‘’Ümit'in sağladığı Umut!‘’
Yoksa; Soner, Volkan ve Colman’dan herhangi birini alsa bir şey farketmezdi. Oyundan çıkarılabilecek oyuncu sayısının fazlalığı, takım performansının düzeyini gösterir. Önünde forvet olmayınca, asıl görevi forvet arkası oynamak olan Adrian da kendini attığı sağ kulvarda etkisiz kaldı. Böylece Trabzonspor rakip kaleye gidemedi. Bütün bu olumsuzluklar Sivasspor için de geçerliydi. Onlar da, iki ayaklı maçın kendi evindeki ilk raundunda rövanş için kendine avantaj sağlayabilecek skoru üretme çabasını gösteremedi. Dolayısıyla onlar da rakibi rahatsız edemedi. Böylece ortaya pozisyonsuz bir maç çıktı. Bu durum 44. dakikaya, yani Aatıf sahneye çıkana kadar sürdü. Faslı oyuncu Ümit’ten aldığı topla ilerlerken uzun süre kendisine müdahale edilememesi üzerine, bir anda Tolga’yı karşısında gördü ve oyunun gidişatını değiştiren süper vuruşu yaptı. Açıkçası Tolga’dan bu vuruşa, bir dakika sonra Eneramo’nun kafa şutundaki müdahalesini beklemedik değil.
Kupa maçlarının deplasmandaki bölümünde en azından gollü beraberliğin sağladığı avantaj, Trabzonspor’un ikinci yarıya daha bir iştah ve arzuyla başlamasına neden oldu. Bu çabanın bir süre denendiği Volkan’la sonuç vermeyeceğinin anlaşılmasından sonra Olcan alternatifine yönelindi. Oyun uzun süre Sivasspor ceza alanına yakın bölgede oynanmasına karşın, izleyenleri heyecanlandıracak bir pozsiyon dahi üretilemedi.
Bu durumun cesaretlendirdiği ev sahibi ekip Trabzonspor’un üzerine hem de güvenle gitmeye başladı. Aatıf’ın asisti ve Erman’ın vuruşuyla rövanş için büyük avantaj elde etmişken, Ümit’in, Henrique ile değişikliği 78. dakikada gerçekleşen Halil’e gereksiz faulü, Sapara’nın süper vuruşuyla taçlanınca, Trabzonspor yeniden umutlandı.
‘’Adrian faktörü‘’
Adrian değişikliği için kaldırılan tabelada Alanzinho adı gözüktüğünde yadırganmadı değil bu durum. Ama çok ilginçtir top Orduspor yarı alanına yine sadece bu futbolcuyla gitti. Adrian, Halil’e attırdığı gol öncesi ve sonrasında öylesine pozisyonlar hazırladı ki, arkadaşları bunlardan yararlanabilse, Trabzonspor skor rahatlığını çoktan yakalayacak ve karşılaşmanın son düdüğüne kadar tabiri caizse azap çekmeyecekti.
Ön plana çıkmayı hakeden Adrian faktörü dışında Trabzonspor’un genel olarak oyunu forse eden, bolca pozisyon bulan taraf olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Son haftalardaki sakarlıklarıyla ünlü Bamba’nın yerine Giray’ın forma giymesiyle toparlanan savunması rakibe maç boyu pek pozisyon vermedi. Oysa ki Orduspor, önemli ayakları Hasan Kabze, Ali, Umbides, Stancu ve Barral ile zaman zaman etkili de geldi. Ancak bu gelişler, daha büyük tehlike olamadan eritildi. Olcan ve Volkan ikilisinin gününde olmamaları, Trabzonspor’un hücum gücünü büyük ölçüde azalttı. Bu görevi neredeyse tek başına önce Alanzinho, sonra da Adrian yaptı. Halil’se savruk Henrique’nin yerine girdikten kısa süre sonra Adrian’ın emeklerinin sonuç vermesine katkı yaptı. Böylece takımının rahat nefes almasını sağlayan 3 paunda Adrian ile birklikte başrol oynadı. Bu skor Trabzonspor karşısında gösterdiği mücadeleyle teslim olmamak için direnmeye çalışan ama çabası ancak ‘bal yapmayan arı’ örneğiyle sınırlı kalan Orduspor’u ateş çemberinin tam göbeğine itti.
‘’Neden böyle oldu?‘’
Özak, seyahat boyunca birlikte olduğu Başkan Sadri Şener ve diğer yöneticilerin bilgisi dahilinde mi bu işe kalkışmıştı ya da onların haberi yok muydu bilemiyoruz.Ama neresinden bakarsanız şok edici bir gelişme! Düşünebiliyor musunuz, ülke futbolunun temel taşlarından ve 5 şampiyonundan biri Trabzonspor. Yanı sıra bu ve bazı bir iki sezon hariç her daim zirveyi son haftalara kadar kovalayan ender takımlardan da biri konumundaki Trabzonsporlu futbolcuları motive için, puan cetvelinin sondan ikinci takımıyla yapacağı maç öncesi ekstra prim kozu kullanılıyor. Bu nokta esasında sözün bittiği yerdir! Buraya nasıl gelindi? Kimlerin ne kadar bu durumda sorumluluğu var? Bütün bunların bir bedeli olacak mı? E ee tabi ki olacak! Tümcamianın Trabzonspor’u ligin gerçek şampiyonu ilan ettiği 2010-11 sezonu ve kazanılan Türkiye Kupası ile Süper Kupa için, bunlara katkı verenlerin hakkı maddi y a da manevi olarak nasıl verildiyse, olumsuzluklara neden olanlar da maddi ya da manevi bir mutlaka bedel ödeyecekler. Profesyonellere maddi, amatörce bu işe katkı verenlere ise manevi bir fatura çıkması kadar doğal bir şey olamaz.
Kafkas baştan yıprandı
Gelinen noktada tablo ortada ve bu nedenle Başkan Sadri Şener ve ekibinin Aralık’taki olağan genel kurula kadar direnmesi çok zordu. Dolayısıyla Mayıs’ta Olağanüstü Genel Kurul Kararı’nı almak dışında seçeneği kalmamıştı. Çünkü Sadri Şener’in de kredisi dolmuştu. 2008’de yola çıktıktan sonra kendi yönetimini iki kez revize etmiş, yönetim tarzına tepki gösteren bir asbaşkanı eskitmiş, devamettiği asbaşkanla da sırf bu nedenden ötürü sık sık ters düşmüştü. Bu sezon lig şampiyonluğu ve Avrupa kupalarına rken havlu atılmasından sonra elinde kalan ve çok daha zor koşullarda kullanması gereken kozu Şenol Güneş’ti ve istifasını ivedilikle kabul edip, yerine, daha Güneş tesislere gelip eşyalarını toplamadan teknik adam getirip, onun da hiç hak etmediği şekilde yıpranarak göreve başlamasına neden olmuştu. Kulübün borcuyla ilgili rakamların genel kurula sunulan, SPK’ya bildirilen e dedikodusu yapılan boyutuyla çok büyük farklılıklar göstermesi, buna karşın elde edilen olumsuz sonuçlar, büyük paralarla transfer edilen ağırlıklı bölümü yabancı oyuncuların elde kalmaları, para edeceklerin yanlış politikalarla bedelsiz ya da değerlerinin altında elden kaçırılmaları vs. gibi fatura ödemek için sayılacak birçok neden var. Ancaaak! Bunların hiçbiri Sadri Şener’in, kendisine ‘taraftar’ süsü veren kişi ya da kişilerce hakarete maruz kalmasını ya da burada kullanmak istemediğimiz sıfata layık görülmesini gerektirecek bir neden olamaz. Ne Sadri Şener ne de o sıfatı, bizzat kendisinin çok üzgün ve sinirli olduğu bir ruh haliyle layık olduğunu söylediği, yukarıda sözünü ettiğimiz başarılara birlikte ulaştığı kişi asla hak etmemiştir. Trabzonspor taraftarları, Sadri Şener ve yönetici arkadaşları olaya sportif açıdan bakıp, her sportif mücadelenin bir kazananı ve kaybedeni olacağını düşünerek, eylem ve söylemlerini spor etiğine uygun şekilde revize etmelidir.
‘’Gekas farkı!‘’
Top toplayıcıların bile konsantrasyonunu kaybetmelerine neden olan ve bu nedenle birkaç kez sahaya iki top birden atmak durumunda kaldıkları kötü futbol, bu iki takımın neden bu can pazarının içinde yer aldıklarının da net göstergesi. Hadi, rakibinin sadece kadro dışı bıraktığı oyuncularının maliyetine kurulu mütevazı Akhisar takımını anladık da, Trabzonspor’a ne demeli? Üstelik, belki de tarihinde ilk kez puan cetvelinin sondan ikinci sırasındaki takımla olan maçı için camia desteğiyle toparlanan süper prim vaadi varken! Bu nedenle ilk yarıyı yok sayıyoruz.
İkinci yarıda da devam eden kötü futbolun tahammül sınırlarını zorlamaya başladığı anlarda oyuna ilk müdahale Tolunay Kafkas’tan geldi. Oyundan kimi alırsa alsın tartışılmayacağı bir noktada tek santrafor Henrique’yi tercih etmesinin anlamı, “Bu takım 55 dakika santraforsuz oynadı, fark etmez 35 dakika daha oynar” diye yorumlanabilirdi ancak. Olcan ve Halil takviyelerinin pek bir şey değiştirmediği ortaya çıkınca da, Trabzonspor’un bu kötü durumundan daha fazla yararlanabilme umudu doğan Hamza Hamzaoğlu ise savunmacı Çağdaş’ı çıkarıp, Gekas’ı oyuna sürdü, Kerem ve Bruno ile forveti üçledi. Çok geçmeden de, neredeyse Olcan ve Halil’in prim fiyatına oynayan Gekas, farkını, klasını ve hocasının haklılığını gösterdi.
Sonrasında tükenmiş, hocasının tabiri ve başkanının onayıyla ruhsuz oyuncularıyla Trabzonspor’un en azından beraberlik çabaları sonuç getirmedi. Akhisar kazandığı 3 puanla ligde kalma umutlarını ilerleyen haftalara taşırken, Trabzonspor’u da bu skor ve oyununun utancıyla baş başa bıraktı.
‘’Bedel ödemek!‘’
Bu durumbaşta Başkan Sadri Şener olmak üzere bordomavili renklere ister “duygusal!” nedenlerle, ister gönülden olsun, bir şekilde bağı bulunan herkesin kafasını öne eğiyor. Camia “bu durumun” bedeliyle ilgili hesaplaşmayı “bu durumdan” çıkılmasını eklemek üzerezamana yaydı. Günü geldiğinde faturayı kimin ya da kimlerin ödeyeceğini hep birlikte göreceğiz. Ancak, gelinen noktanın enmasumu, bardağın dolu tarafından baktığınızda en günahsızı olan Teknik Direktör Tolunay Kafkas’ın “bu durumdan” çıkma süreci uzadıkça, en ağır bedeli bizzat "kendi kariyerinden” ödeyeceği gerçeğinin altını çizelim. Çünkü puan cetvelindeki sıralama, düşme hattındaki takımların kadro durumları ve bundan sonraki fikstür gibi faktörlere bakıldığında riski en az taşıyan takım konumundaki Trabzonspor’un, ligde kalacakolması, kariyere olumlu eklenecek bir ölçüt değil.Aksini ise kimse düşünmüyor zaten. Demek ki burada dikkate alınacak nokta, bu tehlikenin içinde ne kadar süre kalınacağıdır. Bütün bu nedenlerden ö türü Tolunay Kafkas’ın kafasının çok rahat olduğunu, geceleri uyku problemi yaşamadığını söylemek mümkündeğil. Bunun nedeni de sadece kariyerine ilişkin profesyonelce bir bedel ö ödeme riski değil, renklere olan aşkın neden olduğu gönül ilişkisidir. En acısı da budur.
Oyuncu tercihleri üzerine...
dönemine yönelikeleştirilerin başında, oyuncu tercihlerinde sürekliliğin olmaması geliyordu. Her maç öncesikadro listeleri dağıtıldığında elde kağıt kalem istatistiksel çalışmalar başlıyordu: “Şu maçta yer alan şu kadar kişi, bu maçta kadroda yok!” şeklindeki notlar, değerlendirmelerin, tartışmaların esas konusunu teşkil ediyordu. Tolunay Kafkas göreve başlayalı beri, benzer sıkıntılar devam ediyor. Sakatlıklar, cezalar ve formsuzlukların yanı sıra "yetersiz çalışma” ya da Kafkas’ın son basın toplantısında dile getirdiği üzere, “İstediklerini
yapmayanlar” gibi faktörlerle kadro sürekli değişiyor. Tek gol averajıyla Fenerbahçe’nin şampiyonluğunun tescil edildiği ancak Trabzonspor camiasının tamamının yanı sıra spor kamuoyunun ciddi bölümünün şampiyon olduğuna inandığı 2010-11 kadrosunu irdeleyelim. Kalede Onur’la başlandı, sakatlık nedeniyle Tolga devametti. Savunmada, Serkan,Giray, Egemen,Cale, önlerinde Selçuk, Colman,Burak, Jaja, Engin ve en önde Umut.
Glowacki,Ceyhun,Yattara,Alanzinho ve iğerlerinin genel olarak 18 kişilik kadroyu doldurduğu ve çok fazla şans bulamadığını da belirtelim. Sakatlık ve cezalar dışında yukarıda saydığımız onbirle Şenol Güneş nekadar oynadı? Soru bir. İkincisi; Şenol Güneş, görevden ayrıldığını
açıkladığı Elazığspor maçına kadar bu sezon iki hafta üst üste performansı iyi olan hangi
futbolcuyu kesti? SoruÜç: Tolunay Kafkas için, ŞenolGüneş ile ilgili olan ikinci soruyu yineleyelim: Tolunay Kafkas, hangi futbolcuyu iki maç üst üste iyi oynadı da kesti? Neymiş; demek ki oyuncu seçimindeki istikrarsızlığın nedeni teknik direktör değilmiş!
Kadro yapısıymış yani!
Mayısta Genel Kurul olur mu?
Nezamandır Trabzonspor’un ligdeki konumu nedeniyle camiada hemen herkesin, “Hele şu durumdan bir çıkalım, şimdilik tüm güçlerimizi birleştirip destek olalım, sonra hesaplaşırız” türünden bir kenetlenmenin, özünde bir ayrışmanın habercisi olduğunun altını çizmeye çalışıyoruz. Bu mesajların açıklamasını, bir değerlendirmede, “baltalar şimdilik gömüldü”, bir diğerinde de, “kılıçlar çekildi, şimdilik eldeki kınında” şeklinde yapmışız. Camiada son durum şu: Herkes takımın bir an önce adının“küme düşme adayı takımlar” listesinden çıkması
için her türlü işbirliğine hazır. Büyük çoğunluk Mayıs’ta genel kurul yapılmasını istiyor.
Trabzonspor tüzüğüne göre her yıl 20-Kasım-20 Aralık tarihleri arasında olağan genel kurul yapılmasını, üç yılda bir de bu genel kurullara seçim maddesinin eklenmesini zorunlu
kılıyor. 3 yıllık süre de 20 Kasım- 20 Aralık 2013 tarihinde doluyor. Mayıs’ta yapılacakgenel kurul olağanüstü olur. Eğer yapılacaksa bu olağanüstü genel kurulun gündemine ek madde
koyulmazsa, Aralık’ta yine seçimli genel kurul olur. Başkan Sadri Şener’in Mayıs’ta olağanüstü genel kurula sıcak bakmadığı biliniyor. Bir süre önce de Şener’in, “Bundan sonraki tüm genel kurulların Mayıs’ta yapılması koşuluyla” bu talebi değerlendirebileceği de
belirtiliyor.
Bizim düşüncemiz şu: Nedenleri ne olursa olsun 2010- 11 sezonu kadrosunun dağılmasına engel olunamaması, ardından yine nedeni ne olursa olsun BurakYılmaz’ın tutulamaması, Trabzonspor’un yakın tarihinin, en olumsuz gelişmeleridir. Bu durumda herkes farklı adreslere fatura kesiyor. Şenol Güneş’e kesenler amacına ulaştılar. Şimdi Sadri Şener’in bedel ödemesini bekleyenler var. Trabzonspor matematiksel olarak ligde kalmayı garantilediğinde, kupada oynanacak yarı final maçlarının skoru ne olursa olsun, bir olağanüstü genel kurul fırtınası esecek ve bu fırtınanın önünde durmak pek kolay olmayacak
‘’Sadece 3 puan değil!‘’
Mehmet Özdilek orta alandan oyuncu (Murat Duruer) alıp, üçüncü bölgeye takviye (Ömer Şişmanoğlu) yaparken, Tolunay Kafkas’ın bu hamleye, hücum bölgesinden oyuncu çıkarıp (Halil), sahaya ön libero (Aykut) sürerek karşılık vermesi, maçın genel, Trabzonspor’un da içinde bulunduğu psikolojik durumunun özeti aslında.
Bordo-Mavililer açısından böyle sevimsiz bir tablonun oluşmasını zorunlu kılan nedenleri de görmezden gelemeyiz tabii ki. Örneğin puan cetvelindeki konumun 3 puanı olmazsa olmaz hale getirmesi. Durum böyleyken, hemen hemen her maçta şans bulan takımın değişmezleri arasındaki Olcan, Colman ve Serkan’ın üçünün birlikte sarı kart cezalısı olmaları nedeniyle böylesi kritik maçta yer almamaları vs.
Bütün koşullar aleyhine olduğu, buna stres ve zaman zaman panik ortamının doğurduğu olumsuzluklar eklendiği halde Trabzonspor, rakibine neredeyse maç boyu “Bu da kaçar mı?” dedirtecek cinsten pozisyon vermeden 90 dakikayı tamamladı. Oysa ki maç boyu saç baş yoldurtacak cinsten fırsatları kaçıran taraf kendisiydi. Örneğin; ilk dakikalarda Volkan çok uygun durumda önemli bir fırsatı değerlendiremedi. Bu pozisyonu sadece ‘kaçan gol fırsatı’ sıfatıyla sınırlamamak gerek. Zira Volkan, kırılgan bir oyuncu ve bu pozisyonun ardından uzun süre kendine gelemedi. Onu hayata, koltuğunun ardından kaçırdığı golle Hakan Arıkan döndürdü. O Volkan, sonrasında da maçın adamı oldu. Zira öyle kritik anlarda savunmacı arkadaşlarının imdadına yetişti ki, bu unvanı tartışmasız hak etti.
İkinci yarıda ‘direnen, savunan bir Trabzonspor’ modeli ortaya çıktığı halde, Alanzinho, Henrique ve Volkan’ın kendisine yaptığı ‘gol ikramlarını’ acemice harcadı. Ama Yasin, oyuna girdikten sonra topla buluştuğu ilk anda takımını, tribünleri, dahası tüm şehri rahatlattı.
‘’Cıkıs yolu!‘’
Divan Kurulu çağrı yapar, yönetim kurulu destek bekler, siyasal ortamın moda deyimiyle kimine göre Akil Adamlar, kimine göre Akiller birlik amaçlı devreye girer. Taraftar grupları birleşir, beraberlik mesajı yayınlar.
Ama aslolan sahadaki mücadeledir tabi ki. 8 maçlık maratonun ilkidir, sonrakilerin önemi, bu ilkin sonucuna göre artar, eksilir, olmazsa olmaz olur vs.
Pazar günü 16.00’daki Antalyaspor maçı, maratonun birinci aşaması. Kadro dışı, sakat, cezalı gibi faktörlere, Milli takımlardaki sayısal çokluk da eklendi ve camiadaki birlik beraberliğin futbolcu bazında sağlanamaması söz konusu oldu. Bu ortamda teknik kadronun yeni bir heyecan yaratma ve yeni bir hamle yapma şansını engelleyen faktör budur.
Trabzonspor’da çıkış yolunun ilk adımını atmak adına büyük önem taşıyan Antalyaspor maçına bu nedenlerle layıkıyla hazırlanılamadığını herkes biliyor. 15 günlük aranın tam kadro değerlendirilememesi, yanı sıra teknik kadronun şiddetle ertelenmesini talep edip, sonuç alamadığı İrlanda seyahatinin yarattığı bedensel ve bu tartışmalar nedeniyle oluşan zihinsel yorgunluk, bunun en önemli nedeni. Cezalı ve kadro dışı bırakılanlar dışında, 2 gündür sağlanabilen tam kadro çalışabilme olanağını en iyi şekilde değerlendirme çabasındayken, bazı futbolculardaki isteksizliğin çileden çıkardığı Tolunay Kafkas’ın işinin kolay olduğu pek söylenemez.
Tüm bu olumsuzluklara karşın Pazar gününü kayıpsız atlatma çabalarının sonuç vermesi halinde Başkan’dan Yönetim Kuruluna, Teknik Kadrodan futbolcu kadrosuna kadar herkes için bir “nefes alma” şansı doğacak. Camiadaki birlikberaberlik mesajları da, matematiksel garantinin sağlanmasından sonra yerini “hesaplaşmaya” bırakacak ki “o dönem” en az bu “dönem” kadar zorlu geçecek ve zaiyatı o denli büyük olacak. Zira taraflar birbirlerine destek mesajını bile bu durumun sinyalleriyle birlikte veriyor. Bir taraf, “Bu zor durumdan çıktıktan sonra ivedilikle genel kurul kararının alınmasını” ön ko∫ul olarak sunuyor. Diğer taraf, “6 ay önce 6 ay sonra, pek fark etmez. Ama kongre koşulları oluşmadı. Oluşursa bu ancak tüzük değişikliğiyle mümkün” diyor. Kılıçlar elde ama kınında yani!
Basketbolda durum buysa!
Türkiye Basketbol Erkekler İkinci Ligi’nde yarın Giresun’da, lig üçüncüsü Yeşil Giresun Belediye ile lig ikincisi Trabzonspor Basketbol takımları karşı karşıya gelecek. Karşılaşma 17.00’de başlayacak.
Bu maç öncesi Trabzonspor Basketbol Kulübü yönetimi, Yeşil Giresun Belediye Kulübü ve ilgili makamlarla yazışmalar yapar. Bir grup taraftarıyla bu maça gitmek ister. Giresun Emniyet Müdürlüğü, Trabzon Emniyet Müdürlüğü’ne gönderdiği yazıda, “Yeşil Giresun Belediyespor’un müsabakalarını oynadığı 19 Eylül Spor Salonu’nda misafir takım seyirci giriş kapısı ve tribünüyle, tuvalet, lavabo ve kantin hizmetlerinin müstakil olarak tesis edilmediğini” dile getirir, “seyircilerin can, mal ve sağlık emniyetlerinin sağlanmasının mümkün olmadığını” bildirir. Ardından da, bu gerekçelere dayanılarak Giresun İl Güvenlik Komisyonu tarafından alınan karar çerçevesinde seyircilerin salona alınmayacağını belirtir.
Bütün bunlar yetmez gibi Trabzon’dan gidecek hem kulüp yöneticileri hem de medya mensupları için bir dizi
kısıtlamalar getirilir. Sonuçta bu bir basketbol maçı hem de ikinci lig. Üstelik iki takım da ilk sekize girmeyi garantilemiş. Artı, Giresun takımı ilk devrede Trabzon’daki maça taraftarıyla gitmiş. Küçük olaylar çıkmış, ama kimsenin burnu kanamamış. Bu maça Trabzon’dan gitse gitse en fazla bir otobüs dolusu taraftar gider. Şimdi sunulan gerekçelere bakar mısınız? Eğer koskoca Giresun Emniyet Müdürlüğü bu insanların can güvenliğini sağlayamıyorsa bu iş bitmiş demektir. Kaldı ki seyircisi futbola oranla daha sportif olduğu bilinen basketbolda durum buysa gelinen nokta sözün bittiği yerdir! Özetle, Cumartesi 17.00’deki bu maçın öncesi ve sonrası özenle takip edilmelidir.
‘’Yazık oldu‘’
Coşkulu bir taraftar desteğiyle maça öyle bir başladı ki; o pozisyonu hazırlayan atakları dışında rakibe top göstermedi. Alper, Selçuk ve Arda’nın müthiş uyumu ve yüksek performanslarıyla orta alanda kontrol edilen her topla tehlike olduk Macaristan kalesinde. Orta alanda topu alan herkesin doğal olarak aradığı Burak’ı topla 7 kez buluşturma girişiminin üçünde, ülkenin tartışmasız en formda golcüsü ofsayt pozisyonunda yakalansa da, dördünde gerek Süper Lig’de, gerekse Şampiyonlar Ligi’nde çoğunu golle sonuçlandırdığı vuruşlarını yapamadı. Oyuncu tercihleri açısından en iyi ekibin sahaya sürüldüğü kanısında olduğumuz ikinci yarıda da, rakip kalede kurulan olağanüstü baskı devam etti. Buna direnmek zordu. Nitekim 63. dakikada Burak sahneye çıktı.
Bu maçı iki bölüm ayırmak gerek. İkinci bölüm Burak’ın golünden sonra başladı. Garip biçimde Milli Takım’ın temposu düştü. Bu sıralarda oyuna kulübelerden müdahaleler başladı. Değişiklikleri irdelemeye, ikinci yarıya çıkarken Guzmics takviyesini yapan Macaristan’dan başlayalım: Yenik durumdayken Böde oyuna alındı, Szalai ile birlikte öne sürüldü. Böde fırsatçılığını gösterdi, Semih’in hatasını değerlendirip taçtan gol attı. Eşitlik sağlandıktan sonra Szalai oyundan alındı, Akos ile orta alan güçlendirildi. Değişikliklerin amacı tribünden anlaşıldı.Milli Takımımız’da ise öndeyken orta alanda her topa basan, ilk yarıda bir çok hücum girişimine imza atan Alper oyundan alındı, Hamit yerine girdi. Beraberlik golünden sonra da Umut-Mevlüt değişikliği yapıldı. Gelin bu durumu açıklayın! Sonuç: Değişikliklerdeki tercihler, maçın skorunu, dolayısıyla Milli takımımızın gruptaki şansını direkt etkiledi. Bundan sonra kazanabilirsek, kazanmamız da yetmeyecek, rakiplerin kaybını bekleyeceğiz, yazık!