Arama

Popüler aramalar

‘’Bilica'nın eseri!‘’

Geçtiğimiz devre arasında gazetem yazar görüşü aldığında, "Santrfor transferine ihtiyaç yok, golcüler yeter. Bu takımda Lugano'nun yanına bir stoper gerek" demiştim. İnsan haklı çıktığına bu kadar üzülür mü? Vierinha maçın başında attığı çalımların ardından gollük pası attığında atağı kesen Bilica maçın havasının daha ilk dakikalarda bozulmasını engelledi ama uzatmada da bir çuval inciri berbat etti. Kendinden bir karış kısa rakibe kafayı vurdurmasa bugün başka şeyler yazıp konuşacaktık.

Çıkabilecek en iyi kadroyla çıktı Kocaman. Yüksek tempoyla oynayan, sahanın tamamını kullanan, pasları birinci değil ikinci bölgede yapan bir Fenerbahçe...

Stoch'un başrolde oynadığı Sarı Lacivertli futbolcular sağda Gökhan Gönül ve Mehmet Topuz, ortada Emre ve Christian (ilk 60 dakikada), önde de Niang ile neredeyse sezonun en iyi topunu oynadılar ki; Gönül'e ayrıca değinmeden olmaz. Bir futbolcu ancak bu kadar gönülden, bu denli etkili, bu denli tempolu oynayabilir. Sakatlıktan çıkmasına, arkadaşlarıyla birlikte sezon başı çalışamamasına rağmen herkesin önünde bir performans sergiliyorsa sonuç ne olursa olsun alkışlamak gerek. Stoch'un ortasında Niang iyi bir vuruş yapsa, ya da yine Stoch'un şahane vuruşunda kaleci çatala uzanamasa, ya da 46 - 60 arası Fenerbahçe'nin ezdiği dakikalarda Emre'nin golü dışında Topuz, Lugano, Alex ve Gökhan'ın pozisyonlarından biri gol olsa yine tur keyfi yaşanacaktı.

Yapılan çok pas ve PAOK'luların sürekli topu kovalamak zorunda kalması inisayatifin çoğunlukla Fenerbahçe'de kalmasını sağladı. Olmadı. Çünkü Bilica'nın bireysel hatasını kapatacak güç de kalmadı. Cristian'ın ikinci yarıda oyundan düşmesi, Baroni'nin savunmada hata yaparken önde yeterince katkı sağlamaması, Emre'nin sakatlanması kolayca ve haklı biçimde geçilecek turun ıskalanmasını sağladı.

Futbola döndü Fenerbahçe. Ne Young Boys'la oynanan ilk maçtan eser kaldı, ne de umutsuzluğa sebebiyet verecek temposuzluk. Ancak futbol sonuç oyunu. Kazanan haklıdır, kaybeden suçlu!

Yaşasın kaos!

27 Ağustos 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sağlam olan kazandı‘’

Fizik kalitesi düşük Galatasaray'ın bu sezon oynadığı en iyi maç, Riijkard'ın sahaya çıkarttığı en iyi kadroydu. Önde basan, hücumda çoğalan, kornerlerle ciddi tehlikeler yaratan Sarı Kırmızılılar Mustafa'nın şutunda İvankov'a takıldılar, Bursaspor'un ilk atağında da topu ağlardan çıkarttılar. Bursaspor'un en iyisi ve talihlisi (!) Volkan Şen Mustafa Sarp ile çizgiye kadar indi, mevsimler geçti, Hakan Balta da yetişti ama iki futbolcu ortayı engelleyemedi. Sercan Neill'ın önüne kendini atınca, Ufuk'un anca çelebildiği topu Ergiç kaleye yuvarlamakta sıkıntı çekmedi..

Ömer Baros'u takip ederken, dengeli Bursa defansı az da pozisyon vermedi. Kanat organizasyonlarında Önce Mustafa Sarp vuramadı, Batalla maçı bitirip seyirciyi çıldırtacak fırsatı çok kolay harcadı. Baros'un iki fırsatının biride Ömer takımı adına 'Hızır' gibi yetişirken, İvankov Kewell'in şutunu mükemmel kurtardı.

Ülkenin en iyi hakemlerinden biri olacak Abdullah Yılmaz da yıllarca yargılanacağı bir karara imza attı. Volkan Şen 45'te elle oynadığında 2. sarıyı gösterip kızartsa maçın öyküsü bambaşka yazılacak, kimse de genç hakeme 'Böyle kart olur mu?' diye sormayacaktı...

Galatasaray'ın konsantrasyonu ile oyundan hiç kopmadı. Kewell, Ayhan, Sarp takımın iyiyleri olarak gözükürken, Neill, Hakan Balta ve Ali formsuzluklarıyla sırıttı. Arda ise sağ kanatta soldaki kadar etkili olamadı. Pozisyon bulmakta çok da zorlanmayan Baros, Kewell bomboş pozisyonda gol yapacakken, topu auta vurup puan kaybında başrolü bırakmadı.

Bursaspor oyun disiplinin sadık kalsa da geçtiğimiz sezonki formundan çok uzak görünen Ozan İpek'e Ertuğrul Sağlam resmen katlandı. Şampiyonlar Ligi için temponun artması gerek. İvankov, hakem hatasıyla 45 dakika fazla sahada kalan Volkan Şen ile hem defansa yardım edip hem de iki gol atan Ergiç mükemmel oynadı.

Bu arada dağılan hakem Baros'a gösterdiği kartta çok haklıydı. Baros geçen seneki gibi gereksiz kartlar görmeye devam ediyor. Sivas maçında da, Bursa maçında da oyun gereği olmayan kartlar görüyorsa, uyarmanın, hatta cezalandırmanın zamanı gelip geçiyor.

23 Ağustos 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Schuster uyudu!‘’

Futbol bu… Hiçbir şey sürpriz de değil. Ancak Schuster’in orta sahadaki probleme çözüm bulmak, yol geçen hanına dönen defansa yardım getirmek için tek bir müdahale yapmaması sürpriz!

Futbol bu… Yaşı ve yeteneklerinin kısıtlı olması gerekçesiyle geçen seneye kadar “gitse de kurtulsak” diye bakılan en hakiki Beşiktaşlı ve ülkemizin gördüğü en iyi profesyonel olan İbrahim Üzülmez’in 89. dakikada yaptığı ortayı Nobre 2 metreden ağlara yollasa bugün bu maçın öyküsü farklı konuşulacaktı. O olmadı, dönen topta Gökhan’ın defans arkasına attığı topta İbrahim Akın farkı ikiye taşıdı. Oysa maçın sonlarına doğru Beşiktaş Nihat’ın altı pastan gökyüzüne giden şutu, Nobre’nin Hasagiç’te kalan kafası ve biraz evvel bahsettiğim auta giden kafasıyla kazanabilirdi de!

Ama kazansa da kaybetse de, takım savunmasındaki arızanın üstü örtülemezdi.
Üstelik fırtına gibi başladı Beşiktaş. Maçta son sözü söyleyen İbrahim Akın Queresma’ya daha ilk dakikada gol pası attı, Portekizli topu Hasagiç’e nişanladı. Hemen sonra Holosko’nun şahane pasını kullanamadı, sonra Holosko’nun ortasına Nihat bir adım geride kaldı. Sonra da oyun dengelendi.

Taraftarın coşkusu, takımın temposu düştü, Avcı’nın talebeleri dengeyi sağladı. Çünkü santrforsuz 3 forvetle oynayan, kocaman orta sahayı Ernst’e bırakan Schuster’in Delgado romantizmi orta sahada üstünlüğü Belediye’ye bıraktı. Dönen topları alan Belediyespor futbolcuları defans arkasına attığı toplarla Ferrari ve genç Ersan’ı salladı. Ya doğru pası yapamadılar, ya yanlış yere koştular, ya da ofsaytta yakalandılar. Rızvan’ın pasında İskender’in kaçırdığı fırsatta Schuster’i uyandıramadılar.

İşte o zaman Schuster’in müdahalesi lazım. Guti’nin olmaması dert değil. Nitekim girdi. Bu Beşiktaş Guti’siz de, Queresma’sız da Belediyespor’u yenecek güçte ve kalitede… Ama orta sahayı rakibe teslim ederek değil.

Ersan ve kariyerinin en ağır günlerini yaşayan Ferrari’nin arkasına koşturulan 20. adamdan sonra orta sahaya çözüm bulmayan Necip’i sahaya atmayan Schuster mağlubiyetin mimarıdır!

Abdullah Avcı’ya da haksızlık etmeyelim. 3 stoperi, sağbeki, santrforunu kullanamayan Abdullah Avcı senelerdir yaptığı gibi doğru taktikle sahaya çıktığı gibi sonucu almaya başardı. Kariyerinde Süper Lig’deki ikinci maçına çıkan Mehmet Yılmaz’la Holosko, Nihat, Queresma, Guti, Tabata gibi yıldızların karşısına çıkan Belediye’nin galibiyetini ve alın terini elbette kutlamalıyız. Ekrem bu ülkenin pozisyon bilgisi en yüksek sol kanat oyuncularından biri olduğunu yine gösterdi. Bir cümle de İbrahim Akın’a! İbrahim senin ne işin var Belediye’de. Niye gol atınca sevinmiyorsun. Niye Beşiktaş’ta değilsin? Niye Türkiye’desin? Niye?

Bir soru da Beşiktaş yönetimine. Bunun yağmuru çamuru var. Robinho’yu bu zeminde mi oynatacaksınız?

22 Ağustos 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Oz Büyücüsü‘’

Meğerse Ali Sami Yen, futbolcusu ‘Aslan’ken cehennemmiş! Formsuz, moralsiz, aşınmış Galatasaray, taraftarına rağmen zafere koşamaz, destan yazamaz! Oynatamadığı futbol, geliştiremediği futbolculara ilaveten ‘çözüm değil mazeret üreten’ Rıjkaard da varken taraftar futbolcusunu ezer mi? Galatasaray tribünleri, Galatasaraylı futbolcuyu ezmek, homurdanmak yerine başarısız da olsa futbolcusunun çabasını alkışlasa; itse, hakem ve rakip üzerinde tezahürat ile baskı kursa, Galatasaraylı futbolcuların işi daha kolay olmaz mı? Galatasaray seyircisi sanki eğlenmek için değil, futbolcusunu cezalandırmaya gelmişti. Baros’un ilk golünün ardından biraz kıpırdadılar, Karpaty’liler şaşkına dönerken Sarı-Kırmızılılar pozisyon üzerine pozisyon yakaladılar. Kayıtsız şartsız destek şart. Değil Galatasaray, hiç bir takım taraftarına rağmen başarılı olamaz.

Sivas maçından da kötü başladı Galatasaray. Çok koşan, alan daraltan Karpaty’liler biri Hakan Balta’nın hatasından 2 gol bulurken, Galatasaraylılar pozisyon dahi yakalayamadılar. Yanlışla başlayan Rijkaard, Battal’ı daha ilk yarıda kenara alıp Baros’u sahaya sürerek doğruyu yaptı. Taraftarın talebiyle takıma tekrar kazandırılan ‘büyük futbolcu’ ‘büyük karakter’ Kewell’ın ayakta kalışıyla, Baros farkı 1’e indirdi, seyirci taraftar oldu, bütün takım kıpırdadı. Servet’le, Baros’la, Barış’la goller kaçtı. Kewell, Baros’u topla boş kaleye soktuğunda Galatasaray, skor 2-0’ken Kaf Dağı’nın ardında gözüken tur şansını tekrar yakaladı.

Herkesin dersler çıkartması açısından güzel bir deneyim yaşandı. Rijkaard’ın çoğu mazeretine katılmıyoruz. Kewell ve Baros’un dünkü performansını görünce, geçen seneki başarısızlık için çok da suçlayamıyoruz.

20 Ağustos 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyon gibi...‘’

Şampiyon daha da güzel stadında, yabancı olduğumuz formasıyla kazanarak başladı. Süper Kupa finalinde bekleneni veremeyen Bursaspor yeni transferleri Nunez ve Stepanov’la galibiyeti alırken ‘büyük takım’ olmanın sancısını da yaşadı. Bundan sonra Bursa’ya gelen her takım kapanacak. Golü evinde kontrataktan yakaladı. Ama geçen seneye göre belirgin olan bir fark vardı. Bursaspor topu daha çok yere indirerek, dengeli ve daha bilinçli oynuyor. Her istatistikte anlamlı fark yapan Timsah, skorda farkı açamadı, çünkü kaleci Gökhan ekstra kurtarışlar yaptı ve son vuruş şanssızlıkları yaşandı.

Stepanov gittiğinden daha tecrübeli geldi, Ömer’i rahatlatacağı kesin. Nunez ise çok özel bir futbolcu. Hücum organizasyonlarının başrolündeydi. Sırtı dönük top alıyor, en doğru yerden pasla oyun başlatıyor, çok sert şutlar attığı gibi gördük ki, ceza alanı ön çizgisinden röveşata ile çerçeveyi de bulabiliyor. Bursaspor’un bir sakatlık olmazsa önemli bir golcüye kavuştuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Turgay’ın talihsiz sakatlığının ardından oyuna giren ve takımını öne geçiren Sercan özelliklerini ‘profesyonel bilinçle’ donatmasının onu nerelere götüreceğinin farkında mı bilmem. Keşke olsa... Bu kadar kolay boş alan bulan, kaleye akan, adam eksiltip gol vuruşu yapabilen bir oyuncu olarak gerçekten dünyanın büyük kulüplerinden birinde oynamazsa sebebini kendinde arasın...

Hüseyin de pozisyon bilgisi ve gücüyle bu takımın en önemli oyuncularından biri olduğunu kanıtladı. Şok bir sonuçla sezona başlayan Galatasaray’ın önümüzdeki hafta Ali Sami Yen’de Bursaspor’la oynarken ciddi bir sıkıntısı olacağı da anlaşıldı.

Ziya Doğan yine ekonomik sorunları olan ama ‘sözünün eri’ bir yönetimle yeni bir takım yaparak çile çekecek! Hocanın öndeki alternatifleri iyi, defans ise sanki biraz netameli.

17 Ağustos 2010, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bakkal'dan erken uyarı‘’

Total futbol defansta… Galatasaray defansta zaman zaman pozisyon hatası yapsa da, hücum organizasyonu çok kötüydü. Tek forvet oynayan Kewell 2 stoperin kucağında beklerken en yakın arkadaşı genelde 25 metre uzaktaydı. Sivasspor hücum ederken ise 3. bölgede en az 4 Sivaslı vardı.

2 hazırlık dönemi geçti, bir sezon bitip yenisi başladı ve Riijkard’lı Galatasaray’ın “kırılganlıktan” başka hiçbir karakteristik özelliği kalmadı!

Neill’ın uzun pasında deplase olan Arda’nın, aldığı topu arka direğe güzel bir koşu yapan Mustafa Sarp’a uzatması ve o topun emekçi futbolcunun ayağından ağları bulması Sarı Kırmızılıları öne geçirdiğinde nur topu gibi bir tartışma geride kalmıştı. Daha bir dakika önce Cihan Neill’i geçerken gol öncesi pası atan Avustralyalı elle oynamıştı. Abitoğlu görmedi ya da çalmadı. 20. dakikada Ceyhun’un kendini bıraktığı pozisyonda üflemezken haklıydı.

Galatasaray 4-3-3 değil çoğunlukla 4-1-4-1 oynadı. Riijkaard Galatasaray’ın hocası olduğu mağlup duruma düşünce hatırladı. Önce Batdal’ı sonra Baros’u sahaya attı. Ama sonrasında Barış’ı sokarken takımın en iyi top kullanan adamı Arda’yı çıkartarak kendinden bekleneni yaptı.

Cana vasat, hatta sıradan bir futbolcu görüntüsü verirken orta sahada ayakta kalan, atak yönü belirleyip ikili mücadele kazanan adan Ayhan’dı. Emre etkili serbest vuruşları ve uzun pasları etkili olurken Ali Turan’ı savunmada yapayalnız bıraktı. Arda’nın ya da Kewell’in ustalığına kalmış çaresiz gol arayışları, defanstan şişirilen toplar Galatasaray’ın alması gereken çok mesafe olduğunun kanıtıydı.

Yardımcı hakem Emre İyisoy’un Neill’in Mehmet Yıldız’a yaptığı faul gerekçesiyle kaldırdığı bayrak sanki penaltıymış gibi tartışma yarattı. Korktukları da başlarına geldi. Duran top organizasyonlarında nasıl pozisyon alıp, adamları nasıl paylaşacaklarını çalışmadıkları aslında oradan belli!

Eyisoy inisiyatif kullanıp bayrağı kaldırdı, bir dakika sonra Selçuk Kaya o inisiyatifi kullanmadı, yardımcı olmadı. Emre’ye Kadir’in yaptığı hareket net penaltıydı.

Aykut 2 mükemmel kurtarış yaparak takımını en azından ilk 40 dakika skorda tutarken, Ramoviç de Kewell’ın biri kafasından, biri sol ayağından çıkan 2 şutunu kurtarıp alkış aldı. Üstelik kafa şutunu kurtaramasa skor 2-0 olacak, büyük ihtimalle maç kopacaktı.

Sivasspor’da kaleci Ramoviç’in yanında yeni transfer edilen stoper İvanovs, çok top kazanan Hayrettin, yorulmak bilmeyen Mehmet Nas ile çok top kaybetse de tek oynadığı anlarda takımı rahatlatan ve 2 gol pası atan Ceyhun farklıydı. Mesut Bakkal da Riijkard’ın hamlelerine yaptığı karşı hamlelerle şüphesiz ki galibiyetin kahramanıydı…

15 Ağustos 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’45 dakikalık hazırlık‘’

Blasco’nun kornerde vurduğu ve Gökhan’ın çizgiden çıkardığı top, “gece gündüz Türk futbolu için çalışmaya başlayan” ama 3 aydır altyapının başındaki Ersun Yanal’la tek kelime konuşmayan Hiddink’in kısa süreli kamplarda yapacağı en önemli işin duran toplarda adam paylaşımı ve pozisyon alma çalışması olduğunu gösterdi. Ömrü önlibero pozisyonunda geçen Emre’yi, Mevlüt’ü destekleme göreviyle forvet gibi oynatmak, verim alınsa hocayı dahi yapabilirdi ama beklenen oldu, Emre ve Milli Takım açısından koca 45 dakika kayboldu!

Ceza alanına hiç 3 kişiyle giremediğimiz gibi pozisyona yakın ilk organizasyonumuz da 23’de Mevlüt’ün kafasından geldi. İlk yarı da öyle bitti.

Hiçbir teknik adam sihirbaz değildir. Ve en nihayetinde sıcaklığın yüzde 80’li nem oranıyla birleşip insanda yürüyecek hal bırakmadığı noktada, daha sezon başında futbolcularımızın şiir yazmasını beklemiyorduk ama Amerika kampından sonra Hiddink’in Emre’yi öne, Nuri’yi Marco’nun yanına atıp savunmayı yumuşatmasını da yadırgadık. Tarihimizin en pahalı teknik adamının hazırlık maçlarda deney yapmasını anlayabiliriz, denemeden doğruyu bulamaz. Ancak tahminim o ki daha geçen hafta olağanüstü oynayan Trabzonsporlu Selçuk’u kampa dahi çağırmayan Hiddink deneye deneye Terim’in kadrosunu bulacak!

Hollandalı, Nuri’yi çıkartıp Emre’yi yerine, kötü oynasa da Kazım’ı sağ kanada çekince oyunu ilk yarıya göre daha iyi oynadık, Tuncay’la savunmaya önde başladık. Mükemmel golünün dışında, direğe takılan bir başka şut ve Gökhan’a olağanüstü güzel bir pas atan Arda ile çok ciddi bir sakatlıktan çıksa da performans açısından arkadaşlarından yine de önde olan Gökhan’ı alkışladık. Bir de “penaltı değildi” deseydi ayakta alkışlayacaktık, çünkü bu birinci sınıf davranış “ona” çok yakışırdı.

Derin ve alternatifli bir kadromuz var, finallere gidip Hiddink’i de alkışlamak isteriz.

12 Ağustos 2010, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sabır...‘’

Aykut Kocaman inandığı adamlarla, inandığı sistemi oynamadığı takdirde sancı bitmez. Önde Stoch, Dia ve Gökhan Ünal varken arkalarında Alex oynarsa, arkada hiç kimseye güven vermeyen Bekir oynarsa Sarı-Lacivertliler’in maç kazanması gerçekten zor.

Önce talihsizliğinden bahsedelim Fenerbahçe’nin... Hakem ev sahibi takımdan oynayan Bekir’i rakip yarı sahada yaptığı faulden sonra ikinci sarı kartla kızartmamak için oyunu avantaja bıraktı, Fenerbahçe lehine kullandığı iyi niyeti gol olarak sonuçlandı. Tam “40 katır mı, kırk satır mı?” durumu. Herkesin “Eyvah. 50 dakika 10 kişiyiz” endişesine kapıldığı anda mağlup duruma düştü Fenerbahçe. İlk maçta oynamaya çalıştığı sürede darmadağın olan Fenerbahçe’nin bir kişi eksildikten sonra geriye yaslanıp daha az pozisyon verdiğini hatırlayınca keşke hakem düdüğü çalıp Bekir’i atsaymış diye düşündük...

İyi niyetine rağmen Bekir’le ilgili eleştiri yapmadan geçmek olmaz. İlk maçta önündeki oyuncuyu döndürüp bir gol yenilmesine neden olan, bu maçta hiç gereği yokken iki sarı kartlık hata yapan “tecrübeli” oyuncu ancak alternatif stoper olur, sağ bek değil...

Kocaman bence dev adımı dün devre arasında yaptı. Ya 4-4-2’ye dönecek ya da sisteminde ısrar etmek adına “usta”sından vazgeçecekti. İnandığını ve doğrusunu yaptı, Alex’i çıkartıp Selçuk’u orta sahaya atarken, yüksek karakterli ve kaliteli Gökhan’ı sahaya atıp sağ kanada işlerlik, savunmaya kademe kazandırdı. Talihsizlik peşini bırakmadı. Takımın en formda oyuncularından Stoch ikinci sarıyla oyun dışında kaldı!

Fenerbahçe iyi futbol için sistemin oturmasını, sakatların dönmesini bekleyecek, kazanacak. Ağustos başında üzüntü olabilir, “panik” ise bir çuval inciri berbat edecektir. Enseyi karartmamak lazım.

05 Ağustos 2010, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI