‘’Melo ve Satman‘’
Bu senaryo Galatasaray'ın maçı güle oynaya bitirmesini sağlayabilirdi. Oysa sözde tecrübeli Brezilyalı, genç Oğuzhan'a tükürdüğü gerekçesiyle atıldı. Bırakın 7 maç (minimum) ceza alacak olmasını, cepteki 3 puanı da tehlikeye attı. Dua etsin ki; Beşiktaş ön bölgede etkisiz, Galatasaray'ın kalanları savunmada harikaydı. (Tükürdü tükürmedi tartışmaları Meireles'te olduğu gibi hafta sonuna kadar sürecektir. Yani medya için gündem sıkıntısı olmayacak. Eğer tükürük yoksa Cem Satman çok sıkıntı yaşayacak ve seneye kokartı alınacak. Ağzından sıvı çıkmadıysa, tükürme gibi gözüken hareket kırmızı kart mıdır bu sefer de o tartışılacak)
Şahane başladı Galatasaray. Bu sezon hazırlanış ve yapılış açısından en güzel gollerden birini atarak başladılar. Sabri'nin Elmander'e oynadığı derin top, İsveçli'nin sağ kanattaki Umut'a verişi, Umut'un arka direğe güzel koşu yapan Emre'ye topu gönderişi ve genç Emre'nin ustaca bir vuruşla McGregor'u mağlup edişi... Bu denli büyük yatırım yapılan bir takımdan beklenendi bu.
Sağda, solda sahanın her yerinde Galatasaray'ın baskısı vardı. Beşiktaş iki pas yapamazken, Galatasaray son pasları yapamamak yüzünden çok da fırsatı harcadı. Beşiktaş karşı sahaya ilk kez geçtiğinde dakikalar 23'ü bulmuştu. Olcay'ın pasında Holosko en kötü vuruşu yaptı ve Galatasaray defansındaki balans bozukluğunun üstü kapandı. İkram sırası Toraman'daydı. Kaptırdığı topta Umut pası Elmander'e zamanında oynasa fark daha önce açılacaktı. Devre 1-0 biter diye düşünürken İbrahim yine büyük bir hata yaptı. Selçuk'un kullandığı serbest vuruşta Riera'nın arkasında duracağına yanında kaldı. İspanyol futbolcu da şahane bir vuruşla farkı ikiye çıkardı.
Beşiktaş ikinci devreye Amerikan futbolu oynar gibi başladı. Daha ilk dakikada hep birlikte çullandılar. Korneri kazandılar, Fernandes'in kullandığı atışta 3 pastan Sivok'la golü ve umudu buldular. Melo'nun hatasından sonra umutlandılar, ama bu kadar. Almeida'nın ve Mustafa Pektemek'in yokluğu, hücumda tehdit olması beklenen diğer futbolcuların tutukluğu skor üretmelerini engelledi.
Fatih Terim de enteresan bir değişikliğe imza attı. Umut sahada yokken, 69'da Elmander'i de çıkarttı. Rakip sahada top tutacak, defansına yardım edecek Galatasaraylı kalmadı. Yıllardır Terim'i izlerim, böyle bir değişiklik hatırlamıyorum. Bir kez 4'e 2 yakalanan kontra dışında tehlike yaratamadı Galatasaray...
Ancak Beşiktaş da öyleydi. Beşiktaş'ın kadro kalitesi sınırlı ve ilk kez bütünlükleri de bozuktu. Maç eksiği olan Mehmet Akgün ve Akyüz'le, takım arkadaşlarının ismini öğrenmeden çıkan Dentinho ve ilk resmi maçını oynayan Gökhan'la sırtı dönük oynamak zorunda kalan Holosko'yla, maç eksiği olan Fernandes'le puan almak zordu.
Galatasaray'da Sneijder sahada fark yaratan isim olamadı. Sanırım o da kariyerinde ilk kez takımın hücum bölgesinin en önünde oynadı. Zamana ihtiyacı var. Çok derinlikli bir kadroya sahip dolan Galatasaray'ın ise artık kötü futbol oynamaya hakkı yok. En azından Türkiye liginde. Önceki konuya dönelim ve soralım: 70'inci dakikada Beşiktaş beraberlik golünü atsaydı, Galatasaray galip gelmek için hangi forvet oyuncusuyla gol arayacaktı, Sneijder'le mi, Engin'le mi? Selçuk, ilk yarıda Emre, Dany ve Sabri Galatasaray'da, Sivok ise Beşiktaş'ta çok iyi oynadı.
Tolga Özkalfa bildiğiniz gibiydi. Vasat...
Hakan Can
‘’Coşku yetmedi‘’
Beşiktaş için bu ülkenin en kaliteli kadrosu demek mümkün değil belki, ama takım bütünlüğünü en iyi sağlamış kadro diyebiliriz. Coşkulular, birbirlerini, takımlarını, oynamayı seviyorlar. Saklanmıyorlar. İlk yarı bittiğinde Holosko ve Olcay 22’şer depar yapmış, İBB kanat beklerinde hücuma çıkacak can bırakmamıştı. Necip ve Veli savunma ve dönen topları kazanma konusunda çok başarılı olsa da, Oğuzhan bu müsabakada vasatı aşamadığı için skorda fark yaratılamadı.
İBB gibi orta sahası bu ligin en sağlam, Webo’yla en etkili santrforlardan birine sahip bir rakip karşısında oyuna ancak bu kadar hakim olunabilirdi. Webo, İbrahim’e attığı usta işi çalımla Beşiktaş defansının yerleşimini darmadağın edip, Holmen de orta saha oyuncularının ceza sahasına yapması gereken doğru koşuyu yapınca misafir öne geçti. Oğuzhan’ın güzel kornerinde Sivok hem Metin Depe’yi, hem Eduardo’yu mağlup etti. Olcay’ın şahane golü Beşiktaş’ı öne geçirse de, Sivok’un sırtına çarpıp ağlara giden top Belediye’yi sevindirdi.
Net pozisyon olmasa da, çok sayıda golle bitebilecek vuruş şansı yakalayan Siyah-Beyazlılar’ın teknik özeti de 86. dakikadaki gibiydi. Necip orta sahada topu kapıp driplingle, süratle İBB kalesine giderken, takım arkadaşları da 4’e 3 depar yapıyordu. Genç kartal topu sağa oynasa atağın golle itmesi işten değildi. Necip topu dripling yaparken ayağından 3 metre açtı!
Son dakikadaki kornerde Emre Özkan zamanlamayı iyi yapsa golün hikayesi film senaryosu olacak kadar güzel olacaktı. Biliyorsunuz, kulübün Gökhan Süzen takası teklifine, İBB’nin rakamsal olarak çok güzel önerisine, “ben mal değilim” diyerek karşı çıkmış, kadro dışı kalmıştı. Dün de formasını aldı, İBB’ye golünü de atacaktı. Olmadı...
Beşiktaş’ta öne çıkan takımdaşlık, İBB’de öne çıkanlar Cihan ve Webo’ydu.
‘’Yardımcıların suçu ne?‘’
1 haftadır, iyi yapıyorsunuz, televizyon ve gazetelerde çalışan arkadaşlarımızın sorularını yanıtlıyorsunuz. “Tükürdü” diyorsunuz. “Veysel ulan dediğini bir gün sonra söyledi ama Fırat Aydınus, Caner’in sesini duyduğuna emin” diyorsunuz. Bense iki hakemimizin de hatalı olduğunu düşünüyorum. Hele Özkahya’nın tükürük yorumunu kesin olarak yanlış bulduğumu da çok kez söyledim.
Ben “yalancılar” demiyorum, “maksatlılar” demiyorum, ancak fahiş hatalar yaptıklarını düşünüyorum. Mesela Meireles çıkarken, Özkahya’nın tükürdüğünü söylediği pozisyonda İngilizce çok ağır ve bilinen bir küfrü ettiğini görüyoruz. Özkahya, raporunda röportaj verdiğiniz meslektaşımız Atilla Türker’in haberinden öğrendiğimiz kadarıyla, “Bilmediğim bir dilde bir şeyler söyledi ve tükürdü” yazmış. Ağzından tükürük saçarak konuşmasını yanlış yorumladı diyelim demesine de, bildiği dilde edilen küfrü niye anlamadığını size soralım...
Arkadaşlarım haksız eleştirilerle karşı karşıya kaldıklarında, benim de yapmam gereken şey bu arkadaşlarımızı koruma altına almak” diyorsunuz.
Şimdi benim yaptığım haksız eleştiri mi?
Hakemleriniz hata yaptıklarında bir kez pardon deseler, bir kez hatadan dönseler, sizler her ne olursa olsun savunmaktansa, makul bir süre dinlendirseniz, yaraları kaşımasanız daha iyi olmaz mı?
Tabii ki hakemler futbol oynandığı sürece hata yapacaklar. Biz bunu bilmiyor muyuz? Bir hakemin kolay yetişmediğini bilmeyen kim var? 2010 Dünya Şampiyonası’nda Arjantin’in 3 metre ofsayttan attığı golü de gördüm, Almanya-İngiltere maçında İngilizler’in kale çizgisini 1 metre geçen golünün hakem hatasıyla yendiğini de! En iyi hakem trioları da hata yapar ve hakemlikleri bitirilmez. Amenna... Ancak, bir kişi de pardon demez mi!
Gelelim yazının konusuna. Değerli orta hakemlerimiz hata yapıyor, bir duruş gösteriyor, yedirmiyorsunuz. Peki çifte standart yapmıyor musunuz?
FIFA olan orta hakemlerinize toz kondurmuyorsunuz ama ya FIFA yardımcı hakemlerinizin kokartını nasıl ve neden bu kadar kolay çıkartıyorsunuz. Kimsenin de pek umurunda olmadı sanki. Beşiktaş-Galatasaray maçında Bülent Yıldırım’ın çaldığı penaltıda ihale üstüne kalan Erdinç Sezertam ve geçen sene yine Galatasaray-Beşiktaş maçında Melo’nun ofsayttan attığı golde bayrak kaldırmayan Baki Tuncay Akkın’ların kokartını niye çıkarttınız? Baki Tuncay Akın bence bu ülkenin gelmiş geçmiş en iyi yardımcı hakemlerinden birisidir. 45 derbi maçta görev yapmış ve hatalarıyla hiç gündeme taşınmamış bir hakem olarak bilinir. Yaşları genç ve tecrübeliler...
Hangi hatalar kokart söktürür, hangileri dinlendirir, hangisi alkış ve tezahüratla karşılanır bunu anlamakta güçlük çekiyoruz...
Lütfedip kamuoyunu aydınlatırsanız mutlu olurum...
“FIFA kokartlı bir hakeminiz gözlerinizin içine baka baka size ve ekibinize yalan söylerse kokartını söker misiniz?” sorusunu ise ileride yönelteceğim.
Cüneyt Çakır, Tarık Ongun ve Bahattin Duran vitrini birkaç sene daha ışıl ışıl yapar yapmasına da, hepimizi gururlandırır gururlandırmasına da, Türk hakemliği makyaj ve çifte standartla olduğu yerde sayar.
‘’Önce kaybetmemeyi istediler‘’
Şenol Güneş’in ilk yarıda takımı bir kişi eksik oynatan Henrique’yi çıkartıp Aykut’u oyuna alması futbola denge getirirken, Sapara’nın yerine Alanzinho’nun girmesi ibreyi ev sahibine çevirdi. Terim’in hamleleri bu kez işe yaramadı. Galatasaray’ın Trabzon’dan bir puanla dönmesini sağlayan isim ise Muslera’nın çaresiz kaldığı pozisyonda topu auta yollayan Adrian ile iki mükemmel kurtarış yapan Muslera’ydı. Olcan’ın şutu da, Alanzinho’nun maçı bitirecek vuruşu da kurtarılması zor pozisyonlardı.
Sarı-Kırmızılılar'ın pozisyona yakın ataklarının başlangıçlarında çoğunlukla Amrabat ve Hamit vardı. Eboue ile hücuma birlikte gidip Emerson’a sıkıntı yarattılar. Burak ve Umut’un etkisizliği mi desek, Giray ve Celustka’nın mükemmel performansı mı fark etmez, Serkan da mükemmel kademeler yapınca Onur’a en ufak endişe yaşatamadılar. Burak’ın iki pozisyondaki tercih hataları da Trabzonspor’a yaradı. Amrabat’ın pasında vurmak yerine Umut’a verse Sarı-Kırmızılılar 3 puanla dönebilirdi.
Burak demişken, Trabzonspor taraftarına da değinmek gerek. Bugün almak için bekledikleri kupa serüveninin kahramanıydı. Gol krallığını da getirdi, giderken milyon euro da kazandırdı. Sitem, protesto haktır elbette ama yabancı madde atmak onaylanabilir mi? Bir de nişancılar! Parayla da vurdular, pet bardakla da, maytapla da! En azından bu 3 nişancı mesela 3 sene stada girmese harika olacak.
Trabzonspor’un hedefin uzağında kalmasında öndeki oyuncuların verimsizliği kadar, yabancılardan minimum verim alınmasının da etkisi var. Tabir-i caizse 4-5 yabancıdan kurtulup, yapılacak 2 düzgün transfer takımı Avrupa Kupalarına taşıyabilir. Yoksa zor.
Hakem Yunus Yıldırım keşke şu İngilizce’yi sökseydi. Daha önce ceza alanında çalmadığı düdükler yüzünden çok eleştirdiğimiz tecrübeli hakem, standardını hiç bozmayan, en ufak temasta düdük çalmayarak ayakta kalana avantaj sağlayan bir hakem. Maçın kaderine etki etmeyen 1-2 hatası dışında çok iyi maç yönetti.
‘’Semih ve Selçuk‘’
Hatalarla başladı müsabaka. Son 2 sezonda performansını çok çok yukarılara taşıyıp, hakkında olumsuz görüş belirten spor yazarlarını dahi mahcup eden Bekir büyük bir hatayla Galatasaray’ı öne taşırken, Riera’nın ısrarla göbeğe doğru uzaklaştırdığı toplardan birisini yakalayan Hasan Ali, hem de sağ ayağıyla şahane bir gol yaparak senenin en isabetli transferi olduğunu kanıtladı.
Maçı skor açısından süperstar Selçuk’un Volkan’ı yerenden dahi kıpırdatmayan frikiği noktaladı. Fenerbahçe gibi set ve kontrol oyununu tercih eden Galatasaray farkı açacak pozisyonlar da yakaladı. Burak’ın Hamit’in olağanüstü güzel pasında kontrol edemediği top, Melo’nun Volkan’ın kurtardığı, Mehmet Topal tarafından kornerle uzaklaştırılan kafa ve auta giden şutları ile Burak’ın dokunamadığı Amrabat pası farkı açacak fırsatlardı. Maçın yıldızı bence Semih’ti. Milyonlarca Euro’ya transfer edilen yıldızlar varken, Terim’le buluşana kadar Bank Asya’da bile forma yüzü göremeyen genç futbolcu Fenerbahçe’nin pozisyon fakirliğinin baş mimarıydı. Sanırım 7 veya 8 pozisyonda ya ayağı, ya da hava topu üstünlüyle rakibe şans tanımadı.
Hamit bu maçta Terim’in bir başka kazancıydı. Çok mücadele ettiği gibi, gollük paslar üreten sahadaki tek kanat adamıydı. Direkten dönen şutu da harikaydı. Meireles’in boş kaldığı pozisyonlarda topu feci kullanması, çok top kaybı yapması da Galatasaray’a yaradı. İki takımda da vasat oyuncu çoktu. Kontrol oyunu ve Yekta değişikliği Galatasaray’a büyük avantaj sağladı. Fenerbahçe’de de Kuyt ve uzun süre Caner ile Yobo arkadaşlarından daha iyi oynadı.
Halis Özkahya hakkında yaratılan suni tartışmaların gölgesinde futbolcuların da iyi niyetiyle çok iyi bir maç yönetti. Kartlarının tamamı doğruydu. Melo’nun şutuyla auta giden gollük pozisyonun başlangıcında Meireles’e Yekta’nın yaptığı faulü de çalsaydı 10 alacaktı. O pozisyonda hakem şansı yanındaydı.
90 dakika boyunca küfretmeyen Galatasaray taraftarları ile birbirlerine sarılarak, dostça sahadan ayrılan futbolcular olması gereken, alkışlanacak bir durum yarattı. Bunun için teşekkür ederim.
‘’İlk yarı Timsah sonrasında Es Es‘’
İlk yarıda Bursaspor muhteşem bir alan savunması yaptı, önde iyi bastı. İkinci yarıda ilk golde de hata yapan Diego’nun ikramını Batalla’nın pasında Ferhat gol yapınca herkes maç bitti sandı ama Bursaspor defansı kornerde amatör takım gibi davranınca Eskişehirspor şahlandı...
Bursaspor daha ilk dakikada Vederson’la başlayan, presi aşmayı başaran ve topu etkili biçimde rakip kaleye taşıyan kaliteli bir seri pas uygulamaları yaptı ki; "Bursaspor’u rahat yeneriz" diyen kulübün aklına şaşarım.
Eskişehirspor, kalesi abluka altındayken bir kontratak yaptı, Necati’nin pasında Mehmet Güven yavaş vurdu. Bir dakika sonra da Erkan’ın pasında Necati’nin çaprazdan cılız vuruşu Carson’da kaldı.
Bursaspor takım savunmasını bu ülkede en iyi yapan ekiplerin başında geliyor. Belluschi ve N’diaye müthiş alan kapatıyor. İlk yarıda Mehmet Güven ve Alper’in neredeyse etkinliğini sıfıra indiren ikili, stoperleri İbrahim ve Serdar’a çok da iş bırakmadı. Eskişehirspor tipik bir Yanal takımı değil. Tempoyla birlikte kaos futbolunun en başarılı temsilcilerinden biri olan Yanal, Eskişehirspor’daki klas ayaklardan olsa gerek tamamen pas futboluna dönmüş durumda. Defanstan ayağa pasla çıkma gayreti, orta saha ve kanat elemanlarının etkisizliğinden Bursaspor’un ekmeğine yağ sürdü. Bir kez uzun oynadılar, onda da pozisyon yakaladılar. 19. dakikada kaleden kaleye güvercin uçurdu Eskişehirspor. Diego’nun 40 metrelik uzun pasını, Dede top yere değmeden ceza alanına gönderdi, Necati gelen topa yaptığı volede çerçeveyi bulsa yılın gollerinden biri olacaktı.
Hemen sonra Necati bomboş kaleye giderken kritik bir ofsayt bayrağı kalktı ki tartışılacaktır.. Eğer yanlışsa ki, bana öyle geldi, maçın da kırılma anıdır. Çünkü ondan da bir dakika sonra Ferhat ortaladı, Tuncay duran stoperlerin arasına koşup Belluschi’ye çıkardı. Arjantinli futbolcunun golü 10 numaraydı.
İkinci yarıda Ersun Yanal, Mehmet Güven’in yerine Tello’yu oyuna aldığında sanki 5 oyuncu değiştirdi. Tello’yla başta Alper, Erkan, Necati, Akaminko ve zaman zaman Kamara da oyuna katıldı.
Bu kadar övgü gönderdiğimiz Bursaspor savunmasının acemice hatası da ev sahibine Tello kadar katkı yaptı. Türkiye’nin en golcü futbolcularından Necati kornerde altı pasta sağında solunda hiç kimse olmadan, sıçramadan, bomboş durumda gol atmamalıydı. Eskişehirspor şahlandı. Ardından golle biten, Kamara, Necati, Alper ve Erkan organizasyonu da harikaydı.
Maçın kalanı Eskişehirspor’un kontrolündeydi. Erkan’ın autu boylayan şutu, Dede’nin harika pasında Necati’nin auta giden vuruşu, Kamara’nın Alper’in pasını harcayışı, Alper’in pasında Kamara’nın ofsayt gerekçesiyle sayılmayan vuruşu, Burhan’ın girer girmez Erkan’ın şahane pasıyla girdiği pozisyon, son dakikada Erkan’ın bir diğer harika pasında Necati’nin Carson’da kalan şutu maçı ev sahibine kazandıracak pozisyonlardı.
Maçın başına bakarsak Bursaspor, sonuna bakarsak Eskişehirspor 2’şer puan yitirdi.
Eskişehirspor’un fizik kondisyonu ve teknik kalitesi mükemmel, Diego yüzünden defansı arızalı. Bursaspor’un da coşkusu yeterli değil...
Eskişehirspor’da Erkan ve Alper, Bursaspor’da N’diaye ve her zamanki gibi Batalla fark yarattı.
İki takımın da ilk dörde girebileceğini düşünüyorum, böyle amatörce gol yemeyeceklerine inanarak. Hayal mı kuruyorum?
‘’Ufuk ve Yekta‘’
Galatasaray bir sonraki şutunu 30 dakika sonra atabildi. Bütün bu arada topa sahip olan, pas yapan, pozisyonlar yakalayan Sivasspor’du. Adem ve Kadir, Selçuk ve Yekta’nın top yapmasını engelleyince, Aydın, Ziya’nın bindirmelerinde defansa yardım etmeyince, Burak ve Umut hiç top tutamayınca top da, hamle üstünlüğü de pozisyon zenginliği de hep ev sahibindeydi. Erman’ın güzel golünden sonra Sivasspor iki kez öne geçebilirdi. Hakan’ın büyük hatasında Erman’ın çerçeveyi tutturamaması, Ufuk Ceylan’ın Grosicki’nin şutunu kornerle önledikten sonra, Umut’un kendi kalesine gidecek vuruşunu güzel bir refleksle tutması maçın kaderini belirledi. Ufuk tuttu, bir dakika sonra Burak Amrabat’ın pasında golünü attı ve takımına, hocasına ve taraftarlarına bir kez daha nefes aldırdı.
Skor üstünlüğüyle çıkılan ikinci yarıda maçı noktalayan isimse ikinci golünü atan Umut kadar, rakipten top kazanıp, Umut’a her santrforun isteyeceği cinsten pas atan Yekta’ydı. Belli ki Yekta zorlu maratonda Terim’in en önemli silahlarından biri haline gelecek.
Çarşamba günü turu getiren Aydın yine sermayeden yedi. Oyundaki farkını süratiyle ortaya koyacak Aydın niye hala dururken, topuklarının üstüneyken top ister anlamak mümkün değil. Böyle top isteyecekse, Terim ona, “Kulübede dur” der.
Semih bu maçta da takımının en iyisiydi. Dany nihayet bir maçı fahiş bir hata yapmadan bitirdi. Amrabat rahatlıyor ve güven kazanıyor. Umut attığı goller ve yaptığı katkıyla Ünal Aysal’ın çileği olmaya aday duruyor. Saydığım isimlerin dışında kalanların vasatlığına rağmen Galatasaray’ın Sivas gibi zor bir deplasmandan net bir skorla dönmesi aklıma, “Bu takım bir de oynarsa ne olur” sorusunu getiriyor. Fenerbahçe maçında Galatasaray’ın gerçek gücünü göreceğiz.
‘’Acemilik‘’
2-0’dan maçı 2-2’ye getirmek Eskişehirspor’un oyun disiplini, vazgeçmemesiyle de açıklanabilir. Acemilikle de... Ben acemilik demeyi tercih ediyorum. Birincisi, Necip’in yaptırdığı penaltı. Necip’in, sırtı dönük Diego’ya yaptığı gereksiz faul, hem skorun bir azalmasına neden oldu, hem Eskişehirsporlular’ın iştahlanmasına, hem de Beşiktaşlı futbolcuların gerilmesine... Almeida’nın maçı bitirmek amacıyla topu oyalaması belki alkış aldı ama Eskişehirspor’un 2’inci golü, Portekizli’nin o pozisyonda topu rakip oyunculara vermesiyle başladı. 10 numaralık bir kontraataktı. Eskişehirsporlu futbolcuların da hakkını teslim etmek lazım. Siyah-Beyazlılar’da Fernandes’in yokluğunun büyük sıkıntı yaşatacağı düşünülse de Oğuzhan, Eskişehirspor maçında onu hiç aratmadı. Almeida’ya verdiği gollük pas ve Portekizli’nin vuruşu harikaydı. İbrahim Toraman ve Sivok’un uzun süre iyi oynaması dikkatlerden kaçmadı. Beşiktaş’ın temel problemi savunmanın sol kanadında ve ileride topu saklamakta. Olcay, Almeida, Hilbert yakaladıkları pozisyonları gole çevirebilseler, uzun zamandır ilk kez iyi savunma yapan Beşiktaş’ın takım savunması böyle göze batmayacaktı ama 8 dakikada
2-0’lık galibiyeti koruyamazsanız, eleştiriyi de alacaksınız. Eskişehirspor maçın başından sonuna kadar topa hakimdi ama pozisyon üretmekte çok yetersizdi. Atak sonlandırma konusunda en verimsiz 90 dakikalarından birini geçirdi. Alper’in olmadığı bir gecede, tranfserin gözdelerinden Veysel’in kulübede oturtulması Yanal’ın arzu ettiği takım derinliğine kavuştunuğunu gösterir bir tasarruftu. İlk golde Servet’in hatası, Holosko’nun işini kolaylaştırdı. Tello ve Necati çok iyi oynadı. Maçın kader adamı Diego’ydu. Penaltıyı o yaptırdı, Nuhiu’yu golün pasını o attı. Savunmanın göbeğine muhakkak oynayacak bir stoper transferi şart. Hakem Barış Şimşek, 45’inci dakikanın son saniyesinde Eskişehirspor gollük bir atak yaparken, devreyi 1 saniye uzatmadan bitirerek hem ayıp etti, hem de maçın kaderine etki...