‘’Aziz Yıldırım locayı verseydi‘’
Federasyon Yönetim Kurulu Üyesi Tahir Kıran, zaten doğal olarak protokol tribününde maç seyrediyordu. Gazetemizde yayınlanan fotoğrafı görünce gözlerime inanamadım...Yıldırım’ın istemediği kişilerden Hakan Bilal Kutlualp, Kayserispor maçını başkanın yaklaşık yarım metre arkasından seyrediyordu...Protokol tribününü Gençlik Spor İl Müdürlüğü düzenliyor ve sezon başında spora hizmet etmiş insanlara protokol tribünü giriş kartı dağıtılıyor. Kartı olan, il müdürlüğüne akreditasyonunu yaptırıyor. Parasını verip maça giriyor.Hakan Bilal Kutlualp de bilet için 130 YTL ödemiş...Sadettin Saran’ın da protokol tribünü kartı var...Düşünsenize... Çok hayati bir maç... Fenerbahçe gol atıyor, Aziz Yıldırım sağına bakıyor Sadettin Saran, soluna bakıyor Tahir Kıran, arkasına bakıyor Kutlualp!Bilmiyorum, başkan pişman mıdır bu tabloyu gördükçe ama en iyisi loca vermekmiş galiba...Hem kulüp daha çok kazanır, hem de sinirler daha az yıpranırdı...Orhan Ak’a Ümit’in hakkı helalGalatasaray’ın en kolay kart gören futbolcularından biri olan Orhan, hakemin iki hatalı sarı kartı nedeniyle ihraç edildi. Galatasaray o kartlar yüzünden maçı kaybedebilirdi. Çok şanslıydı.İki sarı kart pozisyonunda da Lazarov sahnedeydi. İki artistik düşüşle Orhan’ı soyunma odasına gönderdi... Maçtan sonra soğukkanlı bir şekilde konuşan Orhan, Galatasaray puan kaybetseydi kimbilir ne derdi?Geriye dönüp birlikte hatırlayalım...Vestel maçının son dakikaları... Ümit Bozkurt Orhan’a, Orhan’ın Erciyes maçında ikinci sarı kart gördüğü pozisyondaki kadar faul yapıyor, Orhan balıklama uçuyor. Kazanılan penaltı Galatasaray’a 1 puan kazandırıyor, belki de şu an farkın 11 olmayıp 8 puanda kalmasını sağlıyordu... (Gerçi o maçta Cem Papila ve yardımcıları Sarı-Kırmızılılar aleyhine çok hata yaptı ama konu başka)Hikaye şu: Sivas’tan dönen Vestel’li futbolcularla, Galatasaraylılar Kayseri Hilton’da kalıyor. Vestel’li Ümit asansörde Ümit Karan, Orhan, Mondragon, Necati ile rastlaşıyor. Orhan Ak, Ümit Bozkurt’a, “Hakkını helal et abi. Ben de televizyonda gördüm, nasıl da atmışım kendimi, gerçekten özür dilerim” diyor. Ümit de hakkını helal ediyor... Pişkin pişkin davrananları da biliriz, onun için bu “gerçekten özür” güzel...Kazanmak uğruna her şeyin mubah görülmediği bir futbol düzenine kavuşmayı hayal ederken, Orhan da, Lazarov da, tüm profesyoneller de “ilahi adaletin” yine o yeşil çimler üzerinde tecelli edeceğini unutmamalı!Sonradan helallik almak yerine, sahada adam gibi davranmalı. Her koşulda!Toplu küfür yasak tek tek serbest mi?Ümit Kayıhan’ın istifası hepimizi şaşırttı. 3-1 kazandıkları maç sonrası, “Kaybediyoruz küfür yiyoruz, berabere kalıyoruz küfür yiyoruz, kazanıyoruz küfür yiyoruz” deyip görevi bıraktı.Ümit hocayla konuştum. Detay vermedi ama KOSTAD isimli taraftar grubunu ayırmak gerektiğini, çünkü onların takımı her koşulda desteklediğini belirtip, “Bir de yönlendirildiğini düşündüğüm taraftarlar var. Numaralı tribünde ve yedek kulübesinin arkasında oturuyorlar, kulübedekilere, ısınanlara, giren ve çıkan oyunculara, bana durmadan küfrediyorlar. Bu çirkinliğe 'dur' demek için yaptım” dedi.Bugün eşyalarını toplamak için İzmit’e gidiyor, ama yönetimin ısrar etmesi halinde "hayır" diyemeyeceğini düşünüyorum.Sorun başka. Hocaların değil, küfreden taraftarın gitmesi, değişmesi lazım...O tribünde polis yok mu, emniyet mensupları yok mu!Toplu küfrü federasyon cezalandırıyor, ya kişisel küfürler? 5 YTL’ye sınırsız küfür etme hakkı mı kazanıyor taraftar, Kocaeli yönetimi ne yapıyor ne önlem alıyor?Haklı bir istifa...Hocalar değişmesin, yönetimler, emniyettekiler değişsin, küfreden taraftar gitsin...Yoksa, “Şiddetle Mücadele” yasamız, yasayı uygulamak zorunda olanlar tarafından şaka olarak mı değerlendiriliyor?
‘’Celal Doğan yanıltmış‘’
2000-2001 sezonunda Fenerbahçe karşısında şampiyonluğu kaybeden Gaziantepspor’un başkanı Celal Doğan’ın şampiyonluğu kaybediş nedeni olarak Murat Ilgaz’ın taraflı maç yönettiğine dair iddialarına bu sütunlarda yer vermiştim. Doğan, SKY Türk televizyonunda Berfu Haşıoğlu’na konuk olduğumuz programda Fenerbahçe’nin 3-0 gerideyken 4-3 kazandığı maça ilişkin, “Hakem ikinci yarıda 29 düdük çaldı. 27’si Fenerbahçe lehine” demişti.Maçın hakemi Murat Ilgaz zarif bir maille Celal Doğan’ın verdiği bilgilerin yanlış olduğunu belirtirken, maçın ikinci yarı CD’sini de gönderdi. İzledim. Murat Ilgaz Fenerbahçe’nin 4 gol atarak maçı çevirdiği ikinci devresinde Fenerbahçe lehine 7 tane faule hükmederken, Gaziantep lehine de 7 düdük çalmış. Fenerbahçe’nin 6 atağını ofsaytla keserken Fenerbahçe’nin 4 atağı da aynı nedenden durdurulmuş. Celal başkanın verdiği istatistiki bilgi gerçekleri yansıtmıyor. Maçı hakem gözlemcisi gibi seyrettim. Hakemlerin çaldığı değil, çalmadığı düdükler maç üzerinde etkilidir. Ilgaz, Fatih’e yapılan 3, toplam 5 faule düdük çalmazken, Fenerbahçe aleyhine de 3 karar vermiş.Maçın kırılma anları skor 3-0’ken Fatih’in Rüştü’yle karşı karşıya kalıp, kaçırdığı pozisyon. Skor 3-3’ken Mustafa Şahintürk’ün Rüştü’ye topu teslim ettiği bir başka pozisyon... Bana göre Murat Ilgaz’ın iki tarafa yaptığı 8 hata, ilk golde Revivo’ya kafasıyla asist yapan Antepli futbolcunun hatasından, Rapajç’in attığı ikinci golde topu ıskalayan Erhan Albayrak’ın yaptığı hatadan da daha önemsiz. Maçı bu gözle seyredersek Celal Doğan’ın görüşüne katılmak güç. Murat Ilgaz’a bu maçla ilgili cevap hakkını doğal olarak kullandırdım. Ama sorular bitmiyor. Bu sorunun muhattabı ise dönemin MHK Başkanı Bülent Yavuz... Ilgaz, son 6 haftada Fenerbahçe’nin deplasmanda 4-0 kazandığı Adanaspor, 3-0’dan 4-3 kazandığı Gaziantepspor ve şampiyonun belirlendiği Samsunspor maçlarında görev yapmış. Bir hakemin, şampiyonluk yarışındaki bir takımın son altı haftadaki üç maçına gitmesi normal midir? Formla mı, uğurla mı yoksa ilişkilerle mi ilgilidir?Geçmiş dönemin hesabını kapatmadan, futbolu kirleten insanlardan kurtulmadan, gelecek için fazla ümitli olamayacağız. Bu sorular sorulacak ve doğru cevaplar eninde sonunda mutlaka alınacak...Akbin gitti, kavga bitti mi?Geçen hafta bir menacerin taraftarlarından kendi tesislerinde dayak yediği gerekçesiyle istifa ettiği haberi kimi gazetede yer aldı, kimisinde almadı bile... Ankaragücü’nde 4 sezon forma giymiş, Ankara’da yılın futbolcusu seçilmiş, Hasan Şaş’la birlikte Ankaragücü’nden İstanbul’a transfer olmuş 2 futbolcudan birisi Ayhan Akbin...Nefretin sebebi eski. 1979 yılında Kayserispor’la Ankaragücü 1.Lig’e çıkma maçı oynuyor. Maçın başlarında kafası yarılan Ayhan, kanama durdurulamadığı ve bir tekme sonucu adelesinden sakatlandığı için ikinci yarıda oyundan çıkmak zorunda kalıyor. Kayserispor 1-0 kazanıyor, o zamanki teknik direktör rahmetli Kadri Aytaç, iddiaya göre Ayhan ve 1-2 futbolcuyu şike yapmakla suçluyor. Ankaragücü taraftarı bunu unutmuyor. Bu sezon Cemal Aydın’ın menacer olarak görevlendirdiği Akbin’e taraftarlar kötü davranıyor. Aynı taraftar Ankaragücü yönetimini de durmadan protesto ediyor. Hikmet Karaman göreve geliyor, bir perşembe akşamı taraftarlarla toplantı yapıyor, “Ben görevi kabul ettiysem, takımın 12. oyuncusu olarak sizlere güvenimden kabul ettim. Ocak’ta seçim var. Ocak’a kadar futbolculara sınırsız destek lütfen” diyor. Ertesi gün, 100’ün üzerinde taraftar antrenmana geliyor. Hikmet Karaman’la oyuncular antrenman yaparken Akbin, taraftarlara kendini anlatmaya çalışıyor. Taraftarın 2 tanesi kerhen el sıkışırken, bir üçüncüsü tokalaşmaya değmezsin ama ne yapalım diyor tokalaşıyor. ‘Ben ne yaptım’ diyen Akbin’e, ‘Daha ne yapacaksın. Kabahatini bilmiyor musun? Sevmiyoruz seni. Gideceksin’ diyor. Son derece kötü davranılan menacer, ‘Beni sen mi göndereceksin’ deyince, ‘Tabii ben göndereceğim’ yanıtını alıyor. Aynı anda arkadan önden tekme tokat dayak yiyor. Güvenlikçi onu sahaya kaçırırken Hikmet Karaman antrenmanı durdurmuyor. Oyunculardan bir tanesi kafasını çevirip bakmıyor. Hatta milli futbolculardan birisi ertesi günü, “Abi kabahat sende. Niye onlarla muhabbet ediyorsun ki” diyor, ama Ankaragücü’nün hiçbir yetkilisi kendi tesisinde dayak yiyen profesyoneli için parmağını kıpırdatmıyor. Ayhan Akbin pılını pırtını toplayıp İstanbul’a dönüyor. Kimsenin içi yanmıyor... 2006’da Türk futbolunda 1914’te kurulmuş kulüpte bunlar yaşanıyor. Ocak’ta genel kurul var. Taraftarının, tesiste menacerini dövdüğü bir kulüpte Cemal Aydın’ın gitme zamanı gelmiştir. Profesyonelleri taraftara teslim eden bir kulüpte yönetim yok demektir. Yazık...
‘’İtalya'da hakem olmak vardı‘’
Bu hafta yine zam aldılar. Süper Lig'de görev yapan bir orta hakem eskiden bin 8 YTL alıyordu, şimdi yüzde 25 zamla birlikte bin 260 YTL alacak. İkinci Lig'deki orta hakemler 504 YTL düdük çalıyordu, 630 YTL'ye maç yönetecekler. Bu rakamlar dahi çoğumuza çok anlamlı geliyor. Futbol Federasyonu bu rakamlarla dahi 10 trilyonun üstünde bir kaynak harcıyor.Bin 260 YTL... İyi para! Bir de diğer ülkelerde ne ödeniyor diye baktık. Üç ülkede aylık maaş ödemesi var. Hakemler, İspanya'da 366, İngiltere'de 6 bin 858, İtalya'da 4 bin 541 dolar maaş alıyor. Maaşları yetmezmiş gibi hakemlere İngiltere'de maç başına 457, İtalya'da 6 bin 308 dolar ödüyorlar. Yani İtalya'da bir hakemin eline ayda iki kez görev yapması halinde, maç yönetiminden dolayı 12 bin 616 dolar para geçerken, 4 bin 541 dolar da maaşını alıyor. Tekrarlıyorum, inanması gerçekten güç ama gerçek. İtalya Seri A'da iki maç yöneten bir hakemin eline ayda 17 bin 157 dolar geçiyor. Değil hakemlerimizden çoğu profesyonel futbolcumuzdan bile fazla para kazanıyorlar! Yaklaşık 25 bin YTL. İngiltere'de maçlar çarşamba ve pazar oynanıyor. Muhtemelen çok maçta görev yapıyorlar.Üç maç yönetseler bin 371 dolar maç başı ücreti, 6 bin 858 dolar maaşları, ceplerine ayda 8 bin 229 dolar koyuyorlar. Yaklaşık 12 bin 500 YTL... Bazı ülkelerde maaş uygulaması yok ama Fransa'da görev alan hakemler 2 bin 809, Hırvatistan'da bin 954, İspanya'da bin 688, Yunanistan'da bin 74 dolar kazanıyorlar. Elbette bu rakamlar Avrupalı hakemlerle Türk hakemler arasında uçurumu ortaya koyuyor ama kendi özelimizde, ülkede işşizliz oranının yüzde 8, askeri ücretin de 380 YTL net olduğu unutmamak lazım. Hakemlerimizi eleştirirken aldıkları paradan yola çıkmak bu gerçekten hareketle ucuzluk olur. Hakemlerimizi sadece teknik yetersizlikleriyle eleştirme zamanıdır...
‘’Oynamak lazım‘’
Büyüklerin arasında dengesizlik yaratan kararlar eleştirilmiştir de, büyüklerin küçükleri iktidar eliyle ezmesi hakkı yenilenler dışında kimsenin umrunda olmamıştır.Vestel kendi başkanının, hocasının bile başlangıçta planlamadığı, beklemediği bir noktada. Bütçesi 40 - 50 milyon dolarlarla ölçülen rakiplerinin hepsini uzak ara yaptı.Ancak şampiyonluk ışığını gördüler, durdular. Avrupa Kupaları’nda oynamayan, milli maçlarda hırpalanmayan kadronun son 2 haftada Sakaryaspor ve Antalyaspor gibi mütevazı ve vasatı dahi aşamayan futbol oynayan rakiplerine karşı ikinci yarılardaki mahkumiyetinin sebebi, fiziksel olamaz. Bütün problem zihinsel. Şimdilik skoru koruma duygusu. Yakında sisteme olan güvensizlik eklenecek. Eklenmemeli...Vestel Manisaspor son 8 haftada yenebileceği 8 rakiple oynayacak. Oynamalı... Oynama tarifi, bizde sadece mücadele etme olarak anlaşılıyor. Sahanın her yerinde basıp, atak sonlandırmalı. Yoksa koruyarak olmaz. Vestel yenebileceği 8 rakiple oynarken, hergün hocalarını gönderme, arkalarında durma beyanlarıyla sallanan rakipleri hem birbirleriyle oynayacak hem de Avrupa Kupaları’nda zorlu 4’er maça çıkacak.Vestel’in kendi limitlerini bile zorlamadan yaşadığı bu çıkış aslında haksız rekabetle senelerce şampiyonluk kazanmış dört büyüklerin kulüp yönetimini bilmediğinin, transferi beceremediğinin, kriz yönetemediğinin altının kalınca çizilmesidir. Gelecekte de dört büyüklerin hegamonyasının sürmesini engellemeyecektir. Ancak iyidir... Gaziantepspor’un, Ersun Yanallı Gençlerbirliği’nin şampiyonluklarının uçup gittiği günlerde de sonuçlar maalesef sadece sahada belirlenmemişti. İki kulüp de direnememiş, kırılmıştı. Yarın öbür gün, Vestel aleyhine de ‘istikrarlı hatalar’ yapılabilir. Teslim olmamak lazım. Yıkılmamak, oyunu futbol kurallarıyla oynamak, futbol oynamak. Yanal’ın takımı 45 dakika skor korumaya çalışan bir ekip olursa, başaramaz. Başaramazsa, Türkiye’deki çarpık futbol düzeni tartışılamaz, düzeltilemez.Vestel ikinci olursa % 99’luk çoğunluk onları yargılamaz. Bu, baskı unsurunu yok etmeye yetecek büyük bir avantaj. Onun için vitesi yükseltip, çevreden etkilenmeyip oynamak gerek. Oynamak. Kendi oyununu oynamak... Keyif alarak oynamak. Kazanan her zaman haklıdır. Ülkemizde de kazanan her zaman haklıdır ama iyi futbol dilencilerinden de ülkemizde milyonlarca mevcuttur. İyi oynamak, kendi oyununu oynamak, ülkemizdeki futbol gerçeklerine teslim olmamamak... Yenilirken de keyif almak, izleyene keyif vermek.Birliğin sorunukarar değil duruşAdı Kulüpler Birliği. Ama hiçbir zaman havuz sisteminin kurulmasındaki gibi birlik olamadılar. Bugün, İddaa gelirlerindeki paylarının arttırılması için ne yapabilecekleri konusunda toplanacaklar ve toplantıdan bir ya da birkaç kararla çıkacaklar. Niyet iyi ama ağlak ifadelerle insanları ya da kurumları şikayet etmek değil. Spor adamlığından aldıkları güçle çözüm üretmek zorundalar. Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı’na kendilerini yok sayamayacakları zarif bir üslup ve hassas bir siyasetle çözüme ortak olmaya zorlamalılar. Kapalı kapılar ardında aldıkları her kararın arkasında durmalılar. İmzalarına rağmen arkasında durmadıkları kararları var. Bu öyle olmamalı. Ama kulüpleri vasıtasıyla üretilen ekonomik değerden pay isterken, ulüfe istiyorlarmış duygusu yaşatılmamalı. 2. ve 3. liglerdeki kulüplerin hakları da kendilerininki gibi korunmalı. Hatta becerebilirlerse, Fenerbahçe de yanlarında olmalı. Fenerbahçe’nin kasım ayında Kulüpler Birliği’nden ihraç edilmesi kimsenin menfaatine değil. Bugün Kulüpler Birliği’nden çıkacak karar, birliğin çapını gösterecek. Birlikten yalnızca federasyon hesabına kulüplerden kesilen % 15’lik payın düzeltilmesi kararı çıkarsa bu birlikten hiçbir şey olmayacağı kesinleşecek.NOT: Öte yandan birliğin ekonomik gelirleri arttırmak adına birlikte hareket etmesini anlıyorum da, şike ve futboldaki kirlilikle mücadele konusunda hiçbir şey yapmamasına tahammül edemiyorum. Onlara, bu sütun aracılığıyla soruyorum: Futbolda kirlilikle mücadele sizin sorunlarınızdan biri midir... İtalya’daki gibi bir yasa için toplanmayı, bakanlara ziyarette bulunmayı ne zaman gündeminize alacaksınız? Yoksa kirlilik rahatsız olduğunuz değil de kullandığınız bir enstrüman mı?
‘’Biraz da futbol konuşalım‘’
Türk futbolunda yaşanan en büyük başarıların başrol oyuncusu. Çünkü golcüsü... Çünkü tarih golcüleri yazar. Hakan, Moldova önünde 4 gol attı, kendisini eleştirenler, kendileri birşey yazmamış gibi, “Hakan kendini eleştirenlere en güzel cevabı verdi” diye yazdı.Ama Hakan, yine herkesi allak bullak etti; “Devam edip, etmeme konusunda kararımı başkanım (Haluk Ulusoy) ve hocamla konuştuktan sonra vereceğim” dedi.Golleriyle konuşulmayı hiç istemiyor. Bunu isteyerek mi yapıyor, istemeyerek mi yapıyor, beceriyor, polemik yaratıyor. Çıkıp söylese ya, “Ben oynamak istemiyorum, yerimi gençlere bırakmak istiyorum.” Hayır öyle demiyor. Çünkü Hakan hep oynamak istiyor ki, doğaldır. Bütün futbolcular oynamak ister.Ne yani; “Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu Hakan Şükür’dür” diyen Haluk Ulusoy, “Tabii evladım haklısın. Eleştiriler çok ağır, bırakma zamanın geldi mi?” diyecek! Hakan, neredeyse son 5 ayda gerçek Hakan kimliğinden o kadar çok uzaktayken, Gökhan Ünal, Halil Altıntop, Ümit Karan gibi alternatifleri hiç kullanmayan Fatih Terim, “Tamamdır Hakan, bırakma zamanın geldi mi?” cevabını verecek! “Sana sahada ihtiyacım var” diye emredecek, Hakan da oynayacak. Ama bu anlamsız ya da arabesk ifadelerin kime ne faydası var.Hakan, hepimizi en azından Milli Takım’da attığı 50 ve Avrupa Kupaları’nda attığı 36, İngiltere ve İtalya’da rakip filelere bıraktığı 11 golle, 97 kez havalara sıçrattı.Biraz da susmak lazım. Sadece sahada konuşmak, gol yapmak, kendisi müsait pozisyondayken son pası iyi yapamayan arkadaşına ya da kardeşine fırça atmamak, kendisini yedek bırakan teknik adamı parçalatmamak, hep büyümek lazım.Öyle bir nefret ve sevgi çemberinde ki, şaşırması doğaldır. Hatta neredeyse sonucunu belirlediği maçın devre arasında kendisiyle baskıların en büyüğünü yaşayan ve kendisine üçüncü evladını vermeyi hazırlanan eşini araması güzeldir. İnsancadır... Ama Hakan, artık yalnızca golcülüğünü, liderliğini konuşturmalıdır. Başkalarının seçimlerini değil.İleride seyircisiz Moldova maçını hatırladığımızda Hakan Şükür’ün 4 golü hepimizin aklına gelecek. Ancak 112. maçına çıkan Rüştü’nün yaptığı kurtarışlar hatırlanmayacak bile. Arda’nın, Gökdeniz’in, Sabri’nin ve Marco’nun üstün performanslarına bakılmayacak. Hamit’in füzeleri hatırlanmayacak. Yıllarca zulüm altında orta yapma yeteneği köreltilmiş, ancak dayanıklılığını hiç düşürmemiş İbrahim Üzülmez’in olağanüstü güzel oyunu, sadece İbrahim’in ailesi ve dostlarının gururu olacak. Milli Takım’da Hakan Abi’si gibi sakat sakat oynayan Gökhan Zan ve tekrar forma bulan Servet belki de hatırlanmayacak. Tarih hep iş bitirenleri yazar.Yaptığı büyük ayıptan sonra yargıladığımız Milli Forma’yı giymemesini önerdiğimiz Gökdeniz’in kendi atabileceği golü Hakan Abi’sine attırmaya çalışması, Hakan, Gökdeniz ve birkaç kişi tarafından belki hatırlanacak, ama eminim çoğunluk hatırlamayacak. Gökdeniz’in yaptığı, Hakan Abi’sine verdiği gol pası değil, 16 yıllık görkemli kariyere saygı duruşuydu. Hakan’ın gollerinde, Tuncay’ın ve Marco’nun coşkuyla gidip, kaptanlarına sarılması sadece hoş bir fotoğraf olarak kalacak. Kimse bunun anlamını sorgulamayacak. Orada çok güzel şeyler oldu, keyfini yaşamalıyız.Maç, Hakan Şükür’ü yaşama döndürme maçı değil, hocanın inandığı futbolcularla finallere gitme maçıydı. Maç, Hakan Şükür’ün medyayla yaptığı bir hesaplaşma değil, Türkiye-Moldova karşılaşmasıydı.Hakan’ın duygusal tepkisi haklı olabilir. O’nun kırılmadık bir rekoru, dolu dolu oynayabilecek iki senesi kaldı. Artık, “Şunu da bir yapayım bak ne söyleyeceğim” duygusundan sıyrılıp, “Ah şu golü de kaçırırsam, yine neler diyecekler?” baskısından kurtulup, keyif alarak oynayacağı, oynatacağı zamandır.Böyle güzel bir markayı polemiklerle hırpalamanın anlamı yok. Buna Hakan Şükür’ün dahi hakkı yok. Biraz da futbol konuşalım...
‘’Bettoni'nin Ferhat'ı‘’
Bettoni’nin Ferhat’ıGeçtiğimiz hafta Tigana ile yaptığımız sohbette, kendisinin “Genç oyuncu keşfetmekte dünyanın tartışılmaz 1 numarası” dediği Bettoni’nin, Gençlerbirliği’nden bir oyuncu önerdiğini öğrenip, yazmıştım.. Tigana’nın, “Bettoni ‘hemen alın’ dedi. Yönetim iyi de para verdi ama alamadık” dediği futbolcunun Ferhat olduğunu öğrendim. Önceki gece A takımda yaptığı antrenmanda seyrettim. Solda oynuyor, çok çabuk, güçlü, tekme atılıyor ama kafasını çevirip bakmıyor bile.Babası Almanya’da, annesi ve kardeşi Konya’da yaşıyor. 2 sene evvel 30 bin YTL bonservis ile Gençlerbirliği’ne gelmiş. Ferhat Kiraz, 18 kez A Genç, 10 kez de B Genç Milli Takım’da oynamış... Tesislerde kalıyor... Futbolla, futbol için...Beşiktaş’ın teklifinden gururlanmış. Ama İlhan Cavcav, kendisine önerilen 500 bin dolara rağmen onu bırakmamış. Oynamayı bekliyor. Biz de bekliyoruz. Kendisini izleyen teknik direktörler, onun için “Futbolcu” diyor.Bakalım, Trezeguet, Vieira, Zidane, Henry gibi futbolcuları bulan Bettoni yanılır mı? Yoksa Türk futbolunun ürettiği değerlerden birisi Ferhat mı olacak? Bence Bettoni yanılmamış. Ama antrenörlerin valizi elinde yaşadığı, 3 maç kaybedince postalandığı bir ülkede ‘Ferhat’ların öğütülmesi o kadar sıradan bir iş ki... Ferhat, hedefini büyük koymuş, “Önce burada oynayacağım, sonra Avrupa’da. Hep çalışacağım” diyor. Ama sabırsızlanıyor.Ankaraspor’un bebekleriMelih Gökçek, “2 sene sonra şampiyon olacağım. Ankaraspor’a final oynatacağım” deyip, oluk oluk para saçmıştı. Büyükler istedi, alamadı, Ankaraspor istediğini aldı. Mehmet Şen ve Aykut Kocaman ile vizyon da değişiyor, Ankaraspor’un geleceği de...Dün de Ankaraspor’un Fenerbahçe maçına hazırlanmak için kendi PAF takımı ile oynadığı karşılaşmadaydım. İki 45’te de farklı kadrolarla oynadı Aykut hoca. İlk devrede farklı bir 10, ikinci devrede farklı bir on.Süper Lig’deki ilk maçını Hakan’a karşı oynayan Ediz, ilk devrede Batak’ın yanında oynadı. 19 yaşında...İlk devreden sıkıldım. Birincisi dengeli, ayağa oynayan, pozisyon vermeyen ama üçüncü bölgeye hiç gitmeyen bir Ankaraspor.İkinci yarı ise takım değişti... Ağabeylerden Devran, Kürşat, Petrous ve Mustafa Yalçınkaya ile gençler sahadaydı; Özer, Murat ve Anıl...Özer’i Galatasaray sınavı ile başlayan periyotta birkaç maç seyrettik. Çok teknik, çabuk, devamlılığı var, adam eksiltiyor, dikine oynuyor. Keçiörengücü’nden transfer edilmiş. Murat’ın altyapısı Almanya’dan. Mehmet Şen, onu bonservis ödemeden Karşıyaka’dan almış. Hangi pozisyonda oynadığını çözemedim. Santrforda görev yapıyor, sırtı dönük top alabiliyor. Yüzünü kolayca kaleye dönüyor. Çerçeveyi buluyor. Sağda da oynuyormuş, solda da. 18 yaşında... Ama bir Anıl var ki, Göztepe’den yetişmiş, abarttığımı sanacaksınız. Koşu stili kötü. Yavaş gibi gözüküyor. Ama topla buluştuğunda inanılmaz işler yapıyor. Çabuk oynuyor. Sahanın her yerini görüyor. Ve top gelmeden ne yapacağına karar vermiş oluyor. Olağanüstü bir pasör. 20 metreden, 30 metreden defansı çaresiz bırakan müthiş paslar atıyor. Biraz daha güçlenir ve defansa yardım etmeyi birazcık öğrenirse, adını herkese ezberletir. Hagi gibi...23 kişilik derin ve zengin bir kadroda, 11’de başlaması zaman alacaktır. Ancak hocaların yukarıda da belirttiğim gibi, 3 haftada gönderildiği bir ülkede ‘Anıl’larla oynamak da yürek ister! Vizyonu olan, sabrı olan yönetici ister! Eğer ki, bu çocuklar maç eksiği çekiyorsa, kendilerini oynatacak bir organizasyon yapan federasyon ister! Sanıyorum, bu dörtlü şanslı dörtlü... Çünkü doğru zamanda doğru yerdeler. Beklemeyi öğrenmeli, çalışmaktan hiç vazgeçmemeliler.Ben, bu ikinci takımı çok sevdim.
‘’Fransa ve İngiltere Federasyon başkanlarına açık mektup‘’
1998’den bu yana hiçbir önemli organizasyona katılamamış İskoçya’yı yenemiyorsanız bu işi bırakmalısınız... Domenech’de ısrar niye! Zaten hoca olsa finalde İtalya’yı güle oynaya yenerdi. Siz oturmuş oradan boş boş bakıyorsunuz. Ya İngiltere’ye ne demeli. Koskoca İngiltere Steve McClaren gibi bir adamın eline verilir mi? 200-300 milyon Euro’luk oyuncularla gariban Makedonya’yı yenemiyorsanız, o adamı orada tutmayacaksınız. İşleri yönetmeyi artık biraz öğrenin. Tamam... Sizin kulüplerinizde hocaları göndermek için 3 sene 4 sene geçmesi gerekir. Ama bu milli takım. Biraz da bize bakın. Süper Lig takımlarımız şimdiden 4 hocayı değiştirdi, 3’ünün kellesi koltukta. Sezon sonuna kadar 15’i değişir. Futbol bu. Top yuvarlak olmaz. Ülke federasyonunun başarısı, futbol ekonomisine yaptığı katkı, adil yönetimle ölçülmez. Milli takımın başarısıyla ölçülür. Üstelik sizler bu başarısızlık için maaş da alıyorsunuz. Sizler için üzülüyoruz. Yetmiyor, kafamızı karıştırıyorsunuz. Makedonya’yı yenemeyen takımın hocası nasıl görevde kalır kardeşim! Bizde kalmaz, kalamaz... Kalırsa da ona ‘hain’ derler. Ya da bir kulübün taraftarı. Buradan bakınca McClaren de dünyanın en önemli futbolcularından David Beckham’ı oynatmıyor, siz kılınızı kıpırdatmıyorsunuz. Kesin gitmesi gerek bu hocanın. Üstelik işi de bilmiyor, adam gibi prim de vermiyorsunuz. Bakın bizim burada, Malta galibiyetine 20, Macaristan zaferine 40 bin dolar prim olduğu konuşuluyor. Sizin milli gelirinizle, sponsorluk geliriniz de bizimkinin 10 katı. Kıyamıyorsunuz paranıza... Versene Makedonya galibiyetine 50 bin dolar, İskoçya galibiyetine 100 bin dolar.İşi bi öğrenseniz, ilerleyeceksiniz. Belki Avrupa Şampiyonu bile olacaksınız ama siz bu kafayla giderseniz, bizim şampiyon olacağımız kupada bizi yalnız bırakacaksınız. Bitmişsiniz siz bitmiş. Gümbür gümbür Türkiye geliyor, haberiniz olsun!O koltuğu dolduramıyorsanız, bir hocayı görevden alamıyorsanız hemen bırakmalısınız.Beckham gibi adam nasıl kadroya alınmaz. Senelerce milli takımı sırtında taşıyan, muz ortalar yapmış Beckham... Günah değil mi çocuğa. Zaten Madrid’de de üstüne oyunlar oynanıyor. Sahip çıksanıza. Hem bu hoca kim oluyor, kariyeri ne... Beckham gibi adamı oynatmayacaksın ha! Siz de saygı göstereceksiniz. Siz çağırıp toplantı da yapmazsınız, “Bak McClaren bence Beckham kararını gözden geçir. O ülkenin gelmiş-geçmiş en büyük futbolcularından biri. Seni yer. Kadronda olsun” diyemezsiniz. Yol göstermiyorsunuz çünkü işi bilmiyorsunuz. Yok yok... Siz hiçbir şey yapmayın hemen istifa edin. Ya da beni dinleyin. Fransa için zaten söyleyecek sözüm yok. Domenech takımı finale taşıdı ama nasıl taşıdı! Tamamen şansa, doğru dürüst bir takım mı eledi! Sen finali kazanamıyorsan orada ne işin var kardeşim. Neyseeeee... Benden bu kadar. Gerisi sizin bileceğiniz iş.Kulüpler Birliği işte şimdi birlikKulüpler Birliği’ni oldum olası eleştirdim. Düzeni değiştirmeyen kulüp çıkarlarını gözetirken, futbolun çıkarlarını gözetmeyen, futbolun menfaatlerini korumayan, sürekli şikayet eden, hiç olmayan bir birlik, birlik anlamı taşımıyordu.Önceki gece Serhat Ulueren’in Telegol’ünde 4 Süper Lig Kulübü’nün başkanı, Kulüpler Birliği’nin birlik olma yolunda adım attığının sinyalini verdi. İddaa’dan aldıkları payın yükselmemesi halinde sahaya çıkmayabileceklerini dahi söylediler.Çıkış noktasında haklılar. Gerçekten yüzde 8’le bu üründen hak ettikleri karşılığı alamıyorlar. Yarın büyük ihtimalle Özhan Canaydın başkanlığında toplanacaklar. Bakalım hangi taleple spor bakanının karşısına çıkacaklar.Haklı bir taleple hazırlanacak radikal bir eylem planıyla tamamlanacak çıkış mutlaka karşılığını bulacaktır.Enteresan şeyler göreceğiz.Kulüpler Birliği’nin fire verip-vermeyeceğini ikinci ve üçüncü lig kulüplerinin haklarının aynı özenle korunup-korunmayacağını, birlik toplantılarına katılmayan Fenerbahçe dışında devletle ilişki içinde olan Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’un nasıl tavır takınacağını merakla bekliyoruz. Biz de fikir jimnastiği yapalım... Fenerbahçe birlik üyesi değil. Diyelim ki, Kulüpler Birliği üyeleri maçlara çıkmama kararı aldı. Fenerbahçe buna uymak zorunda değil. Sahaya çıkarsa ne olacak. Grev kırıcı mı sayılacak yoksa hükmen galibiyetle puan kazandığı için suçlanacak mı... Birliğin, birlik olması için Fenerbahçe’yi muhakkak ve muhakkak yanına alması şart.
‘’Denizlispor'un kulüp lisansı var!‘’
Denizlispor da bu sezon için lisans almayı başarabilenlerden. Ama enteresan... Galatasaray gibi, Fenerbahçe gibi...Nurullah Sağlam, Denizlispor’dan Konyaspor’a gideli 4 ay geçti.Nisan ve mayıs maaşları için anlaşarak ekime çek almış. Çekler karşılıksız!Can Çobanoğlu ocak-şubat maaşları için 31 Temmuz’a çek almış. Karşılığı çıkmış. Mart-nisan için 30 Ağustos’a çek almış, karşılıksızmış. Mayıs, haziran, temmuz, ağustos, eylül maaşları için kasıma çek almış. Onu muhakkak alır...Bence Denizlispor’da mali disiplin henüz sağlanmamış...“Ödeyebilirler” diyerek lisans vermek ne derece doğru tartışılmalı. (Tabii yalnız Ali İpek’i de suçlamamak lazım. Duyuyoruz bazı belediyeler kulüplere oluk oluk para akıtıyorlar, bazıları akıtmıyorlar. Havuz dağılımındaki gibi, burada da bir haksız rekabet var ve Ali İpek bu konuda suçlanamaz. Kulübüne para vermeyen belediye başkanları da. Suçlanacaklar belli: Yasası var!)Müftüoğlu’nun çilesiKuddusi Müftüoğlu’nun Ulusoy tarafından yeniden FIFA kokartıyla ödüllendirilmesi federasyonu sendeletecek bir karar oldu. Ulusoy bu kararıyla hem kendini hem de Müftüoğlu’nu ateşe attı...Mustafa Çulcu ve etap komitesinin Müftüoğlu’nu hangi maçlara göndereceğini bütün kamuoyu merakla bekliyor...Ama ben UEFA kendisine hangi maçlarda görev verecek onu bekliyorum. Çünkü, hakem camiasında Kuddusi Müftüoğlu’nun Avrupa’da yönettiği kötü bir maçtan sonra UEFA yetkililerinin kendisine verdiği mentörü geri çektiği konuşuluyor. Müftüoğlu’nun gelişiminden ümidi kesen yöneticiler o gün de orada, bugün de... Wolker Roth duruyor, Aleks Phonet duruyor. Müftüoğlu yine en baştan başlayacak ve bakalım hangi noktaya çıkacak. Her hatalı kararında federasyon ve Çulcu tartışılacak...Müftüoğlu’nun işi hiç bu kadar zor olmamıştı. Allah yardımcısı olsun...Bütün hakemler FIFA kokartı ister ama sanırım kimse onun yerinde olmak istemez..Doğan’dan 1 trilyonluk riskGaziantepspor eski Başkanı Celal Doğan ve Güvenç Kurtar ile önceki gece Skytürk’te Berfu’nun konuğuyduk. 40 dakikada “Vestel şampiyon olur mu?” “Türk Futbolu nasıl kurtulur” gibi “derin” konularda yorum yaptık. Kurtaramadık. Ama bana ve okurlara çok ilginç iki notum var...Güvenç Kurtar da, Celal Doğan da Vestel’in şampiyon olamayacağını söyledi... Celal Doğan, Fenerbahçe’ye 3-0 galipken 4-3 yenildikleri maçı hatırlatıp, “O maçın 2. yarısında 29 düdük çalındı. 27’si aleyhimize... Ayrıca Antep gibi bir takım şampiyonluk maçına çıkıyor. Tribünde 151 taraftar var. 100’ü Galatasaray’lı, 51’i Antepli. Nasıl şampiyon olacaksın?” dedi. Bir de o sezon Fenerbahçe’nin son maçlarına nedense hep Murat Ilgaz’ın gittiğini belirtti. Ama en iddialı meydan okuması kulisteydi...Ben belediyelerin profesyonel kulüplere yardım etmesine karşı olanlardanım. Doğan’a belediyeden ne kadar kaynak kullandığını sordum. Bilirsiniz ya, hep, “Belediye ihale verdiği iş adamından kulübe zorla bağış alır” denir. Çok sinirlendi ve iddialı bir laf etti.“Bir tek kişi bir ihale sırasında ya da sonra Celal Doğan bana kulübe bağış yaptırttı derse, bir tek işadamı bir tek lira bağış yaptım derse, ona 1 trilyon vereceğim” dedi. “Başkan yapmayın” dedim “yazarım”. “Yaz, sözümün arkasındayım”İşte ben de yazdım. Celal Doğan’ın sorunu...”Özal o gün ölmeseydi, şampiyonduk”Herkes Anadolu takımlarının şampiyonluğu kaçırmasını hakeme, şuna buna bağlar ama Güvenç Kurtar’ın sebebi başka.Kurtar Kocaelispor’dayken son 5 haftaya 1 puan geride girmiş ve sıra rakibi Fenerbahçe ile olan maça gelmişti. Kurtar’ın şampiyonluğu kaçırmasında hakemlerin yanlı tutumlarından, futbol dışı güçlerden bahsedeceğini sanıyorduk. Çünkü, “Saha dışı olaylar çok etkili oluyor” demişti bir dakika önce. Konuyu açarken, hakemlerden ya da kirlilikten bahsetmedi, “Allah rahmet eylesin, çok severdim kendisini ama o gün Turgut Özal öldü ve maç oynanmadı” dedi. “O gün oynasaydık, Fener’i yüzde yüz yener şampiyon olurduk”... Sen çok yaşa Güvenç hoca!