‘’Cisse'nin hediyesi!‘’
Holosko’suz 11 ile sürpriz yapan Denizli, dersini iyi çalışmıştı. Ekrem’i İbrahim Üzülmez’in önüne atan, uzun zamandır verimsiz kalan Holosko’nun yerine ise Serdar’ı oynatan Denizli’nin planlarını Cisse bozdu. Beşiktaş ilk yarıda sahanın tek hakimiydi. Fenerbahçe sadece üç etkili atak geliştirdi. Selçuk’un ön direkte kafa ile attığı, bir Fenerbahçe klasiğiydi. İkinciyi ise Kharkiv maçındaki hatalarıyla Sağlam’ın ipini çeken Zapotocny yedirdi! Cisse’nin sorumsuzluğu, takımını 50 dakika eksik bıraktı.
Aragones 60’a kadar oyuna hiç müdahale etmezken, Beşiktaş’ta soldan Ekrem, sağdan Serdar sürekli orta üretti. Cisse atılana kadar Beşiktaş, orta sahada sadece Selçuk ile ayakta kalmaya çalışan rakip futbolcuları sahadan sildi. Ancak Beşiktaş’lı forvetler ya şanssız, ya da beceriksizdi.
Kritik an Cisse’nin atıldığı dakikaydı. Fenerbahçe’nin orta sahadaki zaafiyetini iyi gözleyen Denizli üçlü defansa döndü, yine de kafa kafaya oynadı.
Fenerbahçe’de Selçuk tüm arkadaşları dururken, canla başla direndi, golle birlikte 10 numaraya yakışan pasların da sahibiydi. Beraberlik için risk alan eksik Beşiktaş’ın kalesinde pozisyonlar görmesi normaldi. On kişi ile oyunu rakip sahaya yıkmayı başaran, gollük fırsatlar bulan, Beşiktaş’ta eleştirilecek ilk isim Denizli değil, ikinci sarı kart yanlış bile olsa kırmızıya davetiye çıkartan Cisse’dir. Sezonun en iyi oyununu oynayan Siyah-Beyazlılar, sezonun en kötü maçlarından birini çıkaran Fenerbahçe’yi bir daha böyle bulamayabilir!
‘’İntihar‘’
Teknik patronun tartışma ikliminde maçlara çıkan, zihnen iğdiş edilmiş futbolcular yine de iyi oynadı ama olmadı.
Galatasaray hücum açısından Avrupa’da dahi pek çok kulübü imrendirecek bir kadro zenginliğine sahip... Topu ayağına aldığında seyrine doyum olmaz bir futbol sihirbazı kimliğine bürünen Lincoln’le, Arda’nın da, Baros’un da, Kewell’ın da verimi yükseliyor. Ancak kabak da Ayhan ve defanstaki arkadaşlarının başına patlıyor. Çünkü Arda dışında bu isimlerden hiç biri defansına gerçek anlamda yardım etmiyor. Bir de devşirme ön libero Meira rakibi ısırmayınca rakip ataklar etkili olabiliyor...
İlk 20 dakikada Jackson ve Deviç’li rakip hücumları etkili oldu. Kewell soldayken Volkan’ın yalnızlığı ile Kharkiv pozisyon buldu. Oyun sonrasında dengelendi. Defansif zaafın mimarları olarak gözüken yıldızların 40 dakikalık futbol gösterisi başladı. Hele öyle bir atak vardı ki; Kewell, Lincoln, Arda şeytan üçgenindeki pas trafiği, Lincoln’ün 10 numaralık slalom gösterisi Baros’un ayağından filelere gitti. Ofsayt gerekçesiyle sayılmasa da sadece o organizasyon için maça gitmeye değerdi. Barış oyuna girip, Meira yerine gidince oyun daha da keyiflendi. Kewell’ın 10 numarayı düğümleyişi, Lincoln ve Arda’nın topuklarıyla yaptıkları inceleri, sahanın tamamının kullanılması, önde baskı yapılması maçın kazanılacağını düşündürse de, Kharkiv 60’tan sonra oyunu dengeledi. Galatasaray 3 puana mahkummuş gibi saldırırken, kornerlerde yürekleri ağızlara getirdi. Ama sonucu aslan yürekli, yüzü maskeli, adelesi darbeli Servet’in bir anlık hatası belirledi. Canı sağolsun...
‘’Ganimet‘’
Şampiyonluk ‘hayal’ eden tüm rakiplerin puan saçtığı haftada Beşiktaş, Eskişehirspor’u neredeyse sahadan silerek, haklı bir üç puan aldı. Galatasaray’ı 4-2 yenen, 2-1 mağlup götürdüğü Fenerbahçe maçında 60 dakika 1 kişi eksik oynamısana rağmen, Sarı-Lacivertliler’i evine beraberlikle gönderen Es Es’i bu denli sahadan silmek, 3 puan açısından olduğu kadar özgüven açısından da önemliydi.
Son haftaların durgun adamı Tello başroldeydi. Birinci sınıf paslar attı, duran topları kullanırken bu kez harikaydı. Kullandığı bir korneri, kaleci İvesa çıkarırken şanssızdı ama, Sivok’a attırdığı goldeki pas, Nobre’nin ayağından golle sonuçlanan hücumda Holosko’ya yuvarladığı top, harikaydı. Youla’ya göz açtırmayan Toraman, İbrahim’le son derece uyumlu oynayan Zapo, önliberoda Cisse ve her zaman olduğu gibi forvette Nobre, arkadaşlarından farklıydı. Sivok’a da değinmek lazım. Stoper olarak transfer edilen, ancak önliberoda da mükemmel mücadele eden, alan bilgisi kusursuz Çek, attığı golle düğümü çözdü. Skor 2-0’ken yaptığı kademe ile de, maçın krize girmesini engelledi. İbrahim Üzülmez’in çıkışta olduğu gözüküyor, Ekrem’in aidiyet duygusu her gün biraz daha gelişiyor. Saracoğlu’ndan alınacak bir galibiyet, Beşiktaş’a şampiyonluk müjdeliyor.
Bütün bu söylediklerimin ışığında Eskişehir kötüydü. Sadece bozmaya çalıştı. Oynamaya çalıştığı anlarda, bıraktığı geniş alanlarla da Beşiktaş’ın ekmeğine yağ sürdü.
Üzülerek söylüyorum ki Hüseyin Göçek, Eskişehir’den de kötüydü. Nobre’ye, Youla’ya yapılan penaltıları atladı. Tello’nun kornerden gelen golünde, hata yardımcıdaydı ama, Sivok’un Youla’ya taç çizgisinden yaptığı faule kart göstermeyerek, tamamen sınıfta kaldı.
‘’Arayacaklar‘’
Galatasaray yavaş, Galatasaray ısırmıyor, Galatasaray defansında çok pozisyon hatası yapıyor... Galatasaray’ın ezberlenmiş bir hücum organizasyonu yok; hücumda klas oyuncuların doğaçlaması bekleniyor.
Galatasaray maçı kaybetmedi ama teknik adamların mücadelesinde galip olan Aykut Kocaman’dı. İki takım da, iki teknik adam da üç ön liberoyla oyuna başladı. İlerleyen dakikalarda Ayhan, Lincoln’ün görevine; 10 numaralığa soyundu, Ankaraspor’un ön liberoları Theo, Adem ve Muhammet rakip kaleye hiç bakmadı. Hoş, Ankaraspor adam eksilten ve birinci sınıf paslar üreten Özer’in yokluğunda hücum organizasyonunu terketmiş gibiydi. Zaten ilk yarıda Ankaraspor’un yakaladığı tek pozisyonda da pas Meira’dan geldi.
Defansı geride kuran, Ümit Karan’ı iki stoperin kucağında yapayalnız bırakan Galatasaray pozisyonlar da yakaladı. Servet’in topu çizgiden çıkardığı anda ne kadar şanslılarsa Kewell’ın direkten dönen topunda da o kadar şanssızdılar. Bütün pozisyon ve pozisyona dönebilecek ataklarda Arda vardı. Sağda oynadı, solda oynadı, adam kovaladı, bir fırsat kaçırsa da gollük paslar attı. Dün gece takımın en önemli emektarı kalbi kırık Arda’ydı.
Türkiye gerçeğiyle henüz tanışamayan Skibbe, Emre’yi oyundan çıkartıp Nonda’yı aldığında iş işten geçmişti. Kazanmak isteyen teknik adam elinde Galatasaray gibi kadro varsa eğer, daha maçın başında bir fazla adamla hücum eder. İkinci devrenin başında Mehmet Çakır’ı da kaybeden Aykut Kocaman, Neca’yı oyuna alarak üç puan aradı. De Sanctis, Batak’ın topunu kurtarırken 83’te Bilal, 84’te Ediz, 88’de Kanote, Skibbe’nin Almanya’ya dönüş biletini sonraya bıraktı.
Galatasaraylı futbolcular Olympiakos ve Benfica maçındaki konsantrasyonu Türkiye’de hiç göstermiyor, hepsi ‘seviyoruz’ diyor ama sanki onlar da hoca gitsin istiyor!
‘’Kornerleri Denizli kullansın‘’
3-5-2’nin birkaç açılımı var. Teknik adam stoperlerine tandemde güvenmiyor! Sonra, kanatlardaki oyuncuların bindirmeleriyle orta ve pozisyon üretilmesi isteniyor. Olmuyor!
Beşiktaş eksik ve genç bir rakip olan, Yusuf, Romachenko ve Sercan gibi direnci zayıf 3 oyuncusuna hâlâ yükleme antremanı yaptıran Bursaspor karşısında, zeminin de kalitesizliğiyle vasatı dahi aşamadı.
Aidiyet, samimiyet, sadakat duygusu en yüksek ve kaçırdığı gole rağmen hücumda en faydalı futbolcu Nobre’nin çıktığı andan itibaren orta sahası olmayan bir Beşiktaş izledik. Zapo ve Gökhan aldığı her topu şişirirken, İbrahim Üzülmez, Ali Tandoğan’ın fonksiyonları sıfıra indi. Beşiktaş’ın ihtiyacı hücumda göz korkutacak 2 uzun değil, orta sahada savaşacak ve pas yapacak İnceman’dı. Soğukkanlılığını yitirmiş, şuursuzca hücum edemeyen bir Beşiktaş!
Yerden oynayamıyorsanız, oyun oynanırken hücumda çoğalamıyorsanız, Fenerbahçe’nin yaptığı gibi duran toplardan gol bulacaksınız. Kullanılan korner sayısı 17, Beşiktaşlı’nın dokunabildiği orta sayısı bir. Ayrıca yapılamayan son paslar da var. Ertuğrul Sağlam’ı Denizli’ye fütursuzca şikayet eden başta Tello hiç değilse bir güzel korner kullanamazsa, özgür Holosko gollük tek bir pas atamazsa Beşiktaş hep zorlanacaktır.
Nobre ve Serdar’ın kullanamadıkları, Sercan’ın çizgiden çıkardığı fırsatlar var ama özellikle son 25 dakikadaki oyundan sonra galibiyet Beşiktaş’ın hakkı değildi.
Mustafa hoca, dörtlü savunmaya dönmeli. Delgado’nun bu plandaki rolü figürasyondan öteye geçemeyeceğinden, Cisse yoksa Uğur İnceman’ı önlibero mevkiine yerleştirmeli. Holosko veya Delgado’dan biri beklemeli. Ve antrenmanların önemli bir kısmında duran top organizasyonu gerçekleştirmeli. Balayı bitti, bitiyor...
Bursaspor’a gelince. Sakatları, cezalıları, ülkelerine dönmüş yabancıları ve Sercan’ın kullanamadığı net bir pozisyonları vardı. Ne istediklerini, nasıl alacaklarını biliyorlardı. Savunmada Mustafa Sarp başta, Ömer Erdoğan ve İbrahim’le mükemmel oynadılar. Şuursuzca saldıran Beşiktaş’tan puanı şuurları ile kazandılar.
‘’Savunmanın zaferi‘’
74. dakikada Guiza Emre’nin ‘al da at’ dediğini çerçeveye gönderse Galatasaray çok daha büyük bir hezimeti yaşayacaktı. Keza bir sonra 5’e 2 yapılan kontratakta Emre pası düzgün kullansa!
Yine nefes kesen, tempolu, coşkulu, heyecanlı bir maç... Yine geçmişte olduğu gibi hayat öpücüğünü, yaşama dönüş için gerekli nefesi ezeli dostu ebedi rakibi Galatasaray'dan alan Fenerbahçe...
Galatasaray ilk dakikada gol yapınca iş yememeye kalmıştı. 15-20 dakika kaleyi kapatabilmek rakibin oyun disiplinini yitirtecek, özgüveni bitirtecek ve favori olduğu bir derbiyi ilk kez kazanacaktı. Dayanamadılar. Alex yoktu. Duran top avantajı sözde kaybolmuştu. Selçuk önce sağdan gelen kornere şahane bir kafa çaktı, Ayhan kurtardı. Deivid'in kullandığında ise yine ön direğe koşan Selçuk tek başına 4 Galatasaraylıyı esir aldı. Attığı goldeki klas süperstarlara yakışırdı.
Aynı suda iki kez yıkanılmaz diye bir atasözü var. Skibbe rakipten 24 saat sonra oynamış, 7 saatini yollarda harcamış takımı bozmamıştı. Hata olduğu skor dengelendikten sonra anlaşıldı. Galatasaray iki maç üst üste iyi oynayamıyor, kadro yenilense de Saracoğlu Sendromu iyileşmiyor. Ve Fenerbahçe bir gerçeği yeni keşfediyor. İyi savunma yaparsan kazanırsın! Fenerbahçe’ye maç kazandıran anlayış rakibe ikinci yarıda tek pozisyon vermeyen, sert takım savunmasıydı.
Solda Arda Hakan'a yardım etmiyor, Gökhan Gönül o kanattan rakibi hırpalıyordu. Baros da etkisiz eleman görünümündeydi. Oyun dengede gidiyor, heyecan yükseliyor, Fenerbahçe'nin genlerine işlemiş futbol şansı bu kez De Sanctis'i Emre Aşık'ın plasesiyle mağlup ediyordu. Arsenal'de Çanakkale geçilmezi oynayan Sarı Lacivertliler bu kez akıllı paslarıyla Galatasaray'ı ordan oraya koşturuyor ama Meira ve Ayhan ikilisini yıkamıyordu. Galatasaray’ı yıkan gol ikinci yarının başında De Sanctis’in hatasında Lugano’dan geldi. Eğer baraj kurdurmayarak Carlos’a meydan okuyorsan o topu ya tutacaksın, ya da havuza değil, kornere ya da taca atacaksın.
Alex’siz Fener’de herkes sorumluluğu paylaşırken, Lugano, Edu, Selçuk, Uğur ve Gökhan arkadaşlarını biraz daha aştılar. Kendilerini en çok hırpalayan Ümit’in yokluğunda ikinci yarıyı tek pozisyon vermeden tamamladılar. Deivd’in muhteşem golüyle zaferlerini taçlandırdılar. Elbet Volkan’da kalan Kewell’ın şutu pozisyondu, ancak bir organizasyon sonucu değildi.
Galatasaray 3-1’den sonra oyun disiplinini iyice yitirdi. Şuursuz ataklar iyi yardımlaşan Fenerbahçe defansında eridi ve kolay kontratak fırsatları getirdi.
Ümit’e Edu’nun yaptığı penaltıyı vermeyen Hüseyin Göcek maçı ortaya yönetti. Lincoln’ün kart itirazını yaptığı pozisyonda Selçuk’a sarı kart gösterebilirdi. Lincoln’ü 1 dakika sonra kendini yere bırakıp frikik aradığı pozisyonda soyunma odasına gönderebilirdi. Hatalar yaptı ama Skibbe’nin ya da Galatasaraylı futbolcuların yaptığı hatalardan daha etkin değildi. 4-1 bitmiş bir maçı bazı pozisyonlarda haklı olsalarda Hüseyin Göcek ile açıklamaya çalışmak doğru olmaz.
Fenerbahçe ebedi dostuyla futbola ve lige geri geldi.
‘’Karadeniz'de altın gol‘’
Colman öyle güzel bir zamanda, öyle güzel bir gol attı ki! Bir nevi şapkadan tavşan çıkarttı... Bordo-Mavili ekip, kötü oynarken kazanarak ‘büyük kulüp’ duygusunu pekiştirdi. Sanki bedenleri sahada, akılları başka yerdeydi Bordo-Mavililer’in. İstemiyor gibilerdi, rakibe basmıyor, zorlamıyorlardı. Sanırsınız, sabah kondisyon çalışması yapmışlardı!
Yanal’ın Giray tercihi doğruydu elbette. Rakibin eski kaptanını oynatmamak olmazdı. Cale’nin oynaması da doğruydu, kaptanın da. Isaac, Gökhan tercihi de. Yattara çaresizliği de! 10 kişi oynatıyor Gineli! 35’e kadar aldığı her topu kaybetti. Çok içeri girdi. Takımını oynatmayı değil, keyif yapmayı istedi, beceremedi. Formda olduğu zaman, hepimizi kendisine hayran bırakan ‘sihirbaz’, formsuz ve sorumsuzken dayanılmaz bir futbolcu kimliğine bürünüyor. 35’te rakibini kovalayıp, nihayet bir top kazandı. Yanındaki arkadaşına verse, alkışlanacaktı. Ama o yine fantazi aradı. Yanal, ona nasıl dayandı? Çıktığı 60.dakikaya kadar hiçbir şey oynamadı. Kendisini eğlendirmek için oynayan futbolcularla şampiyonluk yakalanamaz, iyi bir takım yaratılamaz.
Trabzonspor’da Giray, 2 önemli top keserek, Colman attığı golle, Serkan, sahiciliği ve samimiyetiyle arkadaşlarından öndeydi. Song’un defansı geride kurdurması, Hüseyin’in stoperlerine çok yaklaşması Trabzonspor’u hamlesiz ve bekleme futbolu oynayan bir takım haline döndürüyor. Böyle olunca, Hacettepe gibi mütevazi bir rakip karşısında dahi, oyun üstünlüğü sağlanamıyor.
Colman’ın attığı muhteşem gol dışında, Orhan Şam’ın 2 vuruşunda ve İbrahim’in uzatmada kullanamadığı pozisyonda şans Trabzon’un yanındaydı.
Büyükler kötü oynarken de kazanır ama, şampiyonluk tedirginlikle, bekleyerek kazanılmaz. Biraz daha coşku, biraz daha ihtiras şart.
‘’Şiir tadında Galatasaray‘’
Hiç bitmese, sabaha kadar sürse seyretmekten sıkılmanın söz konusu olmayacağı bir müsabakaydı. Yakın geçmişte Tromsö faciası yaşayan, geçen sene Helsinborg gibi zayıf bir rakibe Ali Sami Yen’de yenilip, Avusturya Wien’i deviremeyen Galatasaray nihayet 90’lı yılların sonunda, 2000’li yılların başındaki gibi oynadı. 2 hafta önce Olimpiakos maçında taraftarını mest edip, Eskişehir maçında dağıtan Galatasaray tek kelimeyle Avrupalı’ydı…
Hemen ilk gole geçelim.
Aslında 15 saniye önce Baros’un vuruşu gol olmalıydı. Ama talih, emek veren, her zaman hazır bekleyen Emre’nin yanındaydı. Servet’in kafa pasında attığı gol ona çok yakıştı.
Derbi maçından ziyade bu maça konsantre olmaları önemliydi. Fenerbahçe ile yılda minimum 2 kez oynayan Sarı Kırmızılar bir başka dev Benfica ile tarihinde ilk kez oynuyorsa eğer, Portekiz ülke puanı açısından en önemli rakiplerimizden biriyse eğer, Benfica UEFA sıralamasında 18. Galatasaray 76. sıradaysa ve hedef yukarılarsa eğer aslolan Benfica maçını kazanmaktır.
Rüya gibi başladı Galatasaray… 3 dakikaya sığan hücum resitali Lincoln, Arda ve Ümit’in neler yapacağının ipucunu verir gibiydi. Skor 1-0’ken, Benfica’nın hocası iki büyük futbolcu Nuno Gomes ve Reyesi çıkartıp, bonservis bedelleri toplam 17 milyon Euro olan Aimar ve Cardozo’yu almışken şovu Lincoln, Ayhan, Arda ve Ümit yapıyordu. Ümit’in ayağından gelen, Galatasaray tarihinin Avrupa macerasındaki hazırlanış ve yapılış açısından en güzel gollerinden biriyle futbolcular sanki bir itirafta bulunuyordu: Ligdeki sorunumuz konsantrasyon!
Reyes’in şutunu son anda çelip, Suazo’un şutunu can havliyle ve son anda kurtaran Sanctis’ten, en ilerideki Ümit’e herkesin müthiş oynadığı müsabakadan Galatasaray haklı bir zaferle ayrıldı... Takım hep birlikte savunma, hep birlikte hücum yaptı. Emre ve Servet’in mükemmel uyumuna, Hakan Balta kademeleriyle müthiş destek verdi. Sağda Sabri hücumda ve savunmada çok istekli, göbekte Meira çok soğukkanlıydı.
Golcü Baros, gerçek bir profesyonele yakışır bilinçle orta sahanın sağında gık çıkartmadan oynarken, doğru koşularla iki de net pozisyon yakaladı. Atsaydı ona da yakışırdı. En önemlisi kendi oynar ve oynatırken, ilk kez rakibini oynatmamaya çalışan bir de Lincoln vardı. Brezilyalı da rakip kovalayınca Ümit, Arda ve Baros da elbette hiç durmadı. Ümit kendisinde 10 cm uzun rakiplerinden onca hava topu alıp, ince paslarıyla baş döndürürken iki futbolcu arkadaşlarından daha da farklıydı.
Muhteşem olanlar maçın başında gördüğü sarı karta rağmen, orta sahada yaptığı ve avantajla devam eden faulde ikinci sarıdan kızarabilecek Ayhan ile Arda’ydı. Ayhan oyunun iki yönünü de gerçek bir 10 numara gibi 10 puanlık oynadı. Savunmasının yanında şık çalımları ve pasları ile an be an rakibin direncini azalttı. Hücumda yaptığı çok şık işlere çokça şahit olduğumuz Arda savunması, top saklaması-taşıması ve gol pası ile tam bir süperstardı. İzlerken yorulduk, o da yoruldu. Yorulmak, ama yılmamak lazım. İyi futbolculuktan büyük futbolculuğa geçiş günüydü sanki Arda için…
Bu çok keyif veren futbolun ve galibiyetin mimarı tabii ki Skibbe. İyi teknik adamlıktan büyük teknik adamlığa geçmek için, bir şey daha yapmalı. Futbolcularının her maçı yüksek konsantrasyon ve aynı disiplinle oynamasını sağlamalı, patron olmalı…