Arama

Popüler aramalar

‘’Mağlup ama mağrur‘’

Ben, Galatasaray’ı yine de alkışlıyorum. Dünya markası bir İngiliz rakip karşısında erken yenilen gole rağmen oyundan hiç kopmadan, çok sayıda pozisyon yakalayarak, Alex Ferguson’u endişeden endişeye sürükleyen bir futbol oynadılar. Muslera’nın kurtardığı golün ardından Carrick gibi “düz kabul edilen bir oyuncu” iki tane 2’ye 1 yaparak Uruguaylıyı avladı. Bu hiç hesapta olmayan bir plandı. İlk yarıda rakipte Valencia herhalde kariyerinin en iyi maçını oynadı. Amrabat’ın geriye dönmemesi, kademelerin geç gelmesi ve yaptığı ekstra işler, Hakan Balta’yı çaresiz bırakırken, Valencia’yı maçın yıldızı yaptı.

Birinci dakikada penaltısı verilmeyen Galatasaray, Amrabat’ın direkten dönen topunda, Eboue’nin kornerle biten şutunda, mükemmel bir duran top organizasyonunda Hamit’in direği yalayıp avuta giden vuruşunda, Hamit’in ortasıyla Selçuk’un direği yalayıp avuta giden kafa şutunda, kaleci De Gea’nın, önce Burak sonra Emre’nin vuruşlarını kurtardığı gol pozisyonlarında, galibiyeti kazandıracak kadar fırsat yaratmış oldu. Son dakikada Aydın’ın çaldığı topta yapılan darbeye penaltı verilebilirdi ve Sarı-Kırmızılılar, en azından 1 puanla dönebilirdi.

Türkiye liginin temposuzluğundan dev bir marka karşısında ben bu denli özgüvenli, oyunu rakip yarı sahaya yıkan bir Galatasaray beklemiyordum. Muslera hem gol öncesinde yaptığı kurtarış, hem de penaltıdaki duruşuyla dünyanın en iyi kalecilerinden biri olduğunu gösterdi. Danny, çok önemli kademe yaparak Galatasaray’ın en faydalı oyuncularından biri oldu. Semih ilk Şampiyonlar Ligi deneyiminden yüzünün akıyla çıkarken, Hakan Balta, Amrabat kanat değiştirdikten sonra rahatladı. Attığı şutlar, kaybettiği yerlerde yaptığı baskıyla Hamit, kalitesini bir daha gösterdi. Galatasaray’ın kötüsü yoktu. Fatih Terim, çıkarttığı iyi kadroyu doğru değişiklerle hep oyunda tuttu. Bu kadar klas ve çabuk oyunculardan oluşan bir rakibe karşı oynanan futbol gelecek için umut ışıkları yaktı.

20 Eylül 2012, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Çok kolay oldu‘’

Acemice dedim, çünkü taçtan gol yediler! Bu düzeyde olmayacak bir hataydı. Amrabat çabuk kullandı, Elmander kolayca gol yaptı...

İlk golde asisti yapan Amrabat bire bir kaldığında neler yapabileceğini gösterip skoru ikiye taşıdı. Üçüncü golden önce de Faslı’nın ayağı vardı. “Pahalı” diye eleştirilen transfer bu sezon takımın en önemli kozu olacak.

Göstereceği performans merakla beklenen Cris için yorum yapılabilecek bir karşılaşma değildi. Yine de pozisyon bilgisinin yüksek olduğu ortada. Semih’in tecrübesi arttıkça, özgüveni de yükseliyor. Hakan Balta ve Eboue yine iyi oynadı.
Yazın tamamını tatilde geçiren Melo toparlanıyor. Elmander ve Umut aynı! Çalışkanlar, samimiler ve kendilerinden önce takımları için oynuyorlar. İkisi de birer gol yaptılar.

Selçuk da keza öyle. Basit, yalın, etkili, kaliteli. Yekta’ya attığı pas ne kadar da güzeldi.
Burak da öyle. Elmander’in yerine girdiği oyunda hareket halindeyken göğsünde yumuşatıp voleyle kaleye gönderdiği top direkten dönmeseydi uzun süre jenerikleri süslerdi. Frikiği çok güzeldi...

Antalyaspor’un 4 gollük mağlubiyeti Antalyaspor açısından lig için ölçü değil. Bu sene hücum zenginlikleriyle çok gol atacakları maçlar oynayacaklar. Karşılaşma Galatasaray’ın Manchester maçı için ölçü olmasa da kesin bir moral oldu. Bir vites attırmaları güzel bir sonuç sağlayacaktır.

16 Eylül 2012, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Biraz saygı‘’

Kötü senaryo gerçek olmayınca Avcı’nın bir önceki maçta Topal ve Emre tercihinin de haklı olabileceği ortaya çıktı sanki. Son 2 sezonunu Valencia’da geçirip Türkiye’ye dönen Mehmet Topal olağanüstü kesiciliği, kademe anlayışı ve topu doğru yerlerden uzun kısa başlatışı ile, 32 yaşında Atletico Madrid’e giden, özellikle rakip 10 kişi kaldıktan sonra 3. bölgeye yakın oynayıp, tempoyu yükseltişi, rakibi 10 kişi bırakan pozisyonda yaptığı pas ve attığı golle kilidi kıran Emre “Bize ve hocamıza ayıp ediyorsunuz” der gibiydi. Belli ki torpilli değiller! Avcı sadece 4-2-3-1’e Topal’ın yanında Selçuk’u değil Emre’yi düşünmüş...

Tolga iyi oynadı denecek kadar bile pozisyon yaşamadı, bir hata yaptı ama güven veriyor. Formasını alan Gökhan hücum bindirmelerinde çok etkili, son paslarda verimsiz, Hasan Ali de formanın sahibi gibi oynadı. Üçüncü golde yaptığı indirme ve gol pası harikaydı. Ömer-Semih ikilisi top rakipteyken iki kez ciddi hata yaptı ki, oynadıkça hatalar azalacaktır. Ancak bir daha belirtmek isterim ki Ömer büyük bir oyuncu...

İspanya’da sınıf atladı dediğimiz Arda kaptığı top ve ardından Emre’ye attırdığı golle üstüne düşeni yaptı. Umut, 4-2-3-1’de en öndeki biri de oynuyor, üçlünün sağında da kendini parçalıyor, attığı goller de emeğinin ödülü oluyor. Burak dün atamadı ama hem rakibi 10 kişi bıraktı, hem de Selçuk’un golünde topun üstünden atlayışının payı vardı. Sercan da alışıyor. İkinci golde yaptığı pas mükemmeldi...

Mükemmel futbolcu ve karakter Selçuk da girdi sonunda. Maç kopmuştu. Bu kadar sevgi gören kardeşimiz de, varsa üzerinde bir moral bozukluğu onu atacak güzel bir gol attı. Umarım bizi finallere taşıyacak golün mimarı da olur.

“Zayıf” Hollanda mağlubiyeti nasıl ki millileri yıkmadıysa, 10 kişiye karşı 70 dakika 1 fazla oynayıp kazanılan maç da sarhoş etmez.

Ben bu milli takımı seviyor, son 2 maçtaki oyununu da beğeniyor, Abdullah Avcı’ya da güveniyorum.

12 Eylül 2012, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’3 saniyelik uyku‘’

Bakakalıyoruz, geride kalıyoruz. Yakışmıyor.

Yoksa beklenenin ötesinde iyi oynadık. Sanırım tüm medya kalem kılıç kuşanmıştı. Pekala Selçuk, Hakan Balta, Gökhan, Burak ve Nuri de 11’de başlayabilirdi ancak kesin olan bir şey var ki, Tunay ismi Avcı’ya saldırının ilk gerekçesi olacaktı.

Çok iyi oynadı Tunay. Özellikle kullandığı duran toplarla, “Selçuk başlasaydı hiç değilse duran toplar adam gibi kullanılırdı” tezini çöpe attı. İyi oyununun ötesinde kullandığı iki kornerde Ömer’i demarke pozisyonda topla buluşturmayı başardı. Devre sonunda Umut’un direkten dönen topunda da ortayı o yaptı.

Umut olağanüstü oynadı. Hakan’dan bu yana ilk kez rakip stoperler havadan top göremedi, oyunu rahatça başlatamadı. Kafa şutu da şahane olacaktı. Skor 1-0’ken son dakikada ona yapılan hareket penaltıydı. Hakem çalmadı!
Hasan’ın hücuma katkısı yetersiz, Hamit ’in ilk yarıda çıkarken kaptırdığı top tehlikeliydi. Ancak attığı mükemmel şutta Krul devleşti. Ve Sercan. Yine Avcı’nın armağanı olan genç futbolcu biri ilk, diğeri ikinci yarıda iki pozisyonu kullanamadı.

Bir daha gördük ki Arda sınıf atlamış. Kaçırdığı gol onun klasına ve formuna belki yakışmadı ama daha çabuk, savunmaya daha çok yardım ediyor. Sercan’a attığı pas ise harikaydı.

Tolga hak ettiği kalesinde savunmasıyla son derece uyumlu, güven veren bir kimlikte gözüktü. Ömer Toprak “büyük futbolcu” adayı. Çok teknik, güçlü ve soğukkanlı. Semih’le ikisi sakatlık olmazsa 5-6 sene bozulmazlar. (Ne alakası var demeyin Terim de büyük hoca. 2 sene evvel PTT 1. Lig’de oynamıyordu, o forma vermese anca orada oynardı)

Geldiği günden beri eleştirilerin odağında kalan Mehmet Topal özellikle savunmada çok başarılıydı. Emre de keza öyle...

Yenilsek de futbolcuların tamamı “takım olarak” beklediğimden çok daha iyi oynadı. Van Persie, Robben ve Schnieder gibi 3 süper starlı bir takımla oynadığımız da unutulmamalı.

Avcı’nın takımını beğendim ve bu takıma güveniyorum. Yalnız Selçuk tercihini ben de eleştiriyorum. Bir futbolcu o pozisyonda ülkenin en iyisiyse o oynamalı..

08 Eylül 2012, Cumartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hatalar zinciri‘’

Bursaspor ikinci yarının ilk 15 dakikasında tam manasıyla bir futbol gösterisi yaptı ki o sürede Sağlam’ın öğrencileri öne bile geçebilirdi. Dönen topları alamayan Galatasaray, kademeye geç gelen Hamit’in yaptığı faulün ardından maestro Batalla’nın pasında topu ağlarından çıkardı. N’Diaye bir sonraki pozisyonda ikiye birken topu boş Pinto’ya yuvarlasa ya da Batalla 56’da pasın hızını ayarlayabilse ya da 65’te Batalla’nın kafa şutunda Hakan son anda topu engellemese gece Galatasaray açısından çok hazin bitebilirdi. Bursaspor maçın ilk 15 dakikasında da büyük bir takım gibi önde basarak, çabuk çıkarak Galatasaray’a işin kolay olmadığını göstermişti.

Kaliteli ayaklarıyla ligin peşin şampiyonluk favorisi ilan ettiğimiz Galatasaray, galibiyeti rakip defansın büyük hataları ve takipçiliğiyle kazandı. İlk gol Hakan Aslantaş’ın kendi kalesine gönderdiği topu Umut’un takibi ile ikinci gol Musa’nın kendi kelesine vuruşuyla geldi. Üçüncü gol de 3 Bursasporlu futbolcunun uyumsuzluğunu cezalandıran Amrabat’ın pasında güzel bir vuruş yapan Burak Yılmaz’dan...

Çok heyecanlı, tempolu ve çekişmeli bir maçtı ama Galatasaray’ın da duran toplardan yediği 2 gole bakarsak “kaliteli” demek zor...
Galatasaray’ın ezberlenen bir oyun şablonu var artık. Umut, Hamit ve Dany kadronun yenileri. Oyun anlayışı iyi ancak akıcı değil. Duran toplar hep tehlike. Bu oyun ve basit hatalar Şampiyonlar Ligi için kolay gözüken grupta büyük bir hüsran yaşatabilir. Ujfalusi’nin yerine klas bir stoperin şart olduğu gözüktü. “Tatilin yıldızı” Melo’nun savunması kolay aşılıyor. Hamit eskiden gol kralıymış gibi oynuyor. Çıkarken kaptırdığı ve kendi kalesinde pozisyon olan toplar bir yana, önde vermediği paslar var ki; maçı zora soktu. 2 santrfor gol bölgesine koşu yaparken orta yapmak yerine zor bir yerden şut denemek Hamit’in golü ne kadar istediğinin delili, ancak kötü bir tercihti. O halbuki hep kolayı tercih ettiği için büyüyen bir futbolcu...

Sonradan oyuna giren Amrabat iki gole katkı sağlayarak Galatasaray açısından maçın kader adamı oldu.
“Eh fena transfer değil, bulunsun” diye alınan Umut’a da dikkat etmeli. 3 maçta 4 gol attı. Bu tempo ona rekor bile kırdırır...

03 Eylül 2012, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Defanslara sıfır‘’

Özellikle Beşiktaş’ın ikinci yarıdaki çabası alkışlanır ama bu defanslar dünyanın her yerinde sıfır alır. Sıfır!

Beşiktaş daha 20. saniyede mağlup duruma düşecekti, Galatasaray’ın bu seneki en önemli transferi Umut boş kaleye vuramadı. Sarı Kırmızılılar ilk yarıda defans arkasına atılan güzel paslarla 5 defa sarktı, kolay pozisyonlarda ya son golü ya son pası yapamadı.

Taraftarın aşkı, tatilin yıldızı Melo Muslera’yı avladı! Uğur topu kenara değil Elmander’in vurabileceği yere oynadı! Sonra Semih’in hatası, Veli’nin top kapması ve Holosko’nun golü geldi. Hemen ardından 5 Beşiktaşlı kornerde Umut’a 3 pasta topa 2 defa vurdurdu.

Neredeyse hepsi ikram! Bitti dedik, Hakan Balta Holosko’nun golünü hazırladı.

Beşiktaş Batuhan’ın sahaya, Olcay’ın oyuna girmesinden sonra bir başka oynamaya başladı. Batuhan soldan girdiğinde ortadaki arkadaşına oynayabilse ya da Fernandes topu sol kanada yuvarlayabilse Kartal’ın 4’ü bulması, 3 puanı kapması işten değildi...

Sonra da kader anı geldi. Emre’nin ceza alanına oynadığı topta Escude’nin elleri havada olsa da ayakları Burak’a takıldı. Pozisyon gri, Bülent Yıldırım’ın kararı devam, Sezertam’ın kararı penaltıydı. Yıldırım Sezertam’a uyunca sezon boyu konuşulacak bir karara daha imza atıldı.

Notlarıma gelince;

Umut-Elmander ikilisiyle başa çıkabilecek bir tandem Türkiye’de yok... Umut Fransa’da bir sezonda attığı golü (33 maç 5 gol) üç maçta yakaladı. Ama ilk yarıda kendi gol rekorunu kırabilirdi.

Emre futbolunun yanında davranışlarıyla da büyüyor. Faullere kafasını çevirip bakmadı.
Selçuk bu ülkenin en iyi orta saha oyuncusu.

Terim formsuz. Aybaba güvensiz...

Aybaba’nın Veli değerlendirmesine bıyık altından gülmüşlerdi. İki golde dolaylı imzası var.
Fernandes çok kaliteli bir oyuncu, kesin.

Almeida da Q7’nin yanına gitsin. Sakat olmadığı mr’la kesinleşen bir futbolcu arkadaşları tekmeye kafa sokarken keyif çatıyorsa, bu formaya layık değil!

Q7 mi, Holosko mu derseniz. 100 defa Holosko. Bir senede 2 milyon euro alacakken, 3 senede 3 milyon euroya “evet” diyen Holosko övgüyü de, saygıyı da hak ediyor. Q7 taraftarın sevgisini de, parasını da güle güle harcasın.

27 Ağustos 2012, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bence Kocaman!‘’

Ancak şunu söyleyeyim, “Her futbolcu yaşı kaç olursa olsun oynadığı müddetçe biraz çocuktur.” Aykut Kocaman yakın tanıdığım futbol adamlarından biridir. Her ne kadar Fenerbahçe’ye sportif direktör olduktan sonra senede 2, teknik direktör olduktan sonra 1, geçen seneden bu yana hiç görüşmemiş olsak da, Kocaman’a çoğu “futbolsever” çok yakındır...

Alex’in Spartak Moskova maçından sonra oynamama gerekçesini soran Brezilyalı bir hayranına attığı, “Tek kelimeyle kıskançlık. Daha sonra sana anlatırım” sözleri ortamı çok gerdi... Aykut Kocaman özellikle Fenerbahçe taraftarlarının çok sevdiği eski futbolcu, yeni teknik adam ama en önemlisi insan! Alex de o taraftarların fenomeni.

Sihirli sol ayağıyla pek çok maçta kriz çözmüş bir süper yetenek. Ama o kadar... İkisinin de çok ortak paydası var. İkisi de Fenerbahçeli. İkisinin de görevi Fenerbahçe’ye katkı sağlamak. İkisi de Fenerbahçe kazandıkça kazanacak... İçinde Kocaman’ın da olduğu bir anıyı hatırladım.

Tarih tekerrür etmesin Aradan 20 yıl geçti ama aynı şeyler yaşanmamalı diye düşündüm. Aykut hocanın anlattığından net hatırladığım kısmını paylaşayım ki, tarih tekerrür etmesin..

Bilirsiniz biraz medya, biraz da futbolcuların kendisi tarafından yaratılan kavga vardı Fenerbahçe’de. “Sakarya çetesi Tanju’ya bilerek gol attırmıyor” iddiaları. Tanju ve birkaç arkadaşı iddialar için doğru der, Oğuz, Aykut ve birkaç arkadaşı yalan! Herkesin algılaması, yaşadığını yorumlaması farklıdır ve hepsi kendince haklıdır.

16 Mayıs 1992... Son hafta rakip Gaziantepspor. Aykut 24 golle lider, Tanju 20 golle ikinci. Tanju 4 gol atarsa 2 kral çıkacak, atamazsa Aykut kral olacak. Tanju 28, dakikada attığı golle skoru 3-0’a getirdiğinde ikili arasındaki fark 3’e iner. Ancak sonrasında tribünler patlar.

İkiye bölünen tribünlerin bir kısmı Tanju, bir kısmı Aykut lehine tezahürat ederken, bir kısmı Oğuz’a, diğerleri Tanju’ya hakaret etmektedir. Kocaman’ın sözleri, “İlk yarının sonunda oyundan çıkıp gidecektim. Orta sahanın yan çizgisine gelip oyunu, oyuna hiç müdahale etmeden seyrettim.

Bizler hiçbirimiz bunu hak etmiyorduk. Fenerbahçeli taraftarların bize yaptığı kabul edilemezdi. Onlar Fenerbahçeliyse biz neydik, bizler Fenerbahçeliysek onlar niye böyle yapıyordu.

Hak etmemiştik. Çok kötüydü” diye kaldı aklımda.İkinci devrede Tanju 2, Aykut 1 gol daha atar ve kral Aykut olur... Durum şimdi de aynı. O zaman iki büyük futbolcu arasında tırmandırılan bir kavga vardı, yöneticilerin engelleyemediği...

Şimdi iki büyük profil arasında çatışma var. Herkesin kişisel hayali var, ancak Fenerbahçe teknik heyeti ve futbolcularının ekstra bir görevi de var: Taraftarları mutlu edecek bir sonuç almak! Olası bir kötü sonuçta bir sporcu üzerinden Aykut Kocaman’ı, Alex’in sözleriyle vurmak “öldürmek” olur, yakışmaz.

Kocaman oynatırsa, “yönetim istedi oynattı” demek yakışmaz. Oynatmazsa, “Affetmedi, intikam aldı” demek yakışmaz. Alex oynar ve kötü performans sergilerse, Alex’i protesto etmek yakışmaz.

Bunlar önemli figürler. İkisi de isimlerini Fenerbahçe tarihine kazıdılar ama ciddi bir fark var! Kocaman çok bedel ödedi. O takımını şampiyon yapan golü attığında gönderilmişti.

Kriz döneminde teknik sorumluydu... Alex ise sadece futbol oynadı, ikinci kez yedek kaldı ve mesajını attı!
İnsanlar işe giderken otobüse, metroya yetişmek için 70 metre depar atarken, milyonların büyük beklentiler içinde olduğu bir futbolcunun kendisini değil de hocasını yargıla(t)ması ise kabul edilemez.

Taraftarın sevgisi bitmez Futbolcular çoğunlukla nitelikli koşularla 90 dakikada 12 km koşarken, sadece 70 metre depar yapıp, 8,5 km koşup, hocayı ateşe atmak, kaşıkla verip kepçeyle çıkarmaya benziyor. Hata...

Taraftarın Kocaman ve Alex sevgisinin hatta aşkının bitmeyeceğini biliyorum... Bir Fenerbahçeli taraftar arkadaşımın sözleriye bitirelim: Alex’le böyle veda olmaz. 9 sene oldu. Lefter’le böyle veda mı yapılır. Aykut Kocaman yıpratılamaz, o bizim kocaman gururumuz! Taraftarın sonuçlar ne olursa olsun 20 sene önce olduğu gibi sevdiklerini incitmemesini diliyorum...

24 Ağustos 2012, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kuyt değil İvesa‘’

Zira Fenerbahçe’nin ön bölgesinde Alex, Sow, Kuyt ve Stoch gibi önemli isimler vardı. S.B.Elazığspor mu koca ilk yarıda Fenerbahçe’ye 3 şut şansı tanıdı, yoksa Fenerbahçe’nin yavaşlığı mı bu durumu yarattı tartışma konusu. Ancak benim bu konudaki görüşüm Fenerbahçe’nin yavaş oynaması bu sonucu yaratıyor.

Fenerbahçe’nin ilk yarıda tamamı İvesa tarafından kurtarılan 3 pozisyonu var. Kuyt’ın pozisyonunu Stoch, Orhan’ın pozisyonunu Alex hazırladı. Alex’in gollük vuruşu ise defanstan dönen bir toptaydı. Asıl mesele de burada. Alex sıfır savunma ile bütün takıma ekstra yük bindiriyor ama koca takımda top yalnızca üç kişinin ayağındayken can kazanıyor: Alex, Kuyt ve Stoch... Geriye kalanlar kusura bakmasınlar topu geveliyor. Pası verenin işi bitiyor, demarke pozisyona gelip top isteyen yok. Bu iş de dün akşam da olduğu gibi planını savunmaya göre kurgulayan ve kontratak arayan rakiplerin ekmeğine yağ sürüyor. Coşkulu oynayan ve her an oyunda kalan ve muhtemelen sezonun Fenerbahçe’deki en iyi transferi olacak olan Kuyt şahane bir gol attı, iki şutunu maçın başı ve sonunda İvesa kurtardı. Maçın kahramanı atan ya da tutan olacaktı, İvesa oldu.

Bülent Uygun mütevazı bir bütçeyle yapılacak en iyi kadroyu yapmayı başarmış. Zeegelaar ve Faubert çok iyi oyuncular, İvesa, Tum da öyle. Bilica da yerini bulmuş. Takımın el bombası ise Sedat. Kocaman, Cristian ve Topuz’la takımını ateşlemiş, takımı gol yemişken itirazdan kendini attırıp takımını bir kişi eksik bırakan futbolcu profesyonellikten bahsedebilir mi? Haklı olmak kadar, haklı kalmak da önemlidir. Sedat haksız!

Fenerbahçe ŞL hayati ön eleme maçı öncesi kötü bir prova daha yaptı, dileyelim ki tam kadro fark yaratsın. Tolga Özkalfa, Sedat’ı itirazdan attığı pozisyon öncesinde Tum’un itiraz ederken kendisini savurmasını farketmediyse felaket, farkedip kırmızı göstermediyse daha da felaket! O FIFA kokartının daha çok yakışacağı genç hakemler biliyoruz.

19 Ağustos 2012, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI