‘’Acemilik-ustalık‘’
Konyaspor’un ilk golünde köşe vuruşundan gelen top altı pas alanında ayaktan ayağa gidip gelirken Tolga seyrediyordu. Bir adım atsa müdahale edebileceği topu daha sonra filelerden çıkardı.
2. gol öncesi Hüseyin çok uygun durumda sahip olması daha kolay olan topu rakibine kaptırıp peşinden koşarken Song’un da ayağı kayınca Da Silva’nın asistinde Veysel’e gol için dokunmak yetti.
Konyaspor’un 2-1 öndeyken Erdal’ın direkten dönen vuruşu öncesi Hüseyin yükselmede zamanlama hatası yapıp topun rakibiyle buluşmasını olanaklı kıldı.
Erdal’ın ortasına Veysel’in yaptığı kafa vuruşuyla ikinci kez direkten dönen topu, üstelik Trabzonspor adına gol pozisyonu yaratabileceği bir noktada Colman kaptırmıştı.
Ceza alanına 5 top geldi, ikisi gol oldu, ikisi direkten döndü, birinde Hüsetin müdahale etti. Tolga hepsini seyretti. Hüseyin, Colman ve Selçuk üçlüsü, inanılmaz kötü oynadı ve dün gece bu acemiliklere rağmen, usta davranan iki kişi Isaac ve Serkan, maçı kurtardı.
Kötü oyununa ve bunca hatasına karşın skoruyla Şemdinli’den gelen o kara haber olmasa, Trabzonsporlular’a “tadından yenmeyecek bir gece yaşatan” karşılaşmanın son düdüğü çalındığı andan itibaren Ersun Yanal’a düşen, maçın görüntülerini yayıncı kuruluştan istetip, muhataplarına tekrar tekrar izletmesidir. Zira iyilik meleklerini her daim yanında bulamayabilir.
Trabzonspor, bu sezon için hedef büyüten bir takım. Beklenti çok yüksek ve dolayısıyla kötü oynarken de kazanmak bunun karşılanmasının olmazsa olmazıdır. Bu noktada işin gerçek katkı sağlayıcılarının hakkını vermek gerek. Serkan, 3 asistle gecenin yıldızı, galibiyetin mimarı oldu. İlk goldeki Umut’a ortası, iki ve üçüncü gollerde iki dakika içinde çabuk çıkıldığı anlarda seri karar verip Isaac’i topla buluşturması klas hareketlerdi. Isaac, kritik anlarda öylesine ustaca vuruşlar yaptı ki; bu durum onun, Trabzonspor’un bu sezonki en büyük kazanımlarından biri olduğunun tartışmasız kanıtıydı.
‘’Gündem yoğunluğu‘’
Başkanın Antalyaspor maçı sonrası soyunma odasına gidip, “primi iki katına çıkardım” diye konuşmasını çok garipsemiş ancak, “doğru işlerin yanlışlara oranını” dikkate alıp, “bu kadar kadı kızında da olur” diyerekten olaya hoşgörüyle yaklaşmıştık. Oysa ki durum, “büyük küçük kulüp, büyük küçük hedefler” açısından başlı başına bir yazı konusuydu ve hiç görmemiş olsaydık, geçen sezon bir Gaziantep deplasmanında gelen galibiyetle primi iki katına çıkaran dönemin başkanına haksızlık etmiş olurduk. Asıl dememiz şudur ki; kulüplerin kurmayları, kazanılan maçlardan sonra başkanlarını asla soyunma odasına göndermesinler, futbolcular uyanık, gaza getiriyorlar kendisini ve böylece prim krizleri doğuyor.
Yattara olayının gölgesinde kalan bu durum, günlerdir içimizi kemiriyordu. Böylece rahatlamış olduk. Yattara demişken ve de her ne kadar bu oyuncuyla ilgili artık yazmamaya karar vermişken, samimiyetini gündeme getirdiğimiz yazıya karşın bazı kişilerin kafalarında soru işaretleri kaldığını öğrendik. Dolayısıyla şu ayrıntıyı anlatmak kaçınılmaz oldu: Trabzonspor Yönetimi Yattara’ya yeni tesislerinde bayramın ilk günü saat 15.00’te fizyoterapist ve bir antrenör eşliğinde çalışabileceğini bildirir. Yattara aynı gün saat 10.00’da Mehmet Ali Yılmaz Tesisleri’ne giderse tabii ki görevli bulamaz. Bunu medyaya yansıtırsa da, samimiyetine artık güven olmaz. Konu bizim için kapanmıştır.
Gündem yoğunluğu, Konyaspor maçına sırayı ancak getirdi. Oysaki özellikleri olan bir maçtı bu. Birincisi ve en önemlisi lider çıkacağı rakip takımın başında Trabzonspor’u çok iyi tanıyan jenerasyonunun en önemli isimlerinden olan bir teknik adam var. Kaldı ki lider olana kadar verilen mücadeleyle lider olduktan sonra onu korumanın stratejileri büyük farklılık gösterir. Lider olma mücadelesinde hırs, korumada ise stres faktörünün birincil rolü yadsınamaz. Stresten arınmış, iyi motive olmuş bir Trabzonspor, dengeli hırsıyla, skor ne olursa olsun son düdüğe kadar oyun disiplininden kopmadan hedefini kovalayan anlayışla mücadele ederse, sadece bu maçta değil, sezon boyunca izleyenlere keyif verir. Sonuç da bir iki istisna olsa bile kendiliğinden gelir.
‘’Zehir gece!‘’
Keşke Polonyalı Jacek Granat ve arkadaşları değil de, 15 gün önceki İsveçli Martin İngvarsson ve yardımcıları dün akşamki maçı yönetselerdi diyesi geliyor insanın. Öyle ya; Beşiktaş jeneriklik Jaja golüyle yenik düştükten sonra Holosko, tıpkı ilk maçtaki gibi fileleri havalandırdığında yardımcı hakem bayrağı havaya kaldırmak yerine orta çizgiye doğru koşar, belki maçın havası farklı olurdu, olmadı.
Jaja orijinli Deviç golü de geldiğinde bile umudumuzu kesmedik açıkçası. Zira 0-1’in rövanşında 2-0’lık skor bıçak sırtı gibidir. Bir gol dünyanızı karartır. Oldu da, ama Holosko yine ofsaytta, bayrak yine havada. Ah İngvarsson ah, nerdesin! Kalkmasa ne olurdu. İyi de olurdu... Sinan Engin, “Onlara oluyor da bize neden olmuyor!” şeklindeki veciz sözünü yemek durumunda kalacak olsa bile!
Her şeye karşın ilk yarda Metalist Khrakiv’in “dünyasını karartacak” o gol gelebilirdi. Tabi Holosko ve diğerleri, rakip kaleciyle aralarına bir rakip daha sokabilselerdi. Ofsayt muhabbetleri. Bir de ilk yarının son saniyelerinde Tello serbest vuruş kullanırken İbrahim Toraman çizgide durmasa. Filelere gitmekte olan top sırtına çarpıp geri dönmese vs. Olmayınca olmuyor işte. Umutlar kalıyor ikinci devreye.
Bekliyoruz, o rakibini ısıran... Skoru son düdüğe kadar kovalayan Beşiktaş’ı. Ara ki bulasın. Iııh, hiçbir yerde yok. Onlar ısırdı, onlar dövdü, direkler, biraz da Hakan direndi, fark büyümez belki dedik, tekrar gecenin yıldızı Jaja ve Gancarczyk büyüttükçe büyüttü. Zehir ettiler geceyi bize. Oysaki ne hayallerimiz vardı, Beşiktaş gruplara kalacaktı, ne grupları daha yukarılara çıkacaktı.
“Umutlar ikinci devreye kalıyor” demiştik, pardon seneye...
‘’Yattara'nın samimiyeti‘’
Bir futbolsever olarak, Yattara’nın Trabzonspor’da mutlaka kalması gerektiğini düşünenlerdeniz. Hiç önemli değil, antrenmana çıkmasın, milli takım kamplarından geç dönsün, sık sık sakatlansın, ligdeki ve Avrupa düzeyindeki kritik maçlarda futbol deyimiyle, “topu taça” atsın, yer almasın vsÖ Sezonda 3-4 maçta skora katkı sağlıyor, ya da skora katkı sağlamasa da kısa aralıklarla şov yapıyor ya bize yeter.
“Fayda-maliyet” konusu, kurumu yönetenlerin, kulübün sahiplerinin yani üyelerin sorunu! Ancak onların da bizim gibi yani sadece futbolseverler gibi düşünmemelerini yadırgama hakkımız olmadığı gerçeğinin farkındayız. Dolayısıyla Yattara’nın gidişine ya da iddia edildiği gibi gönderilişine fayda-maliyet faktörünü dikkate alınca tepki gösterme lüksümüz kalmadığının da bilincindeyiz.
Doğal olarak, 4 yılda, kolay bir ligde, kendi tabiriyle “laylaylom” yapıp kazanacağı 8 milyon Euro ile “Gine’nin yarısını satın alabilirim” düşüncesindeki Yattara’ya da saygı duyarız. Böyle bir ortamda, Yattara’nın basın toplantısında kendisini çok samimi bulmuştuk. Sevimli Türkçesiyle “Aile var, çocuk var, anne-baba var, çok para” sözünü söylerkenki yüz ifadesi hala hafızamızda.Gel gör ki; birkaç gün sonra “çark” etti Yattara. İlginçtir Antalyaspor maçının “esame” listesini geçiniz,” tribünlerde dahi “esamesinin okunmadığı” günün ertesine denk düştü bu çark ediş.
Demek ki Yattara “yönetimin zorlamasıyla!” yaptığı ilk basın toplantısında samimi değilmiş. Peki son açıklamalarında samimi olduğuna inanmamızı bekleyecek kadar saf mı sanıyor bizleri bu Gineli?
Geçelim.
Asıl garibimize giden de ne oldu biliyor musunuz? “Yattara, antrenman için tesislere gitmiş de, alınmamış.” Allah Allah, hem de “Yattara antrenmana, üstelik bayramın ilk günü gitmiş de alınmamış.” Trabzonspor’un resmi sitesinde açıklandığı gibi kendisine antrenman için yer ve saat verildiği halde şovunu da yapmış bu çok antrenmansever sempatik kardeşimiz. Bunu boş verin de, “üzüm değil, bağcı meraklılarından” az da taraftar bulmaz mı bu mağduriyetine!
Şu Trabzonspor’un yaptığına bakın ya!
‘’Alkışlar Trabzon'a‘’
Müthiş keyifli bir ilk yarı izledik. İlk 4 maçını değerlendirdiğimizde, savunmada hatasız oynayan ancak hücumda çok etkili olamayan bir Trabzonspor’dan rahatlıkla söz edebiliriz. Ama dün akşam tamamen tersi bir görüntü verdi bordo mavililer. İlk 4 maçın toplamından fazla pozisyonu sadece ilk yarıda buldu. Ama buna karşın savunmasında ilk kez bu kadar hata yaptı. Tayfun’un ilk kez Serkan’sız kaldığı sağ kanat orijinli Sergey Djieohua ve Sedat Ağçay’a verilen pozisyonlar bu savunmaya yakışmadı. Tıpkı tek devrede yakalanan 8 gol fırsatından sadece birinin değerlendirmesinin çok önemli gol ayaklarının olduğu forvete yakışmadığı gibi.
Bu maç Yattara transferine yoğunlaşılan bir haftanın sonunda oynandı. Bu futbolcunun transferine izin verilmesi konusunda genel olarak olumlu bir görüş birliği söz konusuyken, olası bir kötü skorun ibreyi tersine çevireceği kaygısı da yok değildi. Ama görüldü ki, ne bu durum, ne de kaçan net pozisyonların ardından Antalyaspor’un öne geçmesi ve ikinci gole çok yaklaşması da takımı demoralize etmedi. Nitekim Colman, şık vuruşuyla çok işi birden yaptı. Kötü oynarken kendine geldi, Gökhan’ın şık pasına anlam kazandırdı, baskılı oyunun her an meyvesini verebileceğine olan inancı pekiştirme gibi...
Ersun Yanal, rakibin Ali Zitouni ile çok iyi kullandığı kulvarda, Tayfun Serkan değişikliğini yaptı. Isaac daha çok solda oynamaya başladığı için Song’u da ağırlıklı olarak hücuma çıktığı dönemde Serkan’ın kademesinde görevlendirdi. Ancak bir türlü tempo yapamadığı bu yarıda rakibin ikinci golü kendi sol tarafından geldi. Bu golde Ertuğrul’un vakit çalmaya yönelik olduğu çok açık sakatlığı ve sözde tedavisi sonrası oyuna giriş yeri ve şekli de tartışılırdı. Trabzonspor gariptir, yenik duruma düştükten sonra tempoyu yakaladı. Bunu çok gecikmeyen eşitlik golünden sonra da sürdürdü. Ama skordaki dengeyi son dakikalarda Gökhan’la bozabildi ve liderliği yakaladı.
Kendi sahasında liderlik şansını tepen skoru da alsa Trabzonspor pozitif futboluyla alkışı hak eden taraf olacaktı. Golü düşündüğünde bulabilen Antalyaspor ise 60. dakikadan itibaren Ömer’le zamana oynamaya başlamasının bedelini ağır ödedi. Bunda Fırat Aydınus’un toleransının katkısı büyük oldu. Nitekim Trabzonspor öne geçtikten sonra aynı şeyleri yaptığında da aynı uygulamaya devam etmek zorunda kaldı.
‘’Kalan sağlar...‘’
Yattara’nın basın toplantısını dikkatle izledik: Çok karmaşık bir ruh hali vardı. Bir yanda duygusallık, diğer yanda profesyonellik. Belli ki, sabah 10’da kararını verememiş, 3 saat zaman kazanıp durumunu, ‘kerhen’ netleştirmişti. Derdini anlatabilecek kadar Türkçesi’yle gayet de açık konuştu: Trabzon’u, Trabzonsporlular’ı, Trabzonspor’u çok seviyorum. Onlar da beni seviyor biliyorum. Ama...”
‘Ama’ ile duygusallık bitiyor, profesyonel yanı devreye giriyor: “Ama, çok para. Benim için de Trabzon için de.”
Sözün bittiği yer.
Dün sormuştuk; “Ağrıları artar mı?” diye. Yanıt veriyoruz: Kalırsa artardı. Zira, “Annem, babam, ailem, çok para” diyor. Aradaki fark en az iki katı. Bizim için telaffuzu kolay; 2 milyon Euro. “Kalsın” diyenler için de, “gitsin” diyenler için de kolay.
Tutulamaz mıydı? Örneğin, “Alex’i al bakalım Fenerbahçe’den alabilir misiniz?” diye soruyor haklı olarak, “kalmalı” diyenler.
Bu soruyu değiştiriyoruz: “Alex’e Fenerbahçe kadar parayı verecek bir kulüp çıksın bakalım. Alınır mı, alınmaz mı?”
“Yattara’ya da versinler.” Versinler, yarın başkaları için aynı şey. Sonu yok bunun. Açıkcası, doğrusu da göreceli. Vermez de, “ağrıları artıp” kulübede tutmak zorunda kalırsanız, haklı olarak “Trabzonspor’u 11 milyon Euro’dan ettiler” eleştirileri olacak. Değneğin iki ucu da pis yani.
Bundan sonrası kararın arkasında durmak. Sağlam durmak. İlk fırsatta gerekli takviyeyi yapmak.
Bundan sonrası kalan sağlar...
Barış örneğin; işte fırsat, Gökdeniz mi olursun, Yattara mı? Ol işte.
Isaac örneğin; buradan Yattara gibi uğurlanmak da var, alkışlarla,
çiçeklerle, gözyaşlarıyla.
Ve diğerleri. Değerlendirin.
‘’Ağrıları artar mı!‘’
Sakatlanalı 25 gün oldu. 2 maç oynamadı, büyük olasılıkla bu akşam ve hafta sonu da olmayacak. Tam da sakatlığının üzerine denk düştü, Al Saad’dan gelen kulübe 10 milyon, kendisine de yılda 2 milyon Euro’luk transfer teklifi. Zaten özellikle Beşiktaş maçında oynayacak beklentisi yüksekken ağrılarının artması, sakatlığıyla ilgili çokça spekülasyon yapılmasına neden olmuştu. Lig TV’de Can Karyağdı’nın haberi için canlı yayına katıldığında, “Gitmek istemiyorum ama Trabzonspor’a da, bana da verilen para çok büyük” diyerek gönlündeki gerçeği de açıklamış oldu ve maalesef iddialara haklılık payı verdi.
Sadri Şener son noktayı koydu: “10 değil 20 milyon da verseler Yattara’yı satmayız.”
Bunlar taraftarın çok hoşuna gidecek sözler. Nitekim bu açıklamanın ardından, internet sitelerinde Başkan Şener’e yönelik övgü düzenlerin sayısı bir hayli fazla ve ilginçtir, belki de SMS kampanyasına destek verenleri de geçti. Yani, taraftar, “Yattara’yı satma” diyor, tıpkı, “neden 10 numara ve sol kanada bir kişi alınmadı?” diye yakındığı gibi. Ama desteğe gelince! 19 bin kayıtlı üye var, SMS Kampanyası’na katılanların sayısı düne kadar 6 binde kaldı.
Bunlar işin bir başka boyutu geçelim, Yattara olayına devam edelim. Fatih ve Gökdeniz’in satışına koşullar gerektirdiği için “tereddütsüz doğru” diyenlerdeniz. Yattara, en az onlar kadar bir yıldız. Oynadığında dikkat ediniz- oynadığında, tek başına maç alıyor. Kombine ve lisanslı ürün satışlarında yaşanan patlamada katkısı azımsanmayacak kadar önemli. Bir yönetimin onu satması da bu nedenle o kadar kolay değil. Ama Yattara’yı da dinledikten sonra, gitmesinin, kalmasından daha çok yarar sağlayacağını düşünmeye başladık. Bu düşüncemizi çürütmek bundan sonra Yattara’nın işi. Kafası yıllık 2 milyon Euro’dan 4 yılda 8 milyon Euro’ya takılı kalırsa... Biir.
Başkan’ın açıklamalarında, satmama gerekçelerinden biri olarak, şu an transfer mevsimi olmadığı için yerine bir oyuncu alınma şansının bulunmaması gösterildi. Bu demek oluyor ki, devre arası böyle bir teklif düşünülebilir. Yattara’da devre arasına kadar sakatlanma korkusu baş gösterirse... İkii.
Üçü-dördü de bir solukta sayabiliriz.
Yattara’nın ağrıları daha da artar mı dersiniz? İyi düşünmek gerek, hem de çok iyi...
‘’Öteki gündem!‘’
“DSİ Bölge Müdürlüğü’nce Haldizen Deresi üzerinde planlanan Uzungöl Regülatörü ve Hidro Elektrik Santrali, 24 MW elektrik üretimi sağlayacak, 25 milyon ABD Doları keşifle yapılacak bir projedir.”
Bu satırlar, bir ihale ilanından ya da, EMO’nun bir dergisinden alınmadı. TS Resmi Web Sitesi’nde Asbaşkan Hacısalihoğlu’nun açıklaması olarak verildi. Devamı şöyle: Bu projeyle yıllık 12 milyon YTL dolayında gelir planlanmaktadır. Bordo-Mavi Enerji olarak gerçekleştirmek istediğimiz projenin talep edilen tüm işlemleri tamamlanarak DSİ Enerji Şube Müdürlüğü’ne iletilmiştir.
Asbaşkan, “tscell” girişiminden de söz etti. Telekom ve GSM Operatörleriyle yapılan görüşmelerin yakında sonuçlanacağını, 2009’da hizmete girecek bu projeyle yurt içi ve dışındaki Trabzonlular’ın ilgilerine göre yıllık 5-10 milyon Euro’luk devamlı gelirin söz konusu olacağını söyledi.
Kombine satışlarıyla TS Clup ürünlerine yaşanan talep patlamasının yanı sıra eşya piyangosu ve STÖ’lerin organize ettiği SMS kampanyası devam ediyor. Tüzük tadilatıyla ilgili genel kurulda yönetimin organize olamaması nedeniyle camiada bölünmüşlüğü söz konusu yapan tablo. Dernekler İl Müdürlüğü’nün Divan Kurulu’nun yasal durumuyla ilgili tespit ve önerileri, Trabzon Barosu’nun kendi genel kuruluna yönelik hamleli ilgisiz Trabzonspor kınaması. Yattara’nın yokluğunda sol kanattan sonra sağda da baş gösteren boşluk, 4 maçta alınan 10 puan ve takımın oynadığı futbol. Karadenizspor’da sonuçlarla ilgili yaşanan hayal kırıklığı vs... Kurumun geleceği için büyük önem taşıyan çalışmalar, daha popüler ve spekülasyonlara açık öteki gündemin gölgesinde kaldı.
Oysa ki; Mali Sekreter Aksu, 2011 yılı sonuna kadar taksitli 45 milyon YTL’yi bulan transfer gideri, geçen dönemden kalan 40 milyon YTL’lik borç da dahil, Mayıs ayında, HES, tscell, eşya piyangosu ve SMS kampanyası gelirleri dışında en fazla 20-25 milyon YTL gibi bir bütçe açığı olabileceğini keyifle anlattı.
Bordo Mavili camiaya heyecan veren bütün bu gelişmelere karşın aslolan, topun 3 direk arasından geçip geçmediğidir. Eğer Trabzonspor, ara transfere kadar zirve yarışının içinde kalır da, aksayan yönlerine takviye yapabilirse, bu anlamda da heyecanını sürdürür ki, başarının tek ölçütü de maalesef budur.