MENÜ

Gerçeğin sesi

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Ligin en önemli maçı, zirve yarışında tamam mı, devam mı diye düşünen 2 “büyük” kulübün karşılaşmasıydı. Galatasaray, UEFA Kupası’nda Norveç’in zayıf takımı Tromso’ya elenmiş, Beşiktaş UEFA’da bir tur geçme şansını Guimaraes’i deplasmanda yenip, rakipten gelecek müjdeli habere bırakmıştı. Öte yandan Şampiyonlar Ligi’nde tarihinin en başarısız 2. sezonunu yaşayan Fenerbahçe, moral bozukluğunu atmak için gözünü, Erciyes’e çevirmişti. Türkiye’de 4. büyük unvanını 6 şampiyonlukla elde eden ve Şampiyonlar Ligi Ön Elemesinde Kıbrıs Rum Kesimi’nden Famagusta’ya elenen Trabzonspor da, Ankaraspor’u devirip üst sıralara tırmanmanın hesabını yapıyordu. 313. defa oynayan rakiplerden Galatasaray, istatistiki açıdan çok değerli bir galibiyet elde etti. Avrupa’dan hüsranla dönen Fenerbahçe, Erciyes’i 3 golle geçti. Ancak üzerinde oturup düşünmemiz gereken “gerçek”, 2-0 önde olduğu maçı 3-2 kaybeden Trabzonspor’un hocası Halilhodziç’ten geldi. Bunu “Türk terbiyesi” gereği Trabzonspor’da, ne Şenol Güneş, ne Ziya Doğan, ne de Samet Aybaba söyleyebilmişti. Galatasaray’da Terim, Beşiktaş’ta Rıza Çalımbay, Fenerbahçe’de Mustafa Denizli söyleyememişti... Anadoludakiler’in söylemesi, zaten imkansız gibi... Eğer yarın Gerets ya da Tigana söylerse de şaşırmayalım. Gerçek bu: “Bu akşam burada ne işim var diye düşünüyorum. Buraya kendi unvanımı ve kariyerimi yitirmek için gelmedim. Maçtan sonra kendime birçok soru soruyorum. Buraya çalışmaya geldim, kişilerin benimle dalga geçmesi için değil. 2 aydır Trabzonspor’dayım. Bazı şeyleri değiştirmek için kendimi adadım. Bu kulübün sağlıklı temellerle gelişmesi ve yapılanması gerekir. Kulübün içinde ve çevresinde çok şeyler oluyor. Kimse beni enayi yerine koyamaz. Kendimi yalnız hissediyorum. Bu yenilgiden sonra çok kızgınım ve büyük bir düş kırıklığı yaşıyorum. Trabzonspor, bunu haketmiyor. İstediği gibi, sorumluluk almadan hareket edenler var. Birçok şeyin değişmesi gerekiyor. Eğer çalışmalarımın karşılık vermediğini ve birşeyler yapamayacağımı gördüğüm takdirde giderim.” Eminim gider... Kulüplerin gelir gider dengesini ve en önemlisi bir kulüp ekolünü oluşturamadığı, yöneticilerin üretmektense demeç verme yarışına soyunduğu, parasını alamadığı için sözleşmesini fesh eden futbolcunun “hain” damgası yediği bir ülkede, Fransa’dan gelen bir teknik adamın kültür şoku yaşamaması, söz konusu olabilir mi? Rakibini “ülkesi” için döven futbolcuların alkışlanabildiği bir ülkede, sportif başarısızlıkların yanında şiddet patlaması ve kural tanımazlık biter mi? Alın birkaç örnek: * Galatasaray-Beşiktaş maçına iki takımın başkanı da gelmedi. * Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın, Kulüpler Birliği Başkanı olur olmaz, “Hakemlere hakkımızı yedirmeyiz. Takipteyiz” açıklamasını yaptı. * Galatasaray maçına gelen Beşiktaş otobüsü, taşlandı. * 1 yıl hak mahrumiyeti cezası olan Mardinspor Kulübü Başkanı ve Mardin Bağımsız Milletvekili Süleyman Bölünmez, Mardinspor-Orduspor maçını izledi. Karşılaşma öncesinde soyunma odasına giderek, futbolcularla bir süre görüşen Bölünmez, daha sonra protokol tribününde maçı seyretti. Gazetecilerin “Maça girmeniz yasak değil mi” sorusuna karşılık aldığı bileti göstererek, “Ben kulüp başkanı olarak girmedim. Bir taraftar olarak bilet aldım ve maçı o şekilde izliyorum” dedi. * Tigana maçın hakemi Cüneyt Çakır’ı FIFA’ya şikayet edeceğini söylemişti. Mersin Başkanı Hasan Ahi, “Hakemler hakkında yarın FIFA, UEFA ve Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunacağım. Bu takımın hakkını kimseye yedirmem” dedi. (Örnekleri çoğaltabiliriz) Halilhodziçler’i kaçırmayalım, futbolu harcamayalım...

YORUM YAZ