‘’Hep beraber!‘’
Siyah-Beyazlılar’ı hayata döndürecek maç hep beraber kaybedildi. Kulübün en deneyimli iki adamı Mustafa Denizli ve Rüştü başrolü oynarken, takımın diğer elemanları da anlamlı bir katkı yapmadı.
Türk futbolunun gelmiş geçmiş en büyük kalecisi Rüştü’ye konsantrasyon bozukluğu sebebiyle yediği 2 gol de hiç yakışmadı. Kaleyi zorla Hakan’a verecek!
“20 yıllık kariyerimi 2 maçta kazanmadığım gibi 2 maçta kaybetmem” diyen Mustafa Denizli, CSKA ile birlikte “Kargaları” da mı yenmek istedi bilinmez. Eleştirilerin temel kaynağı olan İbrahim Kaş ve Ekrem, yine yeterince katkı yapamadıkları pozisyonlarda sahadaydı. Stoperlere alternatif olarak alınan ve güçsüzlükten topuklarının üstünde koşan İbrahim Kaş, boğuşmaktan başka bir şey yap(a)madığı gibi, taç atışlarında dahi faciaydı! Bir takım, rakip yarı alanda kullandığı taç atışlarının tamamında 50 metre geri koşmak zorunda kalırsa, duran top gibi taç atmaya da çalışmak lazım. Mücadele açısından eksiği olmayan Beşiktaş’ın, çoğu futbolcusunda sürat, bazı futbolcularında karakter zaafiyeti var. Rakibin orta sahasındaki Krasiç, oyunun iki yönünü de mükemmel oynayıp bir gol atarken, geçen sene kaprisleriyle Ertuğrul Sağlam’ı yiyen oyuncuların başında gelen Tello, 20 metrekare alanda oynadı. Tek bir etkili pas atamazken, mağlubiyeti çevirmek için kılını kıpırdatmadı. Değil 10 numara olmak, yedeklik bile yakışmaz. Türkiye Ligi’nde yaptığı 3-5 asist de onu kurtarmaz. Her zamanki disipliniyle Ernst, bağlarındaki yırtıkla oynayan Yusuf, stoperler ve Nobre arkadaşlarından biraz daha iyilerdi. Nihayet Nobre ile oynayan Nihat da dönüş sinyali verdi. Beşiktaş rövanşta bu CSKA’yı yener, Wolfsburg’dan alacağı 4 puanla Avrupa’da devam eder. Yoksa yandı gülüm keten helva. Yine Türkiye Ligi, seçim kulisi...
‘’Özer zamanı‘’
Daum, Süper Lig'in gerçeklerinden hareketle mi bilinmez geçtiğimiz hafta, "Türkiye Ligi'nin önemi yüzde 51, Avrupa yüzde 49" açıklamasını yaptı. Samimiyeti şüphe götürmeyecek fakat büyük kulüp taraftarları için kabul edilemeyecek bir açıklama. Avrupa'dan dünyanın hiçbir yerinde kazanamayacağı paraya transfer edilen bir teknik direktörden duymak istemeyeceğimiz bir açıklama. Senelerdir 3-5 takımın yarıştığı bir ligde, üstelik iki ezeli rakip ligin 6. haftasında yarıştan kopmuş gözükürken tüm konsanrtrasyonun lige dönük olduğunu söylemek nasıl takdir görsün ki? İki sene evvel Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynamış, üstelik o müsabakalardan birinde dev Chelse'yi elinden kaçırmış bir takımın teknik direktörü, "Daha iki seneye ihtiyaç var" diyorsa, ben bu açıklamayı, sahada yaptıklarına da bakarak; "Ben bu takımı öyle ya da böyle iki sene üst üste şampiyon yaparım. Başkan bana Anelka, Van Hojdonk kalitesinde nasıl olsa 3-4 oyuncu alır. Üçüncü sene de Avrupa'da bir noktaya gelirsek işlem tamamdır" diye anlıyorum.
Kandırnacayla geçecek bir kaç sene daha. Daum daha önce hem Beşiktaş hem Fenerbahçe'de uzunca bir süre çalıştı. Hafızamı zorluyorum, Türk futboluna kazandırdığı neredeyse tek oyuncu yok. Son Fenerbahçe seferinde Tuncay'ı oynattı ama Tuncay o gelmeden 1 sezon evvel zaten 22 müsabakada oynayıp 9 gol atmış, 3 de asist yapmıştı. Milli takımımızın ve Fenerbahçe'nin en önemli silahlarından biri haline gelen Semih'in ise yüzüne neredeyse hiç bakmamıştı. Semih, Daum'lu Fenerbahçe'de ilk iki senesinde 15 maçta toplam 245 dakika sahada kalıp 1 gol 2 asist yaparken, toplam ve yalnızca 514 dakika oynayabildiği son sezonda ise 9 gol 4 asistle yıldızlaşmıştı! Daum gençlere güvenmiyor, arkalarında duramıyor.
Colin Kazım antrenmanda gazeteciye küfür ediyor "olur böyle şeyler" deniyor, sağlık kontrolünde küfür ediyor, "Yanlış anlaşılmadır" denilip geçiştiriliyor. Ona kol kanat geren Fatih Terim tarafından hayati Bosna maçı öncesi geri gönderiliyor, kulağı çekilmiyor ve en son olarak taraftara terbiyesizlik yaptığında da kendisine sahip çıkılıyor. Taraftara yapılan uyarı haklı ve şık olsa da Kazım hiç değişmiyor. Aslına bakarsanız hiçbir katkı da yapmıyor. Kazım Fenerbahçe'deki iki sezonunda 50 lig maçına çıkmış, 2 gol atarken yalnızca 3 asist yapmış. Ne istatistik ama. Kazım çoğunlukla 3. bölgede oynayan, gol atma ve attırma ihtimali yüksek bir futbolcu ama üretimi ortada. Yarattığı hadise sayısı attığı gol ve yaptığı asistten daha fazla!
Bu arada Semih muamelesi görmesinden endişe ettiğim bir süperstar adayı transfer etti Fenerbahçe: Özer Hurmacı. Hem de 4.2 milyon Euro ile gelecekte A Milli takım adayı olacak sol bek Özgür Çek'i vererek. Topla yapılabilecek herşeyi yapabilen, dikine oynayan, adam eksilten, 40-50 metremlik ters toplar atabilen Özer; değil oynamak, kulübenin havasını bile tenefüs edemiyor. Özer'e de haksızlık, kulübe de, taraftara da. O Özer ki, geçen sene sakatlanana kadar oynadığı 22 müsabakada Colin Kazım'ın 2 senede attığından bir fazlasını atıp, 14 de asist yapmıştı. Galatasaray, Yıldırım'ın 15 milyon Euro teklif ettiği Arda'yı Manisa'ya gidene kadar keşfedememiş olsa da formayı bulduğu andan itibaren yaptığı çıkış ortada. Ama Özer, Arda değil ki kiraya verilip gitsin. 4.2 milyon Euro'ya alındı! Özer'in oynatılmamasının, Özer'e formayı ilk kez veren Sportif Direktör Aykut Kocaman ve Daum arasınrdaki bir çekişmeden kaynaklandığını düşünmek dahi istemiyorum. O şartlarda zaten Fenerbahçe'nin Türkiye Ligi'nden büyük hedefler belirlemesi tam manasıyla hayal tüccarlığı olur.
Daum, Kazım'a futbolu öğretmeye çalışmak yerine, Özer'i kullanırsa önümüzdeki sene üzülen Ankaraspor'la yaptığı protokolün ardından 2 milyon Euro verip almayan Galatasaray, sevinen ve kazanan ise Fenerbahçe olacaktır. Biz futbolseverler Özerler'i bekliyoruz.
‘’Adaletsiz Daum‘’
Daum’un nihayet en azından sol kanatta adil davrandığı bir müsabakaya şahit olduk. Haftalardır jübile yaparmışcasına dolaşan Roberto Carlos’un yerine hakettiği formayı nihayet alan Vederson hem iyi oynadı, hem de galibiyet golünün sahibi oldu. Tempo düşük, kafalar dağınık ama Belediye kalesi önünde ilk yarıda pozisyon zenginliği de çoktu. Sarı-Lacivertliler’in çoğunlukla soldan yaptığı ataklarda yakalanan pozisyonlar Güiza’nın zırvalamalarıyla heba oldu gitti. Dos Santos’un şahane pasında tek pozisyonda Oğuzhan’ı 2 defa şişleyen İspanyol, mükemmel bir hücum organizasyonunda Mehmet Topuz’un önüne bırakmadı. Tek iyi iş yaptı Güiza, bir sonraki pozisyonda bacağını açtı, bu kez de bomboş pozisyonda Dos Santos topu ayağına dolaştırdı.
Güiza, kaçırdıkça kaçırıyor, Daum kenardan bakıyor. Güiza bu ligde bu denli çok gol kaçırsa da belki 30’u bulur ama aynı fırsatı bulsa Semih’in daha az gol atacağını ve daha kötü servis yapacağını bana Daum dahi anlatamaz. Kazım belli bir standardın üstüne çıkmadığı gibi terbiyesizlikten de vazgeçmiyor, Daum’un adaleti nasıl bir şeyse, bence o pozisyonun Türkiye’deki en iyi oyuncusu Özer kendine 18’de dahi yer bulamıyor! Topuz eski kimliğine yaklaşırken, çabuk futbol için Emre’ye ihtiyaç olduğu net şekilde gözüküyor. Emre oynarsa da sadece kritik anlarda problem çözen ama takımı çoğu zaman 10 kişi oynatan Alex’in oturması gerekiyor. Bu denli kaliteli ve alternatifli bir kadroyu bu denli verimsiz kullanmak için
7-8 antrenman yapmaya da gerek bulunmuyor!
6’da 6, Daum’un deyişiyle, “Uyuyan devin uyanışı iyi futbolla değil rakiplerin güçsüzlüğünden ve forma farkından kaynaklanıyor.”
‘’Güçle bir yere kadar‘’
Dünyanın en büyük takımlarından biri olan Manchester’a karşı yapılan bu şahsiyetli mücadelenin karşılığı, en azından puan olmalıydı, olmadı. Kadrolar ve sahadaki dizilişlere baktığımızda Manchester’ın her açıdan üstün olduğunu söylemek mümkündü. Defans oyuncuları kaya gibi sert, orta saha ve forvet oyuncuları top tekniği yüksek ve hepsi atlet. Böyle deneyimli ve kaliteli bir takıma karşı Beşiktaş’ın puan çıkarması, takımın hep birlikte mücadele etmesi ve şansın da Beşiktaş’ı terk etmemesiyle olurdu.
Nobre, Galatasaray maçında olmadığı için hocasının eleştiri yağmuruna tutulmasına neden olmuştu. Bütün eleştirileri de haklı çıkardı. Orta sahada Ernst, neredeyse 10 numaralık futbol oynadı. Sivok ve Ferrari çoğu zaman harikaydı. İbrahim Kaş dışında aksayan olmadı. İbrahim Kaş’ın yerine Ekrem’in çekilmesi, Serdar Özkan sahada kalırken Tello’nun orta sahaya sürülmesi belki güzel bir sonuç çıkartmaya yarayabilirdi. 46 ve 70 arası kurulan olağanüstü baskı, taraftarın Manchester’ı şaşkına çeviren şovuyla birleşse de gol gelmedi. Scholes atarken, Nobre’nin 2 ve Holosko’nun bir pozisyonunda şans yine Beşiktaş’a gülmedi. Sıradaki maçlara bakacağız.
‘’Kaleci farkı‘’
Serdar Özkan’ın iki net pozisyonunu ve Yusuf’un harika şutunu inanılmaz bir zarafetle kurtaran Leo Franco Galatasaray’ın derbi gecesini 3 puanla kapatmasını sağlayan, Türk futbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük kalecisi kabul ettiğim Rüştü ise Galatasaraylı futbolcular ve taraftarların bunaldığı anda yaptığı hatayla maçı tamamlayan adam oldu.
Sol kanadın Denizli tarafından Yusuf ve İsmail’e bırakılması Galatasaray’ın ‘siyah incisi’ Keita’nın hücumda şov yapmasını sağlayacak bir gezinti alanı yaratılması anlamındaydı sanki. Kaptanlıkla paralel ustalık sınıfına geçmeye başlayan Arda’nın kullandığı kornerde Sarp’ın attığı gol yüksek tempoda ve kaliteli bir maç seyredeceğimizi düşündürse de öyle olmadı. İlk yarıdaki tek fark Keita’ydı.
İsmail ve Yusuf’un savunmadaki zaafiyetini Keita ile iyi kullanan Galatasaray, Fildişili futbolcunun paslarında yakaladığı 4 pozisyondan birinde çerçeveyi bulsa maçı ilk devrede bitirecekti. Siyah-Beyazlılar Yusuf-Tabata ve Serdar Özkan’la gerçekleştirdiği bir atak dışında koca devreyi pozisyon yakalamadan tamamladı. İkinci devredeki gelişmeleri ise yazının girişinde belirtmiştim. Pozisyonu bulan da, golü yiyen de Beşiktaş oldu.
Galatasaray’ın orta sahasında oynayan ön liberolar Sarp ve Mehmet Topal’ın Beşiktaş hücum yaptığı anlarda defansın fazla içine girmesi ve ilk topları çabuk kullanmayışı Galatasaray’ın bu sıkıntıyı sezon boyu yaşayacağını düşündürdü. Servet, Arda, Hakan Balta gibi 3 oyuncusunun inanılmaz yorgun olduğu bir gecede, kötü oynarken Beşiktaş’ı farklı yenmek Galatasaray’da gelecek için ümitleri daha da yeşertir. Bu takım bir de hep birlikte iyi oynasa! Beşiktaş, skor farklı olsa da Galatasaray kadar oynadı ama şampiyon gibi oynamadı.
‘’Kargalar pusuda!‘’
İsmail ve Tabata’yı Beşiktaş’a satarak 15 milyon Euro kazanan Gaziantepspor en ufak bir gerileme yaşamamış, Beşiktaş’ın futbolu ise bir Euro’luk gelişim sağlamamıştı. Ama sezonun en tempolu müsabakalarından birini izledik. Keşke futbola bu kadar sadık kalmaya çalışan takımların futbolcuları şu tempoya kaliteyi de ekleyebilseydi.
Beşiktaş’tan kazandığı paralarla ihya olan Gaziantepspor, daha dakika dolmadan kaçırdığı ya da Hakan’ın kurtardığı pozisyonla futbol oynamaya geldiğini gösterdi. Antep önde basıp temiz ve güzel futbol oynarken tribünde de başkan İbrahim Kızıl, “Seneye Yıldırım Başkan’a Ferdi ve Murat Ceylan’ı 10 milyon Euro’ya satmam, 12’ye olur” hayalini kuruyordu.
Nihat gazete okumuyormuş. Böyle oynayacaksa bir müddet daha okumasın! Gol de atamıyor gol pası da yapamıyor. Sabırsızlandıkça usta değil acemi gibi gözüküyor. Arkada Ferrari, ortada Ernst hep aynı mükemmellikte oynarken, öndeki futbolculardan Serdar Özkan dışındakiler coşkularına ters düşen büyük hatalar yapıyor. Dünkü Tello’yu görünce kimse Tabata’nın bonservisine kafayı takmasın. En doğru transfer. Bu takımın topu doğru kullanan, son vuruşu iyi yapan bir futbolcuya ihtiyacı var. Holosko buldozer gibi ezip geçiyor ama pozisyonların finalinde topu kırıyor! Bir düzgün pas, bir düzgün vuruşla çözülecek maç her geçen dakika izleyeni bunalıma sürüklerken, forvetler defalarca ofsaytta kalarak rakibin ekmeğine yağ sürüyor, hocalarının geleceğini iki hafta sonraki Galatasaray maçına taşıyor. Denizli ‘karga’ benzetmesi yaptığı gazetecilerden 15 gün çekeceğe benziyor. Dileriz Başkan Demirören eski hatalarına düşmez, 7. hafta gelen Denizli 5. hafta oynanacak Galatasaray maçından sonra gitmez, gönderilmez.
‘’Elano'nun füzesi‘’
‘Bir Elano eksikti’ diye bir başlık atmıştım yakın geçmişte. Gerçekten eksikmiş. Coşkulu, heyecanlı Galatasaraylı futbolcuların sert Kayserispor karşısısında ayakları yere değmiş, pozisyonsuz maç taraftarlar için sıkıntı verici hale gelmişti. O Elano olağanüstü şutuyla Ali Sami Yen’e neşe getirdi, gözümüzün pası silindi. Kariyeri için değil, şu gol için sanıyorum yalnız Galatasaraylılar değil, tüm futbolseverler Haldun Üstünel’e teşekkür ederler.
Duran toplardan her maçta gol atan Galatasaray faul çalınabilecek bir pozisyonda golü bulurken, misafiri durduran adam ise Sabri oldu. Daha önce eleştirdiğimiz Sabri iki kez ters kademeye girerek kaleyi 2 golden korudu. Galatasaray’ın ve milli takım savunma oyuncularının savunmada adam ve alan paylaşımındaki hata rüyadan uyandırdı. Sözün özü, bu sertlikte ve biraz klas takımlara karşı bu hataları yapmak pahalıya mal olabilir.Takım savunmaya önde başlamaz ve savunma bu denli geriye kaçarsa sıkıntı yaşanır. Kötü oynarken Kayseri’ye 4 atan bir takım, iyi oynarken
ise vay rakibin haline!
Maçın adamlarını ise taraftar seçti. Her yere basan Mustafa ile 4 golün 3’ünde pay sahibi olan Arda... Kayserililer ise sonucu yenen iki goldeki hakem hatalarına bağlamasın, Özkahya evsahibi lehine iki penaltıyı vermedi.
‘’Nihat'ı beklerken‘’
Mustafa Denizli yarışmacı bir insan. İddialı ve iddiacı. Eli kalem tutan herkesin yazdığı yazıların hesabını sorar gibiydi. Geçen hafta Antalyaspor maçının akışını ve pas trafiğini değiştiren Uğur İnceman ile sonucunu değiştiren Holosko ile başlayıp, “Alın size” dedi, “Çok bilmişler”. Ankara’daki 4-3-3, Nihat’ın solda daha önce Yusuf ve Bobo’da olduğu gibi etkisiz eleman rolüne bürünmesi ve Uğur’un ekstra kötü performansıyla 4-3-0’a döndü.
Orhan, İlhan, Radeljic ve Aykut’lu savunmanın önüne Tozo ile Cem Can’ı koyan başkent temsilcisi neredeyse pozisyon vermeden devreyi tamamlarken, takımın golle bitecek kontrataklar üretmesinin de anahtarı oldu. Denizli sırtı dönük oynayamayan ve top tutamayan takımın öbür sahada kalmasını sağlamak için Nobre’yi aldı. Nobre’nin ve Rıdvan’ın girişi ne denli doğruysa ekstra kötü oynayan Uğur’un sahada kalması o denli yanlıştı. Nobre top tutamadı, çünkü top alamadı. Kanatlarda oynayan oyuncular sıfıra inip, rakibin dengesini bozamadı, kaliteli tek bir orta yapamadı. Siyah Beyazlılar’ın pozisyonları Tello’nun direkten dönen korneri ile Tello’nun ayağından çıkan paslarda Holosko ve Nihat’ın vuramadığı şutlardı. Ernst her zamanki gibi müthiş, Hakan, İbrahim ve Ferrari iyi, diğer tüm oyuncular sıradandı.
Beşiktaş’ın neredeyse yeni toplanmış bir takım görüntüsü verdiği müsabakada, bu denli kötü gözükmesinin sebebi çokça da Gençlerbirliği takımıydı. Tüm savunma harika, solda oynayan Aykut mükemmel oynadı. Holosko, Nihat, Erhan ve Rıdvan’lı bir kanadı böyle güzel savunmak alkışlanmalı. Harbuzi de sanki Denizli’nin aradığı 10,5 numaraydı. Çok pozisyon kaçırdılar, oyuna bakınca 2 puanı kaybeden onlar!
Mustafa hoca karakteri yüksek ve maç değiştirebilecek Nihat’ı kazanana kadar, puan kaybını göze aldıysa söyleyecek bir şey var: Dön artık Nihat.