‘’Hala ne 10 numarası!‘’
Fenerbahçe geçtiğimiz sezon Van Persie ve Nani başta olmak üzere sadece Türkiye'yi değil dünyayı şaşkına çeviren transferler yaptı. Hem Türkiye'nin hem de Avrupa'nın üst düzey oyuncuları kadroya katıldı. Ancak kötü futbol, Pereira'yla futbolcuların anlaşmazlıkları bolluk içinde acı çeken bir takım yarattı ve sezon kupasız şekilde büyük hüsranla bitti.
Bu sezon da saha sonuçları pek iç açıcı değil. Feyenoord maçındaki futbol umut verse de, hala taraftarın takıma güveni az...
İhtiyaç yok...
Ancak televizyonlarda, gazetelerde Fenerbahçe'nin bir 10 numaraya ne kadar ihtiyacı olduğundan, taraftarın bunu beklediğinden bahsediliyor.
Şu kesin; Fenerbahçe'nin hiçbir şekilde 10 numara transferine ihtiyacı yok. Ne Sosa, ne Oscar Romero ne de başka biri...
Artık futbol değişti. Herkes her yere koşmak, hem savunmaya hem hücuma gelmek zorunda... Elinizde Messi ya da Ronaldo'nuz yoksa 10 numara almanız gereksiz.
Transfer değil, somut başarı
Bu kulüp Van Persie ve Nani'yi transfer etmiş, hiçbir başarı elde edilmemiş. Taraftarı bu saatten sonra 10 numara transferi kesmez.
Bu saatten sonra gereken somut başarıdır. O da lig şampiyonluğu hatta çifte kupa şampiyonluğudur. Kupa kazanılmadıkça taraftarın yönetime küslüğü devam edecektir.
‘’Modern statlar mertliği bozdu mu?‘’
Heyecan fırtınası içinde izlediğimiz Beşiktaş-Galatasaray derbisinin ardından en çok konuşulan konulardan bir tanesi Vodafone Arena'da, İnönü Stadı etkisi olmadığıydı. Maç öncesi ve sonrası çalan şarkılar, insanların takımı desteklemek yerine sürekli cep telefonlarıyla fotoğraf çekmesi ya da gol anını yakalayıp sosyal medya hesaplarında yayınlayabilme hırsı ve yarışı tepki çekti.
O tribünler geri gelmeyecek!
Artık kabul edelim. 90'lı yıllar, 90'lı yıllarda kaldı! Geri gelmeyecek. Israr etmenin anlamı yok. Yüzlerce meşalenin yandığı, cehennem hissinin fiziksel olarak yaşatıldığı, konfetilerin havada uçuştuğu, ucuz bilet kavramının olduğu devir sona erdi. Dünya değişiyor. İnsanlar ve futbol da... Milyon euroların harcandığı, spor dalından çok bir sektöre dönüşen futbolda artık o eski, dağınık, isteyenin istediği yere oturduğu, yarı yarıya bölünmüş, samimi hatta özgür! tribünler olmaz, olamaz.
Konsol oyunlarında bile takımların forma sponsorları ödenen paralara göre ya gösteriliyor ya da yok sayılıyor. Bu detay bile kontrol altına alınmış...Böyle bir dünyadayız.
"Canım feda olsun sana"
Takıma destek olmanın da kavramı değişti. "Biricik sevgilim, söyle senden başka kimim var benim", "Canım feda olsun sana" gibi tezahüratlar artık yok. Rakibi, hakemi baskı altına almak ıslıktan, yuhalamaktan, pozisyonu takip edip ona göre tepki vermekten geçiyor. Muslera, Talisca ya da Kjaer... Kimse hakeme ettiğin küfürü ya da senin takımını canını feda edercesine sevdiğini anlamıyor. Umursamıyor da... Ortak dil ıslık ve alkış. Kamerunlu da olsan, Danimarkalı da...
Hayatın gerçeği...
İnsanlar artık sosyal medyadan örgütleniyor. Taraftarın oradan verdiği tepki başkanların sessiz kalmasını, kaçmasını engelliyor. Bazen transfer bile yaptırtıyor. Her şey kaydediliyor. Kanıt olarak sunuluyor. Fatih Terim bile dördüncü hakeme cep telefonundan pozisyonu izletiyor. Hoşumuza gitsin ya da gitmesin hayatın gerçeği bu.
Peki modern statlar mertliği bozdu mu? Hayır! Asla... Mertliğin kuralı değişti. Nasıl artık savaşlarda kılıç kullanılmıyorsa, futbolda da eski adetler kalmadı. Bu devir sinirlerine hakim olabilme, yeri geldiğinde tepki verme, ürün alma, para verme devri... Sesin kısılana kadar bağırmak, takımını ölümüne sevmek malesef karın doyurmuyor!
‘’Dick Advocaat doğru karar mı?‘’
Fenerbahçe, 90'lı yıllardaki aşırı teknik adam sirkülasyonuna son zamanlarda geri döndü. Son 4 senede 4 teknik adam... Şimdi de Dick Advocaat...
10 senede neler görüldü
Peki Advocaat doğru karar mı? Türkiye gibi bir ülkede bunun yaşanmadan anlaşılması maalesef mümkün değil. Fenerbahçe taraftarının özellikle son 10 senede gördükleri göz önüne alındığında kimlerin ne şartlarda gelip, neler başardığı ya da başaramadığı ortada...
Stajyer Zico, Avrupa şampiyonu Aragones
Çok uzaklara gitmeye gerek yok. "Stajyer" denilen Zico, "Bu adam da nereden çıktı?" eleştirisi yapılan Deivid, futbola küsmekten son anda dönen Kezman ve umursamaz Colin Kazım'la Fenerbahçe'ye tarihinin en büyük Avrupa başarısını yaşattı, 70 puanla da olsa 100. yılda şampiyon yaptı. Hem de 2005/2006 sezonu gibi bir depresyonun hemen ardından... Ve yepyeni bir takımla...
Avrupa şampiyonu Aragones ise, İspanya gol kralı Güiza ve yine Zico'nun bıraktığı "sağlam takım" temeline rağmen başarısız oldu. 5 milyon euroya yakın tazminatını aldı ve gitti.
Tarihin en güçlüsünü Pereira yok etti!
Geçen sezon kurulan tarihin "kağıt üstünde" en iyi kadrosunu ise Pereira adeta biçti, yok etti. Kendi vatandaşları bile "Yeter" dedi. Van Persie'den Nani'ye, Kjaer'den Fernandao'ya, Caner'e, Gökhan Gönül'e, Mehmet Topal'a kadar Türkiye'nin en iyi kadrosu ligde 60 gol attı. Bu takım için "Mart'ta şampiyon olur" deniyordu.
Tigana, Skibbe, Rijkaard gençti de ne oldu?
Dick Advocaat şu an için sadece isminin ingilizce karşılığından ötürü yapılan seviyesiz esprilerle anılıyor.
"Çok yaşlı, hedefi kalmadı" deniyor. Pereira örneği unutularak... Yaşlılık, gençlik, tecrübe ya da deneyimsizlik bu ülkede işlemiyor. Skibbe, Pereira, Rijkaard, Tigana gençti de ne oldu? Türkiye'nin hedefsizliğine, futbolcu gruplaşmalarına kurban gittiler.
Advocaat bu tür işlere boyun eğmez. Ama son çare olarak, son dakikada geldiği de kesin... Pereira geldiğinde "Hücumdan başka düşüncemiz olmayacak" demişti. Advocaat da "Her şeyimi vereceğim, pasif olmayacağım" diyor. Hepsini yaşayarak göreceğiz. Çünkü bırakın futbol gibi tahmin edilemez bir oyunu, Türkiye'de hayata dair hiçbir şeyi öngöremezsiniz...
"Antrenörsüz de şampiyon olurduk"
Hatırlatmak lazım, Fenerbahçe antrenörsüz de şampiyon olacaktı.
Bakalım, Ocak ayı yaklaşırken Advocaat'ın tazminatını mı, sözleşmesinin uzama şartlarını mı konuşuyor olacağız...