Arama

Popüler aramalar

‘’Yarış ve stres‘’

Özetle; büyüklerden hangisi yarışın içindeyse o favori gösterilir. Klasik bakış açısı böyledir. Geçen yıl Bursa şampiyon olana kadar da bu böyle devam etti. Sonunda strese yenilen Fenerbahçe oldu. Bu yıl da aynı konuşmalar yapılıyor.

Bursa, Gaziantep’e kaybedince sanki yarıştan kopmuş gibi gösteriliyor. Ligin bitmesine daha 12 hafta var, yarışın Fenerbahçe ile Trabzon arasında geçeceği ileri sürülüyor. Sonunda da strese daha dayanıklı olan Fenerbahçe’nin bu işten kazançlı çıkacağı savunuluyor. Üstelik futbolda iki kere ikinin dört etmediğini gösteren sayısız örnek olmasına rağmen!

Dünü çabuk unutuyoruz. Konuyu duygusal yönden renklendirmeye bayılıyoruz. Trabzonspor gibi, şampiyonluğun en büyük favorisi gösterilen bir takım 3 haftada 7 puan kaybedince, hemen felaket senaryoları yazıldı. Fenerbahçe de iyi gidiyor ya, genel kanaat; “Trabzon artık zor toparlanır. Avantaj Fenerbahçe’ye geçti” Evindeki iki maçı kazanamayan Trabzon, gitti 2 deplasmanda kazandı. Kolayı yapamadı. Zoru başardı. Yeniden psikolojik avantajı ele geçirdi. İnişler çıkışlar her zaman olacaktır. Önemli olan fotoğrafın bütününe bakmak, yorumları sağlıklı yapmaktır.

Elbette her maçın kendine özgü bir anlamı vardır. Trabzonspor için Manisa maçının anlamı diğerlerine göre çok farklı. Bu maçta bırakın yenilmesini, berabere bile kalsa çok şey kaybedecekti. Daha karşılaşmanın başında yenik duruma düştü. Devreyi yenik kapattı. Rakip iyi oynarken, ne bir bozulma, ne bir çözülme. Hiçbiri yaşanmadı. Tam aksi 2. yarıda sahanın mutlak hakimi oldu. Kararlılık ve kazanma azmi dorukta. Oyun disiplininden kopmadan, bitime dakikalar kala attığı golle galip geldi. Zor virajı savrulmadan aldı. Rakiplerine de “bu işi bırakmam” mesajını verdi. Trabzon, Manisa’dan daha zor maç yaşamayacak. Başka deyişle, hep bu düzeyde maçlar oynayacak.

Bütün bunlar da gösterdi ki, Trabzonspor psikolojik olarak bu maçlara hazır. Zaten kaybedilen puanlara bakılırsa bu net bir şekilde görülür. Bordo-Mavililer zorluklarda kolaylığı, kolaylıklarda da zorluğu yaşadı.
Sonuç: Stres Trabzonspor’un performansını artırdı.

25 Şubat 2011, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Fenerbahçe kâbusu!‘’

Rakip kalede maçın başında Serkan’ın kaçırdığı hariç, hiç etkili olamadığı gibi, ciddi pozisyonlar da verdi. Tek iyi yanı, bunca olumsuzluğa karşın panik yapmaması oldu. Bunda Manisaspor’ın, lider takım karşısında öne geçmiş olmanın avantajını kullanma çabası ve bu amaçla oyunu yavaşlatma anlayışının da payı vardı kuşkusuz.

İkinci yarıya çok kötü orta sahası ve kanatları hiç kullanamayan kadrosuyla çıkan Trabzonspor, kafalarda, “Bu görüntüsüyle buradan zor puan çıkarır” kanaatinin oluşmaya başladığı anlarda, bu maçta ilk kez bir topu olumlu kullanan Jaja’nın asisti ve Umut’un “gol orucunun” bozan vuruşuyla eşitlik golünü buldu.

Maça bu golle hareket geldi. Çünkü iki takım da bu andan itibaren 3 puanı daha çok kovalamaya başladı. Ama daha etkili olan ve buna daha çok yaklaşan taraf Trabzonspor olsa da her iki kalede heyecan kasırgası yaratan pozisyonlar izlendi. Bunların golle sonuçlanmaması konusunda iki kalecinin de hakkını vermek gerek. Colman Alanzinho değişikliğiyle üçüncü bölgede adam sayısını artıran Şenol Güneş, bununla da yetinmedi ve risk düzeyini artıracak Ceyhun Pawel Brozek değişikliği yaptı. Tam da bu sırada Alanzinho’nun akıl dolu vuruşu geldi.

Trabzonspor, olası bir kötü skorla liderliği kaybedecek olmanın verdiği stresi üzerinden geç attığı karşılaşmadan 3 puan çıkarmakla, bir anlamda “Fenerbahçe kâbusundan” şimdilik kurtuldu! İkinci yarıdaki oyunuyla galibiyeti hak eden Bordo Mavililerin, iki kritik deplasman maçını da kayıpsız kapatması, bu yarışı sonuna kadar götüreceğinin göstergesi. En önemli rakipleriyse, malum “kabus!” “Fenerbahçe bu noktadan itibaren bunu bize bırakmaz, falan kalecinin yediği gole bak”, “filan oyuncunun menajeri falancı” gibi yakınmaları geçecek ve kendi işine bakacak. İşte örneği; oynadığında kazanıyorsun!

22 Şubat 2011, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Yeni cephelere hiç gerek yok!‘’

Şenol Güneş “sahada varız” dedi, Başkan Şener, Fenerbahçe-Kayserispor maçıyla ilgili o açıklamayı yaptı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sadri Şener’in yapısını herkes biliyor artık. Bu sözü tasarlayarak, özellikle söylediği kanısında değiliz. Belli ki bir sohbet sözü! Zira Şener de, en az Şenol Güneş kadar mücadelenin saha içinde geçmesini istiyor ve bunu açıklamalarında sürekli dile getiriyor. Kaleci Volkan hakkında kafalarda soru işaretleri uyandıracak bu açıklama çok yanlış. Eminiz ki Şener de bunun farkındadır. Ama söz ağızdan çıktıktan sonra telafisi zor durumlar ortaya çıkarıyor. Trabzonspor’un bu zorlu yarışta kendisine yeni cepheler açacak gelişmelerden uzak durması gerek. Buna bildiğimiz kadarıyla Şener de dikkat ediyordu. Nitekim, “Benden sahaya inmemi beklemeyin” sözü de bunun bir kanıtıdır.

Zaman zaman söylentiler geliyor kulağımıza. Siz çok yakınsınız; Trabzonspor’da futbolcular arasında gruplaşma var mı?

Bu konuda somut bilgiler yoksa da, ortalıkta birtakım söylentiler dolaşıyor. Doğrudur; ateş olmayan yerden duman tütmez. Buna karşın camiadakiler, bu iddiaların gerçek olmadığı düşüncesinde. Nedeni de Şenol Güneş’in varlığı. Güneş’in bu tür durumlara izin vermeyeceği gerçeği var ortada. Çünkü bu kadar çok konuşuluyorsa bu durum, Güneş’in bundan haberinin olmaması mümkün değil. Haberi olmuşsa da gereğini mutlaka yapmıştır görüşü, çok kişide olduğu gibi bizde de hakim. Nitekim Engin-Burak tartışmasını hatırlayın. O ortamda ikisini birden sahaya sürmek ve istediği sonucu elde etmek her teknik adamın işi değil.

Gruplaşma iddialarını yanıtlarken, Engin-Burak olayına siz girdiniz. Nedir bu olay?


Sivas’ta Engin’le Burak arasında yaşananlar kafaları karıştırdı. Bu olayın birtakım tartışmaların yaşandığı döneme denk gelmesi de şüpheleri artırdı. İnsanlar da ister istemez akıllarından, ‘’Oyuncular arasında iddia edildiği gibi gerçekten bir sorun mu var ve bu durum, puan kayıplarına da neden oldu mu?’’ kaygısını geçirdi. Bu kaygı henüz giderilmiş değil.
Gerçi Burak maçtan sonra olayı net bir şekilde açıkladı: “Engin’le aramızda hiçbir problem yok. İlk defa böyle bir şey yaşıyoruz.” Bu açıklamayla tartışmaların önüne geçilemedi. Şüphe, kaygı ve sorun üretmek insanlarımız da alışkanlık haline geldi. Şunu açıkça ifade etmek lazım: Bir futbol takımını baltalayan en önemli şey bencillik ve kaprislerdir. ‘’Beni niye oynatmadı’’ ya da ‘’Bana pas vermezse, ben de vermem’’ düşüncelerinin bilinçaltına itilmesi gibi yaklaşımlar takım oyununu bozar. Trabzonspor’da böyle bir durum yok. Bunun da en somut göstergesi ilk yarıda ortaya konan futboldur. Kaldı ki, çoğu üst düzey değiller. Birçoğu geldikleri takımlarda sorun yaşamışlar. Kapasitelerini tam olarak kullanamamışlar. Kendilerini bulmalarında Şenol Güneş’in katkısı azımsanmayacak kadar çok. Bu oyuncuların sezon sonuna kadar kusursuz mücadele edeceklerini beklemek hayalcilik olur. Hoşgörünün boyutu kadar eleştirinin sınırına da dikkat etmek gerekiyor.

Stres faktörünün bu tür olaylarda etkisi nedir?

Özellikle stres düzeyi yüksek maçlarda daha çok görülüyor bu durum. Stres bazen en olgun dediğimiz oyuncuyu bile kontrolden çıkarabiliyor. Bir futbolcu sadece fiziksel yeteneklerini değil, duygularını da en iyi şekilde yönetmelidir. Kontrolsüz güç, güç değildir. Sevgili Hasan Al’ın dediği gibi, “Duygularını yönetemeyen oyuncular, ne kadar yetenekli olursa olsun kapasitelerini tam manasıyla kullanamazlar. Bir yerde kısa devre yaparlar. Bunun bedelini de sadece kendileri değil, takımları da öder.” Gönül ister ki her futbolcu kendini en iyi şekilde yönetsin. Ancak insanın, özellikle de Türk insanının duygusal yapısı buna izin vermiyor. Bu sıkıntıyı sadece kulüplerimiz değil milli takımımız da çekiyor.

17 Şubat 2011, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Tercih ve tartışma!‘’

Kaldı ki Jaja gol de atmış, özgüveni artmıştı. Engin’e bu tercihi yüzünden önce Burak, sonra da Selçuk tarafından gösterilen tepkiye çok dikkat etmek gerek. Eğer anlık bir tepki olsa, “maç heyecanı, hırs!” falan dersiniz. Ama ısrarla sürdürmek, olayın bir geçmişi olduğuna delalettir ve tehlikelidir, mutlaka giderilmelidir.

Buca’nın kazanması, maça dakikalar kala Sivasspor’u gerdi. Trabzon zaten 5 puanlık farkı 3 haftada eritmenin özgüven kaybını yaşıyor. Kazanamadıklarında kayıpları o kadar büyük olacak ki! İki takım da içinde bulundukları bu koşullarda bile üstelik Sivas’ın dondurucu ayazında kora kor mücadele sergilediler. Heyecanı uzatmaların son saniyesine taşıyarak alkışı hak ettiler.

Trabzon maçın başında öne geçmenin verdiği avantajı kullanarak oyunu yarı alanında kabul etti. Sivasspor baskılı görülse de, rakibine pozisyon vermediği gibi, maçı ilk yarıda koparacak biri malum tartışmanın yaşandığı an olmak üzere 3 net fırsattan yararlanamadı.

Bordo-Mavililer, 2. yarıda da benzer anlayışla mücadele ederken, Grosicki’nin mükemmel vuruşuyla yediği golden sonra kendi oyununu oynamaya başladı. Ama galibiyet golünü iyi top yaptığı bu bölümlerde yine rakibini arkada az adamla yakaladığı pozisyonda buldu.

Maçın bundan sonraki bölümünde yükselen heyecan, futbolun seyir keyfini artıran bir dizi gelişmelerin yaşanmasını sağladı. Trabzon’un öne geçtikten sonra garip biçimde rakibinin üzerine gelmesini beklemesi, gol yemesine neden oldu. Ama Sivasspor eşitliğin sevincini yaşarken, akıl dolu Colman-Burak işbirliğine kurban gitti ve son üçün arasına girdi. Trabzonspor ise nefes kesen bu mücadelenin ardından, ligde 53 gün sonra yeniden 3 puanla buluşmanın ve liderliği korumanın keyfini yaşadı.

13 Şubat 2011, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’İyi işaret!‘’

Hiç de “Gazozuna” gibi durmadı maç. Önce Trabzon’a verildiği için Sonra da, Trabzonspor’dan 6 oyuncu alınırken, lig ikincisi Bursaspor’un yok sayılması, “Kadrolu millilerin unutulması vs..” gibi nedenlerle “küçümsenecek” düzeyde kalmadı yani!

Kora kor mücadele olması bir yanaÖ Hamit Altıntop, maç öncesi yaşadığı onura yine talip oldu. Başaracaktı da, Jun Sung engeline takılmasa. Sabri arkadan tekmesini salladı, Emre sık sık “efelendi” yineÖ Kırmızı kart bile gördü, daha ne yapsın! Umut kafaya koymuş, “Gol krallığı değil” sanki hedefi, “Gol kaçırma kralı” olacak. Kaçırdı yine.

Seçimi bir gençleştirme operasyonundan ziyade Avusturya sınavı öncesi son arayışın ürünü olan dün akşamki millilerin iş ciddiyeti, en az Güney Koreli meslektaşları kadar üst düzeydeydi. Tıpkı bir özel maç olmasına karşın, yağmur ve soğuğu hiçe sayarak tribünleri dolduran sporseverler gibiÖ İlginin fazlalığı ve zaman zaman Trabzonspor özeline indirgenme hatasına düşülse de tribünlerin coşkusu, bir puan maçının da Trabzon’da oynanması talebi gibi gözüktü.

İlk yarının topa daha hakim olanı ve pozisyonu daha fazla bulan tarafı Türkiye iken, 2. yarıya Kazım ve Gökhan değişikliğiyle çıkmak, Avusturya maçının ideal kadrosuna daha fazla yaklaşmak amaçlıydı. Bu düzenlemenin nasıl sonuç vereceği görülemeden iki yeni değişikliğe gidilmesi, futbolcuların bilinçaltındaki, “Hazırlık maçı ne de olsa!” duyarsızlığını tetiklemiş olsa da, Emre’nin, bir dakika içinde iki sarı kart sorumsuzluğu sergilemesi, bu negatif durumu ortadan kaldırdı ve sayısal eksik milli takım, oyun disiplininden maç sonuna kadar kopmadı. Bu da maçın “en iyi işareti” oldu.

10 Şubat 2011, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Gündeme dair!‘’

Varsayalım ki gerçekten Trabzonspor, 7 puan kaybederek değil de, son maçını kazanarak averajla liderliğe yükselmiş olsun. Camianın havası da, bu olağanüstü gelişmenin doğrultusunda coşkulu, umutlu tabi ki...

Gerek son medyayla bir araya gelişinde Başkan Şener’in dikkat çektiği, gerekse camianın kanaat önderlerinin de dile getirdiği gibi, moral motivasyonu üst düzeyde tutma amaçlı bu söylemi yadsımak doğru değil. Kaldı ki desteği bile gerektirir. Ama belli koşullar çerçevesinde. Sayalım:

Önce Trabzonspor camiası, kötü gidişatı tümüyle hakem hatalarına bağlama kolaycılığına kaçmayacak.
Yanı sıra yöneticisinden taraftarına, medya mensubundan spor adamına kadar, Başkanla bir şekilde görüşenler, “Hakem odasını basma!” önerisi yapmayacak.
Kulübü yönetenler “İstanbul medyası!” fobisinden çıkacak.

En önemlisi, “Yetersizliği!” tartışılan transfer konusunda taraflar, “topu birbirlerine atmayacak.”
Sonra da, önyargısız, sorunun ya da sorunların özü neyse belirleyip, gerekiyorsa kamuoyuyla paylaşmadan, çözümü için akılcı önlemler alacak.

Aksi takdirde ne kadar son maçı kazanıp averajla liderliğe yükseldiğini var say yararı yok.

Bu akşam Güney Kore ile karşılaşacak olan Milli Takım’da Bursaspor’dan neden futbolcu yok?

Konuyla ilgili olarak Trabzon’da çok ciddi spekülasyon yapılıyor. Kimileri, “Bursaspor, oyuncularını Trabzon’a bilerek göndermedi” iddiasında. Bu görüş sahiplerinin Milli Takım seçicilerini zan altında bırakmalarını geçelim, Trabzonspor’dan 6 oyuncu alınmasını maçın Trabzon’da oynanacak olmasına bağlayan Trabzonspor taraftarlarına bakalım.

Hem takımının ligin en iyisi olduğunu söyleyecek ve puan farkının kapanmasını tümüyle hakem hatalarına, hakem odası basmalara bağlayacaksın, hem de Milli Takıma 6 oyuncu seçildiğinde, “yok canım!” diyerek burun kıvıracaksın!

Bu ne perhiz, ne lahana turşusu!

2002 Dünya Kupası’nda Türkiye ile Güney Kore karşılaşmış, dostça geçen maçın galibi Türkiye olmuş, bu maç ve sonrasındaki Şenol Güneş’in Seul serüveni, tarihteki iyi ilişkileri pekiştirmişti.
Bu akşamki maç, bir dostluk maçı olacak.

Dememiz odur ki; bu nedenle bazı Trabzonsporluların, “iki kritik deplasman maçı öncesinde, 6 futbolcunun birden çağrılmasıyla ilgili” kaygılanmalarına gerek yok. Komplo teorileri üretmesine de...

09 Şubat 2011, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sesi titremiyor hala çok kararlı‘’

Şunu diyor ısrarla: 14 maç var, rakiplerimiz puan kaybedecek. Birliğimizi bozmadan sonuna kadar gidelim, göreceksiniz şampiyon olacağız.

Liderliğin ancak averaj sayesinde korunabildiği şu dönemde camiaya umut vermek, sokak jargonuyla “gaza getirmek” açısından bu çok önemli bir ayrıntı, gereğini yaptı yani başkan.

Ancak şunu da belirmekte yarar var: Bunun yanı sıra, tartışılan transferleri teknik kadroya, atılmayan imzayı Selçuk’un yurt dışı hevesine, kötü gidişatı futbolcuların çoğunluğundaki genel formsuzluğa, ıslık ve boşluklarıyla gündeme gelen tribünleri taraftara, ekonomiyi şehrin küçüklüğüne, borçlarıysa borsaya pas etmekten de kaçınmadı.

“Aziz Bey Modeli’ne hayır!”


Toplantıda görüş ve önerilerin, “Aziz Bey modeli”, “Hakem odalarını ziyaret” ve “gerektiğinde takıma karışma” boyutuna ulaştığı anda, çağdaş ve sportif kimliğinden zerre kadar ödün vermedi. “Aziz bey dedi diye bir hakemin aleyhimize karar vereceğine inanmıyorum” sözünün ardından, “Tarzım değil, hakem odasına girmem!” cümlesi çok manidardı. “Takıma karışma” konusunu da, “Bizim geleneğimizde yoktur” diyerek kesti attı.

Güçlerin bölünmesiyle ilgili, “Burada kamplaşma yok, muhalefet var. Ama Trabzon’un yapısı bu, 4 bin yıllık geçmişi varmış muhalif anlayışın!” şeklinde konuşup, bildik esprili kimliğini takındı: Bir ay süreyle 5 puan farklı liderliğin keyfini sürdük. Rehavetin yanı sıra hovardaca davrandık. Şimdi 75 puan hesabı yapıyoruz. 14 maç var, hepsini alsak 85 puan eder. 10 puanlık daha opsiyonumuz var!”

Soru işaretleri


Gelelim soru işaretlerine: “Talep olsaydı bir transfer daha yapardık.” sözü olası kötü gidişatta çok tartışılır. Borsada şirketlerin birleştirilmesinden sonra azalacak temettü giderleri nedeniyle yüzde 25 olan halka açılımın, yüzde 45-49’lara yükseltilerek var olan borcun aşağı çekileceği sözü de, tam Mali Genel Kurul’luk.
Kombineler hariç, Ankaragücü maçında 77, Antalya maçında 130 bin lira olan hasılatın Fenerbahçe’nin son maçında 2.5 milyon lira olarak gerçekleştiğini belirtip, “Kimlerle yarışıyoruz” yakınmasında tartışmasız haklı.

Bir varsayımı ise gülümsetici: Geriden gelip bugün averajla lider olsaydık, bu toplantıda çok farklı şeyleri konuşuyor olacaktık.”

08 Şubat 2011, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzon lider!‘’

İlk yarıda rakip savunmanın cömertliğiyle, daha doğrusu stoperlerinin ikramıyla peş peşe çok uygun pozisyonlar buldu Trabzonspor. 3 kez Giray havaya dikti, bir kez de Burak havadan ama direğe bir nebze olsun yaklaştırabildi topu. İkinci yarıda ise Jaja’nın serbest vuruşu dışında, “ahh!” dedirten pozisyonu yok Bordo-Mavililer’in.

Ama Antalya öyle değil. Ali Turan maçın başında, Kenan da sonlarına doğru yakaladığı mutlak fırsatlarda Onur engeline takılmasalar, Trabzon’da bugün puan farkının nasıl kapandığı değil, kaçan liderliğin şaşkınlığı yaşanıyor olacaktı.

Trabzonspor’un ligin ilk yarısındaki performansından çok uzak görüntüsünün nedenlerini bulabilmek için kahin olmaya gerek yok. İlk yarıya damga vuran Colman-Selçuk ikilisindeki inanılmaz düşüş birincisi. Ligin çift yönlü en iyi iki ön liberosuna sahip olmakla övünen ve bunun karşılığını orta alandan çıkan müthiş toplarla ilk yarıda alan Trabzonspor, şimdi bu avantajını büyük ölçüde kaybetti. İş dönüyor dolaşıyor, Başkan Sadri Şener’e atılan, “imza çalımı!” sorununa geliyor. Selçuk dün de kayıptı.

Rakibinin yeni santrforu leblebi gibi gol atıp aradaki puan farkının kapanmasına direkt etki yaparken ve birçoğunun yenisi maçların kaderini belirlerken, senin transferlerinden en iddialısı, ligde ilk kez o da 86. dakikada şans bulabiliyorsa; işte ikinci net neden.

Ankaragücü beraberliği “erken uyarı” idi, geçiştirildi. Fenerbahçe maçında, “Stres, baskı vs!” vardı. Antalya sınavında, “Tehlike çanı!” çaldı. Oyunu forse edemeyen bu temposuyla Trabzonspor, çıkacağı iki zorlu deplasmanda çok ciddi hayal kırıklıkları yaşayabilir. Sadece Selçuk ve Colman yüzünden değil, Burak, Engin, Umut ve Jaja’nın bu haliyle maç kazanmak hayal gibi duruyor, tıpkı dünkü gibi.

Antalyaspor, abartılı zaman çalma gayreti dışında oynadığı futbolla gösterdi ki, zirve mücadelesi yapan her takım için korkulu rüya olacak.

07 Şubat 2011, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI