Arama

Popüler aramalar

‘’Yengeç sepeti‘’

1.5 yıllık icraatı boyunca futbol kamuoyundan ve kulüplerden ciddi bir destek gören, saygı kazanan Hasan Doğan’ın, Kulüpler Birliği kararından sonra çekileceğini açıklaması, Başbakan’la, evinde yaptığı toplantıdan sonra tekrar Ayhan Bermek lehine çalışacağını ifade etmesi bir önceki yazımda öngördüğüm korkumu haklı çıkartıyor. Mertçe, yiğitçe ortaya çıkıp (Hasan Doğan ve Mahmut Özgener kendisine onun için çalışmayacaklarını söylediklerinde), “Ben ne olursa olsun bu seçimi kazanacağım. Doğruları iktidara taşıyacağım” diyen Ayhan Bermek takım arkadaşlarının seçim siyasetini bilmemelerinin bedelini ağır ödüyor. Seçilmesi halinde hiç haketmese de kendisini Levent Bıçakcı’nın akıbeti bekliyor... Yazık değil mi... Dün sabah Sheraton Otel’in koridorlarında Levent Bıçakçı yapayalnızdı... Futbol kaybetti... Futbol kaybedecek... Haluk Ulusoy için de durum farklı mı? Kendi aday olmadı, onu aday yaptılar. Onu davet ettiler. Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in kendince haklı açıklamalarından sonra çarkettiler. Çekilse bir dert, girse bir dert. Devlete rağmen bu işi yapamazsınız! Kolkola yürümemiz gereken hükümetin etkin isimlerini karşınıza alırsanız, mesela kulüplere İddaa’dan gelen yüzde 10’luk payı yüzde 30’a çıkartamazsınız. Üstelik bakan, açık açık demedi mi, “Genel Kurul’u tekrar toplarım” diye. Seçime girsen, “Devleti tanımadı” olacak, seçime girip kazansan, rahat bırakılmayacaksın, girmesen Bermek’i yaralayacaksın.Sporun insanlara kazandırması gereken kaliteden, erdemden o kadar yoksunuz ki, iğrenç espriler yapılıyor. Her köşede, “Kaç top eteklik kumaş lazım” hesabı yapılıyor. Kimi kulüp başkanları, Haluk Ulusoy’a gidiyor, “Bizi anlamalısın. Kalbimiz seninle. Ama Belediyemizi karşımıza alamayız. Hükümeti karşımıza alamayız” diyor. Başkaları nasıl olsa kapalı oy verecek, “Endişelenme oyumuz senindir” diyor. Aynı adamlar, Hasan Doğan ve arkadaşlarına, “Haluk Ulusoy dönemi felaketti. Bu yürüyüşünüzü devam ettirin” diyor. Oluk oluk samimiyetsizlik akıyor.Bakan konuşuyor, CHP’liler konuşuyor, ANAP’lılar konuşuyor, kulüp başkanları konuşmuyor. Hiçbiri demiyor ki, “Susun kardeşim. Biz malımıza sahip çıkarız. Kim kazanırsa kazansın, yönetimin yanında oluruz. Oyunumuzu kendimiz güzelleştiririz. Bu oyun siyasetçilerin oyuncağı değil” diyemiyor. İnanıyoruz ki, bir gün futbol kazanacak! Muhakkak kazanacak...Eski kongrelerde silahlı adamların lobide dolaştığı konuşulurdu. Bu seçimde salonda mafya yok, siyaset var. Bu salonlar bir gün futbol adamlarıyla, futbol aşıklarıyla dolacak. Bir gün elbet bu olacak. Bir gün muhakkak futbol kazanacak!

19 Ocak 2006, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Burası Türkiye burada herşey olur‘’

Türkiye’de hiçbir şeyin mucize olmadığını da, egemen güçlerin, futbolu, futbol adamlarından daha çok sevdiğini ve yönetmek istediğini de unutmuştum.Spor adamlarının birilerine söz verirken ‘dürüstlük’ gereği, ‘adamlık’ gereği, verdiği sözün arkasında duracağını düşünmüştüm.Birşeyler oluyor, birileri bir şeyler işaret ediyor, birileri durumdan vazife çıkarıyor ve biz durduğumuz yerde duruyoruz.Bugün bazı insanlar pozisyonları gereği konuşamıyorlar, emir kulluğu yapıyorlar, ama gün olacak devran dönecek, konuşulmayanlar konuşulacak ve tarih birilerinden muhakkak hesap soracak. Lekesiz, şaibesiz, adil bir seçim hayal ediyoruz. Bizim hayal dünyamız zengin!

10 Ocak 2006, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Birlik zamanı‘’

Kendisi aday bile değilken, Ayhan Bermek adaylığını resmen açıklamış ve 51 imza toplamışken, Kulüpler Birliği’ndeki ilk tur oylamada 8-0 Ulusoy lehine karar çıkması, saygıdeğer bir güç göstergesidir. Bu gücün gerekçeleri de tartışma konusu yapılabilir. Ancak Kulüpler Birliği’nin, Taban Birlikleri’nin son iki günde de 2. ve 3. lig kulüplerinin Ulusoy’a destek kararları başkana da ciddi bir misyon yüklemektedir: Camiayı birleştirmek... Ulusoy, maalesef federasyona güç veren değil, bulunduğu koltuktan güç alan yöneticilerle çalışmayı tercih ettiği için geçen seçime girmedi. Geçen seçim döneminde doğan kaotik ortamda Ulusoy’un rolü de az değildi! Haluk Ulusoy, delegesi oldukları kulüplerin değil, yalnız ve yalnızca futbolun menfaatlerini gözetecek, imajını düzeltecek, sponsorluk gelirlerini arttırabilecek, gelişim projelerini takip edebilecek, güç odaklarının (Büyük kulüpler, siyasiler) karşısında eğilip bükülmeyecek 14 yönetim kurulu üyesi bulmak zorundadır. Futbolumuzun kaybedecek bir günü, futbol federasyonunun hatıra binaen vereceği tek yönetim kurulu üyeliği yoktur, olamaz.Kulüpler Birliği toplantısında Haluk Ulusoy lehine oy kullanan bir başkanın, bir gün önce Ayhan Bermek’in kurmaylarından birine, “Desteğimiz size” dediğini, bir gün sonra Ulusoy lehine oy kullandığını biliyoruz. Nasıl böyle birşey yaptınız diye soranlara da “Eğilim Ulusoy lehineydi, aleyhimize olabilirdi, çünkü düşmek istemiyorum” dediğini de.Ancak güçsüz insanlar ya da sistemden beslenmeyi düşünen başkanlar böyle konuşabilirler. Buna biz üzüldük, kendisinden korkulmasına Haluk Ulusoy da hem şaşırır, hem üzülür. Öte yandan Ayhan Bermek’in seçilmesi halinde yönetim kuruluna verecekleri üyeler bile belli olan kulüp başkanlarının sessiz kalmaları da tartışma konusudur. Aslında tartışılmamalıdır! Bizim kulüp yöneticilerimiz tavırlarını net bir şekilde ortaya koyamıyorlar. Ulusoy’un aday olmaması halinde başkan olmasından keyif alacağımız, başkanlığından güven duyacağımız Ayhan Bermek’in de değerlendirmesine katılmıyoruz. 8 suskun oy Haluk Ulusoy’a karşıdır belki ama Bermek’in de yanında değildir. Bir kişi dahi çıkıp Bermek için oy kullanmıyorsa, Bermek onların suskunluklarına güvenerek yarışmaya devam edemez. Üstelik Ayhan Bermek’in listesinde olacak en önemli iki kişi Hasan Doğan ve Mahmut Özgener, Kulüpler Birliği’nin kararına saygılı olacaklarını ve çıkan karara göre davranacaklarını kamuoyu önünde açık açık deklare etmişlerdi. Bu noktadan sonra ikisinin de seçim için çalışmayacaklarına adımız gibi eminiz.Doğan kaçamaz!Yeri gelmişken Hasan Doğan konusuna da değinmeliyiz.Haluk Ulusoy’un kariyeri boyunca yaptığı en iyi basın toplantılarından biriydi. Ve açık açık Doğan’ı da davet etti. Listesinde eski yönetim kurulu arkadaşlarının olmayacağını da belirtti. Ve Ulusoy bu sefer çok samimi. Hasan Doğan 1.5 yıldır futbolun yönetiminde. Çok önemli hizmetler yaptı. Kapı önünde başka, arkasında başka hiç konuşmadı. Ancak insan kalitesini gördükçe şevki hergün biraz daha kırıldı. Haluk Ulusoy’un aday olmaması ve futbola değer kazandırmayacağını düşündüğü adaylar olması durumunda sonuna kadar mücadele edecekti. Fakat Ulusoy’a karşı aday olmaz. Çünkü Ulusoy’u seviyor, ayrıca futbolun değerleri için mücadele etmeyi bırakamaz. Çok net anlaşılıyor ki sistemden beslenmek, kurullara müdahale etmek isteyenler, Doğan’ı istemiyor. Samimi olarak istemeyeceklerdir de.Onların isteyip istememesi önemli değil. Önemli olan büyük çoğunluğun ve Haluk Ulusoy’un ne istediği. Geçmişte sıkıntı yaşasalar da Ulusoy, Doğan’ı listesinde görmek istiyor. Sistemden beslenmeyi tercih etmeyen, “Adam” gibi yarışmayı seçenler de Doğan’ı istiyor. Hasan Doğan, sporun bir insana kazandırması gereken özelliklerin çoğuna sahip. Futbolun Hasan Doğan’a hala ihtiyacı var. Kulüplere lisans uygulamasının “Doğru” yapılabilmesi için de, kulüplerin yapılacak yeni yasal düzenlemeyle İddaa’dan yüksek pay alabilmesi de, şiddetle mücadele konusundaki yeni yasal düzenlemeler de, Hasan Doğan’ın varlığıyla daha kolay olacaktır. Ulusoy, Doğan’ı isterken, kulüplerin büyük çoğunluğu “Hasan Doğan muhakkak yönetimde olmalı” derken, geçen sefer Haluk Ulusoy’la yolları ayırmalarına neden olan isimler yönetime girmeyecekken, Hasan Doğan dışarıda kalamaz. Futbolun menfaatine yapılacak çalışmalarda Ulusoy’u yalnız bırakamaz.Bermek’e saygıUEFA’daki asbaşkanımız Sayın Şenes Erzik, “Hiç aday olmazsa başkanlığı kabul edebilirim” derken, hiç kimseyle muhattap olmadan başkan olmayı beklerken, Ayhan Bermek, son derece cesur bir biçimde adaylığını açıkladı. Kulüpler Birliği’nden çıkan karara rağmen adaylığını geri çekmedi. Çünkü demokrasiye inanıyor. Fenerbahçe kongre üyesi olmasına rağmen Fenerbahçe’nin desteğini almayışı yetersizliğinden değil, her kurum ve olaya objektif bir biçimde yaklaştığındandır.Ayhan Bermek’in federasyonda bulunduğu sürece sorumluluğunu büyük bir başarıyla yerine getirmesi, Türkiye’nin beşinci torbadan birinci torbaya yükselirken yaptığı katkı, iş hayatındaki başarısı, futbol camiasıyla seviyeli ilişkileri de gözardı edilemez. Seçimde mağlup olmak utanılacak birşey değildir. Hele 7,5 yıl iktidarda kalarak büyük güç kazanmış Ulusoy’a kaybetmek hiç değildir. Kendisine daha önce destek vereceğini söylemesine rağmen, Kulüpler Birliği’nde Ayhan Bermek ismini anmaya korkan insanlara güvenerek yarışmak doğru olmaz. Daha önce Bermek’e söz veren insanlar yürekli ve sözünün eri olsaydı eğer, bir kişi için bile seçime girmeye değerdi.Başkanlık adaylığından hiçbir şekilde çekilmeyeceğini açıklayan Ayhan Bermek kaybedebilir. Ancak herkes Bermek’in onurlu mücadelesine saygı göstermelidir. Aday olamayan, sözünü tutamayan sistemden kişisel çıkar umanların bu onurlu mücadeleye bıyık bükmesi kendileri açısından daha da utanç verici olacaktır. Keşke Bermek’in yıpranmasına sebep olacak gelişmeler yaşanmasa...Gün birlik günüdür. Başta Ulusoy, herkes sorumluluğunu layığıyla yerine getirmelidir. Türk futbolunun kaybedecek bir günü, kaybedecek bir tek insanı yoktur.

09 Ocak 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ölümden başkası yalan‘’

Ne acıdır Tanrım ve Souleymanou sen ne büyük futbolcusun! Koca kalpli kalecinin hatalarla yediği 3 golün ardından, moral olarak tükendiğini gözlüyor ve Nurullah Sağlam’ı onu oyunda tuttuğu için eleştiriyorduk. Maç bitince öğrendik gerçeği. Souleymanou 2 gün önce doğan çocuğunun ölüm haberini almış, yıkılmış, yine de takım arkadaşlarını Türkiye’nin en kaliteli kadrosunun karşısında yalnız bırakmamıştı. Maçtan sonra o vakur bir biçimde ağlar ve biz gerçeği öğrenirken yüreğimiz dağlandı...Allah kimseye böyle acı vermesin. Tiyatrocuların o müthiş tiradı aklımızdadır. Ve perde!Kolay mı! Hayatın en acı tecrübelerinden birisiyle yüzyüze kalan bir insan, “show dünyasındaki yerini almak için değil, böyle bir acıyı alkışa çevirmek için değil”, “Şehrinin heyecanını yaşatmak, aynı ideali paylaştığı insanları, takımını yalnız bırakmamak için” acısını kalbine gömebilir mi! Çocuğunu kaybetmişsin, bir hayatı beraber yaşayacağın eşinden binlerce kilometre ötedesin, çıldırmak işten değil ama sen yine de kalendesin... Bu gerçeği takım arkadaşlarınla paylaşmayacak kadar yüreklisin. Seninle hepimiz ama istisnasız hepimiz gurur duyuyoruz Hamidou...İstatistiğin güzel yüzü!Fenerbahçe ilk yarıyı Denizlispor’u 6 golle devirerek, yeni bir rekorla bitirdi. Daum da bizim gibi istatistiklerle çok ilgili ve her ne kadar futbolu beğenmesek de bu istatistiki başarı alkışlanmalı. Dünyanın en iyi hocası gelse, Fenerbahçe, Daum’un takımından ancak 6 puan daha fazla toplayabilirdi! İstatistikler bundan 10 sene sonra bugünün gerçeğini gizleyecekler. İstatistikler muhteşem, gerçek acı... Fenerbahçe’de sıkıntı çok! Lig sonuncusuna 6 gol atmak iyi ama ya o kadar sayıda pozisyon vermeye ne demeli... Başkanın devre arasında transfere sıcak bakmadığını biliyoruz ama önümüzdeki sezona düşünülen sol kanat, stoperdeki yabancılar ile diğer alternatifler şimdiden alınmalı. Bugün “yabancım az” diyen Daum, önümüzdeki sene de, “Uyum sorununu aşamadık” der...Mondragon ve golcü farkıGalatasaray da, Türkiye’nin en iyi hücum eden takımı Kayserispor’u Mondragon’un yıldızlaştığı, Ümit Karan’ın rakibi Gökhan’ın rekor sayıda gol kaçırdığı maçta 3 golle geçti. Genç Gökhan talihsiz bir gece yaşarken, nöbetçi golcü Karan bir şahane golün yanına bir de asist yapıyordu.Tomas’sız oynamak defans organizasyonunu allak bullak etse de, 2 kritik maçın kayıpsız atlatılması en azından 2.’lik açısından büyük avantaj sağladı. Song ve Saidou’nun ikinci yarıda yaklaşık 1 ay olmayacak, ayrıca takımın Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor deplasmanlarına çıkacak olması şampiyonluk şansının aslında ne kadar düşük olduğunu gösteriyor. Taraftarın yönetime kızıp, futbolcuları yalnız bırakmasına ve hakem hatalarının Fenerbahçe maçlarının kaderine etki etmesine rağmen, ilk yarıyı bu puanla ve bu kadar az farkla bitirmek alkışlanmalıdır. Elbette Kayserispor da, Ertuğrul Sağlam da, Süleyman Hurma da... Galatasaray 6 gol yediği Fenerbahçe maçında bile bu kadar zulüm görmemişti!Onların camiaları büyük!Beşiktaş ve Trabzonspor maçını izlerken çok üzüldük. Türkiye’nin 2 büyük kulübünün bu kadar futbolsuz kalacağına kim inanırdı ki! Futbol kalitesi kötü, tempo kötü, stadyumdaki enerji kötü! Kötü Beşiktaş karşısında kendi 18’ine gömülmüş bir Trabzonspor ve karşısında taraftar korkusundan 2 metreye pas yapamayan, risk alamayan, koşamayan bir Beşiktaş...Yurt dışındaki büyük takımların kadrolarına neden almadığını bir türlü çözemediğim Yattara da olmasa, futbola dair şık tek bir hareket, atraksiyon göremeden stadyumdan ayrılacaktık. Kendisi bir türlü hocalarının istediği katkıyı yapamasa da, iyi ki Yattara var!Beşiktaş’ın ve Trabzonspor’un kadroları kötü değil, futbolsuzlukları kötü. Futbola dair güzellikleri bu iki takım da sunamıyor ve aklımızda maçtan 1,5 dakika anlatacak olumlu bir şey olmuyorsa biz nasıl gelecekten umutlu olalım!Konya ikinci yarıyaOynanan futbol açısından bana göre ligin ilk yarısında en başarılı takım Konyaspor. Aykut Kocaman Malatya’da yaşadığı “futbol” şanssızlıkların hemen hepsini Konya’da da yaşadı. Sezon başından beri yaşanan talihsizlikler Vestel Manisa maçında da yakasını bırakmadı. 5 farklı bitmesi halinde kimsenin şaşırmayacağı maç, olağanüstü güzellikteki 2 golle berabere sonuçlandı. Bu futbol şanssızlığı bir yerde kırılacak ve Konyaspor yalnız futbolu değil, skorlarıyla konuşulacak...Doğan mucizesiLigin 13. haftasına kadar ligde yaşama şansı en düşük takımlardan biri olarak gözüken Malatyaspor son 4 maçta topladığı 10 puanla ateş hattının dışına çıktıysa eğer, Ziya Doğan’ın sisteme olan inancı ve üstüste 4 finali taşayabilecek “karakterli” futbolculara sahip olmasındandır. Yolları açık...Samsunspor, Rizespor, lige çok iyi başlamasına rağmen Diyarbakırspor, müthiş kadrosuna rağmen Ankaraspor ve Ankaragücü ilk yarının hayal kırıklıkları oldu. Mesut Bakkal da Gençlerbirliği’nin başına geçtikten sonra, isimlere değil, bilgili emekçilere saygı gösterilmesi gerektiğini kanıtladı..!

20 Aralık 2005, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gerçeğin sesi‘’

Ligin en önemli maçı, zirve yarışında tamam mı, devam mı diye düşünen 2 “büyük” kulübün karşılaşmasıydı. Galatasaray, UEFA Kupası’nda Norveç’in zayıf takımı Tromso’ya elenmiş, Beşiktaş UEFA’da bir tur geçme şansını Guimaraes’i deplasmanda yenip, rakipten gelecek müjdeli habere bırakmıştı. Öte yandan Şampiyonlar Ligi’nde tarihinin en başarısız 2. sezonunu yaşayan Fenerbahçe, moral bozukluğunu atmak için gözünü, Erciyes’e çevirmişti. Türkiye’de 4. büyük unvanını 6 şampiyonlukla elde eden ve Şampiyonlar Ligi Ön Elemesinde Kıbrıs Rum Kesimi’nden Famagusta’ya elenen Trabzonspor da, Ankaraspor’u devirip üst sıralara tırmanmanın hesabını yapıyordu.313. defa oynayan rakiplerden Galatasaray, istatistiki açıdan çok değerli bir galibiyet elde etti. Avrupa’dan hüsranla dönen Fenerbahçe, Erciyes’i 3 golle geçti. Ancak üzerinde oturup düşünmemiz gereken “gerçek”, 2-0 önde olduğu maçı 3-2 kaybeden Trabzonspor’un hocası Halilhodziç’ten geldi. Bunu “Türk terbiyesi” gereği Trabzonspor’da, ne Şenol Güneş, ne Ziya Doğan, ne de Samet Aybaba söyleyebilmişti. Galatasaray’da Terim, Beşiktaş’ta Rıza Çalımbay, Fenerbahçe’de Mustafa Denizli söyleyememişti... Anadoludakiler’in söylemesi, zaten imkansız gibi... Eğer yarın Gerets ya da Tigana söylerse de şaşırmayalım. Gerçek bu: “Bu akşam burada ne işim var diye düşünüyorum. Buraya kendi unvanımı ve kariyerimi yitirmek için gelmedim. Maçtan sonra kendime birçok soru soruyorum. Buraya çalışmaya geldim, kişilerin benimle dalga geçmesi için değil. 2 aydır Trabzonspor’dayım. Bazı şeyleri değiştirmek için kendimi adadım. Bu kulübün sağlıklı temellerle gelişmesi ve yapılanması gerekir. Kulübün içinde ve çevresinde çok şeyler oluyor. Kimse beni enayi yerine koyamaz. Kendimi yalnız hissediyorum. Bu yenilgiden sonra çok kızgınım ve büyük bir düş kırıklığı yaşıyorum. Trabzonspor, bunu haketmiyor. İstediği gibi, sorumluluk almadan hareket edenler var. Birçok şeyin değişmesi gerekiyor. Eğer çalışmalarımın karşılık vermediğini ve birşeyler yapamayacağımı gördüğüm takdirde giderim.”Eminim gider...Kulüplerin gelir gider dengesini ve en önemlisi bir kulüp ekolünü oluşturamadığı, yöneticilerin üretmektense demeç verme yarışına soyunduğu, parasını alamadığı için sözleşmesini fesh eden futbolcunun “hain” damgası yediği bir ülkede, Fransa’dan gelen bir teknik adamın kültür şoku yaşamaması, söz konusu olabilir mi?Rakibini “ülkesi” için döven futbolcuların alkışlanabildiği bir ülkede, sportif başarısızlıkların yanında şiddet patlaması ve kural tanımazlık biter mi?Alın birkaç örnek:* Galatasaray-Beşiktaş maçına iki takımın başkanı da gelmedi.* Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın, Kulüpler Birliği Başkanı olur olmaz, “Hakemlere hakkımızı yedirmeyiz. Takipteyiz” açıklamasını yaptı.* Galatasaray maçına gelen Beşiktaş otobüsü, taşlandı.* 1 yıl hak mahrumiyeti cezası olan Mardinspor Kulübü Başkanı ve Mardin Bağımsız Milletvekili Süleyman Bölünmez, Mardinspor-Orduspor maçını izledi. Karşılaşma öncesinde soyunma odasına giderek, futbolcularla bir süre görüşen Bölünmez, daha sonra protokol tribününde maçı seyretti. Gazetecilerin “Maça girmeniz yasak değil mi” sorusuna karşılık aldığı bileti göstererek, “Ben kulüp başkanı olarak girmedim. Bir taraftar olarak bilet aldım ve maçı o şekilde izliyorum” dedi.* Tigana maçın hakemi Cüneyt Çakır’ı FIFA’ya şikayet edeceğini söylemişti. Mersin Başkanı Hasan Ahi, “Hakemler hakkında yarın FIFA, UEFA ve Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunacağım. Bu takımın hakkını kimseye yedirmem” dedi. (Örnekleri çoğaltabiliriz)Halilhodziçler’i kaçırmayalım, futbolu harcamayalım...

13 Aralık 2005, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu kez adil olsun‘’

İyi niyetle yola çıkmış ancak futbol donanımı tam olmayan insanlardan oluşturulan yönetim kurulunun duvara toslayacağı belliydi. Çünkü Levent Bıçakcı dahi, yönetim kurulu üyelerinin çoğunu tanımıyordu. Bu tür büyük sportif organizasyonlarda siyaset-futbol ilişkisini istemesek de, seçilen insanların en azından sporun siyasetini bilmesi gerekirdi. Bilmeyenler, önce içeride birbirlerine girdiler, en güçlü isim Hasan Doğan’ın başkan Bıçakcı’ya verdiği sınırsız destek ile ancak bugüne kadar geldiler...“İstim arkadan gelsin” demişlerdi, gelmedi... Alelacele yapılan MHK listesinin yanlış oluşturulması ve mahkemenin seçimi iptal etmesi ile başlayan sancı, Tahkim Kurulu ile federasyon yönetimi arasındaki çekişme ile bitiş sürecini hızlandırdı. Federasyon yine Hasan Doğan’ın kişisel çabalarıyla futbola giren kaynağın artmasını sağlayacak sponsorluk anlaşmaları yapar ve Anadolu kulüplerinin ciddi gelir artışı yaşamasını sağlayan adımları atarken, 4 büyüklerin “katı” tutumu yüzünden yeni bir sancı daha yaşayacak ve Türk Futbolunun ihtiyacı olan gerçek devrim yarım kalacaktı. Neticede kurulları, planı-projesi önceden hazırlanmamış, başkan tarafından belirlenmemiş bir ekibin, ekip olması da başarılı olması da beklenemezdi. Olamadılar ama yine de iyi niyetle, sorun çözmek için uğraşanlara, çoluk çocuğundan ayırdığı zamanı futbola harcayanlara teşekkür ederiz...Şimdi yapılması gereken öncelikli iş, üniversite mezunu olmayanların, başkan olmalarını engelleyen yasanın değiştirilmesidir. Sayın Mehmet Ali Şahin’in, Haluk Ulusoy’un mu, yoksa Levent Bıçakcı’nın mı daha başarılı bir federasyon başkanı olduğunu açıklamasını da bekliyoruz. Demek ki; 30 yıl futbolun içinde kalmış, 7,5 yıl federasyon başkanlığı yapmış, futbola yaptığı katkılar nedeniyle devlet üstün madalyası almış Ulusoy’un federasyondan uzak kalması ve üniversite mezunu bir başkanın varlığı çözüm olmuyormuş! Federasyonun en önemli artısı gücünü siyasetten aldığı ileri sürülen Hasan Doğan’ın seçimden sonraki net duruşu, futbolu siyasilerin müdahele edemeyeceği bir alan haline getirmeye çalışması; en önemli eksisi de Haluk Ulusoy gibi sosyal bir “lider”e sahip olmayışıdır...* * *Çevrenize iyi bakın... Devlet adamlarının, kulüp başkanlarının, adayların demeçlerine iyi bakın. Kimin kişisel ikbal peşinde olduğunu iyi süzmeye çalışın. Türk futboluna çağ atlatacak projelerin mi tartışıldığına, yoksa hangi milletvekilinin hangi yakınının listeye girmesi için ricacı olduğuna, ya da hangi başkan adayının seçilmek uğruna bu telkinleri kabul edip etmediğine göz atın.Futbolumuzdaki egemen güç olan dört büyüklerin MHK’dan Tahkim Kurulu’na, disiplinden yönetim kuruluna, hangi üyeyi hangi gerekçeyle sokmaya çalıştığına bakın. Adalet ve futbolun gelişimi için değil, yönetimde etkin olmak için, açıkçası çıkar sağlamak için kulis yapanları gözden kaçırmayın ve onlara saygı duymayın. Özerklikten bu yana seçim çarkı hep böyle işledi, bundan sonra böyle işlemesin. Hepsi başarılı birer işadamı olan, çoğu devletle iş yapan, spor adamı olmayıp kazandığı prestijli makam uğruna futbolu harcayanları gözden kaçırmayın.Bu kez eskisi gibi olmasın... Bu kez adil bir seçim olsun. Bu kez kişiler değil, projeler oylansın. Bu kez bir lider adayı önüne konan listeyle değil, kendi oluşturduğu listeyle yarışsın. Bu kez futbol kazansın!Bir kez de o kazansın...

10 Aralık 2005, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Doğru karar Genel Kurul‘’

İyi niyetli insanlardan oluşsa da, “istim arkadan gelsin” mantığıyla kurulan yönetim alelacele oluştuğundan son dönemde kargaşa kaçınılmazdı. Federasyon’un çevresi en geniş, futbol camiasında en çok tanınan üç isminin istifası Federasyon’daki tükenmişliğin göstergesi değil mi? Önce Serdar Güzelaydın, sonra da Mahmut Özgener ve Asbaşkan şekip Mosturoğlu istifa ettiler. Eğer istifa nedenleri özel yaşamlarındaki problemler olsa mesele değil. Ama gerekçe çok önemli ve bu gerekçe sebebiyle seçim gecikmemeli. Mahmut Özgener gibi herkese saygıyla yaklaşan, mesafe kontrolünü hiç kaybetmeyen, karıncayı incitmeyen, ekip ruhuna uygun davranan bir kişi başkan Levent Bıçakcı’ya diğer 14 kişinin huzurunda, “Benim artık size saygım kalmadı. Siz bizim arkamızda durmadınız. Sizinle çalışmak istemiyorum” diyerek istifa ediyorsa Bıçakcı’nın başkanlığı hukuki olarak bitmese de fiilen bitmiştir. Yapılan yeni sponsorluk anlaşmalarıyla Türk futboluna ciddi sayılabilecek katkılar yapılsa da Federasyon başlangıçta hedeflediği önemli projelerin büyük çoğunluğunu gerçekleştiremedi. 2012 Avrupa Şampiyonası’nı düzenleme hakkı göz göre göre kaçırıldı. 2006 Dünya Kupası’na katılma hakkı kaçırıldı ki, bu benim açımdan önemli değil, koridorlarda yaşananlar Türkiye’nin tanıtımı açısından hiç de iyi olmadı. Tarihte ilk kez Tahkim Kurulu’nun dört üyesi istifa etti ve gerekçesini üzerlerindei “baskı” olarak açıkladı. MHK seçimi mahkemeler tarafından iptal edildi ve MHK Başkanlığına tarihte ilk kez bir yönetim kurulu üyesi Ufuk Özerten getirildi. Atamaları Oğuz Sarvan gerçekleştiriyor ve hakemler geçen senekinden daha az hata yapmıyor. Disiplin Kurulu, tarihte ilk kez görülen şekilde büyük tartışmalar yaşadı, ikisi geri alınan üç istifa yaşandı. Zeki Çalışkan yenilip yutulmayacak açıklamalar yaptı. Temsilciler ve Gözlemciler Kurulu’nda sıkıntı var. Mesela son hafta sis nedeniyle geride kalan Malatyaspor-Ankaragücü maçı 40. dakikada başlatılması gerekirken neredeyse 3 devre oynandı. Birkaç tane idealistin çabası bu Federasyon’u ayakta tutmaya yetmez. Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nun bugünkü toplantısında alması gereken karar, Şekip Mosturoğlu’ndan boşalan asbaşkanlığa kimin getirileceği değildir. Futbol Federasyonu’nun bugün alması gereken karar; Federasyon’un tüm kurul ve kurullarının yeniden seçiminin yapılmasını belirleyecek Genel Kurul’un tarihidir. Bir ekip ruhu olmadıktan, başkana saygı kalmadıktan sonra yamalı bohçaya döndürülmüş bir yönetim planlamasıyla Federasyon kan kaybederek devam eder gider. Birbirine saygısını kaybetmiş bir Yönetim Kurulu, Türk futboluna çağ atlatacak reformları, adil gelir paylaşımını, kulüplere lisans uygulamasını gerçekleştiremez. Bu Yönetim Kurulu’nda dahi Futbol Federasyonu Başkanlığı yapabilecek üç insan var. Yönetim Kurulu üyeliği sıfatı dışında hiçbir fonksiyonu ve katkısı olmayan arkadaşlardan ayrılıp yeni bir listeyle güçlenerek yapılacak Genel Kurul en doğrusudur. Kongre üyeleri takdiri yönetimden yana kullanırsa ne ala... Bu şekilde gitmeyeceği belli. Genel Kurul kararına ve iradesine saygı göstermekten kaçınılamaz. İki-üç kişinin omzunda bir Federasyon 15 aydan fazla süremez. Türk futbolunun kaybedecek tek günü yoktur.

09 Aralık 2005, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Göster farkını Daum‘’

Daum, elmalı kek kıvamındaki Türkiye Ligi'nde üst üste 13. maçını kazanıp taraftarını istatistiksel anlamda bir kez daha mutlu ederek, durumu idare edecekti. Olmadı... Çünkü kazandığı 12 karşılaşmanın 8'ini tek farkla kazanan, son 8 dakikada attığı gollerle puantaja ekstra 11 puan yazdıran Fenerbahçe bir yerde takılacaktı ve karşısında da Szymkowiak'la hücum karakterini tekrar kazanan Trabzonspor vardı. Fenerbahçe yine yürüyerek kazanmaya çalışırken, Trabzonspor çağdaş futbolla karşısındaydı. Halilhodziç 19'luk Ufukhan'ı cesurca Alex, Anelka, Nobre'li forvetin önüne atarken, Fenerbahçe'yi, maçın 10. dakikasında net bir pozisyonu ofsaytla kesen ve skor 2-1'ken net bir penaltıyı vermeyen hakemlerle, (Brezilyalı olmadığı için olsa gerek) kulübeye hapsedilmiş Semih kurtarıyordu. Hakemler sonuca etki eden hatalarını sürekli Fenerbahçe lehine yapmasa Daum şimdi ne anlatacaktı merak ediyorum. Diliyoruz ki, Daum'un takıma yaptığı katkı Avrupa Kupası maçında ortaya çıksın. Yoksa bu kadro, bu yönetim ve taraftar gücüyle senede 2 milyon Euro’ya vasat bir Türk antrenörle de bu istatistikleri gerçekleştirebilirdi...Tomas’ın terbiyesizliği...Evinde Lider’e yenilen Galatasaray yaptığı onca transfere rağmen yalnızca 2 maç kazanan Ankaraspor karşısındaydı. Yine sezon başından beri olduğu gibi hakem şanssızlığı da yaşadı. Ümitli olduğumuz Fırat Aydınus, Mondragon'a yanlış bir sarı kart çıkartmasının ardından, Jaba'nın kendini atmasına da penaltıyı yapıştırınca Galatasaraylı futbolcular çileden çıktı. Hakeme karşı biten güven ve duyulan öfke, Ersen Martin'in yaptığı faule ‘devam’ demesiyle patladı. Tomas yaptığı terbiyesizlik ve hakemin en doğru kararıyla takımını en az 3 maç yalnız bıraktı. Karan tüm medyanın Gerets'e yaptığı eleştirideki haklılığını ortaya çıkardı. Ve en önemlisi Ayhan hiç bir eksiği kalmamış şekilde sahadaydı...Tigana ile bir başkaZenit karşısında sezonun en iyi futbolunu ortaya koyan Beşiktaş ligde başaltını yakalayacak performansa nihayet kavuştu. Futboldaki tempo artışı, kanatların iyi kullanılışı, kulüplerin yabancı tercihini Fransız ekolünden yana kullanması gerektiğini düşündürdü. Daum'un statik futbolundansa, Tigana'nın tempolu ve nispeten riskli futbolunu tercih ederim. Kayseri-Sivas maçı Anadolu'da haftanın karşılaşmasıydı. Gerilimi bu kadar yüksek bir maçta zihinlerde Balili'nin yaptığı çirkinlik ve Lorant'ın yaptığı terbiyesizlik kaldı. Lorant bir lider olarak haklı bile olsa haksız duruma düştü, takımına yaptığı olağanüstü katkıya da gölge düşürdü. Tek haklı olduğu şey Petkoviç'in kırmızı kartına yaptığı yorumdu: "Petkoviç'in yaptığı aptallık."Rize’nin rakibi tribündeRizespor-Erciyes maçı konuk takımın deplasmanlardaki başarısının rastlantı olmadığını gösterirken, iki gerçeği de gözler önüne serdi: 1-Rizespor'un en büyük rakibi taraftarı. Teknik adamından futbolcusuna herkesi şaşkına çeviriyorlar. Hiçbir şeyi beğenmiyorlar. Gölge etmesinler yeter. 2-Aytekin Durmaz bu kadar tekme tokat ve terbiyesizliğe bir kırmızı çıkartmıyorsa, hakemliği tartışılmalıdır.Kuddusi Müftüoğlu'nun yardımcısına uyarak verdiği penaltıda gösterdiği kırmızı kart doğruydu, ama 5 Sivaslı'nın ceza sahasına girmesine rağmen penaltıyı tekrarlatmaması büyük hataydı. Kendisine 8.3 veren gözlemcisine minnettar olmalı!

06 Aralık 2005, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI