Arama

Popüler aramalar

‘’Bir puan artı!‘’

Çok garip bir ilk yarı oldu. İki çabuk çıkış, hazırlık ve son vuruş açısından mükemmel diye nitelendirilebilecek iki gol.Son iki maçta ilk golü bulduktan sonra birinde fark yapan, diğerini de rahat kazanan Trabzon için 20. dakikadaki iki farklı skor, bu maçın da kolay olacağı izlenimini doğurdu. Ancak özellikle orta alanda öyle basit top kayıpları yapıldı ki, bu duruma 2 değil, 4-5 fark dayanamazdı. Hemen her hücum girişimi, bu hatalar yüzünden daha başlamadan tersine döndü.

Gençlerbirliği, beklemediği bir skor tabelasıyla çok erken karşılaşmasına rağmen oyun disiplininden kopmasa da, Trabzonspor’un zaaflarından yeterince yararlanamadı. Peş peşe ikinci hatayı bekledi. Bir kez buldu da. Trabzonspor’da top kaybı yetmedi, savunmada Egemen-Giray izledi, aradan sıyrılan Harbuzi değerlendirdi. İlginçtir; Trabzon bu soruna devre bitene kadar çözüm bulamadı. Sözde çabuk çıkma gayreti vardı ama yarı alan geçildiği anda top rakibe verildi. Neyse ki birlikte ikinci hata, bu yarıda ikinci kez yapılmadı.

Trabzonspor’un Alanzinho değişikliğiyle bir kişi eksik kaldığı ikinci yarıya Gençlerbirliği, kritik ama çok doğru iki hamleyle çıktı. İlk 15 dakikada bu durumun doğal sonucu çok baskı yiyen Trabzonspor ise Gökhan’ı alıp, Serkan’la orta alanı kalabalıklaştırmak zorunda kaldı. Dengeyi sağladıktan sonra zaman zaman rakibinin üzerine organize gitse de, pozisyon bulamadığı gibi bir ölü toptan büyük kaleci hatasıyla, oyuna yeni giren Bilal’den eşitlik golünü yedi.

Rakip 3 değişiklikle neredeyse 2-0’dan maçı koparacakken, Broos, Alanzinho Yattara değişikliğiyle takımı yine bir kişi eksik oynattı. Böylece hem bir oyuncusunu kaybetti hem de tek puana sevinmek zorunda kaldı.

26 Eylül 2009, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Metin Diyadin'in liyakatı üzerine...‘’

Metin Diyadin'i, kendi doğruları olan, gerektiğinde kariyerini riske eden bir teknik adam olarak tanıdık. Bu nedenle önüne birçok engelin çıkacağını, kulüp yöneticiliğini, ‘kulüp ağalığıyla’ eş tutan anlayışın genel olarak piyasaya hakim olması nedeniyle, hedeflerine ulaşabilmek için zorlu bir süreçten geçmesi gerektiğini biliyorduk. Açıkçası bu Metin Diyadin’in Trabzonspor’da ikinci adamlığı kabul etmesine şaşırdık. Bir defa mizaç olarak buna uygun değil. Hedef ve pozisyon olaraksa; kesinlikle hayır. Görev sonrası ilk karşılaşmamızda nedenini sorduk. Kısa, anlaşılır cümlelerle çok net özetledi: “Trabzonlu’yum. Trabzonspor alt yapısında yetiştim. Bordo-Mavili forma en büyük hayalimdi. Koşullar gurbete çıkardı. Teklif geldiğinde sadece nüfus kimlik cüzdanım etkili oldu. Paraya ve mevkiye bakmadım. Demek ki ihtiyaç vardı, geldim.”

Samimiydi, ikna olduk.

Sonra çirkin, asla hak etmediğine inandığımız bir takım yakıştırmalar. Buna söylenecek tek söz, Metin Diyadin’in bırakın Trabzonspor’da ikinci adamlığı, teknik direktörlük için de, dedikodusu yapılan şeylere ihtiyacı yok. En azından biz böyle düşünüyoruz. TRT’de konuştu geçtiğimiz günlerde. Dün de FANATİK bu sütunlarda röportajın özetini verdi. Diyor ki: “Gökhan Ünal’ın sakatlığı bizi etkiledi. Umut bu bölgede yalnız kaldı. Ancak Gökhan’ın düzelip dönmesiyle ise ikisi de çıkışa geçti. Bu takıma bir de Yattara katılacak... Gabriç şimdi iyi ama kötü de oynasa bu bölgenin adamı. Alanzinho, forvet arkasında ya da hücumda etkili olabilecek bir futbolcumuz, serbest oynatılmasında fayda olacaktır.”

Aklın yolu bir, başkası olsa, sözü kıvırır, söylemek istediğini anlatamaz, kimse de anlamaz. İşte Metin Diyadin farkı! Zaten bu nedenle bu yazının konusu oldu.

Egemen’e prim!
Egemen’e İstanbul Büyükşehir BŞB maçındaki 3 golünün yanı sıra, hırsı, takımı ateşlemesi vs gibi nedenlerle ekstra prim verilmiş. Niyet kötü değil tabii ki. Özendirme amaçlı üstelik.

Sorun konunun kamuoyuna mal oluşu ve biçimi. Haklı olarak şöyle bir tepki var: O zaman oyuncunun kötü olduğu maçlar için de bireysel ceza verilsin. Neyse ki Egemen, ekstra primi alt yapı oyuncularına paylaştırmış da sorunun ‘para’ olmadığı, karşı çıkanlar kadar, Egemen için de kanıtlanmış oldu. Tabi ki, söz konusu nedenlerle ödülü hak etmiştir Egemen. Ama eski Ordu Valisi’nin eşi gibi, bunu davul zurnayla vermemek daha doğruydu demek. Özendirmekse amaç; kurum içinde kalabilirdi yani.

Yattara’nın kredisi
Oynadığında rakip takımın teknik direktörü nü fıtık eden, aksi takdirde kendi kulübesindekilere saç-baş yolduran bir oyuncu. Tribünlerin sevgilisi... Kadronun neşe kaynağı...

Hepsine tamam ama ‘artık yeter’ moduna getirdi işi Yattara. “Sakatlıktır, her futbolcunun başına gelir” tamam, ancaaak... Transfer söylentileri, ‘kaptan olmadığı için demoralize olduğu” iddiaları vs, sıktı artık. Bodrum geceleri iddiası da cabası!

Tribünlerden yükselen, “Ooo İbrahim Yattara” tezahüratı, “Ooooff artık Yattara” şeklinde dönüşüme uğramak üzere. Bıçak sırtında kendisi... Kredi bitiyor. Fanatik’te söylediği gibi, öyle bir dönüş yapmalı ki, hem kendine hem de takımına katkı sağlamalı. Yoksa yazık olacak.

Brezilya mı, Almanya mı?
2002 Dünya Kupası’nda ciddi rakiplerle (!) oynamadığımız için “Karizması olmayan” Şenol Güneş’le Dünya Üçüncüsü olmuştuk ya! Hala onun bedelini ödüyoruz anlaşılan. 2006’da yokuz. Büyük olasılıkla 2010’da da... Türkiyesiz Güney Afrika’da, hangi ülkenin milli takımını destekleyeceğimiz sorun şimdi. Almanya ve Brezilya ilk planda ama hangisi, bakacağız! Döndük eskiye!

Kombine tartışmaları
Trabzonspor bu sezon kombine satışında hedefinin çok altında kaldı. Resmi kurumlarla belediyelerin aldıkları da tüketilemedi. Saha sonuçları iyi gittiği sürece bu durum avantajlı zira, maç başına getirisi, kombineyi katlar. İki boyutu rahatsız edici: İlki sahiplenme duygusunun yetersizliği. Diğeri de, son günlerde yayılan “Yöneticiler bile almadı” söylentisi. Bu mutlaka açıklığa kavuşturulmalı.

24 Eylül 2009, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Akyazı için fırsat‘’

Şimdi yine birileri, “Siyaset yapıyor” diyecekler ama desinler. Bizim iddiamız şu: AKP, Akyazı Projesi’ni son iki seçimde propaganda için kullandı. Bakın, 2007’de gece yarısı baskıları değiştirilen yerel gazetelere Trabzonspor adına verilen ilanlara, bakın son yerel seçimlere damgasını vuran “61 Proje”ye göre göreceksiniz.

Siyaset, bu nedenle durumu, normal kabul ediyoruz. Hangi siyasetçi olsa özellikle bizim ülkemizde böyle davranır, işi kullanırdı. Sorun şurada: Bir futbol kenti olan Trabzon’un yeni bir seçimi bekleyebilmek için ne zamanı, ne de lüksü var. Akyazı Projesi, Trabzonspor’un ya da şehrin olanaklarıyla yapılabilecek bir proje de değil. Belediye Başkanı Orhan Gümrükçüoğlu’nun “arkasındayım” dediği 61 projeden biri olan Akyazı, bu durumda sadece devlet desteğiyle yapılabilir.

Devletin bu olanağı sağlaması mümkün mü?
“Her şeyi devletten beklememek gerek” anlayışına göre değil gibi gözüküyor. Ama Avni Aker’in yerini verip, Akyazı’yı yapma şansı da, ekonomik olmadığı için itibar görmüyor.

Durum kilitlenmek üzereyken, Trabzonlu siyasilerin imdadına bize göre Seyrantepe yetişti. Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Özak, AKP’li Milletvekilleri ve Belediye Başkanı Orhan Gümrükçüoğlu, bu fırsatı mutlaka değerlendirmeli. Sayın Özak, adı Trabzonspor’la özdeşleşmiş bir isim. Bulunduğu mevki nedeniyle tabi ki tarafsız olacak. Ama Türkiye’nin talip olduğu uluslararası futbol organizasyonları için, bir futbol kenti olan Trabzon’un dışarıda bırakılmasının, vicdanlarda yaratacağı tahribatı sportif açıdan, milletvekilleri de siyaseten dikkate almalı. Keza, Sayın Gümrükçüoğlu da...

TOKİ bunu Galatasaray için yapıyorsa, Trabzonspor için de yapabilir. Avni Aker ve çevresi yetmezse, Trabzonspor’un tesisleri de TOKİ’ye verilebilir. Nasılsa burası havaalanı için istimlak edilecek. Akyazı’daki dolgu alanına kulüp tesisleri de yapılabilir ve durum TOKİ için daha bir rantabl olabilir. Olmasa da, kalan fark Trabzon’a ve Trabzonspor’a değmez mi?

O halde herkes üzerine düşen görevi yapsın.

22 Eylül 2009, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aaaa kolbastı!‘’

Yok efendim 15 dakika protesto, sonra da destekmiş. Maç başlamadan tribüne çağrılan oyuncunu yuhalayacaksın, takımına destek vermeye çalışana hakaret edecek, dayak atacaksın, ardından sevince ortak olacak, eleştirene de hakaretler yağdıracaksın.

Sözümüz, oradaki küçük gruba. Dün akşam Avni Aker’deki küfürsüz, 10 bin lira ceza yazdıran meşalesiz, sadece coşkulu tribün desteğini görseler de ders alsalardı keşke. Ver desteğini maç öncesi, istediğini alamazsan, göster tepkini. Taraftarlık nedir başka!

Muhteşem tribün desteğine rağmen kötü bir ilk yarı oynadı Trabzonspor. Olimpiyat Stadı’nda 4 gol bulduğu ilk yarım saatte rakip kalede bir kez etkili olabildi. Bunun en önemli nedeni Colman farkıydı. Geçen haftanın yıldızı, ilk yarıda bütün topları ezdi. Golü rastlantılara bıraktı. Ama uzatmalardaki gol birinci sınıftı, akıl doluydu. Selçuk’tan gelen uzun top da, Umut’un vuruşu da.

Bu gol çok şey demekti. Antalyaspor risk alacak, Trabzonspor’un çabuk ve teknik adamlarının işi kolaylaşacak demekti. Ama bu noktada birinin devreye girmesi gerekti. Gabriç girdi. Önce Colman’a, sonra da Gökhan’a öyle muhteşem toplar attı ki; onlar da hakkını verdi. Skor 3-0 olduktan sonra da konuk ekip tümüyle oyun disiplininin kaybetti. Riskin derecesini yükseltti, kalabalık adamla başlattığı her ataktan sonra kontra yedi. Şeref sayısınıysa bir ölü topta Sylva’nın tereddüdü ve savunmanın adam paylaşımındaki hatasından buldu.

Maçın en ilginç notu: 17 Mayıs’taki Bursaspor maçının ardından tam 4 ay geciken kolbastı, unutulmuştu da!

19 Eylül 2009, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbolda ‘doğru' üzerine!‘’

Belediye maçı öncesi Serhat Demirtaş, bir araştırma yaptı. Konu; Trabzon’un nasıl bir 11’le sahaya çıkması gerektiğiydi ve 3 spor yazarı, 5 Trabzonlu eski futbolcu, bir eski yönetici, yazar ve taraftardan oluşan 11 kişi görüşlerini yazdı. Belediye maçını 6-1 kazanan Broos’un kadrosuyla 11 kişinin onbirini inceledik. En yakın tahmini, biri sonradan oyuna girmiş, iki farklı isimle taraftar Tunga Liman yapmış. Bir kadroda 3, beş kadroda ise 4 fark vardı. 2 kişinin kadrosunda 6, birer kişide de 5 ve 7 fire vardı. Fanatik internet sayfasında yer alan ankette 7 bini aşkın oyla birinci seçilen bizim onbirimizdeyse, 4 fire var, ikisi hiç oynamamış, ikisi de sonradan oyuna girmiş.
En fazla oyu almamıza karşın kendimizi “başarısızlar” kategorisine koyduğumuz “Onbirin onbiri!” araştırmasına inat, Broos’un kadrosu “muhteşem” bir skor elde etti.

Sonra övgüler vs... Kazanamazsa idi; bu kadroları gözüne gözüne sokardık! Bunu bir özeleştiri olarak alabilirsiniz. Bir ayrıntı daha: “Trabzonspor çift santrafora döndü, fark yaptı.” Gökhan Ünal maçtan sonra bizzat dinlediğimiz basın toplantısında dedi ki: “Sakattım Sivas’ta, hastaydım Diyarbakır maçında oynayamadım.” Güçsüz dönemine denk düşen 36 dakika Manisa, 45 dakika Bursaspor maçlarında Umut’la oynadı. Sonra 15 günlük ara, toparlanma süreci ve BŞB maçında Umut 2 gol, Gökhan bir gol bir asistle oynadı. Çift santrfora dönüş! Broos, bir soru üzerine sistemi değiştirmediğini söyledi maçta sonra. Egemen için de, “Beklediğimiz golcü geldi” dedi. Şunu demek istedi hem bu sözleriyle, hem de uygulamalarıyla: “Takımda santrfor vardı da, oynatmadım mı?”İki konunun sonucu: Futbolun doğrusu yok. Göreceli bir kavram burada doğru. Tek doğru var: Kazanan haklıdır. Top üç direğin arasından geçecek yani...

17 Eylül 2009, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’3 direğin arası!‘’

Trabzonspor’un şampiyonluk yolunda büyük darbeler aldığı, Ersun Yanal’ın gidişinin fitilinin yakıldığı geçen sezonun iki faktörü dün karşısındaydı.

1- Oğuzhan: Hani maç sonrası, Trabzonsporlu taraftarların kendisine, “gol ye” diye yalvardığını iddia edip, profesyonelliğinin gereğini yaptığını ekleyen Konyasporlu Oğuzhan. İstanbul’a gelmiş, profesyonelliğini unutmuş demek ki! Forma numarasının yazıldığı gollerde izlemekle yetindi pozisyonları.

2- İstanbul B.Ş.B: Trabzon’da golsüz biten maçta 6 net pozisyonda geçit vermeyen Belediyespor, dün 29 dakikada iki ölü, iki de uzun toptan 4 gol yedi.
Futbol bu; “Top 3 direğin arasından geçecek.”
Geçecek ki; kendilerine taraftar süsü vermiş bir avuç azınlığın hevesi kursağında kalacak. Takımına destek vermeye çalışan hesapsız-kitapsız insanlara baskı uygulamayacak, uygulasa da, gerekli yanıtı alacak. Ters pankartlarını devre arasında düzeltmek zorunda kalacak. Geçecek ki top o 3 direğin arasından; o küçük azınlığın yuhalamaya çalıştığı, forvetler, bir başka meslektaşlarına atıfta bulunulup, “kutsaldır” dedikleri mevkinin hakkını, demoralize olmadan iki dakika içinde peş peşe verip, “ağız” kapatacaklar.

Gerisi detay. Şöyle ki; Colman her köşe vuruşu kullanmaya gittiğinde, eğer Egemen ileri çıkıyorsa ki hepsinde çıktı, gerçek bordo mavili tribünler, penaltı atışı yapılıyor gibi heyecanlandı, o küçük azınlığın üzülmesine inat.
6-1’e kadar tarihi farkın hovardaca kaçırıldığını belirtirken, diğerleri bir yana, Colman ve Egemen’in hakkını özellikle verelim. Ama Trabzonspor kalesinde bir gol ve üç pozisyonun varlığını, rehavete bağlamamak gerektiğinin altını, bu galibiyetin sağlayacağı moral motivasyona ve özgüvene rağmen çizelim. Bir de Bünyamin Gezer’in 15. dakikada gözünün önünde Gökhan Süzen’in smacına seyirci kalışını. Bu kolay maçta böyle bir hata; yabana atılır cinsten değil.

14 Eylül 2009, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Faturanın adresi!‘’

“Dini motifli, siyasi manevrayla başkalarını suçlayıcı, yandaşı memnun edici, damardan tesellici” demeçlerle, 30 dolayında can kaybı, milyarlarca dolar maddi zarar ve en acısı dünyaya görüntülerini servis ettiğimiz leş kargaları-ölü soycuları- talancılarla, “hamdolsun, ucuz atlattığımız!” bir doğal felaket daha yaşadık.

Meteorolojiye göre, risk durumu halen devam eden selin tahrip ettiği, “Olimpiyat’a gider iken” zorunlu kullanılacak yolların korkusunu yaşayan sporseverlere artık “kapalı” olarak nitelendirilebilecek İstanbul BŞB-Trabzonspor maçı, uyarılara karşın, aynı stat ve aynı saatte başlayacak. Tabi ki doğa izin verirse.

Bir yağmurla maç zamanı ve yeriyle oynamak çok gerekli görülmeyebilir. Ama geçtik seyirci sayısının azalmasına neden olacak faktörleri, az da olsa gelecekler için ortada bedeli can olabilecek bir risk varsa ve bu durum dikkate alınmıyorsa, orası, ”sözün bittiği” yerdir. “Dere intikamını alır” nasıl olsa! Felaketin kötü sonuçlarındaki rollerini kelime oyunlarıyla kabul etmeseler bile vicdanlarda mahkum olan bir kurumun futbol takımıyla mücadele edecek Trabzonspor’da da işler kötü. Kayıp olan Tjikuzu’su, sakatlığı diskotekte nüksettiği iddia edilen Yattara’sı, golcülerinin gol orucu, ligdeki kötü skorları, Avrupa’ya erken vedası, camia içindeki çalkantılarıyla kurumda pek açıcı bir durum söz konusu değil. Çıkış yolu tıpkı felaket mağduru İstanbul gibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi.15 yıldır bu kentin her şeyinde bir şekilde imzası olanlarla, günün Belediye Başkanı ve Vali’si, faturayı başkalarına ve derelere kestiler, işi de Allah’a havale ettiler. Krizden kurtuluş, toparlanma sürecine geçiş için Trabzonspor’un böyle bir lüksü yok. Faturanın adresi belli!

13 Eylül 2009, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Broos tartışmaları!‘’

Hugo Broos, tipik bir Avrupalı. Herkesi de kendisi gibi sanıyor. Türk, Afrikalı ve Brezilyalı futbolcuları, istisnalar hariç “iyi birer profesyonel” olarak değerlendiriyor. Çalışma ve izin programlarını buna göre düzenliyor.

Geçtiğimiz günlerde Ersun Yanal ile farkını bu sütunlarda değerlendirmiş, “Artık herhalde birileri Broos’a Türkiye’de futbolun modern anlayışın gerektirdiği güce dayalı oynandığını anlatır. Sezon ortasında bu açık ne derece kapatılabilir tartışılır ama eğer bu başarılamazsa hem Trabzonspor’u hem de Belçikalı’yı çok zor günlerin beklediğini söylemek, bir kehaneti gerektirmiyor” uyarısını yapmıştık.

Ardından milli maç nedeniyle lige verilen arada, Perşembe’den Pazartesi akşamına toplam 4 günü bulan bir iznin verildiğine tanık olduk. Özellikle kuvvet ve kondisyon sorununun yaşandığının net biçimde görüldüğü bu dönemde, iznin süresini yadırgamadık desek inandırıcı olmayız. Zaten işin uzmanları da, ”48 saatlik süreyi aşan idmansızlık, sıfırlar” diyor. Broos, futbolcuların izinli gününde kendi kendilerine çalıştıklarını düşünüyorsa büyük yanılgı içinde. Neyse, “Bu da bir görüştür!” diyerek geçelim ve asıl konumuza geçelim.
Bu yazı, İstanbul BŞB maçı skoruna dayalı, Lazaroni kıyaslaması yapılarak Broos’un Trabzonspor’daki ömrüne biçilen süreyle ilgili kaleme alındı.

Ersun Yanal’ın istifasının kabulünü bile istikrar adına hala daha yanlış olarak değerlendirirken, resmi maçları geçtik, golcüleri antrenmanlarda bile gol atamadığı için kara mizah konusu olan Trabzonspor’da Broos’a süre tayiniyle karşılaşıyoruz. Bir de şok iddia var: “Broos gidecek, Ünal Karaman gelecek” diye.

Uyarıyoruz: Olur ki, Broos, artık kendisi çalışamayacak duruma gelir ve ne olursa olsun, kalması sağlanamaz; bırakın devamlılığını, eğer geçici bir süreliğine bile olsa bu iddia gerçekleşirse, önce Ünal Karaman’a, sonra da Trabzonspor’a yazık olur.
Uygulanan senaryo ve güven açısından yani...

10 Eylül 2009, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI