Arama

Popüler aramalar

‘’Yellow & Red soldiers‘’

Antalya en sevdiğim şehirlerden biridir. Hatta yaşamak istediğim kentlerin başında gelir. Çok sayıda meslektaşım, ahbabım, dostum, ağabeyim, kardeşim vardır Antalya'da yaşayan... Sık sık da yolum düşer bu Akdeniz'in kadim kentine. Eski stadında defalarca maç seyretmişliğim vardır. Anadolu'da; Trabzon, Bursa, Eskişehir, Sakarya ve Kocaeli’den sonra 'Futbol Şehri' apoletine layık olan ilk şehrimizdir. Çok da iyi bir taraftar kitlesi vardır. Hatta, Yeşilçam'ın unutulmaz yıldızlarından Coşkun Göğen'in, (Bu aralar rahatsızmış, acil şifalar dilerim kendisine) var olduğu zamanlardan beri renklendirdiği bir tribün ambiyansına da sahiptir. Gelgelelim, ülkemizin tüm statlarında, tüm taraftar gruplarında yaşanan yozlaşmadan maalesef Antalya tribün oluşumları da nasibini almış. Öyle olmasaydı 'Red Soldiers' isimli Antalyaspor'un en eski ve en etkili taraftar grubu Galatasaray maçı öncesi akıllara ziyan bildiriyi, Sarı-Kırmızılı takımı hedef alacak şekilde resmi X Hesabı'ndan yayınlar mıydı?

Red Soldiers'e cevabı Yunus Akgün verdi!

Bildiriyi buraya almayacağım, meraklısı sosyal medya hesaplarından bulabilir. Kümede kalma mücadelesi veren Antalyaspor'un Galatasaray'la ne hesabı olabilir ki, en önemli taraftar grubu böyle bir bildiri yayınlıyor. Tabii, buna Galatasaray'ın en büyük taraftar grubu 'ultraAslan' da kendi jargonunda bir cevap veriyor ve sıradan bir lig maçı her iki kulüp için ateş topuna dönüyor. Bereket bu yangını ilk 10 dakikada Leroy Sane ve Sallai attıkları gollerle söndürdü. Oyun başlangıcı bir Galatasaray klasiğiydi. Yüksek tempo, enerjik ve baskın bir futbol, sahanın her yerinde etkili pres, topa olabildiğince sahip olma ve rakibi kaleye yaklaştırmama Sarı-Kırmızılı takım için bu maçta da temel prensiplerden biriydi. Bu planda fark yaratan oyuncu ise Okan hocanın Sara'nın yerine ilk 11'de sahaya sürdüğü Yunus Akgün'dü... Fıtık ameliyatı gibi ağır bir sakatlıktan çıkan ve aradan bir ay geçmeden sahaya sürülen genç futbolcu maçı iki asistle tamamladı; ancak oyuna katkısı bu iki asistten çok daha fazlasıydı. Bence, Galatasaray'ın her maçta ilk 11'e yazılması gereken ilk futbolculardan biridir Yunus Akgün. Galibiyette pay sahibi olarak ikinci yazacağım isim ise Leroy Sane'dir. Alman Panzeri, yavaş yavaş lige ağırlığını koymaya başladı. Zaten bu maçta da gördüğümüz Yunus Akgün ve Leroy Sane uyumu Galatasaray'ı 4. şampiyonluğa taşıyacak en önemli anahtardır.

Victor Osimhen tehlike sinyalleri veriyor!

İlk 45 dakika hasebiyle Okan Buruk'un tüm planları tuttu denilebilir. Maça istediği gibi başladı, planladığı gibi oyuna hükmetti, arzuladığı skor avantajına çok erken ulaştı, maçın temposunu da İlkay'ın efektif oyunuyla istediği gibi ayarladı, rakibi kalesine yaklaştırmadı. Hesaplayıp da başaramadığı tek unsur ise, iki farklı yenik duruma düşen ve yarı sahasında boşluklar, dolayısıyla defansında da açıklar veren Antalyaspor'a karşı yakaladığı net fırsatları değerlendirememesiydi. Başta Osimhen olmak üzere...  Osimhen, ikinci yarıda attığı birinci sınıf santrafor golüne rağmen ilk yarıda gerek kaçırdığı gollerle gerekse girdiği pozisyonlarda müsait arkadaşlarına servis yapmamasıyla taraftarın beklediği seviyede değildi. Bana öyle geliyor ki, ilerleyen haftalarda Afrika Kupası haricinde Galatasaray'da bir Osimhen krizi yaşanacak gibi! Umarım yanılırım! Osimhen'i çok seven bir futbolsever olarak yanılmayı da çok isterim. Ama Osimhen'in vücut dili ve sahadaki bencilliği Galatasaray adına S.O.S veriyor. Benden söylemesi!

İkinci yarı yine bir Galatasaray klasiği!

İkinci 45 dakika ise yine endişeli Galatasaray taraftarlarının beklediği gibi başladı ve o doğrultuda ilerledi. İlk yarıda Galatasaray kalesine hiç gelemeyen, çektiği üç cılız şuttan ikisini tribünlere, birini ise kaleci Günay'ın kucağına atan Antalyaspor, ikinci yarı oyunu Galatasaray ceza sahasına yıktı. Üst üste pozisyonlar yakaladı. Galatasaray kalesine ilk yarıda attığı şutların üç mislini ikinci 45 dakikada çekti. Kırmızı-Beyazlı takım, orta alanda üstünlüğü eline geçirdi, dönen bütün topları aldı, son haftaların golcüsü Yohan Boli ile de Galatasaray kalesini bir hayli tehdit etti. Kendilerine umut veren golü de bir duran top organizasyonunda buldular. Bu bölüme ligin en tecrübeli kalecilerinden Günay'ın acemice hamleleri ile başta Jakops olmak üzere defans oyuncularının basit hataları damga vurdu.

Seremonideki çocuklar İcardi selamı verdi!

Tribünlerdeki Galatasaray taraftarı ile ekran başındaki Sarı-Kırmızılı seyirciler her an maçın 3-2'ye, hatta beraberliğe geleceği endişesini yaşadığı anda sahneye büyük golcü, son haftaların tartışılan ismi, Süper Star İcardi çıktı ve bütün endişeleri sona erdirdi. Attığı gol, birinci sınıf santrafor golüydü. Ona servis yapan Sane'nin pası da birinci sınıf bir kanat forvetinin servisiydi. İcardi demişken, bu bölüme bir detay eklemek istiyorum. Seremonide sahaya çıkan Antalyaspor forması giymiş çocukların önemli bir kısmı, ekrana görüntüleri yansıdığı anda ellerini kulaklarına götürerek İcardi gol sevinci yapıyorlardı! İcardi'yi harcamak isteyen Galatasaray taraftarı yeni yetmelere bir çift lafımdır bu! Arjantinli ‘ye yönelik bu yıpratma harekâtında bu ergen kardeşlerimizden ziyade sosyal medyada rakip takımlar lehine hareket eden bot hesapların daha etkin olduğunu düşünüyorum ve onların Allah belasını versin diyorum. Çünkü bu tür manipülatörler, çok büyük birer emek hırsızı!

TFF önce bu bozuk zeminleri düzeltmeli

Galatasaray'ın ligin ilk yarısını lider olarak tamamlaması açısından son derece önemli olan Antalyaspor maçında en çok dikkat çeken unsurlardan birkaç tanesini daha derleyerek yazımı sonlandırmak istiyorum: Birincisi; Antalyaspor sahasının zemini... Bildiğimiz çeltik tarlası! Bütün mesaisini Galatasaray'ı nasıl yok ederim üzerine kuran İbrahim Hacıosmanoğlu isimli vasıfsız TFF Başkanının, asıl üzerine düşmesi ve düzeltmesi gereken son derece acil bir durum Antalyaspor sahasının ve buna benzer Anadolu'daki onlarca sahanın zemini. 80 Milyon Euro'luk Osimhen, dün gece o stadın zemininde, sırat köprüsünden geçer gibi futbol oynadı. Yarın bir gün, diğer Üç Büyüklerin milyon dolarlık yıldızları da o zeminde ayaklarını bırakmamak için sakınarak mücadele edecekler. Ayrıca Antalyaspor futbolcularına da yazık değil mi, iki haftada bir o zeminde şükür dualarıyla mücadele ediyorlar. Ama demek ki, bütün bu hayati meseleler Türk futbolunun başındaki adam için hiçbir şey ifade etmiyor! Varsın bildiği gibi yapsın. Sultan Süleyman'a kalmayan dünyalar, tahtlar, makamlar ona da kalmaz. Bir gün layığını bulur! Zaten doğanın kanunudur: Su akar, yatağını bulur!..

Barış'a çalınan ucuz fauller bıkkınlık verdi

İkincisi; Barış Alper Yılmaz'a çalınan fauller... Galatasaray formasıyla oynadığı Şampiyonlar Ligi maçlarında rakipleriyle girdiği hiçbir ikili mücadelede Barış Alper Yılmaz aleyhine çalınmayan düdükler, her nedense bu ülkede her maçta, bu genç futbolcunun girdiği her ikili mücadelede hoyratça çalınıyor. Ve bazılarında da sarı kartı yapıştırıyorlar bu genç adama! Meslek hayatım boyunca Avrupa liglerini yakından takip eden bir gazeteci olarak söylüyorum; Barış Alper Yılmaz Premier League'de oynasaydı, ülkemizde aleyhine verilen faullerin onda biri bile verilmezdi. Ve mücadelesiyle, hırsıyla İngiltere Ligi'nin en gözde futbolcularından biri olurdu. Ama Türkiye'de böylesi bir yeteneği iğdiş etmek için hakemler sanki yeminle ya da talimatla sahaya çıkıyorlar! Olan da başta Milli futbolcuya, ardından da Galatasaray'a oluyor. Düşünebiliyor musunuz, şu maçta bile Antalyaspor'un 8 faulüne karşın Galatasaray'a 14 faul düdüğü çalınmış! Üstelik Cim Bom'un yüzde 63'e yüzde 37 topa sahip olma üstünlüğüyle ve 4-1'lik bir skorla biten maçta...

Sallai gibi en az iki adam daha lazım

Üçüncüsü ise Sallai... Başka takım oyuncularına faul bile çalınmayan pozisyonda VAR marifetiyle iki maç ceza alan (Ki, doğru olan buydu) Macar futbolcu bu karşılaşmada formasına kavuştu. Ve takımı için ne kadar önemli bir değer olduğunu bu maçta bir kez daha ispatladı. Oyuna katkısı ve attığı gol için söylemiyorum bunları. Galatasaray'ın asıl eksikliklerinin neler olduğunu gözler önüne serdi Sallai. Kendisi gibi fizik gücü üst düzeyde, mücadeleci, dinamik, kondisyonlu ve teknik kapasitesi yüksek oyuncuların bu takım için ne kadar elzem olduğunu dün geceki futboluyla bir kez daha kanıtladı. Sallai'nin ne kadar vaz geçilmez bir topçu olduğunu da... Yönetime bir selam çaktı bir bakıma! Ara transfer döneminde yaşını başını almış ama içi geçmiş şöhretlerden ziyade, takımın fizik kapasitesini ve mücadele gücünü artıracak isimlere yönelmelisiniz mesajını verdi, Galatasaray'ı yönetenlere...

14 Aralık 2025, Pazar 08:08
YAZININ DEVAMI

‘’TFF & Monaco: 1 Galatasaray: 0‘’

Şimdi size bir senaryo yazacağım sevgili okurlar. Senaryonun adı: Galatasaray Nasıl Durdurulur! Hikâye bu ya... Türkiye Süper Ligi'nde son üç yılın şampiyonu Galatasaray dördüncü şampiyonluğa giderken önce kendi içinden çökertilir. Kulüp değerleri açısından kabul edilebilir ama futbolla ilgili konularda vizyonsuz ve yetersiz bir yönetim oluşturulur. Özellikle de Futbol Şube Sorumluluğu adı altında faaliyet gösteren makamda!..

Sezon planlamasında baştan yapılan hatalar

Bu makam sezon planlamasının yapıldığı transfer aylarında gerekli bütün yetersizliğini ve yeteneksizliğini sergiler. Söz konusu süreci en rahat geçirmesi gereken Galatasaray Kulübü transferde birçok hata yapar. En basitinden; Muslera'nın gideceği aylar öncesinden belli olmasına rağmen yerini dolduracak kaleciyi transferin son gününde 36 Milyon dolar gibi Türkiye şartlarında inanılmaz astronomik bir rakama bitirir. Üstelik yerli bir kaleciyle!

Kulübeden sahaya sürülecek adam kalmadı

Kadro derinliği ve rotasyon sağlayacak diğer mevkiler elbette bu süreçte boş kalır. Ve nihayet yumurta kapıya Şampiyonlar Ligi maçlarında dayanır. Ancak bir bakılır ki, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek-yarı final, hatta final hedefleyen bir takım sezon ortasında Devler Ligi'nin en kritik maçında kulübeden sahaya futbolcu süremeyecek duruma gelmiş ve çok rahat alacağı bir maçı kaybetmiş! Ligde de birkaç maçtır bu dertten mustaripti zaten. Tabii, burada takımın profesyonel bir yapılanmaya ihtiyacı olduğunu, kulübün 'futbol aklını' oluşturacak futbolun planlaması, pazarlanması gibi konularda uzman kişilerden oluşacak bir örgütlenmenin gerekliliğini ısrarla dile getirip de Galatasaray yönetimi tarafından "Ne aklı!" denilerek aşağılanan eğitimli, bilinçli kesimlerden bahsetmeyeceğim!

İçimizdeki dış etkenlerin zararı daha büyük oldu!

Bu, Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'nde işini nasıl mucizelere bıraktığıyla ilgili yönetimsel kısım. Elbette işin teknik heyetle ilgili boyutu da var. Ancak bu, devede kulak! Teknik heyetin hatalarından ziyade Galatasaray'a gerek Türkiye Süper Ligi'nde gerekse ülkemizi temsil ettiği Şampiyonlar Ligi'nde zarar veren Türkiye sınırları içindeki dış etkenlerin çok daha büyük bir faktör olduğunu belirtmeliyim. Ne demek istediğimi aşağıda anlatmaya çalışacağım:

Futbol, ülkemizdeki çürümenin turnusol kâğıdı

Ben kendimi bildim bileli bu ülke normal bir zeminde seyretmedi. Her alanda... Yine ben kendimi bildim bileli bu ülke normal bir zeminin yedi katman altına bu kadar gömülmedi. Yine her alanda... Siyaset, ekonomi, kültür, eğitim vs. Bu hayati konular da bizi ilgilendiriyor elbette... Lakin bütün bunlar bu yazının mevzusu değil. Beni ilgilendiren futboldaki pespayelik, yozlaşma, çürüme... Bence, ülkenin hali pür melalini anlatan en önemli gösterge budur. Çünkü herkes kıyısından köşesinden olsa da futbolun içindedir! Adli makamlarca yürütülen bahis, şike vb. olaylardan söz etmiyorum. Bu hadise zaten başlı başına foseptik çukurunun metan gazı sıkışmasıyla patlamasından ibaret! Umarım sonuna kadar gider TC. Savcıları...

TFF Başkanı varoş çeteleriyle aynı zihin yapısında!

Bahsedeceğim olay, Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'nde bir bakıma 'tamam mı devam mı' maçı olan Monaco karşılaşması öncesi, aynı günün öğle saatlerinde Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu (İHO) isimli zatın düzenlediği basın toplantısı... Uzun uzadıya orada ne söylediği ya da ne söyleyemediği veya ne söylemeye çalıştığıyla ilgili ahkam kesmeyeceğim! Zaten buna gerek de yok! Bu çaptaki adama değmez birkaç kelam etmek! Fransız temsilcisinden alacağı puan ya da puanlarla hem Şampiyonlar Ligi'nde ilerleme sağlayacak hem de ülke puanına katkıda bulunacak Türkiye temsilcisi Galatasaray'a bu maç öncesi basın toplantısı düzenleyerek saldırmak için insanın ya aklını, izanını yitirmesi ya da bu ülkeye ihanet etmesi gerek. Üstelik bu basın toplantısını gerekçelendirirken, "Bana Milli Takım için Dünya Kupası kura çekiminin mutluluğunu yaşatmadılar, ben de onlara Şampiyonlar Ligi mutluluğunu yaşatmayacağım" gibi nerden tutsan elinde kalacak kindar bir argümanla ortaya çıkması inanılmaz bir aymazlık. Dünya Kupası kura çekimi mutluluğu ne demekse artık! Bu da ayrı bir mesele! Bu zihin yapısının, son yıllarda büyükşehirlerin varoşlarında türeyen çeteci ergen çocukların zihin yapısından hiçbir farkı yok. İşte bu kafa Türk futbolunu yönetiyor! Ve herkes bunu seyrediyor.

Galatasaray şu anda içeride ve dışarıda durduruldu!

Bütün bu parametrelerin ışığında Galatasaray'ın dün gece Monaco karşısında arzulanan bir sonucu elde etmesi pek mümkün değildi. Ülke içinde Sarı-Kırmızılı takıma yönelik her geçen gün bir operasyon, manipülasyon, yıpratma harekâtı oluşurken, iki hafta önce son Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Paris St. Germain'i kendi sahasında mağlup eden Monaco'ya karşı iyi bir sonuç almak saf bir iyimserlikten öteye gitmeyecekti. Üstelik Fransız ekibinin en önemli iki oyuncusunun sakatlıklarını atlatarak sahaya çıktığı bir maçta... Buna mukabil Galatasaray'ın, ikinci yarıda sahaya sürebileceği sadece iki ya da üç oyuncusunun olduğu bir karşılaşmada...

Sahaya çıkan ideal 11 ilk yarıda işi bitirmeliydi

Bu durumda Galatasaray'ın ideal 11'iyle çıktığı maçta işi ilk yarıda bitirmesi gerekliliği elzemdi. Nitekim, Sarı-Kırmızılı takım bu beklentileri karşılayacak bir oyun şablonuyla sahaya yayıldı. İlk 8-10 dakika haricinde oyunun mutlak hakimiydi. Daha fazla topa sahip olan taraftı, daha çok hücum eden takımdı, çok sayıda pozisyona girdi, rakibine oranla daha çok şut çeken, gole daha yakın olan taraftı. Futbola dair tüm istatistikler Galatasaray lehineydi. Lakin, final paslarında ve kaleye çekilen şutlarda inanılmaz bir beceriksizlik sergiledi ve kendisine avantaj sağlayacak skoru elde edemedi Cim Bom. Bu bölümde kaleci Uğurcan'ın yanı sıra Sane, Sallai, Torreria, Abdülkerim, Davinson ve Barış Alper öne çıkan oyunculardı.

İkinci yarıda takımdaki bütün defolar ortaya çıktı

İkinci yarı Galatasaray'ın kadro derinliğinin yetersizliği nedeniyle Monaco'nun oyunun kontrolünü ele geçirmesi beklenen bir şeydi. Ama hemen 46. dakikayla beraber beklenen bir durum değildi elbette! İkinci yarının başlamasıyla Sarı-Kırmızılı takım anlamsız bir şekilde rakibin baskısına boyun eğdi. Bir türlü oyun kuramadı, ileriye top çıkaramadı, rakip kalede pozisyon yaratamadı. Buna mukabil kalesinde çok sayıda pozisyon gördü. Rakibine üst üste duran top fırsatı verdi. Ve nitekim bu fırsatlardan birinde kalesinde çok basit bir gol gördü. Bu gol, sahanın en iyisi olan ve bir de penaltı kurtaran Uğurcan'ın sakatlamasıyla onun yerine oyuna giren kaleci Günay'ın talihsizliğiydi. Tecrübeli eldiven kalesine ilk gelen topu ağlarında gördü. Oysa, golde hiçbir suçu yoktu. Yapacak bir şeyi de...

Şampiyonlar Ligi defteri maalesef kapandı gibi...

Kalan bölümde İcardi'nin oyuna girişini, Arjantinli Süper Star'ın yapılan eleştirilere inat cansiperane mücadelesini ve nafile çabalarını, Yunus'un pozisyon yaratmada İlkay'dan daha efektif işler yapmasını, Galatasaray'ın hiç olmazsa 1 puan için canla savaşmasını izledik. Ancak yetmedi. Bence bu sonuçla Galatasaray Şampiyonlar Ligi defterini kapattı gibi. Sahasında Atletico Madrid'ten, dışarıda ise Manchester City'den puan alması mucizeye bağlı. Eğer bu mucize gerçekleşir ise zaten yarı final ve finali görür. Dahili ve harici bedhahlara da gereken onurlu cevabını verir. Ben şahsen 40 gün sonraki Atletico Madrid maçından az da olsa ümitliyim. Umarım Galatasaray takımı da öyledir. Zira Galatasaray'ın olduğu yerde umutlar tükenmez!

10 Aralık 2025, Çarşamba 07:20
YAZININ DEVAMI

‘’Osimhen & Sane düeti!‘’

Hani, futbolda klasik bir laf vardır: Her maç final! O misal! Galatasaray açısından artık her maç final her maç ölüm kalım mücadelesi! Ya tamam ya devam! Asırlık kulübü her hafta sırat köprüsünden geçmeye zorlayan ise ülkemizdeki futbol iklimi. Geçtiğimiz hafta Fenerbahçe maçının ikinci yarısında yaşanan hakem rezaletinin ardından Galatasaray yönetiminin TFF'ye çıkarma yapması, Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu'na hakem Yasin Kol ve VAR hakemi Ali Şansalan ile ilgili rahatsızlıklarını dile getirmesi sonrası bu iki isme Sarı-Kırmızılı kulübe meydan okurcasına bu hafta da görev verilmesi, dün geceki maçın ne kadar gergin geçeceğinin habercisiydi.

Samsunspor da durumdan vazife çıkardı!

Nitekim beklendiği gibi oldu. Hafta içinde Samsunspor cenahından yükselen sesler, biz bu maçta hakem kararıyla kaybetmek istemiyoruz, şeklindeydi. Onlar da durumdan vazife çıkarmışlardı! Samsun cephesine göre Fenerbahçe maçı sonrası o kadar hakem polemiği yaşanmıştı ki, bunun faturası kendilerine çıkacaktı! Galatasaray'ın, Osimhen'in uzatma dakikalarında attığı golle 3-2 kazandığı maç sonrası tartışmalı bir penaltı pozisyonu nedeniyle koparılan fırtına da hafta içi oluşturulan kaotik futbol atmosferinin bir sonucuydu.

İlkay Gündoğan orkestra şefi gibiydi

Oysa bütün bu vaveylaya rağmen Galatasaray-Samsunspor maçı son derece futbol oyun kuralları çerçevesinde dostane bir şekilde başladı ve ilk yarı boyunca da mücadele dozu yüksek bir şekilde böyle devam etti. İlk 45 dakikada Galatasaray sahanın mutlak hakimiydi. Henüz fizik olarak tam hazır olmamasına rağmen İlkay Gündoğan takımını bir orkestra şefi gibi yönetti. İlkay yönetimindeki Cim Bom oyunun temposunu istediği gibi ayarladı. Topa hükmetti, sahaya çok iyi yayıldı, pas bağlantılarını kusursuz bir şekilde sağladı, ön alan baskısıyla Samsunspor'u kalesine çok fazla yaklaştırmadı ve sahne alan yıldızlarıyla da sonuca gitti.

Sane ve Osimhen ilk yarı döktürdü

Galatasaray'ın oyun üstünlüğüyle geçen ilk yarıya damga vuran isimler Leroy Sane ve Victor Osimhen'di. Sane, Bayern Münih günlerinden esintiler getirdi Rams Park Ali Sami Yen Stadı'na. İlk yarının bir başka başarılı oyuncularından Torreria ile oluşturduğu pas kombinasyonu sonucu nefis bir golle takımını öne geçirdi Alman Panzeri. Ardından da kendine has özelliklerinden birini sahneleyerek yarı sahayı driplingle geçti ve Osimhen'e harika bir ara pası çıkardı. Nijeryalı da en iyi yaptığı işi yaparak bu ikramı ağlarla buluşturdu ve takımının soyunma odasına rahat gitmesini sağladı. İlk yarıda eleştirilecek tek nokta Barış Alper'in bu ikiliye ayak uyduramaması ve Sane'nin yakaladığı iki net pozisyonu daha acemice harcamasıydı.

İkinci yarıda bambaşka bir Samsunspor

Galatasaray'ın bu taktik anlayış ve oyun temposuyla ikinci yarı farkı daha da açacağını düşünenlerin yanıldığı kısa sürede ortaya çıktı. Yine ilk yarının iyi isimlerinden biri olan Lemina'nın sakatlık nedeniyle oyundan çıkması ve yerine Fenerbahçe maçında son dakika yenen golün tüm faturasının kesildiği moralsiz genç Arda'nın girmesi sahadaki bütün kurguyu alt üst etti. As kadrodaki beş bek oyuncusunun yokluğunda forma şansı bulan Kazımcan ile birdenbire kendini kurtlar sofrasında bulan genç Arda bu maçta da tecrübesizliğinden kaynaklanan pozisyon alma ve paylaşım hataları yaptı. Bu ikilinin ortak hatası da ilk golü getirdi. Bence bu golde hatalı olan bir diğer isim ise kaleci Uğurcan'dı. Altı pasa yapılan bir ortayı dünyadaki bütün büyük kaleciler bloke eder ve böylesine basit bir gol yemez!

Emre'ye saldıran ahlaksızlar neredesiniz?

Samsunspor tehditkâr oyununu golden sonra da sürdürdü. Kırmızı-Beyazlı Takımın Teknik Direktörü Thomas Reis'in Eyüp Aydın'ın yerine ikinci yarıda sahaya sürdüğü Ntcham'ın önderliğinde Karadeniz ekibi Galatasaray kalesine adeta kâbus gibi çöktü. Üst üste pozisyonlar yakaladılar ancak değerlendiremediler. Tribünlerdeki Galatasaray taraftarının tırnaklarını yediği son dakikalarda sahanın en iyilerinden Emre Kılıç ile skoru 2-2'ye getirdiler. Bu golde Galatasaray'ın ve maç boyunca savunmasına cansiperane bir şekilde yardımcı olan Osimhen'in şanssızlığının da payı olduğunu da belirtmeliyim. Emre'nin uzak köşeye yaptığı plase Osimhen'in ayağından sekerek Uğurcan'ı çaresiz bıraktı. Tabii, burada bir noktaya daha temas etmeden geçemeyeceğim. Geçtiğimiz sezonlarda bir Galatasaray maçında kaçırdığı gol sonrası ülkenin en namuslu futbolcularından biri olan Emre Kılıç'a hayasızca saldıran ahlaksız trollere de bu maçta gerekli cevabı vermiş oldu emektar futbolcu. O şeref yoksunlarının istediği de muhtemelen buydu! Ellerine geçirdikleri medya gücüyle manipülasyon yaparak Galatasaraylı eski futbolculara iftira at ve onları eski takımına karşı motive et! Ucuz, bayat, rezil ve demode numaralar...

Osimhen'in varsa bir adım öndesin

Maçın son bölümü ise Martin Scorsese filmlerinin final sahneleri gibiydi. İkinci yarıdaki edilgenliğine isyan eden Galatasaray 88'de yediği golün altından kalkmak için 5 dakikalık uzatmayla beraber kalan 7 dakikada inanılmaz bir dominasyon sağladı Samsunspor'a karşı. Ve bu isyanının karşılığını da olağanüstü bir Osimhen golüyle aldı. Davinson'un pasıyla başlayan atakta Barış Alper'in topla buluşması ve ceza sahasına ortası, İcardi'nin kafa vuruşunu engellemek isteyen stoperin uzaklaştırmak istediği topun Yunus'a gelmesi, genç futbolcunun da kafayla Osimhen'e indirmesi sonucu Nijeryalının jeneriklik röveşatası Galatasaray için şampiyonluk habercisi gollerden biriydi.

Spor medyasının vuvuzela ekibine gün doğdu!

Ancak bu muhteşem gol Samsunspor'u pes ettirmedi. Galatasaray maçına kadar ligde sadece bir yenilgi alan ve Konfederasyon Ligi'nde de lider durumda olan Karadeniz temsilcisi yeniden beraberliği sağlamak için Sarı-Kırmızılı takımın kalesine bir kez daha yüklendi ve maçın son bölümünde uzun süre konuşulacak bir pozisyonun yaratılmasını sağladı. Holse'nin ceza sahasına ortaladığı topun Kazımcan'ın eline çarpması sonucu hakem heyeti pozisyonu uzun süre inceledi ve topun çarptığı kolun doğal konumda olması nedeniyle penaltı olmadığına hükmetti. Pozisyon bana göre penaltıydı. Ancak hakem hocalarının maç sonrası bu konuda ikiye bölünmeleri ve kural kitabında yazanlar kafamın karışmasına neden oldu. Ama her ne olursa olsun böylesine tartışmalı bir pozisyon sonrası Galatasaray'ın üç puan alması iyi bir şey olmadı. 

Spor medyasındaki vuvuzela ekibinin Vahap Beyaz-Arif Erdem olayı gibi bu konuyla ilgili de uzun yıllar gürültü patırtı çıkaracağına ve mevzuyu sakız gibi çiğneyeceğine adım gibi eminim. Galatasaray olarak haklı olsan bile!..

06 Aralık 2025, Cumartesi 08:03
YAZININ DEVAMI

‘’Avantaj Galatasaray'ın‘’

Bu maçın kritiğine başlarken en son söyleyeceğimi ilk birkaç paragrafta söylemeliyim: 2025/2026 Sezonunun kaderini belirleyecek en önemli karşılaşmalardan biri olan dün geceki derbiye, maalesef beklendiği gibi maçın hakemi Yasin Kol damga vurdu. Yasin Kol'un bu maçı katletme ihtimali birkaç gündür her türlü medyada dillendiriliyordu. Hatta şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Geçtiğimiz hafta sona eren maçların ardından, Sarı-Kırmızılı tribünlerin 40 yıllık emektarı, Galatasaray kongre üyesi, Rami’den sevgili dostum Taner Kolankaya ile yaptığımız yazışmalarda, sohbetlerde bu maça Yasin Kol'un atanacağının neredeyse yüzde yüz olduğunu konuşmuştuk!

Yasin Kol ataması malumun ilamıydı!

Nitekim öyle de oldu! Perşembe günü haftanın hakemleri açıklandığında Yasin Kol'un bu önemli derbinin hakemi olduğunu öğrendik! Aslında malumun ilamıydı! Zira, ilahlar buna çoktan karar vermişti! Liyakatin epeydir rafa kalktığı bir coğrafyada bunu bir hafta önceden kestirmek pek de müneccimlik değildi, bizler ve bizler gibi düşünenler için! Ancak bizim gibi fanilerin bu ön görüsü maalesef Galatasaray Yönetimi için geçerli değildi! Yasin Bey'in açıklanmasının ardından VAR hakeminin de Ali Şansalan olacağı yönünde çeşitli tevatürler dolaştı durdu sosyal medyada. Sonra bunun da tevatür değil, gerçek olduğu anlaşıldı!

Skriniar'ın Sara'ya hareketi kırmızıydı

Bu muhteşem ikili maçın ilk 45 dakikasında beklenmedik bir şekilde iyi işler çıkardılar. Hatta Fenerbahçe'nin attığı golü iptal bile ettiler (haklı olarak)! Lakin, ikinci yarı sazı ellerine aldılar ve sahne onların oldu! Burada tek tek pozisyonları değerlendirecek değilim ama Skriniar'ın Sara'ya yaptığı kırmızı kartlık harekete faul bile çalmamak, VAR'ın da burada devreye girmemesi hakem hatası filan değil, düpe düz art niyettir, talimattır! Buna benzer pozisyonda geçtiğimiz hafta sonu oynanan Chelsea-Arsenal Premier League maçında hakem VAR uyarısıyla Caicedo'ya 38. dakikakada kırmızıyı yapıştırmıştı! Üstelik kendi seyircisi önünde!

Kazımcan Karataş neredeyse kör oluyordu

Elbette sadece Skriniar-Sara pozisyonu değil, birçok ikili mücadelede Yasin Kol faul ve kart standartlarını tek taraflı kullandı. Galatasaray'ın, özellikle ikinci yarıda üçüncü bölgede top tutamamasının en önemli nedenlerinden biriydi Yasin Kol'un çifte standardı. Sarı-Lacivertli defans oyuncularının Barış Alper, Osimhen, Sane ve Sara'ya yönelik sert hareketlerini temaslı oyun olarak niteleyerek cezalandırmaması maçın duvar tenisine dönmesine neden oldu. Buna karşın Sarı-Lacivertli oyunculara Galatasaraylı oyuncuların her türlü müdahalesini serbest vuruşla cezalandırdı. Özellikle de ceza sahası çevresinde! Tabii bu arada tribünden atılan sert bir cisimle Kazımcan'ın kafasının gözünün yarılmasını, neredeyse gözünün kör olmasını, bunun yayıncı kuruluş tarafından tekrar gösterilmemesini, bu olayla ilgili hiçbir yetkilinin aksiyon almamasını nereye sığdıracağız bilemiyorum. 

Yasin Kol, FIFA hakemlerine hakarettir

Bir gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklerseniz, diğerlerini de öyle iliklersiniz. Bu maça TFF Başkanı'nın hemşerisi, torpillisi Yasin Kol gibi yetersiz, kifayetsiz, atletik testleri geçememiş, futbolu bilmeyen, vücut dili son derece kötü, yabancı dili ve FIFA Kokartı olmayan bir hakemi atarsanız olacağı budur. Yabancı dil demişken, bu hakem arkadaşın yönettiği maçta ilk 11’lerde 15 yabancı oyuncu olduğunu belirtmeliyim. Sonradan oyuna girenleri saymıyorum bile! Bu oyuncularla hangi dilde anlaştığını bir dudak okuma uzmanına yorumlatmalıyız!  Üstelik böyle bir atama ülkemizin uluslararası maç yönetme yetkinliğine sahip FIFA hakemlerine de büyük hakarettir. Siz bu FIFA hakemlerine nepotizm yaparak saygı duymuyorsanız, Avrupa ve dünya niye duysun ki! Bu hakemlerimize uluslararası maçlarda görev verilmiyor diye bizler neden zırlanıyoruz ki!  TFF bir devlet kurumudur. Her devlet kurumunun olduğu gibi TFF'nin de devlet ciddiyetiyle kurallara, kaidelere, teamüllere, manzumelere uygun hareket etmesi gerekir. Belli ki bu güzide kurumumuzun da çivisi çıkmış!

Bu maç Okan Buruk için başarı hikayesidir

Maça gelince... Hangi Galatasaraylıya sorsanız, bu şartlarda beraberliğin iyi sonuç olacağını söylerdi. Lakin, 90+6'da gelen golle berabere kalmak kimsenin razı olacağı bir sonuç değildi. Buna Okan Hoca da dahil! O nedenle, şu oyuncu iyiydi, şu oyuncu kötüydü, şu topçu oynasaydı, filanca oyundan çıksaydı gibi yorumların hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Bu kadar eksik oyuncu, ağır sakatlıklardan yeni çıkmış ve tam hazır olmayan futbolcuların ilk 11'de sahaya çıkması, bir ay önce kasık ameliyatı olan Yunus'un maçın sonunda oyuna girmesi, 18'lik Arda'yla savunma güvencesi sağlamaya çalışması Okan Buruk için aslında başlı başına bir başarı hikayesidir. 

İki büyük takım Mayıs'a kadar rekabet eder

90 dakikanın genelinde oyunu domine edememelerine, çok basit top kayıpları yapmalarına, ileride top tutamamalarına rağmen son 10 haftanın en formda takımı Fenerbahçe'ye deplasmanda yenilmemek Sarı-Kırmızılı takım için şampiyonluk yolunda çok büyük bir avantajdır. Ayrıca ligin sonundaki ikili averaj için de Galatasaray lehine oluşan fiili bir durumdur. Görünen o ki, Galatasaray önündeki üç maçı kazanıp ligin ilk yarısını lider olarak kapatırsa ve ara transferi çok doğru hamlelerle değerlendirirse -ki bu arada eksik oyuncular da takıma katılacaklardır- bu sezon da ipi göğüsler. Ancak bu Fenerbahçe'nin ligin sonuna kadar yarışın içinde olacağını da bilmeleri gerekir. Bu da iyi bir şeydir. Hem Galatasaray'ı zinde tutar hem Fenerbahçe'yi hem Türkiye Süper Ligi'ni hem de Avrupa Kupalarını...

02 Aralık 2025, Salı 08:42
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray'ın futbol aklı‘’

Transfer sezonunun başlamasından itibaren Galatasaray'la ilgili en büyük eleştirilerden biri de hiç kuşkusuz bir sportif direktörün olmamasıydı. Gerek konvansiyonel medyada gerekse sosyal mecrada bu konuyla ilgili sık sık Galatasaray Yönetimi'ne tenkitler yapıldı. Transfer gibi takımın bir sezonuna mal olacak planlamanın yapılması için kulübün futbol aklını oluşturacak profesyonellerle çalışılması gerektiği yönündeki eleştirilere karşın Başkan Sayın Dursun Özbek birkaç kez şu tarz ifadeler kullandı: Bu takımın futbol aklı zaten var. Olmasaydı, biz üç yıl üst üste şampiyon olabilir miydik? Osimhen vb. transferleri futbol aklı olmayan bir yönetim yapabilir miydi?

Liverpool, Ajax zaferleri Pirus Zaferi oldu!

Sayın Özbek, kendi bakış açısıyla haklı olabilir. Evet, Osimhen, Sane, İlkay, Singo gibi yüksek maliyetli yıldız oyuncuları kadrosuna kattı Galatasaray. Daha önce de İcardi ve Mertens gibi özel oyunculardan başlayan bir transfer furyasının altına imza attılar. Pahalı ve lüks bir takım oluşturdular. Bunun meyvesini de Türkiye Süper Ligi'nde üç yıl üst üste şampiyon olarak topladılar. Ama ya Avrupa! Asıl hedef olan Avrupa kupaları? Burası şu ana kadar bir hayal kırıklığı oldu. Liverpool, Ajax gibi zaferler dün geceki St.Gilloise mağlubiyeti sonrası birer Pirus Zaferi'ne dönüştü. Yani, pratik hayat Sayın Dursun Özbek'in tam tersini söylüyor.

Yedek kulübesi bu sezonun ibret vesikası

Gelin, olaya daha somut bakalım: Dün gece Şampiyonlar Ligi'nin en önemli dönemeci olan St. Gillois maçında Galatasaray'ın yedek kulübesinde kimler vardı? Hemen sıralayalım: Batuhan Şen, Güney Güvenç, Ahmet Kutucu, Yusuf Kahraman, Ege Araç, Eyüp Can Karasu, Furkan Koçak, Çağrı Balta, Arda Ünyay. Nasıl? U21 ya da herhangi bir Üçüncü Lig takımının yedek kulübesi gibi değil mi? Allah aşkına siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz Sayın Galatasaray Yönetimi? Böyle bir planlama, böyle bir kadro mühendisliği olur mu? Üç-dört futbolcuya 200 Milyon Euro civarında para harcayıp böyle bir yedek kulübesini oluşturmak için nasıl bir futbol aklına sahip oldunuz ki!

St. Gilloise ilk yarı daha etkiliydi

Aslında, sakatlıklar, cezalar gibi sorunlar nedeniyle teknik direktör Okan Buruk St. Gilloise karşısında sahaya olabilecek en ideal kadroyla çıktı. Ancak bu kadro aynı zamanda Galatasaray'ın en yumuşak karnıydı! Çünkü gerek fizik gücü gerek yüksek atletik özellikleri gerek sertlikleri gerekse oyun ve taktik disiplinine olan sadakatleri nedeniyle St. Gillois'in, omurgasını İcardi, İlkay, Sara, Sane gibi fizik ve kondisyon olarak yetersiz oyuncuların oluşturduğu bir takıma karşı üstünlük kurması kaçınılmazdı. Nitekim de özellikle ilk yarı öyle oldu. Belçika temsilcisi daha organizeydi, sahaya daha iyi yayıldı, daha çok pozisyona girdi, daha fazla şut çekti, daha çok pozisyon üretti.

Galatasaray'ın en iyisi Gabriel Sara'ydı

Buna karşın takım olarak iyi savunma yapan St. Gillois karşısında Galatasaray'ın cılız atakları vardı. Elbette bu hücum aksiyonlarında pek pozisyon üretemedi Cim Bom. Akılda kalan tek pozisyon Galatasaray adına sahanın en iyi oyuncusu olan Sara'nın direkten dönen şutuydu. Belçika ekibi Galatasaray'ın en tehlikeli silahı Barış Alper'i kademeli ve sert savunma yaparak kısmen etkisiz hale getirdi. Tabii bu arada genç futbolcuya yapılan kasti faullere İspanyol hakemin müsamaha göstermesi ayrı bir konu, ona yazının sonunda geleceğim. St. Gillois'in tatlı sert savunmasıyla Barış Alper'i etkisiz kılması Galatasaray'ın hücum gücünü oldukça zayıflattı, ancak hücumdaki üretkensizliğin tek sebebi bu değildi tabii...

Cim Bom duran toplarda da etkili olamadı

Leroy Sane'nin maçın büyük bölümünde markaja girmemesine rağmen etkisiz kalması, İlkay'ın fizik yetersizliği nedeniyle bir türlü sahaya ağırlığını koyamaması, İcardi'nin uzun boylu ve fizikli stoperler arasında pek varlık gösterememesi Galatasaray'ın gol planlarını duran toplar üzerine kurmasına neden oldu. Ancak ne var ki, kullanılan duran toplarda da Sarı-Kırmızılı takım beklentilerin uzağında kaldı. Beklentilerin yakınına yaklaştığı duran top organizasyonlarında ise yaptıkları acemiliklerle taraftara saç baş yoldurttular. Özellikle de Davinson Sanchez'in altı pastan topu tribünlere göndermesi maçın kader anlarından biriydi.

Okan Buruk'un yapabileceği bir şey yoktu

Okan Hoca 90 dakika boyunca sadece bir değişiklik yaptı. Sakatlanan Jakops'un yerine Arda Ünyay'ı oyuna aldı. Yapacak başka bir şeyi de yoktu. Belki, duruma göre Ahmet Kutucu'yu alabilirdi ama onu da almadı; gole ihtiyacı olduğu halde. Demek ki Kutucu'yu da gözden çıkardı! Aslına bakarsanız, bütün bunlar Okan Buruk'un yönetime sahada verdiği mesajlar: Sahadaki oyuncularla eş değer, en kötü ihtimalle bir level altında kaliteli oyuncuları kulübeye oturtun. Sakatlık geçmişi olan istikrarsız oyuncuları transfer etmeyin. Rakiplerimle eşit şartlarda rekabet edeceğim bir kadro mühendisliğine imza atın.

Osimhen bu takımın neredeyse yarısı

Galatasaray bu mağlubiyetle ilk 8'e girme yolunda önemli bir avantajı kaybetti. Kaderini bundan sonraki maçlarda alacağı puanlar belirleyecek. Osimhen'in olmadığı iki maçı da kaybeden Sarı-Kırmızılı takım, Nijeryalı oyuncunun tekrar takıma katılmasıyla yeniden Şampiyonlar Ligi'nin en iddialı takımlarından biri haline gelecektir. Yeter ki, dün geceki maçın hakemi İspanyol Jose Maria Sanchez gibi yetersiz ve art niyetli hakemler görevlendirilmesin. İspanyol tetikçi, Galatasaray'ın bunca handikapına rağmen kazanabileceği bir maçı temsilcimizden aldı, St. Gillois'e verdi.

Hakem Sanchez maçı Gillois'e hediye etti

Sanchez, sarı kartlı David Promise'ye, kaleci Uğurcan Çakır'a yaptığı faul sonrası ikinci sarıyı çıkarmayarak maçın kaderine direkt etki etti. Aynı David bu pozisyondan bir-iki dakika sonra maçın tek golünü attı! Hemen ardından da daha golün santrası yapılmadan atılmasın diye hocası tarafından oyundan alındı. Galatasaray'ın yaptığı 7 faule 4 sarı, 1 kırmızı çıkaran Sanchez, rakibin 17 faulüne ise sadece iki sarı çıkararak Türkiye Süper Ligi'ni dizayn eden yerli tetikçilere adeta bir selam çaktı! Özellikle de Barış Alper'i durdurayım derken en az 6-7 faul yapan Mac Allister'e gösterdiği müsamaha anlaşılır gibi değildi.

26 Kasım 2025, Çarşamba 07:38
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray'ın işi zor‘’

Bugünkü FANATİK Gazetesi'nde okuyacaksınız; Fenerbahçe Futbol Şube Sorumlusu Ertan Torunoğulları sevgili meslektaşımız Orhan Yıldırım'a verdiği demeçte, "Galatasaray'ın Bayern Münih, Türkiye Süper Ligi'nin de Bundesliga olmasına asla müsaade etmeyeceğiz, bu sene şampiyon Fenerbahçe olacak," demiş. Şimdi normal şartlarda bu demeçte hiç bir beis yok, diye düşünebiliriz. Bir kulüp yöneticisinin kendi takımını motive etmek, rakip takımın da motivasyonunu düşürmek için bu tarz söylemlere başvurması gayet doğal. Özellikle de bizim gibi her alanda Üçüncü Dünya ülkesi statüsüne sahip ülkelerde!..

Kazım Kanat’ın müritleri ortaya çıktı!

Bu yeni bir şey değil elbette. Daha önce de yaşandı bu tarz yaklaşımlar. Galatasaray UEFA ve Avrupa Süper Kupası'nı kazandığı zaman Beşiktaş'ın spor medyasındaki en etkili yazarlarından biri olan rahmetli Kazım Kanat Sabah Gazetesi'ndeki köşesinde, "Bu Galatasaray durdurulmalı" diye bir yazı kaleme almıştı. Ama nasıl durdurulacağı konusunun altını doldurmamıştı. Sonra bunu öğrendik tabii! O dönemin Galatasaray yönetimlerinin ve profesyonellerinin de katkısıyla zamanın muktedirleri Galatasaray'ı şark usulü yöntemlerle durdurmayı başardı. Bu operasyon Galatasaray'ın ve Türk futbolunun 25 yılına mal oldu.

Galatasaray durdurulmalı güruhu sahnede!

Aynı süreç bugün de yaşanıyor. Üç yıl üst üste gelen şampiyonluk, İcardi ile başlayan ve Osimhen ile zirveye ulaşan transfer hamleleri, Şampiyonlar Ligi'nde elde edilen galibiyetler, bundan sonraki dönemlerde olası yıldız oyuncu transferleri rakipleri öylesine tedirgin etti ki, yine aynı terane yürürlüğe sokuldu: Galatasaray durdurulmalı. Oysa öncülüğünü rahmetli Kazım ağabeyin yaptığı bu durdurucu güruhun bilmesi gereken bir realite var ki; Galatasaray'ı durdurmanın yolu, Galatasaray'ı kendi seviyelerine çekmek değil, Galatasaray'dan daha iyi olmaktan geçiyor. Sayın Torunoğulları'nın, Galatasaray'ın Bayern Münih, Türk futbolunun da Bundesliga seviyesine çıkmaması için çaba sarf etmesi yerine, yöneticisi olduğu Fenerbahçe'nin de Bayern Münih ve kıyasıya bir rekabetle Türkiye Süper Ligi'nin de Bundesliga seviyesine çıkmasına ön ayak olması gerekiyor.

Kocaelispor maçıyla başlayan operasyon

Bütün bu rakiple aynı seviyeye çıkamama kaygısı; bilakis aşağı çekme çabalarının meyvelerini yavaş yavaş topluyor Galatasaray karşı cephesi! Kocaelispor karşısında VAR'da bile değerlendirilmeyen penaltı pozisyonu, ardından aynı VAR'ın ve sahadaki hakemin iş birliğiyle dünyanın her ülkesinde gol verilecek pozisyonun iptal edilmesi Galatasaray için alarm zillerinin çaldığının göstergesiydi. Daha önceki maçlarda yaşananlara değinmiyorum bile! Sayfalar yetmez! Ardından her nedense rakiplerine hiç dokunmayan ama Sarı-Kırmızılı takımın iki oyuncusunu saha dışına iten bahis operasyonu! Son olarak da dün gece şahit olduğumuz üzre, Gençlerbirliği karşısına çok önemli oyuncularından yoksun çıkan Galatasaray'ın nasıl durdurulacağının örneklenmesi...

Sallai’nin ayağı kırılmayınca, kırmızıyı yedi!

En ufak bir temasta oyunu soğutmak için yerde dakikalarca kıvranan Gençlerli oyunculara müsamaha gösteren bir hakem yönetimi, daha ilk yarıda Galatasaray'ın iki önemli oyuncusunun sakatlanarak çıkmasına neden olan rakibin sert futbolu, Ankara ekibinin ikinci yarıda gördüğü kırmızı kartla 10 kişi kalmasının ardından Sallai'nin direkt ayağının kırılmasına yönelik tekmeyi tüm hakem heyetinin görmezden gelmesi ve ardından el birliğiyle aynı Sallai'ye kırmızı kart çıkarmak ve Cim Bom'un en dinamik, en efektif oyuncusunun Fenerbahçe maçına çıkmasını engellemek için gösterdikleri çaba, Galatasaray'ın dördüncü şampiyonluk yolunda en önemli rakiplerinin kimler olduğu konusunda hepimizi yeterince fikir sahibi yapıyor.

Osimhen yoksa İcardi sahaya ilk 11 çıkar

Bütün bunlar, önemli oyuncularından yoksun olsa da Galatasaray açısından kolay geçmesi muhtemel Gençlerbirliği maçını zora sokan etkenlerin başında geliyordu. Lakin, teknik heyet de yaptığı yanlış tercihlerle şer cephesininim işini kolaylaştırdı. Osimhen'in yokluğunda İcardisiz sahaya çıkmak intihar gibi bir karardı. Galatasaray bunun bedelini ilk 45 dakika sonunda soyunma odasına 1-0 yenik giderek ödedi. Üstelik iki zorunlu değişiklikte saha içi rotasyonda kullanacağı iki önemli oyuncu Barış Alper ve Sallai varken İcardi'nin ancak Singo çıktığında düşünülmesi büyük bir teknik heyet yanlışıydı. Oysa futbol oynayanlar bilir; İcardi gibi ceza sahası içinde etkili olan golcüler yaşı başı, kilosu, form durumu ne olursa olsun oyun içinde mutlaka pozisyona giren ve yeterli pas bağlantısı sağlanınca tabelayı değiştiren oyunculardır.

İcardi ile Barış Alper maçı çevirdiler

Nitekim İcardi, ilk yarının sonlarında direkten dönen kafa şutunun ardından ikinci yarının başında tam da büyük santraforlara özgü bir şekilde ilk golü atarak takımının geriye dönüşünü sağladı. Hemen sonra ikinci golün de hazırlayıcısı oldu. Kalan dakikalarda takımının girdiği bütün pozisyonların içinde yine Arjantinli süper star vardı. Mauro'nun yansıra Galatasaray'ın galibiyetinde en büyük pay sahibi olan oyuncu ise Barış Alper Yılmaz'dı. Milli takımla İspanya karşısında tüm dünyayı kendine hayran bırakan Barış, Gençlerbirliği karşısında takımının en etkili futbolcularından biriydi. Sanırım, bundan sonra, en azından sezon sonuna kadar Galatasaray'ın Barış Alper Yılmaz diye bir sorunu olmayacak! Ayrıca, Osimhen'in yokluğunda Fenerbahçe karşısında takımının en önemli kozlarından biri olacak.

Sara, Sane ve Yusuf taraftarı kahretti

İcardi ve Barış Alper'in yanı sıra Torreria, çıkana kadar Lemina, Adülkerim, iki sol bekin yokluğunda forma şansı bulan Kazımcan gibi sahada varını yoğunu ortaya koyan oyuncular da vardı. Gelgelelim bu kadar eksik kadroyu sahada daha da eksik bırakan futbolcular da düşündürücüydü. Bunların başında Sara ve Sane geliyordu. Yusuf Demir'i saymıyorum bile! İlk yarının sonlarına doğru sakatlanıp oyundan çıkan Lemina'nın yerine İlkay gibi bir usta dururken hocasının kendisine güvenerek sahaya sürdüğü genç futbolcu öylesine acemice işler yaptı, öylesine vurdumduymaz bir oyun sergiledi ki tüm taraftarı kahretti. Hocasını da kahretmiş olacak ki, normal şartlarda Okan Buruk'un maç kaybetme pahasına yapmayacağı bir değişikliğe başvurarak Yusuf Demir'i ikinci yarının başında oyundan alması ve yerine İlkay Gündoğan'ı sahaya sürmesi Sarı-Kırmızılı takımda taşların yerine oturmasını sağlarken, genç futbolcunun da Galatasaray macerasının sona ermesi anlamına geliyordu. Bu kadar şans bulduğu Galatasaray gibi bir takımda yazık etti kendisine. Bundan sonra ikinci ligde seyrederiz muhtemelen. Hücumda hiçbir etkinliği olmayan Ahmet Kutucu'nun da hızla bu yönde ilerlediğini söyleyeyim ve Galatasaray'a salı günkü kritik Şampiyonlar Ligi maçı St. Gilloise maçında başarılar dileyeyim.

23 Kasım 2025, Pazar 09:34
YAZININ DEVAMI

‘’Sorun sadece Icardi mi?‘’

Türkiye'nin en önemli uluslararası menajerlerinden biri (İznini almadığım için adını vermiyorum) hafta içi Galatasaray ile ilgili değerlendirmesinde, "Şu anda takım içinde en büyük sorun İcardi!" demişti. Tüm kulüplerle yakın ilişkisi olan menajer arkadaşımızın bu lafı boşuna etmediğini öğrenmemiz için birkaç gün geçmesi yetti. Kocaelispor maçı, başta İcardi olmak üzere takım içindeki tüm defoları gözler önüne serdi. Bir takımın kaptanı sorun üretiyorsa o takımın başarılı olması mümkün değildir. Okan Buruk'un İcardi olayını iyi yönetmesi ya da devre arasında ailevi sebepler vb gibi nedenlerle yolları ayırarak yeni bir planlamaya gitmek şu anda Galatasaray açısından en uygun seçenek olarak görülüyor.

Sakatlanmadan önce 10 numara oynadı

Okan hocanın İlkay Gündoğan ve Yunus Akgün'ün yokluğunda 10 numara pozisyonu için İcardi'yi düşünmesi aslında yeni bir şey değil. İcardi, sakatlanmadan önce de bazı maçlarda Osimhen ile sahada yer almış ve çoğunlukla 10 numara pozisyonunda oynamıştı. Başarılı da olmuştu. Gerek ön alan baskısını gerek pas dağılımını yönetmesi gerekse ceza sahasına yaptığı koşularla pozisyon üretmesi Arjantinli yıldızı o mevkide önemli bir alternatif haline getirmişti. Ayrıca duran toplarda ve karambollerde de ne kadar önemli bir silah olduğu herkesin malumu. Okan hoca Kocaeli maçı sonunda yaptığı açıklamada aynı sistemi taktik idmanında da denediklerini ve İcardi'nin iyi bir performans gösterdiğini ifade etti.

İcardi hazır olmadığını kabullenmeli

Bütün bunlar anlaşılabilir. Mertens gibi gerçek bir 10 numaranın olduğu oyun şablonunda Osimhen-İcardi ikili forveti sahaya sürülebilir, Arjantinli oyun kurucu pozisyonunda düşünülebilir. Tabii İcardi'nin fit ve formda olduğu bir denklemde... Nitekim geçen yıl Galatasaray'ın sürklase ettiği Tottenham maçında İcardi ve Osimhen birlikte sahadaydı ve rakibi perişan etmişlerdi. Gelgelelim sonradan oyuna girdiği bazı maçlarda skor katkısı vermesine rağmen İcardi'nin henüz ilk 11 oynayacak kadar hazır olmadığı gün gibi aşikâr. Bunu önce İcardi kabullenmeli. Sonra da Okan Buruk...

İki gol kralı topla buluşturulamadı

Bütün bu uzun girizgahtan sonra Kocaelispor yenilgisinin faturasını tek başına İcardi'ye kesmek hem bir nesli Galatasaraylı yapan Arjantinli yıldıza haksızlık ve vefasızlık olur hem de bazı hataların halının altına süpürülmesine neden olur. Örneğin; Kocaelispor maçında kenarlarda oynayan Barış Alper ile Leroy Sane özellikle ilk yarıda ne ürettiler? Sahadaki gol kralı iki santraforu kaç kez topla buluşturabildiler? Bekler Singo ve Jakops gerekli bindirmeleri yapabildiler mi? Torreira ile Lemina eksik orta alan kurgusu nedeniyle rakibi karşılamakta bitap düştüler ve hücuma katkıları neredeyse sıfırdı. Duran toplar ve bomboş pozisyonlarda yapılan ortalar dağlara taşlara atıldı. Defansın sigortası Davinson ile Abdülkerim konsantrasyon eksikliği ve mental yorgunluktan her Kocaeli atağında sallandılar. Kocaelispor bütün tehlikeli atakları sağ kanat oyuncusu Agyei ile geliştirdiği halde başta kulübe olmak üzere herkes gole kadar Gana asıllı İngiliz futbolcuyu seyretmekle yetindi. Golde Jakops'un ufak bir müdahalede yerden kalkamaması, Abdülkerim'in amatör futbolcu gibi çalım yemesi, Uğurcan'ın Muslera'ya nazire yaparcasına kapadığı köşeden topu içeri alması bir büyük takıma yakışmayacak hatalar zinciriydi.

Takımın en istikrarlısı Sallai yedek

45. dakikada yenilen golle soyunma odasına 1-0 yenik gidilen ilk yarıda Galatasaray'ın ürettiği tek bir gol pozisyonu bile yoktu. Buna karşın birini Tayfur Bingöl'ün kaçırdığı, birini de Uğurcan'ın kurtardığı iki net pozisyon ve atılan bir gol vardı Kocaelispor adına. Galatasaray'ın ilk yarı gol beklentisi 0.12 idi. Daha bunun üstüne ne söylenir ki! İkinci yarıya Singo'nun yerine takımın en istikrarlı oyuncusu Sallai'yi alarak başlayan Galatasaray oyunu Kocaelispor yarı alanına yıktı. Sallai'nin yarım devredeki dinamizmi ve hücuma katkısı ilk yarıdaki tüm futbolculardan çok daha fazlaydı. Nitekim VAR'dan dönen gol de onun pozisyonu zorlaması ve ortasıyla gelmişti. Bu arada sezon başından beri tüm istatistiklerde takımın en iyisi ve en faydalı oyuncusu olmasına rağmen ilk fırsatta nedense kulübeye Macar futbolcunun çekildiğini de buraya not düşeyim! Tamam Rotasyon da bu rotasyon Barış Alper ile Sane'ye hiç uğramaz mı!

Kadro zenginliği bir illüzyondur

Bütün bunlara tüm takıma sirayet eden konsantarsyon eksikliğini de ekleyince yenilgi kaçınılmaz oldu. Oysa yıllardır taraftarın ve takımın genel mottosu, 'KONSANTRASYON'dur. Belki rakibi hafife almak belki Ajax galibiyetiyle ayakların yerden kesilmesi buna sebep olabilir. Lakin Türkiye'nin en pahalı ve en iyi kadrosuna sahip olmasına rağmen Galatasaray kulübesinin yetersizliği bu maçta bir kez daha ortaya çıktı. Başarılı geçen yıllarda hücumda üçüncü bir alternatifi her zaman oldu Galatasaray'ın. Bakambu, Batshuayi, Morata en iyi örnekler. Stoperleri rekabete sokacak üst düzey bir stoper hala eksik. Sezon boyunca bütün yük Davinson ve Abdülkerim'in üzerine biniyor. Onlarda yoğun maç trafiğinden dolayı haliyle sürmenaj oluyorlar. Davinson’un son haftalardaki yüz ifadeleri ve mutsuzluğu her şeyi anlatıyor. Orta sahada hücuma katkı sağlayacak ve oyunu dikine oynayacak bir 8 numarası yok Sarı-Kırmızılı takımın. Mevcut oyuncuların sakatlık, formsuzluk gibi nedenlerle katkı sağlayamadığı dönemlerde devreye girecek bir kanat forveti de bulunmuyor Galatasaray'ın. Puan için bir gole ihtiyacı olduğu bir maçta dahi Ahmet Kutucu ile Yusuf Demir oyuna giremiyorsa o kulübeyi boşuna işgal ediyorlar demektir.

Devre arası iyi değerlendirilmezse...

Elbette büyük hedef Şampiyonlar Ligi. Ancak Türkiye Ligi de hafife almaya gelmez. İşte gördüğünüz gibi birkaç haftada puan farkı sekizden bire indi. Olası bir Fenerbahçe yenilgisiyle ilk yarıyı lider bile bitiremeyebilir Galatasaray. Alanyaspor, Konyaspor maçlarından sonra Kocaelispor karşılaşması da Sarı-Kırmızılı takım için alarm zillerinin çaldığı müsabaka oldu. Bu tehlike sinyallerini iyi okumalı teknik heyet ve yönetim. Yönetim diyorum, çünkü fiyaskoyla geçirilecek bir devre arası transfer dönemi Galatasaray'ı hem ligde hem de Şampiyonlar Ligi'nde hüsrana uğratır. Bu da bütün gelecek planlarının alt üst olması anlamına gelir.

10 Kasım 2025, Pazartesi 08:26
YAZININ DEVAMI

‘’Tarih yazan Galatasaray‘’

Liverpool galibiyetiyle yeni Avrupa yürüyüşünün startını veren Galatasaray açısından Ajax maçı gruptaki kaderini belirleyecek kritik bir öneme sahip olmuştu. Her ne kadar Hollanda temsilcisi eski formunda olmasa da sonuçta ülkesinin ve Avrupa'nın köklü geçmişi olan ekol takımlarından biriydi. Galatasaray kâğıt üstünde bu maçın favorisi olarak gözükse de disiplini, ciddiyeti, mücadeleyi elden bırakmadan sabırlı bir oyun ortaya koymak zorundaydı. Nitekim öyle de oldu.

Ajax'a karşı müthiş dominasyon

Okan Buruk'un öğrencileri ilk yarım saat oyunu öylesine domine ettiler ki, Hollanda efsanesi Ajax ceza alanımıza bile yaklaşamadı. Bu bölümde Osimhen'in iki şutunu inanılmaz reflekslerle önleyen 40 yaşındaki kaleci Pasveer takımını ayakta tutan isimdi. İlk yarının son çeyreğinde ise Ajax oyunu dengeler gibi oldu. Bu bölümde kalemizde iki önemli pozisyon yaşadık. Birinde Uğurcan başarılıydı, diğerinde ise şanslıydık. Oscar'ın şutu kalemizi tutsa devreyi hiç de hak etmediğimiz bir skorla kapatabilirdik

Barış Alper'den iki penaltı katkısı

Son haftaların en formda isimlerinden biri olan Okan Buruk, ilk yarının aksayan tek oyuncusu Sara'nın yerine son haftaların tartışılan yıldızı Barış Alper'i alarak ikinci yarıya başladı. Oyuna girer girmez Osimhen'in arkasında konumlanan, daha sonra da Sallai ile yer değiştirerek sol kanada geçen Barış Alper gerek ön alan baskısında gerek temponun yükselmesinde gerekse pozisyon zenginliğinin yaşanmasında önemli rol oynadı. Yarattığı iki penaltıyla da maça damga vuran isimlerden biri oldu. Genç futbolcunun, Sarı-Kırmızılı takımın Şampiyonlar Ligi'nde attığı üç penaltının da yaratıcısı olması bir başka dikkat çeken ayrıntı. Umarım bu maçtan sonra tribünlerdeki Barış Alper homurtuları yerini tam desteğe bırakır 

Kadro kalitesi Ajax'ın çok önünde

Hollanda takımlarına karşı deplasmanda başarılı olamayan Galatasaray'ın, bu kez şeytanın bacağını kıracağını düşünenlerden biriydim. İlkay ve Yunus gibi oyun kurucu karaktere sahip iki oyuncusundan yoksun olmasına rağmen kadro kalitesiyle genç ve tecrübesiz Ajax'ı kendi seyircisi önünde puansız bırakması en güçlü ihtimaldi. Bizleri bu ön görüye sevk eden en önemli faktör ise Osimhen gibi dünya starı bir sartrafora ve oyun içinde her an her şeyi yapabilecek saf yetenek Sane gibi bir yıldıza sahip olmasıydı Galatasaray'ın.

Osimhen rakipleri ejderha gibi yutuyor

Bu karşılaşmadan önce oynadığı Avrupa maçlarında üst üste 7 maçta da gol atmayı başaran Nijeryalı süper star Ajax'a karşı hat-trick yaparak üst üste sekizinci maçında da gol buldu ve 9 maçla Lewandoski'ye ait rekora göz dikti. Aynı zamanda Şampiyonlar Ligi'nde 6 gole ulaşarak Gol Krallığı'nda da zirveye oturdu. Kariyerinde Şampiyonlar Ligi'nde ilk kez hat-trick yapmasına neden olacak ikinci penaltıyı ilk golde kendisine müthiş bir asist yapan takım arkadaşı Sane'ye attırmak istemesi ise onun futbolculuğunun yanı sıra çok yüksek bir karaktere ve takım aidiyetine sahip olduğunun göstergesiydi. Sane de jeste jestle karşılık vererek Şampiyonlar Ligi'nde Galatasaray formasıyla atacağı ilk golden fergat etti ve topu Osimhen'e bıraktı. Bu tip karakterli oyunculara sahip olmak başarıya giden en önemli anahtardır 

Torreria&Lemina orta alanı kapatıyor

Ajax galibiyetiyle ilk 8'e göz kırpan Galatasaray'da dün gece kötü oynayan oyuncu yoktu. Üst düzey mücadele, yardımlaşma, sabırla paslaşarak rakip defansta boşluk arama, pozisyon yaratma ve başarılı takım savunması Galatasaray'ı farklı kılan etkenlerdi. Ancak skor üreten Osimhen, Sane ve Barış Alper dışında öne çıkan oyunculardan da bahsetmemek haksızlık olur. Bunların başında, rakibin en etkili oyuncusu Godts karşısında kulvarını başarıyla savunan Singo gelirken, orta alandaki ikili Torreria ile Lemina Galatasaray'ın Ajax karşısındaki ezici üstünlüğünün baş mimarlarıydı. Torreria&Lemina ikilisi, Avrupa'nın en gözde orta alan partnerleri olarak dikkat çekmeye devam ediyor. Sallai, Davinson ve kendisinden 12 santim daha uzun olan Weghorst'a karşı üstünlük kuran Abdülkerim öne çıkan diğer isimlerdi 

12 yıl sonra üst üste üç maç kazandı

Ajax'ı deplasmanda yenen ilk Türk takımı olarak tarihe bir çentik daha atan Galatasaray, Şampiyonlar Ligi'nde 12 yıl aradan sonra üst üste üç maç kazanarak yeni bir rekora adını yazdırdı. Taraftarlarını büyük bir üzüntüye ve karamsarlığa sevk eden farklı Frankfurt mağlubiyetiyle başladığı Şampiyonlar Ligi serüveninde silkinen ve Avrupa Fatihi unvanına yakışan bir performansı yakalayan Galatasaray'ın önümüzdeki maçlarda alacağı asgari 5 ya da 6 puan ilk 8'e adını yazdırmasına yeterli olabilir. Bu futbolunu devam ettirdiği müddetçe de bunu başarabileceğinden hiçbir kuşkum yok. Çünkü, onun adı Galatasaray. Tarih yazan Galatasaray. Yeni bir tarihi yazmak için de kolları sıvamış durumda. Kutlu olsun. 

06 Kasım 2025, Perşembe 08:58
YAZININ DEVAMI