Arama

Popüler aramalar

‘’Hak ettiklerini aldılar‘’

Son 4 maçını kazanan Antalyaspor ve son 2 maçından galibiyetle ayrılan Bursaspor’un mücadelesinde futbola doyacağımızı düşünerek Bursa’ya koşmuştuk. Umduğumuzu bulamadık...Bursaspor, sağ kanadında Hasan Yiğit ile De Souza’nın eksikliğini maç boyu yaşadı. Sağda Veli ve Zafer, hücumda beklenen katkıyı hiç yapamazken, solda da Frasineanu’nun dönmeyişi Volkan’ı kendi yarı sahasında beklemeye mahkum etti. Ev sahibi ekip, 4-2-2-2 gibi oynarken, Antalya’nın 4-1-3-2’lik dizilişi misafire büyük avantaj sağladı. Yeşil-Beyazlı takımda dörtlü defansın önündeki Cumhur ve Sumilikoski’nin stoperlerinin içine gömülmesi, Frasineanu ve Zafer’in oyunun tek yönüne oynaması maçın kontrolünü hep Antalyaspor’a bıraktı.Bursaspor orta saha oyuncularının hücuma samimi koşularla hiç destek vermemesi, Sinan’ı, maç boyu üç Antalyaspor defans oyuncusunun kucağında oynamaya mahkum bıraktı. Burak’ın kaleye sırtı dönükken, orta sahaya pas yapıp, pası alanın tek topla defansın arkasına adam kaçırma taktiği bir kez olsun tutmadı. “Acaba gol gelir mi?” diye düşünülen duran top organizasyonlarında da Frasineanu, hep kendi keyfi için ortaladı!Antalyaspor topu alınca üçlüye döndü... Rakip kaleye 6 kişiyle gitti. Sahada futbola dair en zarif ve gerçek işleri yapan Ali Bilgin ile İlyas’ın teknik üstünlüğü ibreyi Antalya’ya çevirdi. Ancak onlar da çizgiye inip, pozisyon üretmeyi denemedi.İki takımın hocası da önce yenilmemeyi istedi. Yenilmediler... Ceza alanı içinden tek gollük vuruş üretilen, ancak “Bu da kaçar mı?” denecek tek pozisyon olmayan bir 90 dakika seyrettik. Futboldan belki çok memnun kalmadık, ancak sporcular oyun disiplininden hiç kopmadılar. Rakiple ve hakemle uğraşmadılar. Kafaları hep futboldaydı. Bu da birşeydir.Hakem Hüseyin Göçek, maçın 41. dakikasında sarı kart gören Volkan’ı, topa yumruğuyla vurduğunda da, kendisiyle konuştuğunda da atabilirdi. Atmadı... Ancak Levent Kızıl, Volkan’a hiç gereği yokken oyundan atılmış muamelesi yapmalıdır.

03 Mart 2007, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tarihi fark kaçtı‘’

Klasik tertip oyun anlaşıyla sahada yer alan Siyah-Beyazlılar, Ceyhun, Gökdeniz ve Umut’la müthiş hücumlar yapan, ancak gol bulamayan Trabzonspor kalesine 3 kere gitti, 2 golle skoru lehine çevirdi. Bu sezon krizli anlarda bir türlü toparlanamayan Bordo-Mavili futbolcular yenilen ikinci golden sonra öyle dağıldılar ki, Beşiktaş’ın kaybedebileceği aklımdan bile geçmedi. Futbolcuların mağlubiyeti kabul etmeme hakkı var, bir an önce oyuna dönme zorunlulukları var, ama hakem kararına itiraz hakları yok. Ricardinho’nun golüne itirazdan sarı kart görenler Ceyhun ve Umut gibi maça damgasını vuran isimlerdi.Beşiktaşlılar paylaşım, tempo, yardımlaşma, konsantrasyon gibi tüm önemli konularda yine sınıfta kalırken, sürekli “Zamana ihtiyacım var” diyen Ziya Doğan’ın istediği yavaş yavaş oluyor. Bir takım düşünün ki, takıma 40 milyon dolarlık yatırım yapılsın, 2-0 önde gittiği maçta 7 dakikada 3 gol yesin, 3’ünde de kaleci üstüne doğru gelen Trabzonsporlu forvetlerle çaresizce burun buruna kalsın... İlla ki, kutlamak lazım, ama ilerlemeyecek mi?Atanları da elbette kutlamalıyım... Trabzon 15 dakikada 3 attı, son pası ve şutları düzgün atamadığı için kalan 30’da en az 7 tane net gol kaçırdı. Bordo-Mavili futbolcular Beşiktaş’ın aksine çok daha bilinçli organize bir takım görüntüsü verirken, Ayman, Hüseyin ve özellikle İbrahim Üzülmez’in kanadını çok iyi kontrol eden Ferhat, arkadaşlarından biraz daha iyiydi. Selçuk Dereli kritik pozisyonlarda doğru karar verdi, kıdemli yardımcısı ise mükemmeldi.

25 Şubat 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu futbola bir puan ödül gibi‘’

Son 4 haftada 13 gol yiyerek, 4 mağlubiyet alan Yeşil-Siyahlılar, Sarı-Kırmızılı rakiplerine maçın oynanmadan kazanılmayacağını da bir kez daha gösterdiler. Galatasaray yalnızca Song’un cezasına rağmen Gerets’in icadıyla! neredeyse bütün defansı değiştirerek oynadı. Song yoktu, Tolga vardı ama uzun zamandır sakatlık ve benzer sebeplerle oynamayan Ferhat solda, Cihan sağda, Kral en uçtaydı. İki takım da galibiyet ve golü ister gibi başladı. Okan’ın çalışkanlığı, zekası ve yaratıcılığı Galatasaray’ı rakip ceza alanına taşıdı ama net pozisyonları Denizlispor yakaladı. Sol taraftan Ferhat neredeyse hiç hücuma girmezken, bütün oyun üstüne yıkılan Sabri nitelikli pas üretmede son derece başarısızdı. Adriano’nun direkte patlayan kafa şutu, boş kale yerine topu auta yollaması, Cesar’ın Mondragon’da kalan şutları ilk yarıda akılda kalan pozisyonlardı. 4’lü savunmasıyla Galatasaraylılar’a nefes aldırmayan misafir takım, İbrahim Ege ile boğuştu. Yusuf, Adriano ve Cesar’la oyunun tüm üstünlüğünü eline geçirdi. Şüphesiz ki Yusuf en etkili isimdi. Attığı golden çok Sabri ve Tolga’yı arka arkaya 2 kez çalımlayışı, bir sonrasında inamoto’nun içinden geçişi maçın güzel enstanteleriydi. Gerets bütün riskleri aldı, takım geçen seneki gibi 5 hücum, 5 defans oyuncusuyla oynadı. Galatasaray açısından güzel sayılabilecek tek şey; alınan bir puanla liderle farkın kapanması, Ferhat, Arda, Sabri ve Okan gibi Galatasaray altyapısından yetişmiş 4 oyuncuyla sahada yer almasıydı. Buna da tamamen zühürt tesellisi denilebilir. Maç berabere bitti ama kesin olan bir şey var ki Güvenç Kurtar Gerets’i yendi.

24 Şubat 2007, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şahane gol!‘’

Ümit topu doğru koşu yapan İliç’in önüne yuvarladığında, Arda da altı pasa doğru Murat Akyüz’ü de alıp gidiyor, top Ümit’in ayağından çıktığında kaleye 35 metre mesafede olan Hakan Şükür, süzüle süzüle gelen topu mükemmel bir kafa şutu ile ağlara yolluyordu. Hepsi bu. Bütün 90 dakika boyunca yaşanan tek güzellik. Her iki takım da 3 pas yapamadı, kanatları kullanamadı, pozisyon üretemedi.Fenerbahçe’nin bir gün önce 3 puanı kaçırması, yine mucize gözüken şampiyonluk ümidinin alevlenmesini sağlamalı, bu heyecan da Ali Sami Yen’e yayılmalıydı. Ancak Aykut Kocaman’ın cesur 4-3-3’ü teknik anlamda Galatasaray’ı yerle bir etti. Top Sarı-Kırmızılılar’a geçtiğinde Ankaraspor 4-5-1’e dönüyor, Petrous, İliç’e nefes aldırmıyor, Hürriyet ve Özer İnamoto’ya müthiş bir üstünlük sağlıyor; kanatları iyi kapatan Ankaraspor, Galatasaray’ı göbekten oynamaya mahkum ediyordu. Burada Hasan Şaş’ın topa duyduğu büyük aşk ve iki çalım yapmadan topla vedalaşmaması, Sabri’yi oyundan tamamen düşürdü. Gerets ikinci yarıda Ayhan’ı sahaya alıp oyundaki dengeyi sağlamaya çalışsa da Hamilton ve Anıl’ı maça alan Aykut Kocaman oyunu yine kendi kontrollünde tutuyordu. İkinci yarıda Galatasaray tam manasıyla döküldü. Hakan’ın ikramıyla 2. golü yakalayan Sarı-Kırmızılılar, 85. dakikaya kadar kalelerini savunmak dışında hiçbir şey yapamadılar.Galatasaray zengin hücum kadrosuyla her takıma gol yağdırabilir ancak futbol adına doğruları yaparsa; Hakan Şükür ve Ümit Karan’ı kanatlardan gelen toplarla ceza alanında buluşturursa.

28 Ocak 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rakibini yaratan takım‘’

Rakibini yaratan takımVe Galatasaray’ın gayrı ciddi tutumu Erciyesspor’u kendisinin rakibi yaptı.Bildiğiniz gibi Türkiye, maalesef yalnızca 4 şampiyon ve 4 şampiyon adayı üretebilmiş bir Süper Lig’e sahip...Birazcık sağlam ekonomiye sahip bir kaç kulüp 3. lük ya da 4. lük kazandığı zaman kendisini başarılı sayıyor, Anadolu takımları gözünü manevi değeri kadar maddi katkı da sağlayan Türkiye Kupası’na dikiyor... Kayserispor’un da hayali elbette o kupaydı...Galatasaray’ın Fortis Türkiye Kupası’nda Erciyesspor’a karşı takındığı gayrı ciddi tutum ise neredeyse hiç tartışılmadı. Kayserispor, Karşıyaka ve Bursaspor karşısında ideal kadrosuyla mücadele eden Sarı - Kırmızılılar, Erciyesspor deplasmanına ise tüm yabancılarına, Arda ve daha bir kaç as futbolcusuna izin vererek çıkmış, gruptan çıkma şansı neredeyse sıfır olan Erciyes galibiyet bir yana averaj yapmıştı. Erciyesspor bir de Bursaspor’u deplasmanda devirince, favori Kayserispor tek gol averajla kupa dışı kaldı... Galatasaray elbette istediği kadroyla sahaya çıkma hakkına sahip...Tur atlamayı garantiledikten sonra hangi gerekçeyle olursa olsun deplasmana maç günü gitmesi, çıkarttığı kadro haksız rekabete neden olmadı mı?Galatasaray hem prestijini hem maçı, Kayserispor ise Kupa hayali ile birlikte 350 bin dolar daha kazanma şansını kaybetti.Kamuoyu önünde “Galatasaray’ın istediği maçta istediği oyuncuyu oynatma hakkından hareketle” hiç şikayet etmediler.Galatasaray gibi büyüklük sıfatını kazanmış kulüplerin idari kadroları kamu vicdanını rahatsız etmese de, diğer profesyonellerin emeklerini tehlikeye sokacak, spor ruhunu sakatlayacak tasarruflarda bulunmamalı...Bakalım Galatasaray kupa için Erciyes deplasmanına hangi gün gidecek, hangi futbolcularına yer verecek...Bir gün Galatasaray’ın kaderi başka bir sahadaki maça bağlı olduğunda, rakibinin karşısına yedeklerle çıkan, rakibine haksız bir avantaj sağlayan olursa, Galatasaraylı yöneticilerin demeçleri, yorumcuların yorumları nasıl olur tahmin edebiliyorum...Eleştirmeyenler ya da haklı bulanlar konuşma ve başkasını suçlama hakkını kaybetmiştir...Kulüpleri değil oyunun ruhunu ve rekabeti korumak lazım...O maçtaki gayr-ı ciddilik de unutulmayacak!İddaa ve federasyonÖzellikle 2 ve 3. lig kulüpleri için hayati bir değeri olan iddaa durma noktasında...Ciddi bir kaynak yok olmak üzere!Bakan Mehmet Ali Şahin ile federasyon arasındaki sıkıntı da herkesin malumu...Spor Toto Teşkilat Müdürü Bekir Yunus Uçar’ın da Süper Lig kulüpleri, “İddadan gelen payımız artmadığı takdirde maçlara çıkmayabiliriz” ifadesinin ardından, “Pay istiyorsanız, federasyonun sizin paylarınızdan aldığı yüzde 10’dan isteyin” dediği de hafızalarınızdadır...Elbette İddaa için federasyonun yasa çıkartacak hali yok...Ancak bu konuyla ilgili federasyonun tek bir açıklaması, tek bir girişimi olmaz mı?Kulüplerin kapısına kilit vurulma ihtimali var...Bütün kulüplerin seçtiği federasyon 2. ve 3 lig kulüplerini organize edip, konunun ciddiyeti hakkında Türkiye’de bir kamuoyu oluşturmaz mı?Oyunun devamını “Siyaseten” engelleyeceği ileri sürülen ve çözüm ellerinde olan siyasilere gidip baskı yapmaz mı?Konu Mehmet Ali Şahin - Haluk Ulusoy polemiklerinin gölgesinde bırakılamayacak kadar önemlidir...Bu konuda Bakanlar Kurulu’ndan çıkacak bir kararla çözüm isteniyorsa, federasyonun önderliğinde tüm kulüpler başkanlarını, ikinci başkanlarını gerekirse meclise kadar götürmeli, talep sahibi Mehmet Ali Şahin’in elini güçlendirmelidir... Üstelik sorun ve sorumluluk yalnız AKP’nin değil tüm milletvekillerindedir. Herkes üstüne düşeni yapmalıdır... Görev bilinci.Bayrağı da federasyon taşımalıdır... Sorumluluk gereği! Bugün bile geç değil.Biliyoruz ki, yeni bir yasa tasarısı hazırlanmış. Yine eskisi gibi kimseye danışmadan. İsim hakları karşılığı aldıkları payların düşük olduğunu söyleyen kulüplerin görüşleri alınsa, uzlaşma sağlansa ve kulüplerin alacağı paylar, spor toto teşkilatının yapacağı harcamalar, teşkilat yönetim kurulunun inisiyatifine bırakılmasa hoş olmaz mıydı? Eğer varsa ki var, yasa tasarısındaki bu bölümler de tartışılmalıdır.

25 Ocak 2007, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’‘Sarhoş değildim'‘’

‘Sarhoş değildim’Geçtiğimiz hafta hakemlerin üç büyüklerin maçlarında yaptığı hatalar ve ‘Telegol’ programında yaptığı açıklamalarla, eleştirilerin odak noktası haline gelen MHK Başkanı Mustafa Çulcu ile konuştum. Hafta sonunda yaşadığı sıkıntıyı hâlâ üzerinden atamadığı belli olan Başkan, bakın neler söyledi:‘Yol kazası’Sarhoş değildim. Çok sıkıntılı bir hafta geçirmiştim. 4.5 yaşındaki oğlum Utku’nun orta kulak iltihabı bizi çok üzmüştü. Geçtiğimiz çarşamba yaptığımız MHK toplantısında, ‘Hocam ne kadar sinirlisin. Seni hiç böyle görmemiştik’ dahi dediler. Hafta sonu maçları, istediğimiz gibi gitmedi. Uyanarak bağlandığım programda bütün bu moral bozukluğuyla, Cem Papila’nın samimiyetsiz gülüşünü görünce sinirlerimi kontrol edemedim. Hem kendime hem MHK Başkanı koltuğunda oturan birine yakışmayacak açıklamalar yaptım. Futbolseverlerin bunu bir ‘yol kazası’ olarak görmesini diliyorum...Müftüoğlu konusu...Kuddusi Müftüoğlu’nu Galatasaray-Bursaspor maçına verişimizle ilgili tartışmalar bitmeli. Biz MHK olarak, sezon başından beri bir duruş sergiliyoruz. Kulüp yöneticilerinin istemediği hakemleri, hep onların maçlarına verdik. Cüneyt Çakır’ı Galatasaray’a, Cem Papila’yı Trabzonspor’a, Bülent Demirlek’i Fenerbahçe karşılaşmalarına atadık. Trabzonspor Yönetimi; Cem Deda ile ilgili bir açıklama yaptı. Bir hafta sonra, Trabzon maçına verdik. Gaziantepspor Başkanı; Vedat Yüksel ile ilgili açıklama yaptı, bir hafta sonra onların maçına verdik. Sayın Levent Kızıl, Kuddusi Müftüoğlu ile ilgili görüşünü belirtti. Bursaspor karşılaşmasına verdik. Gönül böyle olmasını istemezdi. Ama Bursaspor yakaladığı fırsatların, küçük bir kısmını gole çevirse, Kuddusi bugün konuşulmuyordu bile...Ben MHK Başkanı olarak, hakemlerle yanımda hep MHK üyesi bir arkadaşım varken konuşurum ve söylediğimiz şeyler bellidir; ‘UEFA, FIFA, MHK kurallarına uygun, adil maç yönetin. Pastayı ortadan kesin. Öyle adil olun ki, maç bittiği zaman haksızlığa uğradığını düşünenler, duşunu alıp bir gün geçtikten sonra, ‘Yahuu, biz hakeme kızdık ama iyi maç yönetti. Adildi’ desinler ve hakemliğinize güvensinler...’ Yoksa ‘geçen hafta şu madur oldu’, ‘Bu hafta bu mağdur olmasın’, gibi bir konuşma kim yapabilir!‘Maalesef işimiz zor’Ligin son haftasında diğer maçlara genç hakemleri vermemiz de eleştirildi. Genç hakemi hangi maçlara, ne zaman vereceğiz. Genç hakem, böyle zamanda kazanılır. İkinci yarıda hem şampiyonluk hem düşmeme mücadelesinin çok daha fazla olacağı, kaybedenin ‘Yandım’ diye bağıracağı bir dönemde, genç hakemi vermek daha zor. Maalesef bu hafta bazı genç hakemlerimiz, dinlendirilmelerine sebep olacak maçlar yönettiler. Üzüldük... İkinci yarıda işimiz daha da zor olacak. Üzülerek görüyorum ki, genç hakemlerimiz acımasızca eleştiriliyor, hırpalanıyor. Önünde on beş yıl hakemliği olan çocuklar hiçbir değerleri yokmuş gibi hırpalanıyor... ‘Bunu at, şunu kov, ona düdük çaldırma’ ile hakem nasıl yetiştireceğiz!‘İstifa etmiyorum’‘Bavulumu alır, giderim’ lafı ağızlara sakız oldu... Sözümün arkasındayım. Atamalarıma müdahale olursa, özgür çalışma ortamı olmazsa; giderim... Ama gerçek dışı suçlamalarla istifam istenirse; gitmem. İstifa etmeyeceğim. Gerisi Haluk Ulusoy’un takdiridir. ‘Görevi bırak’ derse, bırakırım...Mehmet Atalay orada mısınız?Fenerbahçe-Ankaragücü maçında yaşananlardan sonra, protokol tribünleri saha gibi... 5149 sayılı Spor Sahalarında Şiddeti Önleme Yasası’nın hazırlayıcısı Mehmet Atalay’a, sorular sormuştuk. Cevap alamadık. Soruları tekrarlıyorum:1.Protokol tribününde bu yaşanan olay da kimler kovuşturmaya uğramıştır?2.Yasa gereğince stadyumlara girme cezası alacak protokol tribünü seyircisi var mıdır, kimlerdir?3.Görevini eksik yapan personel var mıdır? Haklarında herhangi bir işlem yapılmış mıdır?4.Maçın 20. dakikasında binlerce Fenerbahçe taraftarı turnikelerden değil, sahaya açılan itfaiye kapısından içeriye alınmıştır. Bu suç mudur, skandal mıdır, sorumlular hakkında yapacağınız bir işlem var mıdır?

14 Aralık 2006, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’“Uslu söyledi Yıldırım da duydu”‘’

Aydın, protokol tribünlerindeki duruş, oturuş ve stadyum yönetimine dair enteresan açıklamalar yaptı. Muhtemelen Fenerbahçe kanadı olay açısından farklı, kendileri açısından haklı açıklamalar yapacaktır. İşimiz tarihe tanıklık:Maçtan önce bir sıkıntımız, husumet yok. Öpüşerek stada girdik. Maçın tansiyonu ve Fenerbahçe’deki her şey kazanmaya bağlı. Futbolun içindeki kararların aleyhte olması onları çok rahatsız ediyor. Şekip Mosturoğlu gibi mevzuatı çok iyi bilen bir arkadaş dahi yanlış yorumlar yaptı. Protokol bize ait değil. Biz önce 25, sonra ricayla 10 bilet daha aldık ve parasıyla. Yani oradakilerin hiç birinin kim olduğunu bilme şansımız yok. Fenerbahçe de ne kadar aldı bilemiyorum. Bizim düzenleme yetkimiz ortada. Dikkatinizi de çekmiştir. Maçın 20. dakikasında itfaiye ve ambulansın olduğu yerden binlerce insan girdi içeriye. Stadyumdaki seyirci sayısı 49 bin alıyormuş. 10 bini Ankaragücü’ne ayırdık. 1380 Ankaragücülü varmış. 39 bin kişinin varolduğu meydanda, satılan bilet sayısı 27 bin!..Maç başladı. Bir yanımda Aziz Yıldırım, diğer yanımda Güney Deniz Saha Komutanımız oturuyor. 1-2 pozisyonda bağırıyorlar arkadan, “Satılmışlar, satılmış hakemler, başkan hakemleri bunlar satın almışlar, Ulusoy”un adamları” diye. Mahmut’un (Uslu) sesine benzettim. Elimi ağzıma götürüp sakin ol işareti yaptım. Cevap verdi, “Dön ulan önüne!” Millete küfrü nasıl anlatmam lazım. Aziz beye söyledim, bu iş çok sıkıntılı.. Aziz bey de duymuş olacak ki, “Başkan bunları sen üzerine alma, sana söylemiyorlar” cevabı verdi. “Başkan bana söylemiyorlarsa da burası şeref tribünü hepten ayıp” dedim. Aziz bey maçın sonuna doğru “Yahu gel” dedi. Bu kavga ile ilgili bir şey yok. Benim aldığım bilgi “Ceyhun vurduğunda arkadaşlar kalkınca, birileri ayıptır söylemesi el hareketi yaparak “aha gol” demiş. Üniversiteli bir arkadaş, “Çok ağır konuşuyorsunuz” diye uyarmış. Apo dayı (Abdullah Aktuğ) “Susun” diye ileri giderken koruma üstten alta atladığı için Apo dayı yere düşünce 6-7 kişi çullanmış. Biz, “Yapmayın etmeyin” derken giysilerinin sol tarafında Fenerbahçe arması olan birkaç kişi önüne gelene vuruyor... Medya da yanlış haberler yaptı. Apo dayı 65 yaşında ve ömrü boyunca ağzına içki koymamış bir adam. 3-4 gündür vücudu harita gibi, evde yatıyor. Emniyet müdür yardımcısına, “Vuranları alın, bizden karışan varsa onu da alın” dedim, elimle gösterdim ama aldırmaya muvaffak olamadım. “Bunları niye almıyorsunuz” derken, Apo dayıyı yerden kaldıran biri vardı, neredeyse onu alacaklardı. “Hallederiz” dediler, bizi alıp indirdiler. Sanırsınız ki birisi Yunan, birisi Türk. Fenerbahçeliler’i o tarafa, bizi bu tarafa aldılar. Devletin valisi ve büyük bürokratlar o tarafa gittiler. Emniyet müdürü sağ olsun bir ara geldi. Önünde arkasında birer eskort, bizi otele kadar götürdüler...Konuşmalarımı iyi dinlesinler... Fenerbahçe’nin içinde onlara yakışmayan yöneticiler var ama o onların sorunu dedim. Bu olayları kim çıkarttı herkes biliyor. Ama bir iki kişi var bunların tavırları yakışmıyor dedim. Yoksa şeref tribününde şerefsizce işler oluyor deyişim onları bağlamaz. O yöneticiler kavgada yoktu ki!... Apo dayı, Mahmut Uslu o lafı ettiğinde, “Dikkatli konuş, başkanıma konuşuyorsun” demiş, o kadar. Ama kim çıkartmış olayı, Ali Koç’a, Nihat Özdemir’e sorun Trabzon’da ne olmuş, kim ne yapmış, onlar nasıl yatıştırmış olayları anlatırlar. Hep aynı isim çıkıyor karşımıza... Benim orada boksörlerim yoktu!Sıkılmayın, başkaları utansınAşağıdaki demeç Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın’ın Mersin’deki konuşmasından. “Bir spor kulübü başkanı ve sporcu dünyanın hiç bir yerinde aldığı fair play ödülü nedeniyle sıkıntı çekmez. Ezeli rakibimizle yaptığımız ve 6-0 kaybettiğimiz maçta Aziz Yıldırım’ın elini sıktığım için aldığım ödülün ardından çok sıkıntı çektim. Günlerce, “Niye böyle yaptı” tartışmalarını izledik. “Bu ödülü keşke almasaydım” der hale geldim. Şu an internette niye elini sıktın diye tenkit eden 163 bin e posta var...”Arayıp rakamın doğru olup olmadığını sordum, beni İletişim Koordinatörü Sara Koral Aykar’a yönlendirdi. Sara Hanım da mailleri 150 binden sonra saymayı bıraktıklarını, ancak 10 binin üzerinde de fax geldiğini belirtti. “Hiç tebrik gelmedi mi” diye sordum, “Galatasaraylılar’dan hiç” dedi. Ama 2 ya da 3 Fenerbahçeli’den tebrik mesajı gelmiş...Bu ne dramdır yahu... Bir spor adamı spora dair şık bir iş yaptığında böyle bir tepki alır mı?Bu nasıl bir endüstri imiş, spora dair tüm yüksek duyguları kovmuş insanların yüreğinden...163 bin tepki maili. Galatasaray başkanına, büyük kulüp başkanlarına, spor adamlarına, sporculara, spora yakışır bir davranıştan ötürü...Kendi başkanının Aziz Yıldırım’la el sıkışmasından rahatsızlık duyan ve bu tepkiyi yazılı olarak ileten 163 bin Galatasaraylı varsa, ortada dram vardır...Bu 163 bin Galatasaraylı geçen sene yardım kampanyası sırasında karınca kararınca katkıda bulunabilse borçların ciddi bir kısmı belki de ödenmişti!Bu 163 bin Galatasaraylı evlerinde, işyerlerinde Canaydın’ın davranışını taklit etseydi, içselleştirseydi, tribünlerde kavga bitmiş, camialar arasında barış tesis edilmişti. (Tabii Aziz Yıldırım da, Fenerbahçeliler de, Tabii Beşiktaşlılar da, Trabzonsporlular da, diğerleri de)İnşallah ezeli rakip ve gerçekten ebedi dost oldukları günleri de görürüz...

13 Aralık 2006, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Türkiye'de böyle, ama kader değil!‘’

Ankaragücü-Fenerbahçe maçı... Net bir penaltısı verilmeyen Fenerbahçe sezonun en iyi futbollarından birini oynadığı maçta renkdaşını yeniyor, ama protokoldeki olaylar maçın ve güzel futbolun önüne geçiyor...Önce, Fenerbahçe Kongre Üyesi Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın ‘küfür edildiği iddiasıyla’ protokoldeki yerini bırakıp başka bir yerlere gidiyor. Maçın sonuna doğru Mahmut Uslu’ya, “Bu iş burada bitmeyecek” dediği öğreniliyor. Yine aynı dakikalarda Aziz Yıldırım’ın yakın dostu olan Bülent İşcen, Ankaragücü Genel Menaceri Abdullah Aktuğ ile tartışıyor, iş yumruklaşma ile bitiyor. Protokol tribününde! Fenerbahçe üyesi Cemal Aydın maç sonunda verdiği demeçte hiç maçtan bahsetmeden, “Fenerbahçe yönetiminde şerefsizler var” diyor! Bülent İşcen, “Ben katil miyim? Ben Fenerbahçeliyim ve gururluyum” diyor. (İşcen’in ismi daha önce de Newcastle’da yöneticilerle yaşanan tartışmada geçmiş, tartışma başkanın çok sevdiği İlhan Ekşioğlu ve Rahmi Eyüboğlu’nun ‘işlerinin yoğunluğu’ sebebiyle istifasıyla son bulmuştu. O başka bir konu...)* * *Başından beri 5149 sayılı yasanın tribünde şiddeti bitirmek açısından yeterli olmayacağını söylemiştik. Temsilci raporlarını okuyup inceleyen Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin ve çok iyi bir yasa hazırladıklarını söyleyen GSGM Genel Müdürü Mehmet Atalay, kendi kontrollerindeki protokol tribününde yaşanan olaylarla ilgili bir açıklama yapacaklardır. Kavgaya karışanlara 5149 sayılı yasa gereği bir şey yapıldı mı? Yapılmadıysa neden yapılmadı, yapıldıysa ne yapıldı? Tutuklanan, göz altına alınan, ifadesine başvurulan var mı? Yasayı uygulamayan kamu görevlileri suç işliyor diye kabul edebilir miyiz? Yasa, protokol tribününde dahi uygulanamıyorsa, şiddet biter mi, yöneticiler bizzat şiddeti davet ederken, tribünlerdeki şiddetin biteceğine inanabilir miyiz?Cevabı biliyoruz, ama yine de soruyoruz. Küfür ettiği ileri sürülen yönetici, kendisi açısından haklı sebeplerle yumruklaşan insanlar protokol tribününe ya da stadyumlara girebilecek mi?(Bu arada Fenerbahçe’yi senede 1 kez olsun görmek için stada gelen ve ellerinde biletleri tribüne giremeyen, neden sonra sahadan tribüne geçenler şiddete maruz kalmadı mı? Bu nasıl bir stadyum düzenidir? Bu düzensizliğin sorumlusu kimdir?)* * *Bütün hafta liseliler (liseciler) ile okullu olmayan Galatasaraylı yöneticilerin Gerets kavgasını işledi medya... Yönetimin oluşturulmasından bu kadar zaman geçmesine rağmen hâlâ teknik direktörü tartışıyor ve tartışıp bir fikir etrafında birleşmek yerine, tartışıp, ulaşılan noktada hiç geri adım atmıyorlar. Hocaya hem kamuoyunda hem takımda duyulan saygıyı azaltıyorlar elbirliğiyle. (Hoş hoca da, Song gibi, İliç gibi, Okan gibi sisteminin ve takımın omurgasını oluşturan oyuncuları oynatmayarak sanki gönderilmesine çanak tutacak kararlar veriyor ya, o da başka konu...)Gerets, Adnan Polat’la problemleri olduğunu açıkça ortaya koyarken, “Bir bira içer ya da bir kadeh şampanya, sorunları aşarız” diyor. Sorun ne, anlamıyoruz. Bir teknik adam yöneticisiyle niye tartışmalı olsun ki? Büyük ihtimalle yönetici takımın kadrosuna karışmaya çalışıyordur, hoca da karıştırmamaya... Bir yönetici, çalışanı tarafından alkollü bir barış yemeğine davet ediliyorsa, orada ancak yönetim boşluğundan bahsedilebilir...Ama hiç bir kulüp bu kadar sakız yaptırılmaz ki!* * *Trabzonspor Yönetimi’nde de durum farklı mı! İstanbullu ve Trabzonlu yöneticiler arasındaki görüş ayrılıklarının, uzlaşamamanın, bütünleşememenin acısını çekmiyor mu kulüp? Birbirleriyle zoraki selamlaşanlar, hoca-takım-taraftar üzerinde nasıl pozitif bir etki yaratabilir? 4 gün birlikte hareket ettiler, ligin en az yenilen takımını hem de farklı yendiler. Ama 4 günde sevgi oluşur, çağdaş yönetim ilkeleri yaşama geçer, herkes elele verip yürür mü Trabzon’da?* * *Son 2 senenin belki de en başarılı kulüp başkanı Levent Kızıl, Fenerbahçe-Bursaspor maçından sonra yaptığı ‘doğru’ açıklamaların devamını da önceki gece yaptı. Haklıydı... Kuddusi Müftüoğlu’nun maça atanması hataydı. Müftüoğlu, Kızıl’ın korkularını haklı çıkardı ve maça adını yazdırdı. Kızıl sahada Müftüoğlu’na, “Hesap vereceksiniz” demeseydi doğru olurdu, ama şenlik izleyemediğim Telegol’deymiş. Neredeyse tüm medyanın koruduğu Mustafa Çulcu, onca hatasına rağmen Müftüoğlu’nun, yanlarındaki adamdan (Cem Papila) iyi maç yönettiğini söylemiş. Adam korumak değil ki Çulcu’nun yaptığı, kendini bitirmek!* * *Denizli’de sözüm ona Denizlispor’a gönül vermiş taraftarlar, kendilerinin Süper Lig’de maç seyretmelerini sağlayan Yanal’a hakaret yağdırmaya devam ettiler. Yanal Ankaragücü’ndeyken de, Gençlerbirliği’ndeyken de böyleydi, şimdi de aynı...Denizlispor’dayken de böyleydiler. Yanal, Yusuf’u oynatırken, “Yusuf dışarı, Yanal istifa” diye bağırırlardı... Hiçbir zaman diğer kulüp taraftarları kadar sevmediler hocalarını...Yanal’a hiç gereği ve hiçbir hakları yokken bitmeyen nefretlerini kusmuşlar gene...Yanal’ın o takımıyla sadece lige çıkmamış, Ümit, Yusuf ve Bülent Akın’ın satışından 16-17 milyon dolar kazanmışlardı. O paraları çar çur edip, Denizli’yi borç batağında bırakan yöneticiler, Denizli’de yaşamaya ve el öptürmeye devam ediyorlar.Bu mu adalet...

12 Aralık 2006, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI