‘’Sağır temsilci istemiyoruz!‘’
Yöneticilerimiz bir tek kendilerine edilen küfürlere duyarlı...Rakibe küfür varsa, o stadyumda “küfür yok”!İki hafta önce Sakaryaspor maçından sonra Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın’a bir eleştiri yazısı yazmış, “Hangi taraftara teşekkür ediyorsunuz?” diye sormuştuk... “İyi taraftarla kötü taraftar arasındaki ayrımı yapın, camiaları düşmanlığa sürükleyen küfürlü tezahüratları yapanları stadyumlardan uzaklaştırın. Siz, o küfürbazlar yüzünden kulübün, iyi taraftarın, futbolun, dostluğun zarar görmesine kayıtsız kalamazsınız” demiştik...Sonra evinde Sivas maçını oynadı Sarı- Kırmızılılar. Maç erkenden koptu. Taraftar coştu! Maçtan koptu, bir hafta sonra Saracoğlu Stadı’nda oynanacak maçla ve rakiple ilgili tezahürata başladı. Huşu içinde, üstelik büyük bir katılımla dakikalarca ama dakikalarca küfürlü tezahürat, bayağılık devam etti... Yayıncı kuruluş stadyumdan gelen sesi defalarca kısmak zorunda kaldı.Günler geçti. Disiplin Kurulu kulüplere verilen cezaları açıkladı.Galatasaray’a Sakaryaspor maçında küfürden dolayı değil, “talimatlara aykırı davranışta bulunmak” suçundan 1000 YTL ceza verildi. Sivasspor maçında ise “ceza tayinine yer olmadığına” karar verilmiş.Şimdi niyesini bilmiyoruz. Maçın temsilcileri Hasan Basri Halisçelik ve Veysel Küçük küfürleri raporlarına yazdı mı, yazmadı mı bilmiyoruz... Yazmadılarsa “temsilcilik kurumu” açısından rezalet. Yazdılar ve Disiplin Kurulu cezasız bıraktıysa başka bir rezalet! Yoksa, “Y... ye Fener” lafı küfürlü tezahürat değil de, hoş bir şarkı olarak mı kabul ediliyor? Raporları kendi açılarından haklı sebeplerle açıklamıyorlar ama alemi sersem, futbolseveri sağır mı sanıyorlar?Ne oldu birisi açıklamak zorunda... Hepimiz gördük, hepimiz duyduk. Ve insanlar rahatsızlıklarını yazılarında belirtti. Sonuç: Ceza tayinine gerek olmadığına!Soruyorum:* Temsilci raporlarında küfürlü tezahürat var mı?* Raporlara yazılmadıysa, Türk Futbolu’nda hukukun gücünden mi, gücün hukukundan mı bahsedeceğiz?* Galatasaray, hukuk kurulundan, disiplin kuruluna niye sevkedildi?* Galatasaray’a seyircisiz oynama cezası vermemek amacıyla gerçekler sümenaltı ediliyor denilirse, cevap ne olur?* Olan biten bütün çirkinliklere göz yumulurken, “Tribünde küfürü-şiddeti bitirmek istiyoruz” diyenlere nasıl inanılır?Sağır temsilci de istemiyoruz, bir amaca dönük hizmet eden temsilci de!Küfredenin şikayetçi olmasına gerek yok ki, müracaatı federasyon yapmalı. Çünkü saldırı küfredilen insanlara değil, direkt futbola...Federasyonun tüm birimlerini o maçın kasetini Şansal Büyüka’dan isteyip gereğini yapmaya davet ediyorum... Bir açıklama ve eylem bekliyorum. Temsilciler yazmadıysa onlara güle güle, temsilciler yazıp yetkililer gereğini yapmadıysa o yetkililere güle güle!Görmüyor musunuz, tepeden tırnağa herkesin eyyamı yüzünden futbol gidiyor...(Bu bir Galatasaray aleyhtarı yazı değildir. Kötü örnek örnek olmaz ama bugün Galatasaray’a ceza ver(e)meyenler yarın başkasına ver(e)mez. Futbol için, futbolla eğlenmek için, takımını desteklemek için stadlara gelenler gelmez.)GÜLER MİSİNİZ, AĞLAR MISINIZ?Bir kulüp başkanı öfke içinde bağrıyor maçtan sonra: Kulübü mahvettiniz. Şikeciler! Sizi iyi satın almışlar...Temsilci rapora yazıyor. Disiplinden ceza geliyor. Olay Tahkim’e gidiyor... Tahkim’in kararı: Adı geçen tarafından sarfedilen ve tehevvür (üzüntü) içinde söylendiği anlaşılan sözler bir bütün halinde dikkate alındığında bir takım ağır sözler söylenmekle birlikte bunların belirli bir kişi ve kuruma söylendiği hususunda tam bir belirlilik bulunmadığından, dolayısıyla hakeret fiili bakımından aranması gereken matifiyet unsurunun bulunmadığı anlaşılmakla itirazın kabulüne ve cezanın kaldırılmasına oy birliğiyle karar verilmiştir.İşte bu kadar. Zanlıya sorulmuyor... Bu lafı kime söyledin? Federasyona mı, hakeme mi, kendi oyuncularına mı? Lafın kime söylendiğine bakılmamış, ceza kaldırılmış...Ağır ithamların muhatabı bulunamadığından ceza tayinini yer yok Türk Futbolu’nda. Araştırmacı Tahkim!(Bu öyküyü yandaki yazıyla birlikte değerlendirin, kararınızı verin)
‘’Mondragon: 10 !‘’
Yüreğinin bu kadar büyük olduğunu bilmiyor tahmin ediyorduk, artık biliyoruz.Seromonilerde, atılan yenilen gollerdeki duruşu, sevinişi üzülüşü, hep riyasız hep samimiydi...Isınırken kafasına görmediği yerden tam isabetle yağdırılan petlere rağmen, tribüne dönüp tek bir tepki vermeyen bir adamın adamlığına laf edilebilir mi? Biz bu fotoğrafı ne çok özlemişiz. Böyle soğukkanlı, vakur, sorumluluk duygusu gelişmiş adamlara ne hasretmişiz. Biz rakibini düşman olarak gören, patlamaya hazır kitleleri proveke eden futbolcuları ne çok kanıksamışız...Hilenin daniskasını yapma fırsatı varken, hatta haklı olarak “oynayamam” diyebilecek durumdayken, tenezzül etmeyen, rekabet duygusunu bir yana çoktan bırakıp, düşmanca tavırlar geliştirenleri utandıracak bir duruş sergileyen, 2 oyuncu değiştirmiş takımının 3. değişikliği yaparak zor duruma düşeceğinden endişelenen, bir çok gol yeme riskine rağmen kalesini ve takım arkadaşlarını terk etmeyen Mondragon’a nasıl saygı duyulmaz...Sporculuk ve fair play yaşama ne zenginlik katıyorsa hepsini kazanmış Mondragon...Ezeli rakipler birbirine hakaret eder, birbirlerinin kuyularını kazar, karşısındakilerin her başarısını küçültür lekelerken, Mondragon sporcuların ve derbinin onurunu kurtardı...Mondragon destansı kurtarışlar yapmadı ama “kendini bilmezleri” dahi utandıracak, yıldıracak bir beyefendilik sergiledi...Tribünlerimiz “kendini bilmez” taraftarların canının istediğini yaptığı alanlar olmaya devam ederken, “Taraftarımıza teşekkür ediyoruz” klişeleri de sürüyor... Yöneticiler yalan söylüyor. Onlar kendilerini bilmez taraftarlar değiller...Küfürün ayıp olduğunu da, rakibe bir şey fırlatmanın suç olduğunu da, -futbolu geçtik- kulüplerine zarar verdiğini de biliyorlar... Ama yöneticilerini de tanıyorlar...Egemen taraftar gruplarına yönetimin yol verdiğini de duyuyorlar...Kulüp yönetimlerinin disiplin ya da tahkim kurullarında cezaları bertaraf ettiğini de biliyorlar...Hem haklılar. Bu tür suçlar cezasız kalıyor ve kendileri haklı olarak rövanş alıyor!Galatasaray, Fenerbahçe’ye küfrediyor iğrençlikleri yanına kar kalıyor, Fenerbahçelisi de ediyor...Biliyorlar ki, derbi kazanmak için her kulüp taraftarı benzer bayağılıklara başvuruyor. Aslında yöneticiler de çok rahatsız olmuyor...Yöneticiler isterse bu kirlilik biter...Yöneticiler isterse kapalı kapta bir şey satılmaz.Yöneticiler isterse küfürlü pankartlar tribünde açılmaz!Yöneticiler isterse, futbolu kirletenler statlara alınmaz!Yeter ki istesinler!Futbolu kirlilikten Mondragon kurtaramaz, yöneticiler kurtarır...Mondragon futbolcuların onurunu kurtarır! Şahane bir duruştu...Mondragon durdu, yarın başkaları da duracak... Öbür gün yöneticiler duracak. Öbür gün bakacak federasyon olmuyor, bu gazeteciler durmadan yazıyor, her kirlilik eşit cezalandırılacak...Belki de Türkiye’de bir gün “Ohoo. Eskiden böyle miydi. Derbilerden önce meydan kavgası olur, rakipler kafeslerin içine oturtulur, her stadyumda bir önceki maçtaki pisliklerin rövanşı alınır, maçtan çok olaylar konuşulur, yöneticiler de hiçbir ayrım yapmadan taraftarına teşekkür ederdi” diye anlatılır.Yöneticiler Mondi gibi durursa...Zico-Gerets-Tigana’yı unutmayalımFenerbahçe Stadı’nda Gerets’in alnını yarıp, Belçikalı’nın “nişancı arkadaş” diye espriyle geçiştirdiği holiganlar, Fransız Tigana’yı da gözünden vurmuşlardı. Nişancılıkları da tartışılmaz, kötülükleri de! Trabzon’da Zico’ya çakmak yağdırdılar. Orada da isabet vardı...Bu 3 hoca da beğeniriz, beğenmeyiz dünya markası...Üçünün başına da bu olayların ilk kez geldiğine eminim...Üçü de uluslararası haber ajanslarına konuşsa, dünyanın bir çok gazete ve televizyonunda haber olurlar...Üçü de yalnızca oyunla ilgileniyorlar. Zico zarif bir tebessümle ne yapıyorsunuz der gibi bir baktı, oyuna döndü. Gerets’i kafası kanlı gördük, sadece oyunla ilgiliydi. Keza Tigana da...İsviçre milli maçından sonra utanca boğulmuşken, teknik adam olarak olmasa da kariyerleriyle marka olan bu adamlar Türkiye’yi hırpalamıyorlarsa, teşekkür etmeliyiz...Çuvalla da para alsalar, kötü de hocalık yapsalar, buna layık değiller!Sadece bu duruşlarından dolayı ödüllendirilmeliler...Bizi dünyaya utandırmıyorlar!Bir gün bir yabancının bizi “haklı olarak” rezil etmesini istemiyorsak, bu işi onların vicdanına, sağduyusuna bırakmamalıyız...Bir gün yöneticilerimiz Mondi gibi duracak!
‘’Sayın Bakan artık bakmayın‘’
“Son 6 haftayı araştırın” diyordu Aziz Yıldırım. “Araştırın”. Bugüne kadar hangi araştırmadan ne çıktıysa!Bu arada İtalya’da Juventus küme düşürüldü! Dünyanın en çok şampiyonluk kazanan kulüplerinden biri, belki birincisi.Biz futbolu çok seviyoruz.Çapsız başkanlar, şampiyonluk dışında her şeyin başarısızlık olduğunu sanan taraftarlar yarattılar. Başarı için her şeyin mübah olduğunu sandılar.Oysa spor “mertçe” mücadeleyi öğreten, mağlubiyet ya da küme düşmeleri namussuzluk kabul etmemeyi öğreten bir olgu değil miydi?Biz futbolu çok sevmiştik!Gözümüzün önünde binlerce kirlilik anısı yaşandı.Takımlar birbirine göz göre göre yattı. Kimse hiçbir şey yapmadı, yapamadı!Kısır döngü spor adamlarını futbol dünyasından uzaklaştırırken, “sanayici” işadamı yöneticilerin ruhunu sardı, kirletti. Türk sporunda şike ile mücadele için yeni hiçbir yöntem geliştirilmezken, herkes rakibi kendi silahıyla vurmaya çalışıyordu. İnsanları satın almayı, maçları manipule etmeyi, hep kazanmayı sağlayacak yöntemler geliştirdiler.“Fenerbahçe’yi Denizli mi şampiyon yaptı? Ben yaptım” sözü kimin sözüdür? Bu laf öylesine söylenmiş bir şey değildir, yeni kayıtların ışığında.Fenerbahçe’yi Aziz Yıldırım şampiyon yapmıştır da, Ergun Gürsoy ve Adnan Polat’lar aynı yöntem, aynı akılla Galatasaray’ı şampiyon yapmadı mı? Ya da Serdar Bilgili ve Yıldırım Demirören Beşiktaş’ı...Kümede kalanlar, “başarıysa” kendi ölçülerinde, bunu sportif performanslarıyla mı sağladılar, ilişkileriyle mi?“Benim başkanım işini bilir”ler, meydanı niteliksiz, kendini geliştirmeyen, rahatça işine müdahale edilebilen teknik adamlara bırakmadı mı piyasayı? Adına menacer denen, futbolculara ulaşıp, onları nasıl ikna edeceğini bilen çantacılar nasıl da cirit atıyor...Marifet kazanmakta, nasıl olursa olsun!Sadece Gökdeniz’ler yakalandı bu düzende. O da hasbel kader! Yapanların, kışkırtanların, aslan payını kapacakların çoğunun yaşamında bir sıkıntı olmadı bile.“Yasa yapın” dedik, yasa örneklerini koyduk “kıpırdanmadı”. İtalya’da Juventus küme düştü!Sayın Bakan, “Biz de İtalya gibi olmalıyız” demişti. Bence de olmalıyız, ama, yasa yapmak benim işim değil ki! İlk yarı da bitti, bitiyor.Biz de İtalya gibi “herkese eşit mesafede olan bir sistem kurmaz, her kurumu denetlemez, futbol dünyasındaki herkesi dinlemez, kirlileri anında cezalandıracak bir düzen kurmazsak”, kirlilikle mücadele işinde “bir arabulucunun”, “bir şikecinin” yaptığı gizli kayıtlara bel bağlarsak, “körün tuttuğunu öptüğü”, şantajcıların-avantacıların kol gezdiği, futbolun konuşulmadığı, mağlupların asıldığı düzende gerilemeye devam ederiz.Juventus düşürüldü!5 sene önceki kayıtlar önemli ama ya geçen senekiler? Biri, adına aracılık yaptığı kulüp için görüştüğü futbolcuyu kaydetmiş midir acaba?Birkaç hafta evvel Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun Halter Federasyonu için hazırladığı raporda, telefonların dinlenebildiğini öğrendik. Niye, futbolu temizlemek için bu hak kullanılmıyor? “Haberleşme özgürlüğü kutsaldır” hepimiz biliyoruz ama futbol asalaklarının cirit attığı, kirlilik için romanlar yazılan bir düzende başka çare var mı?Telefonlar dinlenir! Futbola dair konuşmaların dışında kalan, “iş ve özel hayata dair olanları” sızdıranlara da anormal büyük cezalar verilir.Arabulucuların ihbarını ya da intikamını beklemekten kurtuluruz.Çaresizliği, zavallılığı kabul etmiyoruz.Çağdaş evrensel bilgi ile hazırlanmış, uygulanabilir yasalar, kamu vicdanını rahatlatacak hem bireysel-hem kurumsal cezalar bizi temiz spora götürecek.Geçen sene hiç mi şike olmadı? Yike pazarlıkları yapılmadı mı? Teşvik primi dağıtan yok mu? Bu sene dahi taraftara bilet dağıtan yok mu? Yoksa, gişede 50 milyona satılan biletleri kapı önünde 25’e verenler “hayırsever” taraftarlar mı?Tepeden tırnağa kirliyiz.Belge bilgi bulmak, kirlilikle mücadele medyadan çok yönetenlerin işi. “Yapsa iyi olur” demiyorum, işi!Maç satın alan yönetici, maç satan kurgulayan futbolcu, rakibe teşvik gönderen yönetici, rakibinden alacağı teşvik için oynayan futbolcu, “işini bilen başkan”, emek hırsızı futbolcular istemiyoruz. Yöneticilerden beslenip stadyumlarda egemenlik kuran taraftarları istemiyoruz! Stadyumlarda dayak istemiyoruz! şike tahkik kurullarının bilgi belgeye ulaşamadığı gerekçesiyle ört bas edilen şikeleri pazarlıkları daha fazla yaşamak istemiyoruz. “Spor; dostluk, barış, kardeşliktir” klişesinden başka spora dair bir duygu geliştirmemiş, kapı önünde başka konuşup, kapı ardında dolap çeviren başkanlar istemiyoruz.Kirletilmiş şampiyonluklar istemiyoruz. Sivrisineklerle uğraşmayan, bataklığı kurutan çözümler istiyor, öneriyoruz. Bu gün o gündür! Yasa istiyoruz, yasa!
‘’Hoşgeldin kaos!‘’
Bu hafta içinde imzalar tamamlanacak, en geç 2 ay içinde yeni bir seçim yapılacak.Futbolumuz açısından tam da ihtiyacımız olan şey!Geçen seçim zamanında da, son seçimde de Türk futbolunun yaşadığı problemler ve çözümleri üzerine hiç kimse kafa patlatmamıştı. Bu sefer de aynı senaryo yaşanacak.İmza toplayanlar, herkesin kabul edebileceği bir aday bulmaya çalışacak. Bu isim, büyük ihtimalle Şenez Erzik olacak. Şenez Erzik, yine büyük ihtimalle arkasında büyük bir destek olsa bile karşısında aday istemeyecek. Ve hatta, siyasi baskılar sebebiyle Genel Kurul yapılıyor iddiasının kendisini yıpratacağı gerekçesiyle teklifi reddedecek.Kulüplerin topladığı imzalarla yapılacak genel kurul, ‘Siyaset futbola karışmadı’ iddialarını sözüm ona güçlendirecek! Önümüzdeki yaklaşık 2 ay boyunca futbolun sorunları masaya yatırılmayacak, federasyondaki iktidar nasıl paylaşılacak, ona bakılacak.Ama Denizlispor Başkanı Ali İpek’in geçen sene söylediği gibi, çantacılar, Türk futbolunun içinde dolaşmaya devam edecek...Bu çantacıları kullanan başkanlar, birer spor adamı muamelesi görecek...Vergilerin yüzde 40’a çıkmasıyla ilgili görüşmelere devam edilmeyecek...İddaa’daki paylaşımla ilgili sıkıntıyı aşmak için hiçbir şey yapılmayacak...Şike ve futbolda kirlilikle mücadele için dört dörtlük bir yasa tartışmaya açılıp, uygulamaya sokulmayacak...Hep patinaj yapacağız, hep “Durun bir bakalım” diyeceğiz ve “Siyaset karıştı mı, karışmadı mı?” gibi ortada cam gibi duran bir gerçeği görmezden geleceğiz.Bakan, “Genel Kurul’u delegeler çağırsın” diyor, rahatsız oluyoruz. Ama aşağı yukarı kulüplerin yarısının başında Belediye Başkanları, Onursal Başkan olarak oturuyor. Görmezden geliyoruz. Belediye başkanları, kulüplere çözümler üretmiyor, adeta onları yönetiyor.Üstelik Belediyeler Yasası’na göre, belediye başkanlarının kulüp başkanlığı yapması da yasak. Ancak, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, federasyon başkanlığı yapmasının önünde engel olmadığını söylerken, bir anlamda Federasyon Başkanlığı’na sıcak baktığını ifade ediyor.Türk futbolunun sorunu başkanı değildir. Kurumsallaşmasıdır. Özerk federasyon ile Bakanlar Kurulu’nun futbol menfaatine birlikte çalışmasıdır. Kuvvetler ayrılığıdır...Şimdi bir seçim yapılacak. 1,5 sene sonra yapılacak seçim için adaylar yine çalışmaya başlayacak. Hep aynı şarkıyı dinleyeceğiz, hep gerileyeceğiz. Bu yüzyılda ilerlememek, gerilemektir.
‘’Hurma'nın isyanı‘’
Ciddi bir yatırım ve dengeli bir kadroyla daha iyisini yapmak istiyorlar, ancak iki hafta önce sütunlarımızda belirttiğimiz gibi hakem kararları yüzünden hakettikleri yerde olamadıklarını düşünüyorlar. Ve artık sinirlerini kontrol edemiyorlar.Hakemlerin verdiği her karar çok önemli... Yanlış çalınan bir düdük ya da verilen hatalı bir karar ligin dengesini alt üst etmeye yetiyor...Baksanıza 5 hafta önce Vestel, Galatasaray’ın 11 puan önündeydi. Şimdi berabereler... Ve lig ikincisi Galatasaray ile ligin sondan ikincisi Sakaryaspor arasındaki fark ise yalnızca 10!Bu açıdan bakınca Kayserililer, otoritelerce kötü oynadıkları yolunda eleştirilseler de hedeflerinden vazgeçmediler!Hakem hataları hep aleyhlerine olduğundan hakemleri gözlemci gibi seyrediyorlar ve sakınan göze hep çöp batıyor!..Galatasaray ve Vestel maçlarının daha başında penaltılarının çalınmayışı, rakip oyuncuların atılmayışı karşılaşmaların ve ligin kaderine etki etmemiş midir? Kayserispor 80 dakika 10 kişiye karşı, üstelik rakip bir kişi eksildiği anda 1-0 öne geçme şansı varken, o iki müsabakadan 6 puan çıkartamaz mıydı?Galatasaray’dan 3 puan çıkartıp, Vestel’den de artı 2 daha alsalar, puanın aslanın ağzında olduğu bir ligde 25 puanla ikinci sıraya kurulacaklardı. Belki hesap böyle olmaz ama kendinizi onların yerine koyarsanız bu tepkiyi haklı görüyorsunuz.. Üstelik onlar 8 maç sayıyor, sonuca etki eden hakem hatalarına ilişkin... Ve onların 4 büyüklerde olduğu gibi hakem kararlarını yargılayan sürekli takipçileri de yok...Başaracaklar, var olacaklar. Başaracaklar, yatırımı artıracaklar. Başaracaklar. transfer teklifi alacaklar. Kaybettiklerinde hakeme sığınmaları, teknik problemleri kaçırıp, gelişmelerine de engel oluyor...Yalnızca adalet istiyorlar...Bir spor adamının, lider figürlerinden birinin bu görüntülerle hatırlanması hoş değil ama dünyalarının futbol olmadığını da hatırlamayıp hoş görmek lazım.Meslek gereği çoluğundan çocuğundan ayrı, bir hafta bir maçı bekleyen, annesi hastanede iyileşmeyi bekleyen profesyonelleri kayırmamalıyız. Anlamaya çalışmalıyız...Kendi hayatlarının figüranı olmak istemiyor insanlar...Tarihin en kötü sezonu4 maç seyrettik hafta sonu. En güzeli Kayserispor-Vestel maçıydı. Goller, ikiye birler, şutlar, penaltılar, topu kaybettiğinde takım halinde savunma, 3. bölgeye hızla gidip gol arama hep bu maçtaydı.Son şampiyon Galatasaray’ın Antalya’daki futbolsuzluğu, Trabzonspor Sivas maçındaki kördövüşü, Fenerbahçe-Beşiktaş maçındaki toplam 4 isabetli şut ve yalnızca mücadele ligdeki kalitenin belgesi olabilir mi?Galatasaray’ın golünü rakip kendi kalesine attı, Balili’nin golünde hakemle birlikte Trabzonspor defansının büyük hatası vardı.Büyükler puantajda hâlâ yukarıda olsa da futbol açısından sürünüyor. Futbol açısından sürünenlerin, rakiplerinin kaliteli futbol oynadığını söylemek nasıl adil olabilir ki... Şu söylenebilir; Anadolu takımları eskisine oranla daha derli toplu oynuyor. Büyükler kadar koşuyor, ikili mücadelelerde eskisi kadar kolay yıkılmıyor. Ama bu oyun kalitesine, maalesef estetik olarak pozisyon olarak tempo olarak yaklaşmıyor...Büyükler hiçbir zaman bu kadar kötü oynamamıştı. Yalnızca futbol açısından değil, puan açısından sürünmeleri de oynadıkları futbola göre adildir. Geçen sene beğenmediğimiz Daum’un Fenerbahçe’si, 12 galibiyet 2 beraberlikle 38 puan toplamış, Galatasaray 10 galibiyet, 2 beraberlikle 32 puan toplamış. 1986-87 yılında 3 puanlık sisteme geçtiğimizden bu yana ligin 14. haftasında hiçbir takım 28 puanla lider olamamış. 1988-89 sezonunda Trabzonspor 28 puanıyla beşinci, 89-90’da Fenerbahçe üçüncü, 90-91’de Trabzon üçüncü, 92-93’de Galatasaray üçüncü sıradalarmış.1996-97 sezonunda ise Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzonspor ve Beşiktaş ilk 4 sıradaymış. En az puanı olan takım 31 puandaymış... Takımların fiziksel olarak dengeye geldiği kesin. Bu dengenin para paylaşımında da sağlanması halinde rekabetin daha da artacağı, 4 büyüklerin bugünleri bile arayacağı kesin. Ancak hocalar, ‘Yarın kovulurum’ kaygısıyla yalnızca puana konsantre olup, tribündekilere futbol keyfi yaşattırmaya çalışmazsa ilerleyemeyeceğimiz de... Aykut Kocaman’ın takımı sürekli berabere kaldığında sanki başarısızmış gibi tarif ediliyor. Aynı futbolla 3 galibiyet alıyor, beşinci sıraya yükseliyor. Aynı futbol oynayıp 3 maçı kaybetse, “Aykut Kocaman başarısız”... Aynı futbolu oynayıp kazandı, “Kocaman başarılı”... Başarı kültürünü de değiştirmemiz, teknik adamları öncelikle oynattığı futbolla değerlendirmemiz hatta kaybederken dahi futbola hizmet edenleri ödüllendirmemiz gerekiyor.Maalesef tablo kötüdür... Futbol Türkiye’de de geriliyor.
‘’Coşkun Hoca'dan inciler...‘’
Gündem bu kadar yoğunken, ‘Günlük’ için gerçek bir futbol adamı, hayatını futbolla geçirmiş Coşkun Özarı’yı seçtik...Coşkun Özarı, herkesin bildiği gibi ‘hocaların hocası’. Bugün Fatih Terim italya karşısında 54. kez milli takımın başında sahaya çıkacak ve Coşkun Hoca’nın rekoruna ortak olacak...Raşit Altun ve ben, bol kahkahalı ve kısa bir söyleşi yaptık. işte hocanın Fatih Terim’le yaşadıkları ve bazı anıları:Erkeksen kırık ayakla oyna!Fatih Terim’i ilk ben oynattım isviçre maçında. Sonra hiç çıkartmadı formayı. Televizyonda kendi söyledi, “Sabaha kadar uyuyamadım. Acaba oynatacak mı, oynatmayacak mı?” diye. O maçta da enteresan bir olay oldu. Takım da, Fatih de çok iyi oynuyordu. Fatih’e bir tekme attılar. Doktorlar gitti, işaret ediyorlar ‘değiştirmek lazım’ diye. Ben de çıkartmak istemiyorum, iyi oynuyor. Koştum, hakikaten kemiği gözüküyor, öyle bir tekme yemiş. Tek göz yatıyor. “Fatih kalk” dedim, “Oyna, sağlam ayakla herkes oynar, erkeksen bu ayakla oyna.” “Oynarım hocam, oynarım” dedi ve oynadı.Teknik direktörlük teklifi!Fatih, Ankaragücü’nün başına geçince, başkanı Oğuz Çarmıklı ona demiş ki “Sen tecrübesizsin, başına bir teknik adam getirelim.” Fatih, “Kabul etmem, giderim” cevabını vermiş. “Hiç kimseyi mi kabul etmezsin?” diye sorunca Fatih, “Bir tek Coşkun Hoca ile çalışırım” demiş. Beni aradı. “Bak oğlum, bana inanır mısın? diye sordum. “Tabii hocam sana inanmayacağım da kime inanacağım?” dedi. Sen de, “Sen bu işi tek başına götürürsün” cevabını verdim. “Sağol hocam” dedi ve başlayış o başlayış...Menderes’in saat hediyesiFutbolcuyken bir kere prim aldım, Macaristan’ı yendiğimizde. Macarlar ingiltere’yi, ingiltere’de perişan etmiş bir takım. Kimsenin aklına yeneceğimiz gelmedi ki. 150 lira aldık... Başbakan Menderes de bizi Ankara’ya davet edip arkasında imzası olan bir saat armağan etmişti.En büyük transfer parasıBiz 1954-55’te Turgay Şeren’le kulübe gittik. 5’er bin lira verdiler. En büyük transfer parası. Paraları cebimize koyduk. En büyük transfer parası iki cebe sığıyordu. Orada 5 bin 250 liraya Playmouth arabalar vardı. Turgay uyanık ya, “Sen bana 250 lira ver, ben sana sonra vereyim.” dedi. Dedim ki, “Yemezler!” Alamadık. O zaman en büyük transfer parasına bir Amerikan arabası alınamıyordu. şimdi cip veriyorlar da futbolcular markasını beğenmiyorlar!Kaloriferle ısındılar!Matrak bir şey anlatayım mı? Fener’in başında eski futbolcu bir antrenör var. Ben de yeni gelmişim. Geldik, ilk maçlarım. Fenerbahçe’yle oynayacağız. Ben sahaya 15-20 dakika önce çıkarttım takımı ısıtıyorum. Fenerbahçeli Basri falan var. Anlatıyorlar bana. Demişler ki, “Abi bak çıktılar ısınıyorlar” o da cevap vermiş, “Salak mısınız, bakın burada kalorifer var!” 1-1 bitmişti o maç.Çaylar fişle verilirdiİlk Hasan Polat zamanında milli takım hocası oldum. Çok kez istifa ettim. Çünkü çaresiz kalıyorduk. Çocuklar iyi otelde kalıyor, biz kötü otelde kalıyorduk. Çünkü tahsisat az geliyor. Yemek listesini ben yapıyorum, Ankara’dan bir tanesini siliyorlar. Sonra çocuklara Ankara’dan bir adam geliyor, birer çay, birer kahve fişi veriyorlar! Bir sefer izmir’de bölge müdürü vardı. Antrenman için maçtan 1 gün önce sahayı vermedi. Biz de kapıyı kırdık girdik içeri.Formayı kim bulmuş ki!O dönemde yok forma-morma, deli misin sen! Bir tane formayı kaybedersen parasını ödersin. Neler çektim ben. Avusturya’yı yendik: 3-1. 30 senelik tarihinde kimse yenememiş. Ben de dedim ki, “Çocuklar iyi bir primi hakettiniz.” Erdal oynuyordu, Dobi Hasan oynuyordu, Beşiktaşlı Necdet oynuyordu. Eskişehirli ismail falan... Federasyon toplandı, dediler ki, “Milli maçta prim olmaz. Vatan meselesi.” Ben de istifa ettim. Bu kez de ben istifa etmeyeyim diye birer kol saati aldık.Madalyasını takmak isterimFatih beni geçecek tabii. Gururlanmaz mıyım onunla? Futbolculuk döneminden beri çok iyi yerlere geldi. Her zaman önünü inikler, saygılı davranır, ben de onu çok severim. Onun için beni geçmesi bana gurur veriyor. Üstelik bir Galatasaraylı’nın geçmesi daha da gururlandırıyor. Hoca olarak 50. milli maçımda bana altın madalya takmışlardı. Eğer imkan olsa federasyon 55. milli maçında Fatih’e madalya verse, inşallah ben takarım...Ayı oynatmak yasaklanınca...İhtilâl oldu biz de kamptayız. O zaman portatif radyolar var. Yürüyüşteyiz. Suphi diye de bir çocuk var. Gökmen’le çekişiyor ama genelde Gökmen oynuyor. istanbul’da general var. Her gün tebliğ yayınlıyor: Işıklar sönecek, gece 10-12 arası şurası kapanacak falan. 6. maddede de işte şöyle bir yasak. Sokaklarda ayı oynatıyorlar. şikayet var. “Bundan sonra ayı oynatmak yasak, cezası da 6 ay!” Birdenbire bu Suphi koştu geldi, “Hocam” dedi, “Yandın!” “Neden?” dedim. “Mecburi” dedi, “Bu hafta beni oynatacaksın.” Dedim ki, “Haydi oradan.” Cevap verdi, “Vallahi-billahi yanarsın hocam bu Gökmen’i oynatırsan. Çünkü ayı oynatmak yasak!” Gökmen’e anlattım, ölüyor gülmekten...
‘’Kime teşekkür başkan‘’
İnanılır gibi değil! Galatasaray taraftarı üçüncü golden sonra ezeli rakip Fenerbahçe'ye büyük bir eğlence içinde 5 dakika, belki 10 dakika küfretti. Fenerbahçe aleyhinde yapılan tezahüratlar her insan için (küfürlü tezahüratı huşu içinde yapanlar dahil) utanç verici. Ali Sami Yen Stadı'nı yüksek bir spor kültürünü yaşatan bir mekan olmaktan çıkarıp, utanç verici bir yere çevirenlere nasıl teşekkür edilir.Farkında olmak lazım! Kötü taraftarın futbola, kulübe, çocuklara zararını görmek lazım. 'Ebedi dostluğun” nasıl sakatlandığını yakalamak lazım.Galatasaray, bu sezon taraftarının davranışları yüzünden birisi ihtar, sekiz kez ceza almış. Buradan dokuzuncusu gelecek. Sarı-Kırmızılılar küfürlü tezahürattan ikinci kez para cezası alacak ve bu rakam yaklaşık 60 milyar olacak. Üçüncü tekrarda teşekkür edilen taraftarlar yüzünden futbolcular seyircisiz oynayacak ve bunda suçlu sadece küfredenler değil, onlara teşekkür edenler de olacak. Kulübün gereksiz yere ödediği para cezası, sınırlı bütçeleriyle kombine alıp 15 gün takımı bekleyen taraftarın üzüntüsü küfredenlerin yanına kar kalacak.Beşiktaş'ı unutmadıkFenerbahçe'ye kaybedilen şampiyonluktan bu yana İnönü Stadı futbolcular için işkence çekilen bir yer olmaya devam ediyor. Beşiktaşlılar genelde kötü oynuyor ama nispeten iyi maçları hep deplasmanda. Çünkü spor yazarlarımız hiç susmadan bağıran, ama yalnızca bağıran taraftarı övmekten vazgeçmiyor. taraftar oyunun ve oyuncunun tansiyonunu yakalayamıyor. Oyuncuların ruhları örselenmiş, ayakları prangalanmış gibi. Kimse sorumluluk almıyor, kimse riske girmiyor, milli sporcular korku yüzünden en basit hareketleri yapamıyor. 'Bu kadar sevgi' herkesi boğar. Her maç tribünlerde üçlü beşli gruplar birbirini yumrukluyor ve bu normal karşılanıyor. Artık karşı tribündekiler diğer tribüne gidip, gruplar halinde kavga ediyorlar. Beşiktaşlılar, Beşiktaşlılar'la kavga ediyorlar! Maçta kavga eden, statta kavga eden taraftarlar her maça da gelmeye devam ediyor. Enteresan. En sağduyulu dostlarımız bile 'taraftar ne yapsın, haklılar' diyor.Stadyuma gidip keyif almanın tek yolu galibiyet ve şampiyonluk değildir, olamaz. Runje'nin de diğer futbolcuların da sorununun teknikten ziyade psikolojik olduğunu düşünüyorum ve Beşiktaşlı taraftarlara soruyorum: Siz onlara destek olmazsanız, kim olacak? Taraftarlık bilet alıp kulübün sahibi gibi davranma hakkını verir mi? Sevginizi nereye bıraktınız?..Sahibinden kelepir şampiyonluk!Bu sezona mutlaka özel bir isim vermek gerekir. Minimum Futbol ya da Kıtlık Sezonu gibi... İzleyenler açısından tarihin maalesef en sıkıcı sezonlarından biri oluyor. Büyüklerin, daha çok taraftara sahip kulüplerin kaybetmesi değil rahatsız eden. Her hafta insanı şaşırtan sonuçlar alınmasının sebebi Anadolu takımlarının önlenemez yükselişi de değil. Büyük kulüplerin çağdaş yöntemlerle yönetilmemesinin sonucu...'Sahibinden kelepir şampiyonluk' diyoruz. Çünkü tarihimizde yalnızca 4 şampiyon çıkartmışız ve hepsi dökülüyor. 3 puanlı sisteme geçilen 86-87 sezonundan bu yana Galatasaray'ın tarihindeki en kötü ikinci başlangıcı... Trabzonspor'un hem 2 puanlı hem de 3 puanlı sistemde en kötü başlangıcı... Beşiktaş'ın 86-87'den beri en kötü üçüncü başlangıcı... Hoş Beşiktaş en kötü 3 başlangıcı da son 3 sezonda yaptı zaten! Fenerbahçe nispeten iyi gözüküyor ama 3 puanlı sistemde bundan daha çok puan topladığı 9 iyi futbol oynadığı onlarca sezon var.Dördünün de aynı anda bu kadar kötü olduğu bir sezon yaşanmamıştı.3 sene evvel Beşiktaş yalnızca zayıf bir ümidi olan Fenerbahçe'ye kaptırmıştı şampiyonluğu. Geçen sene Fenerbahçe, Galatasaray'a ikram etmişti kupayı. Bu sene herkes birbirine bırakıyor.Galatasaray'ın kârlı haftası dendi. Ancak 3 büyük rakibiyle Vestel'in kaybına bakıldı. Oysa geçen haftaki puan cetvelinde ilk 8'de olan 7 takım; Fenerbahçe 2, Vestel 3, Beşiktaş 3, Kayseri 2, Konya 2, Antep 3 ve Denizli 2 puan kaybetti. Dünyanın hiçbir ülkesinde ilk 8'deki 7 takımın birlikte puan kaybettiğini sanmıyorum. Üstelik bu tepedekilerin 5 tanesi puanları sahalarında dağıttı... Büyük futbol ekonomilerinin olduğu ülkelerde bu tablo yaşansa hepimiz, "Normaldir" deriz. Çünkü kulüp ekonomilerinde ve taraftar sayılarında denge var. Bizde böyle bir şeyden bahsetmek mümkün olamayacağına göre futbolun kalitesizliğinden yönetimlerin basiretsizliğinden bahsedip, kısır tartışmaların dışına çıkma zamanıdır. Devrim zamanıdır. Ortada futbol kalmadı. (Türkiye için de Avrupa'nın en kaliteli 5-6 liginden biri deyip yorum yapanlara inanamıyorum.)Umutsuzluk birliğiKulüpler birliği uzun zamandır birlik değil. Öncelikleri de futbol değil. 3 hafta önce İddaa ile ilgili bir gündem yarattılar. 2 hafta önce toplanacaklar, Spor Toto yetkilileriyle görüşecekler ve gelirleri arttırmanın yolunu arayacaklardı. Geçen salıya kaldı... Başkan Özhan Canaydın yurtdışındaydı. Yarına (bugüne) bırakıldı ve bugünkü gündemde iddaa gelirleri yok. Genel kurula gidilsin mi gidilmesin mi, ona bakılacak... Kulüpler Birliği kendi sorunlarına çözüm bulacak! Umudumuz her gün biraz daha kırılıyor.
‘’Kurumsal ilişkiler kişiselleşemez‘’
Galatasaraylılar, Fenerbahçe’nin Seyrantepe konusundaki kendi açılarından “haklı” eleştirilerini, kendi açılarından “haklı” bir iddiayla Sarı-lacivertlilerin stadını “gecekondu” tanımıyla savuşturuyordu...Ne savuşturma ama!Galatasaraylılar böyle dese de, Fenerbahçe Stadı’nda UEFA finali oynatılacak...Saracoğlu olanca görkemiyle yerinde dururken, Sarı Lacivertli yönetim taraftara hizmet ilkesi doğrultusunda Avrupa’da yaklaşık 20 stadyumda olan ısıtma sistemini de hayata geçiriyor...5 aydır süren çalışmaların Aralık’ta bitirilmesi planlanıyor...Stadyumu (taraftarı) ısıtma projesinin maliyeti 1 milyon 270 bin Euro... Yaklaşık 2.5 trilyon lira...Federasyonun tesis fonu adı altında kulüplere “tesis yardımı” kullandırdığı bir fonu var ve Fenerbahçe’nin da bu tesislere bu fondan katkı yapılması yolunda bir başvurusu...Bıçakcı döneminin federasyonu tesis fonundan para dağıtma kriterlerini somutlaştırmış, bir yandan “yakın” kulüplere tesis yardımı adı altında “futbolcu alacaklarının ödenmesi için” para ödenmesinin önüne geçmeye çalışmış, diğer yandan da projenin yüzde ellisini kulübün karşılayacağı bir sistem getirmişti. Yönetmelik değişti. şimdi yetki federasyonda. Federasyon uygun gördüğü takdirde proje bedelinin tamamını da karşılayabilir, yarısını da verebilir, ya da yardım isteğinin reddedebilir... İşte futbol dünyasının küçüklüğünü gösteren bir olay daha...Çünkü, federasyonun tesislerden ve fondan sorumlu yöneticisi Aziz Yıldırım’ın zaman zaman suçladığı, kulüpten ihracı için yapılan başvuru bir hafta sonda Haysiyet Divanı’nda görüşülecek olan üyesi Tahir Kıran!Kıran, “Benim kulüpteki bazı şahıslarla problem yaşadığım düşünülse de böyle bir şey yok. Hiç kimseyle kişisel problemim olmadı olamaz. Federasyon yöneticisi olarak bütün kulüplerimizin menfaati için elimden geleni yapmak zorundayım. Türkiye’de ilk kez yapılan bir proje. Ayrıca Saracoğlu Stadı federasyonumuzun milli takım maçlarında da kullandığı bir stadyum. Fenerbahçe kulübüne yazacağımız bir yazıyla konuya hakim bir yöneticinin bize brifing vermesini isteyeceğim. Aldığım bilgiyi yönetim kuruluna ileteceğim ve karar yönetimden çıkacak” diyor...Başkan Haluk Ulusoy da bilgilerin yetişmesi halinde kararın ilk yönetim kurulu toplantısında alınabileceğini söyledi. ifadeler sıcak ve sağduyulu... Bizim de temennimiz, kişisel problemlerin kurumsal ilişkilerde sorun yaratmaması ve daima ahlaki kararlar alınması...Fenerbahçe yönetimi bu parayı tesis yapmayıp da oyuncuların transfer taksitlerini kapatmak için isteseydi elbette “olmaz” denmeliydi. Ama bu ısıtma sistemi kulübe ciddi kaynak sağlayan taraftarın konforu için isteniyorsa gereği yapılmalıdır.Kulüp tarafından belli bir rakam talep edilmiyor, inisiyatif federasyon yönetimine bırakılıyor. Bir ilk olması gerekçesiyle sonucunu ben de merakla bekliyorum...