‘’Ankaragücü'nde büyüklük sınavı‘’
Herkes heyecanlanmıştı. Kulübün yeni başkanı olacak Ahmet Gökçek, eski başkanlar Cemal Aydın ve Cengiz Topel Yıldırım ile elele verince camia yakın gelecekte birbirine sarılacak, zafere birlikte koşacak sanılmıştı. Olağanüstü genel kuruldan bugüne kadar geçen süre maalesef o fotoğrafı yalanladı! Gökçek ve ekibi eski başkanları seçimden sonra tanımadı. Cemal Aydın geçen hafta yaptığı basın toplantısında zehir zemberek açıklamalar yaparken vadesi gelmiş ve kulüp için kefil olduğu borçları cebinden ödediğini açıkladı, kulüp bir açıklama yapmadı. Son taksidini 75 milyar lira olarak ödediği 150 bin dolarlık otobüsün 40 milyara hacizle satıldığını söyledi, yaprak kımıldamadı. Başkanlık yaptığı kısacık dönemde büyük bir başarıya imza atarak kulübü kümede tutmayı başaran Cengiz Topel Yıldırım hakkında tüm belgeleri tamam olmasına rağmen Cumhuriyet Savcılığı’na “temlik koyarak kulüp zarara uğratıldığı” için suç duyurusunda bulunuldu, savcı reddetti. Neticede şık olmadı. Herkes kırgın, “camia” da sevgisizlik hakim!
Büyük kulüp olmanın yolu camiayı bütünleştirmekle olur. Sevgiyle, iletişimle, paylaşarak olur! Büyük transferler, galibiyetlerden daha önemlisi budur... Kendi camiası içinde iletişimi sağlayamayan bir kulübün büyük olması da hayaldir...
Bu genel kurulda Melih Gökçek yerine konuşmasını beklediğim Başkan Ahmet Gökçek kamuoyunda cevabını bekleyen bir kaç soruya da muhakkak cevap vermeli...
1- Ankaraspor’dan alınan futbolcuların Ankaragücü’ne maliyeti nedir? Kiralama ücretleri ve kendilerine verilecek maaşlar ileri sürüldüğü gibi 15 trilyonları buluyor mu?
2- Sezon bitince Ankaraspor’dan gelen bu futbolcuları transfer etmek için ne kadarlık bir bonservis ödenecek?
3- Gökçek’ler Ankaraspor’da iken bir Ankaragücü AŞ kurmuşlardı. Geçtiğimiz haftalarda bu ismin kullanılmaması için “Baba” Ankaragücü’nün açtığı davayı geri çektiler. Bu şirket asırlık çınarın üstünde Demokles’in kılıcı gibi sallanacak mı?
4- Ankaragücü ve Ankaraspor arasında süren davalar var. Ankaraspor’un Jaba konusunda Ankaragücü’ne açtığı davadan Ankaraspor’un feragat etmesi için çaba sarfedilecek mi? Sezon başında Ankarasporla anlaşma yapan Serkan Kırıntılı bonservis ödenmeden Ankaragücü’ne tekrar kazandırılacak mı?
5- 150 bin dolarlık otobüsün hacizle 40 milyara satılması bir ihmalin sonucu mu, yoksa otobüsün ederi bu mu?
6- Yüzüncü yılında daha ne kadar üyesi olduğu polemik konusu olan Ankaragücü’ne kendini ait hisseden taraftarların üye olması ve genel kurulların bir kaç önderin işaretle yönetildiği yapıdan kurtulması için çalışma yapılacak mı?
7- Taraftar grupları arasındaki çatışma ve kavgaların bitmesi için hangi projeler üretiliyor?
En önemlisi camianın tek yumruk olması için her hangi bir samimi plan var mı?
Ahmet Gökçek’in bu konularda genel kurul üyeleri ile futbol kamuoyuna yapacağı açıklamalar, Ankaragücü’nün ne kadar büyük bir kulüp, kendisinin ne kadar başarılı bir başkan olacağının ipuçları olacaktır...
Ankaragücü bu ülkenin futboldaki en önemli can damarlarından biri... Yapacakları genel kurul, kendilerine yakışan şekilde olacaktır...
‘’Özgener haklı‘’
Antalya’da devam eden Pro-Lisans kursuna ilişkin tartışmalar Rıdvan Dilmen’in Mahmut Özgener’in sözlerine tavır alıp kursu bırakmasıyla gündemde yer bulsa da, Ercan abiyle (Güven) Özgener’in yaptığı konuşmada benim takıldığım nokta başka.
Aslında Rıdvan Dilmen’in kampı terk etmesi değil orada bulunması bile tartışma konusu ama, benim için öncelik örgütlü toplumda. Antalya’daki teknik direktörlerden bir heyetin gelip Özgener’e, ‘Milli takıma yabancı alınmasın’ diyeceği söylentilerinden hareketle başkan, “Kariyerleri açısından en önemli fırsatı yarattığımız kursta oturup bu konulara giriyorlar. Federasyona örgütlü baskı yapmak kimin haddine?” “Yollasınlar bana bir heyet de cevabını alsınlar!” demiş.
İşte bu ifade bizim gerçeğimiz. Aslında, futboldaki sivil inisiyatife, taban birliklerine federasyonların bakış açısının belgelenmiş hali...
Maalesef futboldaki tüm sivil toplum örgütleri, federasyondan sağlayacakları küçük kaynaklar ve statüler uğruna büyük ödünler verip, gerçekten ‘örgütlü’ ve ‘ideal’ birlik olamazlarsa böyle tepki alırlar... Başkanın kastı taban birlikleri olmasa da, örgütlü baskı yapmak kimin haddine! Mesela TÜFAD’ın haddine! (Yani hayalimizdeki TÜFAD’ın!)
TÜFAD yaptığı işe inansa, antrenörleri için orada olsa, her antrenörün cebinden 15 milyar vererek bu kursa kabulüne itiraz eder, rakamı en alt seviyeye çektirirdi. Hatta medya aracılığı ile kamuoyu yaratıp milyonlarca liralık sponsor kaynağı yaratan federasyonun kurstan ücret almamasını sağlardı. Onlar hocalarının verdiği parayı indirtmek yerine, kendilerine 2 bin 500 TL pay kapıyor!
Onlar federasyon başkanının inisiyatifiyle kursa katılan insanlar varken, güncellemeye can atan ve hak eden insanlar için münakaşa etmiyor. Yücel İldiz ne mutlu ki orada, Hüsnü Özkara da, Fuat Yaman da orada olmalıydı değil mi? Başka bir koşul zorlayan (!) olsaydı Yücel hoca da olmayacaktı! Başkan ve tüm başkanlar üzerlerinde örgütlü ve haklı hiçbir baskı olmadığı için Dilmen ve Dilmen’ler lehine inisiyatif kullanıyor, örgütler sessiz kaldığı için de böyle meydan okuyor...
Özgener federasyonunun fahiş kurs ücretlerinde bundan sonra kursiyerler lehine anlamlı bir indirim yapacağına eminim ama sözüm sizedir taban birlikleri; Keşke medyadaki hassas birkaç insanın uyarısı ve federasyonun hassasiyeti değil, sizin örgütlü bir tavrınız, hak arayışınız bir konuda sonuç getirseydi! Hak aramayıp mış gibi yapanlar, ulufeyi alır, lafını yer oturur...
*****
Adnan Türkkan’la icraatın içinden!
Tahkim Kurulu futbolda bu ülkenin en üstteki yargı organı. Milyonlarca dolarla tarif edilebilecek sonuçlar doğuran pek çok dosyayı karara bağlayıp, görünmez olmayı başarabiliyorlar!
İletişimsizlikleriyle haklarındaki yargının olumsuz olmasına bir anlamda destek veriyorlar...
Hayati ve çoktartışılan kararlar verdiler bu sene. Ankaraspor’u küme düşürmekten hakemin görüş alanında gerçekleşmiş bir eyleme televizyon görüntüsüyle ceza vermeye, Türk futbolcuyla (Aurelio) Türk kulübün çift taraflı opsiyonunu tanımayıp serbest kalışına.
Kamuoyu ve kulüpler gerekçe öğrenemediği için kararlar bazen ‘taraflı’ bulunuyor, benzer dosyalarda farklı kararlar çıktığında kurul, dolayısıyla federasyon, hatta direkt Özgener hedef oluyor.
Yeni polemikler kapıda. Mesela Semih, Fenerbahçe’nin kullandığı opsiyon hakkını tanımayınca serbest kalacak mı? Bence tüm Türk futbolcular Tahkim’in verdiği karar sonrası opsiyonlarını tanımama hakkına sahipler... Anlatmalı. “Anlatmam, dava konusu hakkında konuşmam” diyemez. Durumu semih’le aynı diğer futbolcular hak ve sorumluluklarını nereden öğrenecek?
Fenerbahçe Galatasaray maçından sonra evrensel birkaç kuralın çiğnendiği gerekçesiyle Tahkim kararını hedef alan, “Adalet bunun neresinde?” diye bir yazı yazmıştım, Türkkan’la karşılaştığımda da yazılmamak kaydıyla “Baştan sona adil bir karar” olduğu cevabını almıştım.
Başkanın prensipleri var, medyatik olmayı sevmiyor! Ancak toplum bilgilendirilmeyi bekliyor. Geçen ay mesela Türkkan’ın verdiği bir karara takıldım. Kırmızı kart gördükten sonra bir de küfür eden Eskişehirli Doğa’nın cezası Tahkim’de 6’ya 1 onandı. O oy da Türkkan’ın! Başkan kurul üyelerinin kararına muhalefet şerhi koymuş! Basit bir disiplin cezasında tüm üyeler kararı onarken, başkan “ceza düşmeli” demiş! Hangi küfür, hangi koşulda edilirse ceza düşer mesela biz bunu öğrenemiyoruz! Dolayısıyla futbolcular da öğrenemiyor. Kimse öğrenemediği için o bir oya kimi insanlar “acayip acayip” anlamlar yüklüyor!
Türkkan kamuoyunun bilgiye açlığı üst düzeye çıktığı zaman yapmayı planladığı basın toplantısını yapmalı. Eğitim semineri niyetine... Hesap vermek değil, bilgilendirmek için... Biz gazeteciler ona sorular sorarız, o da içtihat oluşturacak nitelikteki kararların ne anlama geldiğini anlatır. O yapmazsa kim yapacak ? Bu toplum, Tahkim’in kararlarını, hatta Tahkim’in kendisini, kerameti kendinden menkul birkaç yorumcunun o gün aklına gelen eleştirilerine göre değil Türkkan’ın hukuk temelli bilgilendirmesine göre yapmalı... Bekliyoruz...
‘’En hakiki zafer!‘’
Strum Graz maçı yedeklerin iyi bir alternatif olup olmadığını göstermesi açısından hazin bir deneyim olsa da, Elano, Keita, Kewell, Baros, Nonda, Leo Franco ve Hakan Balta başta pekçok yıldızın olmadığı bir müsabakada, hem de Trabzonspor maçında aslan gençleriyle geleceğe göz kırptı. Trabzonspor'u yenmeleri değil aslolan, özellikle ilk yarıda takım savunmasını daha iyi yapıp önde basmaları, doğru koşuları doğru paslarla ödüllendirip, daha çok şut atmalarıydı. Aslar yoktu belki ama eksik de yoktu sanki. Sabri 141 Arda 116, Ayhan 84, Servet 74, Emre Aşık 72, Aydın 67, Caner 58, Aykut 17, Mustafa 3 kez bu ülkenin milli takımlarının formasını sırtına geçirmişse eğer kalite eksikliği sözkonusu değildir. Barış'ın Alman milli takımlarında oynaması da hesaba dahil edilmeden toplam 643 kez milli takım formasını giymiş oyuncular topluluğundan bahsediyoruz. Oyuna sonradan giren Berkin'in Dünya Gençler Şampiyonasında çeyrek final oynayan takımın futbolcusu olduğunu ve 55 kez milli takıma çağırıldığını da hatırlatmak lazım.
Trabzonspor Galatasaray'ın iyi oyunu kadar Gökhan'ın tek forvet olarak oynamayı bilmemesinin, belki de oynuyormuş gibi dahi yapmamasının bedelini ilk yarıda ezilerek öderken görüldü ki, Fatih de gelse bu takım Umut'suz olmaz!
Arda Caner'e attırdığı goldeki mükemmel pası, Sabri'nin ortasında golle biten şahane plasesi ile klasını, Sabri ile Barış tartışırken doğru jest ve mimiklerle müdahalesi ile polemik konusu yapılan "kaptan"lığı layığıyla yapacağını bir kez daha kanıtladı. Caner ise attığı golün dışında hücumdaki coşkusu ve rahatlığıyla doğru, tribünleri coşkulandıracak ve takıma katkı yapacak bir futbolcu olduğunu onu unutanlara hatırlattı. Mustafa Sarp oyunun iki yönünü bu kadroda en iyi oynayan ve bence bankosu olan Ayhan, Servet bu kadroda tandemi in iyi bilen Emre Aşık'la rahatladı. Sabri ve Barış sağda uyumlu gözükürlerken, Graz deplasmanında onca maç eksiğine rağmen sağda oynatılan Alparslan sol kanatta hiç de sırıtmadı. Aykut ise ne olduğunu çözemediğimiz ve gider gitmez "Atletico Madrid favori" demeciyle antipatik olmayı beceren leo franco'dan daha çok yakışmıştı sanki kaleye. 2 Kritik kurtarışı ile maçın adamlarından biri olmayı da o haketti.
Mesele yabancı futbolculara servet dökerken, yerli yıldız adaylarını antrenman oyuncusu yaparak futbola yabancılaştırmamak. Galatasaray yedeklerini henüz kaybetmemiş!
Trabzonspor ise sanki yenilgiyi kanıksayan, arkadaşları için didişmeyen, takım kimliğinden uzak bir futbolcular topluluğuna dönmüş. "Profesyonelliğe" diyecek bir şeyimiz yok da, duygu yoksa, takımdaşlık yoksa, mağlubiyete isyan yoksa başarı nasıl gelir ki?
‘’Demirören'e kaderin oyunu!‘’
Kaderin Demirören’e acı bir oyunu bu! Geçen sene daha 6. haftada “Bu yükü taşıyamaz” diyerek yerine teknik adam aranan Ertuğrul Sağlam’la, 4,5 milyon Euroluk bonservis ödeyip satın alınan, 700 bin Euroluk maaşının 350 bin Euroluk kısmı hala Beşiktaş tarafından öderek Bursaspor’a güç bela kiralanan Zapotocny’nin Siyah Beyazlılara tatili zehir edecek olması, belki de kongredeki deneyi etkileyecek olması başka türlü nasıl açıklanır ki! Kadere inanmak lazım... Yoksa Bursapor bir farkla öndeyken Sercan hem Rüştü’yü, hem de Korcan’ı kolayca mağlup edebilir “Transfer ve para politikası” bu denli ateşli bir ortamda tartışılmayabilirdi.
‘Z’ raporu alınır ya dükkanlar kapatılırken. Raporu Zapo aldı. 4,5 milyon Euro bonservisle alınan Nihat’ın da, 2 milyon Euro imza parası ödenen Nobre’nin de sezon başından bu yana birer gol atmasına ramen, Beşiktaş’ı deviren golü atan stoper Zapo’nun 3’ünce kez bu sevinci yaşaması da bir başka tartışma konusu...
Bursaspor sezon başından bu yana saygı uyandıran ve sonuç aldıran mücadeleci futboluyla oyunu da Beşiktaş sahasında oynadı. Denizli hala romantik bir takımlaydı. Nihat’ın formsuzluğu, Tello’nun yokluğu müsabakayı 11’e 9 çeviriyor, Ernst ve Fink, Hüseyin ve Ergiç’in karşısında nefes alamıyordu.
Volkan’ın güzel ortasında Toraman’ın hemen arkasında iki Bursalı var Beşiktaşlı yoksa, Ozan İpek’in güzel golü ve Bursaspor’un çok adamla çoğalması alkışlanmalı, Beşiktaş’ın savunma anlayışı sorgulanmalı. Gerçi Özkalfa golü atan Ozan İpek’i kaybettiği topu kazanmak isterken Ernst’i sakatlayabilecek biçimde kaydığında faulü çalıp, ikinci sarıdan Ozan’ı atsa maçın hikayesi başka türlü yazılacaktı. Ya da sokar 2-1’ken İbrahim Üzülmez’in olağanüstü güzel ortasını Bobo filelere gönderse!
Kader böyle yazılmış bir kere. Yıkılmadı Bursaspor. Sağlam sağlam bir hamleyle santrfor çıkartıp ceza alanına pivot yolladı, Ömer’den inen topu da sahanın en iyisi Ergiç çatala... Sonrasını biliyorsunuz, başta yazdım...
Alkışlar Sağlam Bursaspor’a..
‘’Taraftar gurur duymuyor‘’
Sakınan göze çöp battı! Aziz Yıldırım’ı Kulüpler Birliği başkanlığından istifa etmeye götüren unsurlardan biri olan hakem hatası bu maçta da tekrarlandı. Metin’in Bilica’ya yaptığı faule düdük çalınmadı, hakemin o ana kadar yaptığı tek hata Aydın’ın ayağından golle sonuçlandı. Eğer galibiyet gelmeseydi gündemimiz hafta boyu Halis Özkahya, Sarvan ve dolayısıyla Özgener olacaktı! Galibiyette hakemlerin katkısı var mı bilinmez ama Özer’in çizgiden çıkardığı pozisyonunun yıl boyu konuşulacağı gerçeği değişmez. Yarısı “gol” yarısı “değil” diyecek!
Galatasaray maçından sonra galibiyet rejimine giren sorumsuz Sarı-Lacivertli futbolcular hafta boyu da maalesef özürlerini anlamsız kılacak “grup çalışması” ile medyanın malzemesi olmayı başarmıştı. “Özel yaşama saygı” gereği olsa gerek yönetim tarafından cezalandırılmayan futbolcular ilk yarıda sezonun en iyi, çabuk, tempolu futbolunu oynadı. Alex’le skor üstünlüğünü yakalayıp, bir kaç gol kaçırsa da bir topukla sallandı. Metin’in şahane pasında Vassell güzel bir vuruşla Volkan’ı mağlup etmekte zorlanmadı. Hürriyet, Adem ve Cihan’lı Ankaragücü orta sahası Cristian, Selçuk, Özer ve Topuz’la iyi mücadele etse de üçüncü bölgeye neredeyse hiç koşu yapmadı. Hakemin hatasının golle bitmesinin ardından bu takımda her zaman yeri olduğunu iddia ettiğim Özer şahane pasıyla Alex’i kaleye yolladı. Meye’nin direkten dönen topu, Konate’nin auta giden şutu misafiri galibiyetten ederken, Güiza’nın güzel vuruşu profesyonellikten nasibini almamış bazı futbolculara rağmen takıma grup halinde sevinme fırsatı yaşattı. Özer, Alex, Selçuk, Gökhan arkadaşlarından daha başarılı, “utanç” ise önemli bir motivasyon kaynağıydı. Ankaragücü 3 puan kazanabilecek kadar güzel oynadı. Yenilse de sahadan başı dik ayrıldı.
‘’Uzatmayacaksın!‘’
İbrahim, Tum ve Taner gibi 3 golcüsünden yoksun bir takıma karşı puan kaybetmek ancak beceriksizlikle olur. Doğal olarak tek planı gol yemeden geçireceği dakikaları uzatmak olan Avcı’nın takımı Galatasaray’ı savunma tuzağında boğdu. Defanstan oyun başlatılana kadar mevsimlerin geçmesi Belediye’li futbolcuların Galatasaraylılar’ı önüne almasını, cepheden ceza alanına atılan topları Barbosa ve Vinicius’un rahatça toplamasını, yerden oynandığında da ikili sıkıştırmalarla forvetin boğulmasını sağladı. Nonda’nın doğru koşusuna Arda’nın mükemmel pası tribünleri ayağa kaldırsa da golcü topu Hasagiç’e nişanlayıp sıkıntıyı uzattı. Elano’nun Uğur’un güzel ortasını auta vurduğu kafayla başlayan devrede yine Uğur’un güzel ortasında Hasagiç’in hatasında Kewell’ın vuruşu hem golü hem de pozisyonları getirdi. Arda’nın direkten dönen iki topu, maçın en güzel atağında Nonda’nın egoistliği ile kaçan ve Kewell’ın Keita’nın paslarında kullanamadığı diğer 2 fırsat tabelanın değişmesini engelledi. Rijkaard’ın Nonda’yı çıkartması takımın önde top tutmasını engellerken, takımın arkaya yaslanmasına neden oldu. Ve stoperlerini hücuma göndererek mucize kabilinden gol arayan Avcı’nın takımı, her spor yazarının çoğu zaman kullandığı klişeyle maçı bitirdi. Uzatmada, kaleyi tutan tek şutla. Atamayan yedi! Maç eksiğine rağmen Sabri’yi aratmayan Uğur ve geldiği günden bu yana en coşkulu oyununu oynayan Elano, basit oynasa daha da büyüyecek olan Arda Galatasaray’da, Ekrem de Belediyespor’da arkadaşlarından daha iyiydi. Sahanın en kötüsü Göçek’ti... Çok hata yaptı ama Nonda’nın hava topunda Barbosa’ya attığı kafada sakatlığı görüp oyunu durdurmayan hakem üst düzey olamaz! Kewell’a gösterdiği kart skandal. Hakemlik onuru futbolcunun alınterinden daha önde olamaz!
‘’Nobre ve Nihat: Engelli golcüler‘’
Muhallebi yerken, diş kırılır mı?.. Kırılıyor işte. Kaleci, stoper ve orta sahada üç önemli oyuncusundan yoksun, parasız, moralsiz ancak Ziya Doğanlı Diyarbakırspor önüne çok rahat çıktı Beşiktaş. Seri galibiyetlerle zirveyi maç fazlasıyla da olsa ele geçirme şansı yakalayan Siyah-Beyazlılar, kelimenin tam manasıyla çuvalladılar. Nasıl çuvallamasınlar; gol engelli iki forveti var Denizli’nin: Nihat ve Nobre. Nobre, en şahane Beşiktaş atağında Ernst’ün Gökhan tarafından kurtulan şutunda pivot santrfor olarak iki top indirdi, gerisini seyretti. Tello’nun kornerinde 3 metreden gol yapmak varken, topu kafasıyla ıskaladı. Hangisini atacak acaba?.. Neden ona 2.5 milyon Euro garanti parayla 3 yıllık kontrat yaptılar.
Ya Nihat!.. Bir çuval bonservis ve hatırı sayılır bir gelire ‘Lütfen’ gelen Nihat’a ne demeli. Önüne alıp, rahatça gol yapacağı topu, topuk fantazisiyle harcadı. Tello’nun şahane pasını şahane kontrol edip, fotoğraf çektirerek gol yapabileceği pozisyonda Gökhan’a nişanladı. Gol yememek önemli ki, Beşiktaş’ı zirveye taşıyan budur; atmak lazım. Rüştü, Ferrari-Sivok, Ernst-Fink’i de bozmayan Denizli öndeki bu iki adamı kesin bozmalı. Ne sabır varmış hocada, taş olsa çatlar. Şut istatistiği 10/0’ken ilk pozisyonunu Tazemeta ile kullanamayan Diyarbakırspor. Beşiktaş’tan fazla sayıda net pozisyon yakaladı, atamadı. Attığı da sayılmadı. Atsaydı sanırım İnönü Stadı’nda ayakta alkışlanacaklardı.
İki senedir doğru düzgün futbol oynamayan Erdinç ve Tolga ile savunma merkezini oluşturan Diyarbakırspor’a gol atamayan Beşiktaş, rakipleri küçük görüp, çalışılmış hücum organizasyonlarını gerçekleştirmedikçe zirveye uzaktan bakar. İsmail’le Tabata’nın rakip ceza alanında çarpışarak yerde kaldığı ve gol noktasında bulunması gereken Bobo’nun kanat bindirmesi yapan Ekrem’in topunu bir stoper gibi aldığı Beşiktaş’ta hücumda şuurdan bahsetmek mümkün müdür?
‘’Durarak, duran toptan‘’
Sonraki turda nispeten zayıf bir rakiple eşleşmek, futbolsuz geçen haftaların ardından umutları yeşertmek için önemli bir maçtı, kazanıldı. Panathinaikos, UEFA sıralamasında Galatasaray’ın sekiz basamak yukarısında ve şüphesiz puan kaybedilen çoğu rakibin kalite olarak bir gömlek üstünde.
Galibiyet çok önemliydi ama aslına bakarsanız çok da iyi bir futbol sergilenmedi. Barış, Topal, Elano ve Sarp’ın aynı özelliklere sahip oyuncular olması, Panathinaikos’un alan savunması Galatasaray’a maç boyu hücumda sıkıntı yarattı. Devreyi Cisse’ye verilen yarım pozisyonla tamamlayan Galatasaray, Arda’nın 1 metrekare alanda üç Panathinaikoslu’yu düğümleyip Barış’a verdiği pas ile Sabri’nin ortasında Kewell’ın kafasından auta giden top dışında pozisyon yakalayamadı. Mustafa Sarp’ın attığı golün de bir duran top organizasyonundan gelmesi, Rijkaard’ın çalışacağı en önemli dersin hücum organizasyonu olacağını kanıtladı. Üç ön libero ile oynanacaksa eğer hücum zenginliği yaratmak için onlardan birinin Ayhan olması şart. Çünkü Ayhan diğer arkadaşlarının aksine top daha gelmeden ne yapacağına karar veren, atak yönü değiştiren ve eveleyip geveleden oynayan bir futbolcu.
Buca maçında bocalayıp “son adamken” atılan ve takımını elenmekle yüz yüze bırakan Elano uyarılmalı. Zira ikinci dakikada yaptığı müdahale ile acemi hakem tarafından oyundan atılabilir, Galatasaray bütün avantajını yitirebilirdi. O hiçbir şekilde son adam olarak rakibi karşılamamalı! Ve Mehmet Topal… Gökhan’ı pek aratmadı. Ancak ofsayt taktiği yapılırken arkadaşları çıkarken o geç kaldığı için Panathinaikos iki pozisyon yakaladı. Alternatif bir stoperse antrenmanlarda buna da çalışmalı..
Üç gol kurtaran Leo Franco ve Servet defansta, attığı golle maçın kaderini değiştiren Mustafa Sarp orta sahada, önde de çoğu zaman olduğu gibi Arda arkadaşlarından farklıydı. Hakan Balta’nın geçen maçlara oranla kendini bulmuş olması da önemli. Kewell çıkıp Elano girdikten sonra Sarı kırmızılı ekibin en önemli ikinci hücum silahının siyahi futbolcu olduğu da izlendi. Ön liberolardan biri eksiltilip hücumda eski zenginlik yaratılmadan galibiyetler gelir ama bu galibiyetler taraftara ve hatta oynayana ne kadar keyif verir bilinmez. Zira Galatasaray git gide Beşiktaş’a benziyor.