‘’Sorun Yanal değil‘’
1- Trabzonspor, uzun bir aradan sonra şampiyonluk için yarışıyor ama Ersun Yanal’ın karnesi ortada. Şampiyonluk yolunda bu karnenin etkisi ne olur?
Yanal’ın karnesinden çok Trabzonspor’un kadro yapısı ve bugüne kadar sergilediği performansın değerlendirmesini yapmakta fayda var. Futbol elbette sadece teknik ve taktikle çözülebilecek bir spor olma özelliğini çoktan geride bıraktı. Burada önem verilmesi gereken en önemli unsurlar arasında konsantrasyonun da büyük yer tuttuğu kesin. Yarışı önde götürdüğü dönemlerde Trabzonspor lige olan konsantrasyonunu kaybedecek birçok konuyla karşılaştı. Bunun önüne geçmek adına Trabzonsporlu oyuncular bir an önce asıl işleri olan futbola döndürülmeli ve öncelikle sportif meseleleri ön plana almalı. Sorun direkt Ersun Yanal’la sınırlı kalarak çözülemez ve sonuç bu şekilde alınamaz.
2- “Ersun Yanal gençleri küstürdü” diye eleştiriliyor. Sizce bu eleştiriler doğru mu?
Buna bir küstürme olarak bakmamak lazım. Burada önemli olan gençlerin ya da yedek bekleyenlerin kendilerini sürekli hazır durumda tutmaları ya da tutulmalarını sağlayacak önlemlerin alınmasıdır. Örneğin; Trabzonspor’un kendi sahasında kaybettiği Denizli ve Konya maçlarında 2’şer sakat ve cezalısı vardı. Ancak yerlerine oynayan oyuncuların katkılarından çok görev almayanların arandığı konuşuldu. Ersun Yanal sezon başında ezbere sayılabilecek bir kadrodan bahsediyordu. İşin gerçeği başarıya böyle kadrolarla ulaşılacağıdır. Kenarda kalanlar hem görev aldıklarındaki formları hem de bu nedenle oynayanları tedirgin etmeyen yapılarıyla eleştirilebilir. Asıl rekabeti yaratacak olan teknik direktör tercihleri kadar oyuncuların performanslarıdır da... Yedekliğin verdiği psikolojiyle konsantrasyonunu kaybeden oyuncuları motive edememe sorununda teknik direktörün de sorumluluğu vardır.
3- Trabzonspor’un son haftalardaki puan kaybının nedenleri nelerdir, nerelerde hata yapılmıştır?
Bence asıl sebep yeni oluşan bu kadronun sonuç baskısı içerisine sokulmasıdır. Ayrıca başarılı sonuçların kilit noktası konumundaki savunma bloğunun son dönemde gerek maçların belli bölümlerinde gerekse de olayının bütününde dikkatinin dağılması olumsuz sonuçları da beraberinde getirdi. Söz konusu nedenlerden ötürü gerekli rotasyonun yapılamaması da kadroda mental bir yorgunluğa neden oldu. Bu da beraberinde kötü sonuçları getirdi.
4- Yönetimin bundan sonra izlemesi gereken yol nedir?
Yönetimin bundan sonra yapması gereken en önemli iş; futbol takımını sadece futbolla ilgilenecek bir zihinsel ortamın içerisine yönlendirmesidir. Başarının getireceği diğer talepler, ancak bu başarı geldikten sonra sağlıklı bir şekilde planlanmalıdır. Zira sonuçsal sıkıntı sürdüğü müddetçe ekonomik ve sosyal açıdan hiçbir beklenti yerine koyulamaz. Zaten kulübün genişleyen ekonomik hacmi de birinci derecede bir sonuç ihtiyacını ortaya koyuyor. Bu nedenle küçük detaylardan çok geniş anlamda futbolu ön plana alan bir anlayışa en kısa zamanda geçilmelidir.
‘’Kadroda istikrar!‘’
Kadroda istikrar, bir futbol takımının olmazsa olmazlarındandır. 11 kişiyi herkes ezbere sayabilmelidir. Kazanan kadro değiştirilmemelidir vs...
Futbolda genel olarak tamamı kabul gören bu maddelerden üçüncüsü, “kazandıkça kadro değiştirilmemelidir” anlamına gelir ki, şöyle de söylenilebilir bu; işler kötü gittiğinde ezber bozulmalıdır.
Şu dönemde bir kriz ortamındaki Trabzonspor’un sıkıntısı budur. Ezber bozulamamıştır.
Bunu 7 maçlık süreçteki oyuncu kullanımı verilerini irdelediğimizde çok net görebiliriz. Şöyle ki:
Sylva, Tayfun, Song, Egemen, Cale, Hüseyin, Colman, Selçuk, Yattara ya da Alanzinho, Umut ve Gökhan, vazgeçilmezleri takımın. Cezalı olmadıkları sürece ilk onbirdeler.
İlk yarının flaş ismi olmasına karşın son haftalarda yediği hatalı gollerle eleştirilen Sylva, sakatlanınca değişti. Trabzonspor’un bu büyük yarışta yer almasının “mihenk taşı” olmalarına karşın, son maçlarda inanılmaz hatalarıyla “Şifreleri çözüldü” dediğimiz Song ve Egemen son 7 maçın tamamında forma giyen iki futbolcu. Eleştirilerin odağındaki Selçuk, Beşiktaş maçında son 8 dakikada oyundan alınmış, Hüseyin cezası nedeniyle bir maç oyun dışında kalmış, bir de son hafta 15 dakika kala kulübenin yolunu tutmuş. Ya Yattara ya Alanzinho oynuyor, ikisi birlikte düşünülmüyor. Gökhan iki maçta 3 ve 5 dakika, Umut bir maç cezasının yanı sıra iki maçta toplam 75 dakika sahada kalamamış.
Gelelim 18 kişilik esame listesinin kulübe gediklilerine: Milli Takım oyuncusu olarak geldikleri Trabzonspor’da Giray, Konya maçında 72 dakika, Ceyhun Ankaragücü ve Denizli maçlarında toplam 47 dakika şans bulmuşlar. Geçen sezonun flaş ismi Barış’ın, 7 maçta 19 dakikası var. İsaac ve Serkan bir maç direkt oynamış, diğerleri 3-20 dakika arasında değişen süreler. Göksu, Faty Paty ve Ferhat, kulübede paslanmış.
Kadro tercihi teknik direktöründür tartışmasız. Ama mevcut oyuncuları yedek kulübesinde hazır tutmak da onun işidir. Formsuz Song Egemen ikilisine Giray, Selçuk Hüseyin’e de Ceyhun alternatif olamıyorsa düşünmek gerek. Yattara Katar yolcusuyken kurtarıcı olan Isaac’ı köreltmemek gerekirdi. Murat, İsmail ve Ahmet gibi gençlerle Gaziantepspor Trabzonspor’un tozunu atarken, Kayserispor 20 yaş altı 4 futbolcuya şans verirken ve bu örnekleri artırmak mümkünken, Göksu’dan, Faty Paty’den yararlanılamamasının soru işareti kendiliğinden ortadan kalkmaz. Eskişehir Batuhan’ı Milli Takıma gönderdi, Batuhan’ı Ümit Milli Takım’da Batuhan yapan Barış kazanılamıyor, bunu bir düşünmek gerek.
Ersun Yanal’ın tercih haklarına saygı duymak ve bu yarışın kalan bölümünde teknik donanım ve bilgisine olan güvenin en azından tarafımızca azalmadığını belirtmekle birlikte, kamuoyunda çokça tartışılan bu konuları tarihe not düşmenin gerekliliğine inanmaktayız.
‘’Kaderini kendi belirleyecek‘’
Futbolda bazen işler ters gider. İlk yarıda oyun şansı genellikle Trabzonspor’un yanındaydı. Kötü oynadığı maçları da şansının yanı sıra, özellikle savunmasının üst düzey performansıyla kazandı. Ancak ikinci yarıda çok talihsiz maçlar oynadı. İyi oynadığı maçlarda da puan kaybetti, kötü oynadıklarında da. Şans hiç yanında olmadığı gibi ilk yarıda rakiplerinin gıpta ettiği savunması büyük gedikler verdi. Kalecisi eski performansından uzaklaştı. Bu durum seri yenilgileri beraberinde getirdi ve ortaya çıkan tablo camiada ciddi bir yılgınlığa neden oldu. Başta teknik heyet olmak üzere futbolculara karşı güvensizlik başladı.
Bu sezon, belki de ilk kez böylesine önemli sürprizlerin gerçekleştiği bir Süper Lig’e tanık oluyoruz. İşin garibi, Trabzonspor, Fenerbahçe ve Galatasaray, bu sürprizlere en fazla bedel ödeyen kulüpler oldular. Beşiktaş ve Sivasspor ise Trabzonspor’un ilk yarıda sahip olduğu şans faktörünün estirdiği rüzgârla şimdilik avantajlı konumda gözüküyor.
Bu bilgilerin ışığında Trabzonspor’un şansını değerlendirdiğimizde, genel olarak camianın tersi bir görüşe sahip olduğumuzu belirtmek isteriz. Tablo karamsarlık yarattığı kadar “vahim” değil esasında. Zira bordo mavililerin bu kötü gidişe İstanbul Büyükşehir Belediyesi maçıyla son vermesi, ardından deplasmanda Hacettepe ve sahasında Gençlerbirliği maçındaki olası galibiyetleriyle çıkışa geçmesi sürpriz olmaz. Böyle bir serinin ardından çıkacağı Sivas seferi de bu büyük mücadeledeki konumunu netleştirir. Eğer Sivasspor maçını kazanırsa bu durum kendisini şampiyonluk yolunda en şanslı takım konumuna sokar ki, bu da “kendi kaderini kendi belirleyecek” anlamına gelir. Kazanmak dışındaki iki olasılıksa bir “havluyu!” gerektirir.
Sivasspor maçının ardından, rakipleri birbirleriyle mücadele ederken Trabzonspor’un yarıştaki tek rakibi Fenerbahçe ile mücadelesi lig sonuna kaldığı için iki takımdan birinin durumu biraz netleşmiş olur. Kaldı ki netleşmese de, o noktaya kadar getirdikten sonra Trabzonspor’un hem de Avni Aker’in malum ambiyansıyla burada işi kotarması o pek zor olmaz.
‘’Ey ruh!‘’
Trabzonspor Başkanı ve Yönetimi’nin, “Biz bu sezon Avrupa Kupaları’ndan birine katılmayı, yapacağımız takviyelerle de gelecek sezon şampiyonluğu hedefledik” şeklindeki açıklaması, asla inanılarak söylenmiş bir söz değildi. Başkan da, Yönetim de, Trabzonspor’un şampiyonluğuna yönelik büyük beklentiler içindeydi özünde. Bu açıklamayla, “stres yapmamaları” düşünülen teknik heyet ve futbolcular, belli ki sözleri fazla ciddiye (!) aldılar. Bu ruhsuzluk nasıl açıklanabilir ki başka! Olsaydı, son haftalardaki üst üste yaşadıkları puan kayıpları, onları bir nebze olsun kendine getirmez miydi ya da!
Nerdesin ey ruh!
Olsaydın, “Ersun Yanal klasiği düşüş” saplantısında olanların ekmeğine yağ süren bu yenilgiyi hazırlayan şu faktörler gerçekleşmezdi kuşkusuz: İlk golde Song’la başlayan, Egemen’le devam eden hatalar zinciri, çıkarılamayan top, 5 kişinin arasından Hakan Bayraktar’a vuruş olanağı. Kırık elmacık kemiğine karşın direnerek ilk yarıyı tamamlamaya çalışan ve İsmail’in sert şutunu çelen Sylva, boşta kalan topa müdahale için yerde, insanüstü çaba gösterirken, Mehmet Yozgatlı’yı izleyen savunmacılar. Bir de skor 3-2 iken ve rakip kalede pozisyon olanağı söz konusuyken, 3 topta kendi kalesine dönen bir takım. Fıkra gibi. Diğerleri de cabası... Nasıl açıklanabilir bütün bunlar?
Esasında Trabzonspor son 4 hafta öncesine kadar savunmasının üstün performansıyla “iyi” gelmişti. Kolay gol yemiyor, Umut- Gökhan ikilisi de haklarını verelim o dönemde az da olsa bir şeyler yapıyordu. Ama önce onlar durdu, sonra da Song-Egemen ikilisinin şifresi çözüldü. Tamam, başka Umut ve Gökhan yoktu da, savunmada onca alternatife karşın bir çözüm üretilemez miydi?
Ey ruh nerdesin?
Şampiyonluk yarışındaki Trabzonspor’u, teknik direktörsüz Gazantepspor karşısında bu kadar çaresiz bırakan senin yokluğundur. Zira öyle ya da böyle, bir ruh sahibi Kırmızı-Siyahlı oyuncuların, analarının ak sütü gibi hak ettikleri 3 puanı, son saniyelerde kaybetmelerine direk faktörüyle engel olan da, bu ruhun hakkını veren futbolun adaletiydi.
Ey ruh nerdesin?
Bundan sonra gelsen da artık çok fark etmez bilesin!
‘’Yok öyle!‘’
Adnan Polat, “çocuklarını kasaplardan koruyamayan” Türk Futbol Sistemi’nden yakındı, Şükrü Saracoğlu’nda final oynama hayallerini kurduğu günlerde. Onun durup dururken bu feryadına neden olan unsur, Arda’nın bir pozisyon gereği ayağında oluşan krampon iziydi. Mecaz anlam içeren ‘kasap’ yakıştırmasının değerlendirmesi, muhatapları, örneğin Trabzonsporlu futbolcular ve bu mesleği icra eden esnaf tarafından yapılacaktır kuşkusuz. Biz olaya farklı açıdan bakacağız.
Yunus Yıldırım, kasaplardan koruyamadı “çocuklarını” Adnan Polat’ın. Doğrudur, onun cezasını bir şekilde veririz nasılsa. Ama Pedro Proenco’nun “sadece futbolu düşünen cambazların” önünde sadece üç dakikacık bir süre içinde koruyamamasına ne demeli? Ne yani, kaç atağını kesti Galatasaray’ın faul gerekçesiyle öyle. Oysaki onları Yunus Yıldırım 4 gün önce alıştırmamış mıydı bu tür pozisyonlara. “Faul maul yok dinlemeyin gidin atın” dercesine elleriyle “oynayın” işareti bekledi çocukcağızlar boşu boşuna.
Sonuç: Galatasaray’ı Proenco değil, Yıldırım yaktı.
***
Bir gelenek oldu sanki.
“Büyük” takımların ne zaman “diğerlerinden biriyle” maçı varsa, “diğerlerinden birinin” yıldızına mutlaka “o büyük” talip olur.
Gazetelerde boy boy haberler. “Trabzonspor’un büyüklüğünün hakkını” nedense bu tür durumlarda vermekten imtina etmeyen ve “büyük olarak” tanımlayan malum kesim, Gaziantepspor maçı öncesi de Tabata’yı Bordo-Mavili formaya yakıştırdı...
Fenerbahçe maçı öncesi Fenerbahçe’ye, Beşiktaş maçı öncesi Beşiktaş’a, son olarak da Galatasaray maçı öncesi Galatasaray’a transfer olan ve bu maçlarda “hasta, yorgun, moralsiz” olduğu için forma giyemeyen ya da giyse de performansı düşük olan Yattara’yı anımsattı bu durum.
Trabzonspor’un rahatsızlığını içeren söylemler film şeridi gibi geçerken gözümüzün önünden, bu yazının özellikle bu bölümünde yer alacak kelimelerin anlamını 180 derece değiştiren açıklama yayınlandı resmi internet sitesinde: “Tabata’yla ilgilendiğimiz haberleri tümüyle yalan ve böyle bir maçın arifesinde ayıp ötesi.”
Sonuç: “Budur” dedik, “iğneyi kendinize, çuvaldızı başkasına” batıracaksınız.
Örnek olur, umarız.
***
“Burası Türkiye burada böyle işte!” yılgınlığına düşecekken tam, bir tekzip dışarıdan, bir de içeriden geldi böylece.
Sonuç: Yok öyle!
‘’Tribün profili üzerine‘’
Trabzonspor, Hüseyin Avni Aker Stadyumu’ndaki son üç maçında, şampiyonluk yolunda kendisine büyük sekte vuran çok önemli puan kayıpları yaşadı.
Denizlispor, Konyaspor ve Galatasaray maçlarıyla, fikstür avantajından olması bir yana, 8 puanlık bedel ödemesine karşın halen büyük yarışın içinde yer alıyor olması, Bordo mavililerin en büyük tesellisi. Ancak bu noktada, Trabzonspor camiasını teselli edebilecek başka bir ayrıntı üzerinde duracağız.
Ligin sonu yaklaştıkça mücadele genelde kızışır ve kimi çevreler yarışta olmaması gereken faktörleri devreye sokarlar. İlginçtir bunu yapanlar, kendilerini en masum kişi ya da kurum olarak sunma çabalarını da başarıya ulaştırırlar. Tribünler hırçınlaşır, sahalar kapanır, cezalar verilir, demeç yarışı hızlanır, yedek kulübeleri tekmeyle paramparça edilir, saha ortasında hakemin yakasına yapışılır, deplasman takımı atağa kalktığında, top toplayıcı yanlışlıkla (!) topun oynandığı bölgeye ikinci topu atar vs.
Bunların büyük çoğunluğu şimdiden başladı bile. Sözü edilen bu faktörlerden en tehlikelisi ve bedeli en ağır ödeneni tribün şiddetidir. Burada Trabzonspor’un değişen tribün profilinin hakkını vermek ve diğer kulüplere örnek göstermek zorundayız. Zira 3 maçta kaçan fırsatlara ve özellikle başka stadyumlarda olsa ciddi sıkıntılar yaratabilecek Galatasaray maçındaki gibi skoru direkt etkileyen hakem hatalarına karşın, ortaya çıkan tablo bunun eseridir.
Sarı kartı gerektirebilecek faulü kaçırdığı (!) pozisyonun golle sonuçlanmasının ardından “dağılan” Yunus Yıldırım’ın, çizgiye çok yakın kale arkası tribünü önünden soyunma odasına gönderdiği Baros’un provoke amaçlı davranışının oyununa gelen bir grubun dışında, bu ve kaybedilen diğer iki maçta çağdaş bir seyirci kitlesine tanık olmanın keyfini yaşadık. Bir de az olan kötü tezahüratı tam bitirebilseler, geçen sezonki “delinin kuyuya attığı taşı” ancak çıkartmış olurlar!
Her şeye karşın Avni Aker’in eksikleri yok değil. Elektrik kesintisi “Bu çağda hala var mı?” dedirtti. 61. dakika uygulamaları abartıldı. Trabzonluların ruhunu okşuyor ama her Trabzonsporlu Trabzonlu değil ki. Ayrıca yağmurlu havalarda balonların uçmadığı, daha önce tecrübe edilmişti, önlem alınabilirdi. Onca hafifliğine karşın “Baros’u yaralayan!” sapları, maçta muhteşem bir görüntü oluşmasını sağlayan bayraklara yapıştırılıp dağıtılabilirdi.
‘’Alınacak ders çok‘’
Yunus Yıldırım, Alanzinho’ya Mehmet Güven tarafından yapılan, üstelik bize göre kartı bile gerektiren hareketi atladı diyelim. Hakemdir, görmez, olur. Ama devamında Baros’un attığı golden Trabzonsporlular’ın alacağı çok ders vardı. Baros gibi bir futbolcuyla bu kadar uzak durulmaz. Bu veya başka bir futbolcuyla birebir kalma olasılığı söz konusuyken, kalecinin çıkmakta zamanlama hatası gibi bir lüksü olamaz. Ama bu ders alınmadı ki, sonrasında aynı hata 3 kez tekrarlandı. Birinde Egemen çizgiden çıkardı.
Neredeyse kadrosunun yarısı kadar eksikle Galatasaray gösterdi ki; 3 günde bir maç oynamak zorunda kalan takımlar için bu durum asla bir dezavantaj değildir. Gerçi en iyilerinden biri 3 gün önce dinlenmiş Baros’tu ama olsun, Barış, Ayhan ve özellikle Arda’nın hakkını vermek gerek. Ders 2
Üçüncü ders ibretlik: Bu tür maçlarda yakaladın mı atacaksın. Galatasaray 3 pozisyon buldu, ikisini gol yaptı. Trabzonspor yine gol kaçırma rekoru kırdı. Umut, Gökhan artık bıktırdı. Isaac, böyle bir fırsatı yakalamış, belki de kurtarıcı olacak, kötü vuruş. Bir puan orta alandan çıktı.
Ders 4: 61. dakika kutlamaları iyi de, yağmurlu havalarda balonlar uçmuyor. Tam Trabzonspor maçı hareketlendirdi, balonlar hızını kesti. Seyirciye tüy kadar hafif olsa da, saplı bayrak dağıtmayacaksın. Bak çıkarken Baros’u yaraladılar!
Eğer bir hakem bir maçın önüne çıkıyorsa, o maçla ilgili teknik değerlendirmeler bunun gölgesinde kalır. Nitekim dağılmış, kararlarında standardı olmayan bir Yunus Yıldırım yönetimindeki bu maçın atlanmaması gereken teknik notu; Alanzinho’nun bir gol ve bir asistle oynamasıydı. Taktik antrenmanda sinyalini vermişti ama...
‘’Golcülerin maçı!‘’
1- Zirveyi direkt etkileyecek bu maçta Trabzonspor’un teknik olarak artıları ve eksileri nelerdir?
Galatasaray birkaç haftadır kötü oynuyor ama yakaladığı basit pozisyonları değerlendirip kazanıyor. Çok pozisyon veriyor. Trabzon ise Antalya ve Konya maçlarında olduğu gibi gol kaçırma rekoru kırıyor. Bu maçta Trabzonspor daha maçın başında pres yapıp, rakibinin kötü savunmasını hataya zorlamalı. Ama bunu Konya’ya karşı kendisinin, Galatasaray’a karşı da Hamburg’un yaptığı gibi 2. yarıda yaparsa zaman yetmeyebilir. Baros rakibin en önemli silahı. Daha önemlisi onu besleyen beşli orta saha bloğu. Ayhan, Arda ve moralle oynarsa Lincoln rahat bırakıldığında ilk maçta olduğu gibi Trabzonspor’a hak etmediği bir hayal kırıklığı yaşatabilirler. Hüseyin, Colman ve oynarsa Selçuk’a büyük görev düşecek. Eğer Yattara son iki maçtaki gibi etkili olursa, rakip hücuma çıkmakta zorlanır. Umut ve Gökhan gününde olsalar, savunmada önemli hatalar yapmayan Trabzonspor, rahat skor üretebilir.
2- İçerideki iki yenilgi bir dezavantaj mıdır? Son maçta tepkili taraftarın tavrı nasıl olur?
Kendi evinde alt sıralardaki rakiplere kaybetmesi, Trabzonspor için, rakip Galatasaray olmasaydı bir dezavantaj olarak değerlendirilebilirdi. Ancak şimdi değil. Her ne kadar bir özgüven kaybı söz konusu olsa da, büyük rakiplere özel motivasyonun avantajı bu olumsuzluğu giderir. Dolayısıyla bu durum tribünlere de yansır. Taraftar, takımı bağrına basar ve normalden fazla tribün desteği sağlar.
3- Trabzonspor’da golcülerin formsuzluğu zorluk derecesi yüksek bu maçta sıkıntı yaratır mı?
Gökhan ve Umut, Süper Lig’in en çok pozisyon bulup bunları değerlendirme oranı en düşük olan iki santrfor. Trabzonspor açısından bu maç için en büyük handikap bu olsa da, futbolcuların büyük maçlara konsantrasyon farklılığını düşünürsek bir patlamadan söz edebiliriz. Ayrıca Yattara, Colman ve Selçuk gibi oyuncular da golcü kimliklerini yansıtmalı, Egemen ve Song duran toplarda daha etkili olmalı. Öte yandan Galatasaray’ın Hamburg ile oynamasının fiziksel bir yorgunluğa neden olduğu ve bunun Trabzonspor’a avantaj sağlayacağı görüşleri, futbol gerçekleriyle pek fazla örtüşmüyor. Bir psikolojik yorgunluktan söz edilebilir belki. Bilim artık bunun da çarelerini bulmuş. Yeter ki uygulansın. Burada tek avantaj Lincoln Korkmaz polemiği olabilir. Tabi sorun aşılamamışsa. Şener ile telefon diyaloğu basına yansıyan Yattara’nın bu maçta yıldız adayı olabileceği söylenebilir. Yanal’ın fazla değişikliğe gitmesi sürpriz olur. Belki Alanzinho, Selçuk’a tercih edilebilir.