‘’Fenerbahçe büyük oynadı‘’
Fenerbahçe Ülker, adım adım Final-Four’a gidiyor. İlk maçta rakibi çözen Sarı-Lacivertliler, dün öldürücü darbeyi daha maçın başında vurdu. İlk günün yıldızı Pargo başta olmak üzere, Maccabi’nin sınırlı sayıdaki silahlarına prangayı vuran Kanarya, hücumda da cepteki alternatifleri teker teker sahaya sürdü. İlk maçta hiç dakika almayan Semih, oyuna ilk beşte başlayıp hem savunmada Sofo’ya göz açtırmadı, hem de hücumda 12 sayı atıp çok ekstra bir katkı verdi. Keza Kenan... Serinin ilk maçında oyuna girdiği anda takım 10 sayı gerideydi. Savunma ateşini o yakmıştı. Dün yine Pargo’nun başına dikildi, hücumda da çok özgüvenli oynadı. Bütün sezon vasatı aşamayan, geleceğin yıldızı gözüyle bakılan Kenan, gerçek bir yıldız gibi oynadı. Tabii ki Goudelock. Bu tip oyuncuları bir gün tutarsın ama ikinci gün ancak seyredersin. Dün de Maccabi savunması ancak seyredebildi, ilk yarıda 17 sayı atan Amerikalı yıldızı. Takımın ikinci skoreri Bogdanovic de gününde olunca, son Euroleague şampiyonu Maccabi, ikinci yarının başında 22 sayılık oldu....
Pivotlar 27 sayı üretti
Pota altının yine tek hakimiydi Fenerbahçe Ülker. Seri başlamadan Fenerbahçe’nin en büyük avantajı burası gözüküyordu. Nitekim ribauntlarda 43’e 29’luk üstünlük kurdular, pivotlar 27 sayı attı. Maccabi’nin uzunları ise 19’da kaldı. Sofo, ilk kez bu kadar çaresizdi. Maccabi, dev pivotu iki maçta hiç kullanamadı. Buna bir an bile fırsat vermedi Sarı-Lacivertli savunma. Basketbolda erken konuşmak çok doğru değil. Rüzgar her an tersine dönebilir ama görünen o ki, normal şartlarda Maccabi’nin Fenerbahçe’den bir galibiyet alabilmesi bile çok zor. Tel Aviv’de zor bir atmosfer olacak. Ama Moskova’dan, Atina’dan zaferle dönen Fenerbahçe’nin Tel Aviv’den de Final-Four müjdesi ile dönmesi hiç de sürpriz olmaz. Bir parantez de Zizis’e açmak gerekiyor. Geldiğinden beri hiç gösterişli oynamadı belki ama onun, yani gerçek bir oyun kurucunun gelişiyle Fenerbahçe’nin performansı neredeyse ikiye katlandı.
‘’Nefesimiz yetmedi‘’
Ligin en çok asist yapan, en çok sayı atan, yani en iyi hücum yapan takımı olan Real Madrid’i İspanya’da yenebilmek için, onları düzenden çıkarmak, istedikleri tempoyu vermemek, yani tekerlerine çomak sokmak gerekiyordu. İvkovic ve Efes’in planı, bu müthiş hücum organizasyonunun en önemli parçaları Fernandez (Maç başı 13 sayı), Rodriguez (11 sayı) ve Llull’un (10 sayı) etkinliğini azaltmaktı. Bunda da fazlasıyla başarılı oldular aslında. Bu üçlü kullandıkları 27 şutun tam 21’ini kaçırdı. Belki de bu yılın en kötü hücum performansını sergilediler. Ama maçı 11 sayı geriden gelip kazanan da Real Madrid oldu. Buna, o kaçan şutların hücum ribauntlarını almaları ve ekstra oyunculardan, ekstra performans bulmaları neden oldu. Düne kadar maç başına 4 sayıyla oynayan Rivers, savunma konsantrasyonunun diğer
yıldızlarda olduğu maçta, bulduğu boş meydanı çok iyi değerlendirdi, 7 üçlüğün 6’sında isabet bulup, kariyer rekoru kırdı.
15-0’lık seri
İlk yarı herşey yolunda gidiyordu. Efes kenardan gelen Heurtel (devrede 7 asist), Cedi Osman, Lasme ve Sariç’ten müthiş katkı aldı. 27-23 geri düştükten sonra 15-0’lık seriyle 38-27 öne geçip, soyunma odasına da 43-35 önde gitti. Real’in ikinci yarıya agresif ve saldırgan başlayacağı belliydi. Efes buna hazır olarak başlamadı. Hücumda hiçbir oyuncu devreye girmeyince, ilk yarı 43 sayı atan takım, ikinci yarı 28 sayıda kaldı.
Hakemlerden çifte standart
Hakemlerin çifte standartını da atlamamak gerekiyor. Euroleague’i yöneten İspanyollar’ın destek göreceği aşikar ama sahadaki basketbol yetenekleri kadar ‘teatral’ gösterileri de çok iyi yapan, bu nedenle herkes tarafından antipatiyle karşılanan İspanyol oyuncular, hakemlerden aşırı ‘sempati’ görüyor maalesef! Her düdüğe itiraz ettiler, Sariç kendisine yapılan bariz faule ‘gık’ dedi, teknik faulu aldı. Bu bile çifte standartın göstergesiydi.
‘’Her maç başka bir hikaye‘’
Euroleague Play-Off ilk maçında Fenerbahçe Ülker 11 sayı geriden gelip kazanarak saha avantajını rakibe kaptırmadı. Seride günler ilerledikçe her hamle, her pozisyon adeta nakış nakış işlenecek, sinekten yağ çıkarılmaya çalışılacak. Takımların, birbirlerini tanıdıkça, fark yaratmak için, farklı şeyler denemesi gerekecek.
Fenerbahçe, nasıl oynarken skoru geride götürdüğünü, neleri değiştirince öne geçtiğini gördü. Bunu Maccabi de biliyor. Onlar da kazanmak için çok daha ekstra oynamaları gerektiğini gördü. Çünkü kadro yapılarında güç farkı var. Fenerbahçe, çember altında büyük hakimiyet kurdu. Ki daha Semih kozu denenmedi.
Bogdanoviç’in 9’da 1, Goudelock’un 8’de 4’le atıp 4 top kaybı yaptığı, yani en önemli iki skorerinden hiç katkı alamadığı bir maçı kazanmak Sarı- Lacivertliler için önemliydi. Bugün ikisinden birinin sahne alacağını düşünüyorum. Her maçın hikayesi baştan yazılacak, her maçın kahramanı da farklı olacak. Ama kazananın yine Fenerbahçe olacağını tahmin ediyorum.
‘’Zor ama güzel oldu‘’
Maccabi yıllardır Final-Four oynuyor ve şampiyon oluyor. Fenerbahçe ise 7 yıl aradan sonra tarihinde 2. kez Play-Off’a kalmış. Her ne kadar kağıt üstünde daha güçlü bir kadroya sahip olsalar da, buralarda oynama becerisi başka birşey. Nitekim bu baskıyı ve stresi oyunun başında fazlasıyla hissetti Fenerbahçe. Hücumlar çok tutuktu. Maccabi kolay sayılar bulunca, salonda atmosfer biraz gerildi. Vesely’nin girmesiyle hücum sorunu çözüldü ama Obradovic’in maç öncesi hazırladığı savunma stratejisi tutmadı. Bu yıl ilk kez, ikili oyun savunmasında uzunlar rakip kısayı sıkıştırmak yerine, atletik uzunlardan ‘smaç’ yememek için ‘shadow defence’ gölge savunması uyguladı.
Pargo yürüye yürüye
Tamam, rakip uzunları devreye sokmadık ama Pargo neredeyse yürüyerek turnikeler attı. Pargo ilk yarı tam 19 sayı atarken, Ohayon 9 sayı üretti. İkinci yarıda bu tutmayan savunma planının değişeceğini
umuyordum ama Obradovic ısrar etti. İkinci yarının ilk 7 dakikasında da birbirinin kopyası basketleri arkaya arkaya yemeye devam edince fark 11’e çıktı. ‘Kurt hoca’ da o anda ‘çark’ etti. Yanlıştan dönüldü, Pargo’ya ikili sıkıştırmalar geldi, Maccabi’nin bütün hücum düzeni alt üst oldu. Bu savunmada kenardan gelen Kenan ve Emir’in katkıları da büyüktü. 27 dakikada 56 sayı yiyen Fenerbahçe savunması kalan 13 dakikada sadece 16 sayıyı potasında gördü.
Maçın rengi değişti
Savunma değişikliği sonrası kapılan toplarla da maçın rengi bir anda değişti, 11 sayılık yenilgiden 10 sayılık galibiyete ulaşıldı.
Play-Off’larda ilk maçlar çok önemli. Maccabi kazanıp saha avantajını eline geçirmeye çalıştı. Goudelock savunmasına çok iyi hazırlanmışlar. İlk üç çeyrek ne Amerikalı, ne de Bogdanoviç gibi skorerleri devreye sokmadılar. Ama imdada uzunlarımız yetişti. Maç öncesi de, Fenerbahçe’nin en büyük avantajının pota altında olacağını belirtmiştim. Nitekim Bjelica, Vesely ve Zoriç 46 sayı ve 21 ribauntla çember altını Maccabi’ye dar etti.
Vesely’nin enerjisi, smaçlarla takımı ve taraftarı ateşlemesi, galibiyetin anahtarı oldu. Kenan’ın kenardan gelip attığı kritik 5 sayı ve savunma katkısı, Emir’in zekası ve çaldığı 5 top çok değerliydi.
Hiçbir maç kolay değil
Saha avantajımız devam ediyor. Hiçbir maçın kolay kazanılmayacağını ‘dün’ gördük. Şu an için kazanılan sadece ‘bir’ galibiyet. Taraftarın, oyuncuların, herkesin aynı konsantrasyonla ikinci maça çıkması
gerekiyor.
‘’Teselli de yok‘’
Çek Cumhuriyeti’ne en azından final hedefi ile gelen Fenerbahçe, Final-Four’da aradığını bulamadı. Üçüncülük maçları genelde angarya havasında geçer. Ama dün iki takım da kazanmayı istedi. Bunu beceren de Dinamo Kursk oldu. Oyunun geneli başa baş geçti. Kurs skoru önde götürse de Fenerbahçe bir şekilde maçta kaldı. Ama mücadelenin sonlarını felaket oynayan, Prag karşısında son 4 dakikayı 14-1’lik seriyle bitiren Kanarya, 33. dakikada Birsel’in üçlüğüyle 54-54’lük beraberliği sağlayıp umutlandı. Fakat Kanarya, kalan 7 dakikada bu kez 13-4’lük seriyle salondan 67-58 mağlup ayrıldı. Fenerbahçe’nin yine bir planı yoktu. Topu Tina Charles’a indirdiklerinde Amerikalı bu kez yüksek yüzdeyle 23 sayı attı. Prag maçının durgun ismi Zellous da birebir oyunlarla 15 sayı üretti ama bu kişisel çabalar Kursk’u yenmeye yetmedi.
Sadece 5 asist yaptık
Rus ekibi 12 basketi asist üzerinden bulurken, Fenerbahçe sadece 5 asist yapabildi. İlk yarıda kurulan ribaunt hakimiyeti, top kayıpları ile avantaja dönmedi. Kursk, ikinci yarıda ribauntları dengeleyince, Ogwumike’nin pota altı basketleri ile maçı kopardı. Bir gün önce Vaughn’dan yenen basketlerin aynısı bu Ogwumike’den yendi. Hücum organizasyonu zayıf ama savunma stratejisinde de hatalar yapılıyor. Coach Winnicki’nin oyunu okumada da eksikleri var. Yerinde müdahaleler yapılmayınca, teselli ikramiyesi Kursk’a gitti.
‘’Sistem yok‘’
Büyük bütçeler ve büyük hedeflerle yola çıkan Fenerbahçe Kadın Basketbol Takımı, son iki yılda Avrupa’da final oynayıp, hep eli boş döndü. Bunun en büyük sebebi ise yetersiz coach seçimi, hücum sisteminin olmaması ve tabii ki kötü basketbol oynanmasıydı.
İki yıl üst üste büyük yıldızlar ve büyük bütçelerle final oynayan Fenerbahçe’nin Kadın Basketbol Takımı, bu kez Çek Cumhuriyeti’nde düzenlenen Dörtlü Final’in yarı finalinde, kendinden daha zayıf bir takıma yenilip, şampiyonluk hedefinden yine uzaklaştı. Geçen yıl, finale gelene kadar hiç yenilmeyen ve Galatasaray karşısına namağlup çıkan takım bile, oynadığı kötü basketbol nedeniyle eleştiriliyordu. Ama eldeki Cappy, Angel, Matoviç, Yacoubu, Matoviç, Esmeral, Birsel, Nevin, Veremeenka gibi yıldızların bireysel performanslarıyla harika bir sezon geçmişti. Bu yıl ise Esmeral’in basketbolu bırakması nedeniyle Olcay’a güvenilmeyip, oyun kurucu bölgesine hiç katkı vermeyen Bojoviç’in alınması takımı, Pondexter ayarında skorer bir yabancıdan mahrum bıraktı.
Angel-Cappy kilit isimlerdi
İki Avrupalı Matoviç ve Veremeenka, Avrupa’da Fenerbahçe’nin elini çok rahatlatıyordu. Bu sezon Amerikalı tercihi uzun oyuncudan yana kullanılıp, Angel da takımdan saçma sapan nedenlerle gönderilince önüne geleni deviren takım, oldukça sıradanlaştı. Angel-Cappy ikilisi başarılı kadronun kilit isimleriydi. Bu ikili hem agresif savunma yapıp rakip kısaları bozarken, hücumda da potansiyellerini fazlasıyla kullanıyor, sorumluluk alıyorlardı. Bu yıl Fenerbahçe’nin savunma kaynaklı sayısı yok denecek kadar az. Kaybedilen Prag maçında rakibin oyun kurucusu Palau 7 asist yaparken, Fenerbahçe toplamda 7 asist yapabildi.
Ayağa kalkmak hemen zor
Sezonun başından bu yana takımın ne bir hücum sistemi var, ne de düzeni. Coach Winnicki’ye çok yükleniliyor ama onun kapasitesi bu kadar. İki yıl takımı çalıştıran ve iki final kaybeden İniguez’in de Winnicki’den farkı yoktu ama, onun elinde son derece alternatifli bir kadro vardı. Bugünkü rakip Dinamo Kursk. Fenerbahçe’de moraller bozuk. Bir günde ayağa kalkabileceklerini sanmıyorum. Ama en azından alınacak bir galibiyet şampiyonluk beklenen sezonda üçüncülük tesellisi getirir. Seneye de eğer bu paralar harcanacaksa, kadın basketboluna hakim bir genel menacerle birlikte, doğru düzgün bir coach getirilmesi şart.
‘’Sorumlusu yönetim‘’
Fenerbahçe Kadın Basketbol Takımı’nın dün yaşadığı hezimetin baş sorumlusu yönetimdir. İki yıldır kenardan ‘taktik verebilecekleri’ ve bunu kabul edecek vasıfsız coach arayıp bulan yönetim, bu sezon
oyuncu seçiminde de hata yapınca, kendisinin 10’da biri bütçeye sahip sıradan bir takımdan fark yiyip alışık oldukları finalden uzak kaldılar.
Takımdan ayrılan Esmeral, Cappy, Angel, Matoviç, Veremeenko gibi oyuncuların yeri doldurulamadı. Yabancı diye alınan N’Dour oyuna bile giremiyor. Oyuna giren Bojoviç ve Zellous hiçbirşey oynamıyor.
Angel’i gönderip ardından onun ‘Fenerbahçeliliği’ni sorgulayanların ne kadar Fenerbahçeli olduğunu da sorgulamak lazım. 5 yılda kazanmadığı kupa kalmayan, formasının hakkını sonuna kadar veren Angel için ‘Fenerbahçe’de olmayı hak etmiyor’ diyenler o, formayı terletip Fenerbahçe için kupalar kazanırken, Fenerbahçe için ne yaptı acaba?
Dün Angel olsaydı, en azından yine bir final gelirdi.
Tina Charles dışında, yeni gelenlerden en ufak katkı alamadı Fenerbahçe, Prag karşısında.
Maç 48-48 olduktan sonra skor 14-1. Bu 14-1’lik seride gerçek bir oyun kurucu olan Palau, Vaughn’a aynı basketi 3 kere arka arkaya attırdı, Winnicki ve Fenerbahçe savunması onları seyrederken.
Hanusova, Burgova, Vesela ve Vaughn’dan oluşan uzun dörtlüsü 62 sayının 39’unu attı. Bütün ribauntları topladı. Tina Charles ve Hollingsworth ile burada ağırlık koymayı beklerken, pota altı üstünlüğünü Prag’a verdiğimiz için kaybettik.
Zaten sezon boyunca sergilenen basketbol, finali hak etmiyordu. Bir umut geldik belki burada daha farklı oynarlar diye ama olmadı.
Yönetim gelecek sene ‘kendi oyuncağı’ sandığı şubenin başına ya işi bilenleri getirsin, ya da boşuna bu kadar para harcamasın...
‘’Basketbolun farkı, güzelliği‘’
Futboldan kalma alışkanlık, Euroleague’de son hafta maçlarının, değil aynı saat, aynı günde bile oynanmıyor olması basketbola biraz uzak olanların anlayamadığı, kabul etmek istemediği bir durum... ‘Nasıl olur da aynı saatte oynanmaz, diğer takımlar istediği, işine gelen sonucu alır’ diyenlere en güzel yanıt dün geceydi. Futbolda orta sahayı geçmeden, al gülüm, ver gülüm, beraberlik herkese yarasın mantığı basketbolda yok. Fenerbahçe yense de yenilse de grubu ikinci bitirecek, Efes’in kazanmaktan başka çaresi yok. Ama Fener kazandı. Malaga’nın hiçbir iddiası yok, Laboral mecbur yenmek zorunda çeyrek finalist olabilmek için ama yenemedi, elendi, Efes turu geçti. Bu maç, Efes’in yenilgi haberinden sonra başladı hem de... Öyle ki, Euroleague iki Türk takımını, iki İspanyol takımını son hafta oynatabiliyor. Çünkü biliniyor ki, burada kimseye kıyak yok, bedava ekmek yok. İstiyorsan, hak etmek zorundasın. Bileğinin hakkıyla. Geçmiş yıllarda da örnekleri çok. En çok da Efes’e yarıyor bu durum. İddiasız Rytas, Malaga’yı yeniyor, iddiasız Kaunas, Bamberg’i yeniyor, piyango hep Efes’e çıkıyordu... Dün yine aynısı oldu. 3. kez Efes ‘elendi’ diye düşünülürken, alakasız bir takım Efes’in rakibini yendi, 3. kez Efes tur atladı!!!. Dün Fenerbahçe ‘çıkıp oynarım, maçın hakkını veririm, gerisine karışmam’ havasındaydı. İşin enteresanı kazanmaktan başka çaresi olmayan Efes’in de, Fenerbahçe gibi rahat oynamasıydı. Ne bir panik, ne bir ekstra efor, ne de ekstra mücadele vardı onlar adına. Son 4 dakika maç kafa kafaya giderken, Lasme smaç üstüne smaç yapıp, savunmada rakibi top kaybına zorlarken, İvkovic onu kenara alıp, Krstic’i oyuna sürdü. Krstic sahaya adımını atar atmaz 10-0’lık bir Fenerbahçe serisi geldi. Maç da orada bitti. Fenerbahçe’yi çeyrek finale kaldığı, saha avantajını eline geçirdiği ve spor ahlakı içinde davrandığı için tebrik ediyorum. Efes de öyle ya da böyle çeyrek finalist oldu. İvkovic, öyle ya da böyle, ilk yılında takımını ilk hedefe ulaştırdı. Şimdi Fenerbahçe-Maccabi, Real Madrid (büyük ihtimal) veya Barcelona-Efes eşleşmeleri oynanacak. İki takımımıza da sonsuz başarılar diliyorum.









































