Arama

Popüler aramalar

‘’'Rahat olun' mesajı‘’

Fanatik Gazetesi’nin, internet sitesi www.fanatik.com.tr’de ‘Haftanın Konuğu’ olarak Serhat Demirtaş ile okuyucularını buluşturduğu sanal ortamda ana konu transferdi. Soruların tamamına yakını, Trabzonspor Yönetimi’nin transfer politikasının, adı geçen alınacak futbolcularla ilgili tercihlerinin doğru olup olmadığına yönelikti.
İlginçtir; bir rastlantı eseri, gazetenin dünkü Trabzonspor sayfasının diğer sütunlarında Asbaşkan Hayrettin Hacısalihoğlu’nun aracılığımızla kamuoyuna verdiği ‘Rahat olun’ mesajı denk düştü.
O mesajın altında internet sayfasında dikkatli okuyucular mutlaka fark etmişlerdir bir okuyucu yorumu vardı. İsmail Koç diyordu ki yorumunda: Eski başkan da aynı sözleri söylüyordu, “Rahat olun, rahat olun. En iyi transferleri yapacağız” diye...
Sadede gelelim:
Son iki yıldır transfer konusunda sadece hayal kırıklığı yaşayan Trabzonspor taraftarının bu yönetimden beklentisi büyüktür. Dolayısıyla yönetimin yanlış yapma lüksü yok. Bu durumda temas kurdukları her oyuncuyla ilgili çok titiz davrandıklarını ve birkaç maçta çok ayrı kişilere izlettirdiklerini biliyoruz. Ancak özellikle Trabzon’u gezerek ülkesine dönen kaleci Simon ve Belçika’da top koşturan Daniel Cruz ile ilgili kamuoyunda var olan ciddi kuşkuların transferleri gerçekleşmeden mutlak giderilmesi gerekiyor. Aksi takdirde oluşacak bir olumsuz önyargı, transfer edildiklerinde performanslarını etkiler, bir hatada “Senaryo aynı, oyuncular farklı” yorumunun yapılmasına neden olur.
Eğer teknik direktörüyle olan problemi performansının düşüklüğüne bağlıysa, Bundesliga’daki 5,5 yıllık deneyimi ve bir kaleci için ideal fiziğine karşın Simon’un başarı şansı yüksek değil. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla Yanal’ın da olumsuz baktığı Cruz, iddia edildiği gibi birkaç kez menüsküs ameliyatı geçirmişse, Belçika Ligi’ndeki performansıyla Trabzonspor’un ihtiyacına yanıt vermez. Transferleri gerçekleşecekse bu iki oyuncuyla ilgili söz konusu kaygıların mutlaka giderilmesi gerekiyor.
Aksi takdirde İsmail Koç yakınmasında haklı olacak ve ‘Rahat olun’ mesajının hiçbir anlamı kalmayacak.

17 Nisan 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aklın yolu...‘’

Galatasaray maçı öncesi bir dost sohbetinde Serdar Bali, “Maç günleri yayın öncesi tesadüfen bir araya gelsek bile Ergun Ata ile özellikle futbol ve Trabzonspor konuşmamaya özen gösteriyoruz. Ama yayın başladığında benim yorumlarımda söylediklerimle Ergun Ata’nın da kısa sorulara verdiği yanıtlarda söyledikleri genelde aynı şeyler oluyor. Ertesi gün gazetelerdeki yorumlarımızda da görüşlerimiz genelde çakışıyor.” dedi.
Dostların yorumu, “Eee aklın yolu birdir” şeklinde olsa da, Bali ile son dönemde farklı bir değerlendirmemiz var. O diyor ki; “Kalan maçlar yönetim için inanılmaz fırsat. Gönderecekleri futbolcuların performansları, gönderilme kolaylığını sağlıyor.”
Biz de diyoruz ki: Trabzonspor taraftarı için kalanlar kahır maçlarıdır.
Eğer yönetim, Bali’nin dediği gibi kalan maçlardaki performanslarına göre karar verecekse; örneğin Galatasaray maçını ele alalım: O gün forma giyen hangi futbolcuya, gelecek sezon oluşturacağınız yarışmacı takımın kadrosunda yer verirsiniz?
Soruyu şöyle değiştirelim: Kaybedilen tüm hedeflerin ardından, kümede kalmanın da matematiksel olarak gerçekleştiği son birkaç haftadaki maç performanslarına göre kaç futbolcu, önümüzdeki sezon oluşturacak kadronun 11’inde, 18’inde ya da genel takım kadrosunda yer alabilir?
O zaman iki farklı görüşü harmanlayalım: Kahır maçlarından da yararlanmak mümkün demek ki, iyi değerlendirmek gerek.
Gelelim Ersun Yanal konusuna. Camiadaki önemli kredisine karşın performansı zaman zaman tartışılan Yanal’a, elindeki kadroya göre pek de haksızlık etmek istemeyiz. Yönetimin Yanal ile devam arzusunun yüksek olduğunu da bilmekteyiz.
İlginçtir, bu konuda da Bali ile farklı ortamlarda benzer şeyleri dile getirmişiz.
Demişiz ki özetle; Yanal kalmalı. Ancak mevcut ücreti, görev süreleri içinde, Trabzonspor’u çok kötü yöneterek inanılmaz borçlandıran, bazı üyelerinin futbolcularla parasal ilişkileri ayyuka çıkan önceki yönetimce belirlendi. Onların har vurup harman savurarak darmadağın ettikleri bütçeyi bu yönetim onarmaya çalışıyor.
Onların belirlediği ücretle Yanal’ın devamı ciddi bir maliyettir. Dolayısıyla bu maliyete bazı ölçüler koyulabilir. Örneğin, “şu kadarı garanti ücret, şampiyonluk halinde şu, ikincilik, üçüncülük, Türkiye Kupası vs halinde de şu ücretler ödenir” gibi bir durum, Yanal ve ekibi için de itici bir güç olabilir.
Aklın yolu...

15 Nisan 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Olmuyor işte!‘’

Galatasaray, 40 dakika süreyle tabiri caizse Trabzonspor’u dövdü. Tek top yaptırmadı rakibine şampiyon adayı, kalesine yaklaştırmadı. Kendisi 4 net pozisyon buldu. Birinde direk, ikisinde de Tolga engeline takıldı.
İlk yarının son 5 dakikasındaysa; yüksek tempo Galatasaray’ı yormuş olacak ki Trabzonspor’un oynadığını da fark ettik. O ana kadar halı saha düzeyindeki şovuyla “yokları oynayan” Yattara başlangıçlı, Ayman kötü vuruşlu atağın pas olduğu Umut, finali kendi klasiğiyle yaptı, topu auta attı. Sonra yine Umut’lu bir pozisyon ama umutsuz sonla devre tamamlandı.
Aradaki dinlenmenin sağladığı efor, Galatasaray’ı bıraktığı yerden başlattı. E o arada Trabzonspor da dinlendi ama Hüseyin arkasından gelip geçen Ayhan’ı yetişemedi bile, o da Arda’ya golü yaptırdı.
Golden sonra pek pozisyon bulamadı Galatasaray. Aksine Trabzon biraz canlandı ama Ergin’i de sahaya sürmesine karşın skor üretemedi. Sonuç pek sürpriz değil. Zira Trabzon savunma yapmayı bilmiyor, ceza sahasından çıkan her top rakibe atak başlatıyor. Sadece oyunu bozan ama top yapamayan isimlerden kurulu orta alanının da benzer katkısı, belki de Galatasaray’a en kolay hücum yapabildiği bir maç çıkarma olanağı sundu. Geri kaldı Barış, kötü oynadı, sakatlığı nedeniyle olmasa da değişiklik doğru.. Yattara, basit şovlarla yetindiğinde sıkıyor, dünkü gibi, zararlı da oluyor ayrıca. Umut bildiğiniz gibi. Alternatifi olmayan bir kadro bu, ne kadar özel prim vaat etseniz de olmuyor işte.
Maçın en kritik pozisyonu şampiyonluk yarışını da ilgilendirdiğinden belli ki tartışılacak. O pozisyonda Umut, Mustafa topa vurduğunda değil, top Adnan’a dokunduğunda ofsayttı. Tartışılan da topun Adnan’na dokunup dokunmadığıydı. Ama karar bize de doğru gibi gözüktü.

13 Nisan 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Derbi öncesi birkaç uyarı‘’

Her ne kadar Galatasaray, Fenerbahçe’nin en yakın takipçisi, Trabzonspor da ligin iddiasız korkusuz en rahat 2-3 takımından biri olsa da, iki tarafın ortak özelliği; sergiledikleri kötü futbolla, renklerine gönül verenleri tatmin edememeleri. Hem bu durum hem de; “4 Büyük takımın birbirleriyle karşılaşacakları dönemde form ve puan cetvelindeki konumları ne olursa olsun, hiçbir skor sürpriz sayılmaz gerçeği”, neresinden bakarsanız bu maçı favorisiz kılıyor.
Kazanamadığı takdirde Fenerbahçe’yle puan farkının açılma, Sivasspor ve Beşiktaş’la kapanma riski, her ne kadar stres faktörünü Galatasaray adına dezavantaj konumuna getirse de, yetersiz kadrosuyla prestiji koruma çabasındaki Trabzonspor için de “rahat takım” tabiri kullanılamaz. Dolayısıyla ortaya çıkma olasılığı yüksek sinir harbi, sakin olan tarafı biraz daha avantajlı konuma getirebilir.
Kalli’nin gitmesinin garip biçimde “ateşlediği” Galatasaray karşısında Ersun Yanal’ın Trabzonspor’unda bu yukarıda saydığımız faktörler dışında bir de “gelecek” hesabı yatıyor. Bu hesap, futbolcular kadar teknik kadroyu da yakından ilgilendiriyor. “Büyük” maçlarda üçte sıfır yapan Yanal için bu maçın anlamı, ezeli rekabetten öte kariyeriyle de yakından ilintili. Zira yönetimin kamuoyu huzurundaki onca güvencesine karşın çok rahat olmadığı biliniyor. Kendi durumu bir yana, futbolcularının geleceğiyle ilgili de karar verme konumunda olması, Yanal’ın stresinde ibreyi, yukarıyla farkın açılması alttakilerle kapanması tehlikesini yaşayan Galatasaray’ınkinin üzerine çıkarıyor.
Her şeye karşın son dönemde yüksek form grafiğinin yanı sıra sözleşmesini 3 yıl daha uzatarak kafası da rahatlamış Yattara ile her geçen gün özgüveni artan Barış Memiş, Yanal için çok ciddi avantaj. Eğer bu ikiliye, Umut da uyum sağlarsa, Trabzonspor rahat gol bulur. Ama kalede Tolga’nın demoralize durumu, savunmada form grafiği yükselen Tayfun’un aksine partnerlerinin yetersizliği, ortada formda Serkan’ın yokluğu, takım savunması için ciddi bir handikap. Bu nedenle kolay gol yeme hastalığının yaratacağı tahribatı giderecek tek faktör yakalanacak fırsatların değerlendirilmesidir. Aksi takdirde gülen tarafın Galatasaray olması çok yüksek bir olasılık gibi duruyor.

12 Nisan 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Spor Kültürü üzerine‘’

Dün Trabzonspor-Bornova Belediyesi Basketbol 2. Ligi’ne Yükselme Grubu Çeyrek Final 2. Maçı’nı izledik. İzmir’deki ilk maçı Bornova Belediyesi 69- 48, ikinci maçıysa Trabzonspor 52- 48 kazandı. İzmir’de Cumartesi günü oynanacak 3. maç, bir Yarı Finalisti belirleyecek.
Denk kuvvetlerin mücadele ettiği basketbol maçları, kategorisi ne olursa olsun inanılmaz heyecan vericidir. Eğer 4. periyota girerken skor farkı yoksa, son 2-3 dakikanın keyfine doyum olmaz. Dün bunu bir kez daha yaşadık.
Trabzonspor’un sadece, “Futbolda Şampiyonluk Yaşamış Büyük Takım” kimliğiyle değil, “Büyük Kulüp” olarak da anılması için yönetimin ciddi çalışmaları olduğunu biliyoruz. Bu çalışmaların lokomotifi de Basketbol. Hedefin 1. Lig olduğu bu dalla ilgili yöneticiler Saner Ayar ve Levent Erkuloğlu’nun çabaları da takdire değer. Umarız çabalarını kısa sürede Trabzonlulara basketbolu üst düzeyde izlettirme aşamasına getirirler.
Konumuz spor kültürü olduğu için bu noktada uyarımız olacak. Zira dünkü maçta yaşananlar, spor kültürüyle seyirci ve sporcu ilişkisi açısından önemli mesajlar verdi. Trabzonspor’u dün destekleyen gençlerin tezahüratları yüz kızartıcıydı. Haklı anons yaptıran başhakem Ali Özyurt’un, “Bunlar futbol seyircisi” diye yakınması ilginç. Sanki futbol seyircisinin bu hakkı varmış gibi!
Trabzonspor için bizce, ligden önce tribün önemli olmalı.
Gelelim madalyonun diğer yüzüne: Tabii ki seyircileri kontrol altında tutmak kolay değil. Ama onları tahrik edecek tutum ve davranışlardan da kaçınmak gerek. Nitekim dünkü tahrikler, tribünlerin sözlü çirkinliğini tetikledi. Bornovaspor Başkanı’nın Şeref Tribünü’nde, iki kaptanının da sahadaki davranışları hiç hoş değildi.
Oysaki bu yazının konusu tek başına tribünler olacaktı. Bu da demek oluyor ki; eğitim sadece tribünler için değil, sporcu ve onları yönetenler için de gerekli. Üzücü bir durum!

10 Nisan 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hariçten gazel...‘’

Eğer güvendiğimiz isim Sedat Tunalı yazmamış olsa, hiç dikkate almayacaktık. Şöyle buyurmuş eski başkan, Tunalı ile söyleşisinde:
“Ersun Yanal’ı para için bırakmasınlar, gerekirse farkını ben öderim.”
Soru 1: Yanal konusunda madem bu kadar hassastı sayın eski başkan, neden görevden ayrılırken, o zamana kadar kendi imzaladığı sözleşme gereği 600 bin YTL’yi aşkın hak edilmiş alacağının sadece 85 bin YTL’lik bölümünü ödemiş, kalan borcu yeni yönetime bırakmıştı?
Soru 2: Trabzonspor sevdalısı eski başkan, kulüp tarihinde bir ilk olan ‘ibra edilmeme’ dinamitinin fitilini ateşleyen ve maalesef eski saymanını ‘yalan konuşmuş kişi’ konumuna sokan Marcelinho’nun bonservis bedelini bağışlamış mı acaba da, Ersun Yanal’ın ücretini bu kadar düşünüyor?
Bu soruların tatmin edici bir yanıtı ancak Tunalı’ya verilen beyanatın ciddiye alınmasını sağlar. Aksi, ‘hariçten gazel okumaktır.’ Yeri gelmişken; eski başkan yardımcısının 100 bin Dolar’lık bağışının kulüp hesaplarına ulaşıp ulaşmadığı konusunda yönetimden açıklama beklemekteyiz.-
Meraklılarına; bu kulübe futbolcu, kaptan, alt yapı sorumlusu, teknik direktör ve başkan olarak hemen her kademede hizmet götürmüş kişi sıfatına sahip Özkan Sümer’e yönelik yıpratma kampanyasını, çirkin bir davranış olarak görüyoruz. Belgeyi yayınlayan meslektaşlarımız gazetecilik yapmıştır, görevleridir. Ama belgeyi sızdıranlar, çıkıp mertçe amaç ve düşüncelerini açıklamadıkları sürece, tarafımızca bu kampanyanın çirkin birer ferdi olarak anılacaktır.

06 Nisan 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbol ne değildir?‘’

Futbol, her ne kadar dünyanın en büyük endüstrisi haline gelmişse de, sonuçta bir gösteri sanatı, bir şovdur. Tabii ki kazanmak öncelikli amaçtır ancak “her ne koşulda olursa olsun” değil, tabi ki.
Futbolcular, doğal olarak bu şovun en önemli ve olmazsa olmaz halkasıdır. Bir futbolcu olarak 500’ü kaparo olmak üzere 3 bin Euro karşılığında taa Benin’den Türkiye’ye, Denizli’ye gelen Cristian Kotchoni de. Tıpkı, 56. dakikaya kadar rakip kaleye 9 kez top taşıyıp gol pası veren, ikisinin Umut ve Barış’ın ayağından golle sonuçlanmasına katkı sağlayan Yattara gibi. Eee bu kadar üretken kişi, kendi saha ve seyircisi önünde biraz abartılı da olsa tabi ki şovunu da yapacak. Ama o Beninli izin vermedi, sportif müdahaleyle değil aleni tekmeyle engelledi bunu. İşini garibi, hakem sıfatıyla bu şovun parçalarından biri olan Hakan Özkan da hak verdi Beninli’ye. Tıpkı, “tekmeyi hak ettin!” dercesine “neden şov yapıyorsun?” diye sitem eden Serhat Gülpınar gibi. Neyse ki “futbol adamı” Güvenç Kurtar, kendilerine, “futbolcunun işi futbol oynamaktır” dedi ve Kotchoni’yi dışarı aldı da, “futbolun şov yönünü” kurtardı.
Neyse biz de işimize, futbola dönelim: Trabzonspor Yattara’sız rakip kaleye inemiyor. Yani Yattara’yı alın maç geçen haftaki Ankaraspor maçına döner. Ayman’ın ilk goldeki asistinin, Umut’un golü ve Barış’ın attığındaki hareketinin hakkını verip, Trabzonspor’da topun ayağına yakıştığı futbolcu sayısının çok sınırlı olduğunu da söyleyelim. Alın Barış’ı ve silin 2. goldeki müthiş vuruşunu ve öyle irdeleyin. Bütün topları ezdi, çok güçsüz 2 haftadır, çoğunda gücü yetmedi düştü. 2 uyarı kendisine: Daha olmadın, çok işin var, sakın “oldum” deme. En önemlisi; çevrene ve ilişkilerine dikkat et, her şeyin bir zamanı vardır. Önce işin yani!
Kadro dışı oyuncusu bol “yarım” Denizlispor, bu olumsuzluğuna karşın, her ne kadar kalite koksa da rakibin iki golünde, savunmada dengesiz yakalanmanın bedelini ödedi. Neyse ki bu bedel sadece puan cetvelinde yer değiştirmekle sınırlı kaldı.

05 Nisan 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Neden not düştük?‘’

“Yanal’la devamın doğru olduğunu düşünenlerdeniz ama şu futbolu ve tercihlerini görünce de, “acaba” demekten kendimizi alamadığımızı bu yazıya not düşmek istiyoruz.”
Bu sözleri; son dönemde, sıkça kurduğumuz, “Trabzonspor belki de sezonun en kötü maçlarından birini oynadı” cümlesinin yeni muhatabı Ankaraspor maçıyla ilgili değerlendirmenin bir bölümünde kullandık.
Çok sayıda e-posta aldık, ne demek istediğimiz soruldu.
Anlatalım:
Ankaraspor maçı henüz başlamadı. Kale arkasında bir gurup seyirci, “Ersun’u satanı biz de satarız” diye tezahürat yapıyor. Dakikalar ilerliyor, Trabzonspor yenik duruma düşmüş, slogan değişmiyor: “Ersun’u satanı biz de satarız.” Maç bitiyor, aynı slogan: “Ersun’u satanı, biz de satarız.”
Bu maçtan 3 günce Başkan Sadri Şener’den bir açıklama: Ersun Yanal ile 2030’a kadar birlikte çalışacağız.
Bu açıklamaya karşın, üstelik bu kadar kötü futbol oynanan, teknik direktörün futbolcu tercihlerinin tartışıldığı ve en önemlisi kaybedilen bir maçtan sonra bu sloganlar, teknik direktörün durumun tribün nezdinde bile tartışılır konuma geldiğini gösterir.
İstatistikler ortada: Kupa’da 4 maç, 2’şer galibiyet ve yenilgi, atılan 8’e karşı yenilen 6 gol ve birinci turda veda.
Ligde, 18 maç, 8 galibiyet, 9 yenilgi, bir beraberlik, 25 atılan, 27 yenilen gol.
Doğrudur; giden teknik ekip ve yönetim, Trabzonspor’a, kötü, dengesiz bir kadro bıraktı. Devre arasında transfer sözü verildi, yapılmadı. Ama ne olursa olsun, bu kulübün teknik direktörü, çeşitli kulüplerde ve Milli Takım’da görev yapmış, Türkiye’de alınabileceklerin en iyilerinden biri. O teknik direktör ki Süper Ligi ve Trabzonspor’u, yayıncı kuruluşun yorumcusu sıfatıyla da çok yakından tanıyan bir kişi olarak, bu takıma katkıda bulunacağını düşünüp görev kabul etmiş. Sonuç pek iç açıcı değil. Buna karşın kurulma aşamasında kendisinin de bulunacağı ve sezon başı hazırlık kampını geçirebileceği bir kadroyla çalışmasında veriminin farklı olacağını düşünüyoruz. Ancak bu tür tezahüratlar bizce özünde kendisine zarar veriyor.
Dememiz budur.

01 Nisan 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI