Arama

Popüler aramalar

‘’Okan hocanın vefası!‘’

Aslında başlığı, 'Okan Hocanın Vefası ve Cefası' şeklinde de atabilirdim. Çünkü dün geceki Beşiktaş derbisinde her ikisi de vardı.

Önce 'Vefa'dan bahsedelim. Türk futbol tarihinin en önemli zaferlerinden biri, hiç kuşkusuz hafta içi Şampiyonlar Ligi'nde Liverpool ile oynanan ve Galatasaray'ın 1-0'lık galibiyetiyle sona eren maçtı. Aslında sıradan bir Avrupa maçı olabilecek Liverpool karşılaşması, İngiliz temsilcisinin gerek kadro kalitesinin ve piyasa değerinin dünyanın en üst seviyelerine yükselmesi gerekse Şampiyonlar Ligi'nin en büyük favorisi olarak gösterilmesi hasebiyle Galatasaray açısından bu sezonun en büyük meydan okumasıydı.

İki takım için de hayati önem taşıyordu

Sarı-Kırmızılı takım, galip gelmesine karşın son derece kötü bir futbol sergilediği Alanya maçından sonra Liverpool karşısına yara bere içinde çıktığı 'Challenge'dan muhteşem bir futbolla sağ salim kurtulmayı başardı. Üstelik tüm dünyada büyük bir sükse yaparak... Bu görkemli zaferin sonrası ise Beşiktaş maçıydı. İki takımın da ligdeki durumlarını ve kadro kalitelerini burada uzun uzadıya anlatacak değilim. Zaten başta siz sevgili okurlarım olmak üzere futbolla alakalı olan herkes bu konuya benden daha fazla hakimdir. Ezeli rakiplerin kazanması ya da kaybetmesi durumunda oluşacak sonuçlar konusunda da... Yani, kısaca İstanbul'un iki asırlık çınarı açısından bu sezon için hayati önem taşıyan bir maçtı, Ali Sami Yen Rams Park'taki dev randevu.

Okan Hoca'nın rotasyon yapması bekleniyordu

Beşiktaş, Sergen Yalçın yönetiminde son iki lig maçında 7 gol atıp, 1 gol yiyerek 6 puan toplamış ve sezon başında yaşadığı travmaları atlatmış bir görüntü içerisindeydi. Galatasaray ise aşırı efor sarf ettiği Liverpool maçının hem fiziksel hem de mental yorgunluğu içindeydi. Normalde herkes, Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk'un rotasyona gideceği ve bu önemli maçta kulübedeki oyunculardan bir kaçına yer vereceği şeklinde yorumlar yapıyordu. Spor yazarı-yorumcularının büyük bir kısmı da bu yönde ahkam kesiyorlardı.

Hoca, Liverpool kadrosunun posasını çıkardı!

Gelgelelim Okan Buruk herkesi ters köşeye yatırdı. Bir hafta önce oynanan Liverpool maçının kadrosuna hiç dokunmadan aynen sahaya sürdü. Bence burada iki faktör vardı: Birincisi; futbol tarihimizin en önemli galibiyetlerinden birine imza atan futbolcu topluluğunu onurlandırmak ve taraftara alkışlatmak. Bu, hiç kuşkusuz Okan Buruk'un vefa duygusunun ağır basmasının sonucuydu. İkincisi ise; daha rasyonel düşünerek Liverpool'u alt eden kadronun en azından ilk yarıda Beşiktaş karşısında sonuca gideceğini düşünerek, skoru garanti altına aldıktan sonra gerekli rotasyona gitmek.

Aslan, Sergen Hoca'nın kurnaz tuzağına düştü!

İlk yarı genel itibariyle Okan Buruk'un planladığı gibi gitti. Galatasaray, her şekilde sahanın tek hükümranıydı. Başta oyun hakimiyeti ve istatiksel olarak! Ama futbolu çok iyi bilenler bütün bu parametrelerin yetmeyeceğini bilirler. Beşiktaş ise Sergen Yalçın'ın uygulamaya koyduğu son derece basit bir planla sonuca gitti. Savunma ve orta alanı kalabalık tutmak, takım olarak topun arkasında olmak, sahanın her yerinde agresif bir pres uygulamak, ilerideki dripling yeteneği, hızı ve çabukluğu olan oyuncularla Galatasaray kalesine baskın düzenlemek.

Olmayanlar oldu ve Galatasaray eksik kaldı

Plan, Sergen Hoca'nın stratejisindeki gibi işledi. Maçın hemen başında Barış Alper'in kaptırdığı ve akabinde adamını takip etmediği bir topla organize atak geliştirdiler ve sahanın en iyisi kaleci Uğurcan'ı Abraham'ın son dokunuşuyla mağlup etmeyi başardılar. Lakin, bu bile Beşiktaş'ın maçı alacağı yönünde kendi taraftarlarına bile ümit vermiyordu! Ta ki, Sergen Yalçın düşeş atana kadar! Önce sahanın en atletik oyuncusu Singo gereksiz bir depar sonucu arka adalesini zorlayıp sakatlanarak çıktı, ardından da sahanın diğer en atletik oyuncusu Davinson kırmızı kartla atıldı ve Galatasaray 35. dakikadan itibaren 10 kişi mücadele etti.

Torreria'nın baskısı ve Usta İlkay'ın ustalığı...

Galatasaray sahada 10 kişi olmasına rağmen ikinci yarıya müthiş başladı. Beşiktaş'ı sahasına hapsetti. Gol, geliyorum dediği dakikalarda geldi. Bu gol, fizikteki zincirleme reaksiyonun sonucu gibiydi! Beşiktaş defansının yaptığı büyük hatanın yanı sıra, Torreria'nın presle kazandığı topu sahanın en büyük futbol aklı İlkay'a aktarması, yılların ustası Gündoğan'ın da klasına yakışır şekilde net bir vuruşla kaleci Mert'i mağlup ederek Galatasaray'daki ilk lig golünü derbide atması, Süper Lig tarihinin arzu edeceği cinsten bir hikayeydi.

Sergen Yalçın oyuna erken müdahale etti

Galatasaray'ın en önemli oyuncularından birini kaybetmesine karşın skoru eşitlemesi Beşiktaş'ı kısa bir müddet afalattı. Ancak Siyah-Beyazlı takım çabuk toparlandı ve bir kişi eksik oynayan rakibine karşı oyun üstünlüğünü ele geçirdi. Sergen Hoca maça erken müdahale ederek yaptığı değişikliklerle Galatasaray kalesini sıkıştırmaya başladı. Buna mukabil ise Okan Hoca oyuna müdahale etmek konusunda geç kaldı. Ya da müdahale etse bile, kenarda uygulamak istediği rotasyona uygun oyuncu olmadığını başta Galatasaray Yönetimi olmak üzere tüm futbol kamuoyuna ilan etmek istedi!

İcardi ve Sane'nin vücut dilleri SOS veriyor!

Nitekim son dakikalarda oyuna giren Galatasaraylı futbolcular sanki Okan Buruk'u haklı çıkaracak bir haleti ruhiye içindeydiler. Performansları da dibe vurmuş gibiydi. Başta Kaptan İcardi ve Sane olmak üzere... Hadi Kaptan İcardi'yi anladık diyelim, bundan önce verdiği hizmetler nedeniyle. Bence de anlamalıyız! Ağır sakatlığı, dönüşü, döndükten sonra gösterdiği performans ve özverisi... Ama bir de hayatın gerçekleri var sevgili İcardi için. O gerçek de Osimhen. Eğer Nijeryalıyı kesecek güce ulaşırsa, zaten hem o kazanır hem Galatasaray hem de onunla rekabet eden Osimhen.

Okan Hoca'dan yönetime adeta ultimatom!

kan Hoca'yı bu sezon kadro kurma konusunda en çok zorlayacak konulardan biri de budur. Osimhen-İcardi ikilemini çözmek, Sane'yi takıma adapte etmek, Barış Alper ile Yunus'un taktik disiplinden uzak olan fevri oyunlarına çözüm bulmak. İşte hocanın 'cefa'sı da burada başlıyor. Ligin en kritik maçlarından biri olan Beşiktaş karşılaşmasında 35. dakikada 10 kişi kalmasına rağmen ikinci yarıya aynı Liverpool yorgunu kadroyla başlamak, yedek kulübesinde rotasyona uygun futbolcu zenginliğini bulamamak ve dolayısıyla sahaya kafasındaki planla müdahale edememek. Ve bu konuda yönetime çok önemli mesaj vermek...

Bu takıma en az üç transfer yapılmalı!

Bu iş kesinlikle yönetime yazar ve sanırım Okan Buruk'un 'Cefa'sı da budur. Kafasındaki planı kabul ettirmek ama uygulamaya koyduramamak. Bu takımın hem savunma hem hücum yönü güçlü bir ya da iki orta saha oyuncusuna, bir sol stopere ve bir sağ-sol oynayabilecek kanat forvete ihtiyacı olduğu açık bir gerçek. Hatta üçüncü bir forvete ihtiyacı olduğu da... Örneğin Vedat Murigi gibi ligimizi bilen bir profile... Galatasaray'ın son üç yıl şampiyon olmasında en önemli faktörlerden biri olan Osimhen ve İcardi'nin vücut dilleri şu ana kadar, "biz bu ligin sonunu getiremeyiz", diye bas bas bağırıyor. Bağırtılarını ben buradan duyuyorum, umarım yönetim de duyuyordur.

05 Ekim 2025, Pazar 09:09
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray'ın onuru‘’

Hayatta en tehlikeli durum, karşınızdaki bir insanın, bir kurumun, bir topluluğun, bir camianın, bir milletin, bir ülkenin onuruyla oynamaktır. Onları itibarsızlaştırma çabasına girişerek hak etmedikleri şekilde kural dışı saldırmaktır. Yalan, iftira ve manipülasyon yöntemleriyle rakibiniz olan zümreye bel altı vurmaktır. Bunu yaparak rakibinize zarar vereceğinizi düşünürsünüz ama aslında yaptıklarınızın tam tersi bir etki yaratacağını hesaba katmazsınız! Örnek; Atatürk ve Kurtuluş Savaşı!

TAM TARAFTARIN ÜMİDİ KIRILMIŞKEN...

Galatasaray'ın bu sezon yaşadığı da tam olarak budur aslında. Her ne kadar bazı kilit noktalara, takım bütünlüğünü sağlayacak, teknik direktörün rotasyonda elini güçlendirecek transferler yapılamadıysa da başta Osimhen olmak üzere kadroya çok önemli oyuncular dahil edildi. Üstelik büyük maliyetlerle... Bütün bu yatırımların amacı Şampiyonlar Ligi'nde başarılı olmaktı. Ligi zaten bir şekilde götüreceği herkes tarafından dile getiriliyordu.

Gelgelelim Galatasaray, son üç haftada taraftarlarının ümidini kıracak bir oyun tarzı ve skorlarla futbol kamuoyunda şaşkınlık yarattı. Eintracht Frankfurt karşısında alınan farklı mağlubiyet, ligde Konyaspor ve Alanyaspor karşısında üç puan alınmasına karşın sergilenen son derece berbat futbol, tarihinin en iyi kadrolarından birine sahip olan ve adeta robotik bir makine düzeninde oynayan Liverpool karşısında Galatasaray'ın ağır bir hezimete uğrayacağı yönünde beklentilere yol açmıştı.

RAKİP VE YANDAŞ TROLLER

Bu beklenti, Galatasaray taraftarının geceleri kabusu olurken, rakip taraftarların ise gerek sosyal medyada gerekse çeşitli basın yayın platformlarında Galatasaray'la dalga geçer tarzda yorumlarına yol açmıştı. Sarı-Kırmızılı takımın, yıllar önce Beşiktaş'ın yaşadığı 8-0'lık faciaya benzer bir akıbete uğrayacağı, belki daha da kötü bir skorla karşı karşıya kalacağı yönünde tahminler, daha doğrusu temenniler (!) her türlü kitle iletişim aracında dile getiriliyordu. Bu konuda akla hayale gelmeyecek yayınlar yaparak Türkiye Süper Ligi'nin son üç sezonun şampiyonu, bu sezonun da ilk 7 haftasının puan kayıpsız liderini yerin dibine sokuyorlardı. Tabii, rakiplerin bu troll ordusuna Fatih Terim ve Arda Turan lobisi de eklenince başta Okan Buruk olmak üzere tüm takımın dengesi alt üst oluyordu. Gerek teknik heyetin taktiksel gerekse futbolcuların saha içinde yaptıkları basit hatalar bunun en açık göstergesiydi.

GALATASARAY, AVRUPA'DA DAHA YOLUN BAŞINDA

Liverpool şu anda Yeryüzünün en pahalı ve en oturmuş takımlarından biri. Şampiyonlar Ligi'nin de en büyük favorilerinden... Galatasaray da önemli yatırımlar yaptı Şampiyonlar Ligi için. Lakin, Liverpool, Real Madrid, Barcelona, Bayern Münih, PSG, Manchester City gibi takımlarla kıyaslandığında, o kulvarda, bizim ligimizdeki Galatasaray-Fenerbahçe karşısındaki Konyaspor, Kasımpaşa, Başakşehir, Gaziantep vb. takımlar gibi kaldığı bir gerçek. Bu nedenle Galatasaray'ı yönetenlerin çıtayı çok yükseklere çıkarması stratejik bir hataydı. Çeyrek final, yarı final, hatta final değil, ligde gidebildiği yere kadar gitmesi daha gerçekçi bir hedef olacaktı! Bunu sakın vizyonsuzluk olarak algılamayın, karşınızdaki takımların bütçesi en iyi yönetilen Galatasaray'ın bütçesinin beş katı. Burada asıl olan Şampiyonlar Lignin müdavimi olmak!

BAŞARININ MİMARI KESİNLİKLE OKAN BURUK'TUR

Neyse... Bütün bunlar geçmişe yönelik eleştiriler. Geçmişle yaşayamazsın. Geçmişten ders alarak geleceğini şekillendirirsin. Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk dün gece işte aynen bunu yaptı. Liverpool denen futbol makinesine karşı aynı tarzda karşılık verecek bir ilk 11'le sahaya çıktı Okan Hoca. Ve Sarı-Kırmızılı futbolcular o karşılığı maçın büyük bölümünde verdi de... Onlar kadar, belki de daha fazla mücadele etti Okan Buruk'un öğrencileri. Defans kurgusu da, orta saha da, forvet hattı da olabilecek en ideal kadroyu teşkil ediyordu. Okan Hoca'nın teknik ve taktik tercihlerinin ne kadar doğru olduğunu da zaten kısa zamanda ispatladı sahaya çıkan 11 Aslan. Galatasaray'ın onuruyla, gururuyla kimsenin oynayamayacağını, dünyanın en iyi takımlarından birine karşı verdikleri kora kor mücadeleyle tüm yer küreye ispatladılar.

GALATASARAY'I HAFİFE ALANLAR YANAR

Galatasaray'ın olmazsa olmazı Barış Alper önce bir yokladı Liverpool kalesini, Alisson başarılıydı. BAY, bu pozisyonda biraz çevre kontrolü yapıp Osimhen'i görse daha maçın başında skor 1-0 olacaktı. Aynı Barış Alper kısa bir süre sonra Liverpool duvarını bir kez daha delerek ceza sahasına girince Szoboszlai tarafından tokatlanınca Kırmızı Şeytanlar'ın kaderi o dakikada yazılmış oldu. Osimhen'in, kalecinin kıpırdamasını bekleyerek yaptığı penaltı vuruşu ise Galatasaray'ın asla hafife alınmayacak bir dünya futbol fenomeni olduğunun en açık göstergesiydi.

UĞURCAN ÇAKIR İYİ DEĞİL, BÜYÜK KALECİ

Golün ardından Liverpool yine baskı kurdu Galatasaray kalesinde. Lakin, Singo-Davinson-Abdülkerim-Jakops'tan oluşan savunma hattı, orta alanın sigortaları Torreria ve Lemina'nın da katkılarıyla taraftarın yüreğini ağzına getirecek pozisyonlar vermediler. Bu başarılı savunma aşıldığı zamanda da sahneye Uğurcan çıktı ve Liverpool'un puan ümitlerini Ali Sami Yen'in çimlerine gömdü. Uğurcan demişken; bence Galatasaray kalesi bundan böyle en az 10 yıl emin ellerde. Uğurcan'ı herkes iyi kaleci olarak bilirdi ama gerçek onun çok büyük bir kaleci olduğudur. Son bir kaç maçtır bunu dosta düşmana ilan etti, tecrübeli eldiven.

RAKİPLERİNİN HEVESİNİ KURSAĞINDA BIRAKTI

Galatasaray dün gece sezonun kırılma maçında kusursuza yakın bir futbol ve mücadele örneği vererek hem Şampiyonlar Ligi'ndeki iddiasını sürdürdü hem de lig için moral buldu. Liverpool maçında alınacak kötü bir skor camiayı karıştırmasının yanı sıra, başta, hafta sonu oynanacak Beşiktaş derbisi ve sonraki lig serüveni için de Cim Bom için alarm zillerinin çalması anlamına geliyordu. Yaşlı kurt Sergen Yalçın ve Beşiktaş da aslında böyle bir tökezlenmeyi bekliyordu. Ama Siyah-Beyazlılar için şimdilik evdeki hesap çarşıya uymadı! Ama bakıyorum Çarşı, maça hakem uydurmaya çalışıyor! Mamafih, başlarında Yetenekli Bay Ripley'i andıran Ali Koç gibi bir başkanları yok! Bütün bunlara ilaveten, Liverpool maçı, Okan Buruk'un ideal kadrosunun nasıl olması gerektiği konusunda yeterince fikir sahibi olmasına da yol açtı. Hani, bir musibet bin nasihatten iyi derler ya, Okan Hoca için musibet olabilecek bir Liverpool maçı felakete dönüşmeden nimete dönüştü! Rakipleri için ise büyük soru işaretlerine!..

01 Ekim 2025, Çarşamba 07:48
YAZININ DEVAMI

‘’Okan hocam!.. Kibir en ölümcül günahtır‘’

Hristiyanlıkta var olan ve romanlara, filmlere konu edilen 'Yedi Ölümcül Günah' vardır. Bunlar; Şehvet, Bencillik, Açgözlülük, Kibir, Tembellik, Nefret, Kıskançlık şeklinde sıralanır. Diğer tek Tanrılı semavi dinlerde de günah olarak addedilen bu davranış biçimlerinin her birinin ayrı ayrı tahribatı vardır insanoğlu üzerinde. Ama bir tanesi vardır ki, 'Yedi Ölümcül Günah'ın en ölümcülü olmaya namzettir. İnsana dair, kibir dediğimiz bu karakteristik özellik, süreklilik arz ettiği takdirde yalnız sahibini değil, onun çevresini de çürütmeye başlar. Narsizmin doruk noktasına ulaşmış kişilerde görülen kibrin sonuçları nefret ve dışlanmaya kadar gidebilir.

Okan hocamdaki güç zehirlenmesi

Kibir, insanoğlunun sahip olduğu en yıkıcı özelliklerden biridir ve genellikle başarılı insanlarda görülür. Çünkü kibre kapılanların birçoğu başarıyı hazmedecek kapasitede değildir, bir kısmı da başarının sırtına vuracağı yükü kaldırmaktan yoksundur. Bazıları da çıktığı zirveye hasbelkader çıktığının bilinciyle içten içe yaşadığı aşağılık kompleksini ödünlemek için kendisini olduğundan daha muktedir gösterme çabasındadır. Sebebi her ne olursa olsun, hepsinin ortak özelliği güç zehirlenmesidir.

Aslında Terim'i geçecek tek hoca

Bu varoluş biçimi hayatın her alanında karşımıza çıkar. Siyasette, ekonomide, eğitimde, kültürel alanda, sporda... Bizim işimiz spor tabii... O nedenle diğer alanları öbür uzman arkadaşlara bırakalım ve konuyu sevgili hocamız Okan Buruk'a bağlayalım: Futbolculuğuna hayran olduğum bir isimdir Okan Buruk. Teknik direktörlüğüne de aslında... Bana göre ülkemizde Fatih Terim'den sonra en başarılı teknik direktördür. Şu anki konumunu ve yaşını hesaba katarsak Fatih Hoca'yı da geçebilecek potansiyele sahiptir.

Okan Buruk yanlış planlamaya ortaktır

Kariyerini buraya tek tek yazmamın anlamı yok. Ancak son zamanlarda Okan Hoca, kendi kariyeriyle, karakteriyle, duruşuyla çelişecek davranışlara ve kararlara imza atıyor. Bu, sadece oynanan futbol ve alınan sonuçlarla alakalı değil. Galatasaray'ın şampiyonluğunu ilan ettiği Mayıs ayından bu günlere gelen süreçle ilgili. Her zaman savunduğum ve dile getirdiğim spora dair bir şiarım vardır benim: Başarı da başarısızlık da sezon öncesi yapılan planlamanın eseridir. Şu anki görüntüde bu planlamanın başarısız olduğu çok aşikardır. Zira, Galatasaray'ın her mevkide bir çok eksiği var. -77. dakikada maçın kötülerinden Sane'nin yerine stoper Metehan'ın girmesinin mantığını biri bana anlatabilirse bu yazdıklarımı yiyeceğim.- Neyse, Galatasaray Yönetimi'nin planlamayla ilgili hali pür melali zaten ortada! Lakin bu plansızlığın bir parçası da bana göre Okan Buruk'tur. Şu ana göre hiç kimseyi memnun etmeyen takım performansının müsebbibi de bu yanlış planlamanın ortağı Okan Hoca'dır.

Son üç maçtaki futbol imdat çığlığı

Deplasmandaki Alanyaspor galibiyetiyle ligde yedide yedi yapılıp 21 puana ulaşılan bir sezonda kadro tercihleri, taktiksel anlayışı, takımın fiziki yetersizliği, bazı kilit oyuncuların sürekli geriye gidişi; Frankfurt hezimetinin ardından içerideki Konyaspor maçının son 20-25 dakikasının korku tüneline, Alanyaspor maçının ise kelimenin tam anlamıyla, özellikle ikinci yarıda kabusa dönüşmesi tamamen Okan Buruk'un hatalarıdır. Ve bu hatalar Okan Hoca'nın yanlışlarında ısrar etmesinin sonucudur. Çünkü üst üste üç yıllık şampiyonluk Okan Hoca'yı büyük bir kibre ve güç zehirlenmesine sürükledi, adeta başını döndürdü. Egosunu okşadı. Narsizmini kabarttı. Kimseyi dinlemez oldu. Yapılan eleştirileri de güler yüzüyle karşıladı! Güler yüzden kastım tabii ki, eleştiri sahipleriyle dalga geçen bir yüz ifadesi!

Okan hoca adeta herkese meydan okuyor

Her söyleşisinde her demecinde kendisini eleştirenlerle alay etti! Bu tavır Galatasaray Teknik Direktörüne yakışmıyor. Galatasaray hocası yapılan hatalardan ders alan ve yanlışlarını düzeltecek olgunluğa sahip olan insandır. Bir ara sosyal medya ergenleriyle hareket eden bir teknik adam; bu kez, belki de Galatasaray tarihinin en kritik sezonunda ne sosyal medya ergenlerinin ne sosyal medyada aklı başında yorumlar yapan futbol analistlerinin ne de konvansiyonel medyada kendisine yapılan eleştirilerin muhatabı değilmiş gibi davranıyor. Hatta kendisine yönelik eleştirilerin aksine kararlar vererek adeta her kesime meydan okuyor!

Rakiplerini kibir bitirdi Sayın Hocam!

Tabii kendi bileceği iş! Takımın başarılı hocası sonuçta! Elbette Türkiye'de! Ülke sınırları dışında daha rüştünü ispat etmiş değil. Ama buradan kendisini bir kez daha uyarmak istiyorum: Bu gereksiz ve Okan Buruk'a hiç yakışmayan kibir, hem kendisini hem de Galatasaray'ı yakar. Ezeli rakiplerinin neden bir türlü iflah olmadığını bir zahmet araştırırsa Sevgili Okan Buruk, en büyük sebebinin onların sahip oldukları gereksiz ve aptalca kibir olduğunu görecektir. Rakiplerine benzeyerek, rakiplerini daha fazla alt edemezsin!

Uğurcan Çakır tarihi hezimeti önledi

Şimdi bana "Sen ne anlatıyorsun, nerede Alanya maçının yorumu?" diyeceksiniz haklı olarak. Aslında Alanya maçının yorumunu yukarıda yaptım! Kalan kısmını da tamamlayayım: Galatasaray tarihinin utanç sayfalarından biriydi dün geceki Alanyaspor maçı. Sarı-Kırmızılı takımın 1-0 galibiyetiyle sonuçlanan maçın gerçek skoru 4-1 ya da 5-1 olmalıydı. Ama olmadı. Bunda en büyük pay Uğurcan'ındı. Son yılların en önemli kaleci performansına imza attı futbol tarihimizin en büyük transfer rekortmeni kalecisi. Bence bu maçla Galatasaray tribünlerinin akıllarındaki soru işaretlerini de giderdi ve güvenlerini kazandı tecrübeli eldiven. Hatta, gerçek Galatasaraylı oldu da denebilir!

Singo&İcardi yapımı gol jeneriklikti

Diğer paydaşları da vardı elbette Uğurcan'ın. Başta Singo ve İcardi olmak üzere. İcardi, kilolu olduğu eleştirilerine karşın, en yakınında oynayan Barış Alper'i utandıracak derecede bir dinamizme ve futbol aklına sahipti. Bazı kritik pas hatalarına rağmen müthiş bir enerji ve atletizmiyle maça damga vuran Singo'nun sahalarda ender görülen, olağanüstü güzellikteki rakibini ekarte etmesi, akabinde İcardi'ye çıkardığı pas, Arjantinli kaptanın da kendisine 'obez' diyenlere nazire yaparcasına attığı 'Majdervari' gol, dünkü maçın en harikulade enstantanesiydi. Bu üç futbolcuya bir nebze ayak uyduranlar ise, sakatlanıp çıkana kadar Torreria, Davinson, Abdülkerim, Jakops ve Eren'di. Diğerleri için ise söylenecek pek fazla bir şey yok! Bilmiyorum, bana mı öyle geliyor ama özellikle da Sane! Bu gidişle, benim de çok beğendiğim bu Alman yıldız Zaha, Ziyech ve Zaniolo gibi kaybolup gidecek gibi gözüküyor! İnşallah yanılırım. Beni bu maçta en çok yanıltan ise Sallai oldu. İlk 6 haftanın yıldızı olan Macar futbolcu, dün yok olup gidenler arasına adını yazdırdı. Umarım bu performansı bu maçla alakalıdır.

20 yaşındaki Maestro, gerçek 'maestro'ydu

Tabii, bu uzun yazıda Alanyaspor'dan bahsetmemek benim haneme ayıp yazardı. Akdeniz ekibi, başkanları Hasan Çavuşoğlu yönetiminde aslında her sezon doğru planlamalar yapıyor. Bu sene de bunu uygulamışlar. İtalyan teknik direktör Farioli'yi dünya piyasasına sunan Sayın Çavuşoğlu, sanırım bu yıl da Portekizli Joao Pereria'yı hazırlıyor Avrupa'nın dev kulüplerine... Ben son yıllarda ligin en dominant takımı olan Galatasaray'ı bu kadar sürklase eden bir takım daha hatırlamıyorum. Özellikle ikinci yarıda sahanın tek hakimiydiler. Başta Galatasaray olmak üzere büyük kulüplerin, hangi menajerlerin telkinleriyle (!) transfer gündemlerine dahi almadıkları Maestro, tek başına 300 Milyon Euro'luk rakibine diz çöktürdü, skordan bağımsız olarak. Onun yanı sıra Makouta ve Şanlıurfa'dan beri geliyorum diyen Ogundu lig liderini kelimenin tam anlamıyla madara ettiler. Onlara Lima, Aliti ve İbrahim Kaya'yı da ilave edebiliriz. Ligimizin kalburüstü topçularından Efecan Karaca ise oyuna bile giremedi, düşünün!

Liverpool, sezonun en kritik karşılaşması

Lakin, bir de futbolda şans faktörü vardır. İşte o yoktu Alanyaspor'da. Ama belli ki, ortada yapılan doğru işler var. Bu sene Alanyaspor'u izlemeye devam etmeliyiz. Galatasaray'ın ise bu sezonki akıbeti bence salı günü Liverpool önünde alacağı sonuca bağlı. Uzun yıllar sonra 0 kornerle tamamladığı bir maçın ardından İngiltere'nin harika takımı karşısında neler yapacağı Okan Buruk'un maceradan uzak, akılcı taktisyenliğine bağlı. Ben hala ümidimi kaybetmedim ama... Bende hala bir ama var! Sizde de olsun sevgili Galatasaraylılar. Galatasaray'dan ümit kesilmez!

27 Eylül 2025, Cumartesi 07:43
YAZININ DEVAMI

‘’Güle güle Oğuz Ağabey, Galatasaray bildiğin gibi!‘’

Galatasaray için diriliş maçı gibiydi Konyaspor karşılaşması. Şampiyonluk yarışındaki rakipleri yine puanlar kaybetmiş ve daha ligin ilk 6 haftasında -ki sezonun beşte birine tekabül eder- en yakın rakibiyle 6 puan farkı bulacağı bir maçtı. Konyaspor, ligin dişli ve Galatasaray'ın başına iş açabilecek takımlarından biriydi. Kaliteli oyunculara sahipti ve oyuna hükmetmesini biliyordu. Yani, Galatasaray'ın her sezon başında olduğu gibi bu sezon başında da fetret devrine girdiği şu dönemde asla karşılaşmak istemeyeceği rakiplerden biriydi. Üstelik, Yasin Kol gibi TFF Başkanı torpilli futboldan bihaber bir hakemin maçı yönetmesi ve tabiri caizse maçın içine etmesi, ayrıca Eintracht Frankfurt hezimetinin verdiği moral-motivasyon bozukluğu da cabasıydı.

Kulübenin yetersizliği yine kanıtlandı

Gelgelelim Sarı-Kırmızılı takım maç başındaki tüm handikaplarını ilk 45 dakikada aşmayı başardı. Üstelik, çok iyi bir futbol sergilemeden, çok çaba sarf etmeden, kendisini çok fazla hırpalamadan... Bunda hiç kuşkusuz, sahaya Galatasaray karakterini koyan oyuncuların varlığı etkendi. Başta Torreria olmak üzere. Uruguaylı Atom Karınca, inanılmaz bir enerjiyle sahanın her yerini kapladığı bu karşılaşmada da takımının rakibe verdiği bütün boşlukları doldurduğu gibi, müthiş bir gole de imza atarak Galatasaray'ı üç farklı galibiyete taşıdı ve olası bir krizin önüne geçti! Olası bir kriz diyorum, çünkü uzatmalara beraber son 20 dakika Sarı-Kırmızılı takım için korku tüneli gibiydi, üç farka rağmen! Bunda elbette Okan Buruk'un erken 5 hamlesinin de rolü vardı. Bu hamleler aslında Galatasaray'ın yedek kulübesinin ne kadar yetersiz olduğunun göstergesiydi.

Torreria, Uğurcan, İlkay, Singo ve Sallai...

Torreria'nın yanı sıra, ilk iki golün atak başlangıcını yapan ve bir çok kritik kurtarışa imza atan kaleci Uğurcan, Singo, İlkay Gündoğan, Yunus ve şu ana kadar sezonun adamı olan Sallai Galatasaray'ı galibiyete taşıyan isimlerdi. Bunlara Jakops'u, Abdülkerim'i ve bütün ağırlığına rağmen futbol zekasıyla hücum organizasyonlarının saha içindeki yönetmeni İcardi'yi de ekleyebiliriz. Diğerleri de pek kötü değildi aslında. Sadece futbolcular arasında bir korelasyon sorunu vardı. Özellikle forvet hattında ve Sane kaynaklı. Aslında Sane'den ziyade Yunus kaynaklı. Çünkü Alman yıldıza en yakın oynayan Yunus'tu ve bir çok atakta Sane'ye ya pas vermedi ya da verdiği pasların şiddetini ayarlayamadı! Bilerek ya da bilmeyerek!

Yunus-Sane problemi mutlaka çözülmeli

Bunlar bir takım için çok tehlikeli hareketler. Barış Alper'in menajerini ön plana atıp, bir nevi günah keçisi yaparak ücret konusunda baş kaldırması, kendisini Osimhen ya da diğer yıldız topçularla kıyaslayarak, ben de onlar kadar iyi futbolcuyum, onlar kadar isterim, demesi, Yunus'un da buna benzer sebeplerle sözleşmesinin uzatılması konusunda yönetimi bir kaç ay zorlaması, Kerem Aktürkoğlu denen şahsın yaptıklarının ise tüm Türkiye'nin malumu olması Galatasaray Yönetim Kurulunun insan yönetimi konusundaki zafiyetlerinin ve profesyonel bir sportif direktörün göreve getirilmesinin ne kadar elzem olduğunun göstergesi. Ben çok önemli dünya kulüplerinde bu tür sorunların yaşanmadığını biliyorum. Örneğin; Real'de M'Bappe'nin, Liverpool'da Salah'ın, Bayern Münih'de Kane'nin aldığı ücreti hiç bir topçu sorun yapmıyor. Ama Galatasaray'da dünyanın en iyi dört-beş santraforundan biri olan Osimhen'in aldığı para sorun yapılıyor! Üstelik adam, Araplar'ın 50 milyon Euro civarında verdiği maaşı redettiği halde!

Oğuz Dizer: Hade bana eyvallah!

Neyse... Bu maç ve bundan sonraki maçlar için anlatılacak, yazılacak çok şey var. Galatasaray'ın amacına ulaştığı ve moral bulduğu Konyaspor maçını ben burada noktalamak istiyorum. Zira, gazetemizin en büyük emektarlarından, Galatasaray'ın en önemli yazarlarından, dürüst ve onurlu insan, can dost, sevgili ağabeyimiz Oğuz Dizer'in vefat haberiyle yıkıldığımızı söylemek istiyorum. Oğuz ağabey ile ilgili duygu ve düşüncelerimizi yazıya dökmeye kalksak, satırlar, cümleler, sayfalar, kitaplar yetmez. Çok dolu, çok kalender bir insandı. FANATİK ailesinin, kuruluşundan itibaren en müstesna üyesiydi. Özel bir ağabeydi, güzel bir ağabeydi. Mekanın cennet olsun Sevgili Oğuz Ağabey. Yazımı, senin bize son mesajını vermiş olduğun ve aslında bize veda ettiğin ama bizim anlayamadığımız Frankfurt maçındaki yazının son cümleleriyle noktalamak istiyorum.
"Alman disiplin, tempo ve ciddiyetini öğrenmek, idrak etmek için İlkay ve Sane ’den mutlaka istifade etmek zorundayız. 5 oldu ve dua edelim yediğimiz son gol olabilir mi acaba? Neyse hade bana eyvallah, fena halde fena oldum da."

23 Eylül 2025, Salı 07:02
YAZININ DEVAMI

‘’Enseyi karartma Galatasaraylı‘’

Bu başlığı, Türkiye'nin siyasi, ekonomik, sportif, kültürel, sosyolojik ve psikolojik vs. gelişmeleri ışığında en karamsar insanlarından biri olarak atıyorum. Çünkü Galatasaray, Almanya'nın orta karar takımlarından biri olan Eintracht Frankfurt karşısında dün geceki ağır skoru hak edecek bir oyun ortaya koymadı bana göre. Maçın geneli için bunu söylüyorum. Koşu mesafesi ve ikili mücadele kazanma hariç, tüm istatistiklerde rakibinden önde olduğu için de böyle düşünmüyorum. Çünkü, futbolda istatistiklerin belirleyeceği olmadığını meslek hayatım boyunca çok kez gözlemledim.

Koşu mesafesi ve ikili mücadelede gerideyiz

Bunu söylerken koşu mesafesinin 121.543/110.689 km, ikili mücadele kazanmanın da 44/36 Frankfurt lehine olmasını da göz ardı etmiyorum elbette! Hiç kuşkusuz maçın ev sahibi lehine böylesi bir skorla sonuçlanmasında bu hayati verilerin çok önemi vardır. Belki de sadece bu iki istatistiki değer ve oyun üstünlüğü bu farkın ortaya çıkmasına neden oldu. Olabilir. Ancak bütün bu önemli verilere karşın Galatasaray dün gece, özellikle ilk yarı Şampiyonlar Ligi'ne yakışır bir karakter ortaya koymasına karşın, insana dair, insana özgü hatalar nedeniyle maçı kaybetti.

Maçın adamı Yunus: Bir attı, iki yedirdi!

Sarı-Kırmızılı takımın hegemonyası 37. dakikaya kadar sürdü. Maçın üçte birine tekabül eden o zaman diliminde Cim Bom bir gol buldu, yüzde yüze yakın iki gol ve bir-iki tane daha önemli pozisyon kaçırdı. Buna mukabil rakibini kalesine hiç yaklaştırmadı, topu ve oyunu devamlı kontrol altında tuttu. İlkay Gündoğan'ın önderliğinde tempoyu da istediği gibi ayarladı. Gelgelelim, tam da biz Türk insanına özgü, golün sahibi Yunus'un yaptığı çok basit, çok acemice, çok tuhaf bir pas hatası sonucu beraberlik golünü kalemizde gördük. Ortada hiç pozisyon yokken. Zaten tüm uluslararası maçlardaki makus talihimiz bu değil mi! Bu golden sonra dağıldı Galatasaray ve bütün savunma prensiplerinden uzaklaştı. Akabinde de uzatma dakikalarında yediği iki golle soyunma odasına 3-0 önde gideceği bir maçta 3-1 geride girdi.

Okan hoca bir türlü erken değişiklik yapmıyor!

Bundan sonra Galatasaray'ın maçı çevirmesi teknik direktörü Okan Buruk'a bağlıydı! Ancak o da ilk yarıda oynanan futboldan memnun olacak ki (!), ikinci yarıya da aynı kadroyla çıktı. Hem takımına hem taraftara hem de televizyon başındaki milyonlarca Galatasaraylıya umut verecek erken hamleleri yapamadı. Hadi, taraftarı geçelim, takıma şok etkisi yapacak iki hamle yapabilirdi ama onu da yapmadı. Okan hoca en çok eleştirildiği konulardan biri olan oyuncu değişikliği konusunda yine geç kaldı. Ne yazık ki, üç oyuncu değişikliği konusunda hazırlık aşamasındayken dördüncü golü yedi ve maç orada bitti zaten. Giren oyuncular da konu mankeni oldu çıktı!

Sosyal medya ergenlerine ve camışlara bakmayın!

Şimdi, doğal olarak Sarı-Kırmızılı taraftarlar Okan Buruk'a saldırıyorlar. Yönetimi eleştirenler de bir hayli fazla. Yeni yetmeler, ergenler ve onların orta zekasına tekabül eden yetişkin camışlar dışında son derece bilinçli olduğunu düşündüğüm Sarı-Kırmızılı taraftar her ikisini de eleştirmekte haklı bence. Ancak işin dozunu kaçırırlarsa Fenerbahçe'ye dönmeleri işten bile değil! Frankfurt maçı, sonuçta 8 maçlık periyodun ilk etabı. Tamam, kötü bitti. Ağır bir yenilgi alındı. Ama bu ilk değil ki! Daha önce de böyle ağır yenilgiler alındı. Hatta bir tanesinin sonucunda UEFA Kupası bile kazanıldı! Doğru, ileride daha da dişli takımlar var. Ama bu her şeyin sonu değil. Üstelik Galatasaray 90 dakika itibariyle çok da kötü oynamadığı ve çok basit bireysel hatalar sonucu kaybettiği bir maçla başladı bu serüvene.

Okan hocanın ilk 11 tercihi bence doğruydu

Tamam, hoca bazı konularda hata yaptı -ki bana göre ilk 11'i doğruydu, belki üç yıllık Davinson/Abdülkerim tandemini bozmayabilirdi, Eren'in yerine de Jakops olabilirdi-. Hala hazır olmayan futbolcular var ve hadi bunlar da hocaya ve teknik heyete yazsın. Ama 80 Milyon Euro yatırım yaptığın Osimhen'in bu hayati maçta yavşak bir topçunun kasti tekmesi sonucu sakatlanarak oynayamaması, geçirdiği ağır sakatlığı nedeniyle İcardi'nin henüz hazır olamaması, her sezon takımda üçüncü santrafor bulunduran -Cedric Bakambu/Michy Batshuayi/Alvaro Morata- yönetimin bu sezon Morata gibi dünya çapında önemli bir forveti satmasına rağmen, onun yerini dolduracak bir isim almaması, orta sahada, kanatlarda ve defansta rotasyona uygun futbolcuları takıma katmaması bence Eintracht Frankfurt hezimetinin nedenlerinden başlıcası...

Frankfurt hezimetinin sorumlusu yönetimdir

Yani, bu ağır yenilginin, bu kötü başlangıcın yegane nedeni bence yönetimdir. Kulüpteki profesyonel yapılanmayı bir türlü gerçekleştiremeyen/gerçekleştirmeyen, sezon başında gerekli planlamayı yapamayan Sayın Başkan Dursun Özbek'in; kontrol edemediği bir takım yöneticilerin de kulüp üzerinden prim yapmak için girdikleri ölümcül rekabette hem kendilerine hem yönetimdeki diğer yol arkadaşlarına hem de Galatasaray'a zarar vermelerinin önüne geçememesi bu sezonun en büyük handikapıdır.

Ve bu handikap hala devam etmekte olup Galatasaray'ın ikinci Avrupa zaferinin önündeki en büyük engeldir. Aynı zamanda şampiyonluk hasreti yıllara varan Fenerbahçe'nin de yegane umudu!...

19 Eylül 2025, Cuma 07:28
YAZININ DEVAMI

‘’Metin Oktay aşkına‘’

Bir dönem Akşam Gazetesi'nde yazdığı Galatasaray yazılarıyla tanınan, kısa bir süre gazetem Fanatik'te de yazan, Galatasaray Divan Kurulu üyesi, saygıdeğer dost Reşit Ömer Kükner'in bir tespiti var; kendi sosyal medya hesaplarında da sık sık dile getirdiği...

6-10 yaş arası çocuklardan başlayarak yeni nesillerin Galatasaraylı olduğu, Sarı-Kırmızılı taraftar sayısının patlama, kulübün popülaritesinin de tavan yaptığı tarihsel kırılma anlarından söz eder Sayın Kükner. Bir Divan Kurulu toplantısında söz alarak üyelere de şöyle aktarmıştı tsunami dalgalarına benzettiği bu tespitini:
1. Dalga: Metin Oktay
2. Dalga: Brian Birch
3. Dalga: Jupp Derwall
4. Dalga: Fatih Terim-Gheorge Hagi
5. Dalga: Okan Buruk-Mario İcardi

Reşit Ömer Kükner'in tsunami dalgaları!

Reşit Ömer Kükner'in bu tespitlerine ben de katılıyorum, bu efsanevi isimlerden Birch'ün yanına Metin Kurt ismini ekleyerek bir ilave yapmak kaydıyla... Benim için öznel bir seçim tabii bu. Zira ben Birch ve Metin Kurt dalgasıyla Galatasaray'a eklemlenen bir kuşağın temsilcisiyim. Lakin, yüreğimdeki Galatasaray ateşini yakan, rahmetli babamdan ve dayımdan çocukluğum boyunca dinlediğim Metin Oktay menkıbeleridir. Hiç izlemediğim, görmediğim halde Sarı-Kırmızılı aşkı yüreğime kazıyan isimdir Metin Oktay.

5. Dalganın adı Okan Buruk ve İcardi'dir

Gerçekten de Galatasaray'ın art arda zaferler kazanmasında çok büyük katkıları olan, takıma sağladıkları olağanüstü faydalarının yanı sıra ikonik karakterleriyle de taraftarın nezdinde ilahlaşan, çocuklara rol model olan bu tarihsel şahsiyetler, Sarı-Kırmızılı kulübü bu günlere taşıyan kilometre taşlarıdır. Galatasaray'ın son üç yılında elde ettiği zaferlere tanıklık edenler, genciyle yaşlısıyla 5. Dalganın üzerinde sörf yapmanın hazzını ve gururunu yaşıyorlar.
Bu dalganın adı, Okan Buruk-Mario İcardi'dir.

Okan Buruk büyük hoca oldu bile...

Okan Buruk, özellikle kriz anlarındaki sakinliği, dinginliği ve iletişim konusundaki etkisiyle insan yönetimini çok iyi başaran, takımını sahada da çok iyi idare eden, taraftarın gözünün pasını silecek kadar pozitif bir futbol oynatan, yıldızlarla askerleri müthiş harmanlayan bir teknik direktör ikonu. Görev aldığı üç yılda da ve bu sezonun başlangıcında da sahanın dışında örgütlü olarak organize edilen her türlü etik dışı provokasyona, yıpratma harekatına, bir takım rezil trollerin manipülasyonlarına rağmen takımını korumayı, bir arada tutmayı, bir kolej havası yaratmayı başaran Okan Buruk 5. Dalganın İcardi ile birlikte en büyük müsebbibidir.

İcardi sevgisi tam gaz devam ediyor

Ve elbette Mario İcardi... Arjantinli 'Süper Star', geldiği günden itibaren Galatasaray'ın tarihsel yolculuğuna çentik atan bir büyük karakter olarak şimdiden Türk futbol tarihine geçti. Attığı gollerin yanı sıra, takımın saha içindeki ikinci teknik direktörü, en önemli futbol aklı, takımın kaptanı, ağabeyi olarak taraftarın ve ilköğretim öğrencilerinden başlayarak da tüm okullardaki çocukların gönlünde taht kurdu. O, çocukların kalbine aktı, çocuklar da Galatasaray'ın...

İlk yarıdaki kadro ve futbol endişe verdi

Mario İcardi geçen yıl ekim ayında yaşadığı, bir futbolcunun başına gelebilecek en ağır sakatlıktan sonra, sezon başından itibaren yavaş yavaş takıma katılıyor. Bundan önce yedek kulübesinde başladığı iki maçta da gol atmayı başardı. Dün gece ise Eyüpspor karşısında beklenmedik bir şekilde ilk 11'de sahaya çıktı. Fizik olarak henüz hazır olmadığı ortada. Onun bu fiziki handikapını daha da görünür kılan ise Okan hocanın kadro tercihiydi. Hazır olmayan İcardi'nin yanı sıra, İlkay, Sane, Sara, hatta Yunus gibi atletik yönden zayıf, agresif pres gücü düşük oyuncuların aynı anda sahaya sürülmesi, kale önüne majino hattı çeken Eyüpspor'un ekmeğine özellikle de ilk yarıda yağ sürdü.

Okan Buruk'un ilk 45 stratejisi tutmadı

Tabii, burada Okan Hoca'nın da mantığını anlamak gerekir. Kapalı savunma yapacağını düşündüğü rakibini, top tekniği ve futbol zekası yüksek, şutör özellikleri olan, aynı zamanda duran top ustası oyuncularıyla çözebileceğini hesapladı Okan Buruk. Ama ilk bir saat evdeki hesap çarşıya uymadı. Galatasaray zaman zaman geliştirdiği cılız ataklarla rakip kaleyi pek fazla tehdit edemedi. Ta ki, son bir ay transfer hikayesiyle Türkiye gündemini meşgul eden Barış Alper Yılmaz oyuna girene kadar.

Barış Alper Yılmaz'dan M'Bappe esintisi

Barış Alper oyuna girdikten sonra Galatasaray Eyüpspor kalesine adeta kabus gibi çöktü. İnanılmaz bir istek, arzu, iştah, fizik kalite, enerji, dinamizm ve teknikle Eyüpspor'u darmadağın etti BAY. Galatasaray'ın ilk 45 dakikada girdiği pozisyon, rakip kaleye attığı şut kadar tek başına istatistik üretti kısa bir zaman diliminde. Bir şutu direkten döndü, diğerlerini ise ya kaleci çıkardı ya da az farkla auta gitti. En sonunda ise Yunus'un önüne yuvarladığı topla ikinci golün asistini yaptı. Atatürk Olimpiyat Stadı'nı dolduranlara adeta M'Bappe'den esintiler sundu.

Barış Galatasaray'ın en büyük değeridir

Her zaman iddia ettiğim bir konu var. Barış Alper, Galatasaray'ın en büyük değeridir. Osimhen'den sonra ilk 11'e ikinci olarak onun adı yazılmalı. Ancak, kendisine kene gibi yapışan bazı akıl hocalarının etkisinden kurtulup Galatasaray'a ve Türk Milli Takımı'na hizmet etmeye devam etmelidir. Zamanı geldiğinde Galatasaray onun önünü mutlaka açacaktır. Bu hem kulübün hem de kendisinin çıkarı için elzemdir. Ama bu, Barış Alper'i vitrin yaparak futbol piyasasına girmeye çalışan yeni yetme bir Arap kulübü olmayacaktır. Barış Alper'in şunu mutlaka aklına sokması gerekir: Bu gelişimiyle dünyanın en büyük ilk üç kulübüne 100 Milyon Euro'dan başlayan bedellerle gitmemesi için hiç bir neden yok. Yeter ki kariyer planını akıllıca yapsın!

İcardi'den Metin Oktay'a saygı duruşu

Hem saha şartları hem maçın gündüz oynanması hem de Okan hocanın ilk 11 tercihi ilk golün atıldığı 73. dakikaya kadar Galatasaray taraftarlarını bir hayli strese soktu. Ancak, hala Galatasaray seviyesine gelmediğine inandığım Ahmet Kutucu'nun asisti ve Büyük Usta İcardi'nin kendine özgü tek vuruşuyla Galatasaray tribünlerine çöken kasvet havası dağıldı. Bu gol her yönüyle çok anlamlıydı. Galatasaray'ı dünya prömiyerine taşıyacak olan 1. Dalgayı başlatan Metin Oktay'ın ölüm yıldönümüydü dün. Atılan gol ise, daha tam olarak hazır olmayan son dalga, yani 5. Dalga'nın baş aktörü Mario İcardi'ye aitti. İcardi'nin golden sonra tribünlere gidip, formasını büyük bir saygıyla düzelterek Metin Oktay gibi sağ elini kalbinin üstüne koyması ve taraftarını selamlaması tek kelimeyle muhteşemdi ve duygu yüklüydü. Keza ikinci gol sonrası asisti yapan Barış Alper ile golü atan Yunus'un yan yana aynı ritüeli tekrarlaması da...

İlk yarıdaki futbol Frankfurt'a yetmez

Dün geceki sonuçla ligde 5'te 5 yapan Galatasaray, bundan sonraki iki maçını da alır tahminimce. Lakin hafta içinde Şampiyonlar Ligi'nde deplasmanda oynayacağı Frankfurt maçına ilk yarıdaki kadroyla çıkarsa büyük bir hüsran yaşayabilir. Ben o maçta sakatlığı düzelirse Osimhen'in ve Barış Alper'in ilk 11'de sahaya çıkacağını düşünüyorum. O maçın şifresi, rakiple aynı fizik kondisyona, koşu mesafesine, pres gücüne, pas kalitesine ve futbol aklına sahip olmakla çözülebilir.

İlk 5 haftanın yıldızı, Macar Sallai

Uğurcan'ın ve İlkay'ın ilk maçı olması, Uğurcan'ın iki gün önce 12 yaşındaki yeğenini kaybetmesiyle yaşadığı büyük acı maça damga vuran diğer unsurlardı. Küçük yavrumuza Allah'tan rahmet dilerken son olarak bir futbolcunun hakkını vermek istiyorum: Sallai. Bence ilk 5 haftanın yıldızıydı Macar futbolcu. Dünkü maçın da en iyisiydi. Her geçen hafta üstüne koyarak gidiyor. Formayı ondan almak pek kolay değil. Okan hocayı zorlayacak denklemlerden biri Sallai'nin formu. Ama her hocanın böyle tatlı derdi olsun!

14 Eylül 2025, Pazar 08:54
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray hazır değil‘’

Bir takımda işlerin yolunda gidip gitmediğinin en önemli göstergelerinden biri gol sevinçleridir. Ve bunu ilk kez yazmıyorum! Bunun yanı sıra kaçan pozisyonlarda veya yapılan fahiş hatalarda oyuncuların birbirlerine karşı verdiği reaksiyondur. Galatasaray'ın dün geceki Çaykur Rize galibiyetinde atılan gollerde geçmiş zamanlardaki coşkuyu asla göremedik. Hatta, Osimhen'in attığı golde Nijeryalı forvet asisti yapan Abdülkerim'e sarılarak öylesine öfkeli bir yüz ifadesiyle takım arkadaşına sahip çıktı ki, bu adamın yerine nasıl futbolcu ararsınız, der gibiydi adeta! Kaçırılan gollerde ise başta Yunus olmak üzere futbolcuların sanki kıyamet kopmuşçasına verdiği anormal tepkiler, takımın saha dışı faktörlerden olumsuz etkilendiğinin bariz göstergesiydi.

Mentör Okan Buruk'un çabaları da yetmemiş!

Aslında sıradan bir lig maçı yazısında saha dışına çok fazla vurgu yapmak doğru bir yaklaşım olarak görülmeyebilir ama futbol saha içi-dışıyla beraber bir bütündür. Barış Alper krizinin takımı etkilemediğini söylemek abesle iştigaldir. Yanı sıra Kerem'in transfer sürecinin de... Çok iyi bir kriz yönetimi üstadı olduğuna inandığım Okan Buruk'un çabaları da takımı tam olarak yörüngeye oturtamamış maalesef. Rize maçında bunu net olarak gördük.

Rize biraz cesur olsaydı, puan alırdı

Ligin iyi hocalarından biri olan İlhan Palut, eğer maç öncesi pompalanan Galatasaray bu ligin çok çok üstünde, Anadolu takımlarına asla puan kaybetmez illüzyonuna kapılmasaydı, dün gece İstanbul'dan en azından bir puanı cebine koyup Karadeniz'e dönmüş olurdu. Palut'un Rizesi, bu maça kadar gol yemeyen takıma üç gol attı, biri milimle olmak üzere ikisi ofsayta takıldı ve kalesinde basit goller gördü. Biri duran top biri Osimhen biri de bariz bir defans hatasından... Tabii, ikinci yarı sahaya sürdüğü ve oyunu domine etmesini sağladığı takımın teknik ayaklarıyla maça neden başlamadığı da ayrı bir soru işareti! Bu da onun hata hanesine yazar.

Barış Alper yarası asla kabuk bağlamaz

Bundan önceki sezonlarda Milli ara Galatasaray'a pek yaramazdı. Çünkü tam ritmini bulduğu anda Milli ara devreye girer ve sonrasında toparlanması zaman alırdı. Bu kez ise tam tersi olacak benim görüşüme göre. Milli ara Galatasaray'ın bütün yaralarını sarması için fırsat olacak. Transferler tamamlanacak, Leroy Sane biraz daha takıma adapte olacak, Barış Alper krizi tatlıya bağlanacak -ancak bu yaranın asla kabuk bağlamayacağını da ifade etmeliyim- İcardi ve Osimhen daha hazır ve fit hale gelecek, Singo takıma oturacak, Okan hocanın, ilk dört haftanın yıldızı Sallai'yi her yerde kullanma şansı doğacak ve takımın rakipler üzerindeki dominasyonu ezici bir düzeye ulaşacak. Velhasıl, Galatasaray çağı başlayacak.

Sakin Güç Dursun Özbek ders veriyor!

'Sakin Güç' Dursun Özbek, bugüne kadar bütün krizleri gayet iyi yönetti. Bundan sonra da fahiş bir hata yapacağını zannetmiyorum. Galatasaray'ı Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yolculuğuna çıkardığını ve bu konuda gereken hamlelere cesaretle devam edeceğini düşünüyorum. Kerem Aktürkoğlu konusundaki kararına ise asla katılmıyorum ama saygı duyuyorum ve kesin onun bir bildiği, bizim ise bilmediğimiz bir şeyler var diyorum! Galatasaray'ın, ıvır zıvır işlere harcayacak zamanı ve basit meselelerle uğraşacak kadar boş beleş bir camia olmadığını da rakiplerinin bir kez daha gözüne soktuğunu ifade etmek istiyorum.  Umarım ders alırlar diyeceğim ama asla almazlar, almayacaklar da!.. Çünkü, geçmiş geleceğin tezahürüdür!

 

 

 

31 Ağustos 2025, Pazar 09:24
YAZININ DEVAMI

‘’Metin Kurt'a bak Barış Alper!‘’

Galatasaray’ın bugün verdiği mücadeleyi ben ‘Duvara Karşı’ deyimiyle açıklıyorum. 'Duvara Karşı' ifadesi, sanırım Fatih Akın'ın yönettiği ve Sibel Kekilli'nin o meşhur sahneleriyle akıllara kazındığı filmle günlük hayatımıza girdi. Ama durum o kadar basit değil! 'Duvara Karşı' sloganı ABD'de, özellikle Vietnam Savaşı'na karşı duruşunu simgeleyen, 68 kuşağının otoriteye karşı isyan ve meydan okuma biçimiydi. Bu anlamsız ve soykırıma dönüşen vahşi savaşa karşı protestolarda çok sık kullanılan bir slogandı. Zamanın egemen güçleri tarafından uygulanan sistemsel baskı ve adaletsizliğe karşı mücadeleci duruşu simgeleyen bir mottoya dönüşmüştü, 'Duvara Karşı' sözü.

Orta oyununun adı, Galatasaray’ı durdurmak!

Galatasaray'ın, Kayserispor karşısında aldığı 4-0'lık galibiyetin bununla ne alakası var diye düşünenlere konuyu açmaya çalışacağım. Türkiye'de bir orta oyunu oynanıyor. Bu oyunun adı: Galatasaray'ı nasıl durdururuz. Evet, konu durdurmak. Aşağı çekmek. Dünyaya açılmasını engellemek, dünyanın en büyük kulüpleriyle rekabet edecek düzeye gelmemesini sağlamak.

Kazım Kanat, yıllar önce açıkça ilan etmişti bunu 

UEFA Kupası kazanıldığı zamanlarda Galatasaray Avrupa Gol Kralı Jardel'i kadrosuna katınca rahmetli Kazım Kanat Sabah Gazetesi'nde, 'Bu Galatasaray Durdurulmalı' başlıklı bir yazı kaleme almıştı ve gerekçelerini sıralamıştı: Diğer takımlarla makas daha da açılacak, bir daha bu takımın seviyesine çıkılamayacak vs. O nedenle bu takımı muhakkak durdurmalıyız, daha da büyümesini engellemeliyiz ve kendi standardımıza getirmeliyiz. Yani, evrensel olamayacak, yerel kalacak, bizimle bu çamurun içinde debelenecek. Oysa senden iyi bir takımı durdurmanın tek yolu ondan daha iyi olmandan geçiyor. Kazım abi elbette bunu çok iyi biliyordu ama Beşiktaş holiganlığı daha ağır bastı! O zaman, Galatasaray'ın, kendi aralarındaki hesaplaşmalarını bir türlü bitiremeyen kendi iç dinamiklerinin de yardımıyla başardılar bunu.

 

Bütün amaç, Galatasaray'ı yerel rekabete hapsetmek

Lafı fazla uzatmayalım. UEFA ve Süper Kupa zaferleriyle dünyanın potansiyeli en yüksek kulüplerinden biri haline gelen Galatasaray'ın büyümesini engelleyen güçler bugün de iş başında. Çünkü Galatasaray, son üç sezonda elde ettiği yerel başarıları evrensele taşımaya en yakın noktada bugün. Bunun farkında olan ezeli rakipleri, Sarı-Kırmızılı takımı durdurmak için her türlü saha dışı organizasyona, bel altı müdahalelere baş vuruyor. Konvansiyonel medyasıyla, sosyal mecrasıyla, trolleriyle, yöneten-yönetilenleriyle, siyasi, ideolojik ve ekonomik bağlantılarıyla dört koldan kılıç kuşanıp cenge çıkmış durumdalar.

 Cim Bom sadece duvara değil, her şeye karşı...

Galatasaray bugün Duvara Karşı. Aslında her şeye karşı. Sarı-Kırmızılı camiayı 'Yapı' adı altında yaftalayıp itibarsızlaştırmaya çalışarak yansıtma tekniğini kullanan, tüm ülkede örgütlenmiş gerçek bir 'Yapı'ya karşı. Rakiplerinin yönetici ve teknik adamlarının Galatasaray maçı öncesi tüm medyayı dolaşarak iddialı demeçler vermeleri, taraftarlarını motive etmeye çalışmaları, hatta bazılarının seyircilerini kışkırtmaları, bazen de hakarete varan ifadeler kullanmaları boşuna değil. Sponsorluk veya bizlerin aklının ermediği başka birtakım teşvikler vasıtasıyla arkalarında yer alan güçlere bakınca aslında fotoğraf net olarak karşımıza çıkıyor!

Şampiyonluk kutlayan seyirci şimdi saldırıyor!

 

Burada bir anekdot vermek istiyorum: Fenerbahçe'nin Denizli faciası sonrası Galatasaray'ın elde ettiği o mucizevi şampiyonlukta ben görev icabı Kayseri'deydim. Galatasaray, İstanbul'da Kayserispor'u 3-0 yenmişti o son maçta. Şayet Kayseri o maçtan bir puan alsaydı tarihinde ilk kez UEFA Kupası'na gidecekti. Ama bu durum Kayserililer ‘in hiç umurunda olmadı. Sarı-Kırmızılı takım şampiyonluğunu ilan edince bütün Kayseri şehri sokaklara döküldü ve bu başarıyı kutladı. Dün gece ise Kayserili taraftarlar, Galatasaray'ın kaldığı oteli taşladılar, havai fişeklerle taciz ettiler milyonlarca Euroluk futbolcuları. Nereden nereye! O taraftarları provoke eden, destekleyen güçleri ortaya çıkarırsanız yumağı çözecek ipi de yakalamış olursunuz.

Yunus, Kerem ve Barış krizleri tesadüf mü?

Bugün yapılan operasyonların da somut göstergeleri var. Son bir, bir buçuk ayın gündemine bir bakar mısınız? Yunus Akgün sözleşme uzatmadı. Takımında mutsuz. Kazancını yeterli bulmuyor. Her gün bu suni kriz yandaş medya ve paralı askerler tarafından kamuoyuna pompalandı. Ardından Kerem Aktürkoğlu olayı devreye girdi. Süreci biliyorsunuz, fazla detaya girmeye gerek yok. Bütün bunlar Galatasaray'a zarar verecek hamlelerdi. Galatasaray'ın yapacağı transferlere girilmesi, engellenmeye çalışılması da bu operasyonların bir parçası elbette. Son olarak Barış Alper olayı patladı, patlatıldı. Neyin, ne olduğu oldukça açık aslında. Menajerler, komisyoncular, çakallar, 25 yaşındaki saf bir Karadeniz çocuğunun bedenine kene gibi yapışmış kan içiciler, onları yönlendiren baronlar; hepsi bu kaosun bir parçası. Maalesef, benim en çok sevdiğim Galatasaraylı futbolcu olan Barış Alper de bu krizin patlamasında bir Karadeniz delikanlısı gibi omurgalı bir duruş sergilemeyerek pay sahibi oldu 

Kendini vazgeçilmez sananlar hangi mezarlıkta!

Gelgelelim, Galatasaray takımı ve hocası Okan Buruk kendisine dün gece Kayserispor maçında çok önemli bir ders verdi. "Sen olmazsan da biz varız" dediler Barış Alper'e... "Sen bu takımın her şeyi değilsin, sadece bir parçasısın" mesajını verdiler bu aklı karışmış deli delişmen adama. Okan Buruk, yaptığı tercihlerle bir bakıma meydan okudu Galatasaray'a meydan okuyan bu cahil çocuğa. Yerine oynattığı Eren iki gol atarak Kayseri'nin gardını düşürdü. Onun yerine giren Zaniolo, Kayseri'nin sağ tarafını felç ettiği gibi harika bir golün asistini yaptı; Osimhen'e, al da at diyerek... Meşhur bir söz vardır: Mezarlıklar kendini vazgeçilmez sananlarla doludur, diye... Galatasaray dün Kayseri maçında Barış Alper Yılmaz'a bunu hatırlattı.

Kaleci Bilal'e yapılan büyük terbiyesizlik

Kayserispor, transfer tahtası kapalı olmasına rağmen ligin dişli takımlarından biri. İyi bir hocası, sağlam bir oyun planı ve tehlikeli oyuncuları var. Dün gece zaman zaman Galatasaray'ı zorladılar. Ancak karşılarında hafta içi gelişen olaylardan dolayı kenetlenmiş bir takım vardı. Artı Kayseri'nin takım değerine eşit yıldızları... Zaten onlar devreye girince yapacak bir şeyleri kalmadı. Seyircinin 100. maçına çıkan kaleci Bilal'e yaptığı terbiyesizlik için ise söylenecek söz yok. Bu ülkenin malzemesi bu maalesef.

Galatasaray'da ise galibiyette pay sahibi olan birkaç futbolcu vardı. Eren, Yunus, Sallai, Sane, Osimhen ve yerlerine futbolcu bakılan Günay ile Abdülkerim... Öne çıkan isimler bunlardı. Tabii başka iyi oynayan topçular da vardı ama bu saydığım isimler sahaya karakter koydular.

Barış Alper Yılmaz, Metin Kurt'u tanıyor musun?

Son olarak yine Barış Alper'e sesleneceğim, her ne kadar sesimi duymayacağına emin olsam da... Sağ-sol kenarlarda oynayan topçusun çoğunlukla. Dün senin pirin 'Çizgi Kralı' unvanlı Metin Kurt'un 13. ölüm yıldönümüydü. Senin takımını yalnız bıraktığın bir günde... O da senin gibi takımının 1970'li yıllarda üç yıl üst üste şampiyon olmasında çok önemli rol oynamıştı. Sonra çok sevdiği Galatasaray'la yolları ayrıldı. Para için değil, parayı pul olarak gördüğü ve emeğe, emekçiye saygı duyduğu, emeğin en kutsal değer olduğunu savunduğu için.  O zamanın muktedirleri sırf bunun için kellesini aldılar o asi adamın. Okuma yazman muhakkak vardır. Metin Kurt'u bir zahmet araştır, oku, anla ve kendine ona göre kariyer planla. Ama önce seni sağmal inek gibi gören çakal sürüsünü etrafından uzaklaştır. Bu kafayla gidersen çok büyük paralar kazanırsın ama asla bir Metin Kurt olamazsın. Tercih senin kardeşim!..

25 Ağustos 2025, Pazartesi 08:51
YAZININ DEVAMI