Arama

Popüler aramalar

‘’Zirvelerin Kartalı‘’

Trabzonspor, Fenerbahçe ve Manchester United kabuslarından zaferlerle çıkan Beşiktaş için okyanusu geçip derede boğulmama maçıydı. Ezeli rakiplerin (siz komik dersiniz ben dramatik) kayıplarından sonra zirveye kurulmak için de iyi bir fırsattı.

Özgüven, yardımlaşma ve olağanüstü başarılı savunma Sivas engelinin de aşılmasını sağladı. Öyle bir takım savunması ki Sivasspor gibi takıma yalnızca tek pozisyon veriyor. Tabata’nın bir vuruşu Petkovic diğeri direkten dönerken, Bobo’nun attığı ikinci gol yardımcı hakeme, Ekrem’in vuruşu da Petkovic’e takılmasa, Ernst ve İbrahim kaçırması atmaktan zor pozisyonları harcamasa Siyah Beyazlılar zirve tırmanışını gövde gösterisine dönüştürecekti.Rüştü’nün formu, arkada Ferrari ve Sivok, ortada Ernst ve Fink’in uyumu, Ekrem ve İbrahim Üzülmez’in rakibi bıktıran temposu kartalı uçuruyor. Ernst savunmasının yanında attığı mükemmel paslarla yine arkadaşlarının önüne geçerken, biri sayılmayan iki güzel gol atan Bobo’nun sakatlanması büyük talihsizlikti. Defans biraz önde kurulur, Nihat ve Nobre gibi suskun isimler biraz gole konsantre olursa Mustafa Denizli daha ligin başında kendisini bitmiş gösteren medya mensuplarına kariyerinin en önemli dersini çalıştırmış olur! Sürünen ve moral açıdan bitmiş bir takımı ayağa ancak başını asla eğmeyen iyi bir hatip, iyi bir lider kaldırır. Beşiktaş’taki lider Denizli.

Sivas’a gelince; Bilica’yı satmak takım savunmasını bitirmek anlamına gelmiş. Sedat, Yasin ve Murat üçlüsünden hiçbir ikili güven vermiyor. Sivas, Bilicasız Fenerbahçe gibi çok kolay pozisyon veriyor ve altından kalkamıyor. Stoper lazım.

30 Kasım 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Uyanan dev komada‘’

8’de 8 yapıldığında futbolsuzluğa rağmen, “Uyuyan devi uyandırdım” diyen Daum, derinlikli kadroyu dağıttığı gibi Aragones’li günleri aratır oldu. Omurgadan Bilica ve Emre gibi iki nitelikli oyuncuyu yitirmek bir mazeret olur elbette ama Kasımpaşa değil, Barcelona karşısında! Eninde sonunda rakibin kadrosunun toplam maliyeti Guiza’nın maliyetinin altında...

Volkan’ın takımına son yılların en komik golünü yedirerek başladığı maçta Sarı-Lacivertli ekip oyunun hiç bir anında Kasımpaşa’ya üstünlük kuramadı.

Önder’le Lugano o kadar uyumsuz ki; insan Bekir’in suçu ne diye soruyor. Ne alan paylaşabiliyorlar ne adam, kanat beklerinin kademesine de giremiyorlar. Daum aylardır kulübeye hapsettiği iki golcüsünü birden sahaya sürüp, şapkadan tavşan çıkarması beklenen Alex’i de 11’de tutunca takım savunması çöktü. Takımın en iyi oyuncusu Emre varken 4’lü 5’li orta sahalarla oynayan Alman teknik adam Wederson’la oynamak yerine Topuz’u Carlos’un, Selçuk’u Gökhan’ın önüne koyunca, takım hücum yapamadığı gibi Vural ne istediyse o oldu! Önde pres yapamayan, dönen topların bir tekini alamayan, alan daraltamayan Fenerbahçe, stoperlerin arkasına adam kaçırmayı engelleyemeyen Fenerbahçe’nin puan alması gerçekten haksızlık olurdu. Vural’ın talebeleri ilk yarıda son pas ya da son vuruş beceriksizliğiyle 4-5 net pozisyonu kullanamazken, ikinci devreye de yine kanat beklerinin arkasına adam, sonrasında da gol kaçırarak başladı. Fenerbahçe’nin bir türlü çözemediği kadame problemini sonunda Cenk’le cezalandırdı. Şahin’in ayağından gelen gol ofsayt olsa da, asıl Daum ve ekibi ofsayttan hiç çıkmıyor! Rijkaard’ın Nonda varken Arda’dan santrfor yaratma gayretinden sonra, Daum’un da “abuk” tercihleri insana bir soru daha sorduruyor: Yılmaz Vural büyük takım istemekte haksız mı?

29 Kasım 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yardımcısın sen öyle kal!‘’

Sağlam olması halinde Avrupa’nın en nitelikli santrforlarından biri olan Nonda yerine, Arda’yı o pozisyonda oynatmak, hafta boyunca çalışılmış bir teknik adam fantezisi, ütopyadan başka bir şey değildi... Ertuğrul Sağlam, Galatasaray’ın bütün arızasını çözmüş, Hüseyin’in yerine sert ve daha çabuk Kirita’yı sahaya sürmüştü.

Manisaspor gibi orta sahada sert ve yardımlaşarak yaptığı savunmayla Galatasaraylı futbolcuları döndürmeyen Bursasporlu futbolcular, Sercan ve Volkan Şen’le çok etkili kontrataklar da yaptılar. Hele, Sabri’nin rakip kale alanına yakın bir noktada, topu belinin etrafında çevire çevire kullandığı taç atışında yaptıkları kontratak Galatasaray’ın ne denli yavaş olduğunu da gösterdi. Ergiç’in füzesi ve Turgay’ın vuruşlarında topun direklerden dönmesiyle şansını tüketen Galatasaray yalnızca 10 dakika güzel futbol oynadı. Arda Ömer’in boyunduruğundan kaçıp sol kanada, Keita içeriye, Kewell da sağa geçince Sarı-Kırmızılılar, etkili ataklar da yaptı.

Görüldüğü gibi Arda yerinde oynamalı! İnatçı, çabuk Volkan, Leo Franco’yu mağlup edip tribünleri şenlendirirken Neeskens’in neden teknik direktör değil de yardımcı olduğu da anlaşıldı. Galatasaray’ın gole ihtiyacı varken nihayet doğru bir kararla Nonda’yı oyuna alan Hollandalı, takımın en istekli, en çabuk ve Nonda’nın en iyi anlaştığı futbolcusu Keita’yı kenara aldı. İki kanat bekinin döküldüğü maçta, Galatasaray’ın oynanan bu oyundan sonra puan alması, futbolun adaletsizliği olurdu ki; Hakan Balta artık dökülmüyor, sürünüyor! Adaletsizlik maçın en iyi futbolcusu Ozan’ın maçı iyi götüren Halis Özkahya tarafından kırmızı kartla atılmasıydı!

28 Kasım 2009, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İkiyi bulamayınca‘’

Önde basan, çabuk, birbirine yakın ve çabuk oynayan, karakterli, dönen topları genelde kazanan Manisaspor’a karşı elde edilecek galibiyet Galatasaray açısından çok değerli olacaktı. Tempoyu yükselterek ve çabuk paslarla kanat değiştirerek hücum yapan Sarı-Kırmızılılar ilk yarıda Elano ve Sabri ile Eren’in savunmaya çalıştığı kanattan etkili ataklar yaptılar, Sabri’nin son paslardaki yetersizliği yüzünden onca etkili ataktan yalnızca Kewell’ın gökyüzüne giden şutu dışında pozisyon dahi yakalayamadılar. Topal ve Nonda’nın vuruşlarında başarılı, Mustafa Sarp’ın vuruşunda şanslı olan İlker en büyük talihsizliği Eren’in ıskasında yaşadı. Kewell skoru değiştirmekte hiç zorlanmazken, Manisaspor bir talihsizlik de devrenin sonunda yaşadı. Yiğit’in kafa şutu biraz köşeye gitse Leo Franco çaresiz kalacaktı. Çok iyi yardımlaşan misafir ve çabuk oynayan Manisaspor Mesut Bakkal’ın Güven’i öne çekmesiyle oyunu rakip sahaya yıkarken, Galatasaray maçı kopartacak pozisyonlardan Nonda’nın güzel pasında Kewell, Sabri’nin ortasında Nonda ile yararlanamadı. Manisaspor ise önceden çalışıldığı belli olan bir mükemmel duran top organizasyonunda Simpson’la hak ettiği beraberliği yakaladı. Güzel kontratakta Linderoth’un vuruşunu İlker kurtarmasa, Sarı-Kırmızılı ekip kötü oynadığı maçı büyük bir kârla kapatacaktı. Galatasaray’ın vites ve konsantrasyonunu artırmak zorunda olduğunu gösteren, Mesut Bakkal’ın cesur oyun anlayışı ile övgüyü hak ettiği bir müsabaka oldu. Galatasaray’da yalnız Sabri ve Sarp göze batarken, Ergin dışında takım olmayı başaran Manisaspor’da İlker, Mehmet Nas, Simpson ve Güven fark yaratan oyunculardı...

23 Kasım 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Büyük Kaptan‘’

Fink’in ayağından çıkan olağanüstü güzellikteki vole maçın kaderini de, İnönü’nün atmosferini de geceyle gündüz gibi değiştirdi. İlk 29 dakikada Beşiktaş’ın kontrolü ve pozisyon zenginliğinde geçen maçta, varlığıyla yokluğu belli olmayan Alex’in kaçırdığı gol, misafir adına kırılma anlarının ilkiydi.

Topuz’un harika driplingini müthiş bir pasla tamamladığı pozisyonda Alex çok kolay pozisyonu harcarken, devre bitiminde attığı mükemmel frikik direkte patladı. Siyah-Beyazlılar’ın dengeli ve dikkatli savunma yaparken hücumda etkisiz kaldığı anlarda, yönetimin kerhen sözleşme imzaladığı İbrahim Üzülmez ve asli görevi Alex’i imha etmek olan Fink sahne aldı. Yürüyerek oynayan Alex’i kontrol etmekte hiç zorlanmayan Fink’in golü her ne kadar onu kahramanlığa taşısa da, aslan payı kaptanındı.

Kariyerinde ilk kez bir maça, hem de Fenerbahçe’ye karşı tam 5 gollük pas sıkıştıran kaptan ilk yarıda Serdar’ın kaçırdığı, Bobo’nun kafasında Volkan’ın kurtardığı, Fink’in gol attığı, Uğur’un birini kaçırıp diğerini üçüncü gol olarak Fenerbahçe ağlarına bıraktığı pasların hepsi, Üzülmez’in ayağından çıktı. Topuz ve Gönül’ün kanadını Ekrem’le birlikte mükemmel savunurken, hücuma da zenginliği o kattı. Emre’nin sakatlandığı anda oyuncu değiştirmeyen, Semih’i oyuna alırken Fenerbahçe’deki en iyi gününü geçiren Topuz’u kenara alan Daum, maç öncesi hazırlığını iyi yapan ve yaptığı değişikliğin ardından Uğur’la bir de gol bulan Denizli’ye mağlup oldu. Bobo kötü, İbrahim ve Fink mükemmel, diğerleri vasatken Fenerbahçe’ye üç gol atan takım şampiyonluğu kovalar.

22 Kasım 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Usta Kewell‘’

Mendoza, topu iki metreden çerçevenin içine vursa Barış derdini kime anlatacaktı bilmiyorum. Son iki maçta takıma çok ciddi katkı sağlayan genç futbolcunun öğrenmesi gereken ilk şey sahada kalmak. Kaşıkla verdiğini kepçeyle çıkartacaktı.

Galatasaraylı futbolcular, Diyarbakırspor yöneticilerinin yarattığı iklimden olsa gerek, oynamadan kazanacaklarını sanıyorlardı. Aslına bakarsanız pek bir şey de oynamadılar. Diyarbakır’ın mükemmel alan savunması Galatasaray’ın çizgiye inmesini ve pozisyon üretmesini engellerken, Mendoza’nın attığı gol de Sarı-Kırmızılılar’ı uyandırmaya yetmedi.

Ayman ve Barış gibi orta sahanın iki dişlisi yerine Şener ve Ümit’i yerleştiren Ziya Doğan’ın planı 42 dakika tutsa da bir yerleşim hatası, Kewell’ın ısrarı ve Sabri’nin doğru yerde olması takımı soyunma odasına moralli götürdü.

Rijkaard ile birlikte ustalığına bir de fizik güç ekleyen Kewell Sarı-Kırmızılılar’ın Diyarbakır’dan üç puanla dönmesini sağlayan baş kahramandı. İkinci golün atağı onun orta sahada yaptığı mükemmel bir pasla başladı, o atak yine onun kafasından Arda’yı kaleciyle karşı karşıya bıraktı. Arda’nın golü güzel, Nonda’nın iki metreden kaçırdığı pozisyonda attığı pas ise mükemmeldi.

Ayhan geçtiğimiz günleri mumla aratacak kadar inişli çıkışlı, Nonda’dan Leo Franco’ya Kewell dışında herkes vasattı. Diyarbakır iyi savunma yaptı, Galatasaray’ı zorladı. Avrupa’da Diyarbakır’ın yaptığı savunmaya en etkili hücum edecek takımlar da olacak. Temponun en az bir vites yükselmesi gerek.

09 Kasım 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzon'un Hakan'ı‘’

47 dakikalık mahkumiyet, ilk şutta galibiyet. Sol ayağıyla 10 metreye pas atmakta zorlanan Ernst 30 metreden topu çatala gönderince her şey tersine dönüverdi. Holosko ve Nihat’ın yokluğu değil Beşiktaş’ı hücumda bu kadar fakirleştiren. Antrenmanlarda beşe iki oynamaktan olsa gerek takımın hücum planı yok. Futbolcular her şeyi içgüdüsel yapıyorlar. Böyle olunca da gol, ya oyuncuların bireysel becerisine ya da duran toplara kalıyor. İkisi de oldu. Ernst çatala vurdu, Beşiktaş’ın yakaladığı ilk pozisyon ise kornerden oldu, onda da hayalet santrfor Bobo, Sylla’yı vurdu! Golü bulduğu pozisyonda da öncekinde olduğu gibi atmak kaçırmaktan kolaydı.

Denizli, Yusuf’u sahaya atınca takım başını kaldırdı. Ama ısrarla söylüyorum gol, planın bir parçası değil büyük ölçüde şanstı. Çünkü Ernst’in görevi gol atmak değil, hoca tarafından rakibin en etkili oyuncusu seçilen Colman’ı sahanın her yerinde kovalamaktı!

Mustafa hoca bizi böyle alıştırmamıştı. Onun takımlarında oyuncular adam markajı yapmaz, önde basar, çabuk oynar, üçüncü bölgede çok adamla pozisyon kovalardı. 5’li defans yapmak, bir oyuncuyu maç boyu nöbetçiliğe soyundurmak, kanatları çıkartmaktansa öndeki Tabata ve Uğur’la rakibi kovalatmak mı olacaktı hocanın taktiği? Umut’un üç, Engin, Tayfun ve Alanzinho’nun birer şutunda kaleye duvar ören Hakan, Beşiktaş’ın 3 puanla ayrıldığı ve zirve takibini sürdürdüğü gecenin kahramanıydı. Bu kadar sıcağa kar dayanmazdı, Hakan dayandı. Ferrari, Ernst, Yusuf ve İsmail diğer ayakta kalanlardı.
Şimdi çalışma zamanı...

08 Kasım 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İlaç niyetine‘’

Keita ve Baros’suz, üstelik moralsiz takımın ilk 15 dakikada temposu mükemmeldi. Mükemmel tempo, Barış’ın şık topuğu ve Nonda’nın güzel vuruşu sonucu da getirdi. Elano ve Ayhan’ın yerine oynayan Mehmet Topal ve Barış çok önemli iki alternatif olduklarını gösterdi. Mustafa Sarp son zamanların en tempolu, en istekli futbolunu sergiledi. Defansın kanatlarında oynayan Hakan Balta sezon başından beri olduğu gibi vasat, Sabri de yine çok iyiydi. Savunma bu denli başarılı olup, takımın boyu biraz kısalınca ve Sivas da eski günlerinden fersah fersah uzak kalınca, Leo Franco kariyerinin en kolay 90 dakikasını geçirdi. Sabri’ye bir parantez açmak lazım, özellikle ikinci yarıda Kewell’a yaptığı gollük pas mükemmeldi. İyi futbol ve güzel pasların ödülünü tezahuratla alan Sabri, bir anda eski kimliğine döndü ve kendisine yapılan bir faulden sonra iki dakika tartışıp kartını gördü. Olmadı! Kewell bildiğiniz gibi. Zeki, çalışkan, sorumluluk sahibi örnek bir profesyonel. İlk dakikada Nonda’yı topla kaleye sokuyordu. Topu aldığı zaman hep en doğru adama, doğru pası yaparak başlıyor, iyi niyetli çabalarının ödülünü de bir şekilde alıyor. Dün Petkoviç’in acemiliğinin faturasını mükemmel şutuyla o kesti, maçı da bitirdi. Arda’ya gelince. Sadece son 1 haftada medyada hakkında yapılan haberler ansiklopedi kalınlığında ciltler oluşturabilecek genç yıldızın yüzü gülmüyor. Keita’nın yerinde başladı, sahanın her yerinde dolaştı. Kötü oynarmış gözükürken dahi pozisyonların çoğunda başrol ondaydı. Atmak varken Sarp’ı topla kaleye sokmaya çalıştı, kolayca gol yapabileceği diğer iki pozisyonu kullanamadı. Gülmüyor ve o kirli sakal onu çok yorgun gösteriyor. O gülmeden Galatasaray’ın yüzü gülmez! Fenerbahçe’yi yenmiş Antep’e, üç gol atan Sivas’ı bu kadar rahat yenmek küçümsenemez.

02 Kasım 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI