‘’İki final daha var!‘’
Kopartmak lazım! Öne geçmişken bir tane daha atmak için yüklenmek lazım. Maçın kopacağı pozisyonda Holosko’nun topu Serkan’a değil kaleye göndermesi lazım. De Nigris, İglesias ve Mehmet Yılmaz gibi üç santrfor ve hava toplarında etkili Burak’ı olan Ankaragücü’ne ceza alanına yakın bölgelerde faul yapmayıp, duran top organizasyonu yaptırmamak lazım. Yusuf’u sol kenarda değil ortada kullanmak lazım. Bütün bu gereklilikleri yerine getirmeyen takıma şans lazım! O şans ziyadesiyle vardı!
41’de De Nigris, ikinci yarının hemen başında Jaba yakaladığı ik pozisyonda becerikli olsa Mustafa Denizli’nin ihtimal hesapları iflas edecek, bir baltaya sap olamayanlar hocayı suçlayacaktı...
Takımı 2. kez öne geçiren Ernst, dev gibi forvetlerle maçın sonuna kadar mücadele eden İbrahim Toraman arkadaşlarından şüphesiz daha iyi oynadı. Ancak biri vardı ki o herkesten farklıydı. Kadro dışı bırakıldığında, “Aman efendim ne iyi oldu. Beşiktaş, taraftarını kahreden bir adamdan kurtuldu” denen, alnının teri, bileğinin hakkıyla formasını alan İbrahim Üzülmez’di farklı olan...
Bir tebrik de hocanın hakkıydı. Solda beklenen katkıyı sağlayamayan Yusuf ile Ekrem’in değişikliği harikaydı. Ekrem’in Bobo’ya attırdığı gol da.
Kalan 180 dakikada Ekrem gibi her daim hazır futbol emekçileri lazım. Oysa Ertuğrul Sağlam onu aldırdığı için, vizyonsuz olmakla nasıl da suçlanmıştı! Ankaragücü’nde ise endişelenecek bir şey yok. Birleşilecek Ankaraspor Kulübü ve Melih Gökçek, Süper Lig’de şampiyonluğa oynayacak bir Ankaragücü için Ankaragücü’nün düşmesini bekliyor. Yakındır, anlaşırlar!
‘’Gençler'in zaferi!‘’
Gençlerbirliği belediyelerden, siyasetten neredeyse hiç destek almadan ayaklarının üzerinde durmayı başarır, milli takımlara, büyük kulüplere oyuncu yetiştirir. Bir de yarışır...
İlhan Cavcav futbolcu yetiştirmekten, takım yetiştirmeye geçeli 6 sene oldu. Pilot takım diye kurulan Hacettepe, doğru çalışma ve yarışma metotlarıyla, çok cüzzi rakamlara futbolcu yetiştirirken, ağabeyleri gibi seyircisiz, milyonlarca lira para harcayan şehir takımlarını geçe geçe Süper Lig’e yürüdü... Geçen sene polemik çoktu ilk hafta oynadılar. Sözde yönetimler ayrıldı, federasyon da dünden hazırdı ve inandı!
Ama takımlar aynı tesiste yaşadı, aynı aşçının hazırladığı yemeklerden yedi, aynı sahalarda antrenman yaptı.
Federasyon akıllı davranıp müsabakayı ilk haftaya koysa bu ‘şike’ tartışmaları yaşanmayacaktı. İlk haftaya koyamazlarmış! İlk haftaya koysalar kendilerini inkar anlamı taşırmış. Aynı kulübün iki takımı olduğundan küme düşürmeleri gerekirmiş!
Keşke düşürselerdi!
İlhan Cavcav’a bir soru... Suç olsa da ‘Teşvik primi serbest olsun, ne var ki. Motive olur oyuncular’ der, durur senelerdir. Düşme hattındaki rakipler, rakipleri (!), kardeşleri Hacettepe’yi ‘motive’ etmeye kalksaydı, ‘Alın çocuklar’ mı derdi, ortalığı yangın yerine mi çevirirdi?
Bir de futbolcuların durumu. Geçen hafta Galatasaray maçında sahanın yıldızı, dün ise çok büyük hatasıyla ilk ve üçüncü golün kahramanı olan Ercüment mesela, Gençlerbirliği’nden kiralık...
Dün oynayan kaptan Orhan da, Tozo da, Murat Kalkan da kiralık. Toplam kadroda Gençlerbirliği’nden kiralık 10 oyuncu var!
Oynasan, çok iyi oynasan, Gençleri yensen, kiralık olduğun takımın düşmesinin dışında, belki seneye döneceğin takımı da Bank Asya’ya yollayacaksın!
Yensen bir dert, yenilsen karabasan!
Maçı seyreden seyretmeyen herkesin sonuç üzerinden şike yargısına varacağı, federasyonun yaptığı hatayla, düşen son takım tarafından yargılanacağı üzücü bir maç.
Gençlerbirliği futbolcuları bu galibiyeti keyifle anlatamayacak, daha önce ligde 18 maç kaybetmiş Hacettepe’li futbolcular bu mağlubiyeti açıklarken, kazanmak için oynadıklarına kimseyi ikna edemeyecek.
Gençlerbirliği yendi ama kazanamadı!
Kimse kazanamadı!
Cavcav dışında herkesin kaybettiği maç. Özgener, Özertem, Hacettepe, Süper Lig, ‘marka değeri’ vs...
‘’Sivas'a sevgilerle‘’
Başkanların yediği bir yemeğin 100 yıllık rekabete düşürdüğü gölge, Fenerbahçeli futbolcuların haklı galibiyetiyle kalktı. Bunun doğruluğuna inananlar utansın!
Sezon başından beri taraftarlarını hayal kırıklığından süründüren Fenerbahçeliler, ideal defans dörtlüsünden ikisini hiç, birini yerinde oynatmamasına rağmen hiç zorlanmadı. Yasin ve Gökhan ikilisi, Edu ve Lugano’yu hiç aratmadı. Çünkü karşıda santrfor yoktu! Bobo, Fenerbahçe stoperlerini ve kalecisini hiç tehdit etmezken, Sivas’ın mağlubiyetiyle şampiyonluk yolunda iyice ümitlenen taraftarlar, Fenerbahçe’nin ayağa oynayıp Güiza ve Semih’le yakaladığı pozisyonlarda içten içe açıkça endişeleniyorlardı.
Beşiktaş’ın pozisyon yakalayamadığı, Rüştü’nün iki gol kurtardığı dakikalardan sonra yılın en büyük hayal kırıklıklarından biri olan Güiza olağanüstü güzel bir golle taraftarlarının ve takım arkadaşlarının gururunu kurtardı.
Denizli, geçen maçın iyisi Yusuf’u yine yanında oturtup, Cisse-Ernst ikilisini de bozmuştu. ‘Nasıl olsa ikinci yarıda hallederiz’ diye düşünüyordu ki, böyle başlamıştı. Ancak Ali Bilgin, Uğur ve Deivid’in kurduğu üçgen ve yaptığı onlarca pasın ardından Ali’nin pasında, Semih’in ayağından çıkan füze bütün planları alt üst etti. Holosko, 50 metre topla koşu yapıp golü atsa da, daha sonrasında yapılan değişiklikler de çare etmedi.
Hele çok iyi oynayan Ernst’i çıkarıp, baskıyı kaldıramayan Serdar Özkan’ı oyuna alması küçücük umutları da tüketti. Fenerbahçe’de Selçuk ve Güiza olağanüstü oynarken, Beşiktaş’ta Ernst dışında biraz da İbrahim Toraman’la, Ekrem Dağ iyi oynadı.
Ümit hep var, Sivasspor bir daha kaybeder ve Beşiktaş hep kazanırsa şampiyon olacaklar!
‘’Hakkari Üzümcüspor‘’
Bu takım da nereden çıktı demeyin, çıkamadılar. Çıksalar önümüzdeki sene profesyonel olarak 3. Lig ’de oynayacaklardı.
Hakkari Üzümcüspor, Özgener federasyonunun adaletine en çok ihtiyaç duyan kulüp! Sistemin problemi zamanında tespit edip, sorunu hemen gidermemesi yüzünden mağdur oldular.
Öykü kısaca şöyle...
Üzümcüspor, 17 Nisan’da 3.Lig’ e yükselme müsabakalarında karşılarına çıkan rakipleri Bayburt Özel İdare Gençlik ve Spor Kulübü ’ne 1-0 mağlup oluyor, ancak rakip takımın sahte oyuncu oynattığı gerekçesi ile TFF’ye itirazda bulunuyor. Sahte oyuncu oynatan kulüp ise 19 Nisan’da Çerkezköyspor ile final maçı yapıyor. Çerkezköyspor maçı kazanarak 3.Lig ’e yükseliyor.
TFF Yönetim Kurulu, Üzümcüspor’un itirazını 27 Nisan ’da yaptığı toplantıda ele alıyor ve itirazın haklılığına karar veriyor. Yönetim Kurulu ilerleyen bir tarihte Çerkezköyspor ’un 3.L ig’ e yükselmek için Üzümcüspor ile yeniden final maçı yapmasına karar veriyor. Bu durumda da takımı sekiz gün önce dağıtmış Çerkezköyspor ’un mağdur olması gündeme geliyor.
Olay hemen Tahkim Kurulu ’nun gündemine giriyor. Kurul, TFF’nin kararını kısmen bozuyor. Çerkezköy 3.Lig ’e çıkıyor. Çerkezköyspor ’un savunması haklı ve mantıklı. Çünkü TFF’nin belirlediği gün ve saatte karşılarına çıkan rakiple oynamışlar, kazanmışlar, şehirlerine dönüp kutlamalarını yapmışlar, hatta sezon bitti diye ameliyat olan futbolcuları bile var.
Sahada kazandıkları başarı, ihmali bulunan başka insanlar yüzünden niye riske edilsin ki? ‘Kusura bakmayın ’ bile yok. ‘Bizim elemanlarımız bir yanlış yapmış, siz bir daha kampa girip bir daha maç oynayacaksınız. Kazanamazsanız çıkamayacaksınız ’ diyorlar. Tahkim Kurulu’nun Çerkezköyspor’un hakkını teslim etmesi güzel. Ancak Üzümcüspor ’un mağduriyeti, durduğu yerde duruyor. Zamanında itiraz etmelerine rağmen, federasyon görevlilerinin kayıtsız kalması nedeniyle sahte futbolcu oynatan rakibe yenildiler ve senelerce süren çabalarının hakkını alamayarak üstüne acı bir de bedel ödediler.
Çözüm elbette var. Federasyon, başta Mahmut Özgener, Lütfü Arıboğan ve Mehmet Baykan ile Yönetim Kurulu Üyeleri yetkilerini kullanmalı ve Üzümcüspor ’un sorununa adaletle çözüm getirmeli. Arda’nın soyunma odasındaki tavrı kadar yer bulmayacak ve tartışılmayacaktır bu olay. Üzümcüspor 3.Lig’e çıkmasa ülkenin %99 ’unun umurunda da olmayacaktır. Ama Özgener ve ekibinin görevi, üstelik kendi ekibindeki insanların ihmali ya da sistemin yavaşlığı sebebiyle mağdur edilen kulüplerin sorunlarına çözüm bulmaktır.
Bu konu ‘OlmuŞ artık yapacak bir şey yok’ diye kapatılamaz. Final oynama şansı elinden alınmış amatör bir kulüp varken, belki o koltuklarda rahatça oturabilirler ama vicdanları rahat uyuyamazlar. Yapabilecekleri yegane şey Üzümcüspor ’u da Çerkezköyspor ile birlikte 3. lige çıkartmaktır. Üzümcüspor olayı ayrıca sistemdeki problemlerin çözümü için de bir uyarıdır. Bu tür şikayetleri 24 saat içinde değerlendirip karara bağlayacak bir mekanizma muhakkak kurulmalıdır. Konunun takipçisi olacağız.
‘’Yakıştı‘’
“Yusuf böyle istedi” diye yazmıştım bundan tam 10 sene önce, bir Bucaspor-Denizlispor maçından hemen sonra... O gün 2 Bucalı’yı auta çıkartıp bir başka futbolcu arkadaşına attırmıştı. Eskişehir’de de Doğa ve Bülent’i döndüre döndüre geçip Holosko’ya gol yaptırdı. Diken üstünde oturan milyonlarca Beşiktaş’lı taraftarı rahatlattı. Ona yakıştı...
Aslına bakarsanız Beşiktaş çok çok iyi oynamasa da farkı yaratacak pozisyonları çok önceden yakaladı. Tello ve Holosko bomboş pozisyondaki arkadaşlarına attırmak yerine kendileri vurmasalar Denizli de, taraftarlar da çok önceden rahatlardı. Tello ilk yarıda vermediği pası, ikinci yarıda Bobo’nun önüne çok ustaca bıraktı ve Beşiktaş skor üstünlüğünü yakaladı. Kahraman olmak için gol yapmaya gerek yok ki, Yusuf örneğindeki gibi!
Tello kesin Delgado’dan daha faydalı. Hoş, Arjantinli ilk 15’ten sonra çok iyi oynadı ama Yusuf yaptığı eylemle ilk 11’de başlaması gerektiğini bir kez daha kanıtladı.
Rüştü Andersson’un vuruşunda yaptığı kurtarışla takımın bunalıma girmesi önledi. Ernst geldiği günden beri oynadığı iki yönlü futbolu bir kez daha sergiledi. Holosko araştırıcı, zorlayıcı performansıyla rakibi bunaltırken, attığı golle moral de buldu. Ekrem ve İbrahim Üzülmez iki kanadı iyi savundu.
Beşiktaş’ta temel sorun defansın göbeğiydi. Hatasız oynuyor gözükmelerine rağmen duran toplarda ciddi hatalar yapıp rakibi kaçırıyorlar. Birinde Toraman Youla’ya, diğerinde Gökhan Andersson’a vurdurdu. O pozisyonlarda şanslılardı. Ama esas yarattıkları problem defansı geride kurmaları. Forvetleriyle aralarındaki mesafe kimi zaman 60 metreye çıkıyor. Bu da Ernst ve Cisse’yi rakipleri karşılamak konusunda çok yoruyor. Bütün bu eleştirilere rağmen Beşiktaş hücumdaki pozisyon zenginliğiyle Fenerbahçe maçı öncesi taraftarlarına göz kırpıyor.
‘’Elle ve Denizli'yle‘’
Denizli sürpriz yapmasa olmaz! Önce son derece uyumlu Sivok-Toraman ikilisini Gökhan Zan’la bozdu. Sivok orta sahaya geçerken, haftanın ilk 3 günü antrenman yapmayan Delgado ilk 11’de forma buldu, son birkaç maçın kader adamı Yusuf Şimşek kulübede oturdu. Denizli assolisti sona sakladı! İlk yarı Beşiktaş taraftarları için kabus gibi geçti. Bobo bir karambolde takımının yegane pozisyonunda topu auta gönderirken, Ömer’in kontrollü savunmasında kayboldu. Mustafa Sarp ve Krita, Ernst’i paralize ederken, şanssızlık daha iyi oynayan Bursaspor’un yakasını bırakmadı. Bir pozisyonda 2 topu direkten dönen Timsahlar, 2 dakika sonra da Yenal’ın kafasında kaleyi bulamadı. Yetmedi, Beşiktaş’ın savunmadaki yıldızı Toraman, takım hücumdayken, hem de ikinci kez elle oynamaktan kırmızı kart görüp oyundan atıldı. Senelerin profesyoneli! Bu kırmızıyla Mustafa Denizli’nin ikinci devreye dair kurduğu planların tamamı altüst oldu. Oldu ama Beşiktaş koca bir devreyi bir kişi eksik oynasa da pozisyonlar buldu... Holosko’nun kaçırdığı da, Ekrem’in titreye titreye vurduğu da gol olabilir, hatta Siyah-Beyazlılar son dakikada Bobo’nun kafasıyla tribünleri bayram yerine çevirebilirdi. Gökhan Güleç’in son pas ve vuruşlardaki hataları Bursapor’un kazanmasını engelledi ama Ertuğrul Sağlam İnönü’den galip gidiyor.
‘’Hazin derbi‘’
Son senelerin en kötü derbisi, iki takım için de sezonun genel bir özetiydi aslında. Kötü yönetildiler, iyi çalışmadı çalıştırılmadılar, elele şampiyonluğa ve 3 rakibe el salladılar. Maç genelinde bir kördöğüşü şeklinde geçti, yetmedi, maç sonunda alenen dövüştüler. Maç biterken, ligin kendileri için bittiğinin de farkındaydılar. Dilerim ki, bu kez taraftarları tarafından alkışlanmasınlar. Kendilerinin hiç utanmadığını maç sonrası gördük, oysa utanmalılar!
Parçalı formayla yekpare bir futbol oynayarak başladı Galatasaray. 12 deplasmanda 20 puan kaybetmiş Fenerbahçe oyunu kendi alanında kabul ederken, Kewell’ın başrolde olduğu, pozisyona aday pek çok hücumda son vuruşu, ya da son pası feci yaptılar.
Gökhan sakatlandı çıktı, Aragones de Selçuk’u sakatladı! 34’te 2. sarı kartı görmekten kurtulan Selçuk hem takımın iyilerinden biriydi, hem de ikinci sarı kartı görmeyecek kadar zeki. Oysa Uğur Boral yoktu mesela, ya da Deivid… Semih zekası ve tekniğiyle Sarı-Lacivertlileri tutuyor, Galatasaray’ı oyalıyor, gol kokan cılız akınlar son pas düzgün kullanılmadığı için gidiyordu. Emre’nin kullanamadığı son pasla, Güiza’nın kollarıyla düzelttiği pozisyon dışında sıkıntı bile yaratamadı Fenerbahçe. Bir kez Semih önü açık Deivid’e vermektense kendisi şutladı. Nafile!
Galatasaray'da mecburen stoper oynadığı dönemde görevini başarıyla yapan Hakan Balta, gerçek yerinde daha etkili, Topal güvenli, Ayhan akıllı ve arkadaşlarından farklıydı. Lincoln girerken çok iyi mücadele eden Ümit değil, tükenen Kewell kenara alınmalıydı. Arda ilk 45'te Ümit’e attığı güzel, 64’te Baros’a attığı şahane pas dışında yoktu. Onsuz pozisyon da! Lincoln vardı bir de ümit beslenen. Görüldü ki, onun da ruhu Türkiye’yi terk etmiş!
Fenerbahçe'de ikinci yarıda Carlos, ilk yarıda Selçuk, ikinci yarıda Deniz, tamamında Emre ve Lugano arkadaşlarından bir adım sıyrıldı.
Yeri gelmişken; Fırat Aydınus tarafından sahada tutulan Sabri ve Emre Belözoğlu'nun gençlere örnek olarak gösterebilir miyiz?
Bir de Lugano... Son dakikada gol aramak yerine Emreye kafa attı. Attığı kafayla Türk meslekdaşlarının da makyajı aktı: Hammadde ham! İşini iyi yapan olmadığı gibi, kontrollü davranan da yok, utanan da, özür dileyen de.
Fırat Aydınus da iki takım kadar kötüydü. Oyunun bir 10 dakikasını ve temposunu götürdü. O da ezeli rakipler gibi dağınık, güvensiz ve nedense fazla kontrollüydü. Daha önce söylediğim gibi Sabri ve Emre Belözoğlu önceden atılmalıydı. Hepimiz gördük. O ne gördü, ne duydu...
‘’Bu filmin sonu‘’
Zirvedeki tüm rakiplerinin puan kaybettiği haftada, Bünyamin Gezer’in biri ucuz iki sarı kartla Nadareviç’i atmasıyla ilaç gibi gelecek 3 puanı kaybetti Galatasaray. Büyük ihtimalle şampiyonluğuda.
Hamburg maçının 60. dakikasından sonra oyuncuların fiziksel çöküşünü görmüştük, ruhende çökmüşler. İlk devrede birisi İvesa’nın kurtardığı 3 pozisyon yakaladılar Kewell’la ama ne hücumda çoğaldılar, ne alan daralttılar, aslına bakarsanız ne de futbol oynadılar. Rakibin 10 kişi kalması Galatasaray’ın daha kolay top yapmasını, rakip ceza alanında 1 kişi fazla bulunmasını sağlayacaktı ama 10 kişiyle daha uzun süre Fenerbahçe’yle oynayıp mağlubiyetten kurtulmayı başaran Eskişehirspor’un hücum silahı Youla sahadaydı. De Sanctis, Doğa’nın bir şutunu kurtardı ama Yuoula’nın kini kurtaramadı. Sezon başından beri kötü yönetilen, kötü antrenman yapan, futbolcuya dayalı düzende yaşayan Galatasaray kazanamazdı. Üstelik futbolcuya dayalı düzen hala devam ediyor. Takımın bonservis değeri en yüksek oyuncularından biri, büyük ihtimalle pasaportu aynı oylmayan arkadaşları istemediği için oynamıyor, oynatılmıyor. Lincoln, takımı can verirken ısınmıyor, ısıtılmıyor. Ne o takıma girmek için çaba gösteriyor, ne de kriz yönetemeyen insanlar O’nun takımın pir parçası olması için çaba sarf ediyor. Kısacası Galatasaray yönetimi ne ektiyse, Skibbe’den sonra Bülent Korkmaz onu biçiyor.
Eskişehirspor, Galatasaray hem idari hem teknik olarak ne yapıyorsa, tersini yaptığı için kazanıyor.