‘’İğneyi kendimize Yılmaz Hoca...‘’
Yılmaz Hoca, “Tigana’dan daha başarısız olunamaz. Bir yerli hoca bu tabloyu tersine çevribelirdi” demiş. Katılıyoruz... Sahip olduğu olanaklar bundan daha iyisini yapabilirdi Fransız teknik adam. Ama “Daum, Fenerbahçe’yi soydu, donunu gömleğini aldı. Ülke puanına bir katkıda bulunmadan gitti” sözlerine muhalefet şerhini koyuyoruz.Hocanın bu yorumu tersten okunursa, Fenerbahçeli yöneticiler kulübü soydurdu. Daum kalitesindeki, Tigana kalitesindeki, hatta Zico şöhretindeki teknik adamların Türkiye’ye geliş fiyatı budur.İki tane Şampiyonlar Ligi Yarı Finali oynamış Tigana’ya, “Yetersiz bir teknik adam” demek için zaman gerekir.Üstelik Tigana, Daum gibi yapmıyor. Tigana, ısrarla Milli Takım düzeyindeki oyuncularımızın pozisyon bilgisinin ‘sıfır’ olduğunu söylüyor. Değiştirebilirse, öğretebilirse o zaman iyi bir hoca olduğunu söyleyebiliriz. Ama yapamazsa, oynatığı iki Şampiyonlar Ligi Yarı Finali için, “Rastlanmıymış” diyebiliriz!Daum’un diğer yabancı hocalardan bir farkı vardı. Onun aklı bir Türk gibi çalışıyor. Ülke puanına yapmadığı katkının, bir kusur olarak önüne sunulmayacağını biliyordu. Avrupa’daki hezimetlerin, Türkiye Ligi’nde hafif sıklet rakiplerle yapılan yarıştan sonra kazanılan bir kupayla unutulacağını, yönetenler açısından da, taraftar açısında da önemli olanın oyuncu yetiştirmek değil, içeride şov yapmak olduğunu biliyordu. Oyunu, Türkler’in kuralına göre oynadı.Tigana’nın iki Şampiyonlar Ligi Yarı Finali’ni rastlantı olarak görebiliriz. Del Bosque’nin iki Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu’nu da öyle, Türkiye’den kovulduktan sonra yaşamaya devam ettiği başarıları da...Yılmaz Hoca, kendi hocalarımıza yapılan haksızlıkları anlatmış, maalesef yeni bir isim saymamış. Şenol Güneş’in, Fatih Terim’in, Mustafa Denizli’nin, Ersun Yanal’ın, zaman zaman büyük haksızlıklara uğradığı doğru da, yeni nesil Türk antrenörlerinin davranışları, bilgileri, vizyonları, kulüp yöneticilerinin vizyonlarından daha mı gelişmiş.İsimlerini bir çırpıda sayabileceğimiz birçok hoca, kulislerle, siyasi desteklerle iş bulmuyor mu?Bir başka meslektaşı sallantıdayken, aracılarla; “Ben hazırım. Bana bir fırsat verseniz, o takımı uçururum” diye haber yollamıyorlar mı?Bu hocalar bilimsel bilgiyi kullanıyorlar mı?Yılmaz Hoca ve spor bilimiyle birazcık ilgilenenler bilir. Antrenmanlarda polar saat kullanılır. Saat, yanlız süreyi tutmakla yetinmez, nabzı da takip eder. Her futbolcunun eşiği farklıdır ve mesafeye göre değil, yüklenim eşiğine göre antrenman yaptırılır. Kimi futbolcu saatte 8 km hızla koşarken nabzı 150 ile 170 arasındadır, kimisi 10 km hızla... Mühim olan o futbolcunun kendi fiziksel ihtiyaçlarına göre antrenman yapmasıdır.Sergen ile Serkan Balcı’ya aynı ölçüde yüklersiniz, ya Serkan Balcı geriler ya da Sergen Yalçın iflas eder.Sporcu sağlığı ve antrenman bilimi açısından bu kadar elzem bir enstrunmanın kullanılmıyor olması, Türk teknik adamın, sporculara, dolayısıyla kulübe yaptığı bir ihanet değil midir?Yönetici ve hocanın aslında birbirinden farkının olmadığını anlatır bir de örnek verelim.Turkcell Süper Lig kulüplerinden biri... Yönetimin bu saatlerden ve metodlardan haberi yok, hocanın da. Kulüp menaceri alıyor eline polar saat kataloğunu, yönetim kurulu toplantısına giriyor. İşte diyor, “Bunlardan alalım. Şu, şu işimize yarar.” Yönetici hiç bilmiyor, ama öneride bulunuyor; “Polar saat 320 euro. Çok pahalı. 200 dolara Citizen var” O konu orada kapanıyor, o takım sonlarda sürünüyor ve Yılmaz Hoca kendi sahip olduğu bilgiye herkes sahipmişcesine “Türk antrenörleri” diyor, başka birşey demiyor.İğneyi kendinize, çuvaldızı başkasına batırma zamanı gelmedi mi Yılmaz Hoca?Meslektaşının çalıştığı kulübe haber gönderip, “Ben hazırım” diyen Türk teknik adamları ne yapmalı Yılmaz Hoca?Bilimsel bilgiyi kullanmayıp, bir anlamda kendine, sporcusuna, kulübüne, taraftarına ihanet eden teknik adamlara ne yapmalı Yılmaz Hoca?Bütün bunları bilip de, yutkunan senin gibi deneyimli teknik adamlara ne demeli Yılmaz Hoca?İğneyi kendimize...
‘’4 büyüklere olsaydı...‘’
Kazanırken de kaybediyorsunuz, kaybederken de... Üstelik kulüp sıkıntıda... 3 aydır maç başı ve transfer taksidi alamıyorsunuz! Hakem hataları olmasa belki 8 puan fazladan alacak, belki de 21 puanla 4. sırada olacaksınız... Bir büyüğe hakem hatasıyla galip gelmeseniz 5 puan fazlasıyla en azından 6.’lığa kurulacaksınız...Bir başka takım. İstanbul’a geliyor yorumcuların büyük çoğunluğuna göre 9. dakikada penaltınız verilmiyor, rakibin kalecisi atılmıyor. Yine İstanbul’a geliyorsunuz. Yediğiniz ilk gol faul, ikinci golün başlangıcında faul var... Yeniliyorsunuz üstünde bile durulmuyor. Çünkü sizi büyükler yeniyor. Ankara’ya 2 defa gidiyorsunuz. 0-0 biten maçta 3 yüzde yüz gollük atağınız ofsaytla kesiliyor. Bir daha gidiyorsunuz penaltınız verilmiyor, yediğiniz golde hakem hatası var. İkişer ikişer bırakıyorsunuz puanları. Birincisi ve ikincisinde 4, 3 ve 4. örnekte 2’şerden 4 puan alsanız artı 8 puanla lideri yakalayacaksınız..Ama adınız Sakarya ve Kayseri olunca konuşulmazsınız! Haklı olarak şikayet ediyor ama dertlerini anlatamıyorlar. Nejat Biyediç, “Hakemler bir standart oluşturamadı” diyor. Ben ekliyorum, “Oluştu, Türk standartları 4 büyüklere göre”... O ise hakemlerin neden bilinçaltlarında egemen kulüplere teslim olduğunu anlatan bir soru soruyor: Kuddusi Müftüoğlu’na ne oldu? Bizim lehimize 1 hatası var. Diğer 2 hata yardımcılarının. O gün bu gün yok. Görmüyorlar mı diğer hakemler bunları! Gazeteler büyük kulüpler aleyhine olan hataları ikişer sayfaya evire çevire yazıyor. Diğer kulüplere hata olursa tık yok... Yalnızca adalet istiyoruz, dikkat istiyoruz. Medya adil olmazsa, hakem ne kadar olabilir...Haksız mı?Süleyman Hurma, “Herkes konuşmaya geldi mi Anadolu’dan bir şampiyon istiyor. Kazandığımız, kaybettiğimiz her maçta büyük hatalar oluyor. Siz 2 dakikalık özetlere göre konuşuyorsunuz. Bir de 90 dakikaları seyretseniz. 1-0 öne geçiyoruz sonra bize top oynatmıyorlar. O görüntüler gelmiyor ki. Galatasaray, Fenerbahçe, Gençlerbirliği ve Ankaraspor maçlarında futbol yorumcularının katıldığı bariz hatalar aleyhimize olmasa belki de liderdik. Motivasyonumuz kırılıyor. Biz futbol konuşmak istiyoruz.” diyor... Çok bekleyecekler ama bir gün her şey çok güzel olacak!3 haftada olana bak!takım o g m b a y pFenerbahçe 3 3 0 0 11 4 9Ankaragücü 3 3 0 0 8 2 9Denizlispor 3 2 1 0 5 2 7Galatasaray 3 2 0 1 4 3 6Rizespor 3 2 0 1 3 2 6Beşiktaş 3 1 2 0 5 4 6Bursaspor 3 1 1 1 4 2 4Sakaryaspor 3 1 1 1 2 2 4Kayserispor 3 1 1 1 4 5 4Konyaspor 3 1 1 1 4 5 4Gaziantep 3 1 1 1 2 4 4Gençlerbirliği 3 1 0 2 4 3 3Antalyaspor 3 0 3 0 5 5 3Ankaraspor 3 0 3 0 3 3 3Sivasspor 3 1 0 2 3 5 3Erciyesspor 3 0 0 3 3 8 0Trabzonspor 3 0 0 3 0 5 0Vestel Manisa 3 0 0 3 4 10 0Öyle denk ki takımlar, her maçta her sonuç çıkabiliyor. Takımlar denk ama kulüpler değil... 4 büyükler diğerlerine göre ekonomik açıdan 4-5 kat daha fazla para kazanıyor ve harcıyor ama genelde kötü yönetildikleri için her türlü sonuç çıkıyor. İyi oynadığını düşünmediğimiz Fenerbahçe beklenen sonuçları aldı, zorlu maçlar öncesi rahatladı. Kadro çok güçlü... Kulübeye bakın: Rüştü, Ümit Özat, Kezman, Aurello, Serkan Semih, Kemal... Diğerlerinde her şey olabilir. Kazandığı son 2 maçta gözle gözükür bir biçimde sallanan Vestel, 9 puan kaybetti, gözünü Fenerbahçe’nin kaybettiği puanlara dikti. Galatasaray, Beşiktaş bildiğiniz gibi! Trabzon’da görüntü kötü. Sezon öncesi yatanlar, Ziya Doğan’la büyükleri yıkanlar, motivasyon ilacı bitip şans terk edince yeniliyorlar. Ziya Doğan ve Lorant bir önceki hocadan kötü miras almış olabilirler. Sorum size, bu kadar beğenilmeyen Fenerbahçe’nin puan farkıyla liderliğe kurulmasını normal karşılarsınız da, 3 hafta önce 6 puanla sondan 2. sırada olan Ankaragücü’nün aldığı 9 puanı neye bağlarsınız? Ya da lider Vestel’in 3 mağlubiyetini... Rize’nin 9 haftada 8 puanı vardı, deplasmanda Trabzon’u devirip, Galatasaray’ı nasıl puansız yolladılar! Sakaryalılar 10 kişiyle Beşiktaş’tan puan alıp, Trabzon’u nasıl devirdiler!Kendi kalitelerinden mi, rakibin kalitesizliğinden mi?Dördüncü Galatasaray (18) ile 17. Sivas (12) arasındaki puan farkının yalnızca 6 olması, Sivas’ın başarısı mı, Galatasaray’ın başarısızlığı mı? 26 puanlı lider Fenerbahçe 23 gol yemiş, Erciyes dışındaki 16 takım en fazla 18... Fenerbahçe defansı 13 gol yiyorsa, diğer defans oyuncuları çok mu başarılı yoksa Fenerbahçe’nin problemi savunma mı?Atılan gollerde Fenerbahçe ve Vestel fark yapmış, diğerleri 18 ile 12 arasında kalmış. Forvetler mi başarısız, defans oyuncuları mı başarılı. Yoksa orta saha ve kanat oyuncuları çok mu sıradanlaştı?Soru çok, enteresan bir lig vesselam...
‘’Seçim değil, dost yemeği ama...‘’
Ve korktuğumuz başımıza yavaş yavaş geliyor. Geleceğin ne getireceğini tahmin edebiliyoruz. “Kaos”Siyasi rövanş olarak görülebilecek bu süreç önceki günkü gibi başlangıçta masum bir yemek randevusunun, “kulis yemeği” olarak anılmasına sebep olacak. Böyle bir sürecin başladığı dönemde, Celal Doğan, Mahmut Özgener, Davut Dişli, Şekip Mosturoğlu, Serdar Güzelaydın gibi isimlerin yediği yemek seçim kulisi değil de, ne olarak yorumlanabilir ki? Bu tür spekülatif haberlere hazır olmamız gerektiğini daha önce söylemiştim. Doğan dışındaki isimlerin hepsi, bu yemekleri her zaman yerler.Özgener, Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören’in listesine almayı düşündüğü ve yeni baba olan Mario’yu kutlamak için çağırınca haber patlar. Mario, Demirören’in yanında Bükreş’tedir. Nasıl olduysa 10 dakika sonra bütün medyanın haberi olur. Medyanın geleceğini düşünen dostlar yemeği başka bir lokantaya alır ve medya atlatılır! Oysa haberin babası ilk lokantada yemek yenmesi halinde gerçekleşecektir. Birbirlerinden haberleri yoktur ama federasyon başkan adayı olarak gösterilen Hamdi Akın, gazeteci dostu Reha Muhtar ile grubun yemek yiyeceği ilk lokantadadır!(Hamdi Akın için bir parantez açalım. Onu da federasyon başkan adayı olarak gösteriyorlar. Ama o Vatan’dan İbrahim Seten’in yazı dizisinde Galatasaray-Ankaragücü maçındaki 500 bin dolarlık teşvik primini başkanın emriyle kendisinin dağıttığını söylememiş miydi? Bir tekzip falan görmedik. Bu sistemde teşvik primi dağıtmasını da, “başkan” olmasını da yadırgamam. Ulusoy ve diğer başkan aday adayları temiz de, o mu kirli? Değil tabii ki ama en azından bu itiraf Türk Futbolu’nun ve temizlik peşinde koştuğunu söylerin samimiyetsizliğinin, kirli eylemlerin nasıl içselleştiğinin delilidir. Kişilerin değil, kirlilikle mücadele yöntemlerinin tartışılma zamanıdır.)Bu grup toptan birarada yemek yeseydi, nasıl da manşet olurdu?Oysa yemekteki bu insanların ikisi seçim gerektiğini düşünüyor, biri kaçınılmaz olarak yapılacağını belirtiyor, biri hiçbir şey olmaz diyor, birini kimse anlamıyor. Ama bu süreç bu tür haberler üretiyor...Önce bakan konuşacak, sonra bakın bu dost yemekleri nasıl manşet üstüne manşet olacak!Kulislerde ve siyasette çok deneyimli biri de şöyle bir yorum yaptı ki tarihe not düşmek için yazmak zorundayım: Bu filmin sonunda Haluk Ulusoy kırmızı plakalı arabaya biner.Kimsenin meselesi Türk Futbolu değil! “Kim gider, kim gelir? Kim kimi destekler?” konuşuluyor da, federasyon yönetimi dahil, “Hangi problem nasıl çözülür diye” konuşan, siyasetçileri gerçek görevine davet eden var mı? Felsefeyi değil de kişileri konuşanlardan uzak durma zamanı diyeceğiz ama, felsefi açıdan bir derinliği olup da futbolun iktidarında gördüğünüz kaç kişi var? Dönem dönem iyi ve kalıcı bir iş yapmak için çırpınıyorlar. Bebek adımlarıyla yol alıyorlar; ama futbolun siyasetini yapamadıkları için kalıcı çözümlerin mimarı olamıyorlar...Hâlâ kişileri konuşuyoruz...Polemiklerden, seçim atmosferlerinden, kirlilikten, şiddetten kurtulacağımız, sadece futbolu konuşacağımız günler o kadar uzak ki!
‘’4-5 milyara can kurtuluyor‘’
Başlıktaki 4-5 milyar ne diyeceksiniz? Paratoner fiyatı!Stadyum ve güvenlik kriterleri gereği maç oynanabilmesi için stadlarda bulunması zorunlu enstrümanlardan biri! Paratoneri olmayan stadyumda maç da yok...Paratoneri olmayan sahalarda antrenman serbest!Stadyumlar açısından 'A' kriter paratoner, tesisler açısından 'D' kriterinde. Yani 'Olsa da olur, olmasa da'!Paratoner tesislerde de zorunlu olmalı. Öğrendiğim kadarıyla maliyeti 4 ya da 5 milyarmış...5 milyara sigorta! Burada biz yapalım uygulamayı. UEFA d kriterine mi koyar, z kriterine mi bilemiyorum, ama insan sağlığından önemli bir şey olamaz...Federasyon tüm bölge müdürlüklerindeki personelini harekete geçirtip, antrenman tesislerinde paratoner eksikliklerini belirlesin ve taktırtsın.Şu kadarcık parayı bulamayan varsa, ligden göndersin. Küçük ihmaller, büyük facialara neden olmasın! Yazıktır!Tüm Alanyaspor camiasına geçmiş olsun diliyorum...Bu kriteri zorunlu hale getiremeyiz diyenler, bunu Alanyasporlu futbolcuların gözüne bakarak söylesin!Sağlık olsunCamiayı uzaktan takip edenler için şok bir gelişme Raşit Çetiner’in bırakması. Ama bana sürpriz olmadı. Levent Başkan nedeni 'sağlık' olarak açıkladı ama Çetiner sağlıklı.Sağlık problemi ise tüm Türk teknik adamların ortak problemi: Ruh sağlığı...Bavulları ellerinde çalışıyorlar. Raşit Çetiner’in yakın geçmişini hatırlayın. Milli takımdan Bursa’ya başkanın hatırını kıramadığı için pazarlıksız gelmiş, takımı Süper Lig’e yükselmişti. Lige çıkarken iç sahada Antalyaspor karşısında mağlup olurken, “satılmışlar” tezahüratları ile eleştirilmişti.Bu sene deplasmanda oynanan Fenerbahçe maçından önce taraftarın alaylı tezahüratı Kızıl’ı dahi öfkelendirmişti. “Raşit hoca bize şaka yapsana”... Şakayı bu güne saklamış Raşit hoca...Kovulmaktansa el sıkışarak ayrılmak iyidir. Bu denli başarılı sürece rağmen teknik adamlar mutlu olamıyorsa, sorunu başka yerde aramalıyız.Levent Kızıl direksiyonu Engin İpekoğlu’na bırakarak bence şık bir adım daha attı. Vestel, Galatasaray, Trabzon ve Beşiktaş gibi zorlu takımlarla oynanacak süreçte piyasayı değil, takımı bilen bir teknik adamı tercih etmesi akılcılıktır.Johana Fener’e gol atsaydıVestel Manisa’nın başarılı defans oyuncusu Johana tedbirli olarak disiplin kuruluna sevk edilmiş... Malum Türk Futbolu’nda hiçbir suç cezasız kalmaz!Neden sevk edilmiş?Sivasspor maçından sonra kavga ettiği iddiasıyla! Ne zaman edilmiş?Vestel formasıyla Sivas maçından sonraki Trabzonspor ve Fenerbahçe maçlarında forma giydikten sonra!Maçtan 8 gün sonra...Temsilciler ismini yazamamış, hukukçular kasetlere bakamamış... Bu arada “temsilcilik” de “bir arbede oldu ama ben göremedim” değildir... İzlersiniz, sorarsanız, gerekirse ek raporla hukuk kuruluna yeni bilgi yollarsınız... Johana kasetlerdeki görüntülere göre belki de ceza alacak. Adalet yerini bulmuş olacak!Sevk işlerinde gecikenler yatıp kalkıp şanslarına dua etsinler. Johana, Fenerbahçe’ye bir gol atıp federasyonu yakmadı...
‘’Zico'ya yapılan ayıp‘’
Brezilyalı teknik adamın Fenerbahçe’yi 100. yılındaki hedeflerine taşıyamayacak biri olduğunu düşünenlerdenim. Geldiği zaman yaptığı, “Her teknik adamın bir yerden başlaması gerekir” açıklaması dahi eleştiriler için yeterli bir malzemeydi.Kamp başladıktan sonra geldi. Bilmediği bir ülke ve takımdaydı. 4 yeni transferi takıma bilmem kaçıncı haftada katıldı. Ve Fenerbahçe Newcastle maçına kadar gerçekten çok ama çok kötü oynadı...Kaybedilen şampiyonluk, başkanın gidişi gelişi, transferlerin gecikişi, kötü futbol herkesi isyan ettirdi. Umutlu bakmayı genelde unutmuş Fenerbahçeliler 3 hafta önce kararını verdi, Zico’yu gönderdi...Değiştirdi Zico takımını. Defansta daha güven veren bir yapıya bürünen Fenerbahçe’nin oynadığı oyun her geçen gün biraz daha futbola benzedi. Mehmet Yozgatlı, Deniz, Önder, Volkan yeniden forma giymeye başlarken, vazgeçilmesi neredeyse imkansız görülen Rüştü, Ümit Özat ve Aurello bile kulübedeydi. Yorumlar başladı. “Doğruyu buldu ama arkada Aziz Yıldırım’ın suflesi var” diyen de oldu, “Azizsilin yapmışlar hocaya damardan ya da kalçadan” diyen de...Dün ağabeyim Cem Can farklı bir bakışla yaklaştı ki, altına imza atmamak için art niyetli olmak gerek: Neden akıl verdiler diyorlar da akıl vermeyi bıraktılar demiyorlar. Zico bilmediği bir kadroyla bilmediği bir lige girerken mi akıl alır, 3 ay çalıştıktan sonra mı? Ayrıca Zico’ya akıl verecek kişiler neden en çok ihtiyaç duyduğu zaman susup şimdi müdahale etmiş olsunlar!Bu yorumlar, Zico’yu her koşulda zayıf bir otorite ile çalıştırma geyretidir.Genelde kötü koşullarda çalıştırdığımız kendi teknik adamlarımıza hoyratça vururken, güçlü kulüplerimizi başına gelen yabancı teknik adamları da yorumlarımızda eleştiri ile hakaretin keskin sınırındaki ifadelerle yeriyor, çoğunlukla hakaret ediyoruz...“Başkan karıştıysa ki eminim karışmıştır, helal olsun başkana. Doğrusunu yapıyor” yaklaşımını başka türlü okuyabiliriz. “Bu Zico teknik direktör falan değil. Zaten deneyimi yok ve ayrıca onu ben çözdüm. Futbolcudan, taktikten anlamaz. Buna vereceksin parayı, basacaksın talimatı, bir de kim oynar kim oynamaz söyledin mi, Fener anca yener. Başkan futbolu da, kadroyu da ondan daha iyi bilir” diyorlar... Ayıp ediyorlar...Bir de Vestel maçının sonucunu farklı kurgulayalım. 3-2 Vestel yenmiş olsun: O zaman yorumlar genelde, “Uğur Boral’ın savunması bu kadar kötüyken Ümit kesilir mi? Hele milli takımın bile değişmezi olan Aurello’nun kulübede oturtulup, orta sahada en iyi boğuşan takımlardan Vestel’e Tümer’le, Alex’le, hatta o kadar maç eksiği olan Deniz’le oynarsan, olacağı budur! Aziz Yıldırım Zico’yu hemen yollamalı” olmayacak mıydı...Riski alan Zico, kadroyu yapan Zico, takımın başındaki Zico, 3 hafta önce gönderilmesi tartışılan Zico, bütün bu yorumları okuyunca Türk medyasına ne kadar saygı duyar ki?Bizim karşımızdakine saygımız yok da, adamı kazandığı bir maçın ardından aşağılayacak bir yol bulmanın bir açıklaması olmalı!Gerets’in, “Kulübedeki köpeğim benden mutlu” demesi üzerinde düşünmeyecek miyiz? Geçen sene takımını şampiyon yapmış bir adam, hala Türk medyasına teknik direktör olup olmadığını anlatmaya çalışıyor.Zico’nun hala 100. yıl hayalleri için seçilmiş doğru teknik adam olduğunu düşünmüyorum. Ama bu hakaretleri hak etmediğini biliyorum. Ayıptır...Toptan temizlik!Ulusoy gitsin mi?Sayın bakan genel kurul çağrısı yapsın mı?Niye gitsin Ulusoy... Genel Kurul’da ibra edilen hesaplarda, müfettişlerin bulduğu usulsüzlükler yüzünden mi? Sevilmediğinden mi?Kim gelsin? Neden? O ne yapabilir?Ulusoy’u kim seçti?Biz bu iddiaları 25 Ekim 2005’te yayınladık. Suçlamaları, hatta daha fazlasını bütün genel kurul üyeleri biliyordu, hepsi!Dava açılacağını da biliyorlardı...Seçimi kazananlar da ibra etti federasyonu, bütün bu iddialardan haberdar olan muhalifler de.Bir tek kişi muhalefet şerhi koymaz mı, bir tek kişi? Kimse elini taşın altına koymayacak, bakanın çağrısına bakacak...Mesele Haluk Ulusoy ya da kimin başkan olup olmayacağı, kimin gidip kimin kalacağı değil, futbolumuzu “şike-teşvik-dedikodu” sarmalından kurtaracak yasal düzenlemelerin mecliste yapılmasıdır...Yasal düzenlemeler bitmeden, kim başkan olursa olsun şike-teşvik-hakem skandalı haberlerini okumaya mahkumuz, görmüyor musunuz?Meclis demişken, hatırlarsınız. Bütün partilerimiz bir önceki seçimde milletvekillerinin yargılanmasını engelleyen “dokunulmazlıkların” kaldırılacağını söylemişlerdi. 230 milletvekili dokunulmazlık zırhları sayesinde yargılanmıyor. Aralarında, “zimmet, irtikap, hileli iflas vb.” gibi iddialar bulunan milletvekilleri ülkeyi yönetiyor, maaş alıyor, kamu vicdanı en çok Ulusoy’un isminden rahatsız oluyor.Temiz futbol, temiz siyaset, temiz ve samimi bir dünya istiyoruz...
‘’Seçim polemiği başlıyor‘’
Ama genel kurul kararı, Ankara’da Haluk Ulusoy, Orhan Saka ve Ata Aksu başta olmak üzere, 6 kişiye açılan davadan sonra hız kazanacaktır.Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in; “Herhangi bir dava açılması durumunda, denetim ve gözetim sorumluluğum gereği genel kurulu seçim amaçlı toplarım” dediğini unutmamak gerek.Seçimden sonra atılan “Ulusoy: 1, Siyaset: 0” başlıkları bakanın, bu genel kurul çağrısı kararından vazgeçmeyeceğini düşündürüyor ve tahmin ediyorum Mehmet Ali Şahin pazartesi günü genel kurul çağrısını yapacaktır.Önce şuna bakmak lazım, bir de hafızamızı tazelemek...2000 yılında zamanın Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü de müfettiş raporları doğrultusunda suç duyurusunda bulunmuş, savcı dava açmış, 37 kişi yargılanmış ve bütün davalar beratla sonuçlanmıştı. İddialar, benzer iddialar. Yargılanan kişi suçlu değil, sanıktır.Bakanın, Haluk Ulusoy’u görevden alma yetkisi yok. Ancak genel kurulu toplayabiliyor. Bakanın arşivde duran açıklamalarından sonra bu işlemi yapmaması düşünülemez. Ancak, bu sefer yeni bir konu tartışmaya açılacak; Haluk Ulusoy, seçime girebilir mi, giremez mi?Yönetmelik başkanların en fazla 3 dönem görev yapabileceğini söylüyor. Ama görevi döneminde yapılan olağanüstü seçimlere girip, giremeyeceğini net olarak tarif etmiyor. Bu çok ciddi bir polemik konusu olacaktır. İşte bu yüzden, Haluk Ulusoy, öncelikli olarak sorumlu olduğu kulüp yöneticileri ve futbol ailesinin fertlerinden kendilerince göreve devam edip etmemeleri konusunda görüş istemelidir. Bunun yeri de genel kuruldur. Genel Kurul toplanır, bir gündem maddesi eklenir, Ulusoy Federasyonu sorar; “Seçim yapılsın mı, yapılmasın mı?”“Yapılmasın” kararı gelirse, seçim yapılmaz. “Yapılsın” denirse, Sayın Ulusoy için de yapacak birşey kalmaz.Kiminiz hatırlar, Haluk Ulusoy ve yönetimi hakkındaki usulsüzlüklerle ilgili iddiaları ilk ben yayınladım. Ancak yalnızca 6 kişiye dava açılmasını yadırgadım. Ulusoy, Aksu ve Saka’ya dava açılırken, Trabzon Haluk Ulusoy Tesisleri’nde Kesin Kabul Komisyonu’nda bulunan üyelere ve ödemeler konusunda imza atan İcra Kurulu üyelerine dava açılmamış. Yadırgadım... Belki onların davaları sonra açılacak, hukukçu değilim ama normali hepsine aynı anda dava açılmasıdır. Sadece 6 kişiye dava açılması, gerçekten düşündürücü.2000 yılında başlayıp, 2001 yılında 37 beratle biten dava, bu davadan da benzer bir sonuç çıkabileceğini düşündürüyor. Şimdi kulislerde, Ulusoy’un istifa etmesi gerektiği konuşuluyor.Ulusoy bugün bir açıklama yapacak. O, açıklama yapmadan yeni genel kurul sürecinin ne kadar yıpratıcı geçeceğini bilemeyiz. Ama çok yıpratıcı ve yaralayıcı yeni bir dönem dün resmen başladı.11 yıl değil, 11 dakika bile hapis yatmak kötüdür. Zaman da herşeyin ilacıdır.Spor ve futboldan çok; seçim, bakan, Ulusoy, potansiyel adaylar, toplantı haberlerine doyacağınız günler yine geldi. Vah bize, vah Türk Futbolu’na!..Mesele, Haluk Ulusoy’un kalması veya gitmesi meselesi değildir.Mesele, futbolu futbol adamlarının yönetme meselesidir.Mesele, futboldaki kirlilikten beslenen bütün kirli aktörlerden kurtulma meselesidir.Mesele, genel kurul değil, Şikeyle Mücadele Yasası’nın çıkması meselesidir.Kirlilik öyküleri bitmek bilmiyor... Yönetenler geliyor, geçiyor... Asıl mesele budur. Ve biz yine seçim gündemiyle yaşamaya devam edeceğiz, maalesef. Yine alel acele seçim olacak, yine projeler değil, isimler yarışacak maalesef.
‘’Fener'e 150 dönüm arsa verilirse‘’
Fener’e 150 dönüm arsa verilirseGalatasaray’ın yaklaşık 40 yıl daha kiracısı olduğu Ali Sami Yen’ini terk ederek ve 30 yıllık üst kullanım hakkını aldığı Seyrantepe’deki haklarından vazgeçerek, bir devlet kuruluşu tarafından yapılacak stadyuma kavuşacak olması spora “kulüp rekabeti” temelinden bakmayan gerçek sporseverleri de rahatsız etti.Adalet mülkün temelidir... Galatasaray’ın devletten kiraladığı iki yerdeki üst kullanım haklarından vazgeçerek, bir kuruş para ödemeden sıfır bir stat alması adil değildir...200 profesyonel kulübün olduğu (sözüm ona) bir düzende, egemen 4 kulüpten birine yapılan bu “tahsisat” buram buram adaletsizlik ve politika koksa da, görünen o ki geri adım atılmayacak...Arkalarındaki kalabalık kitlelerle siyasetçileri seçim arifesinde “haksızlığı ortadan kaldırmaya davet etmek”, aslında halka ait olan arazilerden “biraz da bana ver” demekten başka bir şey değildir!Fenerbahçe İkinci Başkanı Nihat Özdemir kendileri açısından haklı bir açıklamayla, “Devlet Galatasaray’a stadı yaparsa biz de stadımız için harcadığımız 85 milyon doları isteyeceğiz” demişti...Şimdi pek ses çıkmıyor.Öğrendiğimiz kadarıyla Fenerbahçe, Milli Emlak’tan Riva’da yaklaşık 150 dönüm arsa alacakmış...Galatasaray’ın devlet eliyle stadyuma sahip olması ne kadar yanlışsa, o kadar yanlış!Beşiktaş da Maslak taraflarında geniş bir alana talip! Emin olun alırlar...Diğerleri kendi dertlerine yansınlar.Filler tepişir, çimenler ezilir...Belediye kaynaklarının futbola aktarılmasının yasak olması gerektiğine inanan ve profesyonel futbola kaynak aktaran belediyeleri durmadan eleştiren biri olarak, Anadolu kulüplerinin olan bitene boş boş bakmasını da anlayabilmiş değilim...Herkes bir yerleri paylaşıyor, devlet büyüklerin yardımına gözü kapalı koşuyor, Anadolu kulüpleri ve hatta İstanbul’daki diğerleri yalnızca bakıyor...Kulüpler Birliği yalnızca forma satacakları dükkan açmanın peşinde koşuyor!Diyorlar ki, “İddaa’daki payımız artmazsa ligi boykot edebiliriz”. Ama, “haksız rekabeti körükleyip, bizi figüran durumuna düşürecek bu uygulamanın karşısındayız” demiyorlar... “Vermeyin” demiyorlar...Televizyonda 2 demeç, protokol tribününde baş köşe onlara yetiyor.Bu politikaları ya da bilmedikleri spor yöneticiliği yüzünden “şampiyonluğun” hayal dahi edilemeyeceği günlere gidildiğini görmüyorlar... Görseler de “iz bırakacak” bir duruş sergilemiyorlar. Öyle duruyorlar...Korkarım, futbolumuz bu devrimi yapmadığı takdirde gelecekte de 4 büyüklerin ligi olarak anılmaya devam edecek. Büyükleri yenen değil, berabere kalanlar takla atarak sevinecek...Futbolumuzdaki problem Fenerbahçeliler’in düşündüğü gibi Haluk Ulusoy değil, Beşiktaşlılar’ın düşündüğü gibi Tigana ya da kadro yapısı değil, “Öncelikle 4 büyükleri besleyen adil olmayan gelir paylaşımı ile sahip oldukları büyük bütçeleri beceriksizce batıran büyüklerin, siyasetçiler eliyle kurtarılma geleneğidir...Bir duruş bekliyoruz, ümitsizce ama bekliyoruz...(Bu arada Fenerbahçeliler’in olası bir “tahsis” sonrası nasıl bir tavır takınacağını da gözleyeceğiz. Amaç Galatasaray’la eşit rekabet mi, “herkes için adalet mi” çözeceğiz,)Cem Deda’nın babası mı, çilesi miir insanı babasıyla yargılamak ne kötü, ne adaletsiz. Üstelik sanırsınız Sadık Deda seri katil!Sadık Deda’nın seveni de var, sevmeyeni de... Beğeneni de var, beğenmeyeni de... Neticede Sadık Deda da, yöneticiler gibi (!), teknik adamlar gibi Türk futbolunun ürünü! Onun hakkında konuşanlar olduğu gibi, konuşanlar hakkında da anlatılabilecek çok öykü var!Cem Deda’yı eleştiren, ona kızanların lafa Sadık Deda ile başlaması kötü, acımasız, hatta çirkin!Genç Deda, Avrupa’da Süper Ligler’de görev yapan en genç hakem. Ona ben de çok kızmış, saçma sapan kararlar verdiği Fenerbahçe-Gençlerbirliği maçının ikinci yarısını seyretmemiştim dahi. O denli taraflı gözükmüştü... Uzun süre maç alamadı. Bu sezon yeniden başladı.Önce Trabzon’da başkan Nuri Albayrak nasıl doldurulduysa Sadık Deda’nın da ismini geçirerek suçladı, bu hafta Raşit hoca, babasının kendisinden “daha” şerefli olduğunu söylemiş.Olmamış...Sadece kendisini eleştirmek daha iyi, daha adil...Sporu yönetenlerin, futbolcuları yönetenlerin taraftardan daha zarif olması lazım... 25 yaşında öğütülmüş bir “çocuğun” ayağa kalkması güç olur.Ve istisnalar dışında her baba, çocuklarının kahramanıdır!
‘’Seçim mi!‘’
Erciyes-Galatasaray maçından sonra başkan Erol Bedir’in yaptığı iki açıklama ve ardından gelen dedikodular seçim sürecine girildiğini hissettiriyor ama olmaz! Olmamalı...Bedir ilk açıklamasında, “Hakkımızda oyunlar oynanıyor” demiş, telefonla bilgi aldıktan sonra kameraların önüne bir daha gelip, mealen, “Çetin Sarıgül eski federasyon tarafından görev verilmeyen bir hakemdi. Yeni federasyon onu kullanıyorsa başka yerlerde kullansın. Erciyes’i yemeye kalkanın boğazında kalırız” ifadelerini kullanmıştı...Fenerbahçe’nin Newcastle deplasmanına da Ulusoy’a muhalif kabul edilen gruptan bir çok insan gitti. Oradan da Fenerbahçe ile birlikte aralıkta genel kurul yapılmak üzere harekete geçildiği dedikoduları geldi. Dedikodu ama ateş olmayan yerden duman çıkmaz!Yasa açık. Delegeler 3’te 1 imza ile federasyon genel kurulunu seçim yaptırmak üzere toplayabilir. Ama bir gerekçe olmalı!“Biz sevmiyoruz, güvenmiyoruz” demek seçimde oy kullanan diğer delegelere saygısızlıktır. Somut, haklı bir gerekçe sunulmalıdır. Zaten 1.5 senede 2 seçim yapıldı. Her sene bir seçim uygulaması yol olur! Bugün 80 imza toplayarak genel kurul çağrısı yapanlar, her zaman 80 imza toplayıp genel kurul yolunu açacak başka delegeler olduğunu unutmamalılar...Zaman genel kurul zamanı değil, sıkıntılara çözüm bulma zamanı...Spor Toto’dan alınan gelirleri artırmak için lobi yapma zamanı...Futbolcuların sosyal güvenlikleri ile ilgili çalışma yapma zamanı...Fenerbahçe ile Kulüpler Birliği arasındaki buzları eritme zamanı...Şike ve kirlilikle mücadele konusunda yasa çalışması yapan Spordan sorumlu Devlet Bakanlığı ile işbirliği, hatta o makamı zorlama zamanı...Gelişme çağlarında yeterli maç oynayamayan gençler ve geniş kadrolarda yer bulamayan profesyoneller için maç organizasyonunun nasıl yapılacağını bulma zamanı...Bunlar hem Haluk Ulusoy’un hem muhaliflerinin hem de bütün kulüplerin sorunu. Haluk Ulusoy için de iş yapma zamanı! Radikal ve kalıcı çözümler üretmenin zamanı...Milli takımın başarısından başka anlatılacak öyküler de olmalı!Sorunlar yerli yerinde duruyor!Biliyorum ki, olağanüstü bir seçim çok kırıcı olacak... Bir kişi elbet seçilir ama herkes çok hırpalanacak. Eğer aralıkta “zayıf gerekçelerle” bir genel kurul yapılırsa bilinsin ki “herkes” kaybeder. Aklınıza kim geliyorsa.Futbolu kirleten çantacılardan, totoculardan, onları kullanan başkanlardan kurtulmanın formülü seçim değil, yasal düzenlemedir!Enayice kartlara en ağır cezaYeni kurallar hakemin egemenliğini iyice pekiştirirken, futbolcuların kaba ve müstehzi itirazlarının da önünü büyük ölçüde kesti.Ama bazı futbolcularımızın alışkanlıkları görüyoruz ki değişmedi. Bu hafta 3 Galatasaray’lı öyle kartlar gördü ki, bu kartların bedelini 4. sarı kartlarından sonra belki kulüpleri de ödeyecek...Hakem Çetin Sarıgül, Orhan’a gösterdiği 2. yanlış sarının ardından tecrübeli oyuncuyu saha dışına gönderirken, “kaptan” Ümit Karan parmağını Sarıgül’ün gözüne gözüne salladı ve hakemi sarı kart göstermeye mahkum etti! İhraç kararı değişmedi!Sarıgül bu kez yanlış bir penaltı kararı verdi. İtirazcıbaşılar Ayhan ve Sabri yine hakemin burnunun dibindeydi. Önce hiçbir şey göstermedi hakem, yanlış yaptı. Oyuncular ceza alanı dışına çıkarken itirazı uzattı da uzattı. Ayhan’ı çağırdı Sarıgül, Sabri de gitti! İkisi de sarı kartı gördü rahatladı... Karar değişmedi!Sonra Sakarya’da kaptan Murat Duman gereksiz yere itirazdan bir sarı gördü... Karar değişmedi!Sonra Fenerbahçe’den Tuncay “topu götürdüğü” oyunun başlamasını geciktirdiği için sarı kartını aldı...Ümit Karan da kaptan, Tuncay da, Murat Duman da! Ya kuralları bilmiyorlar, ya da kaptanlığın verdiği yetkinin sınırlarını...Kulüpler hakemleri suçlamak yerine bu tür enayice kartları cezalandırsa, hakem hataları belki azalmaz ama görüntü kirliliğinden kurtuluruz...