Arama

Popüler aramalar

‘’Holosko'ya rağmen‘’

Holosko’nun ne kadar süratli ve güçlü bir futbolcu olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama futbol zekasını ve bilgisini bu kadar ölçme şansımız olmamıştı. Ernst’in attığı mükemmel pasta girdiği ilk pozisyonda yanında koşan Bobo ve Tabata’dan birisini topla boş kaleye göndermesi mümkünken pas vermedi şut attı, direğe takıldı! “Ah keşke içeri çevirseydim” demediği o kadar belli ki, iki dakika sonra Bobo’nun mükemmel pasında yine bomboş Tabata’ya vermek yerine kaleciye nişanladı... Holosko’nun egoizminden bunalan Bobo ve Tabata ikilisi Holosko’suz atakta Tabata’nın pası ve Bobo’nun şık vuruşuyla rahatladı. Ama Holosko maçın sonunda yine aynısını yaptı, vermedi, kaleciyi nişanladı. Schuster, Holosko’ya gol atanlar kadar gol pası verenlerin de değerli olduğunu öğretirse Beşiktaş kazanır ki işlerinden biri budur... Galatasaray’ın ve Fenerbahçe’nin hangi takımlara nasıl elendiğini hatırlayınca Viyana’dan alınan 3 puana burun kıvırmak haksızlık ve ayıp olur. Dün geceki maça bakarak Beşiktaş’ın takım savunması anlayışında ciddi bir gelişme olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Zayıf rakiplere karşı verilen pozisyonlardan şimdi eser yok.

Beşiktaş’ın kazandığı pekçok maçta kahraman kaleci olurken, yenilen gol dışında iki pozisyon verildi. Golün başlangıcı da Hakan’ın rahatça tutabileceği bir topu kornere göndermesiydi. O top döndü dolaştı gol oldu, Hakan’ın hatası olmadı! Toraman ve Ferrari, Üzülmez ve Hilbert’in kanatları iyi kapatması, Marco Aurelio ve Ernst’in orta sahadan gelenleri karşılaması sayesinde pek sıkıntı yaşamadı. Bu sistemde çok etkili olamayan Tabata verdiği gol pasıyla önemli bir katkı sağladı ama işi zor. Ernst oyunun iki yönünü yine mükemmel oynarken attığı pas da harikaydı. Bobo geniş alan bulduğunda çok etkili ve faydalı. Quaresma’nın direkten dönen topu da, sakatlığı da büyük şanssızlıktı.

Ve Guti.. Onu almayı aklından geçiren, ikna eden, getiren kimlerse bir daha teşekkürler. Basit olanı yapmak zordur. Herkesin yapacağı kadar basit gözüküp herkesin yapamayacağı işlere imzasını atıyor. Bize de alkışlamak kalıyor.

01 Ekim 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yürüyerek 6!‘’

Beklendiği gibi Fenerbahçe farklı kazandı ama sergilediği futbol beklentileri karşılamaktan yine çok uzak kaldı.

Gökhan Gönül izlemekten hepimizin keyif aldığı büyük bir futbolcu. Biz izlemekten keyif alıyoruz almasına da, o dünyanın en uyumsuz ve yavaş 2 stoperi ve en gamsız sol beki Santos ile oynamaktan mutluluk duyuyor olabilir mi! Önceki 5 maçta yalnızca 2 gol bulabilmiş eksik Kasımpaşa ilk yarıda yalnızca aynı skorda kaldıysa Gökhan’ın o hattaki bütün arızalara tek başına yetişmesindendir. Ligin sonuncusuna 6 gol atmak Fenerbahçe için büyük iş değil ama 6 gol yiyebilecek performanstan daha büyük uyarı olabilir mi?
Lugano’nun kötü, Bilica’nın çok kötü oynadığı, Santos’un oynamadığı ilk yarıda Kasımpaşa, Sarı-Lacivertliler’i pekala cadı kazanının içine atabilirdi. Ersen Martin’in yaptığı saçma penaltı, Emre’nin kalitesine yakışır golü, Gökhan Gönül’e, Niang ve Dia gibi iki yüksek kalite ve karakterli oyuncunun yaptığı katkı krizi önledi.

Kocaman’ın Bilica’yı ve Santos’u çıkarıp, Yobo ile Caner’i alması takımı rahatlattı ama Kasımpaşa yine de beklentilerin üstünde pozisyon yakaladı. Volkan skor 4-2 iken kritik 2 kurtarışıyla maçın gerilmesini önledi.

Dia hangi kanatta oynarsa oynasın karşısındakileri çaresiz bırakan driplingleriyle ve iki gol pasıyla öne çıktı. Niang üç gol attı ama onun açısından etkileyici olan yaptığı mücadeleydi. Ve 58. dakikada yaptığı işle Fenerbahçe’nin sıkıntısının altını çizen adamdı. Kasımpaşa’nın kullandığı kornerde ceza alanından aldığı topla rakiplerini çalımlaya çalımlaya topu orta sahaya kadar taşıdı. O, bu kadar efor sarfederken, hiçbir arkadaşı, üstelik topsuz koşma şansına sahiplerken Niang’ın pas yapabileceği pozisyon almadı, koşarak kendini gösterme zahmetine katlanmadı! Ve Alex tabii! İstatistiklerini biraz daha ileri taşıdı, formayı sanırım tapuladı.

28 Eylül 2010, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yıkılmadılar‘’

İki dev, kalitesi beklediğimizin altında olsa da bir heyecan fırtınası yaşatmayı başardılar. Fenerbahçeli futbolcular, daha ligin başında kopan fırtınadan sarsılmış, heyecanlı birer amatör gibi başlarken, Beşiktaşlılar hem ligde hem Avrupa'da arkalarından esen rüzgarın morali ve güveniyle sahadaydılar.

İsmail, Fenerbahçe defansının yerleşim hatasında topu güzel kontrol etse, Siyah-Beyazlılar golü bulacak, Sarı-Lacivertliler maçı çevirmekte çok zorlanacaktı. 20. dakikaya doğru Fenerbahçe dengeyi sağlarken, Niang ve Alex'in kullanamadığı pozisyonların ardından, Hakan'ın gözlerini kapatıp topu ıskalamasıyla Niang'ın ayağından öne geçme şansını da yakaladılar. Fenerbahçe futbolcusu ve seyircisiyle coşarken, Siyah-Beyazlılar dağıldılar. Fenerbahçe pozisyon üstüne pozisyon yakaladı. Gökhan Gönül kaçırdı, Niang kaçırdı, Dia kaçırdı, en son mutlak pozisyonda da Alex vurdu, Cenk kurtardı. Fenerbahçe bunlardan bir tanesini yapabilse maç farka gidecek, Samandıra'ya bahar gelecekti. Hakan ve Ekrem'in sakatlıkları Schuster'in hamle avantajını da aldı götürdü. İkinci yarıdaki gibi güzel pas yapan, sahanın tamamını kullanan Beşiktaş'ta, Ekrem'in yerine oynayan İbrahim de tamam, ama Nihat'a alternatif bir sağ kanat oyuncusu olmaması, Alman hocanın hatasıydı. İbrahim girdikten sonra Fenerbahçe o kanattan hücum yapamadı. İbrahim ise top kaybetmese de, çizgiye inip etkili orta üretemedi. Nihat'ın da yine kötü bi gününde olması, Fenerbahçe'nin çok işine yaradı. Emre'nin sakatlığı da Kocaman'ın takımını bozdu. Sarı-Lacivertliler, defansta bekleyip kontra ararken bir kez daha farkı ikiye çıkarma şansını yakaladı. Özer'in muhteşem pasında Dia, belki de galibiyet golünü kaçırdı. Sağ kanadında problemi olan Beşiktaş'ta tüm takım iyi oynarken, sazı ustalar çaldı. Quaresma varsa ümit hep var! Bu kadar kolay adam eksilten, bu kadar şık çalım atıp, anlamlı paslar yapan bir futbolcuyu seyretmek gerçekten şans.

Volkan, Nobre'nin vuruşunu, Quaresma'nın gollük pasını, aynı pozisyonda hem Quaresma'nın hem Bobo'nun şutlarını kurtararak takımının galibiyetine imzasını atacaktı ki; diğer büyük usta müsaade etmedi. Aynı pastan bir kaç tane daha atan, oyunu hep doğru yerden başlatan Guti'nin, penaltıyla biten pozisyonda Bobo'ya attığı pas mükemmeldi. Klasına gelince, şuradan bakmak mümkün; Nihat'ın kullandığı korner ceza alanının öbür tarafından on metre uzağa düşerken, Guti iki dakika içinda yayın üzerinde bekleyen Quaresma'ya kornerden aynı pası atmayı başardı. Beşiktaş'ta Zapotocny ve Toraman da mükemmele yakın oynadı.

20 Eylül 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tecrübe ve kalite‘’

Kalite farkının tabelaya abartılı yansıdığı bir maç izledik. Ligde şampiyon olurken konsantrasyonu üst düzeyde tutmayı başaran Bursaspor’da futbolcular Valencia önünde A takıma yeni yükselmiş genç oyuncuların telaşı içinde görülürken, Türkiye Ligi’ndeki temposuzluğun bedelini de ödediler.

Valencia ezber bozdu, Türkiye’de Bursa’ya kimsenin yapamadığı, aslında kimsenin kimseye yapmadığı bir baskıyla başladı. Prese önde başladı, stoperlere, kanat beklerine baskı yaptı, topu kaptığında da sahanın tamamını kullandı. Rakibin becerisi ve oyun anlayışı alkışlanacak kalitedeydi ama şans da onları hiç terk etmedi. Bursa özellikle Volkan ve Ali ile oyunu dengeler ve rakip sahaya yeni yeni gitmeye başlarken 30 metreden atılan güzel golle yenik duruma geçtiler. Volkan, Ergiç’in harika pasını önüne iyi alamadığı için Bursa beraberliği kaçırırken, Costa’nın direkten dönen frikiğinin de golle sonuçlanması Yeşil-Beyazlılar’ın maça duygusal anlamda ortak olmasının önüne geçti.

Konsantrasyon o kadar bozuldu ki ligimizin en az gol yiyen takımı bir daha yemeleri mümkün olmayan bir üçüncü gol de ikram etti... Şampiyonlar Ligi başka bir arena. Bursa’nın bu maratonu hayal ettiğimiz gibi başlamasa da öğrenecekleri ve başaracakları pek çok şey var. Valencia’nın kendi performansının üstünde, Bursaspor’un kendi vasatının oldukça altında oynadığı maça bakarak fazla da karamsarlığa kapılmamak gerek. Gerçekleri gözardı da etmemeliyiz. Yüksek tempolu ve çabuk oynamaya çalışan, önde basan takımlarımızı ve teknik adamları cesaretlendirmeliyiz.

Volkan bu ligin oyuncusu olduğunu net olarak gösterirken, bu ligin oyuncusu olduğuna inandığımız diğer oyuncu Sercan yedekte kalmayı mesele haline getirmeli! O formayı hocasından alıp geri vermemeli ve her antrenmanda ekstra son vuruş çalışması gerçekleştirmeli...

15 Eylül 2010, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Derslik maç‘’

60. dakikada Dia sağdan girdiği pozisyonda topu penaltı noktasındaki Emre’ye verse, maçın öyküsü belki de başka yazılacak, Kayseri’ye de yazık olacaktı. 2. dakika Niang’ın bireysel becerisiyle attığı şut dışında Kayseri kalesinde tehlike yaratamayan Sarı-Lacivertliler, sahada uyur gezer gibi dolaşırken, Dia’nın bahsettiğimiz pozisyonundan sonra Yobo’nun da sakatlanması herşeyin üstüne tuz biber ekti. Kocaman, Yobo yerine Selçuk Şahin’i stopere alırken, Şota da Mehmet Eren hamlesini yapıyordu. Hasan Ali, Serdar Kesimal, Amisulashvili ve Savaş mükemmel savunma yaparken, ön liberolar Selim Teber ve Santana hem defansı rahatlatıyor hemde Emre ve Cristian’ın oyun kurmasını engelliyordu. Troisi solda, Furkan sağda hem defansa yardım edip hem de hücumda pozisyon arıyordu. Mehmet Eren değişikliği hemen sonuç verdi. Mehmet İren’in sağdan indiği ve kestiği topta Santana’nın topu alırken Selçuk’u çaresiz bırakması da, gol vuruşu da harikaydı. Zaten o dakikaya kadar Fenerbahçe 3 şutta kalırken, ev sahibi 8 şutu yakalamıştı. Kayserispor’un 2. golü de hazırlanış ve yapılış bakımından mükemmel, kalan sürede sergilediği futbol ise harikaydı. Kayserispor aslına bakarsanız Aykut Kocaman’ın tam da yaratmak istediği felsefeyle sahadaydı. Ayağa pas yapan, alan boşaltan, kaybettiğinde topun arkasına geçip, rakibi döndürmeyen ve kazandığı topla hızla hücuma çıkan bir takımdı. Kocaman’ın yerinde olsam Volkan hariç, başta Emre, Lugano olmak üzere tüm takıma maçın son 30 dakikasını seyrettiririm. Futbolcuya bundan daha büyük bir ceza veremezsiniz. Kocaman da 18 kişilik kadroya 3. bir stoper almadığı gerekçesişyle haklı olarak eleştirilecek.

Tebriklerimiz Süleyman Hurma başta olmak üzere Şota ve futbolcularına...

12 Eylül 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Birkaç iyi adam‘’

Galibiyetin de golün de kötüsü olmaz. Kötü oynadık ama çok önemli bir galibiyet kazandık. Kötü bir tertiple başlamanın sıkıntısını da yaşadık. Önden bir adam eksiltmek takıma fayda sağlamadığı gibi pozisyon yakalamada zorlandık. İsmail'in doğru koşularıyla, rakipleriyle bire bir oynama şansı yakalayan ve çok etkili olan Arda'nın yaptığı güzel ortada Tuncay'ın kaçırdığı golde çok şanssızdık. Uzun saçlarını kontrol etmek için bir lastik değil de, 'bandaj' tercih eden Tuncay belki de bu imaj çalışması yüzünden topu ağlara yollayamadı.

Aurello'nun ve Sabri'nin formsuzluğu, Tuncay'ın etkisizliği bizi oyuna hiç sokmazken, bir santrforla oynamanın ödülünü Semih girdikten hemen 2 dakika sonra aldık. Hamit'in golünden sonra rakibin en iyisi Kompany'nin atılmasıyla sayısal avantajı yakaladık. Oysa hakem Fellaini'nin Arda'ya yaptığı gaddarca faulde kartını kullanmamış, Emre'yi de sarartıp kızdırmıştı. İlk sarı kartı yanlış, ikincisi yüzde 100 doğruydu. Semih'in golüyle de avantaj yakaladık. Ama bir türlü rahat nefes alamadık. 'Klasik' hatamızla gol yiyip, ardından Arda'nın golüyle galibiyeti yakaladık.

Sabri oynadığı bütün süreyi heba ederken, Arda'nın attığı golde Gökhan Gönül'ün akıllı pasında iyi bir kanat bekinin ne denli önemli olduğunu bir kez daha hatırladık. Hiddink da anlamıştır umarız! Santrforlu oynayacaksak o futbolcu Tuncay değil, sağlamsa Semih, Halil, Umut ya da Sercan'dır....

Arda yaptığı slalomlar ve attığı golle, İsmail kimi zaman çıkışta top kaptırsa da kanat bindirmeleriyle, Hamit devamlılığı ve gücüyle, Emre pas organizasyonu ve atak yönünü değiştirmesiyle, Gökhan Gönül, Arda'ya attırdığı golle maçın kader adamları ve öne çıkan futbolcuları oldular.

Bu arada Hiddink, Türk futbolu hakkında 'her spor adamının' söyleyebileceği klişeleri söylemek için değil, bu takımı finallerde başarılı yapmak için geldi. Federasyon ona 4 milyon Euro ödüyorsa, o bir haftalık kampta her antrenmanda (maalesef) savunmacılarımıza durmayı, pozisyon almayı, adam paylaşmayı çalıştıracak. Milli takımımızın Andorra, Liechstenstein ve San Marino gibi takımların yiyeceği gollerden iki tane birden yemesini, her duran top organizasyonunda kalbimizinh sıkışmasını kabul edemeyiz. Kazakistan maçında S.O.S veren yerleşim hatalarımız üstünde belli ki hiç çalışılmamış! Rakibin en uzunu ve etkilisi Van Buyten altı pasın içinde ve sıçramadan gol atıyorsa, Company kırmızı kart görüp çıktıktan sonra kullanılan serbest atışta uzunlarımız Van Buyten ve Lukaku'yu tutmayı akıl edecek bireysel taktik üretmekten bu kadar aciz kalıyorsa finallere gidemeyiz. Kötü oynayarak kazanılan 6 altın puanı heba etmemeliyiz...

08 Eylül 2010, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Darısı Belçika'ya‘’

Darısı Belçika’ya

Grubunun en zayıf halkası Kazakistan’la merhaba dedi Hiddink...

Kazakistan’ın daha istekli ve coşkulu başladığı maçın başında pozisyon üretmekten vazgeçtik, rakip kaleye gitmekte zorlandık. Sabri’nin 25 metreden şutu ile ilk tehlikeyi yarattık, kalemizde tehlikeler de atlattık. Kazaklar bir duran top organizasyonunda yakaladığı müsait pozisyonda Kislitsyn topu boş kale yerine auta vurunca nefes aldık, ardından gelişen atağımızda Ömer’in topunu Arda’nın tamamlamasıyla rahatladık...
Emre’nin bir sonraki ortasında Hamit’in muhtemelen elemelerde dün gece oynanan maçlarda atılan en güzel golü olan muhteşem volesinin ardından Belçika’yı düşünmeye başladık...

Dünya Şampiyonası elemelerinde bize 5 puan kaybettiren Belçika maçı öncesinde sevindirici gelişmeler var. Emre formda ve duran top organizasyonlarımız başarılı. Ömer’in kafasında da, Hamit’in muhteşem vuruşunda da paslar Emre’den geldi. Ömer’in tedirginliğini attığı maç, Servet ve Sabri ile uyumu açısından da önemli bir fırsattı... Onur’un yaptığı önemli kurtarışlar takımın strese girmesini engellerken, genç kalecimiz güven verdi. Aurelio ise eski günlerinin aksine yavaşlamış gözüktü, hamlelerde geç kaldığı için fauller yapmak zorunda kaldı. Pekala yerinde Selçuk’lardan biri denenebilirdi. Çok iyi kontratak yapan Belçika maçında Aurelio başımızı ağrıtabilir. Nihat’ın ortada oynaması verimini azalttı, ancak Arda’nın ara pasını alıp, gol yapışı harikaydı.

Sabri’nin sakatlanmaması, Hakan Balta’nın rehabilitasyonu açısından da önemliydi. Grup maçları bitince muhtemelen tasnif dışı bırakılacak olan bu maçta gol yapamayan Tuncay da, oyuncu değişikliğinde geç kalan hocası Hiddink gibi Belçika maçında
açılır umarız...

04 Eylül 2010, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’'O'kan sahadaydı!‘’

Kabus bitti... Avrupa kupalarında üst üste mağlubiyetler alan Fenerbahçe, ‘geleneği’ gereği fırtınalarla cebelleşirken, ‘Mert’in 61. dakikada Isaac’ın yüzde 100’lük gol pozisyonunu kurtarmasının ardından 15 günlük araya huzurlu girdi.

Senelerdir disiplinsizlikle boğuşan Fenerbahçe, Volkan’ın sakatlığının ardından Mert’in de sakatlandığı haberiyle sarsılmıştı. Ancak Mert, abileri gibi pavyon dönüşü geçirdiği trafik kazasında ya da arabesk bir şiddet sonucu değil, ekstra antrenman yaparken sakatlanmıştı. ‘Mert’liğinin gereğini yaptı, hocasına, başkanına ve camiasına nefes aldırdı. Zira ikinci yarının başında yediği golden sonra Fenerbahçe dağılmış, Manisaspor ise etkili atakları ve Fenerbahçe stoperlerinin hataları sayesinde kolay kazanacağını sanmıştı. Mert kurtardı, çaresizce arkadaşlarından destek bekleyen Niang taç çizgisi kenarında bir faul aldı.

İlker‘in büyük hatasıyla gol bulan Alex’in güzel ortasında Lugano, yedirdiği golün acısını çıkardı. Ve sonra yine Okan! Okan’ı gördüğünde birçok futbolsever şaşırmıştır. U-17 Milli Takımı’yla Dünya Şampiyonası finallerinde çok iyi oynayan, antrenmanlarda da çok iyi olan Okan; Niang’ın attığı golde müthiş bir orta yaparken, ilk 10 dakikadaki tedirginliğinin ardından yaptığı ters kademeler, hücuma çıkarken 2’ye 1’ler ve güzel ortalarıyla Gökhan Gönül’ün ilk alternatifi olarak formayı kaptı. Sadece Okan için bile Aykut Hoca’ya bir tebrik göndermek gerek.

Bilica, Lugano kötü; Caner, Cristian, Stoch vasatken ve seyircisiz oynamak gibi bir sıkıntı varken, kısacık zamanda skorda 4’ü bulup üstüne 4 gol de kaçırmak, gelecekteki futbol gösterilerinin müjdecisi.

Niang ise öyle güçlü ki, şimdiden belli. Kezman ve Güiza gibi ağlamayacak, gücüyle stoperleri boğacak, rakiplere çok santra yaptırtacak. Hele bir de Emre böyle kendisinden beklendiği gibi oynarsa. Top kazanırsa, dün gece yaptığı gibi 30-40 metrelik güzel paslarla demarke pozisyondaki arkadaşlarını topla buluşturursa ve hakemle oynamazsa Fenerbahçe’yi çok güzel günler bekliyor.

30 Ağustos 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI