‘’Bilemeyiz valla!‘’
“İşte gidiyorum/ Bir şey demeden/ Arkamı dönmeden/ Şikâyet etmeden/ Hiçbir şey almadan/ Bir şey vermeden/ Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum./”
... Dedi ve gitti Kazım koyuncu, 33 yaşında hayatının baharında.
Gideli de 6 yıl olmuş. Dün sevenlerinin bir kısmı mezarı başındaydı, zaten tüm sevenlerini “Eşkiyaların bastığı!” Hopa almazdı.
Işık içinde yatıyordur eminiz.
***
Trabzonsporlu kendisini, “Trabzonspor’u tutmak sadece o yörenin çocuğu olmakla açıklanabilecek milliyetçi bir davranış değildir. Benim için Trabzonspor, güçlülere karşı koyan ve herkesi yenen hayali kahramandı. Öyle bir kahramandı ki statükoyu bile devirmişti” sözüyle hatırlar.
Trabzonspor hakkını verelim “ahde vefa” konusunda duyarlı. Dün de resmi sitesinde bunu bir kez daha gösterdi.
Taraftarları da.
***
En büyük hayali Trabzonspor’u şampiyon görmekti. Olmadı. Geçen 6 yıl için bu anlamda kaybı yok Kazım Koyuncu’nun. Ama bilseydi nasıl kıl payı kaçtığını şampiyonluğun, görebilseydi, bordo mavili renklere gönül veren milyonlar gibi o da kahrolurdu kuşkusuz.
***
Yadırgayacağı çok da şey olurdu. Fenerbahçe Kulübü’nün Trabzonspor Başkanı’nı Asbaşkan düzeyinde muhatap alırken, Trabzonspor Başkanı’nın Fenerbahçe’nin bir futbolcusuyla medya üzerinden “ağız dalaşına girmesini” örneğin. Yine kahrederdi Kazım Koyuncu.
***
Federasyon Başkanlığı seçimleri gündemde ya...
Doğru bir tercihle, “Mahmut Özgener’i destekliyoruz” açıklamasının ardından, kim ne derse desin başarılı bir başkanlık dönemi geçiren Özgener, daha resmen aday olmayacağını açıklamadan, biiir.
Trabzonlu, Trabzon’a tesis açısından EYOF aracılığıyla büyük katkılar sağlamış, Trabzonsporlu Mehmet Atalay’ın adaylığının söz konusu olduğu dönemde, ikiii.
Trabzonspor eski Başkan Yardımcısı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun da basın toplantısında haklı olarak “komik bulduğunu” ifade ettiği üzere:
Beşiktaş Başkanı’nın evinde, Galatasaray Başkanı’nın da katıldığı bir toplantı sonrası, Fenerbahçeli Mehmet Ali Aydınlar’ın adaylığını, “Başbakan da öyle istiyor” gerekçesiyle Trabzonspor Başkanı’na açıklatılmasına şaşardı Kazım Koyuncu, kahrederdi.
***
Selçuk’un, “Sadri Şener seçilirse!” imza garantisi vermesinin ardından elini kolunu sallayarak gitmesini, “etik bulmayan” Trabzonspor’un, Halil transferindeki davranışına, “Benim Trabzonspor’umda da böyle şeyler de oluyor demek ki!” diyerek kafa karışıklığını giderecek bahaneler üretmeye çalışırdı belki de. Ya da yine kahrederdi.
***
Şuna çok şaşırırdı bakın: Bir siyasi, seçim öncesi toplu kombine bilet alacak. Üstelik bu resmi internet sitesinden yine seçim öncesi duyuracak. Yetmedi; Bu kombinelerin eski sahipleri gidip “yerimi istiyorum, benim hakkım” dediğinde, eveleyip geveleyerek, “oralar satıldı, başka yerden verelim” pişkinliğiyle karşılaşacak. “Yok artık” derdi, inanın.
***
Her şeye karşın umut dolu olurdu. Ama, “Aman Fenerbahçe’yle yarışmayalım” isterdi. “Çünkü, Fenerbahçe Galatasaray’la yarıştı Galatasaray, Beşiktaş’la yarıştı Beşiktaş, Bursaspor’la yarıştı Bursaspor şampiyon oldu. 4 kez Trabzonspor’la kafa kafaya gitti, dördünde de şampiyon Fenerbahçe...” diye yakınırdı.
Telefon açar, soluksuz görüşlerini belirtir, soruları sıralardı:
“Abi Adrian bir Alex olur mu acaba! Ne dersin?”
“Var ya, Zokora iki değil bir Selçuk etsin, Halil ve Henrique Umut’u aratmasın yeter valla!”
***
Final sorusu şöyle olurdu, yine eminiz:
“Abi lütfen, ‘Umarım ya da inşallah’ gibi beylik sözcükler kullanma net yanıt ver: Bu sene şampiyon olabilir miyiz?”
Aziz Yıldırım’ın “Şampiyonluğun sadece sahada kazanılmadığını öğrendim.” Şeklindeki veciz söylemini dayanak gösterir, yanıt verirdik: “Bilemeyiz valla!”
‘’Gidenler, gelenler‘’
Trabzonspor yönetimi, yine yoğun bir transfer sezonu geçiriyor. Sadri Şener başkanlığında son 3 yılda yapılan transferlerle gelinen nokta belli:
Önceki sezon alınan Türkiye Kupası ve Süper Kupa. Avrupa Ligi’ndeyse Liverpool’a eleniş. Geçen sezon da ikili averajda bir gol ile kaçan lig şampiyonluğu artı Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkı.
Üstelik Sadri Şener ve o zamanki ekibi Trabzonspor’u teslim aldığında takım kümede kalmayı matematiksel olarak 27. haftada garantilemişti. O kadronun üzerine yapılan transferlerde başarı isabet oranı tartışmasız yüksek olur. Nitekim de öyle oldu ve oluşan kadro sözünü ettiğimiz dereceleri elde etti. Bugünse iş o zamanki kadar kolay değil. Önemli başarılar elde eden kadronun iskeleti bozuldu. Yerlerine alınanların doğan boşluğu giderip gideremeyeceklerine dair tereddütler, ancak maç performanslarıyla giderilir ya da...
Sorun da burada. Bu durum, “Yerli oyuncuların hiçbirinin bırakılmasını istemiyorum” tavrını koyan Şenol Güneş’e rağmen gerçekleşti. Sessizliği boşuna değil! Sadri Şener’in ifadesine göre, Şenol Güneş’in raporuyla alınan oyunculara bakalım: “Zokora eşittir iki Selçuk!” açıklaması belki ilk aşamada kulağa hoş gelebilir ama 21 yaşındaki Selçuk’la 3 yıl, 31 yaşındaki Zokora ile 4 yıllık sözleşme yapılmasının mantığını kimseye anlatamazsınız. Bunu da geçtik, Zokora, gerçekten 2 Selçuk etmezse, bedeli ağır olur. Adrian tartışmasız iyi kumaş. Uyum sorunu yaşamazsa büyük katkı yapar. Halil olayı tartışılır. Eskişehirspor ile gizli bir hesaplaşmanın ürünü gibi duruyor bu transfer ve etik değil. Bu durumda Sadri Şener’in Selçuk’u eleştirmesi de. Kaldı ki “Umut mu, Halil mi?” sorusuna, gönül rahatlığıyla, “Halil” demek kolay değil. Halil de son vuruş becerisi yüksek olan bir oyuncu olarak bilinmiyor. Mücadeleci kimliği ve rakip savunmayı bunaltan özellikleri, örneğin yırtıcılığı, Umut’un artılarıydı. Henrique soru işareti.
Zaten var olan eksiklere gelince: Savunmanın sağ ve sol tarafları için alternatif üretilemedi.
Egemen’in boşluğuna da... Onur’un ne zaman katılacağı belli değil. Tolga’nın ceza, formsuzluk ve sakatlık gibi sorunlar yaşamaması gerek ki yeni kaleci ihtiyacı doğmasın. Ayasofya ve Kulüp müzelerinde imza törenleri akılcı bir buluş, hakkını verelim. Ancak imzaların sözünü ettiğimiz nedenlerden ötürü camiada bir heyecan yaratmadığının da altını çizelim. Bu durum, kombine satışlarından da belli değil mi?
‘’Lay lay lom!‘’
Bir Amerika gezisindeyiz, yolumuz New York’a 2 saat mesafedeki Lancester’e düştü ve burada Amanda ile kesişti. Çevremizdeki Bordo-Mavi formayı giyenleri görünce “O my god!” dedi ve formayı göstererek ekledi:
“My nightmare is here!”
Meğer kâbusu olmuş Bordo-Mavili renkler. Nedenini anlattı: “Trabzonspor’u Ali’den ötürü biliyorum. Türk Futbolu’nu Ali’nin sayesinde öğrendim, Fenerbahçe şampiyon olmuş, Trabzonspor ikinci. Sorun burada. Aynı gün oynanan iki maçı birlikte izledik. Trabzon’un 4 gol atarak kazanmasına karşın sevinemedik. Benim için maç bitti. Ama Ali için hâlâ oynanıyor. Sinir stres, anlatılır gibi değil. Bitmesini sabırsızlıkla bekliyorum.”
***
Özgür Cebioğlu da Trabzonlu. New York’ta yaşıyor. Deniz Taşımacılığı için geniş bir filosu var. Ali ile iş yapıyor. Ama ‘Ali’ye göre’ çok önemli bir kusuru var: Fenerbahçeli! Kapıştılar yanımızda, Özgür, “Ben de esasında bu sezon Trabzonspor’un şampiyonluğunu istedim, ne yalan söyleyeyim, ama olamadı.” dedi tüm iyi niyetiyle. Ali söze girdi: “Bak şuna ya! Bir de ‘olamadı’ diyor. Olamazdı kardeşim, ‘yapmazdılar’ desene şuna. ‘Yapmadılar’ işte”
***
Buradaki bütün Trabzonsporlular neredeyse Ali gibi düşünüyor, kahrediyorlar. Sonra sohbet genişliyor, gerçeğe ve bundan sonrasına dönüyorlar, transfer vs. derken konuşmalar, “Ne olacak bu Trabzonspor’un hali?” noktasında kilitleniyor. Gündemi çok yakından takip ediyorlar. Ellerindeki telefonlarda internet, her an her şeyden haberdarlar. Transferle ilgili gelişmelerden memnun değiller. Selçuk, Egemen, Ceyhun ve Yattara’nın üstelik bedelsiz gitmeleri çok dokunmuş onlara. Ortak kanı şu: Önümüzdeki sezon, bu sezonu çok ararız. Haklılar!
Bir ortak görüş daha:
İçlerinde Tayyip Erdogan’a oy vermiş olanlar dahil, hepsi, ‘siyasetin futbola direkt müdahalesinden” muzdarip. Hele de Trabzonspor’a! İki örnek verdiler, bizim de dikkatimizi daha önceden çeken ve bir yazıda mutlak değerlendirmeyi planladığımız iki canlı örnek. İlki Başkan Sadri Şener’in bir yerel gazetede yayınlanan açıklaması: “Hiç bir şey görüldüğü gibi değil. Gelinen nokta itibariyle Mehmet Ali Aydınlar, Başbakan’ın isteği üzerine aday olmuştur.” Üstelik başarılı bir başkanlık süreci geçiren Mahmut Özgener, aday olmayacağını açıklamadan, o mükemmel veda konuşmasını yapmadan söylemiş bunu Şener. Yakınmalar şöyle: “Başbakan’la ne alakası var Futbol Federasyonu seçiminin? Partisine milletvekili adayı mı belirliyor? Sadri Şener’e ne, bir Fenerbahçeli’nin adaylığını Başbakan’ı referans göstererek açıklamak?”
Bir yakınma da bizden: Mehmet Atalay, Trabzon’u bir Spor Kenti yapan EYOF’un mimarı. Onun adaylığı gündemdeyken neredeydi Trabzonspor Başkanı? İkincisi, Trabzonspor Resmi İnternet Sitesi’nden: “Kulübümüzce satışa sunulan kombine kartlardan 4 bin 100 adet satın alan Abdullah Oğuz Bayraktar’a teşekkürler.” Bu yazı 12 Haziran seçiminden bir gün önce sitede yayınlandı. Bir adayın yakını biletleri alan bu kişi. Bir gruba dağıtılacak belli ki. Siyasi rant söz konusu yani! Bekleyin bir gün daha ne olur! Trabzonspor’u yönetenler değişiyor, ama zihniyet değişmiyor işte. Bir önceki başkan döneminde de seçime bir gün kala Akyazı teşekkürü yayınlanmıştı Başbakan’a. Sitedeki bu yazıyı da uzun uzun anlattılar, Trabzonspor’un siyasallaşmasına örnek amaçlı.
***
Neredeyse gün farkı var doğdukları, havasına, suyuna, Trabzonspor’una aşık oldukları ülkeleriyle doydukları ya da yaşadıkları ABD arasında. Burada hasret her şeyi büyütüyor. En küçük olumlu gelişme mutlulukları oluyor. Olumsuzluk, Amanda’da olduğu gibi kâbusları. Onlara en çok dokunan da, üst kimlikleri olan Trabzonspor’la ilgili olumsuzluklara rağmen, en yetkili makamlardaki ‘Lay lay lom!’ yaklaşımı. Canları yanıyor, işleri aksıyor; Ali gibi!
‘’Transfer gerçekleri‘’
Özünde Bordo-Mavililer, transfer döneminin en stresli kulüplerinden biri, bu anlamda yönetiminin işi çok zor, kabul etmek gerek. Ellerini kollarını sallayarak giden Selçuk, Egemen ve Yattara’nın, gitme isteğinde oldukları için bırakılanların, tatile gidip de dönüp dönmeyecekleri henüz belli olmayanların, zaten var olan eksikliklerin ve dahası, Jaja ve Ceyhun’dan sonra büyük olasılıkla gidecek olan Umut’un yerlerini doldurmak bu kadar kısıtlı bütçeyle pek kolay değil. Özellikle bütçe konusunda çok titiz olduğu bilinen ve kulüp borcunun artmasına karşı çıkan, bu hassasiyetini sürdürme kararlılığına rağmen, işin içine girince, gerçeklerle büyük tezat oluşturan koşullarla karşılaşan Asbaşkan Nevzat Şakar’ın “frene basma” gibi haklı çabalarının gölgesinde süren transfer çalışmalarında, arzulanan sonuca ulaşmak bir yana, olası rakiplerle bu anlamda aşık atmak pek mümkün gözükmüyor. Bu nedenle Başkan ve yönetimin biraz sabra, zamana ve anlayışa ihtiyacı var ki, camia da bunu esirgememeli.
Durum böyleyken yapılan yanlışlar “sabır, zaman ve anlayış” gibi masum ve haklı talepleri ne yazık ki engelliyor. Eğer siz, günlerce “Klose” der, kamuoyunu beklentiye sokar da, son anda Henrique’de karar kılarsanız belki de ondan çok daha katkı sağlayacak bu oyuncuyu daha baştan değersizleştirirsiniz. Tıpkı, dünyaca ünlü teknik direktörlerle birlikte birer kahve sohbetini MMS’le medyaya servis yaptıktan sonra dayatılan Hugo Bross durumuna düşürürsünüz.
Zokora konusuna gelince: Sevilla kulübüyle görüşmeler tamamlanmış. Ama daha futbolcuyla anlaşılmamış. Yine apar topar MMS servisi. Acelenin nedeni, FİFA’ya başvuru komedisi gibi, siyasi duruyor: Bir partinin Trabzon mitingi öncesi “bombayı patlatıp” havayı yumuşatmak gayretleri vs! Aynı gün İspanya orijinli haber: Zokora ile anlaşılmamış. Açıklamışsın da transferi, koz adamın elinde. Sonra da mecburen 4 yıllık sözleşme. Zamanının yükselen değeri 23 yaşındaki Selçuk’la 3, 31 yaşındaki Zokora’yla 4 yıllık sözleşmelerin ikisi de Şener’in döneminde. Açıklayın bu çelişkiyi hadi. Sonra da, Zokora=2 Selçuk. Yine taraftarı aşırı beklentiye sokma durumları.Hiç kimse Trabzonspor’dan ekonomisi güçlü rakipleriyle transfer yarışına girmesini beklemiyor. Bu ve benzer yanlışlar yapılmasın yeter!
‘’Ne yok bunlarda!‘’
“Başkanım kazansın, imzada sorun yok.”
Başkanı kazandı; yeni beyanatı:
‘Yurt dışını düşündüğümü başkanım da ben de defalarca dile getirdik. Ben bir söz verdim ve sözümün eriyim. Türkiye’de başka bir takımda oynamam. Sözüm senettir. Yakında bunu kanıtlayacağım.”
Aradan birkaç ay geçti, hayatının çalımını attıktan sonraki ilk “tweet’ı!”: “Parçalı formam ile Fenerbahçe’ye gol atarak hayalimi gerçekleştirmek istiyorum. Bu da benim çılgın projem.” İkinci tweet’ı!:
Eski takımıma sonsuz sevgim ve saygım var. Ama herkesin de bir hayali var. Benim hayalim de 2000 ruhlu bir takımda sayısız başarı.”
Ve yeni kulüpten üst düzey açıklama: “O zaten eskiden beri bizde oynamak istiyordu.”
Yorum yok.
* * *
Mertliğin, dürüstlüğün simgesi olarak bilinen bir isim: “En büyük hayalim, İnönü’de üçlük çektirmekti. Bunun için sabırsızlanıyorum.”
Valla yine yorum yok!
* * *
“15 günlük çocuğum yan odada uyuyor. Benimle ilgili iddiaları ortaya atanları Allah’a ve adalete havale ediyorum.”
Dikkat!
Birkaç yıl önce bir cana mal olduğunda, Allah ve adalet kavramlarını kullanma yöntemiyle vicdanları yaralayan bir kişiye ait bu sözler.
Şimdi yok denilen mesajlar, iddialar, ortalık toz duman.
Muhatapları da Allah’a havale etti, adalet hak getire...
* * *
“Bu futbolcu, o takımla anlaştı, bu nedenle o takıma karşı oynamayacak.”
İddia sahibi futbolcu ise spor programlarında çarmıha gerildi:
“Kanıtın var mı lan!”
Bu futbolcu o takıma karşı oynamadı.
3 hafta sonra bu futbolcu, o takıma transfer oldu.
İddiaları doğru çıkan futbolcu savcılıklarda uğraşıyor, Bu futbolcu çil çil Euro’ların, o takım da şampiyonluğun keyfini çıkarıyor.
* * *
Bir futbolcu daha: Takımı 2 hafta arayla, iki şampiyonluk adayıyla oynadı. İlkinde havası yoktu. İkincisinde gerçek performansına ulaştı.
İlk oynadığı takıma transferine bağlayanlar oldu bu durumu, “yok, yalancı şerefsizdir!” dedi ve ekledi: “Onlar 3 kişiyle marke ettiler beni. İkinci takım boş bıraktı, acemiyi verdiler üzerime, müsaade edin de oynayayım!”
Bir ay geçti aradan, o futbolcu, ilk oynadığı takıma transfer oluyor.
İddia sahipleri, “Şerefsizlikleriyle!” kaldılar.
O futbolcunun çil çil Euro’ların keyfini çıkarması yakın. O takım şampiyonluğun keyfini zaten çıkarıyor.
* * *
Trabzon çok değişti!
Bordo Mavili forma ve bayrakların yasaklandığı Trabzon mitinginde, siyasal yandaşlarına göre 20 bin, karşıtlarının söylemiyle 6-7 bin, objektif bakışla 10 bin dolayında Trabzonlu’nun huzurunda Başbakan, “Ben Fenerbahçeli’yim” dedi. Büyük de alkış aldı. Bir de derler ki; “Trabzon’da Fenerbahçeli’yim demek mümkün değildir.”
Deniliyor ve büyük de alkış alınıyor demek ki!
Ah siyasal çıkar ahh!
* * *
“Ne var bunlarda ya!” di mi?
Ne yok ya, ne yok!
* * *
Bu arada, kalleşlik ve sinsilikte insanlıktan daha önde olan ölüm, Cem Can’ı da aramızdan almış. Işık içinde yat dostum...
‘’Bu seslere kulak verin!‘’
Başkan Sadri Şener ve Trabzonspor ile ilişkileri şu aşamada sadece siyasal çıkarlarıyla sınırlı kişilerin “başarı” saydığı lig ikinciliğinin, özünde Trabzonspor için sadece bir şampiyonluğun kaybından çok daha büyük olduğu gerçeği, camiada “can yakma” boyutuna geldi. Bordo-Mavili renklere gönül verenler, gelişmeleri kaygıyla izliyor.
Zamanındaki tüm uyarılara karşın Şener’in her nedense karşı koyamadığı, birçok kesimin de göremediği bu gerçek, büyük özverilerle, yine Sadri Şener liderliğindeki ekibin oluşturduğu kadroyu dağıtma aşamasına getirdi. Bu durumun yarattığı karamsarlıkla gelen tepkiler de çoğalmaya başladı.
Şener’in 2 bin 151 oy alarak başkanlığa seçildiği dönemdeki rakibi bin 132 oy sahibi İbrahim Hacıosmanoğlu, hiç muhalefet etmeden geçirdiği 3 yılın ardından suskunluğunu bozdu. Hadi Hacıosmanoğlu’nun konuşmasını “rakip” kimliğine bağlayalım. Ama bu kadronun oluşmasında büyük emeği geçen eski Asbaşkan Hayrettin Hacısalihoğlu ile birlikte eski Mali Sekreter Mahmut Aksu’nun isyanlarına ne demeli?
Bütün bunlar, Sadri Şener ne kadar kulaklarını tıkasa da, camianın büyük bölümünün ortak görüşüdür. Bu eleştiriler, “boş şeyler” denip geçiştirilecek gibi değildir.
“Neden bugüne kadar beklediler, şampiyonluk kaçınca ortaya çıktılar?” şeklindeki yakınmanın yanıtı, “Devam eden yarışta takımı zayıf düşürmemek” olarak verilebilir. Eğer “boş şeyler” ise bu iddialar, Pazar günü Taksim’de ve Trabzon’da on bin dolayında kişi neye isyan etti?
Şampiyonlar Ligi Ön Eleme maçına 2 aydan az bir süre kala ortada tabiri caizse “bir takım” yoktur. Kadronun en önemli isimlerinden bazıları, uygulanan yanlış transfer politikası nedeniyle ellerini kollarını sallayarak gitmiş, bazılarının dönüp dönmeyecekleri meçhuldür. Geri kalanlarsa demoralize olmuş, onları bir arada tutma konusunda Şenol Güneş dışında çaba gösteren yoktur.
Trabzonspor Başkanı ve Yönetim Kurulu, şampiyonluğun kaybedilmesi konusunda kafasını sadece içsel nedenlere takmış, dışsal faktörleri ve bunların içinde en önemli yeri tutan “siyaset” maddesini özellikle görmezden gelmeye çalışmıştır. Bu nedenle yerel gazetelere verilen ilanlar ve resmi siteden yayınlanan mesajlarla sadece bu maddenin bir siyasal partiye zarar vermesi engellenmeye çalışılmıştır. Böylece, bilerek ya da bilmeyerek kurumu bizzat kendisi siyasallaştırmıştır.
Ligde umduğunu bulamayan kulüpler, kadrolarındaki aksayan mevkileri tamamlama yoluna gider ve yeni sezonun planlamasını yaparlar. Şampiyonluğu bir gol averajıyla kaybeden kadronun bırakın iki ya da üç takviyeyle desteklenmesini, muhafaza dahi edememiştir. Bu durum, Şampiyonlar Ligi Grup Maçları heyecanının yaşamak isteyen taraftarların, karamsarlığa girmesine neden olmuştur. Şampiyonluktaki en ciddi rakipleri, çok önemli transferlerle kadrolarını güçlendirirken, Süper Lig’in 2011-12 sezonu konusunda daha şimdiden kafalarda soru işaretleri oluşturulmuştur.
Gelinen noktada şu iki durum çok önemlidir:
Gidenlerle doğan boşlukları güçlü isimlerle tamamlamak ve kadroda zaten var olan eksikleri gidermek. Bunun için iyi transferler yapılmalıdır. İsimler, renklere gönül verenleri tatmin etmelidir. Ama burada özellikle “panik transfer” hatası yapılmamalı, bu iş kesinlikle bir planlama dâhilinde gerçekleştirilmelidir.
Yönetim en kısa sürede başta Divan Kurulu olmak üzere, üyeleri bilgilendirecek toplantılar düzenleyip, onların kaybolan desteğini yeniden almalıdır. Başbakan’a, tamamen siyasal amaçla yaptırılan Aziz Yıldırım-Alex misilleme ziyaretiyle alındığı söylenen ve Pazar günü onbin dolayında taraftarın sokaklarda iddia ettiği gibi belki de şampiyonluğa malolan 6.5 milyon liranın akıbeti konusunda tatmin edici bir açıklamayla kamuoyu bilgilendirilmelidir.
‘’Kral Çıplak!‘’
“Falanca maçta Fenerbahçe korundu, 4 maçta kritik anlarda lehine verilen penaltılar, atılmayan oyuncuları nedeniyle haksız puanlar elde etti.”
“Filanca maçta Trabzonspor korundu, 2 maçta lehine olmayan penaltılar verildi, aynı maçta aynı hareketi yapan rakibin oyuncusu kırmızı, kendi oyuncusu sarı kartla cezalandırıldı.”
Falan, filan.
Günlerdir yazılıp, çiziliyor. Aylardır olduğu gibi!
Ama ortada bir gerçek var: Fenerbahçe şampiyon ve tarih şampiyonları yazar.
“Bu Fenerbahçe’nin kaçıncı şampiyonluğu?” diye sorsak, “18” diye yanıt veremeyen taraftarı yok denecek kadar azdır.
Trabzonsporlular, 6 şampiyonluğu, sezonlarıyla bile sayarlar.
Ama hiçbiri notlara bakmadan Fenerbahçe’nin ve Trabzonspor’un kaçar kez ikinci olduklarını bilemezler.
Bu nedenle, “Gönüllerin şampiyonu” ya da Sadri Şener’in ifadesiyle, “İkincilik başarıdır” gibi sözler, “züğürt tesellisidir.”
Bu yazının konusu bütün bu nedenlerden ötürü, 22 Mayıs Pazar günü yirmibir kırk küsurlarda şampiyonun adının Fenerbahçe olarak belirlenmesinden sonra Trabzonspor’da yaşananlardır, yaşanacaklardır.
“Dakika bir gol bir”, bombalar patlamaya başladı:
“Egemen Beşiktaş’ta”
“Selçuk Galatasaray’da”
Bu iki olay başlı başına başarısızlıktır. Kalanların durumu da ortada, takım dağıldı neredeyse, Şener’in 3.5 yılda sağladığı katkıları gölgeden bırakan bir sonuçtur bunlar. Geçen sezon Türkiye Kupası ve Süper Kupa’yı alan, ilk yarıyı da şu an şampiyonluğu kaptırdığı rakibinin 9 puan önünde bitiren kadronun oluşmasına katkı veren arkadaşlarını yok sayıp, medyanın verdiği “gazın” etkisiyle kendisinde oluşan “tek adamlık” sendromudur bu durumun eseri.
“Kral çıplak” diyenleri umursamayıp, “Ben devam edersem, onlar imza atar, eder miyim etmez miyim bakacağım!” şeklindeki megolamani kokan sözüne karşın, “Dere ortasında at değiştirilmez” düşüncesiyle, olası adaylar geri çekilmişken ve de genel kurula katılanların, “oy birliğiyle” seçerek verdiği güç de ortadayken, bu imzaları gerçekleştiremedi.
Zararı düşünün.
Sezonun sözleri:
“Şampiyon olacağız” Aziz Yıldırım. (Takımı Trabzonspor’un 9 puan gerisindeyken)
“İkincilik de başarıdır!” Sadri Şener. (Fenerbahçe ve Trabzonspor’un puanları eşit iken)
"Şık değildi!"
Şenol Güneş, Bucaspor Fenerbahçe ve Eskişehir, Trabzon maçlarından önce, Başbakan, Aziz Yıldırım ve Alex buluşması için, “şık değildi” yorumunu yaptı.
O toplantıda bulunmayan Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Özak da, aynı gün, Trabzonspor için bir randevu ayarladı. Tabi, puan farkının kapandığı, Başbakan’ın, “bir terslik olmasın” dileği gerçekleştikten sonra.
Başbakan, Fenerbahçe şampiyon olduktan bir gün sonra, mavi gömlek, bordo kravatıyla Trabzonspor için yaptıklarını anlattı. “Fenerbahçe’nin şampiyonluğu bunların yanında nedir ki!” dercesine. “Trabzonspor’a haksızlık edildiğini” söyledi, adını koymadı.
Faruk Özak, seçim çalışmalarında strateji değiştirdi, Trabzonspor için yaptıklarını anlatıyor şimdilerde.
Güneş’in işi zor tabi: Bir yanda döktüğü alın terinin karşılığını kendi ifadesiyle daha çok saha dışı faktörlerden kaybettiği düşüncesi! Diğer yanda takım arkadaşı, kaptanı, başkanı Bakan ve taa Belediye Başkanlığı döneminden yakın arkadaşı Başbakan.“Şık değildi!” yorumu, bu nedenle çok diplomatik. Onun adına biz soralım: “Siyaset kokan işler bunlar. Sporla ne alakası var?”
Federasyonun rolü!
Hedef saptırma çabasındakiler, Federasyon Yönetim Kurulu Üyesi Süleyman Atal’ı işaret ediyorlar. Atal’ın Trabzonspor’a katkıları bir Federasyon Üyesi olarak ortada. Bunu yöneticiler iyi bilir. Ne yapacaktı peki Atal? Hakem mi ayarlayacaktı?
Öyle bir şansı olsaydı federasyonun, bırakın üyeyi, Başkan Özgener’in canı, her şeyi Altay, son maçta küme düşmezdi. Yapmayın Allah aşkına!
Güneş'i dinlerken!
Şenol Güneş’i basın toplantısında dinledik. Bir medya mensubu olarak, onaylamadığımız medya ile ilgili tavrı bir kenara:
İsyankârdı; “Susturulduk!” diye söze başlarken. Sık sık Fair-Play’e vurgu yaptı. “Futbolun oyun olduğunu bilerek oynadık” sözünü, “baskı altına alındığını” iddia ettiği bazı hakemlerin, “benzer pozisyonlardaki çifte standardını, çelişkili kararlarını” görüntülerle destekleyerek, bölüm finalini şu sözlerle yaptı: Ankaragücü, Eskişehir ve Kayserispor maçlarında, hakem hataları nedeniyle 6 puan kaybettik.” Gol averajıyla şampiyonluğu kaybettiklerini de anımsattı.
Empati yaptı; “Bucaspor ve Gaziantepspor maçlarında lehimize verilen penaltı kararları yanlıştı. Ben bunu rahatlıkla söylüyorum. Ama bizim 3 maçtaki penaltımızı dillerine dolayanların, kendilerinin bir maçtaki 3 penaltıya sesleri çıkmadı” dedi.
Çaresizdi; Egemen ve Selçuk’la vedalaşma anını anlatırken. Jaja’dan, Colman’dan söz ederken.
Temkinliydi: “Galiba yeniden yapılanmak zorunda kalacağız. Önümüzü göremiyoruz” dedi.
Malumun ilanı sonrası!
“Artık Trabzonsporlular için dün dünde kaldı, bugünü ve sonrasını düşünmeleri gerek. Zorlu yarış içinde görmezden gelinen ya da üzerinde yeterince kafa yorulmayan gerçeklerle yüzleşilecek.”
Yüzleşiliyor!
‘’Malumun ilanı!‘’
Sivas’tan gelen hiçbir haber, beklenildiği gibi motivasyonu bozmadı. 4-0 bittikten sonra bile Sivas’taki 4-3’lük skor ve kalan 2 dakikalık süre de heyecanlandırmadı kimseyi, tribünleri gezen futbolcuları falan. “Malumun ilanı olacaktı” ne de olsa!
Kaldı ki; ligin son haftasında, iki kader maçından biri olmasaydı, bu karşılaşmanın üzerinde konuşulacak çok ayrıntısı vardı. Örneğin goller. Hazırlanış ve son vuruş açısından dördü de birbirinden klâstı. Tolga bir harikaydı. Kritik zamanlardaki müdahaleleri farkın gelmesini sağladı. Umut, son haftaların acısını çıkardı adeta.
Seriç’in Serkan’a ceza alanındaki müdahalesi ve sarı kartlı Cernat’ın atak başlangıcındaki Alanzinho’ya kündesi Yunus Yıldırım’ın çok başını ağrıtırdı. Üzerine çok komplo teorileri üretilirdi. “Karabük, iyi başladığı maçta ilk golü yedikten sonra bile direncini kaybetmezken, Tolga’nın İlhan’a iki kez inanılmaz biçimde geçit vermemesinden sonra yediği ikinci golün ardından rakibine teslim oldu” şeklindeki yorum da maçı abartısız özetlerdi.
Ama ortada bir gerçek var: Trabzonspor, şampiyonluğu, ilk yarısını 9 puan önde tamamladığı Fenerbahçe’ye kaptırdı. Eskişehir beraberliğiyle kozları eline verdikten sonra rakibinin bu işi şansa bırakmayacağı gerçeği ortadayken, dün geceye kadar sadece işin matematiksel olarak kesinleşmesi beklenildi adeta. Artık Trabzonsporlular için dün dünde kaldı, bugünü ve sonrasını düşünmeleri gerek. Zorlu yarış içinde görmezden gelinen ya da üzerinde yeterince kafa yorulmayan gerçeklerle yüzleşilecek. “Malum ilan edildi” zira!