Şiir tadında Galatasaray
Haberin Devamı ›
Hiç bitmese, sabaha kadar sürse seyretmekten sıkılmanın söz konusu olmayacağı bir müsabakaydı. Yakın geçmişte Tromsö faciası yaşayan, geçen sene Helsinborg gibi zayıf bir rakibe Ali Sami Yen’de yenilip, Avusturya Wien’i deviremeyen Galatasaray nihayet 90’lı yılların sonunda, 2000’li yılların başındaki gibi oynadı. 2 hafta önce Olimpiakos maçında taraftarını mest edip, Eskişehir maçında dağıtan Galatasaray tek kelimeyle Avrupalı’ydı…
Hemen ilk gole geçelim.
Aslında 15 saniye önce Baros’un vuruşu gol olmalıydı. Ama talih, emek veren, her zaman hazır bekleyen Emre’nin yanındaydı. Servet’in kafa pasında attığı gol ona çok yakıştı.
Derbi maçından ziyade bu maça konsantre olmaları önemliydi. Fenerbahçe ile yılda minimum 2 kez oynayan Sarı Kırmızılar bir başka dev Benfica ile tarihinde ilk kez oynuyorsa eğer, Portekiz ülke puanı açısından en önemli rakiplerimizden biriyse eğer, Benfica UEFA sıralamasında 18. Galatasaray 76. sıradaysa ve hedef yukarılarsa eğer aslolan Benfica maçını kazanmaktır.
Rüya gibi başladı Galatasaray… 3 dakikaya sığan hücum resitali Lincoln, Arda ve Ümit’in neler yapacağının ipucunu verir gibiydi. Skor 1-0’ken, Benfica’nın hocası iki büyük futbolcu Nuno Gomes ve Reyesi çıkartıp, bonservis bedelleri toplam 17 milyon Euro olan Aimar ve Cardozo’yu almışken şovu Lincoln, Ayhan, Arda ve Ümit yapıyordu. Ümit’in ayağından gelen, Galatasaray tarihinin Avrupa macerasındaki hazırlanış ve yapılış açısından en güzel gollerinden biriyle futbolcular sanki bir itirafta bulunuyordu: Ligdeki sorunumuz konsantrasyon!
Reyes’in şutunu son anda çelip, Suazo’un şutunu can havliyle ve son anda kurtaran Sanctis’ten, en ilerideki Ümit’e herkesin müthiş oynadığı müsabakadan Galatasaray haklı bir zaferle ayrıldı... Takım hep birlikte savunma, hep birlikte hücum yaptı. Emre ve Servet’in mükemmel uyumuna, Hakan Balta kademeleriyle müthiş destek verdi. Sağda Sabri hücumda ve savunmada çok istekli, göbekte Meira çok soğukkanlıydı.
Golcü Baros, gerçek bir profesyonele yakışır bilinçle orta sahanın sağında gık çıkartmadan oynarken, doğru koşularla iki de net pozisyon yakaladı. Atsaydı ona da yakışırdı. En önemlisi kendi oynar ve oynatırken, ilk kez rakibini oynatmamaya çalışan bir de Lincoln vardı. Brezilyalı da rakip kovalayınca Ümit, Arda ve Baros da elbette hiç durmadı. Ümit kendisinde 10 cm uzun rakiplerinden onca hava topu alıp, ince paslarıyla baş döndürürken iki futbolcu arkadaşlarından daha da farklıydı.
Muhteşem olanlar maçın başında gördüğü sarı karta rağmen, orta sahada yaptığı ve avantajla devam eden faulde ikinci sarıdan kızarabilecek Ayhan ile Arda’ydı. Ayhan oyunun iki yönünü de gerçek bir 10 numara gibi 10 puanlık oynadı. Savunmasının yanında şık çalımları ve pasları ile an be an rakibin direncini azalttı. Hücumda yaptığı çok şık işlere çokça şahit olduğumuz Arda savunması, top saklaması-taşıması ve gol pası ile tam bir süperstardı. İzlerken yorulduk, o da yoruldu. Yorulmak, ama yılmamak lazım. İyi futbolculuktan büyük futbolculuğa geçiş günüydü sanki Arda için…
Bu çok keyif veren futbolun ve galibiyetin mimarı tabii ki Skibbe. İyi teknik adamlıktan büyük teknik adamlığa geçmek için, bir şey daha yapmalı. Futbolcularının her maçı yüksek konsantrasyon ve aynı disiplinle oynamasını sağlamalı, patron olmalı…