MENÜ

İğneyi kendimize Yılmaz Hoca...

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Yılmaz Hoca, “Tigana’dan daha başarısız olunamaz. Bir yerli hoca bu tabloyu tersine çevribelirdi” demiş. Katılıyoruz... Sahip olduğu olanaklar bundan daha iyisini yapabilirdi Fransız teknik adam. Ama “Daum, Fenerbahçe’yi soydu, donunu gömleğini aldı. Ülke puanına bir katkıda bulunmadan gitti” sözlerine muhalefet şerhini koyuyoruz. Hocanın bu yorumu tersten okunursa, Fenerbahçeli yöneticiler kulübü soydurdu. Daum kalitesindeki, Tigana kalitesindeki, hatta Zico şöhretindeki teknik adamların Türkiye’ye geliş fiyatı budur. İki tane Şampiyonlar Ligi Yarı Finali oynamış Tigana’ya, “Yetersiz bir teknik adam” demek için zaman gerekir. Üstelik Tigana, Daum gibi yapmıyor. Tigana, ısrarla Milli Takım düzeyindeki oyuncularımızın pozisyon bilgisinin ‘sıfır’ olduğunu söylüyor. Değiştirebilirse, öğretebilirse o zaman iyi bir hoca olduğunu söyleyebiliriz. Ama yapamazsa, oynatığı iki Şampiyonlar Ligi Yarı Finali için, “Rastlanmıymış” diyebiliriz! Daum’un diğer yabancı hocalardan bir farkı vardı. Onun aklı bir Türk gibi çalışıyor. Ülke puanına yapmadığı katkının, bir kusur olarak önüne sunulmayacağını biliyordu. Avrupa’daki hezimetlerin, Türkiye Ligi’nde hafif sıklet rakiplerle yapılan yarıştan sonra kazanılan bir kupayla unutulacağını, yönetenler açısından da, taraftar açısında da önemli olanın oyuncu yetiştirmek değil, içeride şov yapmak olduğunu biliyordu. Oyunu, Türkler’in kuralına göre oynadı. Tigana’nın iki Şampiyonlar Ligi Yarı Finali’ni rastlantı olarak görebiliriz. Del Bosque’nin iki Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu’nu da öyle, Türkiye’den kovulduktan sonra yaşamaya devam ettiği başarıları da... Yılmaz Hoca, kendi hocalarımıza yapılan haksızlıkları anlatmış, maalesef yeni bir isim saymamış. Şenol Güneş’in, Fatih Terim’in, Mustafa Denizli’nin, Ersun Yanal’ın, zaman zaman büyük haksızlıklara uğradığı doğru da, yeni nesil Türk antrenörlerinin davranışları, bilgileri, vizyonları, kulüp yöneticilerinin vizyonlarından daha mı gelişmiş. İsimlerini bir çırpıda sayabileceğimiz birçok hoca, kulislerle, siyasi desteklerle iş bulmuyor mu? Bir başka meslektaşı sallantıdayken, aracılarla; “Ben hazırım. Bana bir fırsat verseniz, o takımı uçururum” diye haber yollamıyorlar mı? Bu hocalar bilimsel bilgiyi kullanıyorlar mı? Yılmaz Hoca ve spor bilimiyle birazcık ilgilenenler bilir. Antrenmanlarda polar saat kullanılır. Saat, yanlız süreyi tutmakla yetinmez, nabzı da takip eder. Her futbolcunun eşiği farklıdır ve mesafeye göre değil, yüklenim eşiğine göre antrenman yaptırılır. Kimi futbolcu saatte 8 km hızla koşarken nabzı 150 ile 170 arasındadır, kimisi 10 km hızla... Mühim olan o futbolcunun kendi fiziksel ihtiyaçlarına göre antrenman yapmasıdır. Sergen ile Serkan Balcı’ya aynı ölçüde yüklersiniz, ya Serkan Balcı geriler ya da Sergen Yalçın iflas eder. Sporcu sağlığı ve antrenman bilimi açısından bu kadar elzem bir enstrunmanın kullanılmıyor olması, Türk teknik adamın, sporculara, dolayısıyla kulübe yaptığı bir ihanet değil midir? Yönetici ve hocanın aslında birbirinden farkının olmadığını anlatır bir de örnek verelim. Turkcell Süper Lig kulüplerinden biri... Yönetimin bu saatlerden ve metodlardan haberi yok, hocanın da. Kulüp menaceri alıyor eline polar saat kataloğunu, yönetim kurulu toplantısına giriyor. İşte diyor, “Bunlardan alalım. Şu, şu işimize yarar.” Yönetici hiç bilmiyor, ama öneride bulunuyor; “Polar saat 320 euro. Çok pahalı. 200 dolara Citizen var” O konu orada kapanıyor, o takım sonlarda sürünüyor ve Yılmaz Hoca kendi sahip olduğu bilgiye herkes sahipmişcesine “Türk antrenörleri” diyor, başka birşey demiyor. İğneyi kendinize, çuvaldızı başkasına batırma zamanı gelmedi mi Yılmaz Hoca? Meslektaşının çalıştığı kulübe haber gönderip, “Ben hazırım” diyen Türk teknik adamları ne yapmalı Yılmaz Hoca? Bilimsel bilgiyi kullanmayıp, bir anlamda kendine, sporcusuna, kulübüne, taraftarına ihanet eden teknik adamlara ne yapmalı Yılmaz Hoca? Bütün bunları bilip de, yutkunan senin gibi deneyimli teknik adamlara ne demeli Yılmaz Hoca? İğneyi kendimize...

YORUM YAZ