‘’Sıkıntı büyük‘’
Belki de güle oynaya kazanacağımızı düşündüğümüz iki deplasmanda alınan yenilgilerin yanı sıra, oynanan basketbol da bizleri karamsarlığa itti. “Wild Card” filan olmadan bileğimizin hakkıyla katılacağımız bir Dünya Kupası Eleme Grubu’ndaydık. Hala da öyleyiz. ‘Yetersiz’ diye tanımlanan son Avrupa Şampiyonası kadrosundan bile daha eksik bir takımla elemeleri oynuyorduk ama, rakiplerimizin durumu bizden de beterdi.
Önümüz aydınlık değil
Evimizde oynayacağımız kalan iki maçı kazandığımız taktirde ikinci tura çıkacağız ama, orada bizi kimler bekliyor ve en önemlisi bu oyuncu havuzuyla önümüz aydınlık görünmüyor. Ortak görüş yabancı serbestliği sonrası Türk oyuncu kalitesinin düştüğü... İspanya 4 maçını da kazandı. 10 NBA, 10 Euroleague oyuncusu yoktu. Normal şartlarda ilk 20’ye giremeyecek oyuncularla Slovenya ve Karadağ’ı yeniyorlar. Onlarda yabancı sınırı yok. Mesela Baskonia’nın İspanyol oyuncusu yok. Yunanistan, bir tek Çin’den Bourousis’i getirmiş. Ne NBA, ne Euroleague oyuncuları var, onlar da 4’te 4 yaptı. Keza Almanya, tamamen Bundesliga oyuncularıyla Sırbistan’ı bile yenip 4’te 4 yaptılar. Fransa, İtalya da öyle. Hatta Litvanya... Bu ülkeler bir şekilde bu seviyelerde yarışabilecek oyuncuları yetiştirebiliyor.
Bilinmezlik içinde elemeler
İkinci turda İspanya, Slovenya ve Karadağ ile karşılaşacağız. Buradan alacağımız puanlar taşınacak. 6 galibiyet alıp, şimdiden Dünya Kupası’nı garantilemek içten bile değildi. Seneye ne olacağı belli değil. Eylül’de NBA oyuncuları gelir mi? Sezon içinde Euroleague takvimi çakışır mı? Bu bilinmezlik içinde elemeleri oynayacağız. Ama bilinen tek şey, bir an önce milli takım havuzunu 20-25 oyuncuya çıkarabilmenin yolunu bulmak.
‘’Fırsatları tepiyoruz‘’
Dünya Kupası yolunda son yılların en iyi kurasını çekmiştik. Hele ki takvim Euroleague maçları ile çakışınca, herkes eksik kadrolarla mücadele ediyordu, biz hariç... En azından dün toplam 34 sayı atan Bobby ve Melih’i kadroya katabilmiştik. Letonya’da ise Strelnieks, Timma ve Bertans gibi üç önemli Euroleague oyuncusu yoktu. Üç gün önce de bu salonda Ukrayna karşısında dağılmışlardı. Maça da öyle başladılar. Rahat bir galibiyet alacağız gibi gözüküyordu ama öyle olmadı. İlk periyot 5 üçlük attık. Furkan tam 4 hücum ribaundu aldı.
Pas yapamadık
11 sayı öne fırladık. Salonda da öyle yoğun bir atmosfer yoktu ama oyunu koparamayınca, Letonya yavaş yavaş döndü. Buralarda kavga etmek de önemli. Önce Blums, sonra Simits bizimkilerin üzerine dövecek gibi yürüdü. Savaşacaklarını gösterdiler ama aynı savaşı biz gösteremedik maalesef. Çok vasat bir takıma daha yenildik. Hele ikinci yarı basketbol adına hiçbir şey ortaya koyamadık. Pota altını hiç kullanamadık. Letonya bizi sürekli zorlama dış atışlara zorladı. Hiç pas yapamadık. Top oyun kurucuların elinde patladı durdu. 30 üçlük kullanmak zorunda kaldık, bunların 20’si kaçtı.
Daha güçlü...
Gruptan çıkarız belki ama ikinci grupta bizi İspanya, Slovenya ve Karadağ bekliyor. O zaman fikstür nasıl olacak, takımlar tam kadroyla mı gelecek bilinmez ama İsveç ve Letonya’yı yensek, daha ilk turdan Dünya Kupası’nı garantilemiştik. Şimdi daha güçlü rakipleri geçmeye çalışacağız...
‘’Çok geç kaldık‘’
Dünya Kupası yolunda kazanmamız gereken bir maçtı. 35 dakika boyunca yanlış basketbol oynadık İsveç karşısında. Aynı basketleri yedik defalarca. Maçın yıldızı Spires, ayakları yavaş Ege’nin üzerinden smaç üstüne smaç yaparken, 4 numaralarımız Metin, Metecan ve Tolga’nın sahada olmadığı, İsveç’in defalarca hücum ribaundu aldığı 35 dakika boyunca neden tecrübeli Furkan’ın rotasyona dahil olmadığını sorgulayıp durduk basın tribününde. Keza rakibe baskı yapacak, oyunun ritmini değiştirecek, takıma enerji katacak Doğuş Balbay’ın neden kenarda oturtulduğunu... Belli ki Ufuk Sarıca’nın maç önü stratejisinde bu iki isim rotasyonda yoktu. Ama işler kötü giderken de ısrar etmenin anlamı yok. Nitekim son çare olarak Furkan ve Doğuş oyuna girince, maçın bütün rengi değişti.
Müthiş geri dönüşde yetmedi
Furkan her iki pota altında da ribauntları alıp, çabuk ayakları ile savunmada doğru yerde dururken, Doğuş’la başlayan baskı sonuç vermeye başladı. Skor 58-45’ti. İsveç de çok acemi. Bizim presimiz sonrası gelip ilk topu potaya atmaya kalktılar. Boş olmalarına rağmen atmamaları gerekiyordu. Bu acemilik de çok işimize yaradı. Bobby ve Melih’in üçlükleri ile skor bir anda 59-58 oldu. Çok da hak etmediğimiz maçı kazanma noktasına getirdik. Ama bu kez hataları yapan biz olduk. 24 saniye kala Melih yanlış bir şut tercihinde bulundu. Ardından faul yapmamız gerekirken yapmadık. Neyse ki Doğuş topu çaldı ama potaya gidip turnike atmak yerine, nedendir bilinmez durmayı tercih etti. Savunma yerleşince de o basketi atamadık. Tribünde 8 binin üzerinde taraftar, 5 bini Türk. İsveç tarihinin bir basketbol maçında topladığı en çok seyirci. Onlar için tarihi bir maçtı, tarihi de bir galibiyet oldu.
‘’Fenerbahçe'den sürprize izin yok‘’
Fenerbahçe Doğuş’un, kendisini bekleyen zorlu fikstür öncesi, iddiası bulunmayan Milano karşısında kazanmaktan başka çaresi yoktu hedefi doğrultusunda...
Melih ve Bobby milli takımda, Datome ise sakatlığı nedeniyle kenardaydı. Milano’da da eksikler vardı, ama rakip öylesine toplama bir takım ki, biraz sert savunma karşısında şaşkın ördek gibi olabiliyor. Ama ciddiye alınmadığı taktirde, Goudelock, Kuzminskas, Jerrels, Bertans, Micov ve dün oynamayan Theodore gibi oyuncularıyla hiç beklenmedik galibiyet alabiliyordu.
Obradoviç, dün oyuncularına derdini çok iyi anlatmış. Çünkü, Sarı-Lacivertliler’in bu tip maçları ‘nasılsa kazanırız’ havasında oynadıklarını defalarca gördük daha önce. Dün işi baştan sıkı tuttular, 40 dakika boyunca tam konsantrasyonla sezonun en farklı galibiyetlerinden birini aldılar.
Gecenin sorusu
Fenerbahçe’yi kalan 7 maçta Real, Zalgiris, Kızıl Yıldız ve Khimki deplasmanları bekliyor. İçeride de CSKA Moskova maçı var. Kanarya, bakalım kalan 7 haftada alacağı galibiyet sayısıyla ilk 4’e kalabilecek mi?
Maçın starı
Sezon başında ‘ümidimi kestim’ dediğim Thompson, dün 7/8 şut isabeti ile 15 sayı attı. Pozisyonunda orta mesafe şutta ligin en iyisi belki. Savunmada da biraz daha iyi. En azından saçma fauller yapmıyor. Böyle devam ederse, beklenenin üzerinde katkı verecek gibi.
Maçın detayı
Galibiyetin yanı sıra sakatlıktan çıkan Nunnally ve Kaliniç’in performansları ilerisiiçin çok önemliydi. Nitekim bu ikili takımın ilk basketlerini atarken, moral ve özgüven kazandılar. Gerisi de geldi.
Kısa mesaj
Euroleague’in en çok atan takımını, 70 sayıda tuttular. ‘Hücum maç, savunma ise şampiyonluk kazandırır’ özlü sözü umarız bu sezon için de geçerli olur.
‘’Efes başladığı gibi bitirdi‘’
Euroleague’de tarihin en kötü sezonunu yaşıyordu Efes. Ligde de 8. sıradan kupaya katılma fırsatı yakaladı. Onlar için bu yılki en önemli hedefti belki de... Özellikle Türkiye’de 2 yabancısı dışarıda kaldığı için çok dar bir rotasyonla oynuyorlardı. Ama Ergin Ataman, bu rotasyondan 3 maç boyunca maksimum verimi almayı başardı, rakipleri de normal performanslarının çok altında oynamak durumunda bıraktı. 3 maçı da rahat kazandılar diyebiliriz aslında. Fenerbahçe Doğuş karşısında da 16 sayılık farkı görmüşler, faul sorunları nedeniyle sonunda yakalanmışlardı.
Yarı finalde Darüşşafaka’yı, dün de Tofaş’ı sürklase ettiler resmen.
Turnuvanın MVP’si Simon’du belki ama Doğuş çok önemli işler yaptı. McCollum tüm zor şutları soğukkanlılıkla sokmayı başardı. Dunston, bütün kupayı oynadı. Dinlenmeyi en fazla o hak etti belki.
Dün maçın başında Dragiç de sakatlanınca, 7 kişi kaldılar belki ama Tofaş’ı bir an olsun oyunun içine sokmadılar. Savunma konsantrasyonları turnuva boyunca en üst seviyedeydi. Sonuna kadar hak edilerek ve çok rahat kazanılan bir kupa oldu Efes için.
Tofaş, finale gelene kadar harikaydı ama dün duvara tosladılar. Yarı finalde 14 üçlük isabet bulmuşlardı, dün 18’de 1’le oynadılar. Sezonun en kötü şut yüzdesi, onların en önemli maçına denk geldi.
Tabii ki Efes’in ilk dakikadan itibaren takımın tek guardı Henry’ye Doğuş’la baskı yapması nedeniyle Beşiktaş maçında olduğu gibi rahat hücum edemediler. Hücumda ritm bulamadıkları için de o şutlar girmedi. Darüşşafaka’nın akıbetine Tofaş da uğradı. Orhun Ene, maç boyu bir çok şey denedi ama ne yapsa kar etmedi. Efes’in savunma stratejisi, hiçbir Tofaş’lı yıldızın oyuna girmesine izin vermedi.
‘’En iyiler finale kaldı‘’
Ligde ve Euroleague’de beklediğini bulamayan Anadolu Efes, kupada çok farklı bir görüntü çiziyor. Ergin Ataman, kendini ve takımını kupaya çok iyi hazırlamış. Önce Fenerbahçe’yi, ardından da Darüşşafaka’yı yenip finale kaldılar. Her iki maçta da skoru hep çift haneli farklarla önde götürdüler, hem de rakiplerine oranla daha dar bir rotasyonla oynamalarına rağmen.
Blatt yönetimindeki Darüşşafaka son dönemde formda. Takım giderek daha iyi basketbol oynuyordu. Ama Ataman, savunma stratejisi ile Darüşşafaka’yı ritmden çıkardı. Daha doğrusu hiç ritm bulamadı Daçka. Ne Wilbekin, ne Ross, ne Eric, ne Bell, ne de Johnson oyunun içine giremedi.
Efes cephesinde ise 7/11 üçlükle 29 sayı atan Simon’un yanı sıra, savunma profesörü Doğuş’un 6/7 isabet oranı ile en skorer ikinci oyuncu olması, Efes’in galibiyetine fazlasıyla yardımcı oldu.
İkinci eşleşmede müthiş bir mücadele izledik.
Tofaş tesadüf olmadığını gösterdi
Ligi domine eden ve liderliği Fenerbahçe ile paylaşan Tofaş, bu başarının tesadüfi olmadığını finale kalarak gösterdi. Bu yıl Beşiktaş’ı üçüncü kez mağlup ettiler.
Crocker çoğu kritik yerde gelen 4 üçlüğü, Beşiktaş’ın en büyük silahı baskılı savunma karşısında tek oyun kurucu ile oynamalarına rağmen, Henry’nin mental olarak direnç göstermesi, Yiğit’in, Kadji’nin tam Beşiktaş yakaladığı anlarda tereddüt etmeden üçlükleri göndermesi, finale ne kadar istediklerinin ve konsantre olduklarının göstergesiydi.
Finali iki hak eden takım oynayacak. Formda takımlar ve formda coachların mücadelesi nefes kesecek. Bir de tribünler boş olmasa, kaliteli basketbolun keyfini daha çok yaşayacaktık.
‘’Üçlüklerle farka gittiler‘’
Türkiye Kupası’nda geçen yıl final oynayan iki takım, bu kez çeyrek finalde karşı karşıya geldi. Gülen taraf ise geçen yılın kaybedeni Beşiktaş Sompo Japan oldu. Tarihinde ilk kez kupa kazanan Banvit karşısında, daha istekli, daha aç, daha motive olan taraf Ufuk Sarıca’nın ekibiydi. İkinci ve üçüncü periyotlarda 25 fark yapan Kartal, belki de beklediğinden çok daha kolay bir galibiyete imza attı. Bunda yapılan iyi savunmanın yanı sıra, takım olarak attıkları çok yüksek yüzdeli üçlüklerin payı büyüktü. Çizginin gerisinden Kenan 3/3, Diebler da 2/2 atarak Banvit’in canını fazlasıyla yaktı. Yarı finale en kolay çıkan takım oldu Beşiktaş, zor geçmesi beklenen eşleşmede...
Neden İstanbul!
Tribünler yine bom boştu. İstanbul’da 30 tane Euroleague, bir o kadar Eurocup ve Şampiyonlar Ligi, sayısız Basketbol Süper Ligi maçı oynanıyor. Kentin tam 7 tane Süper Lig takımı var. İstanbul seyircisi Spanoulis’leri, Rodriguez’leri, Donçiç’leri izleyen, basketbola fazlasıyla doymuş bir seyirci... Oysa ki, bırakın bu yukarıda saydığım yabancı yıldızları, bizim yıldızları canlı izlemeye hasret o kadar basketbolsever var ki Anadolu’da... Türkiye Kupası’nın Anadolu yerine İstanbul’da oynatmanın, basketbolun sevilmesine, gelişimine, popülaritesinin artmasına ne gibi bir faydası olacak, anlaması güç. Dünkü maç, İstanbul yerine herhangi bir kentte oynansa salonun tamamına yakını dolu olurdu.
‘’Kupa beyi Efes‘’
İki takımın bir önceki maçında Fenerbahçe Doğuş, Anadolu Efes’i çok farklı yenmiş, yaşanan gerginlik dünkü derbinin önemini biraz daha artırmıştı. Maç öncesi seremonide teamüllere uymayan taraf bu kez Obradoviç oldu. ‘Özür dilemezse bir daha elinin sıkmam’ diyen Ataman, hediye değiş dokuşu için orta sahaya gidip rakibini bekledi ama Obradoviç oralı olmadı. Dünkü yazımda ‘belli ki barışmayacaklar’ demiştim. Obradoviç’in kızgınlığı geçmemiş demek. Ağır yenilgi sonrası Ataman, maç stratejisini de değiştirdi. Stimaç ve Douglas’ın yerine Brown ve Simon’u sahaya sürdü tecrübeli coach. Obradoviç ise Sloukas’ın yerine, Datome’yi tercih etmişti.
Daha iyi savunma yaptılar
Efes’in farklı mağlubiyet sonrası reaksiyon göstereceği tahmin ediliyordu. Fenerbahçe’nin de coach kavgaları sonrası Türkiye Kupası’na daha çok önem vereceğini düşünüyordum. Nitekim Efes maça 5/5 üçlük isabeti ile başladı. Daha iyi savunma yaptılar. O üçlüklerin bazıları süre biterken, el üstü ve panyalı girdi. Bu şutlar moralini de bozdu Fenerbahçe’nin. Efes sürekli 14-15 farkla maçı önde götürdü. 3. periyodun ortasında 40 dakika oynayan sahanın yıldızı Dunston’un basketi ile fark 16 oldu. Burada Obradoviç 4 kısa hamlesine döndü. Bu hamle işe yaradı da. Guduriç, Datome ve Melih’in üçlükleri ile yavaş yavaş yaklaştı Fenerbahçe.
Skor 66-67 oldu ama Efes telaş yapmadı. McCollum birebir oynayıp, kritik basketler attı. Sonunda Dragiç ve McCollum 5 faul alınca Efes hücumda zorlandı ama Fenerbahçe iki kez uzatma şansı yakalamasına rağmen, Melli ve Wanamaker’la basket bulamayınca geçen yıl olduğu gibi bu sene de Fenerbahçe’yi elemeyi başardı. Stimaç’ın yokluğunda 40 dakika oynayan, 23 sayı, 6 ribaunt, 3 asist yapan Dunston’un performansı, maçı hak eden taraf olan Efes’e getirdi. İki takım da çok iyi mücadele etti ama her temasa çalınan ucuz düdükler, Euroleague seviyesine alışık iki cepheden de haklı olarak tepki gördü.









































