Arama

Popüler aramalar

‘’Sistem zorluyor‘’

Rijkaard'ın yolu uzun' demiştim geçen hafta... Uzun ki ne uzun! Çok zayıf Tobol karşısında koca ilk yarıda Arda'nın iki klas ara pası ve Serdar'ın güzel ortaları dışında pozisyon üretemedi. Çizgiye inemedi, kanat değiştiremedi. 4-3-3 tüm futbolcuların ezberini bozmuş gibiydi.

4-3-3 temelde futbola ve futbolsevere hizmet etse de dünyada hakkıyla yalnız Barcelona'nın uygulayabildiği sistemin başarısı biraz da futbolcu kalitesiyle ilgili. Xavi'nin işini Ayhan nispeten yapsa da, Topal ya da Sarp'tan İniesta olması beklenebilir mi? Herkes duruyor. Defans, özellikle Gökhan oyunu iyi başlatamıyor. Çoğunluk topsuz oyunda yok. 4-4-2'de Türkiye'nin en iyi ön liberolarından biri olan Mustafa Sarp, takımın el freni olan bir ön stoper gibi gözüküyor. Taraftarı kurdeşen dökmekten kurtaran gol iyi ki ondan geliyor. Hiç değilse morali yüksek kalıyor. Kalite olarak sahadakilerden bir gömlek üstün olan Arda'nın yanında konsantrasyonuyla Servet, klası ve ciddiyetiyle Ayhan, kısacık bir süre oynasa da ustalığıyla Kewell herkesten daha iyi durumda gözüküyor.

Bir futbolsever olarak beni, en çok Serdar Eyilik sevindiriyor. Yine geçen hafta Tobol maçında, 'Aydın maalesef formasını almamak üzere bırakıyor' demiştim. Rijkaard dün o formayı Serdar'a verdi. Top istiyor, dikine oynuyor, adam eksiltiyor. Özgüveni yüksek. İş ona kalıyor. Herkesten çok, Hagi gibi, Bülent Korkmaz gibi, ‘Ne oldum’ demeden, bıkmadan usanmadan çalışacak, kendini adayacak, Keita ve Kewell'dan fırsat bulduğu kısa sürelerde oynayacak. Sahip olduğu yetenekler şimdi hayal ettiği yerlere kendisini kolayca taşıyacak.

Rijkaard, Sabri'nin yerinde Uğur'u, Gökhan’ın yerine Emre Güngör’ü denemeli. Şu haliyle Galatasaray kendisine denk takımlara karşı attığından kolay gol yer.

24 Temmuz 2009, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rijkaard'ın uzun yolu‘’

Rijkaard’la çıkılan yolun sancılı ve uzun geçeceğini gösteren ders niteliğinde bir prova oldu. Hazırlık dönemindeki ağır çalışmalar, rakibin zayıflığı nedeniyle yaşanan konsantrasyon bozukluğu, pek çok yıldızın kadroda olmayışı mazeret sayılabilir. Ama dün gece oynanan futbol hiçbir Galatasaraylı taraftara muhteşem futbol hayali kurduramaz. Taraftarın hayal kurması için hele bir de 4-3-3 oynuyorsanız tempo lazım, problem çıkartmayan ve devamlılığı olan Keita lazım. Son iki senenin yorgunu coşkulu Arda lazım, Baros ve Nonda’nın yakaladığını atması lazım. Ayhan, Servet, Gökhan, Sabri ve Barış dışında yedeklerle oynadı Galatasaray. Ama göbeği sezon boyunca koruyacak Servet ve Gökhan hakkında bir iki tespit yapmakta fayda var. Bu ikili hiç de olumlu sinyaller vermedi. Servet’in uzun süren sakatlığı, maç eksiği ve Marsilya transferinde yaşadığı hayal kırıklığı onun toparlanmasının birkaç ayı bulmasına neden olacak. Gökhan ise hücuma çıkışlarında olumlu top kullansa da futbol kariyeri boyunca süren kötü alışkanlığı devam ediyor. Adam kaçırmamak için defansı çok geride kuruyor, takımı da rakip kaleden en az 20 metre uzaklaştırıyor. İdeal kadroda Rijkaard’ın ve Galatasaray kalecisinin en büyük sıkıntısı Gökhan Zan ile Servet’in arasına ve arkasına atılan toplar olacak.
Üzülerek söylemeliyim ki senelerdir üzerine titrenen Aydın formasını geri almamak üzere bırakıyor. Uğur’un kısacık zamandaki duruşu, konsantrasyonu herkesi sevindiriyor. Ayhan bildiğiniz gibi, ciddi, akıllı ve kaliteli.
16 Temmuz’da oynanmış bir resmi maçtan sonra yapılan bu kritik, yazanı da sıksa gördüğümüz budur. Zayıf bir Kazak rakibi karşısında tek bilinçli hücum organizasyonu yapamayan ve atak sonlandıramayan takımın Rijkaard’ın sistemine alışması, tempo yapması, pozisyon zenginliği yakalaması için sanırım ekim kasıma kadar bekleyeceğiz.

17 Temmuz 2009, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mamur'un Hurma'sı‘’

Eleştiride, hakaret sınırlarını zorlayacak kadar hoyrat, övgüde ise alabildiğince cimriyiz. Beğendiğimiz profesyonellerin ‘hata yaptıklarında’ linç edilmelerini hiç müdahil olmadan üzülerek izlerken, haklarının teslim edilmesi meselesinde de sorumluluk almayız.
Vazgeçtim.
Bugünkü ilk yazı konum, Adnan Sezgin’le birlikte bu ülkede en sevilmeyen 2 kulüp genel menacerinden biri olan Süleyman Hurma!
Kayserispor yedinci, yani başarısız olduğu için transfer yanlışlarından tefrikalar yazılan, Başkan Recep Mamur’a, ‘Kov’ çağrıları yapılan Hurma...
Süleyman Hurma Trabzon, Malatya ve Samsun serüvenlerinin ardından Kayserispor’a gelene kadar, geçen sezon yedinciliği artık başarısızlık olarak değerlendiren şehir aslında neler yaşamıştı, hatırlayalım.
Mamur’un seçildiği 2004-05’e kadar 5 kez Süper Lig’e yükselen Kayserispor, toplam 9 sezon mücadele edip 5 kez düştü. 1997-98’de son kez düştü ve bir daha çıkamadı! (Hatırlamayanlar olabilir, Kayserispor’u altıncı kez lige taşıyan sportif başarı değil, Erciyes’le yapılan isim değişikliğidir) Ligdeki en iyi derece 1994-95 sezonundaki 11.lik! Kupadaki başarı ise 1978-79 sezonunda Adana Demirspor ile oynanan yarı final!
İlk sene son anda kümede kalan kulüpte, Mamur daha önce de belirttiğim gibi en doğru transferlerinden birini Hurma ile gerçekleştirdi. Tüm eleştirilere rağmen Hurma ile 5. sezona giren Mamur ısrarın, istikrarın ödülünü alıyor. Borçlarından kurtulan ve denk bütçe oluşturan kulüp, 3 sezon üst üste beşincilik kazanırken, başarısız sezonunu da 7. tamamladı. Tarihte ilk kez Türkiye Kupası kazanılırken, Fransız temsilcisi PSG ve Alkmaar dahil 5 Avrupa takımı Kayseri’de ağırlandı.
Agahowa ve Puroviç gibi iki önemli transfer yüzünden Kayseri’de, Topuz’un transferinde Beşiktaş resmi internet sitesinde suçlanan Hurma, bu arada sessiz sedasız çok önemli transferlere daha imza attırdı. Gökhan Emreciksin dahil, hepsi milli takımlarda oynamış ve uzun vadede A Milli Takım’a aday 8 futbolcuyu, toplam 2 milyon 400 bin euro bonservisle Kayserispor’a kazandırdı.
Zayıf olduğu noktalar da var. Mesela stat inşaatını zamanında bitirseydi, takım Adana’da oynamaz, 6 puan daha fazla kazanabilirdi. Puroviç’i antrenmanda sakatlamasa ya da kırığını iki günde iyileştirse takım kendini ilk 4’e atabilirdi. çok makul fiyatlı kombineleri kapı kapı dolaşarak satıp stadı doldurabilirdi.
Doğaldır, bizde taraftarların sorumluluğu yoktur, hakları vardır yalnızca...
Uzatmayalım. Kayserispor tarihin en mutlu,en başarılı günlerinde Hurma oradaysa, hakkını da teslim etmek lazım. Gitmesi isteniyorsa eğer, daha iyisini göstermek gerekir. Şüphesiz daha iyileri de çıkacaktır ama öncelikle diğer kulüplerin de Mamur gibi davranıp sorumluluk vermesi ve birkaç yıl çalışması lazım... Hurma bugün gitse, öyle bir genç kadro oluşturuldu ki, izi
5-6 sene daha kalacak.
Sadece günü ve dünü değil
10 sene öncesini hatırlamak, eleştirirken linç etmemek, kaş yaparken göz çıkarmamak, yiğidin hakkını yiğide teslim etmek lazım.

ÖZKARA, Gözükara
2002-03 sezonu... Liglerin başlamasına 15 gün kala Konyaspor’da yönetim de yok, futbolcu da... Bir baktık ki teknik adam olarak Hüsnü Özkara imzalamış. Delirdiğini düşünmüştük. Riski aldı, başarıyı yakaladı. Konyaspor 6 sezon Süper Lig’de oynadı ve düştü.
2009-2010... Bu kez ligin başlamasına yaklaşık 30 gün var. Yönetim yok, 10’a yakın futbolcu ve çuvalla borç... Bu kadar sürede yalnızca tesislerin eli yüzü güzelleşmiş!
Boşa geçen 6 sene. Bomboş...
Sonra ilk kovulan teknik adam!
Kumarbaz Özkara.
Kulüplerin kıt kaynaklarını (sonraki yıllarınkini de) tüketip, tarihin karanlıklarına karışan yöneticileri kimse hatırlamaz, ama 3 maç üst üste kaybedip kovulunca o şehir sizi hiç unutmaz!
Giray Bulak’ı yediler, bütün sezonun yükünü manevi baskılara direnemeyen ‘Ünal Karaman’a yüklediler. Enkazı yine sen kaldıracaksın!
Niye?
Konyaspor’u 7 sene sonra bu kez 15 futbolcuyla almak için mi?

Sezon başına kadar hergün
En azından sezon başlayana kadar bu köşe aracılığıyla buluşacağız. Kimi zaman haber değeri yüksek bilgileri paylaşacağız, kimi zaman ‘egemen güçler’ tarafından ‘yok sayılmaya çalışılan’ futbol emekçilerinin hakkını teslim edeceğiz. Kimi zaman manipule edilmiş gazeteci dostlarımızın verdiği yanlış bilgileri düzeltirken, kimi zaman güncel olayları yorumlayacağız. Eleştiri, yorum ve önerilerinizi ise sütularımızdan değil elektronik posta aracılığı ile cavaplayacağız. Görüşmek üzere.

05 Temmuz 2009, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Neredesiniz arkadaşlar!‘’

Gazetecilerin kaderidir... Yöneticilerin ‘örnek insan’ olmayı başaramadığı ortamda, taraftarların, taraflıların doğru tepki vermelerini beklemek ne denli mümkün olabilir ki?
Yorumlar beğenilebilir beğenilmeyebilir, haberler ha keza... Ancak yapılan bir yorumla, yazılan bir habere aynı tepki verilir mi!
Yorumu beğenmezseniz, doğaldır, “Beğenmedim, benim fikrim şöyle ..” deyip iletişim kurmayı deneyebilirsiniz. Hatta yöneticilerin küfrettiği bir düzende iletişim kurmak yerine küfrederek kendini rahatlatanlar da olabilir. Ama altında ‘at nalı gibi imza’ olan ve içinde ‘ne, nerede, ne zaman, kim, nasıl’ gibi tüm detayların bulunduğu bir habere küfürlü tepki vermek ayıp değil midir? (Yöneticilerin küfürleri ve sonuçlarıyla ilgili haberimi de 10 gün içinde okuyacaksınız)
Hadi ben meslekte biraz eskidim, ama genç kardeşlerimiz taraftar ya da yönetici beğenmeyecek, beğenmeyen tehdit edecek diye haber mi yapmayacak?
Daha bir hafta önce Beşiktaş formasını giymişken, “Topuz Fenerbahçe’ye imza attı” diye haber vermek ve altına imza koymak tabii ki hem çevre, hem yürek ister. Sanırım bu haberi, bu kadar çarpıcı ve iddialı veren ilk gazeteci ben, ilk gazete de Fanatik oldu.
Sabah 8’de Hikmet Çıplak abinin çığlık çığlığa telefonuyla uyandım: “Hakan haber doğru mu?” “Abi ayıp oluyor imzaya bakmadın mı?”. “Aa görmemişim. O zaman doğrudur. Ama doğru mu? Çok zor bir transfer” “Abi bana müsaade”
Herhalde gün içinde bütün dostlardan çoğu tepkili, kimi neşeli 100’e yakın telefon aldım. Telefon cevaplamaktan sıkıldım. Ama akşam yıkıldım. Maillerime baktığımda gözlerime inanamadım. 15-20’si sağduyulu, seviyeli, eleştiren-soran, diğerleri küfürle dolu 200’e yakın mail... En masumu yalancılıkla suçlayan, Aziz Yıldırım’ın emriyle yalan haber yapmakla ithamda bulunan, sonrasında ailemize küfür yağdıran tepki mailleri... Soru yok, hüküm var.. Sanırsınız transferi ben gerçekleştiriyorum.
50 krş verip haberden haberdar olma hakkını kullanan okurlarımızın, bir anlamda “gazetenin sahipleri”nin klavyesinden irin akıyor! Haberi değil, beni tartışıyorlar... Üstelik büyük çoğunluğunun benim hakkımda televizyonlarda da gördüklerinden fikirleri ve çoğunluğunun saygısı var...
İşimizi doğru yaptığımız için kendileri adına dahi utanç verici mailler yazanlar var. Kusuyorlar... Ama biliyorum ki haberimi okuyunca vicdanları bir yere kaçmış olsa da yastığa başını koyduğunda utananlar var.
Onlar doğrusunu okusun diye bin kişiyle konuşup haber yapıyoruz, fakat haberi tartışacaklarına terbiyesizliği tercih ediyorlar...
Haberim yok, forumlarda hakkımızda topicler açılmış. Bunun onlarca katı hükümler yapılmış.
Öyle dolmuşum ki, “haber doğru çıkmazsa mesleği bırakırım” diye cevap yazdım bazılarına... Bırakacaktım!
O gün bir tek, yalnızca bir tek duyarlı Beşiktaşlı Hüseyin Karakoç, “Bazı arkadaşların size küfür ettiğini üzülerek görüyorum. Özür dilerim. Bunu tüm Beşiktaşlılar’a mal etmeyin” diyerek anlamlı bir fark yarattı...
Bir gün sonra da, Topuz’un Demirören’e vedası haberini verdim: “Hakkını helal et başkan”. Yine aynı türkü: 63 küfürlü mail.
Topuz ben bu yazıyı yazmadan 6 saat önce Fenerbahçe formasını giydi!
Bana küfredenlerden şu saate kadar, bir ‘pardon’ yok, bir ‘tebrik’ yok; sanki ‘yok oldular’
Ne oldu?
Ben sizi yendim mi? Ben birini mutlu edip, diğerini üzmek için haber yapmıyorum ki?
Edindiğim doğru bilgileri sizin de öğrenmeye hakkınız var diye yazıyorum.
Neredesiniz?
Yalan haber okumak istiyorsanız, Hakan Can’ı okumayacaksınız, başka kapıya!

14 Haziran 2009, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Acılı sezon bitti‘’

Galatasaray da, Sivas da önceki 33 haftalık performanslarıyla taban tabana zıt futbol sergilediler. Eksiklerine rağmen Türkiye’nin en iyi, ama en aşındırılmış kadrosu Türkiye’nin en inatçı kadrosunu darmadağın etti. Öyle bir ilk yarı seyrettik ki, mücadele Galatasaraylı futbolcularla bu ligin en iyi kalecilerinden biri olan Petkoviç arasında geçti.
Önce Nonda atılması kaçırılmasından kolay 2, Kewell da 1 pozisyonu harcadı. Sonra, Arda takımının UEFA biletini cebine koyan golü kaydederken Beşiktaş’ın şampiyonluk stresini azalttı, başından beri sahip çıktığı hocasını da 2 golle uğurladı. Ayhan, Baros, Arda sezonun genelinde olduğu gibi 10 numara futbol oynadı.
De Sanctis, Servet, Emre Aşık ve Güngör, Ümit, Lincoln gibi Türkiye’nin her takımında oynayabilecek futbolcular 18’de dahi yokken bir takım, en azından Şampiyonlar Ligi iddiasını koruyan bir ekibi böylesine sürklase edebiliyorsa eğer, Nonda ve gözden çıkarılan Karan yerine gerçekten klas bir santrfor, bir stoper takviyesi kadroyu tamamlamak için yetip artacaktır. Arda, Baros, Ayhan, orta sahada oynayacak Mehmet Topal, Kewell, Barış, Hakan Balta ve Servet’li kadro her platformda zirveye ortak olacaktır. Tabii yönetim müsaade ederse. Yönetim, suçluları dışarıda aramak yerine asli işlerini yerine getirir, teknik heyete müdahale etmezse... Futbolcularla ahbap-çavuş mesafesini yönetici sporcu mesafesine çekmezse...
Sivasspor’u ise yönetiminden hocasına, sporcusundan malzemecisine kutluyorum. Büyüklerden birine geçildi, diğer üçünü devirdi. Büyük iş!

31 Mayıs 2009, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şimdi O'na kaybolan yıllarını verseler‘’

“Yusuf Böyle İstedi” diye yazmıştım tam 11 sene önce. Yusuf böyle istedi! Denizlispor-Bucaspor’u İzmir’de 4-0 yeniyor, çelimsiz Yusuf 0-0 giden müsabakayı ince bilek hareketleriyle yılsonunda lige çıkacak takımına kazandırıyordu. Çizgiye inip topu çektiğinde rakip iki futbolcu aut oluyor Denizlispor rakibini gole boğuyordu...

Hayatıyla kumar oynadı
İşler çok da yolunda gitmiyordu. Denizlispor evinde oynarken top kaybı yapan Yusuf, bütün faydası göz ardı edilerek yuhalanıyor, “Yusuf dışarı” tezahüratları bir ritüel halini alıyordu. Yusuf yedekten girdiğinde de, “Yanal istifa” tezahüratları. O ve hepsi ligimizde iş yapan kaliteli takım Süper Lig’e yükselirken, Süper Lig’in ilk senesinde mümtaz Türk basını da yıldız ve arkadaşlarının farkına varıyor, kulübüne 4 milyon dolar kazandıran Yusuf, Fenerbahçe’nin yolunu tutuyordu. Medyada boy boy resimler, çoğu zaman kendisi kadar oynamasa da inanılmaz övgüler. Bir şampiyonluk kazanılıyor, o ise şampiyonluk maçında attığı gollerle, güzel anılarına yenilerini ekliyordu.
İstanbul’un büyüsü, şöhret, öğüt dinlememek, profesyonel olmamak hatadan hataya sürükledi Yusuf’u... Fenerbahçeliliğin verdiği adrenalini yeterli bulmayan Yusuf gece hayatına dalıyor, çapkınlığın yanında kimi zaman alkol alıyor, hatta o sözde dostlarıyla kumar masalarına bile oturuyordu.

Roma’yı da ‘O’ yaktı...
Rekabeti seçmedi, yeteneklerinden doğan özgüvenle formayı almayı değil, verilmesini istedi. Ve belki de rest çekti. ‘Hafta sonu seni oynatacağım’ diyen Daum’un sözünü tutmayacağını görünce antrenmanı terk etti. Aziz Yıldırım, yalnız futbolcu olarak büyük olabilen yıldızına beş kuruş bonservis bedeli almadan yol verdi! Yeterince çaba sarf ettiklerini ve kazanamayacaklarını düşünüyordu ki; belki de haklıydı. Ve Yusuf açık açık hayatıyla kumar oynadı...
2 sene önce şampiyon olan Fenerbahçe’den küme düşen Sebat’a para alınmadan gönderildi. Sonra Antep’e... Roma’yı yıkan golün altına da imzasını atıyor ama terk ettiği şehrin büyük kulüpleri kafasını çevirip ona bakmıyordu. Sonra Denizli. Futbolcu olarak doyduğu kulübüne dönüyordu. Ancak en önemli kararı evlenerek veriyordu. Nilüfer’le evlendi, Derin Naz isimli yavrusuyla dünyası şenlendi. O gecelerin adamı gitmiş, takım arkadaşı, abisi, kaptanı, ortağı Alaattin ile birlikte, evine koşan, kızının altını değiştirmekten keyif duyan örnek bir aile babası, takımda ağabeylik yapan, antrenman kaçırmayan ve yine eskisi gibi oynayan Yusuf gelmişti.

Futbolcudan anlayan adam!
Hatta, Fenerbahçe’deyken giyemediği milli formayı Denizli’deyken aldı Terim’den. Kendisini oğlu gibi seven başkanı Ali İpek ve hocalarının sağ kolu oldu, sonra para kazanmak için Bursa’nın yolunu tuttu...
Devre arasını da biliyorsunuz. Bursa kentinin o coşkulu taraftarını karşısına almak, küfür yemek pahasına, kendisini arayan hocası Ersun Yanal’ın çağrısını kabul etti, çünkü Süper Lig şampiyonluğunda başrol oynayanlardan biri olmak hayaliydi. Trabzon yönetimi ayak sürüdüğünde imdada futbolcudan anlayan bir teknik adam Mustafa Denizli yetişti. Yusuf’un seneler süren büyük kulüpte oynama özlemi bitti. Denizli, Yusuf’u da tercih etmesinin karşılığında, adını 106 yıllık kulübün tarihine Türkiye Lig ve kupasını hem beraber, hem birer birer kazandıran ilk teknik adam olarak kazıtıyor. Aynı zamanda 3 büyük kulübü şampiyon yapan ilk teknik direktör oluyor. Kupa finalinde Fenerbahçe’ye, lig finalinde Galatasaray’a gol atan Yusuf ise ödülünü o aşık olduğu taraftarın coşkulu, stadyumu inleten “Yusuf” tezahüratlarından alıyor.

Siz sorun, ‘O’ yanıtlayacaktır
Son maçta o olmayacak, ama şampiyonluğun altına imzasını atanlar konuşulduğunda Yusuf ilk hatırlananlardan biri olarak kalacak...
Hayat Yusuf’a sunduğu fırsatları diğer meslektaşlarına sunar mı bilmem, ama derim ki, “Yusuf’un dediğini yapın, yaptığını yapmayın!”
Yaptığı hatalardan ders çıkaran, eşi Nilüfer ve Naz’lı kızıyla düzenli ve mutlu yaşamının ödülünü alan Yusuf da artık herhalde biliyor: Hayat kendisi, ailesi, geleceği ile kumar oynayanlara milyonda bir gülüyor, bir şans daha veriyor ama konuşma şansınız varsa ona sorun;
“Şimdiki aklın olsaydı?”
“Şimdi sana kaybolan yıllarını verseler?”
O anlatır...

27 Mayıs 2009, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbolsuz Şampiyon‘’

Ne olursa olsun. İsterse Beşiktaş hiç birşey oynamasın... Eğer hakemsen, o pozisyonlarda penaltıyı çalacaksın. Çünkü Yusuf’a yapılan hareketin karşılığı penaltı. Bir de sarı kart var ki, en çok problem çözen etkili Beşiktaşlı oyuncuyu final maçında tribünde oturtacaksın. Kewell’ın Üzülmez’e yaptığı da penaltı. Kasıt yok belki, ama 2 büyük hata var.
Ne olursa olsun. İsterse Beşiktaş’ın 18 şahane futbolcusu olsun. Seyircilerine kalp krizi geçirtmek istemiyorsan, Trabzon’un elinden kaptığın Yusuf’u 11’de başlatacaksın. Onu sen tutmayacaksın, becerebilirlerse rakipler tutacak. Oyuna girdi sihirbaz, pamuk bilekli, yorgun görünümlü adam. Penaltısı çalındı, attığı golde biraz şanslı ama çok klastı.
Oynayamıyor Siyah-Beyazlı futbolcular bu maçları... Yürüyorsun, kaleye gidemiyor, bir de pozisyon veriyorsun. Daha dengeli ve şuurlu oynayan da, golleri kaçıran da Galatasaray! Sanki Beşiktaşlı futbolcuların bileklerinde tekmelik değil 5’er kilogramlık kurşun ağırlık var.
Daha önceki maçlarda olduğu gibi Gökhan ve Sivok’un defansı Rüştü’nün burnunun dibinde kurması takımın boyunu 60 metreye çıkartırken, Kartal rakip kaleye gidemiyor. Gökhan-Sivok uyumsuzluğunu iyi değerlendiren Galatasaray 5 dakikada biri Rüştü’nün kurtardığı, biri gol olan, biri kornerle sonuçlanan 3 pozisyon buluyor. Ne var ki, Yusuf hem hocasını, hem Abitoğlu’nu, hem de arkadaşlarını ipten alıyor. Fenerbahçe Konya’yı gole boğarken, Denizli’yi kurtarıyor. Şampiyonluk maçında Beşiktaş’ı can çekişen değil prestij maçı yapacak bir rakip bekliyor.

25 Mayıs 2009, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ben o dersi almadım‘’

Gazeteci olarak bu ülkenin önemli spor adamları ile bol bol konuşma fırsatı buluruz. Teknik adamların sıkıntıları da aşağı yukarı aynıdır. Demeçler de birbirine benzer. Önceki sabah da görevden alınan Giray Bulak’la konuştum. Ancak sohbette öyle sıradışı bir örnek verdi ki, yazmak için izin aldım, sosyolojik bir tespit olduğu için yazmadan da yapamadım... Sosyolojik bir tespit
- Hocam, geçmiş olsun mu diyeyim, hayırlı olsun mu?
- Ne dersen de Hakan. Neticede görevden alındım...
- Konya da çözdü işi hocam. Galatasaray ligin bitimine 6 hafta kala hocasını gönderdi, şampiyon oldu. Trabzonspor, Ersun Hoca’yı gönderdi, 3’te 3 yaptı, belki şampiyon olacak. Konya da kümede kalır. Neticede senin yöneticin değil mi, “Giray hoca oyuncu değişikliğinde hata yaptı” diyen?
- Doğru Hakan. Oyuncu, antrenör, teknik adam olarak 40 senedir futbolun içindeyim. 2 aydır kulüpte yönetici olarak bulunanlar böyle konuşuyor.
- Eksiklerinin olduğunu kabul et hocam sen de(kahkahalar)
- Etmem mi Hakan, eksiğim ben. Bak ben sana bir şey anlatayım. Spor akademisini bitirmişim, kulüp beni İngiltere’ye kursa yolluyor. Trabzonspor’un en başarılı günlerinden beri malzemecilik yapan Kuş Mehmet (Mehmet Yazıcı) beni çağırdı ve dedi ki, “Oğlum bırakın kursları falan. Verin bana 500 lira size bir saat ders vereyim. Hayat boyu lazım olacak.” “Ne dersi vereceksin yahu, yok sana 500 lira” cevabı verdim. “Yağcılık dersi oğlum, yağcılık dersi! Hayat boyu ihtiyacınız olacak” dedi.
- Kıyamadın değil mi 500 lirana!
- Almadım o dersi, 500 liraya kıysam böyle mi olurdu? (kahkahalar)

21 Mayıs 2009, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI