‘’Kara mizah!‘’
Bizce sahaya çıkardığı kadronun mantığını Broos da açıklayamaz. Biz “Galatasaray’dan korkuyor” anlamını çıkarabildik. “Durdurup vuracaktı” ya! Colman ilk dakika dolmadan uzun atsa Umut’u kaçıracak, atmadı kaptırdı, kalesinde pozisyon oldu. Colman, “Bu tür hataları sık yaparım” dedi. Sonra Egemen uygunken ters vurdu, kornerle gelen pozisyonu direk kurtardı. “Sakarlığım vardır” dedi. Cale’nin rakibine orta için zemin hazırladığı pozisyonun devamındaki 3 köşe vuruşu gol getirmese de, “Her türlü yardıma hazır” olduğu mesajını verdi.
Engin Umut’u kaçırdı, o birkaç metreden taca vurdu. “Benden zarar gelmez, zaten tekim“ dedi. Hepsi Ankaragücü mağduru Galatasaray’a yardım yarışına girdi. Sonunda Giray, Sabri’nin kısa düşecek ortasını aşırtıp Kewell’a golü yaptırdı. Giray’dan bir ikram daha Kewell’a! Artık “ayıp olur” diye dışarı attı o da. Herkes çalışır da Abitoğlu durur mu? Arda ile hava topunda çarpışmaya Ceyhun uyarı alırken, Gabriç’e bilekten çalışan Arda’ya bırakın kartı, faul bile lütfen verildi. Aynı Arda, aldatmaktan yine kartı hak ettiği pozisyonda faul alıp, “Galatasaray’a moral gerek” diyenler derneğine Sylva’yı da üye yaptı.
Avni Aker’den “lanetli” Tayfun’un direnişini de eklersek, ilk yarının özeti buydu. Yoksa futbol mutbol hak getire. Bir “kara mizah!” 2. yarı Trabzonspor’a bir sihirli değnek değdi sanki. Colman, Egemen, Giray, Serkan falan derken istisnasız hepsi, futbolu anımsadılar ve iyi de oynamaya başladılar. Colman’ın şapka çıkarılacak golü de bu durumun meyvesi oldu. Serkan atsa, “iş bitecekti” dediğimiz anda, Abitoğlu faktörü devreye girdi. Keita’nın kabadayılığını seyretti, Engin’i itirazdan sararttı. Topla ilgisiz Mustafa Sarp, Serkan’ı ceza alanında biçerken, penaltıyı engelleyen faktör o an 2-2 olan skordu galiba. Yoksa 4-2 iken ne de çalardı o penaltıyı biliyor musunuz?
Maça dalan Broos skor 4-2 olunca uyandı, 3 müdahale birden yaptı. Gökhan, Colman’a çarptırarak golü yaptırırken adeta, “neden 80 dakikadır kulübedeydim” diye sorar gibiydi. Her şeye rağmen 4-4 direğin dibinden kaçtı. Galatasaray oynamadan kazandı... Vallahi Kara Mizah!
‘’Pazartesi sendromu!‘’
Trabzonspor gerek kendisi gerekse de rakibi açısından neredeyse bıçak sırtı olarak nitelendirilebilecek, son derece zorlu bir 90 dakikaya hazırlıklarını bugün tamamlayacak.
Ligin zirvesinde tamamen kopmakla kopmamak arasında kritik bir konumda olan Bordo-Mavililer, hiç kuşkusuz Galatasaray’a kaybettikleri taktirde bu sezonu büyük ölçüde prestij mücadelesine ayıracaklar.
Galatasaray da rahat değil. Ankaragücü’nden fark yiyen Sarı-Kırmızılılar, ancak Trabzonspor önünde 3 puana sahip olurlarsa haftaya Kadıköy’e huzurlu gidebilirler.
Bu nedenle gerçekçi (!) yaklaşımlarıyla adından söz ettiren Trabzonspor Teknik Direktörü Hugo Broos’un, bu anlayışla öncelikli hedefi, kaybetmemek olacaktır. Zaten hafta arasında düzenlediği basın toplantısında Pazar akşamı tercih edeceği planın şifrelerini veren ve bunu “önce durdurup sonra vuracağız” temeline oturtan Broos’un, bu düşüncesinin ne derece başarılı olacağını hep birlikte göreceğiz.
Belli ki Belçikalı teknik adam, rakibin isim isim saydığı etkili silahlarını durdurabilmek için daha çok savunma ve mücadele özelliği üst seviyede olan futbolcuları tercih edecek. Bu düşünceyle sonuca gitme eğilimi daha çok kontratağa dayalı bir yaklaşımı çağrıştırdığından, Yattara belirsizliğinin yine had safhada olduğu bu süreçte Alanzinho’nun ilk onbirde görev yapma ihtimali de var görünüyor. Trabzonsporlu futbolcuların Broos’un taktiğini uygulayabilmelerini belirleyecek en önemli unsur, maça olan konsantrasyonlarının düzeyi. Özellikle savunan takımların bu konudaki becerileri istedikleri sonucu elde etmenin olmazsa olmaz koşuludur.
Oyunun ikinci ayağını ise kazanılan topların hızlı ve isabetli şekilde kullanılarak organize bir şekilde karşı atağa geçilmesi oluşturacak. Bu görevlendirmede de orta alan oyuncularına büyük sorumluluk düşüyor. Colman ve Selçuk başta olmak üzere takımın pas yüzdesini artırması, rakip sahada Trabzonspor’un işini kolaylaştıracaktır.
..Ve tabii ki forvet oyuncularının sürati ve yaratıcılıkları... Eğer Bordo-Mavili ekip saydığımız bu unsurları başarıyla uygulayıp, hatasız bir 90 dakika çıkarabilirse sahadan büyük maçlarda özlediği bir sonuçla ayrılabilir. Aksi halde pazartesi gününden itibaren Trabzonspor’da bir çok dengeyi derinden sarsacak farklı bir gündem tartışılıyor olacak.
‘’Futbol, futbol!‘’
Cumhurbaşkanı, 2 hafta önce henüz adı bile tam konmamış “açılım politikasını” sekteye uğratacak olayların yaşandığı stadyumun tribün liderini muhatap aldığına göre...Anayasasında, Doğu Anadolu’nun büyük bölümünü sınırlarında gösteren Ermenistan’ın, resmi Türkiye Politikası’nın ayrıntılarını içeren pankartlar Erivan’da stadyumu süslerken. Duruma “Fransız” kalan FİFA, sadece futbol adamı kimliği olan Platini’nin de izlediği futbol maçına özel, “Bayrak Yasağı” getirdiğine göre...Yasağa, “siyasete engel olma” kılıfını uyduran aynı kurum, Apoel-Chelsea Şampiyonlar Ligi maçında, “Kıbrıs Rumlarındır” pankartını görmezden geldiğine göre...
Simon Cuper’in dediği gibi, tabi ki “Futbol Asla Sadece Futbol değildir.”Yoksa Terim’in son maçıymış, yenersek Avrupa Şampiyonası gruplarına kolay bir torbadan girermişiz, Milli Takımın başına kim gelecekmiş vs, “geçiniz bunları bu maç öncesi”, diyemiyoruz. “Ağzımız su dolu”, “futbol” diyelim:
Terim giderayak daha gerçekçi kadro kurdu. Bunda cezaları biten Emre ve Arda’nın rolü vardı. Ceyhun’un ilk onbiri ve mevkisiyle, iyi oynarken, 32 dakika içinde gördüğü acemice kartlar günün sürprizi oldu. Klas goller, “evet futbol” dedirtti. Kariyerinin en teknik golü olmaya aday Servet’inkindeyse aslan payı, topun çarptığı savunmanın.
Sadece futbolsa; sahada zayıf rakibi 10 kişiyle yendik, kolay torbadan gireceğiz kuralara. Ama değilse, masada güçlüler. Ne diyorduk Türkiye olarak, özetle: “1915’teki karşılıklı kayıpları siyasi malzeme yapıp, Türkiye’ye dış dünyada zarar vermeye çalışmayın.”
Onlarsa; “bir yandan geçmişten taviz vermeden de ilişki kurulabileceğini söylerken, diğer taraftan ekonomik ilişkilerde dahi referans noktasını, sözde soykırım iddialarına dayandırabiliyor.” Peki imzalanan protokolle ne değişti?Unutuyorduk; gol sonraları Terim’e öpücükler ve Rüştü’ye jest zarifti de, nasıl yendik ama!
‘’Trabzonspor'da para krizi!‘’
“Para sorununuz var mı?” sorusuna, soruyla yanıt veriyor Trabzonsporlular: Hangi kulüpte yok? Sonra da iddia ediyorlar: En az bizde var. Bir de gönderme: Kriz söylentilerine sadece gülüyoruz.
Süper Lig’de anlaşmalardan doğan polemikler yüzünden Federasyon ya da FİFA nezdinde dosya konusu olanlar dışında, futbolcuların para ilişkilerinde en rahat ettikleri kulüplerin başında geliyor Trabzonspor. Bunu giden bir çok futbolcudan dinledik. Yılmaz’dan Özak’a, Sümer’den Aktuğ ve Albayrak’a kadar her yönetim dönemi için geçerli bu düşüncemiz. şimdiki için de tabi ki. Ancak oynayan bir futbolcu konumundaki Song’un menacerinin, şu ya da bu nedenle geciken ve ödenen alacağının faizi konusunu, sözleşmeye uygun ama hiç de etik olmayan biçimde FİFA’lık yapması “kriz” sözcüğünü gündeme getirdi. Trabzonspor’u yönetenlere göre “biraz gecikme”, sokak ağzında doğal olarak krize dönüşüyor. Ödenen alacağın faizi bile olsa.
Bütün bunları, şunun için yazdık: Özellikle Alanzinho dışında genel olarak bizim de doğru bulduğumuz transferlerin ve “hesapsız harcamaların” neden olduğu borç miktarının yüksekliği konusunda diyor ki Sadri Şener: Biz bir plan yaptık. Görev süremiz içinde yaratacağımız kaynakları belirledik. Bir bütçe hazırladık. Gerçekleşmeme olasılığı söz konusu olanlar da var olduğu için tamamını kamuoyuna açıklamadık. Ona göre de harcama yaptık.
Bu noktada Şener’in konuyu, bazı taşınmazların uzun süreli kiraya verilmesiyle ilgili son Genel Kurul’a getireceği malum: Yetki alamadık, bir çok projemizi gerçekleştiremedik. Bu nedenle de biraz nakit sıkıntısı yaşıyoruz. Gecikmelerin nedeni bu, durumu kriz boyutuna taşımak, en az o genel kuruldaki tavır kadar maksatlı ve kötü niyet içermektedir.
Para sorununda üst üste gelen Diyarbakırspor, Manisaspor ve içerideki Toulouse yenilgileri nedeniyle bıçak gibi kesilen kombine ve lisanslı ürün satışlarının rolünü de dile getiriyor haklı olarak Şener.
Bizim en fazla önem verdiğimiz rol de bu zaten. Zira Trabzonspor Yönetimi, Ersun Yanal krizini engelleyebilse, hadi olmadı, sonrasını iyi yönetebilse söz konusu 3 maçta bu hüsran yaşanmayabilir, malum genel kurulda “Pirus Zaferi kazananların körü körüne muhalefeti” de söz konusu olmaz, birilerine göre bu kriz, doğru olanı da geçici ekonomik sıkıntı yaşanmazdı.
İğne ve çuvaldız muhabbetleri!
*****
Faty Paty’deki gelişim müthiş
İlk Antalya kampına katılmıştı Trabzonspor’un. Çelimsiz, ürkek! “Açlığına!” atfen, “ceplerini yemek doldurtmuştuk!” pervasızca. Ama O, yüksek top tekniğiyle “futbolumla ilgilenin” demişti. Zayıf fiziği, Süper Lig için yetersiz kaldı.
Doğru olan yapıldı, Maastricht’e kiralandı. Belçika maçı için gittiğimiz Brüksel’den Maastrich’e geçip, takımının Telstar ile yaptığı, Brüls’ün vasat oynadığı maçı izledik.
Lisans sorunu nedeniyle 3. kez oynadığı maçta gördük ki, süper bir gelişme kaydetmiş. Artık güçlü. Rakibe baskıda kendine güven ve zamanlama, çevre kontrolü ve pozitif pas yüzdesinin yüksekliğinin yanı sıra, ilk goldeki takipçiliği, Trabzonspor’un orta alandaki yükünü kaldırabileceğinin sinyalini verdi. Hocası Fuat Çapa’dan da tam not almış.
*****
Terim’in istifasını beklemek
Futbol Federasyonu’nun 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın ardından Fatih Terim’in sözleşmesinin uzatması ne kadar yanlış ise 2010 Dünya Kupası Elemeleri’nde gruptan birinci olarak çıkamamayı geçtik, ikincilik şansının bile azalmasına karşın görevine son verilmesinin konuşulmaması dahi o kadar doğruydu.
Bu tavır, ikinciliğin matematiksel olarak kaybedilme olasılığının yüksek olduğu son karşılaşmalar öncesi de devam etti. Özgener ve arkadaşları çok hassas davrandı.
Son doğru Terim’den geldi. Oyuncu seçim ve tercihlerin, takımın başarısızlığındaki rolü yadsınamaz gerçekti ve tek seçici Terim’di. Son başarıdaki payı neyse, başarısızlıktaki de oydu ve gerekeni yaptı.
*****
Avni Aker Sendromu!
Geçen sezon tribünlerinden “çağdaş” havası aldık H. Avni Aker’in. 61. dakikaları alkışladık. Ama gel gör ki, bu sezon daha baştan, Gaziantepspor maçı hariç hayal kırıklığı yaşattılar.Hele son maç Tayfun ve Yattara’ya yapılanlar!
Doğrularına her daim alkış tuttuk tribünlerin. Yanlışlarını da ceza tahtasına alacağız. Tribündeki taraftarlık bu değil, geçen sezonkiydi.
*****
Aynı olay, farklı uygulama
Federasyon Ankaraspor’u küme düşürüldü, her maçını hükmen yenik kabul etti. Bu olay 2 sezon önceki Bafraspor’un durumunu anımsattı. Teknik direktörü öldürüldüğü için lige devam etmemesine karar verilen Bafraspor, kalan maçlarında hükmen yenik sayıldı, oynadıkları tescil edildi. Şampiyonluk adaylarından Sürmene Bafra’ya yenilmişti. Çorumspor ise hükmen kazanarak şampiyon olmuştu. Bakın şimdi Süper Lig’in puan cetveline ne hale geldi!
‘’Büyük fark!‘’
Bosna Hersek’in Estonya’dan kolay bir galibiyet alıp umutlarımızın tükenişini resmiyete dökmesinden geçtik, (başka ne olacaktı ki sanki!), artık stres falan kalmadı, keyifli bir Milli Takım izleriz dedik, olmadı. Ara ara bayağı ezildik bile. Rakip ataklarda göz ucuyla baktık, kaleye yönelen her topla sağa sola yattık, dışarı gitsin diye, iki kez fayda etmedi üzüldük.
Görkemiyle büyüleyen King Baudouin Stadyumu’nda dağıtılan listelerde futbolcuların yazılan doğum tarihlerine göre ilk onbirin yaşları toplamında Belçika’dan 32 yıl “ağabey” idik. 2. yarı başlarken 25’e, birkaç dakika sonra da 16’ya düşürdük yaş farkını. Başa baş oynadık bir süre.
Sonra biz 35’lik Yusuf’la oyunun kaderini değiştirmeye çalıştık, onlar 18’lik Eden Hazard’la. Bu oyuncuyu ve 22’lik 5 takım arkadaşını izlerken, kendi 18’liklerimizin U-19’da, 22’liklerimizin de yedek kulübesi ya da kendi takımlarında “tecrübe kazanmaları!” için beklediklerini anımsadık. Eee anlayış farkı bu ne yaparsınız!
Bir fark daha: Belçika tribünleri, İstiklal Marşlarına kendilerininki de dahil saygısızlıkları dışında çok hoştu. Başta gurbetçilerin doldurduğu tribünler de. Sonra meşale yaktılar, ardından da tartan pisti. Centilmenlik çağrılarına ıslıklarla yanıt verdiler. Utandık.
Sonuçta bize “karizması olmayan” Şenol Güneş’le gittiğimiz Güney Kore-Japonya tesellisi, oradan gelen Dünya Üçüncülüğü gururu kaldı yadigâr, gerisi boş laflar!
‘’Kapıdaki tehlike!‘’
Sakın ola ki hafife almayın Bursa’da yaşananları demiştik. Olmadı, başkanlara el sıkıştırdık, “tamam” dedik. Sanki o başkanlar çatıştı tribünde. Sanki o başkanların sözü geçiyordu gözü dönmüşlere. Geçseydi olur muydu yaşananlar!
Geçen yılın çifte şampiyonu Beşiktaş. Mustafa Denizli’ye, Yusuf’u “gece yarısı çalımıyla” takımına kazandırıp, iki kupaya uzanan elleri ayağa kaldırmasını sağlayan Yıldırım Demirören’e yapılanlar... Rüştü’nün durumu.
Geçiştirilecek şey mi bunlar!
Olimpiyat Stadı’nda Umut’u destek için çağıranların aksine, sesleri daha gür çıkan “yuhçuları” anımsayın. Avni Aker’de Tayfun’a yapılanları...
Yattara’yı ya! “Karı kız” muhabbetiyle daha maça çıkmadan oyundan düşürenleri.
Hepsini geçtik, Gökhan Ünal’ı hedef yapan açıklamalar. Holigan değil şunları söyleyen: Saç ektirmiş de topa kafa vurmuyormuş.-imam cemaat meselesi- Pes yani. Yarın o gencin başına bir şey gelirse!
Yine Olimpiyat’ta durup dururken meşale yakıp kulübünü kasten binlerce zarara uğratanları!
Antalya’da geçen sezon, “Ya bilet verirsiniz ya da ceza ödetiriz.” diyenleri.
Bülent Uygun’u, “Laila Lailaheillallah” gafını geçin, Sivasspor’a, Sivas’a yaşattıkları ortadayken, tribünlerden yükselen “istifa” sesleri kim bilir nasıl yaralamıştır, nasıl da buruk ayrılmıştır şehirden.
Futbolda bu da var: Galatasaray fark yapabilecek fırsatları harcadığı maçta Ankaragücü’nden fark yedi.
Taraftarı tribünleri cehennem yerine çevirdi.
Örneklerini çoğaltmakta zorlanmayacağımız ve aklımıza ilk gelenleri yani sıcak olanlarını sıraladığımız bu olaylara muhatap olan kulüpler farklı.
Eylem yöntemleri ve amaçları da.
Ortak tek yön: Tribünler.
Yapanların kimliği: sözüm ona taraftar.
Sayıları az da olsa, organize güç oldukları için organize olamayan sessiz çoğunluğu gölgede bırakıyorlar. Tehlike de organize olmalarından kaynaklanıyor zaten. Sorduruyorlar ister istemez, “Bu gidiş nereye?” diye.
Zorunlu olarak yaptırıyorlar şu uyarıyı: Kapıdaki tehlike büyük. Hafife almayın.
Forma sevgisiymiş, renk aşkıymış adı: Sevsinler sevginizi, aşkınızı!
‘’Olmayınca olmuyor!‘’
Gabriç’in kafasından, Serkan’ın da ayağından direkten dönenleri ve kaçan penaltıyla diğerlerini geçtik, tek başına Gökhan’ın bile 3 sezon önceki gol krallığı tacı için yeniden yarışa girebileceği bir maçtı. Ama olmayınca olmuyor. İster beceriksizlik ki çoğunlukla öyle, ister şansızlık deyin... Ya da, rakip kalecinin olağanüstü performansı, hepsi vardı dün akşam, ama gol yoktu.
Peki Trabzonspor, bunca pozisyonu üretecek futbol sergiledi mi! Bunun yanıtı hayır ama bu kadar yüksek pas hatası yüzdesiyle oynayan Bordo-Mavililerin ürettiği hemen her pozisyon, alkışı hak edecek güzellikteki top alışverişleriyle geldi. Sorun bunların çok kısa süreli olmasında ve orta alanda uygun pozisyonlardaki pas hatalarında. Teknik kapasiteleri bu kadar yüksek oyunculardan kurulu Trabzonspor’un, kurum içi çalkantılarla boğuşan rakibi karşısında kendisini 3 puana ulaştıracak gol ya da gollerin gelmemesinin nedenlerinden biri de buydu, yukarıda saymaya çalıştığımız faktörlerin dışında.
İşin garip olanı, Yattara’nın ikinci yarının başlamasıyla birlikte, Alanzinho’nun da 20 dakika sonra oyuna girmelerine karşın bu durumun değişmemesi. Onların varlığı, sadece top kaybı yüzdesini artırdı o kadar.
İşin Trabzonspor açısından asıl kötü olanı ise geciken golün, oyun disiplininden uzaklaşılmasına neden olması, risk alınması ve bu durumun doğal sonucu olarak rakibin kontra toplarla tehlikeli olması. İki kez golle burun buruna geldiler. Birinde Egemen, diğerinde Giray kendini topun önüne atmasa, Trabzonspor çok daha kötü bir sürprizle karşılaşabilirdi.
10 pozisyon bir de penaltı! “Olmayınca olmuyor” dedik. Ama oldu mu, çok da emin değiliz.
‘’Yerlinin yerlisi tartışmaları‘’
“Yerlinin yerlisi” tanımı, Trabzonspor’un Trabzonlu futbolcu ve teknik adamları için kullanılır. Çok sık kullanılır ama...Ne tartışmalar yapılır bunun için ne tartışmalar. Medyanın bir numaralı konusudur. Genel kanıya göre, Trabzonspor başarıya, hem teknik kadro hem de futbolcu bazında ancak “yerlinin yerlisi” ile ulaşabilir.
Bu savı, Trabzonspor’un 6 lig şampiyonluğunda “Yerlinin yerlisi” Ahmet Suat Özyazıcı (4) ve Özkan Sümer’in (2) imzalarının bulunması, birkaç istisna dışında futbolcuların Trabzon doğumlu olmaları güçlendiriyor.
Bu kadrolarda tek yabancı futbolcunun bulunmaması da, bugün 8 yabancısından doğru dürüst verimi sadece Colman, biraz da Gabriç’ten alabilen Trabzonspor için önemli ayrıntı.
Futbol beşiği olarak nitelendirilen ve doğum yeri açısından Süper Lig’de oynayan futbolcu sıralamasında üst sıralamalarda yer alan Trabzon’un kulübü Trabzonspor’da bu gerçekler yadsınamaz.
Biz de “Yerlinin yerlisi” faktörünün gerekliliğine inananlardanız.
Şimdi madalyonun diğer yüzünü çevirelim. Şampiyonluklar, Trabzonlu futbolcuların Beşirli’de bir daireye bir sezon oynadıkları dönemde gelmişti. Tabii ki bugün piyasa yükseldi, bunu onlardan kimse isteyemez. Ama artık Trabzonlu futbolcular, yönetimlerle masaya oturmuyor. En yenisi bile menajerini gönderiyor. Bu da çok normal bize göre. Demek oluyor ki; profesyonellik üst kimlik filan tanımıyor.
Gelelim performans konusuna. Geçen sezonun en flaş Trabzonlu futbolcuları kimdi Süper Lig’de? Abdurrahman, Sedat, Çağlar, Engin. “Niye yoklar” diye sorduğumuz Engin Trabzonspor’da, kadroyu zorluyor! Diğerlerinin sesi sedası çıkmıyor.
Bu sezonkiler: Mehmet Yılmaz, anımsayın, tribünlerin kendisine nasıl Trabzon’u dar ettiğini. Trabzonspor’a gol atan Bilal gündemde şimdi. Serkan da Galatasaray formasıyla Trabzonspor’a gol atmıştı. Ortalık yıkılmıştı, nerde?
İçeridekilerden Tayfun’un durumunu da bir düşünün Avni Aker’de. Bu işin püf noktası, “kaçan balık” hikayesinde. İri oluyor maalesef.
Teknik adam konusuna gelince; burada para değil, kimlik cüzdanı daha önemli. Sorun da bu noktada başlıyor: Profesyonellik ikinci planda kaldığı için “esas” olan “duygusallık” radikal hamleleri engelliyor.
Olimpiyat ve Kadir Has
Zafer Büyükavcı, dün Panorama’da Kadir Has Stadyumu’nun boş tribünlerini, Olimpiyat’ın durumunu, Galatasaray’ın mağduriyetini anlattı. Doğru ama eksik!
Trabzon’da 2001’de Gençlik Olimpiyatları yapılacak ve Akyazı rafta! Artı, Trabzonspor ortalama 20 bin seyirciye oynuyor. İstisnalar hariç her sezon Avrupa’da. Ama stadyumunun durumu vahim! Otoparkı yok. Sağından, solundan yapay düzenlemelerle iş kotarılıyor.
Geçtik yenisinden, ülkenin en yağışlı bölgesinde su akıtan, yıkılmaya yüz tutan maraton tribününün çatısı yıkıldı, yenisi için kaynak yok. Yok oğlu yok yani. Akyazı yapılacaksa -ki formülü Seyrantepe- tamam. Gecikecekse, Avni Aker’in şu çatısına bir el verin bari.
Sorun ötelemek
Trabzon’da Diyarbakırspor maçı oynandı. Konuk ekip yendi gitti. Bu durum, en az 5 bin kombine biletin satılmaması ve gurbetçilerin şehirde yoğun olduğu dönemde en az bir milyon liralık lisanslı ürünün elde kalmasına maloldu. Yayın gelirleri, şampiyonluk yarışında fire de cabası.
Ancak Diyarbakırspor, Avni Aker’den alkışlanarak uğurlandı. Diyarbakır’dan teşekkür yazıları vs. Bursa’daki durum ortada, maç sonrası demeçler de. Açılımı maçılımı geçin; başkanlara, böyle bir ortamda, zoraki barış görüntüsü verdirmek sorun ötelemek demektir. Neşter şimdiden vurulsa çözülürdü. Yarın yarış kızıştığında göreceksiniz ne bedeller ödeyeceğiz!
Not: www.tff.org ’a bakın. 30 kişilik futbolcu kadrosunda sadece 2 Diyarbakırlı var.
Alanzinho’nun forması
Fizik gücü yüksek, agresif ve çabuk oynayan Gençlerbirliği karşısında, rakibine mahkum Trabzonspor’da Alanzinho’nun sahaya sürülmesi hataydı. Bu hatayı Broos yaptı. Yanlışından dönerken, demoralize olan oyuncunun forma atması akıl karı değil. Kimse kendini kandırmasın, o forma atıldı. Hafifletici haklı neden de var tabii ki.
Aman Valim!
Rize’nin yeni Valisi Seyfullah Hacımüftüoğlu, Trabzonspor’un genel kurulunu aidat nedeniyle iptal ettiren üye. www.medyatrabzon.com , “Aman Valim, aidatını yatır” dedi. Müthiş espri. Bu vesileyle çok güvendiğimiz Hacımüftüoğlu’nun yeni görevini kutluyor, başarılar diliyoruz. Yine bu vesileyle aidat ödemede bugün son gün diyoruz.