‘’Arda taşıdı‘’
Galatasaray da rakipleri gibi... Ustaları günündeyse maç kazanıyor, değilse dağılıyor, bir türlü Olympiakos maçındaki muhteşem futbolu oynayamıyor.
Hücumdaki zenginlik daha 11. dakikada skoru 2-0’a taşıdığında herkes maçın bittiği duygusuna kapıldı. O dakikaya kadar da bekleme futbolu oynayan Galatasaray, rakibi sahanın hiçbir yerinde ısırmıyordu ama Arda’nın mükemmel pasına Kewell’ın şık plasesi, Baros’un kaleci Tolgahan’dan dönen topunu Lincoln’ün güzel bitirişi, Galatasaray’ın her takımla olan farkını ortaya koyuyordu; hücumdakiler çok usta...
Skibbe, Antep’in ayağa oyununa çözümü tek forvete dönerek bulmaya çalışmıştı. Eskişehir maçında görmüştük, 4 oyuncu takım savunmasına katkı yapmadığında büyük sıkıntılar yaşanıyordu, dün olduğu gibi... Kalecisi Murat Şahin, santraforu Beto’dan yoksun Gaziantepspor yokları oynarken, Galatasaray hücumda Arda ve Lincoln’ün yaratıcılıklarıyla 4 önemli pozisyon daha yakaladı, farkı açamadı ve bu sezon izlediğimiz en kötü Antep, Arda’nın elle oynaması sonucu kazandığı penaltıyla maçtaki antrenman havasını noktaladı. Arda penaltıya sebep olduğu için eleştirilmektense savunmaya katkı yapmak için gösterdiği çabadan dolayı alkışlanmalı.
Nurullah Sağlam maçı çevirmek için 19 yaşındaki Ahmet’i sahaya sürerken, Ümit Karan, Volkan gibi değerli alternatifleri olan Galatasaray, maçın koptuğu 83. dakikaya kadar akla karayı seçti. Gaziantep Eduardo’nun kafasından 61 ve 65’te iki fırsatı harcarken son sözü Galatasaray’ın ve sahanın en iyi futbolcusu Arda söyledi. Arda’nın yanında Ayhan da müthiş direndi. Lincoln, hücumda zaman zaman iyi işler yaparken, takım savunması yine iyi sinyaller vermedi. Galatasaray, ‘takım’ olarak savunma yapmaz, rakibe basmazsa daha önce de söylediğim gibi her maç 3 ihtimallidir.
‘’Rakip seçersen‘’
Hak eden, Eskişehirspor kazandı... Olympiakos maçının mutluluğunu üzerinden atamamış, yorgun, konsantrasyonu eksik Galatasaray kendisinden daha güçsüz, deneyimsiz Eskişehir karşısında ilk 40 dakikada nerdeyse yoktu.
Es Es, perşembe günkü Galatasaray, Galatasaray da Olympiakos gibiydi. Evsahibi çok istedi.
İlk yarıda 38 dakika Eskişehirspor’a ezilen Galatasaray kalesine atılmış biri gol olan, 3’ü De Sanctis tarafından kurtarılan toplam 7 şut varken, misafir hâlâ uyanmamıştı.
Galatasaray bu kadar ezildi ve pozisyon verdiyse eğer, yorgunluktan değil konsantrasyon eksikliğinden bahsedilebilir. Olympiakos maçında son sezonlardaki en iyi futbolunu oynayan Sarı-Kırmızılılar bu kez birlikte oynamıyor, Servet ve Emre oyunu daraltmıyor, Hakan Balta hiç katkı yapmıyor, yanında Nonda’yı bulan Baros’un katkısı hiç gözükmüyordu.
Maça bir Zidane çalımıyla başlayan Arda, 19. dakikada 3 Eskişehirli rakibinin topla başını döndürüyor ancak takım arkadaşlarının Sabri, De Sanctis ve biraz da Ayhan dışında hepsi derin uyku halinde bulunuyordu. Youla bir gol bulmuşken, Sabri 2 mükemmel ters kademeyle kalesini muhtemel 2 golden kurtardı. De Sanctis; Poljak, Serdar Özbayrak ve Bülent Bayraktar’ın şutlarında kalesinde devleşti.
Rakip defanstaki kademenin ilk bozulduğu pozisyonda, rakip kaleye atılan ilk şutta, Arda’nın pasında Ayhan, İvesa’yı avlıyor skor da oyun da dengeleniyordu.
3 ayda topladığı sempatiyi bir maçta kaybeden Baros; önce eliyle düzeltip bir gol attı, sonra hileyle penaltı aradı, yaptığı hile pahalıya patladı. Aydınus yardımcısının bayrağına rağmen gol kararını verirken cesur, Galatasaray kendilerine hata yapılınca pek isyankârdı.
Haklı olan kazandı.
‘’Şahane ama şanssız‘’
Son dakikada yürekleri ağızlara getiren De Sanctis'in Olympiakos maçını bir kere yere yatmadan tamamlayıp, en rahat maçını oynayacağını söyleseler kim inanırdı! Trabzon maçının kadrosu, Trabzon maçından iki gömlek iyi futbol oynadı. Sarı Kırmızılılar'da vasatın altında oynayan tek futbolcu yoktu, mükemmeli çoktu. Yalnız şansı yoktu. Bu maçın 6-7 farkla bitmesi gerekirdi.
Kewell'ın Hakan Balta'yı hiç yardımsız bırakmaması, Servet ve Emre'nin geriye yaslanmayıp takımın boyunu kısaltması Galatasaray'ın futbol kalitesini yükseltti. Tempoyu ayarlayan, hamle üstünlüğünü hep elinde tutan bir Galatasaray izlemek ancak takım savunması yapmakla mümkün olurdu. Yaptılar. Hep birlikte savundular, hep bildikte çıktılar. Dengeli oyun Hakan Balta ve Sabri’nin hücuma katkısını da artırdı. Ve net olarak anlaşıldı. Galatasaray kendi dengi takımlarla oynarken iki ön libero kullanacak.
70. dakikaya kadar savunmanın solunda oynayan Hakan Balta hem kestiği hem oyuna soktuğu toplarla gördüğümüz en iyi Hakan olurken, Servet ve Emre maçı sıfır hatayla tamamladı. Dörtlünün sağındaki Sabri başlangıçta tutuk gözükse de mükemmel kanat bindirmeleri yaptı. Fakat savunmada daha dikkatli olmalı ve ayakta kalmalı. 39. dakikada rakibine yatarak yaptığı faul net bir penaltıydı.
Şüphesiz ki en önemli adamlar orta sahanın göbeğindeki hem kesici, hem de oyun kurucular Ayhan ve Meira'ydı. Meira bu performansı ilk Steau maçında gösterse Galatasaray Şampiyonlar Ligindeki ilk maçını önceki gece Lyonla oynamıştı. Mükemmeldi. Çok kritik pozisyonlarda kritik müdahaleler yaptı, top kazandı, olumlu da kullandı. Her maçı aynı özveriyle oynayan Ayhan ise takımın kendisine ayak uydurmasıyla 10 numaralık oynadı. Bastı kazandı, akın yönünü değiştirdi, üçüncü bölgeye gidip ekstra katkı yapmanın yollarını aradı. İkisi de hem rakibin yüzünü döndürmediler hem defanslarını hem forvetlerini mükemmel desteklediler.
Kewell attığı golle geceye damgasını vururken, 4 rakibin içinden çıktığı pozisyonla, yaptırdığı ama hakem tarafından verilmeyen penaltıyla akıllarda kaldı. Çok usta, disiplinli ve en önemlisi karakterli.
Arda dört golle bitirebileceği müsabakayı yalnızca mücadelesinden ötürü alkışlarla tamamladı. Bu kadar mükemmel performansa, bir gol yakışırdı. Çaba bu kadar yüksek olursa ödül de gelecektir. Lincoln ise saat gibi işleyen takımda şanssız diğer adamdı. Golün ortasını yaptı, birinci sınıf paslar attı, direkten dönen iki topuyla sahanın en şanssız adamıydı. Daha ilk pozisyonda rakibe sarı kart gösterten Brezilyalı ile Kewel ve Arda, forvette kim oynarsa kral yapar. Bu üçlüyle oynamak isteyen akıllı santrfor ekstra antrenman yapıp, formayı kapar…
55. dakikada, gol dışında bir futbol müsabakasında görmek istediğimiz her şey vardı. Galatasaray ikinci yarı başlar başlamaz golle bitebilecek 4 pozisyonu kullanamamıştı ama yine basıyordu. Baros rakibi presle çizgide bastırdı. Uzaklaştırılmaya çalışılan topu Arda kaptı. Barosa verdi. Baros çizgiye inen Ayhan’ın önüne yuvarladı. Ayhan rakibini geçip geri kesti Arda’nın vuruşu rakipten, Lincoln’ün vuruşu direkten döndü.
Hep beraber koşan, rakibi boğan, rakip kaleye akıllı paslarla çullanan ve hep birlikte oynayan bir Galatasaray. Buydu beklenen Galatasaray. Şansı da yanında olsa fark daha büyük olurdu ama artık akort bozukluğu bitiyor, takım aynı telden çalıyor. Galatasaray'ı güzel günler bekliyor…
‘’Kazanan haklıdır‘’
Gökhan’ın 39. dakikada başlattığı gol kaçırma yarışı, 55. dakikada Umut’la bittiğinde, atı alan Üsküdar’ı geçmiş, 60’ta da Lincoln’ün hazırlanış ve yapılış açısından maçtaki atılan tek güzel golüyle karşılaşma da bitmiş oldu.
Denk kuvvetlerin mücadelesinde maçın kaderini şans ve beceriksizlikler belirledi...
Galatasaray’ın attığı ilk gol, Arda’nın arka direkte bekleyen arkadaşlarına yaptığı ortadan, ikincisi Arda’nın topu kırdığı pozisyonda Servet’in eline çarparak kaleye giren toptan geldi. Yeri gelmişken, elle oynamada bir bilinç olmadığı için gol kararı doğruydu.
Hücum ve savunma 5’leri ile sürekli 3 ihtimalli maçlar oynayan Galatasaray teknik heyeti, maç eksiği olan Emre’yi stoperde başlatırken, Topal ve Linderoth’un yokluğunda ön libero mevkiini Meira ile doldurdu. Hem Ayhan’ı rahatlattı, hem de Baros, Lincoln, Kewel ve hatta Arda’nın yardım etmediği savunmaya bir nebze nefes aldırdı. İlk 2 goldeki şansla da Florya’daki hesap Mecidiyeköy’de tuttu!
Trabzonspor’da ise Yanal savunması olmayan Colman’ı kulübeye çekip, 3 hücumcusundan birini dahi feda etmedi. Devreyi berabere bitirip Galatasaray’ın takım disiplininden koptuğu zamanda Yattara’yı alarak, rakibi imha etmeyi hedefledi. Trabzon’daki hesap Ali Sami Yen’de tutmadı...
Dün dökülen Trabzon defansı Baros ve Kewel’in ekmeğine yağ sürüp, maçın sonucunu belirlerken, Galatasaray’da De Santis, Meira ve Ayhan, Trabzonspor’da Serkan arkadaşlarından bir adım öndeydi. Arda’nın şans golünde bariz hatası bulunan kaleci Tolga da artık yerini Slyva’ya bırakacak. Ali Sami Yen’de Galatasaray’dan alınacak 1 puan dahi büyük avantaj sağlayacaktı yine de karalar bağlamaya gerek yok. Trabzon’a iç sahada kaybedilecek puan Galatasaray yönetimini de, Skibbe’yi de bir kere daha sallardı. Gevşemeye gerek yok. Bu futbol Olympiakos maçında yetmez.
Gezer’e gelince... ‘Profesyonellik abidesi’ Lincoln elle oynadığı gerekçesiyle değil, bayrak direğiyle dans ederken atılmalıydı. Bünyamin Gezer’in sarı kart gösterirken eline vuran Tolga’yı, ikinci sarı kartı göstermemesi hataydı.
‘’Ayıp olmadı mı?‘’
Skibbe tutunamadı. Uyumu mu zaman aldı, sakatlıklar mı elini kolunu bağladı, kangren haline gelen gruplaşmaları mı aşamadı, yoksa bu denli kaliteli bir kadroyu birinci sınıf bir takım haline getirecek kalitesi mi yok bilemiyoruz. Belki bu soruların hepsinin cevabı evet...
Bu aşamada çok da önemli değil...
Önemli olan Galatasaray’da 2000’li yılların başından beri süren kabalık sürecinin devamı...
Skibbe’nin istifasını istiyor, bekliyorlar. 3 kuruş tazminat için Skibbe’ye haber vermeden, Skibbe’nin kolunu bacağını kırıp ayrılmaya zorluyorlar.
Skibbe’yi onlar keşfettiler, buldular getirdiler. Adnan Polat da, Haldun Üstünel de, Adnan Sezgin de kefil oldular. Pek çok yorumcu Skibbe’nin bu kadroyu yönetmekte yetersiz kaldığını yazdı ama gönderilmek istenen Skibbe bu kadarını hak etmedi...
Önce Fatih Terim denemesini gördük, sonra Rijkaard’ı duyduk. Belli ki taraftar üzerinde olumlu etki yapacak, karışamayacakları bir teknik adam almaya çalışacaklar.
Nasıl olsa Cevat Güler hoca da var.
Ama vicdanlar nerede kaldı... Ya Galatasaray’ın değerleri? Zerafet?
Galatasaray’ın yöneticileri teknik adam ya da futbolcu transfer ederken hata yapabilir ama gönderirken bu denli kabalaşabilir mi? Bir yönetim yetkisini bu denli hoyratça kullanabilir mi? Hocanın iki yardımcısını hocaya dahi haber vermeden işten çıkarabilir mi? Ne hakla?
Ümit Davala’yı kovmuşlar. Galatasaray tarihinin altın sayfalarının açılış golünü atan, Milan’ı Avrupa kupalarının dışında bırakıp, UEFA serüvenini başlatan golün sahibini... Önyargılarım vardı hakkında ‘Terim’in evladı’ diye ama milli takımda çalıştığı dönemde hiç aklınıza gelmeyecek, Terim’in tüm ekibine muhalif bir antrenör, ‘O 3-4 dil biliyor. Kurs ve antrenman kaçırmıyor. Çalışıyor. O, Terim’in adamı değil, Ümit Davala’ demişti. Onu da kovdular. Bir yandan da Terim’i getirmeye çalışıyorlar. Bir bildikleri vardır tabii ama anlamak zor!
Skibbe’nin kendi seçtiği antrenörü gönderiyorlar. Skibbe’nin haberi yok. Skibbe’ye ekibin diğer kısmının bakışını yerle bir ediyorlar. Ayıp değil mi?
Beşiktaş bu denli eleştirilirken, Galatasaray kabalık yarışında ipi göğüsleyecek hamleyi nasıl yaptı, anlamak mümkün değil... Anlamak mümkün de, yazmak imkansız, cezası var.
Skibbe’yi gönderecekseniz, çağırırsınız, ‘Hocam olmadı yollarımızı ayıralım’ dersiniz. Karşılıklı anlaşır, belki de ciddi bir tazminat ödersiniz. Ama siz doğmadan kurulan, sonralarda da kalacak bir kulübü küçük düşürmezsiniz. Fenerbahçeli, Galatasaraylı, Beşiktaşlı olmanız fark etmez, hepiniz örneksiniz. Bu şekilde yine kötü örnek...
Skibbe olsam istifa etmem. Etmem ki diğer kulüpler Galatasaray kurnazlığıyla tazminat için teknik direktörlerin yardımcılarını kovarak istifaya zorlamasın...
Mesele paraysa da, paradan önemli değer yok mu?
Skibbe başarısız. Skibbe’yi getirenler ve bu biçimde göndermeye çalışanlar ne denli başarılı, ayrı bir tartışma konusu.
‘’Bellinzona değil Bursa!‘’
Yusuf varsa Yusuf’a adam markajı vereceksin. Soyunma odasına gidene dek... O “acemi” Zico Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynayan takımıyla Avrupa’daki hiç bir rakibe adam markajı yaptırmayıp, Yusuf’u Selçuk’la tutturduğunda utanılacak bir iş yapmamıştı ki... Tamam, çağdaş futbolda böyle bir anlayış yok. Ama Bursaspor dışında kimsede de Yusuf yok! Yusuf’la bir adamı eşleştirirsen belki 10’a 10 oynarsın, ama Yusuf’u hem de 3. bölgede özgür bırakırsan, ön liberoların bitmişse, rakip forvet beceriksizse az, formdaysa çok santra yaparsın!
Bellinzona maçı Bursaspor karşılaşmasının Galatasaray için nasıl geçeceğini göstermişti. O Galatasaray kimseyi kolay kolay yenemezdi. Yenemedi, hezimeti Bursaspor’un acemi ayakları önledi...
Samet Aybaba dersini iyi çalışmış. Stoperlerini beklemeye almış, Veli ve Keçeli’yi kademe konusunda uyarmış, ön liberolarına fırsat bulduğu zaman rakip defansın arkasına koşmasını söylemiş. Adriano’yu tek forvet gibi oynatıp, Sercan’ı her fırsatta Servet’le Meira’nın arasına koştururken patronluğu Türkiye’nin en klas oyuncusu Yusuf’a bırakmış...
Tempo düşük. Bursaspor kendisi açısından haklı sebeplerle bekleme futbolu oynuyor. Galatasaray ise bir o yana bir bu yana. Hedeften uzak, durarak!
Sakatlar ideal kadroyu oluşturmak açısından sıkıntı yaratabilir ama dün sahada yer alan kadronun Bursaspor’dan daha kötü olduğunu kim söyleyebilir?
Kötü olan Galatasaray’ın futbol anlayışı... Sabri kötü... Ayhan dışında orta sahanın tüm futbolcuları kötü. Nonda kötü... Biraz Ayhan, biraz Baros, biraz Volkan, biraz Lincoln’le olmaz... Olmadı!
Takımın ne hücum prensibi var, ne savunma! Mücadele etmeyen, futbolun basit prensiplerine sadık kalmayan, statiklikten kurtulamayan takımlara puan yok! Galatasaray’a da!
‘’Şahane galibiyet!‘’
Yaser’in güzel kafa şutu, takımın Avrupa’da ihtiyacı olan ekstra 1 puanı kazandırdı. Birkaç dakika önce 55.(!) yan pası yuhalayan seyircinin üstündeki gergin atmosferi dağıttı ama, bir gerçek var ki, Galatasaray, çok kötü oynadı. Galatasaray, sıklet olarak kendisini asla tartamayacak rakip karşısında bu denli sıkıntı yaşamamalıydı. Sarı-Kırmızılılar’ı utanç verici bir skordan, belki de durum berabereyken, 2 kez kaleyi kapatan De Sanctis kurtardı.
2000’li yıllardan beri kurulmuş en iyi kadro, savunmaya rakip yarı alanında başlayamıyor, çabuk oynayamıyor, kanatlar verimli kullanılamıyor. Bir tek, geçen sezonu neredeyse tamamını yatarak geçiren Lincoln, şov yapıyor, oraya bakıyor-buraya atıyor, adam eksiltiyor, gollük ortalar yapıyor, penaltı alıyor(!), taraftarı coşturuyor ama hücumda Baros dışında kimse ona ayak uyduramıyor. Aslında uydurmuyor, büyük çoğunluk durarak oynuyor, karşıda gol atılması gereken bir kale yokmuş gibi, bıkmadan, usanmadan yan pas yapıyor. 85. dakikada seyirciyi patlatan amaçsız yan paslar, 40.dakikada da yaşanmış, kendi yarı sahasında 25 pas yapan Galatasaray, 3 metre mesafe alamamıştı. Galatasaray’ın bir hücum planı olmadığı gibi, takım savunmada yapamıyor, rakibini ısıramıyor. Jübile maçında dahi kora kor mücadeleden bu kadar kaçınılmaz.
Sağda Serkan, solda Volkan henüz hazır değil. Meira ile Servet her gün biraz daha uyum sağlıyor. Kewell’ın yokluğunda dahi sağda oynatılan ve sakatlanarak çıkan Arda’nın tepkisi beden dilinden de anlaşılıyor. Ancak Arda’ya sağ kanadı sevmek, alışmak ve çalışmak kalıyor!
Ayhan, üstüne düşen görevi fazlasıyla yaptı. Mehmet Topal, Hakan Balta hücuma hiç katkı sağlamadı. Hep eleştirdik, ‘Galatasaray 5’e 5 oynuyor’ dedik. Hiç değilse o daha zevkli ve keyifliydi.
‘’Yeni bir hücum planı‘’
Şaşırtıcı biçimde dengeli savunma yapabilen, hücumda sabırlı ancak yaratıcılıktan inanılmaz derecede uzak bir Yanal takımı...
Antalyaspor’un kaleyi tutan ilk vuruşunda golü yiyene kadar ev sahibi Gökhan ve Cale ile iki net fırsatı auta yollamış, Colman ve Selçuk’un attığı iki güzel şut Ömer tarafından kurtarılmıştı. Selçuk’un ortaladığı topta Umut’un dokunamadığı da cabası. Golden sonra 10 dakika dağıldılar sonra inisiyatifi yine ele aldılar ancak yaratıcılıktan yine çok uzaktılar. Kötü oynayan, maç eksiği sırıtan Orhan Ak’ın kanadını iyi kullanamadılar.
Umut ve Gökhan gibi hava topunda etkili iki santrfor olmasına rağmen ortaları sıfıra inip değil de, ceza alanına 15 metre kala yaptılar. Yalçın ve Dziewicki sağdan soldan yapılan ortaları (şişirmeleri de diyebiliriz) rahatça uzaklaştırdı, diğerlerini de Ömer topladı.
Kornerler dışında ilk yarıda bir kez, o da 45’te sıfıra indiler. Onda da Tayfun arka direkte bomboş bekleyen Umut ve Gökhan’a pas atmayı değil, kaleye şut çekmeyi tercih etti. Berbat tercihinden midir, savunmada aksamasından mı bilmiyorum ama Tayfun-Serkan değişikliği doğruydu.
2. yarı da ilk yarının kopyası gibiydi. Trabzon topları şişirerek, kaleye sırtı dönük ve stoperlerin kucağındaki santrforlara atılan paslarla, ceza alanı dışından atılan gayrı ciddi şutlarla gol aradı bulamadı. 27 şutta 8 isabet ciddiyetsizliğin ya da konsantrasyon eksikliğinin bir göstergesi değil mi!
Maçın sonunda nihayet Selçuk’la şahane bir pas, Gökhan’dan müthiş bir depar ve ‘kral işi’ vuruşla galibiyeti ve zirveyi yakaladılar.
Bu ağır zeminde 2 defa geri düşüp maç kazanmak şüphesiz ki moral de kazandıracak. Takım savunmasını bu denli geliştirmiş Trabzon hücum organizasyonunu da birinci sınıf yaparsa şampiyonluk uzak değil. İki kanada birer adam ve sıfıra inmek şartıyla...