‘’En zoru Fener'e‘’
Euroleague'de 2014-15 sezonu kura çekimi yapıldı. Barcelona, Panathinaikos, Milano ve Bayern'le eşleşen Fenerbahçe Ülker, Anadolu Efes ve Galatasaray Liv Hospital'a göre nispeten zor bir gruba düştü.
Son üç yıldır, normal sezonları kayıpsız geçip 3 takımla birden Top 16 yapıyoruz. Bu yıl da aynısı olacak gibi gözükse de, maçlar başlamadan, hatta kadrolar henüz oluşmadan öngörüde bulunmak çok da sağlıklı değil. Ama kulüplerin geleneklerine ve geçmiş performanslarına baktığımız zaman, gelecekte de neler yapabileceklerini kestirmek çok güç sayılmaz. Dün itibariyle en zorlu kurayı Fenerbahçe Ülker çekti gibi gözüküyor. Seri başları aşağı yukarı denk takımlar. Burada belirleyici faktör aşağıdan gelen takımların durumları. Fenerbahçe’ye 4. torbadan geçen sezon iki kez yenildiği ve Final-Four’u zorlayan Milano, büyük maddi imkanlara sahip Almanya şampiyonu Bayern Münih geldi. Grupta Barcelona ve Panathinaikos gibi iki büyük kulüp var. Ama geçen yıl da CSKA ve Barcelona’nın bulunduğu grubu lider bitiren Fener’in bir şekilde kendini ilk 4’e atacağını düşünüyorum.
En şanslısı...
İvkoviç yönetimine transfere erken başlayıp, erken bitiren Efes kadrosunu kurdu. Son iki yılın finalisti Real Madrid’i saymazsak, maddi sıkıntılar nedeniyle vasat kadrolarla yola çıkan Zalgiris, ilk kez Euroleague oynayacak olan Nizhny ve Sassari’nin bulunduğu grupta Efes çok şanslı. Büyük olasılıkla elemelerden gelecek olan Unics Kazan gruptaki dengeleri değiştirebilir.
Kaderini kendi çizecek
Galatasaray kaderini biraz da kendi belirleyecek. Şu an hiç transfer yapmadılar. Kadrodan ayrılan isimler oldu. Nasıl bir yol çizecekler, bütçeleri ne kadar olacak? Büyük bir belirsizlik hakim. Olympiakos, Valencia ve Laboral bir şekilde iddialı kadro kuracaklardır. Galatasaray, geçen yılın ayarında bir takımla yola çıkarsa, Kızılyıldız ve Neptünas’ı altına alma ihtimali yüksek olur.
‘’Hickman bir Teodosic değil!‘’
“Oyun kurucu pozisyonunda sorun yaşayan Fenerbahçe, favori yerine plase ile yetindi. Ondan kimse Teodosic ya da Spanoulis olmasını beklemesin”
Geçen yıl oyun kurucu pozisyonunda büyük sorun yaşayan Fenerbahçe Ülker, yine Avrupa’nın en iyilerine yöneldi. Ancak favori yerine plase ile yetinmek durumunda kaldı... Ricky Hickman, Maccabi Tel
Aviv ile Avrupa Ligi şampiyonluğu yaşadı. Bo McCalebb’e göre en azından gerçek bir oyun kurucu. Ama bir Teodosic, Spanoulis, Calathes ya da Diamantidis değil... Maccabi’nin bu yılki Avrupa Ligi Şampiyonluğu kesinlikle büyük bir sürpriz. Takım olarak bir şeyler yaptılar. Hickman da, o takımın kilit isimlerinden biriydi. Daha 3 yıl önceye kadar İtalya İkinci Ligi’nde oynayan Romanya ve Finlandiya’da gezen Hickman, son yıllarda çok fazla gözlemlemediğimiz bir çıkış yaptı. Romanya, Finlandiya Ligi’nden Avrupa Şampiyonluğuna uzandı. Mutlaka hayat disiplini olan, çalışmayı seven, kendine hedef koyan
bir oyuncu. Yoksa kolay kolay kimse bu tip patlamalar yapamaz. Hickman’ın performansı biraz da yanındaki isimlere bağlı olacak. Henüz Fenerbahçe’de kadro tam şekillenmedi. Bu yüzden nasıl bir performans sergileyeceğini öngörmek güç.
McCalebb’ten daha faydalı
Sonuç olarak şunu diyebiliriz, Hickman’ın oyun kurucu olarak McCalebb’ten daha faydalı olacağı kesin ama taraftarın ve kamuoyunun beklentilerini karşılayabilecek mi? Teodosic ya da bir Spanoulis olmasını kimse beklemesin. Andrew ise müthiş bir skorer. Kendi pozisyonunu kendi yaratabiliyor. Geçen yıl daha çok bire birlerle oynayan Fenerbahçe Ülker’in böyle bir isme çok ihtiyacı vardı. Hücumlar tıkandığı zaman sorunu tek başına çözebilecek yetenekte.
Zafer sözü
Ricky Hickman’dan mutlusu yok... Geçtiğimiz yılın kendisi için harika bir sezon olduğunu belirten yıldız basketbolcu, “Obradovic’in antrenörlüğünü yaptığı bir ekipte bulunacak olmaktan çok mutluyum.
Obradovic’in kariyerim için büyük bir şans olduğunu biliyorum. Avrupa’da da oyuncu geliştirme konusunda Obradovic’ten daha iyi bir antrenör yok. Takımda bulunan birçok yetenekli Fenerbahçe Ülker oyuncusuyla birlikte mücadele etmeye ve iyi işler başarmaya çalışacağım” dedi.
***
Andrew müthiş bir skorer
“En iyi tercih o... Sarı-Lacivertliler’in böyle bir isme çok ihtiyacı vardı. Hücumlar tıkandığı zaman sorunu tek başına çözebilir”
Lakers’ta şans bulamadı
Son Şampiyon Fenerbahçe Ülker, Hickman’dan sonra Andrew Goudelock’ı da kadrosuna kattığını dün resmi sitesinden açıkladı. İki yıllık sözleşme imzalanan 1.91 boyundaki 26 yaşındaki ABD’li yıldız, geçtiğimiz sezon Unics Kazan formasıyla Euro Cup’ın en değerli oyuncusu seçildi. 2011 NBA Draft’ında Los Angeles Lakers tarafından 2. tur 46. sıradan seçilen Goudelock, kadroda kendisine yer bulamazken, bu süreçte Gelişim Ligi takımlarından Sioux Falls Skyforce ve Rio Grande Valley ekiplerinde forma giydi.
Goudelock çok iddialı
Basketbolda guard bölgesine alınan Andrew Goudelock, kulübün internet sitesinden açıklamalarda bulundu. ABD’li oyuncu, “İyi bir takımın ve iyi bir organizasyonun parçası olacağımın farkındayım. Benim için müthiş bir tecrübe olacak. Zeljko Obradovic de harika bir antrenör. Onunla birlikte çalışacak olmaktan çok mutluyum” dedi. ABD’li oyuncu “Takım arkadaşlarımla birlikte taraftarlarımıza heyecan verici bir sezon yaşatmak için elimden geleni yapacağım” ifadelerini kulland.
‘’Kına yakın!‘’
Seri boyunca bir sürü çirkinlikler yaşandı. Bu son karar ile içine edilen final serisinin üstüne ‘tüy’ dikildi.
Finale çıkmama ile ilgili açıklamada, elle tutulur hiçbir şey yok.
‘Can güvenliğimiz yok’ deniyor.
Bu sene Galatasaray 4 kere o salona gitti, kimsenin burnu bile kanamadı. Ayrıca valiliğe can güvenliğim yok diye başvurursun, dikerler oraya binlerce polis, o maç oynanır. Geçmişte örnekleri var.
‘Hakemi beğenmedim. Değiştirilsin’ deniyor.
Haklı bir istek olabilir. Futbolda da, basketbolda da yıllardır istenmeyen hakemler var. Ama hiçbir kulüp istemediği hakem maç yönetiyor diye takımı sahadan çekmiyor.
‘Federasyon’un kararı adil değilmiş’
O zaman kararı beğenmeyen her kulüp maça çıkmasın. Dünyanın neresinde görülmüş böyle bir saçmalık.
Mücadele etmeden yarıştan çekilmek. Çık sahaya yarış, hakkını başka yollarla ara.
109 yıllık köklü bir kulüp, Türkiye’nin en büyük camialarından birisi Galatasaray. Şanlı tarihi başarılarla, kupalarla, Avrupa Şampiyonlukları ile dolu. Yöneticilere sesleniyorum. ‘Babanızın çiftliği’ değil orası. Sordunuz mu divan kurulu üyelerine, taraftarlara, ya da bir yıl boyunca emek harcayıp o şampiyonluk kupasını kazanmak isteyen oyuncularınıza. Ne hakkınız var sahada ter döken oyuncularınızın emeğini bir kalemde silip atmaya. Onlar çıkıp şampiyonluk için sonuna kadar mücadele etmek istiyor, düne kadar yaptıkları gibi. O formanın hakkını vermek istiyorlar.
Ama Galatasaraylı oyuncuların şampiyon olma hakkı ‘gasp’ edildi. Fenerbahçeli oyuncular, hiç içlerine sinmeyecek bir şampiyonluk yaşayacak.
Euroleague A lisansı almak için ULEB’in kapısını kaç kere çaldınız. Şimdi de şubeyi kapatmayı düşünüyorsunuz.
Yazıklar olsun...
Seri boyunca taraftar şovunu yaptı, yöneticiler şovunu yaptı, başkanlar şovunu yaptı, sadece basketbolcular yapamadı. Herkes racon kesti, bir tek sahnenin asıl sahibi olan oyuncular kesemedi.
Her iki takım yöneticileri ve başkanları için söylüyorum. Futbolu yeteri kadar kirletmiştiniz, şimdi de basketbolun içine ettiniz.
Ortamı geren, tek amaçları hakemi ve federasyonu etki altına almak, basketbolculardan rol çalarak, taraftarına ‘bakın takımı ben şampiyon yaptım’ demek için her türlü kepazeliği göze alanlar...
Ergin Ataman, Aziz Yıldırım, Mahmut Uslu, Şükrü Ergün ve son kararı alan Ünal Aysal başta olmak üzere, kahve ağzıyla ‘tweet’ atıp gerginliği tırmandıran diğer tüm yöneticiler...
Oturun kına yakın...
‘’Ev gibisi yok‘’
2. maçta son çeyrekte 0/7 üçlük atan Fenerbahçe Ülker, bu kez 7 dakika basket bile atamadı. 3 periyot savunmada fazla takılmayan Sarı-Kırmızılılar, 4. çeyrekte tek yumrukla ‘Knock-out’ yapan boksörler gibiydi. Savunmada vidaları sonuna kadar sıktılar, hücumda Erceg, Sinan, Arroyo üçlükleri sıraladı, Pops iki potadaki bütün ribauntları aldı.
1 dakika dolmadan 8-0 yapan Galatasaray, seriyi 18-3, skoru da 76-63’e getirip maçı bitirdi.
Taraftar yoktu ama evinde oynamanın rahatlığını kullandı yine Sarı-Kırmızılılar. Normal sezonu rölantide geçiren Cenk Akyol, final serisinde MVP gibi oynuyor.
Fenerbahçe’nin Arroyo savunmasındaki konsantrasyonu da gün geçtikçe zayıflıyor. İlk başlarda üzerindeki baskıdan potayı bile göremeyen Porto Rikolu, dün 19 sayı ve 9 asistle şov yaptı. Galatasaray adına serinin en istikrarlı oyuncularından biri de Erceg. Çok az iniş-çıkış yaşadı. Dünkü galibiyetin kahramanlarından biri de o oldu.
Euroleague’de deplasmanda galibiyet yüzü göremeyen Fenerbahçe Ülker, final serisinde de dışarıda kazanamıyor. Maç sonunu kötü oynadıkları için sezon boyunca kazanabilecekleri bir çok maçı kaybettiler. Tek oyun kurucularının McCalebb olması, onun da gerçek bir oyun kurucu olmaması nedeniyle bu tip dakikalarda dibe vuruyorlar.
İkinci oyun kurucu gibi oynayan Emir, 8/8 iki sayı isabeti ile 19 sayı attı, 5 de ribaunt aldı, sahanın yıldızlarından biriydi. Ama onun da en büyük sorunu maç içi istikrarını sağlayamaması. Taktik faullerle Fenerbahçe için az da olsa umut ışığı doğmuştu ama Emir öyle kötü ve yanlış bir tercih kullandı ki, inanılır gibi değildi. Büyük oyuncu olmak için her türlü yeteneğe sahip Emir. Ama doğru kararı verme konusunda çoğu zaman hata yapıyor.
21 yılda ikinci kez bir final serisi 7. maça kaldı. Galatasaray ve Fenerbahçe, tarihi bir final serisi oynuyor. İki takım oyuncularının sonuna kadar mücadele ettiğini söyleyebilirim. Perşembe günü şampiyon belli olacak. Kaybedene ise gerçekten yazık olacak.
‘’Başrol oyuncuları figüran oldu‘’
Gişe, tv, İddia, reklam gelirleri ile beraber müthiş bir ekonomiye sahip Türk futbolu. Ama harcanan para ile başarı karşılaştırıldığında ne kadar kötü yönetildiği ortaya çıkıyor. Bunda en büyük etkenlerden biri hastalıklı bir ruh haline sahip olunması. Paranoya had safhada. Futbolun başaktörleri olan futbolcudan çok hakem ve yöneticilerin ne dediğinin konuşuluyor olması en büyük sorunlardan biri.
Gazeteler bir hafta önceden ‘derbiyi kim yönetecek’in peşine düşüyor. (Kim yönetecekse yönetecek, çıkıp düdük çalacak alt tarafı). Maçtan sonra da kimse Gökhan Gönül’ün 3 kere üst üste attığı 70 metrelik deparlar sonrası yaptığı ortayı, Selçuk İnan’ın 50-60 metreye attığı pasları konuşmuyor, ‘taç mı değil mi, rakip sahada çalınan o faulü verseydi 2 dakika sonra o gol olmazdı’yı konuşuyor. Sahada 50 milyon Dolar’lık futbolcunun yaptıkları ‘fasa-fiso’, 50 bin lira almayan hakem herkesin dilinde. Her hafta sonu en az bir hakemin kellesi giyotine konuluyor, birkaç tanesinden düdüğünü asması bekleniyor.
Futbolcuda da kabahat var. Maç bitimi mikrofon tutuyorlar, “Bence böyleydi ama bakalım akşam X hoca tv’de ne diyecek” diyor. Yahu ne diyecek? Ya ‘penaltı’ diyecek ya da ‘değil’. Zaten Türk futbolunun en meşhur iki yorumcusu ‘eski hakem’se bu sistemde ağır bir sakatlık var demektir. Bu sakat sistemden, gerginlikten beslenen yöneticiler de, taraftarına şirin görünüp varlıklarını sürdürebilmek adına yangına bilerek körükle gidiyorlar.
Basketbolda final serisi başlamadan düzenlenen basın toplantısında, Ömer Onan, “Fenerbahçe ve Galatasaray’ın finale kalmasına çok sevindim. Herkes basketbol konuşacak, Türk basketbolu kazanacak” demişti.
İçimden “Çok safsın” dedim ama benim de gönlümden geçen Ömer Onan’ın düşündükleri gibiydi.
Nitekim ‘akbabalar’ sofraya üşüştü hemen. Seride 5 maç oynandı, kimse Ömer Onan’ı konuşmadı... Kimse Sinan’ın 5 kişinin arasından yılan gibi kıvrılıp attığı turnikeleri, Erceg ve Markoishvili’nin el yakan anlarda attığı üçlükleri, McCalebb’in gözü karalığını, kendisinden iki kat uzunların üstünden bıraktığı basketleri, 18 yaşındaki Berk’in o stresli ortamda aldığı dakikalarda ‘40 yıllık’ tecrübeli oyuncu gibi özgüvenle oynamasını vs... konuşmadı. En önemlisi bu oyuncuların neler söylediklerine kimse kulak asmadı bile.
Zaten konuşmak ve dinlemek de istemiyorlar. Bana gelen maillerde herkes “Maçı bırak sen hakemleri ve rakip taraftarın yaptıklarını yaz” diyor. Aynısı Aziz Yıldırım da söyledi basın toplantısında. ‘Hakemlerden, olaylardan bahsedin’ yani bizleri de yazın diyor.
Önce Fenerbahçe, ardından Galatasaray basın toplantısı düzenledi. Saatlerce konuştular. İşin özü şuydu; Rakip, hakemler, basın, federasyon ‘kaka’, biz ‘cici’yiz. Hiçbiriniz ‘cici’ değilsiniz. İstediğiniz de ‘adalet’ değil, ‘ayrıcalık’.
Sonuçta Aziz Yıldırım, Mahmut Uslu, Ergin Ataman, Obradoviç, Sedat Doğan, Mehmet Karlı ve hakemler başrolü kaptı. Şampiyon onlar olacak sonuçta, oyuncular değil.
Bizim de oyuna, oyuncuya, emeğe saygı göstermemiz hoşlarına gitmiyor. Bu oyuncular boşuna saatlerce antrenman yapıyorlar, boşuna taktik savaşları veriyorlar, boşuna sahada ter akıtıyorlar. Çünkü kazanırlarsa ‘hakem’ sayesinde kazanıyorlar. Kaybederlerse ‘hakem’ yüzünden kaybediyorlar. İş bu kadar basitmiş, öğrenmiş olduk biz de.
Sonuçta Ömer Onan’ın dediği gibi ‘Kazanan Türk basketbolu’ olmayacak, Türk basketbolunu onlar istedikleri kalıba sokacaklar.
Not: Bu kadar çirkinliklerin yaşandığı seride, temiz kalmayı başarabilen, ağır küfürler yemelerine rağmen sakin olup oyunu ve taraftarı provoke etmeyen tüm oyunculara (pardon figüranlara) teşekkür ediyorum.
‘’Gerginlik Fener'e yaradı‘’
Seri ilerledikçe had safhaya ulaşan gerginlik, dün Fenerbahçe Ülker’e yaradı.
İlk maça benzer bir görüntü vardı sahada. İlk dakikadan itibaren oyuna ağırlığını koyan Kanarya, maçı da öyle bitirdi.
Son yıllarda bu kadar motive bir takım az gördüm. Savunmanın yanı sıra müthiş bir hücum performansı sergilediler. Fenerbahçe, kullandığı ilk 13 iki sayılık atışın 13’ünde de isabet bulmuş, fark da 21’e çıkmıştı: 32-11.
Antrenmandaki 5’e 5’te bile yüzde yüzle hücum edilmez, Fenerbahçe etti.
Finalin ilk maçında devre bittiğinde Sarı-Lacivertliler, 24’te 19’la soyunma odasına gitmişti. Dün işi daha da abarttılar, 16/18 isabet oranı ile 24 sayılık farka ulaştılar.
McCalebb, Kleiza, Oğuz, Zoriç ve Bogdanoviç, devreyi neredeyse hiç kaçırmadan bitirdi.
Fenerbahçe ne kadar iyiyse, Galatasaray da bir o kadar kötü ve konsantrasyondan uzak başladı finale. Hem savunmada en ufak bir direnç gösteremediler, hem de hücumda 30 şutun 23’ünü kaçırdılar.
Tribün baskısından ve atmosferden fazlasıyla etkilenmiş göründüler.
İkinci yarıda Fenerbahçe, ‘kazandım’ havasına girince, Erceg ve Cenk’in üçlükleri 4. periyodun başında Galatasaray’ı bir anda umutlandırdı. Fark 10’a inmiş, Fenerbahçe hücum ritmini kaybetmişti.
Ama Ergin Ataman’ın son derece gereksiz yere aldığı teknik faul, maçı da o anda bitirdi. Fark 14’e çıktı, uyuyan Fenerbahçe uyandı.
Zaten çok az olan umutlar, Ataman’ın teknik faulüyle tamamen tükendi.
Yöneticilerin de arzuladığı oldu. Fenerbahçe taraftarı, ilk iki maçın aksine dün ezeli rakiplerine benzer şekilde karşılık verdi.
Bir gün önce annesini kaybedip ertesi gün maça çıkan, ‘harika’ da oynayan Oğuz, profesyonellik örneği verdi. Kendisine ben de başsağlığı diliyorum.
‘’Stresli finalde Cim Bom güldü‘’
Final serisinde mücadelenin dozu ve gerginlik yükseliyor. Dün de harika bir maç izledik... Üçüncü maça benzer bir görüntü vardı. Galatasaray Liv Hospital kaçtı, Fenerbahçe Ülker yakaladı. Galatasaray bir kez daha vites artırdı bu kez Fenerbahçe’nin nefesi yetmedi. Galatasaray maça çok konsantre başlarken, Fenerbahçe bir o kadar dağınıktı. Sarı-Kırmızılılar, kaptıkları her topu basket faulle sayıya çevirirken, 16 sayılık farkı yakaladılar. Arroyo, final serisinde ilk kez boy gösterirken, Sinan yine ekstra katkı yapmayı başardı. Obradoviç’in eşleşmeli alan savunmasına dönmesi, bu kez Galatasaray’ın kafasını karıştırdı. Kanarya, Kleiza ve Bo’nun müthiş oyunuyla zorlu atmosfere rağmen geri döndü. Cim Bom, rakibe maça ortak olma şansı vermesine rağmen, tekrar ayağa kalktı. İkinci yarıda Obradoviç’in savunması çözüldü. Galatasaray, kısaya-uzun kaldığı pozisyonları lehine çevirdi. Sinan, Cenk ve Markoisvhili ters köşeden ya rakibini geçti, ya da üçlük isabet buldu. Fenerbahçe, yarı saha basketbolunda yine verim alamıyor. Uzunları yeteri kadar kullanamıyorlar. Obradoviç bu soruna bir türlü çözüm bulamadı. Hele yardımcısının uyarısına rağmen 4 yabancıyı ısrarla oyunda tutması (Zoriç faul atıp çıkacak diyor. Ya kaçırırsa, sahada 4 yabancısın), Bogdanoviç basket faul kazanmışken üst üste iki teknik faul alıp atılması ve gelecek maç takımını yalnız bırakacak olması tecrübesine yakışmadı.
Ergin Ataman, ilk yarıda Fenerbahçe’nin gelişini seyrederken mola almakta çok geç kaldı. 16 sayılık avantajı yitirmek, rakibin galibiyetine davetiye çıkarmaktı ama ikinci yarıda o savunmayı çözmeyi başardı. Artık taktik savaşları kadar sinirlere hakim olmak da önemli. Obradoviç’in takımını yalnız bırakması kadar kuralları bilmemesi de şaşırtıcı. İkinci maçta hakemleri pozisyonu ısrarla monitörden izlemeye davet eden Obra (ki kurallara göre izlenmiyor), dün 4 yabancıyı sahaya sürerken, bir sonraki maç ceza alacağını da ‘yönerge’den öğreniyor. (Yönergeyi, ceza kağıdı gibi lanse etmesi de tuhaftı). Bir kişi çıkıp da yeni coachun bilmesi gereken ‘kurallar’ı ona anlatmaz mı?
Sinirlerine hakim olamayan diğer taraf da Galatasaray seyircisiydi. Maç öncesi ve süresince küfürlü tezahürat ve sahaya attıkları yabancı maddeler nedeniyle 3 anons yapıldı, hakemler soyunma odasına gitti. Yaratılan bu atmosferde rakip takımın maç kazanması çok zor. Ya seyircisiz oynama cezası gelirse bunun sorumlusu kim olacak?
‘’Cim Bom finale tutundu‘’
Fenerbahçe’nin ise kredisi vardı. Galatasaray maça bu bilinçle başladı ama ilk yarıda kaçırdıkları 9 serbest atış onlara pahalıya mâl oluyordu. Ama onlar için galibiyetteki en önemli faktör, kenardan gelen Ender ve Cenk’in oyuna beklenenin üzerinde yaptıkları katkı oldu. Özellikle takımın sayı ve asist lideri Arroyo’nun yine etkili olamadığı maçta Ender’in 8 sayısı ve 5 asisti, Cenk’in 4/5 üçlük isabet oranı ile 12 sayı atması zaferi Galatasaray’a getirdi. Arroyo’nun kenarda olduğu 4. periyotta bu 15-5’lik seriyle gelen galibiyet, Galatasaray için galibiyetten fazla bir anlam taşıyordu. Arroyo olmadan da kazanabileceğini gösterdi Sarı- Kırmızılılar. Seride temposunu rakibe kabul ettiren avantaj sağlıyor. Ataşehir’de Fenerbahçe açık alan buldu, tempoyu artırınca skora kolay gitti. Maç ne zaman yarı saha basketboluna kaldı, orada Galatasaray avantaj yakaladı. Dün de Sarı-Kırmızılılar, Fenerbahçe’ye istediği açık alanı hiç vermedi. McCalebb oyun sete sete kalınca hiç etkin olamıyor. 5 sayı ve 1 asistle maçı bitirdi.
İlk yarı bittiğinde Fenerbahçe 9, Galatasaray 2 top kaybı yapmış, evsahibi 4 fazla hücum ribaunu almıştı. Kendi 18, Fenerbahçe ise sadece 2 kez faul çizgisine giderken Kanarya’nın 26 hücumuna karşı
Aslan 36 kez hücum etmişti. Bu istatistiklere göre maçın çok erken kopması gerekiyordu. Galatasaray bir yerde fırsat tepmiş gibi duruyordu. Ama Fenerbahçe adına top kayıpları ikinci yarıda da devam edince, konuk ekip bu fırsatı kullanamadı. Verilen 11 hücum ribaundu ve Galatasaray’dan yapılan 8 fazla top kaybı, aldıkları yenilgide belirleyici faktör oldu. Maçın genelinde Galatasaray hamle yapan, Fenerbahçe yakalamaya çalışan taraftı. Fenerbahçe 3 kez 8 farkla geri düştü. İlk ikisinde Obradoviç’in molaları sonrası geri gelip öne geçtiler. Kenardan gelen Melih çok fark yarattı ama son çeyrekte Bjelica’nın top kayıpları ve dış adam savunmasında yaptıkları hatalar nedeniyle çekirge 3. kez sıçramadı. Zoriç’in 2’si hücum faul, 1’i de rakiple didişmekten aldığı faullerle 5’leyip takımını yalnız bırakması düşüncesizlikti.









































