‘’Nasıl düştüğün değil, nasıl kalktığın önemli!‘’
10 sene öncesini, 2008'i hatırlatmaya, detaylar verip o dönemi, hayal kırıklıklarımızı deşmeye gerek yok.
Evet, hayal kırıklığı... Biz 2008'de Semih Şentürk'le Hırvatları nakavt ettik. Havalara uçtuk, hatta öyle bir uçtuk ki, hala dönemedik dünyaya...
Hangi boyutta yaşıyoruz bilmiyorum. Futbolcusu para için kavga eden, gazeteci döven bir takım olduk. "Kendi adaletimi sağlarım" diyen 'İmparatorlar'ımız oldu...
Neyse... Çok yazdık bunları...
Aynı Hırvatlar bugün Dünya Kupası finalindeler... 3 kere üstüste 120 dakika oynamışlar.
"Ben 3 günde bir maç yapamam, rakip pazar oynadı biz niye cumartesi oynuyoruz" diye ağlayan teknik direktörleri de yoktur muhtemelen...
Zlatko Dalic de yarın basın toplantısında "Biz Fransa'dan bir gün geç oynadık, daha az dinlendik" de demeyecektir.
Bizimkler derdi. "Öldük, bittik, kaç 120 dakika oynadık..."
Tahmin edemiyorum! Zaten Bizimkiler demese, belli muhabir tayfa sorardı, "Hocam bu haksızlık değil mi?" diye...
2008'i geçtim, hatırlayın 1996'yı... Alpay, Vlaovic'i düşürmedi, o gol bizi son saniyede bitirdi. Ama... O dönem "fakir ama gururluyduk" 0 puan, 0 golle mutluyduk. Çünkü umudumuz vardı gelecek için...
Derler ya, "Nasıl düştüğün değil, nasıl yerden kalktığın önemlidir" diye. Hırvatlar Semih'in golünden, o penaltılardan sonra ayağa kalktılar... Biz Arda Turan'da kaldık. Onlar Modric'in, Mandzukic ve Rakitic'in yanına Perisic'i, Brozovic'i, Kovacic'i koydular.
Zaten abileri de Suker, Prosinecki, Boksic, Boban'dı. Bu Hırvatistan, 98'de de Dünya üçüncüsü olmuştu.
Belli ki bu işler parayla olmuyor. Bizim hep övündüğümüz, "yürekle" de olmuyor. Yoksa yüreğin en büyüğü Perisic, Subasic ve Modric'te zaten var. Hatta bizimkilerden daha da fazla var.
Bizim dünya yıldızlarımız balondu, Hırvatlarınkiler ise gerçek...
‘’1789 Fenerbahçe Devrimi‘’
Fenerbahçe halkı adeta devrim yaptı. Bu seçim biraz da 1789'daki Fransız Devrimi'ne benziyor. Belki de ihtilal demek lazım.
Nasıl 1789'da bıkkın ve fakir halka, okumuş ve zengin burjuva kitlesi önderlik edip, kendisini ülkeden tamamen soyutlamış saraya darbe indirdiyse, Fenerbahçe de bunları yaşadı.
Taraftar umutsuz, üzgün ama ne yapsa olmuyor. Protesto ediyor, 'kombinelerini iptal ederim' tehdidi... '10 sene daha kalırım, her seçime girerim, kazanırım' sözleri...
Malum taraftar grupları tribünleri kapatmış, kendinden olmayanı almıyor. Biletler zaten pahalı... Sportif başarısızlık alışkanlık olmuş, Fenerbahçeli çocuklar kan ağlıyor.
Son tepki stada gitmemek ama Fenerbahçe'sinden uzaklaşmak da kendi kendine verilmiş ceza gibi...
Ali Koç bunları yıktı. Kızgın, ümitsiz, bıkkın halkı arkasına aldı. Kralın sarayından olmayan, halkı bilen ama aynı zamanda güçlü bir figür olarak çıktı, kralı devirdi. Akıldan, efendilikten, küfür etmemekten, gençlikten, sporcu olmaktan bahsetti.
Başarı gelir mi? Şampiyon olunur mu? Bilinmez... Ama... Fenerbahçe Cumhuriyeti'nde artık (en azından 3 sene için) "eşitlik, kardeşlik, özgürlük" olacak.
‘’Sayın Aykut Kocaman; Kadıköy boş, Belgrad dolu! Sizce neden?‘’
Zico'nun gönderildiği gün... "Bu takım yürüye yürüye şampiyon olmalıydı" demişti Aziz Yıldırım. Ersun Yanal dönemi dışında yürüye yürüye bir daha hiç şampiyon olamadı Fenerbahçe.
2006'da Daum gönderilmeseydi bundan kötü olur muydu Fenerbahçe? Ne olurdu bir hocada ısrar edilseydi?Seni 3 sende 2 kez şampiyon yapan hocada...
Abdoulaye Ba vardı mesela... Niye geldi, niye gitti? Nani'yi hatırlayan? Vitor Pereira ne yapıyor şimdi? Van Persie sakatmış... MIŞ! Karavaev vardı, Karavaev... Volkan Şen hala ağlıyor mu? Dick Advocaat Hollanda'da küme düşmüş. Rahmetli Aragones'ten Josico'ya... Ne paralar harcandı, neler yapıldı...
Ve bunun sorumlusu tribünleri boş bırakan taraftar öyle mi? 3-10 Temmuz'da "Atış serbest" denilen taraftar...
İsmail Kartal'ın ne eksiği vardı mesela Vitor Pereira'dan? Onun da yıldızlar topluluğu Fenerbahçe'yi çalıştırmak hakkı değil miydi? Ki otobüsüne kurşun sıkıldıktan sonra gönderildi bir de! Bizim çocuk ya!
"Başarı İsmail Kartal'ın, başarısızlık benim" cümlesini hatırlayan? "Ne olacak canım şampiyon olamadıysak" vardı bir de...
Sayın Kocaman, "En çok gol atan takımız" diyor, tebrikler ancak ilk 4 sıranın en çok gol yiyeni de Fenerbahçe!
Konyaspor'a 3-0'dan maçı veriyordu aynı Fenerbahçe! Kaçıncı kez bu sene...
Şimdi anlıyor musunuz neden Belgrad dolu da Kadıköy boş!
‘’Fener, Bolu'da yüz kızarttı‘’
Fenerbahçe, Boluspor karşısında adeta “Bizim burada ne işimiz var” dercesine oynadı. Maça hızlı başlayan, Andre Santos liderliğinde sağlı sollu ortalarla oyun üstünlüğünü ele geçiren Bolu, bu çabasının karşılığını 14’te Burak Asan’ın orta sahadan attığı müthiş aşırtma golle aldı: 1-0. Tabii bu golde öne çıkan Volkan’ın büyük hatası da vardı. 25. dakikada savunmanın arkasına sarkan Aatif, skora dengeyi getirdi: 1-1.
İlk yarı 3-1
31’de bu kez sahneye Andres Santos çıktı. Sambacı, eski takım arkadaşı Volkan’ı ceza sahası dışından yaptığı Alex’vari bir vuruşla avladı: 2-1. 45’te Onur Topal, Burak’ı düşürdü, hakem Özgüç Türkalp ‘penaltı’ dedi. Sefa Yılmaz topu ağlara gönderdi: 3-1. Aykut Kocaman, ilk yarıdaki kötü futbolun ardından Fernandao, Giuliano, Valbuena gibi yıldızlarını sahaya sürdü. Ancak değişen bir şey olmadı.
Bolu gol olup yağdı
52. dakikada gelişen Boluspor atağında soldan yapılan ortaya arka direkte düzgün vuruşla tamamlayan Guido Koçer, farkı 3’e çıkarttı: 4-1. 80. dakikada kaleciyle karşı karşıya kalan Fernandao takımını umutlandırdı: 4-2. Ancak 83’te Mutlu Güler, farkı yine artırdı: 5-2. 86. dakikada Fenerbahçe bir şok daha yaşadı, Emre Gültekin fileleri sarstı: 6-2. Milli arayı boş geçmemek için Bolu’ya giden Fenerbahçe, tarihi bir hezimetle İstanbul’a döndü.
‘’Üzgünüm ama meşale devri bitti!‘’
Alev alev yanan tribünler... İç sahayı cehenneme çeviren taraftarlar... Futbolun en önemli unsurlarından biriydi meşale ama 90'lı yıllarda. Çocukluğunu ya da gençliğini o senelerde yaşayanlar, yanan tribünlere gidenler bilir, meşalenin önemini ve verdiği hissiyatı...
Ama...Malesef... Artık bitti... O devir kapandı.
Statlar yenilendi. Herkes olmasa bile stadın yüzde 90'ı koltuklarında oturarak ve bazılarına göre çekirdek "çitleyerek" maç izliyor. Sürekli övdüğümüz Avrupa liglerinde 2-3 istisna dışında durum bu.
Yaşlılar, kadınlar, çocuklar artık statlara daha fazla geliyor.
Artık kale arkası var, açık tribün yok. Dolayısıyla... Üzgünüm ama meşale devri bitti. Kapalı alanda sigara içmek nasıl yasaksa, o dumanla yaşlısına, astımlısına, kalp, damar hastası olana çok ciddi zarar verebilecek o duman da tribünlerde olmamalı.
PSG-Real Madrid maçında güzel gözüküyor. Derbilerde hepimize hala heyecan veriyor ama...
Meşale suç değildir ama devri bitmiştir.
‘’Talisca'ya kadar düşen A Milli Takım ve basınımız!‘’
Atletizm'de ismini bilmediğimiz yabancılar madalya kazanıyor, sevinmiyoruz. Çünkü tanımıyoruz. İzlemiyoruz. Heyecanlanmıyoruz. Neden izleyelim! Yarışanlar para için Ay Yıldız'ı giyiyor.
Talisca'ya kadar düştük
Beşiktaşlı yıldız Talisca'yı Milli Takım'a almak var kafalarda bu zamanlarda.. Nasıl patates ithal ettik bir ara. Şimdi de oyuncu ithal etmeye çalışıyoruz. Talisca kötü oyuncu mu? Kafa vuruyor, şut çekiyor, ceza alanında bitiriciliği mükemmele yakın. İyi futbolcu işte...
Ama adam Türk değil. Vallahi billahi değil! Hani Türk Milli Takımı ya! Türkler oynamalı değil mi bu takımda! En azından bu topraklardan yetişse? O da mı kurtarmıyor! E para da var. Tesis var. 80 milyon nüfus var. O zaman sorun yöneticilerde. Onları Brezilya'dan getirsek? Belki Türk yetiştirirler bize, bizm topraklarımızda...
Mesela Yıldırım Demirören'in yerine Brezilyalı bir Demirören bulalım. Aziz Yıldırım, Mustafa Cengiz ya da Dursun Özbek yerine Brezilyalı başkanlar yönetse... Fikret Orman başkan kısmen başarılı... Onun Brezilyalı'sını bulmaya gerek yok gibi... En azından şu an için... Seyit Mehmet Özkan başkan da kalsın... Dokunmayın.
Ayıptır. "Ay Yıldız" diyoruz, "Türk" diyoruz. Talisca'ya kadar düştük. Aurelio? Nobre? Milli Takım'a seçildiklerinde en azından Türkçe konuşuyorlardı. Neredeyse bizden olmuşlardı. "Peki" dedik ama rahatsız da olmadık değil.
Federasyon başkanı ve hakemler de Brezilya'dan gelsin!
Talisca'yı falan Milli yapmayın. Yapacaksanız da gidin Brezilya'da oyuncu arayın gençleri getirin. Formadan da Ay Yıldız'ı kaldırın. Çok eleştirilen hakemler de Brezilya'dan ya da başka başarılı futbol ülkelerinden gelsin, bu konu da kapansın.
"Dünya böyle artık. Bobby Dixon Türk, Bo McCaleb da Makendon" derseniz, konu zaten kapanmıştır.
‘’Arda Turan ve Ben Arfa'ya gerek var mı?‘’
İkisi de 30 yaşında, ikisi de takımlarında forma giyemiyor. Bu sene 1 dakika bile almadılar.
Ben Arfa PSG'den 10, Arda ise Barcelona'dan yıllık 7 milyon euro kazanıyor.
Beşiktaş geçen sezon devre arasında takıma katılmasından bu yana sol kanadı uçuran Şampiyonlar Ligi'nde ve ligde golleri sıralayan Ryan Babel'i yerinden edecek ve o mevkiye Arda'yı mı koyacak?
Ya da... Mevkileri ve isimleri değiştirebilirsiniz. "Talisca'nın yerine Arda, Quaresma'nın yerine Arda" olarak olasılıkları çoğaltabilirsiniz. Mantıklı mı? Bence hiç değil. Değer mi, denge kolonlarıyla oynamaya, düzeni bozmaya, ligde takılsa da Avrupa'da tıkır tıkır işleyen hücum hattını bozmaya.
Ya Fenerbahçe... Sezon içinde bu kadar badireler atlatılmış, Aykut hoca istifadan dönmüş, Giuliano yerini bulmuş, Valbuena ülkeye ve takıma alışmaya başlamış. Kim gelecek? Fransa Ligi'nde dakikası olmayan yaz kampına bile çağrılmayan Ben Arfa!
10 numaran var, kanattaki hücumcuların iyi. Beğenilmeyen Dirar'a "Sağ bek oyna" diyorsun, çıtını çıkarmıyor. Ne gerek var, zaten zor düzene soktuğun takıma bir de eski günlerinden eser kalmayan bir oyuncu almaya?
İsimlere takımlayın... Arda, Ahmet, Mehmet, Ben Arfa, Balotelli, Sneijder değil konu.
Koskoca bir ilk yarı takımlarında dakika almamış, sadece kondisyonlarını normal seviyeye çekmenin bile haftalar alacağı iki oyuncudan bahsediyoruz. Sakatlık konuşmadık bile.
Gerçekten Arda ve Ben Arfa'ya ihtiyaç var mı? Yoksa yine transfer için transfer mi yapılacak?
‘’Tarık Çamdal'a sahip çıkın‘’
İlk maçı 5-1 kazanmışsın, ikinci maçın önemi belli ki fazla yok. Doğrudur.
Ama... Sahaya çıkan o gençler... Ne yaptılar? Ne oynadılar? Sıfır. Galatasaray oyuncusu bu çocuklar.
Hep moral düzelttik. Senelerce adeta tüm dünyayı kurtaracak mesih! gibi "Yeni Messi geldi" dedik. Recep Niyaz, Cafercan, Özgürcan, Muhammet Demirci... Yok! Yeter! 80 milyonluk ülkeden hiç mi oyuncu çıkmaz. Galatasaray'ın kaptanı Eray İşcan mıdır? Yazıktır. Yok kardeşim, biraz da moralleri bozulsun, belki kafalarda ampul yanar da bir şeyler olur.
Akşam oynayan 3-5 genç oyuncu:
Gökay Güney: 18 yaşında, stoper. Taraftarın 'Niye bu takımda?" dediği Ryan Donk çok daha agresif ve iyi oynadı.
Recep Gül: 17 yaşında. Kanat/forvet. Ne çalım attı. Ne mücadele etti. Öylesine gezdi dolaştı.
Emrah Başsan: Çok da genç değil artık ama... Zaten uzun zamandır yoktu. Kalitesini biliyoruz ama o kadar.
Ali Ülgen: 18 yaşında. Sağ bek. Sonradan oyuna girdi. Niye girdi, bilinmiyor.
Barış Zeren: 18 yaşında. Orta saha. 70'te oyuna girdi. Sahada var mıydı, yok muydu? Yolda görseniz tanır mısınız?
***
Sivas'a karşı kaybetmek sorun değil. Umut yok. Kalmamış. İran'dan patates ithal etti bu ülke, futbolcu yetiştirmesini tabii ki beklemiyoruz! Paralar, primler dağıtılırken ne futbolcusu! Baksana Mehmet abi (Demirkol) paylaştı dün... Tolunay hocamızın 17 yaş altı Milli Takımı'nda kaç oyuncu 1 ocak 2001 doğumlu... Yaşlarını küçültmüşler! Tolunay Kafkas bile kazanmak için bu yollara girmiş. Bakmadınız mı hiç çocukların kafa kağıtlarına? "Haberi yokmuş" falan bilmem ben. Baştaki sorumludur.
Neyse... En azından alttan yetişen gençlerden hayır gelmeyecekse, Tarık Çamdal'a sahip çıkın da verdiğiniz paranın karşılığı olsun.