‘’Golle gelen düğün bayram‘’
Denizli’nin Gökhan’ın yanında Sivok’u kullanması büyük dert açacaktı Beşiktaş’ın başına. Geçen hafta pozisyon hatasıyla Gökhan’ın golünde refakatçi olan Sivok, dün gece de Bekir’in auta vurduğu topta erkenden yere yatarak, Beto’nun boş kale yerine auta vurduğu pozisyonda İvan’ı kaçırarak önemli hatalar yaptığı gibi, Beto’yu ceza alanı içinde formasından çekip yere yapıştırarak maça damgasını vuracaktı. Gezer penaltıyı verebilir, hatta kırmızıyı gösterebilirdi.
Gaziantepspor’un en etkili silahı, belki de yarısı Tabata yok. Öyle bir silah ki, takımın attığı 28 golün 10’unu yapmış, arkadaşlarına 5 de gol pası atmış. Onsuzluğa rağmen ilk yarıda futbolu oynayan da, top yapan da, pozisyon bulan da Antep. Ne zaman ki, Nobre golü attı, evsahibi dağılırken Beşiktaş rahatladı. Tello’nun güzel golünden sonra, Torama’nın attırdığına kadar pozisyonlar da yakaladı, kullanamadı.
Kalede Rüştü, müthiş katkısına rağmen çoğunluğun burun kıvırdığı İbrahim Üzülmez, orta sahada Ernst, forvette Nobre arkadaşlarından farklı, Mustafa Denizli şanslıydı.
Büyük maçları kaybetse de büyük gibi oynayan Beşiktaş’ın diğer maçlarda sergilediği futbol, ‘Beşiktaş’ın maçına gidelim de futbola biraz olsun doyalım’ dedirtmiyor. İsmail, Murat Ceylan, Ahmet gibi gençleriyle iyi futbol oynatan Nurullah Sağlam da istifaya davet edilmeyi haketmiyor.
Büyük viraj kazasız belasız dönüldü. Biraz da futbola dönseler şampiyon olacaklar...
‘’Çatlayacaklar!‘’
Skibbe’nin icatları Galatasaray kanat ya da defans oyuncularına bir gün cinnet geçirtecek! Bordeaux karşısına 3’lü savunmayla çıkan Skibbe oyuncularından sanki intikam alıyor gibi. Çıkmayan, daha önce birlikte 3’lü oynamayan bir defans, defansa yeterince yardım edemeyen Baros, Lincoln, Kewell, hatta elinden gelenin en iyisini yapsa da Arda’yla rakibi gözüyle takip edenler dörtlüsü ile Galatasaray’ın deplasmanda kazanma şansı ne kadar olursa o oldu. Rakip de set hücumu yapınca forvet mecburen yarı sahaya döndü, rakip kale sanki dünyanın öbür ucuydu...
3’lü savunmanın kaymaları becerememesi, kanattakilerin savunmaya yeterince yardım edememesi ile ilk 13 dakikada 5 tehlike vardı. De Sanctis ile şans da...
Galatasaray kanat oyuncuları 70 metreyi ileri geri koşmak zorunda olduğundan, hücumda gol ustalarının şapkadan tavşan çıkarmasına kaldı. Galatasaray 4’e 5, 4’e 4 hücumlar yerken, hücumu sayısal açıdan hep eksik oyuncuyla yaptı. Maçın sonunda ise doğaldır hiç yapamadı! Can mı dayanır, Arda rakibi takip edecek. Dönüp 40 metre ileri gidecek. Orta sahada topu alacak kafayı kaldıracak. İleride 3 Bordeauxlu’nun yanında yalnızca Baros olacak! Pas yapacak, çalım yapacak. Takım ceza alanına yaklaşacak da gol çıkacak. Yetmedi taçları da o kullanacak! Sistem gereği!
Galatasaray’ın gol yemesini kolaylaştıracak, atmasını zorlaştıracak bir dizilişti. Bu diziliş mecburen yalnızca defansif anlamda olağanüstü oynayan Topal’ı da, Ayhan’ı da, Barış’ı da ve korkarım Arda’yı da birgün sahanın ortasında çatlatacak. Futbolcuların hepsi cansiperhane oynadılar ama bu sistemle bundan fazlası olmaz. Bu isimlerden Arda ve Ayhan ilk yarı biraz 3. bölgeye gitti, ikinci yarıda onlar da tükenince gol ümidi duran topa kaldı, olmadı.
Yine de 18. dakikada Ayhan’ın şahane pasında topsuz oyun ustası Kewell topu Rame’nin üstüne değil, köşeye vurabilse çeyrek final müjdesi o an gelecekti. Ligde elle oynaması çok kez cezasız kalan Baros’un haklı bir penaltı beklerken, elle oynamadan sarı kart görmesi de büyük haksızlıktı. Pozisyon net bir penaltıydı.
Skor avantajlı ama dezavantaj kulübede.
‘’Altın puan‘’
Bu sıcağa kar dayanmazdı. Golden sonra çekildiler. Orta sahada 3 pas yapmadılar, hücuma hiç 5 kişiyle çıkmadılar. Olağanüstü savunma yaptılar ancak Denizli geldiğinden bu yana en coşkulu futbolu oynayan Beşiktaş’a bir anlamda davetiye çıkardılar. Bobo da şahane yükselip, şahane vurdu.
Beşiktaşlılar sağdan gittiler, soldan gittiler, çoğunlukla Tello’nun ortalarıyla ceza alanına girdiler. İlk 45’te pozisyon da, gol de üretemediler. Ernst’in ceza sahası dışından vuruşu ile, Yusuf’un cılız kafa şutunu sayarsanız değişir. Asıl sıkıntı son paslardaki beceriksizlik, acelecilik ve birbirini iyi tanımamaktan kaynaklanıyordu. Trabzon’un savunma başarısı da birbirini tamamlamaktan.
Nitekim bundan 17 hafta önce sahaya çıkan Beşiktaş’ın 11’indeki 6 oyuncu değişikken, Trabzon kadrosuna Tolga’nın yerine Sylva, Serkan’ın yerine Yattara girmişti.
Savunmayı hep birlikte yapma inadı ve disiplin Trabzon’un aradığı fırsatı getirecekti. Cale, Sivok ve Gökhan’ı hat üstünde kaçarken yakaladı, doğru koşan, topla doğru yerde buluşan Gökhan Ünal’a topa dokunmak kaldı. Atamayan yedi!
Eğer Umut, Beşiktaş’ın bir kez daha hata yaptığı 40. dakikada topu iyi kontrol edebilse maç kazanılacak, şampiyonluk için en önemli deplasman kolayca aşılacaktı.
Beşiktaş Denizli’nin geldiği günden bu yana en derli toplu, en tempolu futbolunu oynarken skor üstünlüğünü yakalayan Trabzonspor, karşı kale yok gibi davrandı. Rüştü yediği gol dışında kariyerinin en rahat maçını oynadı.
Yitirilen 2’şer puan var ama kazanılan da birer. Kimin kazanıp kimin kaybettiği sezon sonunda anlaşılacak.
‘’Kral farkı‘’
Belediye maçının bitimine 33 dakika kala, rakip 10 kişi, takım 1-0 mağlupken Alex’i kenara almak değil, Semihle Belediye ceza sahasına yakın oynatmakmış teknik adam marifeti. İspanyol’un öz oğlunun yedeği, Terim’in milli takımdaki direği Semih, sezgisi mi dersiniz, şansı mı, 10. dakikada dönen topu yakaladı, kilidi Alex’e açtırdı. Buradan ne anlaşılabilir: Alex ile Semih’in uyumu mükemmel. (Hepinizin bildiğini biliyorum, bu not Aragones’e, ondan şüpheliyim.)
14’te Alex her zamanki gibi kafasını çalıştırdı. 3, 4 ve 5. gollerdeki hatalarıyla eleştirilebilecek Ulaş, bu golde pek de suçlanamazdı. Bir de Uğur krala yuvarlasa takımın hücum performansı 10 üzerinden 10 olacaktı.
Gökhansız, Edu’suz, Selçuk’suz ve belki de en önemlisi Guiza’sız, daha doğrusu Semihli takım hem şampiyonluktaki iddiayı yeniledi, hem de moral depoladı. Emreciksin de belli ki bu takımın oyuncusu...
Takım, ilk golden sonraki sevinç ya da takım olma duygusunu sahaya biraz yansıtabilse şu kadro bile şampiyonluğun en önemli adayı olacaktır.
Bu arada Fenerbahçe taraftarı kulübe en çok katkı yapanı. Ya takımı? Sevgililer gününde, kombinesi olan binlercesi dahi maça gelmiyorlarsa eğer, Fenerbahçe aşkından vazgeçtikleri söylenebilir mi? Hayır. Gelmeyenler, iyi futbol seyretmekten ümidi kesmiş olabilirler ama oyuncularına destekten nasıl vazgeçerler? Gelenler destekledi ve eğlendi, gelmeyenler derdine yansın...
Hacettepe’ye gelince. Recep, maç öncesi ropörtajında, “Ulaş’ın Şansı yaver gidiyor” demişti. Bu kez gitmedi. Arıca muhtemelen Ulaş’ı futbol ve kalecilikten soğutmak için onunla devam etti.
‘’Aragones kaybettirdi‘’
Bu Aragones’e tahammül etmek ne güç. Çakır tartışmalı bir kararla rakibi eksik bırakmış, rüzgar arkada, önde oynanacak bir 45 dakika...
Öncesinde, Fenerbahçe bir şey oynamıyor. Önceki haftaların hakem mağduru Belediye ofsayt bir golle öne geçiyor. Ancak ikiyi aramak yerine geriye yaslanıyor. Gergin ve rüzgara karşı oynayan Fenerbahçe, Alex’in bir serbest vuruşunda direğe takılıyor, Deivid’in şutunda da Mehmet Ali’ye... Çakır’ın kolay bir sarı gösterdiği Mahmut, Çakır’ın avantaj oynattığı ve Guiza’nın auta vurduğu pozisyonun hemen ardından vazgeçip, kırmızıyı kullanması ile soyunma odasına gönderilince Fenerbahçe gökte aradığını yerde buluyor.
Sonrasında, İspanya ile Avrupa şampiyonluğu kazanmış (onun kazandırdığından şüpheye artık düştüm) tecrübeli teknik adam çift santrforla oynamak varken Guiza’yı kenara alıp, bu kez Semih’i yalnızlığa mahkum ediyor. Yetmiyor sağdan Gökhan, soldan Roberto Carlos’a birinci sınıf paslar atabilecek, duran topları kullanabilecek Alex’i çıkarıyor. Fenerbahçe taraftarları da heyecanla takımının gol yapmasını, yani mucize bekliyor!
Belediye’dekiler beklemiyor. İbrahim Akın’la dişini gösteren ama Volkan’ı geçemeyen evsahibi, ofsaytla başlayan ikinci atağında Tjikuzu ile ikinciyi buluyor. 45 dakika bir kişi eksik ve rüzgara karşı oynayan takımın kalecisi Mehmet Ali’ye ancak Volkan kadar şut geliyor.
Galatasaray ve Beşiktaş’ın puan kaybettiği haftada büyük bir fırsattı Belediye maçı Fenerbahçeliler için. Ancak sakınan göze çöp batıyor. Bu iklimde polemiksiz ve keyifli futbol maçı izlemek de mümkün olmuyor.
Önce Yıldırım Demirören basın toplantısı düzenleyip 20 yıllık şikayetini bildiriyor... Maçtan önce de Galatasaray... Kimbilir belki bugün de Sarı Lacivertliler bir basın bülteni yayınlar!
Sözün özü, Olimpiyat Stadı’ndaki maçı Belediyespor’la birlikte Trabzonspor ve Sivasspor kazandı, Aragones kaybetti!
Cüneyt Çakır da maalesef iyi değildi...
Bizim Avrupa şampiyonumuz Abdullah Avcı, İspanyollar’ın şampiyonunu mat etti. Futbol bir karakter oyunudur, isim değil. Karakterli oynayanlar kazandı.
‘’Lincoln, Lincooln‘’
Nur topu gibi bir tartışmamız daha oldu. ‘Bir adam bu kadar kolay atılır mı?’, atılır. Eğer Türkiye’de isen ve her karar dakikalarca tartışılıp kişilik haklarına saldırılırsa atılır...
Sizin oyun kurucunuz, taraftarınızın gözbebeği, doğru ya da yanlış, gördüğü ilk sarı kartla risk altında yaşıyorsa, rakip oyunu başlatırker gerekli mesafeye açılmazsa ikinci sarı kartı görür ve atılır... Top ayağındayken büyük oynayan Lincoln’ün, beyin fonksiyonları sanki topsuz oyunda dumura uğruyor. Yazık oluyor... Büyük futbolcu tolere edilmeyi bekleyen değil, sahada kalmak için elinden geleni yapandır.
Kırmızıdan sonra devre bitene kadar ‘Selçuk Dereli annen nereli’, ‘Selçuk söyle kaç para aldın’, ‘Selçuk Allah belanı versin’ tezahüratları bitmek bilmedi. Haklı olmak başka, haklı kalmak başka. Çirkin ve kötü tezahürattan 3 kez ceza alan Galatasaray, şüphesiz ki disipline sevkedilecek. Çoğu protestonun içinde küfür olmasa da muhtemelen ilk maç seyircisiz oynanacak, disiplin ceza vermesse diğer camialar ayağa kalkacak. Maç kritiğinde bunun ne işi var diyorsanız, önümüzdeki hafta boyunca sürecek tartışmalara bakar, sonra bir daha yorum yaparsınız.
Galatasaray’da sakatlık sıkıntısı da bitmiyor. 3 kişi dönüyor, 2 kişi gidiyor. Hakan Balta gibi bir milli futbolcu ısınırken nasıl sakatlanıyor, akıl almıyor! Skibbe’ye de akıl sır erdirmek güç oluyor. Volkan ve Alpaslan gibi iki alternatif varken, ön liberoda dahi hücuma yeterince destek vermeyen Topal, dörtlünün solunda oynuyor. Ve maç sonuna kadar hücumda hiç gözükmezken ayağındaki her topu rakibe veriyor.
Ligin en az gol yiyen takımı Kayserispor pozisyon vermiyor, hücumda da rahatsız edemiyor. Cangele ile biraz sinir bozuyor. Zaten savunma başarılarının yüzde 20’sini hücumda gösterseler, belki de ilk üçteler. Hücuma planları yok. 2 pozisyon kurtaran Sanctis topu görmeden yere yatmasa, gol bulma ihtimalleri de yok.
Kredi bitti...
‘’Denizli'nin sorunu‘’
Ciddiyet sınavıydı. Hafta sonu 11’de oynayan 7 oyuncu kulübede, Ekrem Dağ tribünde, gözler maliyeti 8.5 milyon Euro olan Ernst’teydi. İlk maçtaki 2-0’lık yengiden sonra formalite olarak görülen rövanş, sahadaki Beşiktaşlılar için formayı, aslanın ağzından ya da Denizli’den alma savaşı olmalıydı. Ancak erkenden gelen 2 gol sahadakileri gevşetti, savunma önde başlamadı, hücumlar bilinçli değil, keyfi keder yapıldı. Zapo ile Gökhan, defansı çok geride kurdu, orta sahadaki oyuncular Serdar Özkan’ın dışında 3. bölgeye koşu yapmadı, statik futbol rakibin pozisyon bulmasını sağladı.
Rakip Antalya ise Bobo için gol kaçınılmazdı. Nitekim penaltıyı kaçırmadı. Formasını Ekrem’e kaptıran İbrahim, hücuma katıldığında pas yapacak oyuncu bulamayınca, Beşiktaş 1 gol daha kazandı.
Futbol kumaşının iyi olduğu Alman Milli Takımı’nda 24 kez forma giyişinden dahi kestirilebilen Ernst ise sol ayağını, sağ ayağını kullanıyor, birleşik hareketleri iyi yapıyor, pozisyon bilgisiyle rakibin alanını daraltıyor. Ancak defans adamları fazla arkaya kaçtığından, kimi zaman sıradan gözüküyor. Güçlü rakipler karşısında değeri ortaya çıkacak. Transferde Yusuf ve Ernst’in gölgesinde kalan Erkan Zengin ise çok kritik maçların problem çözücüsü olabilir. Dikine oynuyor, güzel ara paslar yapıyor, uzun paslarının şiddeti ve isabet oranı yüksek. Biraz daha güçlenmesi ve Denizli’nin ona güvenmesi halinde katkısı büyük olacaktır. Serdar Kurtuluş eski günlerine dönüyor, çok şık bir gol atan Serdar Özkan’a ciddiyet, adanmak ve son paslara çalışmak; Holosko’ya ise son vuruşlara özen göstermek kalıyor.
Başlıkta dediğim gibi. Bundan sonrası Denizli’nin sorunu. Yüzüncü yıldan sonra, en güçlü kadro. Mustafa Denizli dışında, herkesin alternatifi var. Denizli’nin alternatifi ve mazereti yok. Uyumlu ve doğru kadrolarla sahaya çıkarsa, şampiyon olacak. Yapamazsa ‘kadrom’, ‘hakemler’, ‘yönetimim’ diye konuşamayacak.
‘’Gönülsüz Fenerbahçe‘’
Meğer Fenerbahçe’nin kalbi defans dörtlüsünün sağında atıyormuş. Gökhan’ın olmayışı bütün dengelerini alt üst etmişti Sarı-Lacivertli ekipte. Gönülsüz oynayan Önder, önünde oynayan Deivid’i de bozdu. Sağ kanat rakip için tehdit olmaktan çıkınca, geldiğinden beri ilk kez bu denli formda olan Roberto Carlos’un kanadı da aksadı. Gaziantepspor olağanın üstünde ayağa ve öne pas yapınca, Türk futbolunun yakın gelecekte en iyi sol kanat oyuncusu olacak İsmail, göbekte Murat Ceylan ve Erkan Sekman çok iyi oynayınca ibre Gaziantepspor’a döndü.
Fenerbahçe ilk yarıda o denli kötüydü ki, sanki kariyerlerinin en berbat günlerinden bir klip yapılmış o sergileniyordu. Alex’in dripling yaparken topa basıp düşmesi, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi sol beklerinden Roberto Carlos’un iki, Lugano’nun bir kez ofsaytı bozup rakibi Volkan’la burun buruna getirmesi başka türlü nasıl açıklanabilir...
14 milyon Euro’luk Guiza’nın Bekir ve Deumi’ye teslim edildiği, 3. bölgede çoğalamayan, Deivid’in bir duran top organizasyonunda kaçırdığı mutlak gol dışında pozisyon yakalayamayan Fenerbahçe, gelecek için çok da iyi sinyaller vermedi. Saracaoğlu’nda oynanan Trabzonspor maçından sonra takımın en iyisi Volkan’sa yine “Fenerbahçe’nin de şurası iyi” demek ayıp olur. Hem okura hem kendimize...
Geldiğinden beri düzeninden vazgeçmeyen Aragones de nihayet risk aldı, 60’tan sonra çift santrforla oynadı. Elbette ortadan bir adam eksiltip forveti ikilemek, iyi top yapan rakip önünde risk olabilir, ama bazı zamanlarda büyüklük ancak risk alarak korunabilir. Nitekim forvet, rakibin dengesini bozdu. Maçın başından sonuna kendi oyununu oynayan, daha çok pas, defansın arkasına daha doğru koşular yapan ve daha çok şut atan Nurullah Sağlam’ın talebeleri, Tabata’nın güzel pasında Erman’ın ayağından çıkan şahane plaseyle öne geçti.
Fenerbahçe 10 kişi oynarken, Alex de takımın maç boyu bu denli baskı altında olmasına duyduğu öfkeden olsa gerek yaradana sığınıp attığı şutla müthiş bir cevap verdi.
Çok güzel maç oldu.