Arama

Popüler aramalar

‘’Fener'in suçu ne!‘’

13Ağustos 2005... Bu tarih Fenerbahçe’nin Türkiye Ligi’nde son puan kaybettiği Diyarbakırspor maçının tarihi. Dile de kolay, bu Fener’e de... Sarı-Lacivertliler 12 maçtır neredeyse hiç zorlanmıyor, ihtiyacı olduğu anda vites yükseltiyor, taraftar açısından sıkıntılı maçları bir şekilde kazanıyor...Dünyanın en önemli ikinci derbisi, Türkiye’nin birincisiyle ikincisi Ali Sami Yen’de karşılaştı. Kadro kalitesi, psikolojik üstünlük, ibreyi Fenerbahçe’ye çevirdi. Kadro kaliteleri ve futbolcuların deneyimlerine rağmen sergilenen futbol Türkiye Ligi’nin kalitesini de gösterdi. Takımın beyni, düşünen, gören, veren futbolcusu Alex de oynasaydı, ne olurdu kim bilir!Bu kadro Avrupa’da hüsran üstüne hüsran yaşıyor, Türkiye’de firesiz yürüyor gidiyor. Yani ligimiz ne deve ne kuş...İsviçre’de “ihraç edilmememiz” için savunma yapanlar, lig kalitesini artırmak, altyapıdan yeterli kalitede oyuncuların yetişmesini sağlamakla uğraşıp proje üretse, adı birlik olan kurumlar önce ligimizde eşit rekabetin yapılmasını sağlayacak projeler dayatsa, nefes alacağız. Yoksa istisnalar dışında Avrupa’da ilk turlarda elenmeye, üç büyüklerin rekabetiyle liglerimizi bitirmeye devam edeceğiz. Fenerbahçe’yi Avrupa’da zorlayan en önemli neden yabancı sayısındaki sınırlama değil, ligin kalitesizliğidir.Fenerbahçe devrimi yaptı. Daum eldeki malzemeden yeterli verim almasa da bu yükseliş sürer. Ancak en kaliteli rakibi Galatasaray olan Fenerbahçe, en kolay rakibi kendi ayarındaki takımları nasıl elesin!Milan maçına tek forvetle ve hiç oynamayan isimlerle başlayan Daum’un derbiye çift santrforla başlaması, istatistik sevdasını gösterirken, takımın en çok gol atan birinci, en çok asist yapan ikinci ismi Ümit Karan’ı yedek başlatması, Gerets’in de tarih sevdalısı olduğunu göstermedi mi? Bizce Ümit’in ismini değiştirme zamanı geldi, geçiyor...Trabzonspor’la Beşiktaş kazanıp yaralarını bir nebze sararken, Ertuğrul Sağlam’lı Kayserispor, gövde gösterisi yaparak Gaziantepspor’u da 4 golle devirdi. Deplasmandaki bu galibiyet istikrarın, gücün göstergesi olmakla birlikte, Kayserispor’un kadro planlamasının, teknik adam atamasının, yönetim başarısının da altını çiziyordu.Beşiktaş ve Trabzonspor, hatta Galatasaray’ın yöneticileri çok konuşmaktansa, Kayserisporlular’a şu soruyu sorsunlar: “Nasıl başarıyorsunuz?” 4 büyüklerin camiaları büyük, Kayserispor ve benzerlerinin ise takımları...En büyük otoritenin (!) milli takım antrenörüyken ismini bilmediği, muhtemelen Gençlerbirliği’nin başındayken de bilmediği Mesut Bakkal, takımını her hafta biraz daha iyi oynatıyor, Alkaralar puanları üçer üçer alıyor. 2. lig A Kategorisi’nde oynamadan, direkt Süper Lig’e yükselen Mehmet Çakır, Ailton ve Jun gibi isimleri milyon eurolar akıtıp, alanlara “Akıllı olun, burnunuzun önüne bakın” mesajı vermeye devam ediyor. (Keza Kayserisporlu Gökhan da...)Vestel ve Diyarbakırspor altın kıymetinde üçer puan aldı. Ancak Malatyaspor’un kazanması ve Samsunspor’un Ankara’da bir puan çıkartması, camialara umut ışığı yaktı. Bu iki takım ve Denizlispor hem deplasmandan ekstra puan çıkartmak, hem de evinde puan kaybı yaşamamak durumunda. Şakası yok, düşerler...

29 Kasım 2005, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sayın Şahin'in unuttuğu!‘’

Sporla siyasetin kol kola yürümesi, söylemde siyasetçilerin bile istemediği bir yöntem olsa da, biliyoruz ki, Türkiye'nin gerçeğidir. Her yeni hükümette, gençlik çağlarında sporun bir branşı ile tanışmış "Spor adamı" olduğu söylenen, "Sporu da şöyle bilir, sporu da böyle bilir" denilen bir bakan atanır ve görevi boyunca medyada fotoğrafları, sporculardan, antrenörlerden, federasyon başkanlarından çok yer alır.Sayın Şahin, milli takımın son 6 dakikada iyi yönetilmediğini ve İsviçreli misafirlerin iyi ağırlanmadığını söylediğinden iki gün sonra aynı konuyla ilgili yeni bir açıklama yapmak zorunda mıydı? Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu yaptığı açıklamada, Sayın Bakan ile konuştuklarını ve kendisinin federasyonu işaret etmediğini söylediğini belirtti. Eğer bu doğruysa bütün medya yanlış algılamış. Ancak Bakan'ın, federasyonca yanlış anlaşıldığını ileri sürdüğü açıklamalarını yapacağı yeni bir açıklamayla düzeltmesi gerekirdi. Düzeltmiyorsa, yanlış anlaşılan birşey yok.Şimdi (Bu yazı toplantı bitmeden yazılmıştır) Levent Bıçakcı ve federasyon istifa etse, FIFA da, "Bakanları onların misafire kötü davrandığını söyledi ve istifa ettiler. Suçlarını kabul ettiler. Olay büyüktür en üst cezayı verelim" dese haksız mı olur? Ya da "Futbol Federasyonu özerk değil, siyasetin emrinde" diyen yanlış mı yorumlar? Bakan federasyona seslenmek yerine, keşke malın sahiplerine, yani kulüplere seslenseydi. Doğrusu, Sayın Şahin'in havaalanında ve çıkışında İsviçreliler’e dönük eylemler sırasında müdahil olmayan emniyet mensupları hakkında ne düşündüğünü ve ilgili bakan arkadaşıyla konuşup konuşmadığını da öğrenmek isterdik...Spordan Sorumlu Devlet Bakanı'nın esas görevi Anayasa'nın kendisine verdiği, "Her yaşta, her insana sağlıklı koşullarda spor yaptırma hakkını” sağlamaktır. Federasyonların özgürce etki altında kalmadan sporu bilen başkan adaylarını seçmesini kolaylaştırmaktır. Bürokratik birçok engelle yavaş işleyen Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü (GSGM) çarkını hızlandırmaktır.Futbol, şükürler olsun ki özerktir. Bakan futbola karışabilir. Ancak bir biçimde. Futbolu çirkinleştiren, futbolu kirleten olayların önüne geçmek için yasal düzenlemeler yaparak! Sayın Bakan bir söz söylerse, o olur. Herhangi bir bakan birşey vaad ederse, o yapılır.Şiddet yasamız eksik. Kendisi bizim eleştirilerimize rağmen çıkan yasada, "Bir takım eksiklerimiz olabilir. Yasal gücümüz var. Mecliste gücümüz var. Eksikleri tamamlarız" demişti, tamamlanmadı. Valileri ve emniyet müdürlerini kastederek, "Görevini yapmayan gider" dedi. Bir kaç istisna dışında kimse gitmedi. Şike ve müşterek bahisle mücadele için hala yasal düzenleme yapılmadı. Bakan'dan Türk futbolunun beklediği en önemli katkı budur. Sayın Bakan, futbol gibi gündemin birinci maddesi olan bir konuyu diğer federasyonlarla birlikte masaya yatırmasının yanlış anlaşılabileceğini düşünmeliydi. Neticede bir yanlış anlama yok. Bakan, Futbol Federasyonu'ndan memnun değil. Biz de değiliz. Ancak Bakan sorumlu. Bu federasyonun seçim sürecinde, yönetim kurulu oluşturma aşamasında, siyasetin hiç müdahil olmadığını, siyasilerle ilişkileri yüzünden kimsenin bu federasyonda olmadığını sanırım Sayın Şahin de söyleyemez.Sayın Bakan, diğer 50'ye yakın federasyonun seçimlerinde siyasi baskı olmadığını söyleyemez. Belki kendisinin karışmadığını söyleyebilir, ancak en azından siyasetin hiç karışmadığını ileri süremez.Türk sporu, tarihinin en kötü günlerini yaşıyor. Doping skandalları bütün dünyanın dilinde. Ceza üstüne ceza alıyoruz. Güreş dökülüyor, halter dökülüyor, atletizm dökülüyor, yüzme dökülüyor, boks dökülüyor ve hatta basketbol dökülüyor. Sportif başarıdan vazgeçtik -ki istediğimiz sportif başarı değil; temiz, aydın, kazanmak için kirliliğe başvurmayan yarışmacılardır- arkadan bir sporcu ordusu gelmiyor. Tüm federasyonlar peşi sıra hatalar yapıyor. Hem federasyon başkanları, hem Genel Müdür Vekili Mehmet Atalay yerinde kalıyor. Kimse bedel ödemiyor. Federasyonların başına o branşı hiç bilmeyen işadamları getiriliyor. Sayın Mehmet Ali Şahin, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı olduğu süre içinde hangi branşta altyapıya dönük neyin geliştiğini anlatmalıdır. Elbette ki, denetim ve gözetim hakkını kullanacak ancak olan biten başarısızlıkta kendi payı var mıdır, yok mudur açıklamalıdır. Başbakanlık yardımcılığı görevi dışında pek çok büyük sorumluluğu da sırtlanan Sayın Bakan, sporu yönetmek için yeterli zamanı ayırıp ayıramadığını söylemelidir. "Asarız, keseriz" diyerek spor yönetilmez. Sporu yönetmek için "adanmış bir biçimde" tam gün mesai gerekir.Federasyon başkanı olmak için üniversite mezunu olma şartını getirdiği zaman net bir muhalefet edilmişti. "İlkokul mezununun milletvekili olabildiği bir ülkede, lise mezununun FIFA Başkanı olabildiği bir dünyada (Platini ve Beckenbauer de lise mezunu adaylardır), Türkiye'de federasyon başkanı olmak için üniversite mezunu olmak şart değildir" demiştik. Şimdi federasyon başkanlarımızın hepsi üniversite mezunu. Demek ki, başarılı bir federasyon başkanı olmak için üniversite mezunu olmak pek de gerekli değilmiş. Yasa çıktığı zaman, "Bu yasa Haluk Ulusoy'un önünü kapatmak için çıkarılıyor" denmişti. Levent Bıçakcı üniversite mezunu. Hem de hukuk doktoru!"Üniversite mezunu şartı Ulusoy'un seçilmesini engellemek için çıkartılmıştır ve siyasetin spora müdahalesidir" diyenler çok mu haksızdır?Sayın Bakan Mehmet Ali Şahin'in tüm federasyon başkanlarına yaptığı eleştiriye biz de katılıyoruz. Ancak altını çizerek belirtiyoruz. Kendinizi bu başarısızlıkların dışında tutamazsınız. Bu üç senede yaşanan tüm hayal kırıklıkları sizin denetiminiz ve gözetiminizde olmuştur...

23 Kasım 2005, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bravo Daum!‘’

Fenerbahçe Vestel Manisaspor’u Daum’un kulübeye mahkum ettiği Semih’in çok şık kafa golüyle geçip, tarihinin en güzel serisini yakalamayı başardı. Futbolcuların angarya olarak baktığını düşünmeye başladığımız lig maçlarında, 11 rakibi üstüste vasat bir futbolla yenmek ligin kalitesinin yüksek olduğunu söyleyenlere cevaptır!Neyse... Bir de Daum maçı getiren taktik değişikliği, satrançtaki “rok” hamlesine bağlamaz mı! İşte bu adamı çileden çıkartıyor... Serkan’ı kulübeye alıp Ümit sağa, Semih santrafora, Deniz sola geçince Vestel’i yendiler ya gururla anlatıyor. Taraftar ve “çok eleştirdiği” medya Daum’dan kendisine karşı ancak antrenman verebilecek kalitedeki kadroları, dahice taktik değişikliklerle değil, maçın başında ortaya koyacağı üstün performansla sürklase etmesini bekliyor. Futbolsuzluğun baş sorumlusu elbet Daum ama futbolcuların da her maçın her dakikasını ciddi oynama zorunluluğunu unutmaması lazım... Galatasaray 4 maçta 8 puan toplayarak ciddi bir çıkış yapan Rizespor’u, maçın başında bulduğu gollerle rahat geçip puan farkının açılmasını engelledi. Mustafa Çulcu skor 2-0’ken Altan’ın Serkan’a yaptığı penaltıyı atlamasaydı, maç nasıl biterdi, kestirmek güç ama iyi bir Ergün’le desteklenmiş orta sahanın daha etkili olduğunu söyleyebiliriz. Böyle olunca hücum hücuma, takım savunması savunmaya benzedi. Öte yandan yine Çulcu özellikle Fahri’nin maçın son 20 dakikasındaki olağanüstü çabasını görmezden gelerek hata etti. Fahri’nin derbi öncesi rakip futbolculara dönük provokasyonu aklıma kötü şeyler getirdi. Günahı boynuna...Diğer iki büyüğün hali içler acısı... Trabzonspor, seyirci dezavantajından uzak Diyarbakırspor’a güle oynaya 3-0 mağlup oldu. Yakaladığı pozisyon sayısı 2! Yönetim, Genel Kurul kararı aldı. Keza Beşiktaş da evinde ağırladığı Gaziantepspor’a 3,5 sezon önce yolladığı Erman’ın kariyerindeki 3. golüyle yenildi. “Başkanın bırakmayı düşünüyorum” diye başladığı hafta, Tigana’nın, “Sorun bir tane değil ki. Başkanla konuşacağım” demesiyle bitti. Halilhodziç ve Tigana’dan mucize beklemeyelim, yönetimlerin çağdaş, akılcı hamlelerini bekleyelim. Sizce umutlu olmamız için çok sebep var mı?Mesut Bakkal, Ziya Doğan’dan devraldığı güzel sermayeyi servete çevirmeye, Gençlerbirliği rakipleri birer birer devirmeye devam ediyor. Mehmet Çakır’ın olağanüstü gelişimini, Baki’nin Türk futboluna tekrar armağan edilmesi izliyor. Dileriz ki, futbol uleması 2 takımın, 3 büyüklerde oynamadıkları için ismini bile bilmedikleri hocalarının performansını da görürler!Konyaspor, futbol kalitesiyle alkış alan 3 takımdan biri olmayı da başardı. Maçtaki pozisyon ve tempo zenginliğini, maç sonu buram buram Fair Play kokan demeçler takip edince, işte o zaman gururlandık. Murat Hacıoğlu’nun kullandığı ve Zafer’e ‘oyna’ dediği kornerde biz de hakem gibi geç uyandık.2. ligden yeni çıkan iki takımdan Kayseri’nin Malatya’yı iki golle geçmesi, Lorant’lı Sivas’ın Ankara’dan da puanla dönmesi, alkışlayacağımız, ancak lig kalitemizi göstermesi açısından gözden kaçırmayacağımız verilerdi! Bir de soru geldi aklımıza: Beşiktaş ve Trabzonspor, Kayserispor’un puanına sahip olsaydı genel kurula giderler miydi?

22 Kasım 2005, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Federasyon bilet dağıtamaz‘’

Ancak çalışmaların ciddi, uygulamaların gayri ciddi olması sonuçsuzluk üretmeye devam ediyor. 5149 sayılı yasa kulüplerin taraftara bedava bilet vermesinin önüne geçiyor. Yani bu yasal bir sorumluluk. Bu yasağa uymayan kulüp ve yöneticileri ciddi sonuçlar bekliyor.Bu işin denetimini Futbol Federasyonu yapıyor! Yasa koyucu, “Kulüpler ücretsiz bilet dağıtımında bulunamaz” derken federasyonu özgür mü kılıyor! Milli maçta “0” YTL bedelli toplam 16 bin bilet dağıtıldığı konuşuluyordu ki bu durum, insanın tüylerini diken diken etmeye yetip de artıyordu...Cuma günü elimize üzerinde fiyat olmayan, koltuk numaraları farklı 50’ye yakın bilet geçti. Araştırdık, yetkililerle konuştuk. Federasyonun bedava dağıttığı söylenen biletleri, bedelsiz olarak bastırıp bastırmadığını sorduk. Sponsorlarla yapılan anlaşmalarda her maç için belli sayıda bilet vermeyi taahhüt ettiklerini ve sponsorlara verdikleri bilet üzerinde fiyat bulunmadığını, bunun yasal olduğunu söyleyince yazımızı erteledik. Çünkü sponsorlara dağıtılmak üzere bastırılan bilet sayısını tespit etme ve toplamda kaç bilet dağıtıldığını bulma şansımız yoktu...Ancak şimdi biliyoruz...İlk maçın ardından yaptığı açıklamalarla gündem yaratan Davut Dişli, koridorlarda bulunmalarını normal karşıladığı 25 yıllık arkadaşlarıyla ilgili açıklama yapar ve onları savunurken, “Biz de bu sözümüzü yerine getirmek için bazı işadamı arkadaşlarımızla çalışma başlattık. Bazı taraftar grupları da görev yapmak istediklerini belirttiler. Beşiktaş Çarşı, Kill for you ve UltrAslan taraftar gruplarını maça getirdik” demiş. (Radikal 19 Kasım)Bu net ve anlaşılabilir bir ifadedir. Davut Dişli bilet dağıttıklarını alenen söylüyor. Dişli bu bilet organizasyonunu kimseye bilgi vermeden, tek başına yapma hakkına ve kudretine sahip değil. Dağıtılan bilet sayısı 16 bin değil bin de olabilir. Ancak bilet sayısının 16 bin ya da 100 olması farketmez. Sayı değil eylem önemlidir.Federasyon hangi hakla, hangi akla hizmet ederek yasa çiğniyor, başta Levent Bıçakcı ve Hasan Doğan bu konuda açıklama yapmalı, ihmali bulunanlar medeni ülkelerdeki gibi yaptıkları ihlalin bedelini ödemek zorundadır...İstanbul Valisi Sayın Muammer Güler yasal olarak kendisine verilmiş yetkiyi keyfiyet göstermeden kullanmak, görevini yapmak zorundadır.Size 3 büyük kulüp başkanlarından birinin son İl Güvenlik Kurulu toplantısında, federasyon yöneticilerinin de önünde, “Federasyon milli maçlardan önce bilet dağıtıyor. Bize yasak. Bizim bilet vermediğimiz taraftar stadın önünde koçan koçan biletle oturmuş gelene geçene milli maç bileti veriyor. Sonra bedava bileti federasyonun verdiğini gören taraftar stadyumda bize küfür ediyor” demedi mi? Ne yapmıştınız, şimdi ne yapacaksınız?Sayın Güler eğer yasal bir ihlal varsa ve ihlali yapanlar cezalandırılmazsa kural tanımazlık ve kaos devam edip gidecektir.Bedava verilen biletlerin amigolar için bir rant kaynağı olduğu ve taraftar gruplarının zaman içinde kulüp yönetimleri üzerinde baskı oluşturduğu unutuldu mu?Aziz Yıldırım ve Özhan Canaydın bu döngüyü kırmak için taraftarlarını karşısına alarak hata mı etti? Federasyondan bedelsiz bilet alan taraftarlar, kendi kulüp başkanları aleyhine tezahürat etmeye başlarsa haklı mı olacak? “Biz güzel bağırıyoruz. Takımı coşturuyoruz ama kulüp taraftarına sahip çıkmıyor” derse haklı mı olacak?Olur mu öyle saçma şey...Milli maçımız hayatiydi. Yarın Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve 3. Lig’e kadar tüm takımlar kendileri açısından hayati önemde maçlar oynamaya devam edecekler. Bedava bilet dağıtmak federasyona serbestse onlara da serbest olmayacak mı? Eğer bir kulüp yöneticisi bedava bilet dağıtmaktan, taraftar liderlerine rant sağlamaktan suçlanır ve ceza alırsa kamu vicdanı adına bu olayı döne döne hatırlatmaktan hiç rahatsızlık duymayacağız. Biz görevimizi yapıyoruz. Sorumluları görevlerini yapmaya devam ediyoruz. Yapmayanlar utansın!Milli maçta olaylar çıkmasaydı, milli takım finallere katılsaydı dahi bu uygulama ‘azil’ gerektirecek bir uygulamaydı...Federasyon ele verip talkını, kendi yutarsa salkımı, ona kimse güvenmez, kimse saygı göstermez...Bir özür, birkaç istifa ve açıklamaları beklemeye devam ediyoruz...

20 Kasım 2005, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hobi değil lobi!‘’

Devletin garantisiyle yola çıktığımız ‘2012 Avrupa Şampiyonası’na ev sahipliği adaylığı’, Malta’dan gelen kararla, saf saf bekleyenler için büyük bir şok yarattı. Bundan bir önceki seçimde, Yunanistan ile ortaklaşa girdiğimiz yarışta finale kalmış, ancak İsviçre-Avusturya ortaklığına kılpayı kaybetmiştik. Bütün bunların ışığında, tek parti iktidarının sınırsız desteği, seçim deneyimini kullanacağımızı düşündürüyordu, yanıldık. Neymiş efendim, “Siyasi tercihmiş...”. Neymiş, “Politikalarmış...”. Neymiş, “Teknik şartnamede birinci olan ülke bizmişiz...”!Bunların hepsi gerçek olabilir. Ama, federasyonun, neyi, nasıl yaptığına bakmak lazım. Çünkü bu, bizim son adaylığımız değil. Ders çıkartmak gerekir. Bir sonraki seçimde bu federasyon işbaşında olur mu, bilemeyiz. Ama teknik şartnamelerin dışında yapılması gereken şeylerin de olduğunu öğrenmeliyiz.2008’i hatırlayınHafızamızı zorlayalım... Geçen seçimlerde Türkiye’yi adaylık yarışında kimler temsil etti? Haluk Ulusoy, Ata Aksu, Levent Kızıl, Şekip Mosturoğlu ve Metin Kazancıoğlu. Federasyon, geçmiş yönetimin icraatlarını beğenmeyebilir, kendilerini beğenmeyebilir, ama onların geçen 7 senelik süreçte kurdukları ilişkiyi nasıl yok sayabilir? Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun, keyfi harcamalarına ilişkin hazırladığı rapor sonrası cevap hakkını kullanan Haluk Ulusoy, “Şenes Erzik’in seçilmesi için, bir Türk’ün UEFA’nın önemli bir yerine gelmesi için, 32 ülke federasyon başkanını eşleriyle birlikte ağırladık. Yedik, içtik, yatırdık, hediyeler aldık. Ama bunlar raporda niye yok?” diye sormamış mıydı? İşte o masraflar yalnızca Erzik’in İcra Kurulu’na seçilebilmesi için değil, aynı zamanda 2008’i de almak içindi. UEFA İcra Kurulu, bir başka bahaneyle Türkiye’de ağırlanmadı mı!Federasyonun, bütün bunları yok saymaya, kurulmuş ilişkilerden faydalanmamaya hakkı olabilir mi? Hadi bir yere kadar Ulusoy’la, Aksu’yla görüşmemelerini anlayabiliriz. Ya Levent Kızıl? Bu yönetimin seçilmesi için o kadar emek veren arkadaşınıza niye sormazsınız? Öğreniyoruz ki, bu federasyonun şimdiki Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu’na da, Metin Kazancıoğlu’na da sormamışlar. Asbaşkanınıza güvenmezseniz, yararlanmazsanız, profesyoneliniz Metin Kazancıoğlu’na güvenmezseniz, yararlanmazsanız, “Bu politik bir karardır” deme hakkınız olur mu? Topu UEFA’ya atmaya hakkınız olur mu? “Teknik olarak birinci seçildik, ama karar politiktir” demeye hakkınız var mı? Yani sahada kazandığımızı, masada kaybettik. “Güçsüzüz” diyorlar açık açık. Özrü kabahatinden büyük. Burada bir fıkra anlatalım... ‘Padişah, vezirine demiş ki, “Bana öyle bir şey yap ki, özrü kabahatinden büyük olsun, sana hiç ceza vermeyeceğim”. “Aman efendim, yaman efendim” demiş vezir, ama şakayı yapmaktan da geri durmamış. Bir fırsatını yakalamış, padişahı elle taciz etmiş. Padişah delirmiş, “Bre zındık, ne yaparsın!” diye çıkışmış. Vezir de, “Özür dilerim padişahım, sultan hanım sanmıştım” cevabını vermiş’. Ne farkı var? Sahada kazandığını masada kaybediyorsan, ‘bu işi beceremediniz’ demektir.Başkan niye burada kaldı?Federasyonun seçim stratejisine ilişkin de eleştirilebilecek pek çok şey bulabiliriz. Ama gerek yok. Malta’daki toplantı sonrası alınan karar, önümüzdeki yıl yapılacak ‘UEFA Başkanlık Seçimi’ni de aklımıza getirdi. UEFA Asbaşkanı Sayın Erzik’in ilişkileri, bize ekstra 1 oy getiremiyorsa, Türkiye’nin ve Erzik’in lobisi buna bile yetmiyorsa, Erzik’in beyefendi kişiliği, ya da deneyimi seçilmesine yetmeyecektir. Çünkü bütün bunlar lobi meselesidir. Bizim lobimiz yok! Öte yandan Sayın Bıçakcı’nın da UEFA Tahkim Kurulu Asbaşkanı olması, öyle anlaşılıyor ki, UEFA delegelerinin pek de umrunda değil.Hatırlıyorum da, geçen seçimde yönetim kurulu üyelerimiz, dönemin sayın bakanı tam kadro oradaydı. Malta’da karar verilecek, bizim başkanımız burada basın toplantısı organize ediyor. Orada olması lazımdı. Çünkü UEFA yalnızca projelere değil, hatta önce projelere değil, ilişkilere oy veriyor.

10 Kasım 2005, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bunaldılar!‘’

Ligin zirvesindeki iki takımın nefes kesen maçları vardı haftasonu... Birisi heyecan fırtınasından, diğeri sıkıntıdan boğuyordu... Başkanı gelmişti, taraftarı gelmişti, ancak oyuncular henüz gelmemişti. 4-1-5 sistemi Galatasaray’ın göbeğindeki adamı yalnızlıktan öldürürken, orta saha rakibin gezinti alanına dönüyor. Diyarbakırspor kazanmayı hakedecek kadar iyi oynamasa da, Galatasaray da kazanmak için çok şey yapmadı. Kanat bindirmesi yok, şut yok, İliç’in dışında zeka parıltısı yok ancak Ümit Karan’ın takipçiliği mi desek, Cem Yanık’ın ikramı mı ikisi de olur, bulunan gol var. Psikolojik baskıdan kurtulan Sarı Kırmızılılar’ın İliç’le bulduğu bir de ikinci gol... Oyuncular zevk alarak oynamadığı, baskıyı üzerinden atamadığı, çok düşünmeye devam ettirdiği takdirde, bu 90 dakikalar birbirini takip edecek...Türkiye’nin en iyi, Avrupa’nın sayılı bütçelerinden birine sahip kulübü Fenerbahçe, kovduğu hocası Lorant’ın, gönderdiği Cem Karaca, Hakan Bayraktar’ın takımı Sivasspor karşısında öldü öldü dirildi. Sivas’ın başlangıç temposu, iştahı ve futbol kalitesi toplam 45 dakika Avrupa takımları düzeyindeydi. Aurelio’nun füzesi, Anderssson’un topu uçarak 90’a göndermesi, Alex’in Tuncay’ın doğru koşusuna, doğru pası vermesi, Tuncay’ın güzel plasesi akılda kalıcıydı. Uzun zaman sonra bir takım ilk kez Fenerbahçe’den fazla korner kullandı, üstelik hava toplarının çoğunu aldı. Mecnun Odyakmaz’ı arayan arkadaşlarının, “Gol 1,5 metre ofsayttı” demesi, başkanın pozisyonu süzemese de, futbol bilgisine güvenmeyeceği arkadaşlarını görmesi açısından da olumluydu. Yine de bu maçta birileri tebrik edilecekse, borcu harcı olmayan, küçücük bütçesiyle son 2 senenin şampiyonunu bunaltan Sivasspor’un bütün birimleridir.Trabzonspor Fatih’in dönüşü ile golcüsüne kavuştu. Takımın omurgası düzelmeye başladı ama Ziya Doğan’ın fizik olarak mükemmel hazırladığı Gençlerbirliği, Mesut Bakkal’la başladığı çıkışını Avni Aker’de de sürdürdü. Vestel ve Galatasaray galibiyetlerinden sonra Trabzon’dan alınan puan bu takımın ilk 6’nın dışında kalmayacağını düşündürdü. Trabzon taraftarının yönetimini sürekli istifaya davet etmesi de sıktı. Galatasaray’da da gördüğümüz bu tablonun gerekçesini taraftar “kızgınlık” olarak açıklıyorsa mesele var, “Yönetim kulübün hakkını koruyamıyor” diyorlarsa sorun daha da büyük. Çünkü Fair Play iyidir, yaşam biçimidir ve ahlaklı insanların camiaları tarafından korunması gerekir!Ziya Doğan transfer planlaması yanlış yapılmış, iyi çalıştırılmamış takımıyla 90+1’de yediği golle yıkıldı. Beşiktaş’ın forvetteki etkisizliği, golcünün kralı olarak bildiğimiz Ailton’un beceriksizlikleri dikkat çekti. Ailton gol atmak yerine iki kişiye de gaddarca basıp sevimliliğini de yitirdi. Tigana’nın işi zor. Gaziantepspor’un 9 kişiyle Ankaraspor’dan puan kopartması, Rizespor’un kötü oynayan Vestel’den 3 puanı kapacakken Okan’ın topunun direğe takılması, Ankaragücü’nden Deniz’in muhteşem şutu, kendilerine haksız bir penaltıya hükmedilen Denizlispor’un bir penaltısının açıkça atlanması ve Nurullah Sağlam’ın atılması ve en önemlisi futbol şansı hiç yanında olmayan Konyaspor’un karakter sınavından ezici üstünlükle galip çıkması, takımını 5 maç yalnız bırakan Ceyhun’un futbolculuğunu hatırlayıp, kalitesini sunması, haftadan akıllarda kalanlardı...

08 Kasım 2005, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Papila'yı atayan!‘’

Murphy Kanunları- Eğer ters gitmesi olası birkaç şey varsa, bunlardan en büyük zararı verecek olan ters gider.Ufuk Özerten hiç kimsenin aklının ucundan geçmezken MHK Başkanı olarak atanan yönetim kurulu üyesi...Ligin en iyi futbol oynayan takımı Fenerbahçe, bu sezon 11 maçın 4’ünde polemik konusu yapılacak, bazılarında polemik konusu bile yapılamayacak hatalarla kazandı.Anelka’nın Beşiktaş’lı Koray’ın topuğuna tıkladığı pozisyonun ardından, Rize’de Nobre’nin eliyle düzelterek, Anelka’nın Konya’da faul ve el karışık Özden’i avladığı(!) pozisyonlar aylardır tartışılmıyor mu? Özerten’in dürüstlüğünden kimsenin şüphesi yok. Ancak iş bilmek ve dengeleri elinde tutabilmek açısından sınıfta kaldı...Papila’yı hatırlayalım... Fenerbahçe’nin 8 puan geriden gelip Beşiktaş’ın elinden şampiyonluğu aldığı sezon Beşiktaş’lı 5 futbolcuyu ihraç ederek sezona damgasını vuran hakem... Büyük çoğunluk onun duruşunu beğenmiş, tarafsızlığına inanmıştık. Geçen sene Fenerbahçe-Trabzonspor maçında sonu Trabzonlular’ın yürüyüşleriyle biten bir performans göstermişti. Bugünlerde Fenerbahçe lehine calıştığı iddialarıyla yıpratılan Şekip Mosturoğlu’nun sınıf arkadaşı... Birinin diğeriyle sınıf arkadaşı, birinin hakem, diğerinin yönetici olması gayr-ı ahlaki davranışlar içine girecekleri anlamına gelmez ama Özerten’se Özerten, onu Fenerbahçe - Gaziantepspor maçına her kim atadıysa onun iş bilmezliğinden şüphe edilmez... Fenerbahçe 7-8 net pozisyon harcadı, uzatmada İvanov’un penaltıya benzer ancak dikkatli bakınca penaltıyla alakası olmayan hamlesinde Alex de atladı, Cem Papila da... Cem Papila onu atayanların elinde patladı. Beşiktaş maçında otorite abidesi olan Papila’nın Appiah’ın saha dışına gitmesine yetecek davranışına göz yumması onu Fenerbahçeli ilan edenlerin işine yaradı...Bir suç ya da hata varsa, Papila’ya değil, onu bu maça atayanlara aittir!Murphy kanunları Özerten için saat gibi işliyor... Anadolu’nun her yerinden hakemlere tepki yağıyor.Yediği gol öncesi kendisine faul yapılmadığı halde ne diyordu Fenerbahçe’de, İstanbulspor’da ve Diyarbakırspor’da senelerce forma giymiş Oğuz Dağlaroğlu Vestel Manisaspor maçından sonra: Futbolumuz kirli, hepimiz kirliyiz!Doğru...Tahkim’den disipline, MHK’sından başkanına her kurumu tartışılıyor hale gelen Federasyon’un kurullarını yenilemek için önünde altın bir fırsat var. Tahkim’i olağanüstü genel kurula çevirmek!***** “Maç bitince, herşey sahada kalır” diyen Gerets’in elini sıkmayan delikanlı hakem, yaptığı ayıp için bağıra bağıra özür dilemelidir. Taraftar ve camia bunu unutmaz. Kariyeri boyunca bunu ona ödetirler. * Galatasaray futbolsuzluğunu MHK’ya bağlayamaz. Saha kenarından, dördüncü önünden hakeme defalarca “tuh” diyen Necati, Galatasaray’daki futbolcuların aklını oynattığının resmidir...* Tigana Beşiktaş’ın ilk yarıdaki futbolunu görüp alelacele Fransa’ya dönmediyse, mucize başarabileceğine inandığından değil, paranın yüzünün sıcaklığındandır.

01 Kasım 2005, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Büyüklerin eşitliği‘’

Hiç olmamıştı. Futbol ve başarı sadece sahadakiyle değerlendirilecek olsaydı yorumlarımız farklı olurdu ama değil ki! Aziz Yıldırım ne demişti: Futbolun sadece sahada oynanmadığını öğrendik...Galatasaray ligin sondan ikincisi ve 3 önemli eksiği olan Denizlispor’u Ali Sami Yen’de geçemedi ve ortalık yangın yerine çevrildi. Taraftar önce Dereli’ye küfretti, sonra yönetimi istifaya davet etti. Sonra statlarındaki koltukları yakmayı denedi. Galatasaray’ın Sportif Direktörü Bülent Tulun, Selçuk Dereli’yi “Planlı, programlı” maç yönetmekle suçladı, futbolcular da... Kaçırılan 7 net pozisyonun üstünde kimse durmadı. Kimse kimseyi sevmiyor. Tarihinin en iyi ikinci başlangıcını yapan Galatasaray sallanıyor. Tek kişi alkışlanmaz mı!Fenerbahçe, defanstan top çıkartırken birbirini şişleyen, kötü oynamasına rağmen bir çok pozisyona giren, defanstaki acemilikleri ileride de sürdüren Malatyaspor’u 2. viteste hiç zorlanmadan yendi. Puantajdaki durumu her açıdan eşitledi.Bu puan eşitliğinde hakemler Fenerbahçe’ye 4 puan olarak dönen fahiş hatalar yapsa da, bir camia gerçekten önde. Çünkü bir tarafta futbolcu, taraftar, yönetici tek vücut, diğerinde nereyi tutsan elinde kalıyor. Bilinmez belki Fenerbahçe de iki ekstra beraberlikte karışır ama mutlu olan mutsuz olanı, güçlü olan güçsüz olanı yener!Demirören ekibi yine bir dünya markasının peşindeyken Beşiktaş, Konya deplasmanından 3 puanı kaptı. Yöneticisinin Bolton maçından sonra “Biz Bolton’u deplasmanda yeneriz” demeci verdiği bir kulübün, futbol takımından bu sene büyük başarı beklemek, siyah beyazlı renklere gönül verenleri, takımın futboluna ve yöneticilerin vizyonuna bakarak ümitlendirmek herhangi bir spor yazarının yapabileceği iş midir? Sezon başında şampiyon adayı olarak gösterdiğimiz Beşiktaş’ın üçüncülüğü bile iyidir...Trabzonspor da Fatih’siz, Gökdeniz’siz, Symko’suz, yetmezmiş gibi Hüseyin’siz takımıyla Erciyes’i salladı yıkamadı. 4 mağlubiyetten sonra alınan beraberlik kimseyi tatmin etmese de, oyun disiplini gelecek için iyi bir ışık...Galatasaray ve Fenerbahçe’yi 5 puan farkla takip eden Sivasspor, Fatih Gökçe’nin Hasan Özer’e yapılan penaltıyı vermeyip, kartını kullanmadığı kader anından sonra İlyas’ın da atılmasıyla Diyarbakırspor’u gole boğdu. Hoş bu maçta hakem hatası olsun olmasın, onların belki 5, belki de 10’da bir bütçesiyle Beşiktaş’a 6, Trabzonspor’a 9 puan fark yapan Sivaslılar kutlanmalı. Odyakmaz’a da, Uygun’a da, Lorant’a da helal olsun... (Konyalılardan özür dileyen Özerten, Diyarbakırlılara birşey der mi, bilmiyorum, ama 7.7 veren gözlemci dinlenmeli)Kayserispor 8-8 bitebilecek maçta Samsunspor’u 6-3’le geçip gözünü artık büyük hedeflere çevirdi. ÖzellikleGökhan Ünal ve Bülent mükemmeldi...

25 Ekim 2005, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI