Arama

Popüler aramalar

‘’Gençlik zamanı‘’

Çok çekişmeli geçmesi beklenen, bütün takımların geçen yıldan daha güçlü olduğu bir sezon başlıyor. Gözler ise yeni yabancı kuralı sonrası, TBL'de boy göstermesi beklenen altın madalyalı, geleceğin yıldızı genç oyuncular da olacak.

2014-2015 Sezonu yabancı serbestliği kuralı ile başlıyor. Yıllardır 3+2'ye karşı çıkmıştım. Bu sistem oyuncu gelişimine çok faydalı olmadığı gibi, çoğu zaman coachların elini kolunu bağladı, özellikle Avrupa'da oynayan takımları çok zorladı. Yeni kuralara karşı çıkanlar ve destekleyenler var.

İyi ya da kötü antrenör vardır

Her zaman oyuncunun ya da antrenörün yerli ya da yabancı olarak değil, iyi ya da kötü olarak sınıflandırılması gerektiğini düşündüm. İyi oyuncu formayı bir şekilde alır. Türk olduğu için değil, o formayı hak ettiği için oynamalı. Geçmişe baktığımızda gençleri oynatmayan antrenörler kadar, çabuk para kazanma peşinde, menacer ve ailelerinin yanlış yönlendirmeleri sonucu yanlış tercihler yapan oyuncuların da fazla olduğunu gördük. Az para kazanıp oynayacağına, çok para kazanıp oturmayı tercih edenler kendilerini geliştiremedi. Bu yaz genç ve ümit milli takımlarımız Avrupa şampiyonu oldu. 93-94, 95 ve 96 doğumlular arasında A Milli Takım'a çıkma potansiyeli olan en az 20-25 tane oyuncu var. Bunların çoğu bu yıl TBL'de forma bekleyecekler.

Türkler’e güvenebilecekler mi?

İlk önce coachlardan başlamak istiyorum. En büyük endişem, günü kurtarma çabasıyla üç kuruşluk Amerikalılar'a güvenip, bu potansiyelli gençlere yüz vermeyecek antrenörlerin olma ihtimali... Sürekli yabancı coachlardan rahatsızlık duyduklarını, kendilerine güvenilmesi gerektiğini belirten Türk coachlar bakalım Türkler'e güvenebilecekler mi? Ufuk Sarıca, Egemen'i ne kadar ve nasıl oynatacak. Oktay Mahmuti, Doğuş ve Metin'e sadece 'ölü zamanlar'da mı forma verecek. Mesela Milli Takım Coachu Ergin Ataman, Milli Takım'da 35 dakika oynattığı Sinan'a Euroleague'de kaç dakika verecek? Ege ve Göktürk gelişim gösterebilecekler mi? Ahmet Kandemir ucuz Amerikalılar'dan Berkay ve Doğukan'a yer açabilecek mi? Keza kendi takımlarında oynayamayacakları için Eskişehir'e kiralanan Metecan ve Kartal'ın akıbetleri ne olacak? Bu örnekler uzayıp gider. Neler olacağını biz de bilmiyoruz ama yaşayıp göreceğiz.

Herkes cesur davranmalı


Yabancılara gelince... Obradoviç geçen yıl Kenan, Berk ve Metecan'a fazlasıyla güvendiğini göstermişti. Hazırlık döneminde Kenan ve Berk'in yüzüne fazla bakmadı. İvkoviç, Cedi, Furkan, Okben ve Emircan'ı hazırlık maçlarında beklenenden fazla oynattı. Bakalım, sezonda neler olacak? En dikkat çeken oyunculardan Tolga Geçim, Lukiç'in elinde parlayacabilecek mi? Gençler çalışıp, aldıkları sürelerde sorumluluktan kaçmayıp cesur olmalı. Çoğunda bu cesareti görüyorum ama bakalım coachlar o gençlerin yarısı kadar cesur olabilecekler mi? Proje takımı olan yıllardır oyuncu yetiştirmeyi amaçlayan Tofaş'taki gençler diğerlerinden biraz daha şanslı olacak gibi görünüyor.

11 Ekim 2014, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sorun yine aynı‘’

Sadece Obradovic geldi diye, geçen sene Euroleague şampiyonluğu naraları atılmış, kadro zaafiyetini Top 16’da ağır yenilgiler gelene kadar kimse görmek istememişti. Bu takımın en büyük sorununun gerçek bir oyun kurucu ve gerçek bir pivot olduğunu söylemiştik defalarca. Nitekim sezon hayal kırıklığı ile bitti, yeni sezon da 5 kat daha küçük bütçeli bir takıma kaybedilen Cumhurbaşkanlığı Kupası ile başladı.

Bir Teodosiç değil!

Özel bir oyuncu olan, çok farklı özellikleri bulunan ama organizasyon yeteneği, saha görüşü olmayan McCalebb gönderildi, daha bir kaç yıl önceye kadar Romanya, Finlandiya liglerinde gezen, kendini geliştiren ama bu takımın ihtiyacı olan bir Teodosiç, bir Spanoulis, bir Calathes, bir Diamantidis hatta bir Huertas olmayan Hickmann alındı. Takımda Goudelock, Bogdanoviç, Melih, Serhat, Bjelica, Veselj gibi skor potansiyeli olan çok fazla oyuncu var ama onları oynatacak bir oyun kurucu yok. Yine herkes geçen yıl olduğu gibi Emir’in eline bakıyor. O biraz organizasyon yapacak, asistlerle diğerlerini devreye sokacak.

B Planı değişmeyecek


B planı ise yine geçen sene olduğu gibi birebir üzerinden oynamak. Pivot pozisyonuna gelince. Zoriç ve Oğuz yetenekli uzunlar. Ama yumuşaklar, ribaunt ve savunma zaafiyetleri var. Kendilerinden kalın ve atletik uzunlara karşı büyük sorun yaşadılar ve yaşayacaklar da. Hâl böyleyken ve kadro 16 kişiye çıkmışken yapılan transferlere bakıyoruz; Serhat, Can, Goudelock ve Bogdanoviç. Hepsi aynı pozisyonun oyuncusu. Orası için elde Melih ve Emir de var zaten...

Transferleri anlamak güç

Nasıl bir transfer politikasıdır anlamak güç. Bu takımın asıl ihtiyacı oyun kurucu ve pivottu, o pozisyonlar es geçildi, diğer pozisyonlar şiştikçe şişti. Takım mühendisliği diye bir kavram var. Bu işi yapsın diye Obradovic gibi bir isim varken üstüne genel menacer Maurico Gerardini getirildi, tonla da para verildi. Sonucu hep birlikte göreceğiz....

10 Ekim 2014, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kaf Kaf'a çok yakıştı‘’

Müthiş bir final izledik Ankara Arena’da. Geçen yıl Türkiye Kupası’nı müzesine götüren Pınar Karşıyaka, mütevazı bütçesi ile Euroleague şampiyonluğu ile yola çıkan Fenerbahçe Ülker’i geçip çok büyük bir iş daha başardı.

İki kere farklı geri düşmelerine rağmen mücadeleyi bırakmayan, kritik anları rakibinden daha iyi oynayan Kaf Kaf, en büyük kupayı müzesine götürdü.

Coach Ufuk Sarıca’dan başlayalım. Takım maça 9-0 geri düştü, en ufak bir panik yapmadı. Başkası olsa koşa koşa mola alırdı belki ama onun duruşu, oyuncularına da güven verdi. Molasız bu sorunu çözen Karşıyaka, bütün maç oyunun içinde kaldı.

3. çeyrekte 14 sayı atan Goudelock, bütün dengeleri değiştiriyordu ama son çeyrekte rakibi 9 sayıda tutup, son dakikada 2 top çalan Kaf Kaf, bu kez de 8 sayıdan gelip küçük çaplı bir mucizeyi gerçekleştirdi.

Oyun kurucu ve 4 numara farkı da skorda belirleyici oydu. Karşıyaka’nın iki 4 numarası Gabriel ve Barış Hersek, 6 üçlükle 24 sayı üretirken, Fenerbahçe’nin 4 numaraları Veselj ve Bjelica 7 sayıda kaldı. Binlerce taraftarı ile birlikte müthiş bir sevinç yaşayan Karşıyaka, bu kupayı sonuna kadar hak etti.

Fenerbahçe’nin geçen yıldan kalan sorunları devam ediyor. Oyun kurucu ve 5 numaraya gereken takviyelerin yapılmaması, Fenerbahçe’nin başını yine çok ağrıtacak. Maçı 2 asistle tamamlayan Hickmann, son dakikada yapılan 2 top kaybının da başrol oyuncusuydu. Obradoviç, uzun pozisyonuna transfer edilen Semih’in yüzüne bile bakmadı.

Avrupa’nın en büyük coachu Obradoviç geldi olmadı, ardından bu işleri toparlasın diye Avrupa’nın en iyi Genel Menaceri Gerardini geldi, yine olmamış gibi görünüyor... Yapacakları oyun kurucu ve pivot pozisyonuna iki transferdi altı üstü, bunlar gidip 2 numaralı pozisyonu 5 oyuncu ile doldurdular.

Türkiye çiftlik nasıl olsa... Ne medya baskısı var, ne de futbolda olduğu gibi taraftar baskısı. İstedikleri gibi at koşturuyorlar. Bu İvkoviç’li Efes için de geçerli, daha önce Türkiye’ye gelmiş diğer büyük coachlar için de...

Bu yüzden yıllardır milyonlar harcayıp, Final-Four’ları televizyondan izliyoruz...

Sezon skandal bir finalle bitmişti, yine skandal bir finalle başladı. Maçın oynanacağı kent gizlendi, biletler satışa çıkmadı, davetiyeler elden ele dolaştı, sonunda bu harika maç boş tribünlere oynandı.
Zaten yıllardır hiçbir Cumhurbaşkanı gelip adına düzenlenen kupayı verme zahmetinde bulunmuyor. Değiştirin adını.. Süper kupa mı, hiper kupa mı, maksi kupa mı ne yaparsanız yapın, hem ‘aman olay çıkar da başım ağrır mı diye düşünmekten’, yani uykusuz geçen gecelerden kurtulun, hem de bu siyasi oyunları spora alet etmeyin...

09 Ekim 2014, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fener ve Efes sorunlu başlıyor‘’

Geçen yıl Final-Four hatta şampiyonluğun en güçlü adayı olarak gösterilen ancak büyük hayal kırıklığı yaşayan Fenerbahçe, bu sezon çok geniş ve alternatifli bir kadro kurdu. Goudelock, Bogdanoviç kendi pozisyonlarını üretebilen ve hücumların tıkandığı anlarda ki geçen yıl bunu bol bol yaşamıştık, çözüm üretebilecek kapasitede yıldızlar. Bunlara, Melih, Serhat, Emir, Hickman, Bjelica, Veselj, Semih, Oğuz ve Zoriç'i eklediğimizde ortaya müthiş bir hücum takımı çıkıyor. Ama zorluk burada başlıyor bence. O yıldızları kim oynatacak? Hickman, Euroleague şampiyonu unvanı ile bu takıma geldi. Ama kabul edelim ki, Euroleague'in A sınıfı oyun kurucuları arasında değil. Bir Teodosiç, bir Spanoulis, bir Diamantidis, bir Huertas performansı beklemek zor olur kendisinden. Maccabi'nin düzeni içinde büyüdü, parladı. Geçen yıl en büyük sorun oyun kurucudaydı, bu sorun kesinlikle çözüldü diyemiyoruz henüz. Sorunların bir başkası kalın, savunmada gedikleri kapayan, ribauntçu uzunların olmayışıydı. Zoriç ve Oğuz yeterli sertlik düzeyinde değil. Buraya Semih takviyesi yapıldı. Basketbola motive olmuş bir Semih, boyu, uzun kolları, çevikliği, çabukluğu ve atletizmi ile pozisyonunda Avrupa'nın en iyilerinden. Ama son iki yılki performansını gözönüne aldığımızda Semih'e ne kadar güvenilebilir? Oynanan Semih kumarı, Fenerbahçe'nin kaderini belirleyecek fakkörlerden biri olacak. Tam bir hücum takımı diyebileceğimiz bu kadroyu mutlu etmek de zor olacak gibi görünüyor. Eğer hücumda işler iyi gitmez, oyuncular mutlu olmazsa, Emir, Hickman, Goudelock, Bogdanoviç, Kenan, Serhat, Melih, Bjelica, Semih, Zoriç ve Oğuz gibi iyi savunmacı diyemeyeceğimiz oyunculardan kurulu bu takımın savunmayla maç kazanmasını beklemek de biraz hayalcilik olur. Veselj'nin de bu turnuvada savunmada pek takılmadığını gözlemledim. Fenerbahçe'de işler yolunda giderse bu müthiş potansiyelli takım attıkça coşar, coştukça atar. Ama burada belirleyici olacak faktör, işlerin kötü gittiği zamanlarda takımın nasıl reaksiyon göstereceği? Bunu da yaşayıp göreceğiz.


Efes'e oyun kurucu şart

Fenerbahçe Ülker ile beraber, bir çok transfer yapan Anadolu Efes de yaz döneminin en dikkat çekici takımıydı. Efes için kafadan şunu söyliyeyim, eğer gerçek bir oyun kurucu transferi yapmazlarsa, yine o milyon dolarlık yatırımlar çöpe gider.

Alınan oyunculara bakıyoruz, Jennings, Perperoğlu, Sariç, Lasme ve Krstiç, düzen içinde faydalı olabilecek, kendi pozisyonlarını yaratmakta çok başarılı olmayan isimler. Ama oyun kuruculardan ne Draper'ın, ne de Doğuş'un, bu düzenleri oturtacak ve oynatacak saha görüşü yok. Gelelim Efes'in olumlu yönlerine. Bu yıl Efes için milad olabilir. Yıllarca Avrupa'yı kasıp kavuran Efes, kendi yetiştirdiği oyunculardan kurulu bir takım iskeleti ile bu hedeflere ulaşmıştı. Yıllar geçti, aşağıdan oyuncu gelmedi, o ruh da ortalarda gözükmedi. Bakıyorum, 17 yaşındaki Furkan, 19 yaşındaki Cedi bu takımın sahibi gibi oynuyorlar. Furkan, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından biri olma potansiyeline sahip. Hem şut atıyor, hem potaya gidiyor, hem de müthiş bir atlet. Bir de inanılmaz bir özgüvene sahip. Keza Cedi ve Okben. Bu altın madalyalı isimlere fazla süre bulamayan Efekan, Emircan'ı da eklersek, Efes eski kimliğine kavuşabilir. Hepsi çok cesur, bazı ağabeyleri gibi potayı gördüklerinde şut atmaktan zerre kadar korkmuyorlar.

26 Eylül 2014, Cuma 19:40
YAZININ DEVAMI

‘’ABD saygıyı öğrenince!‘’

Japonya'daki 2006 Yarı Finali'nde LeBron James, Dwayne Wade, Chris Paul, Chris Bosh, Dwigth Howard, Carmelo Anthony, Elton Brand, Joe Johnson'lu efsane ABD Milli takımı, Yunanistan'a 101-95 yenildikten sonra, 8 senedir maç kaybetmiyor. 2 Olimpiyat ve 2 Dünya Şampiyonluğu kazandılar... Amerikalılar'a göre efsane olan coach Mike Krzyzewski, o hezimet sonrası düzenlenen basın toplantısında, Euroleague efsaneleri Theo Papaloukas ve Dimitris Diamantidis için, 'Rakibin 4 ve 13 numaraları iyi oyuncularmış' cümlesini kurmuş, Avrupalı basketbolseverlerin kalbini biraz kırmıştı. Biraz da, 'oh, iyi oldu' tepkilerine maruz kalmıştı.

Krzyzewski ve ABD oyuncuları o hezimet sonrası rakibe 'saygı' duymayı öğrendi. 2006'daki Yunanistan mağlubiyeti şu an için milad olmuş gibi görünüyor NBA yıldızları için. O günden bu yana hiç yenilmediler. Çok atletikler, bireysel olarak çok yetenekliler, fizik olarak çok ağır basıyorlar. Hal böyle olunca da ortaya orantısız bir güç çıkıyor.

İspanya'da Amerika'ya karşı aklını kullanan tek ülke Türkiye oldu. Dünkü finalde Sırbistan akıl yerine, onlarla kor'a kor oynamaya kalkınca kendileri hezimete uğradı.

Sırplar 5. dakikayı 15-7 önde geçtikten sonra ABD, 2 dakika 2 saniyede 15-0'lık bir seri yakaladı, maçı da orada bitirdi. NBA yıldızları 5/5 üçlük attıkları ilk çeyreği 35-21, 9/13 üçlük attıkları devreyi de 67-41 önde bitirdi.

İrvin 3. periyot bittiğinde 6 üçlüğün tamamında isabet sağlamış, ABD de farkı 38'e çıkarmıştı: 105-67. Son periyot formalite icabı oynandı ve NBA yıldızları, rakibe saygı duymayı öğrendikten sonra 45'i resmi, toplam 63 resmi maçtır kazanmayı başarıp, Dünya Kupası'nın sahibi olmayı başardı: 129-92.

14 Eylül 2014, Pazar 23:55
YAZININ DEVAMI

‘’Ataman hak ediyor‘’

Tanjeviç’e tanınan şans Ergin Ataman’a da verilmeli. Bir sistem oturtulacaksa, Orhun Ene gibi, kötü şampiyona sonrası kenara itilmemeli. Yapabileceğinin en iyisini yaptı. Altyapılardan oyuncu fışkırıyor. Eğer altın madalyalı 24 oyuncunun yüzde 20’sini üst düzey oyuncu yapabilirsek, elimizde 5 yıldız olur.

Beklentim karşılandı


A Milli Basketbol Takımımız, Dünya Kupaları’nı, Avrupa Şampiyonaları’na göre daha iyi oynuyor. 2006 ve 2010’dan sonra Dünya’nın en iyi 8 takımı arasına girmek kimilerine göre başarı, kimilerine göre başarısızlık. Aslında bu takım beklenildiği kadar oynadı. Turnuva öncesinde, net bir skorerimizin olmadığını, hücumda sayı sıkıntısı çekeceğimizi ama iyi savunma yapacağımızı belirtmiştim. Her maç bir iki oyuncunun sivrilmesi, sorumluluğu, mücadeleyi, iyiyi, kötüyü paylaştığımız takdirde beklentilerin üzerine çıkacağımızı yazmıştım. Bu takım da bunu yaptı. Kapasitesini fazlasıyla zorladı, Litvanya karşısında biraz daha iyi oynasa, sınırlarımız dışında elde edilen en iyi sonucu alacaktı.

15 yılın en sınırlı takımı


Avrupa ikincisi olduğumuz 2001 yılından sonra bütün şampiyonalara favori ve madalya adayı olarak gittik. Yine evimizdeki 2010 Dünya Şampiyonası dışında, 2005, 2007, 2009, 2011 ve 2013’te 8.’likten yukarı çıkamadık. O kadrolarda İbrahim, Serkan, Mehmet Okur, Mirsad, Ersan, Enes, Hidayet, Ömer Onan, Semih vs. gibi NBA ve Euroleague yıldızları vardı. Bu yıl oynadığımız basketbol eleştiriliyor belki ama, o kadar eksiğe ve son yılların en sınırlı hücum kapasitesine sahip takımı, yıldızlı kadrolardan çok da farklı hücum etmedi. Evimizdeki turnuvalar hariç, o kadar skorere rağmen yine ortalama 60’lı sayılarda kalıyor, hücumda ne oynadığımızı kimse bilmiyordu. Tabii ki kötü hücum ettik ama daha önceki kadrolara baktığımızda bu takımı bu nedenle ağır eleştirmek biraz haksızlık olur.

Kadro seçimi


Bir çok oyuncunun bu takımda ne işi olduğu konuşuluyor. İyi de dışarıda bir sürü yıldız vardı da Ataman mı kadroya almadı. Eldeki oyuncular bu. Ergin Ataman’ın şanssızlığı, yıllardır takımın başına geçeceği konuşuluyordu, bütün yıldızlarımızın devri kapandıktan sonra görev ona düştü. Daha önce de eleştirmiştim. Rotasyonda düşünmediği, sadece ‘ya Ender ya da Kerem’e bir şey olur’ diye İspanya’ya götürdüğü Barış Ermiş’in yerine Melih ya da Serhat gibi iki şutörden birini tercih edebilirdi. Nitekim 3. oyun kurucu olarak kadroda bulunan Sinan ve Emir’in yanı sıra, Melih ve Serhat da bu pozisyonu idare edebilirdi.

Grup zayıf mıydı?


En çok bahsedilen konu ise en zayıf gruptan ikinci olarak çıktığımız. Bakıyorum, bizim grupta Mısır, İran, Angola, Güney Kore gibi takımlar yoktu. A Grubu’nda Mısır ve İran elenmiş. B Grubu’nda Filipinler ve iki kere fark attığımız Porto Riko, D Grubu’nda Meksika ve Güney Kore. Bizde ise son Avrupa Şampiyonası’nda derece yapmış Ukrayna ve Finlandiya dışarıda kaldı. Düz mantıkla baktığımızda diğer gruplarda olsaydık ikinci tur cepteydi, bizim grupta ise bir tane bile kolay lokma yoktu.

Bundan sonrası ne olacak?


Birçok oyuncunun bu takımda ne işi olduğu konuşuluyor. İyi de dışarıda bir sürü yıldız vardı da Ataman mı kadroya almadı. Eldeki oyuncular bu. Ergin Ataman’ın şanssızlığı, yıllardır takımın başına geçeceği konuşuluyordu, bütün yıldızlarımızın devri kapandıktan sonra görev ona düştü. Daha önce de eleştirmiştim. Rotasyonda düşünmediği, sadece ‘ya Ender ya da Kerem’e bir şey olur’ diye İspanya’ya götürdüğü Barış Ermiş’in yerine Melih ya da Serhat gibi iki şutörden birini tercih edebilirdi. Nitekim 3. oyun kurucu olarak kadroda bulunan Sinan ve Emir’in yanı sıra, Melih ve Serhat da bu pozisyonu idare edebilirdi.

Bölündükçe bölündük


Dünya Kupası’nda yarı finale doğru gidiyoruz, ülkede binlerce çatlak ses. Yıllardır Turgay Demirel varsa ben bu takımı tutmam, Tanjeviç’in takımını desteklemem diyenler. Bu sene Cenk’i yerin dibine sokanlar, geçen sene Cenk yoksa biz de yokuz diyorlardı, milli takımın yenilmesine seviniyorlardı. Bu yıl da anti Ergin Ataman’cılar meydanda. Zaten halkımız bölündükçe bölünmüş, kendisi gibi düşünmeyenden nefret ediyor, en azından milli forma altında bir bütünlük sağlansa, galibiyetlere beraberce sevinebilsek, şu turnuvanın tadını çıkarabilsek güzel olurdu ama olmadı. Kulüpçülük, milli takımın üstüne çıkmış. Hala Fenerbahçe-Galatasaray serisinin kini bitmemiş. Ergin Ataman, Galatasaray’ın değil Milli Takım’ın coachu. Cenk o son saniye üçlüğünü Galatasaray için değil, Türkiye için attı. Emir, o müthiş performansları Ay-Yıldız için sergiledi Fenerbahçe için değil. ‘Bana ne Milli Takım’dan beni kendi kulübüm bağlar’ diyorsanız orası başka. Ama ne olursa olsun, Türk Milli Takımı kaybetti diye sevinenleri hiçbir zaman anlayamayacağım...

Tanjeviç mi, Ataman mı ?


Tanjeviç, takımı Dünya ikincisi yaptıktan sonra geçen yıl, tarihimizin en kötü Avrupa Şampiyonası’nı oynattı. İlk kez ilk turda elendik. O takımda Ersan İlyasova ve Hidayet Türkoğlu da vardı. Hücumlarımız yine bir şeye benzemiyordu ama en azından bu takım kaybettiği maçlarda bile sonuna kadar mücadele etti, giydiği formanın hakkını verdi.

11 Eylül 2014, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Savaşmak yetmedi!‘’

Rüya, dün gece Litvanya karşısında son buldu. Son derece heyecanlı, son derece keyifli bir Dünya Kupası oynadı Türk Milli Takımı. Eksiklere rağmen, mücadelesiyle, hırsıyla, asla geri adım atmamasıyla yarı finale kadar dayandı 12 Dev Adam ama son adımı atamadı.

Savaşarak, savunma yaparak oyunu bir yere kadar getiriyoruz ama bu seviyelerde maç kazanmak için daha farklı şeyler de yapmak gerekiyor.

Dün maalesef Litvanya üç sayı çizgisinin gerisinden 19’da 10’la şut atarken, biz 18’de 3’te kaldık. Aşağı yukarı aynı basketbolu oynadı iki takım. Savunmalar son derece sertti, pozisyon bulmakta zorlanıldı. Ama onlar boş kaldıklarında soktu, biz potayı dövdük.

Maça iyi başladık. Oyun kurucuları yetersiz olduğu için hiç organize olamadılar. Bu anlarda savunma ribauntlarını alamayınca, Litvanya’nın ikinci şans toplarıyla oyunda kalmasına izin verdik.
Maçın dönüm noktalarından biri de Darius Lavrinoviç savunmasında yaptığımız hatalardı. Skoru önde götürürken, üçlük atan pivotu, Oğuz ve Furkan’la savunmaya çalıştık. Bizimkiler o kadar yukarı çıkamadığı için aynı üçlüğü üç kere üst üste yedik eski Fenerbahçeli’den. Burada grup maçlarında yaptığımız değişmeli alan savunması ya da iki dört numara ile oyunda kalmamız, Lavrinoviç savunmasında fark yaratabilirdi.

Bu üçlüklerle hayata döndü Litvanya, gerisini de 3/3 atan Darüşşafakalı Seibutis, 3/5 atan Galatasaraylı Pocius’la getirdi.

Maçın karar periyodunu ise çok kötü oynadık. Burada yaptığımız 4 top kaybını Litvanya çok iyi değerlendirdi.

Çeyrek finale kadar gelmemizdeki en önemli faktörlerden biri de, dakika alan herkesin skora katkı yapmasıydı. Zaten kapasitesi sınırlı bir takımız. Skorumuzu artırmak için herkesin taşın altına elini sokması gerekiyor. Dün Litvanya benchi 24 sayı atarken, bizim kenardan gelen oyunculardan sadece Oğuz 4 sayı üretebildi. Cenk Akyol, Kerem Tunçeri, Barış Hersek, Cedi Osman ve Furan Aldemir 0 sayı attı. Sadece 6 oyuncudan skor katkısı alarak da Dünya Kupası’nda çeyrek final maçı kazanılmıyor.

Dünya Kupası’nda çeyrek final başarı mı? Evet. Daha iyisi olabilir miydi? Evet.

Ergin Ataman’a ve Ay-Yıldızlı formanın hakkını sonuna kadar veren, terinin son damlasını akıtan, kendini yerden yere atan oyunculara teşekkür ediyorum.

Denedik, mücadele ettik ama olmadı...

Sağlık olsun...

Artık önümüze bakacağız.

Alt yapılarda altın jenerasyonlara sahibiz. Onların gelişimini sağlayabilirsek, daha üst seviyelere çıkabiliriz.

10 Eylül 2014, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Türkler asla pes etmez!‘’

İnanılmaz bir Dünya Kupası yaşıyoruz... Hücum kapasitemiz sınırlı belki ama 12 Dev Yürek var sahada. Savaşıyor, mücadele ediyor, yerden yere atlıyor, sonunda da şans terini daha çok akıtanın yanında oluyor.

Turnuva başlamadan da belirtmiştim. Bu takımın her güvenilecek bir eli, net bir skoreri yok. Hep iyi savunma yapacağız, her şeyi paylaşacağız, her maç değişik bir iki isim çıkıp skoru sırtlayacak.

ün de, ilk yarı Ömer Aşık ve Emir sahada yoktu ama asıl işi savunma olan Sinan bir yandan İngles’i canından bezdirirken, araya da 12 sayı sıkıştırdı. 2. çeyrek Kerem Tunçeri 2 üçlük, Cenk Akyol da kenardan gelip 7 sayı attı.

İlk yarı 0 sayı atan maçın kahramanı Emir, ikinci yarı tam 16 sayı üretti.

Avustralya bize çok iyi çözmüş. Tam saha baskı yaptılar. Rakip sahaya geçene kadar sürenin yarısı bitiyordu. Zaten yavaş oynuyoruz, ikili oyunlarımıza da müthiş önlem almışlar, hiçbir şey üretemez hale geldik. Ömer Aşık’ı hiç kullanamadık.

Ama en az onlar kadar iyi savunma yaptık. Ribauntlarda ezilmesek maç buralara kadar bile gelmezdi aslında. Avustralya 13 hücum ribaunttan 18 ‘ikinci şans’ sayısı üretti. 64 sayısın, 18’ini bu şekilde yemek savunmadaki emeğimize yazık etmek anlamına geliyordu.

Sonlarda yorulduk, hücumda tercih hataları yaptık belki ama ‘Milli Takım’a gelecek mi, gelmeyecek mi sorularına maruz kalan Emir, iyi ki gelmiş dedirtti. 50 saniye kala 5 sayı gerideydik. İki el üstü üçlükle, bir başka mucize zaferi Türkiye’ye getirdi Emir.

40 dakika stres yaşıyoruz, sonra duygu boşalması oluyor.

Sahada ter döken bütün oyuncularımız son derece karakterli. Yeni Zelanda maçında 14, Finlandiya maçında 17, dün de 14 sayıdan geldiler.

Heyecan yaşamayı ve yaşatmayı seviyorlar galiba. Çift haneli farklarla geri düşmedikçe akıllar başa gelmiyor.

Bu şekilde kazanmak daha güzel...

Şimdi sırada Litvanya var. Daha önce de söylediğim gibi, nasıl oynayacağımızı kestiremiyorum ama yine sonuna kadar mücadele edeceğimizi, asla pes etmeyeceğimizi, o formanın hakkını vereceğimizi biliyorum.

Bu arada Cedi’yi unutmayalım. Takımın jokeri gibi. Dün de son hücumda elini sokup topu çalan, maçı bitiren isim oldu.

08 Eylül 2014, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI