik sahada liderlik yapacak ve hücumda sahaya akıl ve zekasını koyacak Mertens tipi bir oyuncu alınması gerekiyor. Yani, 10 numara. Takımda bu mevkide görevlendirilen ne Yunus ne Sane ne Sara ne de Zaniolo bu boşluğu dolduracak kapasitede değiller. Belki İcardi! Ama orjinal bir 10 numara şart. En büyük eksiklik bu. Dün gece Mertens olsaydı maç 5-6'lı skorlara giderdi. Bir de stoper ile 6-8 oynayacak bir futbolcu.  İcardi’ye burada bir parantez açmazsak olmaz. Yaklaşık bir yıl sonra sahalara dönen ve oyunda kaldığı 10 dakikaya Torreria’nın jestinde bir gol sığdıran Arjantinli süper star, futbolu ve taraftarı o kadar çok özlemiş ki, anlatılmaz. Taraftar da onu…  Dün gecenin en önemli olayı bu muhteşem kavuşmaydı.

En ideal kaleci Yunan Tzolakis!

Kaleci konusunda o kadar emin değilim. Dünya çapında bir kaleci olacaksa ne ala ama aksi takdirde Günay ile devam edilmeli. Zira ligin ilk maçında sergilediği performans, maliyeti 30 Milyon Euro'lara dayanan Ederson'dan pek farklı değil. El, ayak, oyun görüşü vs. Velhasıl her konuda... Kaleci olarak benim favorim, Olympiakos'un kalecisi Konstantinos Tzolakis. Umarım bunca boşa geçen zamandan sonra doğru ve nokta atış yaparlar. Yoksa Şampiyonlar Ligi hayalden öteye geçmez.

 

16 Ağustos 2025, Cumartesi 09:15
YAZININ DEVAMI

‘’Barış Alper resitali‘’

Galatasaray uzun yıllar sonra yeni sezon öncesi hazırlık döneminde bu kadar iyi sinyaller vermemişti. Üstelik Leroy Sane dışında beklenen transferleri yetiştiremediği halde. Ayrıca İcardi ve Osimhen'in henüz hazır olmadığını, onların yokluğunda takımın birinci santraforu olan Morata'nın ayrıldığını da unutmayalım. Oynadığı tüm hazırlık maçlarında dominant bir görüntü sergileyen, sahaya çok iyi yerleşen, pas bağlantılarını iyi sağlayan, sahanın her yerinde topa ve rakibe basan, etkili pres uygulayan bir Galatasaray vardı. Kısacası son üç yılın şampiyonunun futbolu 2025-26 sezonu öncesi çok daha fazla olgunlaşmıştı.

Gaziantep’le arasında sıklet farkı var 

Yukarıdaki tabloya baktığımızda Gaziantep karşısında Galatasaray'ın çok fazla zorlanmayacağını düşünenler haklı çıktı. Gerçekten de zorlanmadı. Oyunun kontrolünü sürekli elinde tuttu. Sahaya iyi yayıldı. Takım olarak topun arkasındaydılar. Top rakibe geçince reaksiyon zamanlamasını iyi ayarladılar ve Antep oyunu kuramadan tekrar topa sahip olmayı başardılar. Gerek set hücumlarındaki başarılı paslaşmalarla, ikiye birlerle, gerekse rakip savunma arkasına attıkları uzun toplarla Gaziantep karşısında pozisyonlar ve erken goller buldular. Skor avantajını eline geçirdikten sonra vitesi düşürdü, oyunu rölantiye aldı Sarı-Kırmızılı takım. Rakip 10 kişi kaldıktan sonra da maç, Galatasaray açısından antrenman maçına döndü. 

Kötü zemin M'Bakata'ya sezon kapattırdı

İyi ki de öyle oldu. Zira dünkü hava ve saha şartlarında 90 dakika tempolu futbol oynamak büyük riskti Galatasaray açısından. Bir yandan sıcak ve nemli hava, diğer yandan Gaziantep'in birkaç dakika içinde tarlaya dönen zemini futbolculara sakatlık davetiyesi çıkaran olumsuzluklardı. Nitekim ev sahibi takımın bir oyuncusu bu zemin yüzünden sezonu kapadı. Bu tabii, işini doğru dürüst yapmayan insanların ihmalinin, iş bilmezliğinin sonucu. Yazık oldu Antepli M'Bakata'ya. Bizden daha soğuk iklime sahip Avrupa, sezonu 15 Ağustos'tan sonra başlatırken, biz hangi saikle Ağustos'un başında lig başlatıyoruz, anlaşılır gibi değil. Üstelik takım sayımız 18'e düşmüşken. Gaziantep Başkanı maç sonu televizyona bağlanıp, hakemi kastederek çok sinirliyim, ağzımdan kötü kelimeler çıkacak, diye atarlanacağına saha zeminine çözüm bulsun.

Bu sene de hakemleri çok konuşacağız 

Hakem demişken... Ben de Ali Şansalan'ın iyi maç yönetmediğini düşünenlerdenim. Her iki takım aleyhine de hatalar yaptı. Ancak, bunlar sonuca etki edecek majör hatalar değildi. Her şeyden önce faul standartlarını tutturamadı. Galatasaray'ın kazandığı ilk penaltıda VAR'ın devreye girmesiyle beyaz noktayı gösterdi. İkinci penaltı ise ne hikmetse gözünden kaçmadı! Kalecinin topu ceza sahası dışında elle oynamasına ise gözünün önünde olmasına rağmen devam kararı verdi ve VAR sonrası doğruyu buldu. Tek doğrusu, Antep'ın penaltı beklediği pozisyonda devam kararı vermesiydi. Antep Başkanı ile hocasının tepki gösterdiği pozisyon da buydu. Öyle gözüküyor ki, bu sezon yine çok hakem konuşacağız. Özellikle de Galatasaray maçlarında! Çünkü sistem, hakemlerin futbolculardan rol çalarak başrole soyundukları bir sistem. Sen 75 Milyon Eoru'ya Osimhen getirsen ne yazar! Her şey liyakatsiz bir hakemin düdüğüne bakar!

Barış Alper'den Osimhen performansı

Galatasaray iyi oynayan ve maçı hak eden taraftı. Ama bir de iyinin en iyisi vardı dün sahada: Barış Alper Yılmaz. Gerçek anlamıyla takımın jokeri olan Barış Alper, Galatasaray'ın dünya çapındaki üç santraforunun yokluğunda sahaya santrafor olarak çıktı ve Gaziantep'in başına kelimenin tam anlamıyla bela oldu. Biri kendisinin sebep olduğu iki penaltı golüne bir de asist ekledi ve takımının galibiyetinde başrol oynarken bir topu da direkten döndü. Sadece tabela katkısıyla değil, güçlü oyunuyla da takımının rakip karşısında üstünlük kurmasının en önemli sebeplerindendi. Osimhen'den bekleyebileceğimiz bir performansı sahaya yansıttı. Hemen hemen tüm pozisyonların içinde vardı. Bir an bile oyundan kopmadı. Dinamizmiyle, enerjisiyle, inatçılığıyla, mücadele gücüyle Antep'te bir yıldız gibi parladı.

Galatasaray her iki ligin de favorisi 

Öyle gözüküyor ki, Barış Alper bu sezon üstüne koyarak gidecek ve takımının en önemli silahlarından biri olacak. Bana göre takımın vazgeçilmez oyuncularından biridir. Transfer olacağı konuşuluyor, sakın öyle bir hataya düşmesin Galatasaray yönetimi. Bugün 40 Milyon Euro değer biçiliyorsa, önümüzdeki yıllar bu rakamı ikiye katlayacaktır genç oyuncu. Çünkü bunu başarabilecek sağlam bir karaktere, güçlü bir mantaliteye ve büyük bir vizyona sahip.

Barış Alper'in yanı sıra Sara ve Sallai de kendi standartlarının üstüne çıkan oyunculardandı. Herkesin merakla beklediği Leroy Sane ise ilk yarıda tutuk bir görüntü vermesine rağmen, ikinci yarıda oyuna ağırlığını koymayı bildi. Girdiği pozisyonlarda kötü vuruşlar yapmasa maçı iki golle tamamlayabilirdi. Ancak onu konuşacağımız günlerin çok da uzak olmayacağını düşünüyorum.

Takıma katılacak yeni oyuncularla Galatasaray bu yıl da ligin en büyük favorisidir. Şampiyonlar Ligi'nde ise finale kadar gidebilecek bir potansiyele sahiptir. İddialı cümleler ama öyle...

09 Ağustos 2025, Cumartesi 07:49
YAZININ DEVAMI

‘’Ayrılıklar da sevdaya dahil‘’

Dün gece futbol müsabakasından ziyade hayata dair bir kesit izledik Ali Sami Yen Stadı'nda... Vedası kesin olan iki figür üstüne yazılıydı bütün senaryo... Birisi, Galatasaray tarihinin en büyük efsanelerinden biri Muslera, diğeri ise Sarı-Kırmızılı formayı giydiği üç yılda üç şampiyonluk yaşayan ve kulübünün bu başarıyı yakalamasında en büyük pay sahiplerinden biri olan Belçika efsanesi Mertens.

Dün geceki kutlamalar harikaydı

Yenikapı'da, Türkiye tarihinin en kalabalık ama organizasyon açısından da bir o kadar fiyaskoyla dolu kutlamanın ardından Galatasaray Yönetimi bu kez işi sıkı tutmuş ve dört dörtlük bir organizasyonla tarihin en başarılı sezonlarından birine yakışır bir final organize etmişti. Gerçekten de maç öncesi ve sonrası düzenlenen bütün etkinlikler Galatasaray geleneğine yakışır cinstendi. Taraftarın maç öncesi düzenlediği koreografi, maç sonrasındaki törenlere sağladığı coşkulu katılım, futbolcuların, teknik heyetin, yönetimin ve aşçısından şoförüne kadar tüm kulüp personelinin aileleriyle birlikte bu etkinlik içinde yer almaları, 550 yıllık tarihsel geçmişe sahip bir kulübe yakışacak cinstendi.

Maçtan ziyade veda töreniydi

Bu şölende hem hüzün vardı hem de sevinç. Hüzün yanı biraz daha ağır bastı. Artık kulübün sembolü haline gelen Muslera ile takımın futbol aklı, çimentosu Mertens'in vedası, Osimhen konusundaki belirsizlik, dün gece Başakşehir karşısında canla başla mücadele eden ama ya yetersizlikleri ya da uyum sorununu aşamamaları nedeniyle yeni sezonda takımda yer alamayacak olan bazı futbolcuların da ayrılacak olması, Ali Sami Yen'deki atmosfere hüzün bulutlarının çökmesini sağlayan unsurlardı. Aslında hepsi Galatasaray'a yakışan karakterde olan bu futbolcuların ayrılacak olması taraftarı gerçekten üzen bir durumdu.

 

Başakşehir takımına da alkış!

Başakşehir ligin iyi takımlarından biri. İyi bir kadrosu, iyi bir teknik heyeti ve iyi bir yönetimi var. Onun için de hemen hemen her sezon ligi üst sıralarda bitiriyorlar ve Avrupa Kupaları'na katılıyorlar. Maç öncesi Şampiyon Galatasaray'ı, tıpkı Avrupa'nın elit liglerindeki gibi sahaya çıkarken alkışlamaları ise takdire şayandı. Ülkemizde pek alışık olmadığımız cinsten bir centilmenlikti Boz Baykuşlar'ın jesti. Bunda, Başkan Göksel Gümüşdağ'ın payı olduğundan eminim diyeceğim, beni yalakalıkla yaftalayacak olanlara inat!

Okan Hoca kararını vermiştir!

Şampiyonluk kutlamalarından başı dönmüş, ipe un sermiş bir Galatasaray açısından ligin son haftasında oynanacak en zorlu rakiplerden biriydi Başakşehir. Cim Bom'un bazı oyuncularının Milli maçlar için ülkelerine gitmeleri, bazılarının rotasyon gereği saha dışında kalmaları, kulübe ağırlıklı bir kadroyla sahaya çıkmaya itmişti Okan Hoca'yı. Aslına bakarsanız, Okan Hoca'nın yeni sezon planlaması için çok iyi bir fırsat olmuştu bu karşılaşma... Kimler gider kimler kalır! Daha doğrusu kimler gitmeli! Bence Okan Buruk bu konuda kararını vermiştir! Şampiyonlar Ligi'nde mücadele edecek bir takımda olmaması gereken bir hayli futbolcu var Galatasaray'da... Ve onları Okan Hoca'nın eleyeceğini düşünüyorum.

Efe Akman’ın yapılanlara tepkisi

İsim vermek bana düşmez, çünkü ukalalık olur. Daha önce isim verdin, ukalalık yaptın diyorsanız, onda da haklısınız. Zira burada isim verirsem yine aynı isimleri zikredeceğim. Bunlar da tüm Galatasaraylılar'ın bildiği ve tepki gösterdiği isimler zaten! Sarı-Kırmızılı taraftarların tepkisinden bahsetmişken, Efe Akman’dan söz etmemek olmaz. Genç futbolcuya Yenikapı’da bazı taraftarların gösterdiği tepkinin herhangi bir izahı yok. Bir durun bakalım sabırsızlar! Bu çocuk, sizin de çocuğunuz olabilir. Yaptığınız son derece ayıptı ve o da dün geceki organizasyonda duygusal bir tepki verdi ve haklıydı. Sanırım tek suçu, uzun yıllar Galatasaray’a hizmet veren Ayhan Akman’ın oğlu olmasıydı! Altyapıdaki torpil olayı ise uzun ve çetrefilli hikâye ve bunun Akman ailesi ile hiçbir alakası yok. Kökeni, Fatih Terim ve onun yakın arkadaşı Al Yavaş’a kadar uzanan bir Florya İmparatorluğuna dayanıyor! Ve maalesef bugüne kadar hiçbir yönetim bu soruna çare bulamadı!

Barış Alper kesinlikle kalmalı

Altyapı denen kangreni şimdilik bir tarafa bırakalım ve gelelim sadede… Yeni sezonla ilgili bir iki kelam etmeden kendimi tutamayacağım! Osimhen ve Barış Alper kesinlikle kalmalı bana göre. Hadi, Osimhen için Arapların devreye girmesi ve inanılmaz rakamlar vermesi nedeniyle bir şey diyemeyeceğim ama Barış Alper asla satılmamalı. Bu kalitede bir oyuncuyu 50-60 Milyon Euro'dan aşağı alamazsınız. Üstüne üstlük Barış Alper'in takımdaki aile bütünlüğü için ne kadar önemli bir figür olduğunu dün geceki kutlamada bir kez daha gördük. Yönetim, üçe beşe bakıp Barış'ı gözden çıkarırsa, 2000 yılı UEFA Kupası zaferi sonrası yapılan hatalara düşer. Hatırlarsınız; o zaman da takımın en önemli aktörleri, başta komutan olmak üzere üç-beş kuruş uğruna Galatasaray'dan ayrılmış ve hazır olmadıkları maceralarda zebil-ziyan olmuşlardı! Galatasaray’ı da muhtemel bir Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğundan etmişlerdi!

Muslera ve Mertens’i çok ararız 

Neyse, konuyu daha fazla dağıtmayalım. Galatasaray'ın, Sarı-Kırmızılı takıma gönül verenlerin ekseriyetine göre yetersiz olan ve yeni sezonda birçoğunu göremeyeceğimiz kulübesi bile dün gece Avrupa Kupaları'na katılacak Başakşehir'i rahat rahat yendi. Ligimizin kalitesi açısından önemli bir karine! Tabii bunu düşünmesi gereken TFF Yönetimi, ancak düşünecek bir akla sahipler mi? Kesinlikle hayır. Emin olduğum şeylerden biri mevcut TFF'nin kesinlikle yeterli olmadığı, diğeri ise Türk Futbolu'na çok büyük katkıları olan Muslera ile Mertens'i uzun yıllar arayacağımız.

"Çünkü ayrılanlar hala sevgili" 

Lakin, Türk futboluna damga vuran bu iki efsane ismi Galatasaray camiası asla unutmayacak ve sonsuza kadar isimlerini özlemle yad edecek. Kim bilir belki günün birinde yollar bir kez daha kesişecek. Çünkü sevenler asla ayrılmaz! Tıpkı büyük şair Atilla İlhan'ın ‘Ayrılık da Sevdaya Dahil’ şiirindeki dizelerinde olduğu gibi:

Rüzgâr uzak karanlıklara sürmüş yıldızları

Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan

Onu çok arıyorum onu çok arıyorum

Her yerinde vücudumun ağır yanık sızıları

Çünkü ayrılık da sevdaya dahil

Çünkü ayrılanlar hala sevgili

31 Mayıs 2025, Cumartesi 08:38
YAZININ DEVAMI

‘’Winner Team‘’

En zor maçlar, hedefe ulaşıldıktan sonra oynanan maçlardır. Geçtiğimiz hafta şampiyonluğunu ilan eden Galatasaray açısından da Göztepe maçı böyle bir karşılaşmaydı. Üstelik İzmir ekibi, ligin en iyi futbol oynayan ve en dinamik takımlarından biriydi. Gürsel Aksel Stadı'nda müthiş taraftarıyla rakipler üzerinde uyguladığı baskı ise bu hikâyenin bir başka boyutuydu.

Bütün bunların üzerine, Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk'un gelecek sezona spektrum tutmak adına uyguladığı yüzde 70'e varan rotasyon devreye girince Sarı-Kırmızılı takım için sıkıntılı geçmesi beklenen bir mücadeleydi. Nitekim öyle de oldu. Özellikle de ilk yarıda. 

Sanchez, Jakops ve Günay ayakta kaldı

Göztepe ilk 45 dakikada Galatasaray'a karşı mutlak bir üstünlük kurdu. Sezonun flaş isimlerinden biri olan Romulo'nun -bence Galatasaray hiç maceraya girmeden kesinlikle satın almalı bu oyuncuyu- başını çektiği forvet hattıyla Galatasaray kalesinde bir hayli önemli pozisyonlar yarattılar. Ancak karşılarında sezonun en iyi defans oyuncusu Davinson Sanchez, son haftalarda formu bir hayli yükselen Jakops ile kaleci Günay Güvenç'i buldular. Bu yarıda maçın en az iki farkla bitmesini önleyen isimler Sanchez, Jakops ve Muslera'nın halefi Günay'dı.

Bence Uğurcan ve Günay kalede olmalı

Hazır, 8.5 reytingle maçın oyuncusu seçilen Günay'dan bahsetmişken, Muslera sonrası planlamadan da söz etmeliyim. Her şeyden önce Günay 33 yaşında ve ligin en tecrübeli kalecilerinden biri. Özellikle kupa performansı Galatasaray camiasının ona güven duymasını gerektirecek cinstendir. Şayet Muslera kalmak için ikna edilemeyecekse -ki öyle güzüküyor- yola Günay ile devam edilmeli ve arkasına da Eyüpspor kalecisi Berke Özer veya ona yakın bir profil alınmalı.

Emiliano Martinez gibi dünya çapında bir kaleciye harcanacak 30-40 Milyon Euro civarı paraların çok gereksiz olduğunu düşünüyorum. Hele hele Osimhen de kalacaksa veya ona yakın bir santrafor transfer edilecekse, kulüp bütçesini bir hayli zorlayacak bir operasyon olacaktır böyle bir transfer politikası. Kısaca; ya Muslera bir yıl daha kalmalı ya Günay Güvenç'e güvenerek yola devam edilmeli ya da Trabzon kalecisi Uğurcan alınarak, arkasında Günay ile kale sağlama alınmalı.

Dünkü ilk 11'den yarısı takımdan ayrılmalı

Hazır planlama olayına girmişken, Göztepe maçında, özellikle Şampiyonlar Ligi'ni baz alarak yeni sezona yönelik, yani kimlerin gitmesi ve kalması gerektiği yönünde bir kadro sahaya çıkaran Okan Buruk da sanırım kesin ve kat'i olarak kararını vermiştir diye düşünüyorum. Örneğin; artık Kerem Demirbay olmaz, Cuesta olmaz, Galatasaray'a gelmesini çok istediğim Frankowski olmaz, Jelert olmaz, Berkan olmaz, Yusuf Demir olmaz, Eyüp Aydın olmaz... Ahmet Kutucu için ise ehhh işte diyorum!.. Neyse, bütün bunlar bizim gibi zavallı kulların bileceği işler değil tabii; en iyisini kulüplerimize scout adı altında çöreklenen paşalar bilir! Ama biz yine de uyuzluk yaparak fikrimizi söyleyelim dedik!

Büyük takım refleksi devreye girdi

Göztepe karşısında ilk yarıda oynanan ve akabinde ikinci yarının ilk 15 dakikasında da devam eden kötü futbolun neticesinde neredeyse bütün Galatasaraylılar bu maçta puan kaybedileceğini düşünüyordu. Lakin öyle olmadı.  Devreye 'Büyük Takım Refleksi' ya da bir başka deyişle, dünyadaki bütün büyük kulüplerde olduğu gibi Galatasaray'ın sahip olduğu, 'Kazanma Kültürü' girdi.

Olmayacak bir pozisyonda; aslında o serbest vuruşta topun başında olması gereken Mertens'in yerine oyuna giren Kaan Ayhan'ın, hiç kimsenin beklemediği, kalecinin bile tahmin edemediği olağanüstü vuruşuyla sezonun en güzel gollerinden birine imza atması, Galatasaray'ın 'Winner Takım' olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Çünkü bu şut, Sarı-Kırmızılı takımın rakip kaleye çektiği ilk isabetli şuttu!

Gol sevinçleri takımdaşlığın en önemli göstergesidir!

Galatasaray'ın bu sezon attığı ilk frikik golü olan bu gol o kadar güzeldi ki, Davinson Sanchez, Kaan Ayhan karşısında neredeyse secdeye varacaktı!  Yedek kulübesinde olanlar da Sanchez'e benzer bir reaksiyon göstermişlerdi bu gole; başta Mertens olmak üzere... Aslına bakarsanız bu sezonun sırrı da bu golde gizliydi: Galatasaray, her türlü futbol aksiyona canlı bir organizma gibi tepki veriyordu. Hatta sahada ve saha dışında da bu şekilde hareket ediyordu. Rakiplerinin, anlamadığı ve içini bir türlü dolduramadıkları, 'YAPI' şeklindeki kimsenin anlamadığı iksir bir sloganla bir takım hayali senaryolar üretmesinin sebebi de buydu aslında!

Okan Buruk 109 maçta 8 maç kaybetmiş!

Oysa gerçekler sahadaydı. Tıpkı dün geceki Göztepe maçında olduğu gibi. Galatasaray, muhtemelen gidecek oyunculardan oluşan rotasyonlu bir kadroyla çıktığı ve maçın genelinde kötü oynadığı bir lig müsabakasını daha üç puanla kapatmıştı. Sahip olduğu kazanma kültürünü bir kez daha sahaya yansıtmıştı. O kazanma kültürü ki; Okan Buruk ile son üç sezonda oynadığı 109 maçta 90 galibiyete karşın sadece 8 maç kaybetmiş bir takımdan söz ediyoruz.

İşin bir sırrı da yüksek karakterli oyuncular

Elbette başka detaylar da vardı dünkü maça özel. İspanya Milli Takımı'nın Kaptanı Alvaro Morata'nın, İcardi ve Osimhen'in yokluğunda üstlendiği liderlik, attığı golden sonra yapılan değişiklikte kenara kadar gelip genç stoper Arda Ünyay'a verdiği destek akılda kalan önemli ayrıntılardı. Osimhen kalır mı gider mi bilemiyorum ama Morata ile jübilesine kadar sözleşme yapılmalı. Çünkü Galatasaray'ın son yıllarda en iyi yaptığı hamleler, takıma yüksek karakter seviyesine sahip oyuncuları transfer etmesi. İşte; İcardi, Osimhen, Morata, Lemina, Torreria, Sara, Sanchez, Sallai, Eren ve elbette takımın kimyası Barış. Yunus'u saymadım, o zaten alt yapıdan yetişti. 

Büyük hayallere doğru yelken açılmalı

Tabii, bazı tatsızlıklar da vardı düne geceye ait. Galatasaray otobüsünün taşlanması, hakemlerin böylesine kolay bir maçta bile yaptıkları fahiş hatalar vs. Bütün bunlara ülkemizin sahip olduğu futbol ikliminin bir parçası diyelim ve geçelim! Galatasaraylılar, Yenikapı Meydanı'nda bugün yapılacak kutlamalara odaklanmalı; sevinmeli, gülmeli, eğlenmeli ve bu zorlu şampiyonluğun tadını doyasıya çıkarmalı.

Ve Galatasaray Yüzyılı'nı perçinleyecek gelecek sezona dair yeni ve büyük hayallere doğru yelken açmalı...

25 Mayıs 2025, Pazar 07:58
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray yapısı/ruhu‘’

Beklenen oldu ve dün geceki Kayseri galibiyetiyle Galatasaray 25. Şampiyonluğunu ligin bitimine iki hafta kala ilan etti, 5. yıldızı armasına ekledi. Sergej Jakirovic'in göreve gelmesinden sonra ligin en korkulu takımlarından biri haline gelen Kayserispor karşısında, 'Bu maçla birlikte acaba Galatasaray da bir Ajax faciası yaşar mı' şeklinde düşünen benim gibi gamlı baykuşları 90 dakika boyunca sergilediği güzel futbolla taca çıkaran Sarı-Kırmızılı takım, taraftarıyla bütünleştiği büyülü gecede mutlu sona ulaştı.

Başrolde Osimhen, yönetmen Okan Buruk

Elbette başrolde yine Osimhen vardı ama yardımcı oyuncular da en az onun kadar şampiyonluğu getiren üç puanda pay sahibiydiler. Başta Muslera, Eren Elmalı, Sallai, Barış Alper ve Davinson olmak üzere... Şampiyonluk maçlarını detaylıca anlatmanın bir mantığı olmadığını düşünenlerdim. Gerçekten de öyledir. Bu tarz maçların teknik-taktik açıklaması pek olmaz. Bu tip maçlarda hedefe kilitlenmiş takımlar sahaya çıkar; karakterini, ruhunu ortaya koyar ve maçı alırlar. Bir puanın bile şampiyonluk için yeterli olduğu Kayseri maçında Galatasaray da böyleydi: Sahip olduğu karakter ve ruh yetti! Aslında bu, sezonun geneli için böyleydi. İnişli çıkışlı dönemleri oldu ama asla yıkılmadı, diz çökmedi, pes etmedi Cim Bom. Yanlışlardan, hatalardan ders çıkardı ve doğruyu buldu. Özellikle de son üç yılda üç şampiyonluğun baş mimarı Okan Buruk başta olmak üzere.. 

Siz adına YAPI diyorsunuz, ben RUH!

Tabii bazıları buna 'YAPI' dediler. Bu sözcüğün altını pek dolduramasalar bile sezonu, amatör bir senaristin kaleminden çıkacak kadar sakil kaçacak iksir bir sloganla maniple etmeye çalıştılar. Kısmen de başardılar. Çünkü bu Yapı kelimesinin etkisi altında kalan pek çok unsur oldu. Federasyon, kurulları ve elbette hakemler... Dün gece bile Ali Şansalan namlı, hakem kılıklı bir arkadaş skandal kararlara imza attı. Elinden gelse maçı bir takımdan alıp diğerine verecekti, şampiyonluk heyecanı son haftaya kadar taşınsın diye... Ama elinden gelmedi! Zor, oyunu bozdu!

Neyse... Sezon boyunca gevelenen, dillere pelesenk edilen bu 'YAPI' kelimesine kendimce bir açıklık getirmek istiyorum, Kayserispor maçından bağımsız olarak... Ben, 'YAPI'dan şunu anlıyorum: Evet, bir 'YAPI' var. Ve bu 'YAPI'nın adı 'GALATASARAY YAPI'sı... 'GALATASARAY YAPI'sı deyince de aklıma gelen 'GALATASARAY RUHU'dur. Nedir GALATASAYAY YAPISI/RUHU?

  1. şampiyonluğa özel olarak söylemek gerekirse...

Okan Buruk deyip geçmeyin lütfen!

Galatasaray Yapısı/Ruhu; 1999 Düzce depreminde hayatını kaybeden Okan Buruk hayranı küçük bir kız çocuğunun kendisine yazdığı mektubun enkaz altından çıkarıldığında, yanındaki deprem çantasında bulunması ve bir şekilde eline ulaştırılması sonucu çocuğun mezarına giderek ziyaret etmesi, kendisi için en değerli forma olan UEFA Kupası formasını hediye etmesi, bu asil davranışının, kurbanın ablası, oyuncu Çiğdem Mater'in 26 yıl sonra ifşa etmesiyle öğrenilmesidir.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; İcardi ve Osimhen gibi dünya yıldızlarının, Mertens gibi bir Belçika efsanesinin ve bunlardan önce başta Hagi olmak üzere birçok evrensel futbolcunun kulübe aşkla bağlanmasıdır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; Türk Futbol Tarihi'nin en çok kupa kazanan futbolcusu, 40 yaşına merdiven dayamış Muslera'nın adeta bir çocuk gibi ayrılık gözyaşlarıdır.

 

YAPI aslına bakarsanız 550 yıllık gelenektir

Galatasaray Yapısı/Ruhu; Türkiye sınırlarını aşan ve başta Afrika olmak üzere tüm dünyaya yayılan 7'den 77'ye Galatasaray sevgisidir (Aslında bu yeni bir akım değildir, 25 yıl önce başlayan bir hikâyenin devamıdır).

Gelelim sadede...

Galatasaray Yapısı/Ruhu; Gül Baba'yla başlayan 550 yıllık bir gelenek ve kültürdür.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; kurucusu Ali Sami Yen'in amacını, 'Türk olmayan takımları yenmek' şeklinde ifade ettiği bir başkaldırının adıdır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; Tevfik Fikret'in işaret ettiği, fikri hür, vicdanı hür bir topluluğun mottosudur.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; Lise’nin, Kurtuluş Savaşı'nda cephede şehit olan öğrencileri nedeniyle bir dönem mezuniyet verememesidir.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; Metin Oktay asaletidir.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; Fatih Terim direncidir.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; saygıdır, sevgidir, tevazudur.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; bilgidir, aydınlanmadır, çağdaşlıktır.

Galatasaray yapısı/Ruhu; gönül zenginliğidir, yardımlaşmaktır, paylaşmaktır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; kararlılıktır, dik durmaktır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; büyük ülkülerin peşinde koşmaktır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; imkansızı başarmaktır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; asla pes etmemektir.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; her daim vakur olmaktır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; acıyı bal eylemek, öfkeyi iksir yapmaktır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; ülkesine, bayrağına, Atatürk’e bağlılıktır.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; akıldır, vicdandır, adalettir.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; onurdur, gururdur.

Galatasaray Yapısı/Ruhu; evrensel değerler bütünüdür.

Velhasıl, ‘Galatasaray Yapısı/Ruhu; ‘Kurtuluş Savaşı Yapısı/Ruhu’dur.

Evet, bir 'YAPI' var, 550 yıldır devam eden bir YAPI! Muhtemelen bundan sonra da yüzyıllardır sürecek olan bir karakter ve ruhtur bu sizin adına 'YAPI' dediğiniz.

Başarının anahtarı da bu köklü gelenektir aslında.  Bunu kavradığınız anda gerçek rekabet başlayacaktır, emin olun!

19 Mayıs 2025, Pazartesi 08:23
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray Bayern oldu bile‘’

Fenerbahçeli, Beşiktaşlı ve Trabzonsporlu okuyucularım sakın kusura bakmasınlar lütfen. Yazımın başlığını meslek öncesi bir Galatasaraylı (bugün de Galatasaraylıyım ama tuttuğum takımla mesleğimi asla birbirine karıştırmıyorum) olarak dün geceki kupa zaferinin hezeyanı içinde söylemiyorum. Galatasaray-Trabzonspor maçı öncesi Bordo-Mavili Takımın Teknik Direktörü Fatih Tekke'nin bir sözü vardı: "Son 50 yılın en iyi takımına karşı oynayacağız!"

Bu tespitte bulunan Fatih Tekke, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi 10-15 futbolcusundan biri. Çok da iyi bir teknik direktör. Çalıştırdığı takımlarda kalitesini gösterdi ve öyle olduğu için de kendisini var eden Trabzonspor'un başına geçti. Karadeniz Fırtınasını Kupa finaline çıkarması zaten başlı başına bir başarı hikayesi. Finalde kaybetmesi ise asla başarısızlık değil. Bu maç öncesi ifade ettiği gibi, son 50 yılın en iyi takımına karşı oynadılar ve kaybettiler.

Fatih Tekke'nin realist tavrı…

Peki, Fatih Tekke gibi zeki bir futbol adamının işaret ettiği bu durum ne anlama geliyor? Aslında basit. Fatih Hoca'nın gördüğünü herkes görüyor ama onun kadar cesur ve yürekli olmadıkları için dile getiremiyorlar! Ondan dolayı da kaybettikleri her sezon için akla mantığa sığmayacak mazeretler üretiyorlar. Başarısızlıklarını kamufle etmek için yazdıkları irrasyonel senaryolara kendileri inanmıyorlar elbette, lakin kontrolleri altındaki konvansiyonel ve sosyal medya trollerinin yönlendirmesiyle yarattıkları algı sonucu taraftarlarını inandırıyorlar. Nihayetinde kazanan ve kaybeden hiç değişmiyor! Çünkü arada mantalite ve kültür farkı var. Ve bu, önemli bir fark! Özellikle kültür farkı!

Maçın kahramanı Yunus ve Osimhen

Neyse... Bu uzun girizgahtan sonra gelelim Trabzonspor maçına ama zaten gelmiştik! Yukarıda yazdıklarım da dün geceki maçla ilgiliydi aslında! Daha ilgili olanlardan ise kısaca şöyle bahsetmeliyim: Fatih Tekke haklıydı. Galatasaray ile Trabzonspor arasında önemli bir karat farkı vardı! Zaten bu fark da sahaya ve sonuca yansıdı. Dün geceye özel, Sarı-Kırmızılıların sahaya farkını koymasının en önemli aktörü ise üç golün de asistini yapan Yunus ve Trabzon defansını darmadağın ederek iki gole imza atan Osimhen'di. Lig maçı düşünülerek hocası tarafından oyundan alınmasaydı, muhtemelen maçı hat-trickle tamamlardı.  Nijeryalı, dört gün önceki maçta gol atamaması nedeniyle hakkında, “Osimhen’in nasıl durdurulacağını Trabzonspor gösterdi,”  şeklindeki aptalca yorumlara da en iyi cevabı sahada vermiş oldu!

Rezalet bir hakem yönetimi vardı

Galatasaray'ın mutlak hakimiyetinde geçen maçta daha farklı bir skor da ortaya çıkabilirdi, lakin buna hakem kadrosu engel oldu. Skandal kararlar verdiler. Sanırım bunda etkili olan da Trabzonspor Yönetimi'nin maç öncesi, bilhassa orta hakem Cihan Aydın aleyhinde bildiri yayınlamasıydı. Aslına bakarsanız, Türk takımları yöneticilerinin hakemleri baskı altına almaya yönelik mütemadiyen başvurdukları ucuz numaralardan biriydi bu! Ama sonuç verdi. Cihan Aydın, hakemlik kumaşı iyi olmasına karşın etki altında kaldı ve kararlarında bir standart tutturamadı. Sarı kart gösterdiği Savic'in aşırı reaksiyonuna kayıtsız kalması ve ikinci sarıdan kırmızı çıkararak oyundan atmaması buna en iyi örnekti! Tabii başka hataları da vardı ama Karadağlı oyuncunun kendisini aşağılayan itirazı kadar göze batan cinsten değildi.

Başarının gerçek mimarı: Okan Buruk

Galatasaray, teknik direktör Okan Buruk yönetiminde üçüncü sezonunda üst üste üçüncü şampiyonluğuna ramak kala bir de Kupa zaferi elde etti. Sezonu iki, TFF'nin, Süper Kupa için alelacele uygulamaya koyduğu 'Dörtlü Sistem' formatı şeklindeki bütün saçmalıklarına rağmen belki de üç kupayla tamamlayacak. Bunun en büyük sebebi, elbette yönetimin oluşturduğu kadro kalitesi ve teknik direktör Okan Buruk'un bu kadro üzerinde kurduğu mutlak hakimiyet. Şimdi, sezonun baş kahramanı Osimhen, devre arasında transfer edilerek takım omurgasının oluşmasını sağlayan Lemina; takımın dinamosu Torreria, Yunus, Barış Alper, Sallai, Davinson ve son üç sezonun 11 golle en çok kafa golü atan (forvet oyuncuları Mame Thiam ve Umut Nayir'dan sonra) üçüncü futbolcusu olan Abdülkerim ve devre arasında ilaç gibi gelen Eren Elmalı başarıda önemli paya sahiptir diyeceksiniz. Doğrudur. Hepsi ve burada adını veremediğimiz diğer futbolcular da bu başarıda önemli aktörlerdir. Lakin, Sezar'ın hakkı Sezar'a! Bütün bu oyuncuları harmanlayan, bir potada eriten, aileleri ve çocuklarıyla birlikte bir aile ortamı yaratan Okan Buruk’tur ve bu başarının gerçek mimarı da odur.

 

Okan Hoca, Fatih Terim'i de geçebilir

Dört gün önceki lig maçında oldukça zorlandığı Trabzonspor karşısında takımını çok iyi oynatan ve Türkiye Kupası’nı sonuna kadar hak eden Okan Hoca'nın önümüzdeki pazar günü Kayserispor karşısında da aynı ciddiyetle takımını sahaya çıkaracağına dair hiçbir kuşkum yok. Lig şampiyonluğu olarak da üçte üç yapacak. Hem Türkiye'de hem de Avrupa'da devamını getirirse Fatih Terim'den sonra Galatasaray'ın en büyük efsanelerinden biri olacak.

2000 sonrasındaki hatalar tekrarlanmazsa!..

Benim burada tek dikkat çekmek istediğim konu şudur: Fatih Terimli kadronun UEFA Kupası zaferinden sonra Galatasaray darmadağın oldu. Aslına bakarsanız, Sarı-Kırmızılı Takım daha o zaman Türkiye'nin Bayern Münih'i olmuştu ama kişisel hesaplaşmalar, yönetim ile muhalefetin süreci tam olarak okuyamaması, kavrayamaması ve yönetememesi sonucu Cim Bom uzun süreli bir fetret devrine girmişti. Hatta, Fenerbahçe'nin kendi hatalarından kaybettiği şampiyonluklara ve dolayısıyla uzun yılları kapsayacak dominasyonuna karşı elde ettiği ufak tefek zaferlere karşı çılgınca sevinecek noktaya bile gelmişti! Neyse ki geçti o günler! Ünal Aysal ve üçüncü Fatih Terim dönemiyle nispeten dengeyi kurdu. 2020'li yıllar itibariyle de süreci kendi lehine tekrar çevirdi.

Galatasaray'ın farkı, benzersiz kültürüdür

Galatasaray, bugün gerçekten de gerek kadro kalitesi gerek bazı eksiklerine rağmen teknik heyetin gücü gerekse Başkan Dursun Özbek'in cesur yönetimiyle ezeli rakipleri Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor'un kat be kat önündedir. Türkiye'nin Bayern Münih'i, PSG'si olma yolunda hayli önemli mesafeler katetmiştir. Dün geceki Kupa zaferi kanımca bir başlangıçtır. Yönetim, özellikle sosyal medya trollerinin çatlak sesleriyle hareket ederek Okan Buruk'u göndermek, bazı kilit oyuncuları elden çıkarmak ve yaz dönemi transfer sürecini fiyaskoyla tamamlamak gibi çok büyük, çok fahiş hatalar yapmazsa bundan sonraki yıllar Galatasaray'ın olacaktır. Olmaması için de hiçbir neden yoktur. Çünkü, Sarı-Kırmızılı camiayı ayakta tutan ortak bir akıl ve yukarıda da değindiğim gibi tarihsel kökenine dayalı benzersiz bir kültürü vardır. Diğerlerinde olmayan!

15 Mayıs 2025, Perşembe 12:26
YAZININ DEVAMI