Arama

Popüler aramalar

Başrol oyuncuları figüran oldu

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Gişe, tv, İddia, reklam gelirleri ile beraber müthiş bir ekonomiye sahip Türk futbolu. Ama harcanan para ile başarı karşılaştırıldığında ne kadar kötü yönetildiği ortaya çıkıyor. Bunda en büyük etkenlerden biri hastalıklı bir ruh haline sahip olunması. Paranoya had safhada. Futbolun başaktörleri olan futbolcudan çok hakem ve yöneticilerin ne dediğinin konuşuluyor olması en büyük sorunlardan biri.

Gazeteler bir hafta önceden ‘derbiyi kim yönetecek’in peşine düşüyor. (Kim yönetecekse yönetecek, çıkıp düdük çalacak alt tarafı). Maçtan sonra da kimse Gökhan Gönül’ün 3 kere üst üste attığı 70 metrelik deparlar sonrası yaptığı ortayı, Selçuk İnan’ın 50-60 metreye attığı pasları konuşmuyor, ‘taç mı değil mi, rakip sahada çalınan o faulü verseydi 2 dakika sonra o gol olmazdı’yı konuşuyor. Sahada 50 milyon Dolar’lık futbolcunun yaptıkları ‘fasa-fiso’, 50 bin lira almayan hakem herkesin dilinde. Her hafta sonu en az bir hakemin kellesi giyotine konuluyor, birkaç tanesinden düdüğünü asması bekleniyor.

Futbolcuda da kabahat var. Maç bitimi mikrofon tutuyorlar, “Bence böyleydi ama bakalım akşam X hoca tv’de ne diyecek” diyor. Yahu ne diyecek? Ya ‘penaltı’ diyecek ya da ‘değil’. Zaten Türk futbolunun en meşhur iki yorumcusu ‘eski hakem’se bu sistemde ağır bir sakatlık var demektir. Bu sakat sistemden, gerginlikten beslenen yöneticiler de, taraftarına şirin görünüp varlıklarını sürdürebilmek adına yangına bilerek körükle gidiyorlar.
Basketbolda final serisi başlamadan düzenlenen basın toplantısında, Ömer Onan, “Fenerbahçe ve Galatasaray’ın finale kalmasına çok sevindim. Herkes basketbol konuşacak, Türk basketbolu kazanacak” demişti.
İçimden “Çok safsın” dedim ama benim de gönlümden geçen Ömer Onan’ın düşündükleri gibiydi.

Nitekim ‘akbabalar’ sofraya üşüştü hemen. Seride 5 maç oynandı, kimse Ömer Onan’ı konuşmadı... Kimse Sinan’ın 5 kişinin arasından yılan gibi kıvrılıp attığı turnikeleri, Erceg ve Markoishvili’nin el yakan anlarda attığı üçlükleri, McCalebb’in gözü karalığını, kendisinden iki kat uzunların üstünden bıraktığı basketleri, 18 yaşındaki Berk’in o stresli ortamda aldığı dakikalarda ‘40 yıllık’ tecrübeli oyuncu gibi özgüvenle oynamasını vs... konuşmadı. En önemlisi bu oyuncuların neler söylediklerine kimse kulak asmadı bile.

Zaten konuşmak ve dinlemek de istemiyorlar. Bana gelen maillerde herkes “Maçı bırak sen hakemleri ve rakip taraftarın yaptıklarını yaz” diyor. Aynısı Aziz Yıldırım da söyledi basın toplantısında. ‘Hakemlerden, olaylardan bahsedin’ yani bizleri de yazın diyor.

Önce Fenerbahçe, ardından Galatasaray basın toplantısı düzenledi. Saatlerce konuştular. İşin özü şuydu; Rakip, hakemler, basın, federasyon ‘kaka’, biz ‘cici’yiz. Hiçbiriniz ‘cici’ değilsiniz. İstediğiniz de ‘adalet’ değil, ‘ayrıcalık’.
Sonuçta Aziz Yıldırım, Mahmut Uslu, Ergin Ataman, Obradoviç, Sedat Doğan, Mehmet Karlı ve hakemler başrolü kaptı. Şampiyon onlar olacak sonuçta, oyuncular değil.

Bizim de oyuna, oyuncuya, emeğe saygı göstermemiz hoşlarına gitmiyor. Bu oyuncular boşuna saatlerce antrenman yapıyorlar, boşuna taktik savaşları veriyorlar, boşuna sahada ter akıtıyorlar. Çünkü kazanırlarsa ‘hakem’ sayesinde kazanıyorlar. Kaybederlerse ‘hakem’ yüzünden kaybediyorlar. İş bu kadar basitmiş, öğrenmiş olduk biz de.

Sonuçta Ömer Onan’ın dediği gibi ‘Kazanan Türk basketbolu’ olmayacak, Türk basketbolunu onlar istedikleri kalıba sokacaklar.

Not: Bu kadar çirkinliklerin yaşandığı seride, temiz kalmayı başarabilen, ağır küfürler yemelerine rağmen sakin olup oyunu ve taraftarı provoke etmeyen tüm oyunculara (pardon figüranlara) teşekkür ediyorum.