‘’Kaf Kaf baskını‘’
Play-Off yarı final serisi müthiş bir maçla başladı. Pınar Karşıyaka, bir ara 18 sayı öne geçtiği maçta Fenerbahçe Ülker'e yakalandı ama uzatmada kazanıp, saha avantajını da eline geçirdi
Play-Off maçları tatsız tutsuz geçiyordu ama dün heyecan tavan yaptı Ülker Arena'da... Fenerbahçe Ülker, böyle bir şoku yaşayabileceğinin sinyallerini Galatasaray serisinde vermişti aslında. Son iki maçı çok kötü oynayan Sarı-Lacivertliler, dün de ilk yarıda hiç savunma yapmayınca potasında tam 51 sayı gördü.
İkinci yarıda can havliyle saldırdılar, 18 sayıdan geri geldiler ama Pınar Karşıyaka'nın müthiş direnci ile karşı karşıya kaldılar. Her hangi bir takım 18 sayıdan yakalanıp, uzatmada da 4 sayı geri düşse yelkenleri çoktan suya indirirdi belki ama Ufuk Sarıca ve takımı müthiş bir karakter ortaya koydu ve çok önemli bir deplasman galibiyetine imza attı. Palacios, Barış, Dixon çok yüksek bir yüzdeyle 68 sayı atarken, Fenerbahçe Ülker'de 25 sayıyla maçı döndüren Goudelock'ın, uzatmada üst üste 2 top kaybı yapması pahalıya mal oldu.
İkinci maç yarın oynanacak
Normal sürenin sonunda Vesely'nin hücum ribaundu alıp attığı basket, 9 saniye kala Melih'in zor bir üçlükle takımını öne geçirmesi galibiyet halinde onları kahraman yapacaktı ama, 7 saniye kala Dixon, zaferi Karşıyaka'ya getirdi. Barış Hersek'in uzatmada aldığı iki hücum ribaundu ve attığı basketler çok kritikti.
Obradovic, uzatmada 'Hentbol' coachu gibi takımı yönetti. Hücumda Goudelock ve Melih, savunmada ise Emir'le Kenan oynadı. Bu durum biraz kafa da karıştırdı. Ufuk Sarıca'nın sakin kalması, uzatmada yaptığı doğru hamleler galibiyette önemli etken oldu. Serinin ikinci maçı yarın 20.00'de yine Ülker Arena'da oynanacak.
‘’Efes potayı göstermedi‘’
Tarihinde ilk kez Play-Off oynayan Trabzonspor, tarihindeki ilk yarı final maçına çıktı. Rakip ise buraların gediklisi Anadolu Efes’ti. Yarı final şu an için Trabzon’a bir gömlek bol gelmiş gözüküyor. Markoviç ve takımı Eurochallange’de final, TBL’de yarı final oynayıp, beklenenin çok üzerinde bir performans sergiledi. Dar bir rotasyonla oynuyorlar ve Efes gibi bir takıma kafa tutabilmeleri için 6-7 kişilik rotasyonun tamamından verim almak zorundalar.
Dün sadece Hardy biraz oynar gibi yaptı, ama diğerleri Euroleague sertliğinde savunma yapan Efes karşısında potayı bile göremedi. Lasme 5 blokla potayı karartırken, takım halinde tam 7 blok yapan Lacivert-Beyazlı savunma potasında sadece 22 basket, 56 sayıya izin verdi.
İvkoviç’in kozu; alan savunması
Coach İvkoviç, dün cebinden ‘alan savunması’ kozunu çıkardı. Kendisinden uzun yıllardır görmeye hiç alışık olmadığımız bir durumdu bu. Efes’te de sezonun bitimine bir kaç maç kala ilk kez denedi alan savunmasını. Belli ki, Fenerbahçe’ye sürprizler yapmayı planlıyor, şimdiden takımı finale hazırlıyor gibiydi.
Birkan, sakatlıktan ‘yıldız’ gibi döndü. Tendonu kopmadan önce Efes’te böyle performanslar gösterdiğini hatırlamıyorum Birkan’ın. Telekom serisini de harika oynadı, dün de müthiş bir özgüvenle 4/4 üçlük attı. En sevindirici taraf ise kısa sıkıntısı çeken Milli Takım’ın böyle bir Birkan’a fazlasıyla ihtiyacı olmasıydı.
‘’Fener'de farkı Melih yarattı‘’
Maça 5 kişiyle gelen Galatasaray Liv Hospital’ın, yapabilecekleri sınırlıydı, Euroleague yarı finalisti Fenerbahçe Ülker karşısında... Ama maçın genelinde de istediklerini yaptı Sarı-Kırmızılılar. Burada
Fenerbahçe Ülker adına farkı Melih Mahmutoğlu yarattı. Goudelock ve Zisis’in 15’te 0 attığı maçta 18 sayıyla turu Fenerbahçe’ye getiren isim oldu Melih. Micov, Pocius ve Ender’in yokluğunda Kerem Gönlüm’ü de ilk beşe sürüp maçın büyük bölümünü 3 uzunla oynayan Ergin Ataman, dış şutları riske eden, gömülü bir savunma tercih etti. İçeri giremeyen Sarı-Lacivertliler, tam 27 üçlük denemesi yapmak zorunda kalırken, bunların sadece 8’inde isabet bulabildi. (4’ü Melih’ten geldi). Galatasaray 15. dakikada 24-19 öndeyken, oyuna giren Melih üçlükle takımı ateşlerken savunmada tam 5 top çalan Sarı-Lacivertliler, bu 5 dakikada 15 sayılık diferans yakalayıp soyunma odasına 10 farkla önde gitti. İkinci yarının ilk 5 dakikasında da aynı tempo devam edince fark 19’lara kadar çıktı. Fenerbahçe de o anda oynamayı bıraktı. Rakibin eksik olması motivasyonu etkiliyor belki ama Melih de motive olmasa, belki kabus görecekti Sarı-Lacivertliler. Erceg’in üçlükleriyle fark 7’ye indikten sonra orta sahaya yakın bir yerden cevap veren gecenin adamı, takımının kaza kurşununa kurban gitmesine de engel oldu.
‘’Aslan evinde kral‘’
Derbide salonlar değişince, maçların rengi, takımların karakterleri de 180 derece değişiyor. 3 gün önce Ülker Arena’da, son derece agresif ve saldırgan oynayan Fenerbahçe, dün ürkek ve çekingendi. Sadece 3 gün önce kazanmak adına en ufak bir direnç ve çaba göstermeyen Galatasaray ise lakabı gibi ‘Aslan’ kesilmişti ezeli rakibi karşısında. Hal böyle olunca aradaki güç farkı, sahaya yansımadı. Normal sezonda 6 kişiyle kazanıp, ‘destansı’ bir galibiyet elde eden Sarı-Kırmızılılar’ın dünkü zaferinin de çok fazla hikayesi yazılabilir. Yönetimsel hatalar nedeniyle sezonu yarım takım bitiren Cim Bom’da, Pocius, Micov ve Ender de sakatlanıp maçı tamamlayamadı. Kafasına 7 dikiş atılan Sinan, o halde oynayıp geceye damgasını vurdu.
Fenerbahçe Ülker maça yanlış oynayarak başladı, 45 dakikayı da o şekilde bitirdi. İlk maçın ardından Obradoviç, “En büyük avantajımız, agresif oynamamız” demişti. Ama dün Fenerbahçeli oyuncularda agresiflikten eser yoktu. Rakipten 22 fazla ribaunt alıp, 20 fazla saha içi atışı deneyen, ama bu atışların çoğunu dış şut olarak tercih eden, potaya gitmeyen Kanarya, kendinden güçsüz ama doğru basketbol oynayan, sürekli potayı zorlayıp, kazanmayı daha çok isteyen ezeli rakibine yenildi. Galatasaray’ın 25, Fenerbahçe’nin de sadece 9 kez faul çizgisine gitmiş olması, maçın da hikayesini anlatıyordu aslında. Bu kadar sakatla turu belki Fenerbahçe geçecek ama dünkü galibiyetle Galatasaray bütün bir sezonu kurtarmış oldu.
‘’Fenerbahçe fırtınası‘’
Final-Four’da ülkemizi temsil edip tarihe geçen kadro, Türkiye’ye oldukça motive dönmüş gözüktü Play-Off ilk maçında. Tabii ki rakibin Galatasaray olmasının da payı vardı bunda.
Maça öyle bir başladı ki Fenerbahçe Ülker, karşısında kim olsa duramazdı belki de. Bu yılın en müthiş hücum performanslarından biri sergilediler. Hızlı top çeviren, bol pas yapan Sarı-Lacivertliler, neredeyse bütün basketleri asist üzerinden buldular. Galatasaray savunması ise izlemekle yetindi bu hücum resitalini.
Takımın en uzunu Zoriç, üst üste hızlı hücumdan iki smaç buldu turnike sonrası. Bu iki turnikede onu tutan Young, daha orta sahaya gelmemişti bile. Düşünün ne kadar istekli ve coşkulu olduğunu Fenerbahçeli basketbolcuların... Goudelock başladı, ona Bogdanoviç eşlik etti. Zoriç’in yerine giren Semih, onun bıraktığı yerden devam etti. Uzunlarla oynanan bütün ikili oyunlar, smaç olarak sonuçlandı.
Kenan’ın hücumda özgüvenle oynaması, Milli Takım için de sevindiriciydi. Forma giyen herkes inanılmaz katkı yaptı hücumda. Dakikalar 14’ü gösterdiğinde fenerbahçe, 42 sayıya ulaşmıştı. Maç da başladığı gibi bitti zaten...
Galatasaray Liv Hospital, sürekli kan kaybederek devam ettiği sezonda dibe vurmuş gibiydi. Bu dar rotasyonla Fenerbahçe Ülker’e, kafa tutmaları zordu belki ama bunu denemediler bile. Sezon bitse de gitsek havası var biraz Galatasaraylı basketbolcularda... İlk yarı bittiğinde Fenerbahçe, 16/21 iki sayı, 5/8 üç sayı isabet oranı ile oynamıştı. Sadece 8 şut kaçırmışlar. Bazılarının da hücum ribaundu aldılar. Karşılarında en ufak bir savunma direnci görmediler zaten.
Formalite icabı oynanan ikinci yarı sonunda büyük bir fark oluştu. Fenerbahçe’nin Final-Four’a kalıp tarihi başarı elde etmesi de, onları bu yıl için henüz tatmin etmemiş gözüktü.
‘’Favori Fenerbahçe Ülker‘’
Fenerbahçe Ülker’le yaşadığımız Final-Four heyecanı ile Avrupa macerası herkes için sona erdi ve ligimize döndük. Son yılların en çekişmeli ve kaliteli liginde Play-Off başladı. İlk turun da merakla beklenen eşleşmesi Fenerbahçe Ülker-Galatasaray Liv Hospital arasında oynanacak.
Geçen yıl yaptığı hataların cezasını bu yıl kat be kat çeken Galatasaray, averajla kalabildiği Play-Off’ta ‘yarım takım’ olarak mücadele etmek zorunda. Özellikle tüm oyun sistemi üzerine kurulu olan Arroyo’nun gitmesi ile iyice güç kaybetti Cim Bom. Ama derbilerin havası farklı olur, favorisi de olmaz derler.
Normal sezonda Galatasaray’ın 6 kişi ile kazanmasının bir istisna, bir tesadüf olup olmadığını da Play-Off’ta göreceğiz. Fenerbahçe Ülker, Final-Four’u kötü oynadı ve 4. oldu. Bu durum onların ligde motivasyon kaybı yaşamamasına neden olacak.
Hem saha avantajı, hem de kadro üstünlüğü ile Fenerbahçe turun favorisi. Galatasaray açısından baktığımızda ise, Fenerbahçe ile ilk turda oynayacak olmaları, az olan şanslarını denemeleri açısındanfırsat. Çünkü dar rotasyonla, kendinden güçlü bir takımı 2 kere yenebilme ihtimalin, 4 kez yenebilme ihtimalinden daha fazla.
‘’Guard'ın kadar konuş‘’
Geçmişi okuyabilmek gerekli
Madrid’de bu sezon da dahil, son 4 yılda 3’er final oynayan Olympiakos ve Real Madrid ile 4 Final-Four’a da katılıp 1 final oynayan ama hiç kazanamayan CSKA vardı. Fenerbahçe ise ilk kez bu arenada boy gösterdi... İki maçı da kazanıp şampiyon olamaz mıydı? Tabii ki şansı vardı ama Fenerbahçe Final-Four’u, Final-Four gibi oynayamadı maalesef. Son 10 yıla baktığımızda ise bu takımların defalarca buralarda gezindiğini görüyoruz. Şampiyonluk İspanyol, Yunan, Rus ve İsrail ekipleri arasında gidip geliyor. Balık tutabilmek için önce oltayı denize atabilmemiz gerekiyor. Onların oltası yıllardır suyun içinde. Bizimkiler ise hep kıyıda kalıyordu, ilk kez suya ulaşabildik. Bundan sonra da hep suda kalırsak, illa ki balığı da tutacağız.
Farkı, oyun kurucu yaratıyor
Şimdi geçmişe dönelim. Klasik cümle olacak ama Final-Four’da aşağı yukarı birbirine denk 4 takım yer alıyor. Orada farkı coachlar ve ‘winner’ oyuncular yaratıyor. Bu ‘winner’ oyuncular da genelde oyun kurucular oluyor.
Son 14 yıla BiR bakalım
Şampiyon Panathinaikos,MVP Bodiroga
Şampiyon Barcelona, MVP Bodiroga
Şampiyon Maccabi, MVP Parker (Jasikevicius oyun kurucu) n Şampiyon Maccabi, MVP Jasikevicius n Şampiyon CSKA, MVP Papaloukas
Şampiyon Panathinaikos,MVP Diamantidis
Şampiyon CSKA, MVP Langdon (Papaloukas oyun kurucu)
Şampiyon Panathinaikos,MVP Spanoulis
Şampiyon Barcelona, MVP Navarro (Ricky Rubio oyun kurucu)
Şampiyon Panathinaikos,MVP Diamantidis
Şampiyon Olympiakos, MVP Spanoulis
Şampiyon Olympiakos, MVP Spanoulis
Şampiyon Maccabi, MVP Rice
Şampiyon Real, MVP Nocioni (Rodriguez-Llull gibi oyun kurucular var)
Coach tamam ama....
14 şampiyonluğun 10’unda ‘En değerli oyuncular’ oyun kurucular seçilmiş. Diğer 4 şampiyonlukta da zaten MVP olmuş (Rubio hariç ama o da bir süper yıldız) oyun kurucular ön planda. Yani olay Bodiroga, Papaloukas, Jasikevicius, Diamantidis ve Spanoulis etrafında dönmüş. Bunlara Rodriguez’i de ekleyebiliriz. 5 ‘winner’ oyun kurucu son 15 Euroleague şampiyonluğuna damgasını vurmuş. Bu şampiyonlukların çoğunu Obradovic kazandı. Coach faktörü de tabii ki önemli. Ama sahada coach oynamıyor. Biz Obradovic ve İvkovic gibi coachları Türkiye’ye getirerek geç kalınmış bir ilk adımı attık. Şimdi sıra ‘winner’ bir oyun kurucu transfer etmekte, ya da yetiştirmekte... 1.5 yıldır ‘bu takıma guard lazım’ demekten dilimde tüy bitmişti. Nikos Zizis, bu yukarıda saydığım oyun kurucuların bir seviye altı ama onun varlığı bile takımı Final-Four’a taşıdı. Fakat Zizis’in, Final-Four’da takımı şampiyonluğa taşıyabilecek bir ‘süper yıldız’ olmadığı görüldü. Bence kesinlikle takımda kalmalı, transfer edilme ihtimali bulunan Calathes, Teodosiç, Huertas gibi isimlerle beraber oynamalı....
Boyu değil, işlevi önemli
Bir kaç yıl önce ‘boyu değil, işlevi önemli’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Türkiye altyapısı uzun süredir bir oyun kurucu yetiştiremiyor. 1999’dan bu yana bütün şampiyonalara Kerem Tunçeri-Ender Arslan ikilisi ile gidiyoruz. 16 sene olmuş, Mirsad, Hidayet, Mehmet, Ersan, Ömer, Semih, Enes, Furkan gibi 2.00 metre üstü oyuncuları NBA’e göndermişiz ama bir tane bile Spanoulis, Rodriguez, Calderon, Calathes, Jasikevicius, Rubio vs gibi oyuncu kurucu çıkartamamışız. Tabii ki çıkartamayız. Söyledik, yazdık ama dinletemedik. Hâlâ alt yapılara oyuncu seçerken, neye, hangi bilimsel veriye, hangi akla hizmet olarak belirledikleri bilinmeyen bir boy sınırı koyuyorlarmış. Bir kere daha söylüyorum. Basketbolcu olmak için uzun boylu olmaya gerek yok. Boy, değerlendirilecek en son faktörlerden biri. O, boyu ‘çıtadan’ bir santim kısa olan çocuk belki ‘Flash’ kadar hızlı ve çabuk, belki ‘Hulk’ kadar güçlü, belki ‘Einstein’ kadar zeki, belki ‘Jordan’ kadar atlet, belki ‘Bird’ kadar şutör. Belki herkesten fazla cesur ve yürekli... Nerden biliyorsunuz bir ‘süper yıldız’ olmayacağını.
Fener’in yapması gereken
Fenerbahçe Ülker, Avrupa’nın en pahalı 4 bütçesinden biri. Final-Four’a kalması başarı ama çok da abartılmamalı. Bence olması gereken oldu. Harcadığı paranın karşılığını aldı nihayet Fenerbahçe Ülker. Peki bundan sonrasında neler yapılmalı?.. Öncelikli hedef Bjelica’yı NBA’e kaptırmamak olmalı. Vesely, Goudelock, Bogdanoviç’in de sözleşmeleri sürüyor. Zoriç’in yerine, uzun, kalın, atletik bir pivot ve yukarıda saydığım oyun kuruculardan biri transfer edilir, Zizis de takımda tutulursa, oturmuş kadro ve düzenin üstüne koyarak (Mevcut Türk oyuncuların da kalacağını varsayıyorum) seneye de Final-Four ve hatta şampiyonluk şansı daha da artar.
‘’Fener, mucizeyi gerçekleştiremedi‘’
Bu tip maçları oynamak kolay değildir. Buraya gelen bütün takımların hedefi finalde yer alıp, kupayı kazanmaktır. Gerisi ise teferruat. Bir saat sonra sahne alacak assolistler öncesi izleyenleri eğlendirmeye çalışan ‘uvertür’ gibi hissedebilir oyuncular kendini.
Motive olmak da zordur. Nitekim dün, Fenerbahçe Ülker’in maça motive olması da 22. dakikayı buldu. Felaket bir ilk yarı oynandı. Real karşısında 27 sayı geriden gelmeyi deneyen Sarı-Lacivertliler, dün 22’de 28 sayı geri düşmüştü: 54-26. Bu dakikada Semih oyuna girdi, takımı biraz hareketlendirdi, sonra taraftar ayağa kalktı. Sanki sihirli değnek dokundu takıma. Goudelock’un müthiş performansı önderliğinde 12 dakikada 44-16’lık seriyle skor 70-70 oldu. Tarihte eşine az rastlanır bir geri dönüşü gerçekleştirdi Sarı-Lacivertliler Madrid’de...
Hoşumuza giden taraf
Tam öne geçeceği sırada Bjelica’ya önce bir hatalı yürüme çalındı (bana göre yoktu), ardından yine Bjelica hızlı hücuma çıkarken, Kirilenko’ya gereksiz bir hücum faul yapınca, havlu atmak üzere olan CSKA, Jackson ve Nichols’un üçlükleri ile tekrar hayata döndü. Real maçında da, CSKA maçında da oynamaya çok geç başladı Sarı-Lacivertliler. 27 ve 28 sayı farklar kabul edilir gibi değildi. Final-Four’da tek hoşumuza giden taraf, bu kadar büyük farklara rağmen denemekten asla vaçgeçmemesi, fark ne olursa olsun, yenilgiyi kabul etmemesi oldu Fenerbahçe’nin...
Süperstar eksikliği
Final-Four macerası umut ettiğimiz gibi bitmedi bizler için. Burada olmak güzeldi ama daha da güzel olabilirdi her şey... Bu takımın iskeleti, gelecek sene de duruyor. Yapılacak bir iki takviye ile yine Final-Four’da olunabilir... İlk yılımızda tecrübe eksikliğini fazlasıyla hissettik. Bir de ‘süperstar’ eksikliği. Son yıllarda şampiyon takımlara bakın, hepsinin bir ‘Jasikevicius’u, bir Diamantidis’i, bir Spanoulis’i’ vardı. Günlük performansların öne çıktığı, şansların eşit olduğu yerde, farkı ‘süperstar’lar yaratıyor. Bunu Madrid’de de bir kez daha gördük.









































