Arama

Popüler aramalar

‘’Güneş uyumu!‘’

Bu gerçekten hareketle bazı spor adamları, sadece ‘ilkeli’ olduklarını kanıtlama çabasıyla kendileri de inanmadıkları ‘sözde prensiplerini’ katı biçimde uygulamaya çalışırlar. Dozunu da bir türlü ayarlayamazlar. Ardından toparlamaya çalışırlarken işin ucu kaçırırlar ve böylece ikinci - üçüncü sınıf futbolcu, teknik adam ya da yönetici olarak olarak piyasadaki yerlerini alırlar.Tanıdığımız Şenol Güneş ise hem futbolculuk, hem de kulüp ve Milli Takımlar teknik direktörlüğü döneminde kendi doğrularından pek ödün vermeden çalışmış, karşılığını da futbolcu ve teknik adam olarak en azından Türkiye’de ulaşılması zor bir noktaya adını yazdırıp almıştır. İlkeli bir Güneş’in yeniden - en azından şimdilik - döndüğü kulüp teknik direktörlüğü performansı, açıkça belirtmekte yarar var ki; Trabzonspor’un başarısından daha çok merak konusudur. Çünkü ‘kılıçları kuşanmış’ bir kesim, ‘tesadüfen’ ya da ‘bir şans eseri güçlü kadrolarla mücadele edilmeden kazanılmış’ bir Dünya üçüncülüğü apoletine gönderme yapma beklentisi içindedir. Ki bu Dünya üçüncülüğü, büyük bir talihsizlik sonucu halef - selef çekişmesine de şans faktörü ön plana çıkarılarak kurban edilmeye çalışılmıştır.Trabzonspor kampına giderken kafamızdaki bu konunun Şenol Güneş üzerindeki etkisini merak etmekteydik. Yanıtını çok kısa sürede aldık. Güneş, bu işin havasında değil. Uyumu kolay olmuş. Heyecanı, kamp yerine kafileden bir gün önce gidip, son hazırlıkları yeniden gözden geçirmesi, futbolculara ‘genç ya da yıldız ayırımı yapmadan’ adeta terapi uygulaması, yemek salonunda, lobide dinlenirken boş durmayıp oyuncularla tek tek görüşmesi, antrenmanlarda hareketleri tümüyle yardımcılarına bırakmayıp bizzat göstermeye çalışması, medya mensuplarıyla ilişkisi vs, bütün bunlar büyük bir takıma gelmiş ve kendini kanıtlamak için çaba sarfeden teknik adam havasını andıran, kendini değil kulübü büyük gören bir anlayışın ürünü. Zaten bu konuda “Ben Trabzonsporluyum” sözünü kullanma gereğini hissetmeyecek kadar kulübü önemseyen bir teknik adam.Basın toplantısındaki söylemleri, kısa süreli sohbetimiz ve kamptaki uygulamalarından anladık ki, Güneş de James Howil gibi düşünüyor: “Bir metre iş yapmayı, bin kilometre söz vermeye değişmem.”Futbolcular ise oyunculuğu döneminde zirve yapmış, büyük bir profesyonel ve kariyerinde Dünya üçüncülüğü bulunan bir teknik adamla çalışıyor olmanın havasına çabuk girmişler. İyi çalışıyorlar. Zor geçen testlerde bile hedefe ulaşabilme arzusuyla dolular. Bugün kendileri için idol olan bu isimden ‘neler öğrenebilirim, bu büyük fırsatı nasıl değerlendirebilirim’ havasındalar. Öyle de olmalılar. Ama yarın ligler başladığında stres, kadroda yer alıp almama gibi faktörler, onlarda bu kez hocanın olumsuz yönlerini arama gibi bir kaygı yaratır mı yaratmaz mı, şimdiden bilinmez!Bu durumu ister ‘kan uyuştu’, ister; ‘frekansları tuttu’ diye yorumlayın, ama ortada bir gerçek var ki, Belek’teki ilk 3 gün büyük umut verdi: Trabzon’a Güneş doğacak.

06 Ocak 2005, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çıta çok yükseldi!‘’

Önce olayın idari boyutuna bakalım; Atay Aktuğ, bir yıl önceki gibi, kişisel desteklerle ve az bir oy farkıyla değil, delegelerin ezici çoğunluğunun desteğiyle göreve geldi.Seçilip - seçilememe kaygısı çekmeden, kafasındaki projeleri yaşama geçirebilmek için kendisine uyum sağlayacağını söylediği bir ekip oluşturdu. Aktuğ’un, Türkiye’de bir devrim sayılabilecek projesi çok basit: Kulüp tümüyle kurumsallaşacak, teknik ve idari işler profesyonellerce yürütülecek, seçilmiş yöneticiler bilgi ve birikimleriyle yönlendirici olacaklar, profesyonellerin uzun vadeli projelerini değerlendirecekler, denetleme ve uygun buldukları takdirde onaylama gibi bir misyona sahip olacaklar. Bilgi ve deneyimlerine göre 3 ayrı şirketin yönetiminde profesyonellerle birlikte yer alacaklar. Özkan Sümer döneminde başlatılan, Erol Tuna tarafından geliştirilen ve Atay Aktuğ döneminin ilk yılında sahip çıkılan kulübün mali ve günlük idari hizmetlerini yürütecek profesyonelleşme, halen başarılı bir şekilde devam ediyor. Merak edilen nokta teknik anlamda profesyonelleşmenin nasıl sağlanacağı, bu kurumun başına kimin getirileceği konusuydu. Bu noktada Ziya Doğan’ın istifası bir anlamda hızır gibi yetişti. Bu durum onca teklife karşın herhangi bir kulüple anlaşmayan ancak uzun süre direnemeyeceği belli olan Şenol Güneş’i boşta yakalama fırsatını doğurdu. Güneş yine direndi ama sonuçta teklifi geri çeviremedi.Teknik açıdan profesyonelleşme harekâtı, kariyerinde bir Dünya Üçüncülü’ğü olan, camiayı çok iyi tanıyan ve profesyonelliğin yanı sıra kurumla tabiri uygunsa kan bağı bulunan bir kişiyle başlatılması büyük şans. Bu nedenle yaklaşık son 10 yıldır büyük travmalar geçiren ve futbolcularla teknik adamlar için bir cazibe merkezi olarak görülmeyip, hedef nokta değil, bir sıçrama tahtası olarak kullanılmaya çalışılan kurumda işler artık tersine döndü. Her transfer dönemindeki Gökdeniz, Yattara, Fatih Tekke başta olmak üzere futbolculara bize göre tamamıyla kafa karıştırmaya yönelik transfer teklifleri bıçak gibi kesildi. Dünyaca ünlü yıldızların adı Trabzonspor’la anılmaya başlandı.Kulüp performansını etkileyecek en önemli unsurun takım performansı olduğu gerçeğinden hareketle, takımın şampiyonluk şansı devam ederken çok ciddi ve iddialı çalışmalarla yapılacak 2 ya da 3 transferle, kurumsallaşma yolundaki başarı teknik açıdan da sağlanabilir. Alternatif çözümlerle durumu geçiştirmek yerine gerekirse olayın ekonomik boyutunda daha fazla risk alınarak sonuç üretici katılımlar sağlanmalıdır. Çünkü çıta kendiliğinden çok daha yukarılara yükselmiştir.

02 Ocak 2005, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hüsran ve kaçış‘’

Bu nedenle Ankaragücü maçı ve İbrahim Ege’nin affıyla ilgili gelişmeler çok fazla yankı bulmamıştı. Ama Ankara’da alınan 3 puan keyifleri de artırmıştı. Fenerbahçe maçında Ziya Doğan’ın nasıl bir kadroyu tercih edeceği merak konusuydu. Maç günü geldi ve çattı. Kadrolar açıklandığında Ziya Doğan’ın yine “önce durdurup, sonra vurmayı” amaçladığı belli oldu. Ama önce Alex vurdu. Apar - topar Yattara sahaya sürüldü. Ardından Nobre kırmızı kart gördü, Mehmet Yılmaz kulübeden çıkarıldı. Bu kez yenik de olsa korkmuyordu (!) Trabzonspor. Ama elin oğlu bir kez vurdu ya, hem de sayısal eksiği var, çekildi geriye ve gardını alıp bekledi. Trabzon şuursuzca saldırdı. Bir boşluğunu buldu ve ikiledi. “önce durdurup, sonra vurma” taktiği yine sökmedi!Eleştiriler, tepkiler derken Doğan’ın kafası Beşiktaş’ta aldığı teklif döneminden de daha fazla karıştı. Konyaspor beraberliği bu hüsranın ardından en kolay kaçış yoluydu, bunu kullanmayı tercih etti. İstifasına bir türlü mantıklı açıklama getiremedi. Düzenlediği basın toplantısında, Trabzonspor’daki Genel Kurul sürecine etki etmemek için konuşmayacağını açıkladı. Bu yaklaşımı iyi niyetli bulunsa da, şehre uğramadan İstanbul’a dönmesi, otel ve tesislerdeki özel eşyalarını bile başkalarına aldırması kendisini çok seven Trabzonlu sporseverlerce hazmedilemedi. Trabzonlular, “Adam gibi adam” sıfatını yakıştırdıkları Doğan’ın bu kaçışını hazmedemedi. şiir bestelendi: “Bu nasıl istifa/ Yakıştı mı sana/ Adam gibi adam/ Değilmişsin Ziya! Hakaretten çok bir hazımsızlığı çağrıştıran bu dizeler Rizespor maçının en ilgi çekici sloganı oldu. Başkanı tarafından “emanetçi” ilan edilen ihsan Derelioğlu yönetimindeki takım bu maçı tek farkla kazanıp, bir hafta sonra deplasmanda 4 golle Samsun’a patladı. İlk yarının İstanbulspor’la sona erdi. 7 eksikli Boğalar Trabzonspor’a, Erol Tok da genç meslektaşına ders verdi. Tok, Güven’i sahaya sürdü. Derelioğlu, rakip kaleye topu taşıyabilen tek oyuncu olan Yattara’yı oyundan aldı. Son dakikada Güven, Derelioğlu’na güveni sarstı. Antalyaspor kupa maçı ise bütün yabancıların Noel tatiline gönderildiği dönemde Yattara’nın cezalandırılması gibi bir şey oldu. Yattara, rakip ceza alanına 32 orta yaptı, 12 pozisyon hazırladı. 3 gole asist yaptı. Bir golün öncesindeki faulü yaptırdı. Bu maçın en önemli özelliği, takım içindeki asker - general tartışmalarının gün yüzüne çıkması oldu. Hemen hemen bütün yorumlar bu noktada birleşti. İyi de oldu, yeni teknik direktör işe bir adım önde başlayacak olmasını sağladı. Çünkü Trabzonspor’da gizledikleri bu sorun yüzünden bedel ödeyen teknik adamların durumu belki de yeni dönem için Trabzonspor’da bir umut ışığı olacak. Bordo-Mavili takımda teknik yetkilerin futbolcu merkezli kullanılması sorununa çözüm bulunamadığı taktirde kurumu daha büyük sorunlar bekliyor olabilir.İlk yarıdan alınan bir önemli ders de Yattara’nın durumu olmalı. Bu futbolcuyla oynayan kaybeder, oynatan kazanır. Bizden söylemesi.

01 Ocak 2005, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yöneticilik kimin işidir?‘’

‘Yöneticiliğin namuslu adam işi olup olmadığı’ konusunun değerlendirilmesini başta Türk sporunun en eski yöneticilerden biri olarak sayın İlhan Cavcav ve eski ya da yeni yönetici sıfatını taşıyan kişilere bırakarak, bu demecin diğer yönlerine bakalım. Anladığımız kadarıyla Cavcav, Ziya Doğan’ın Malatyaspor, Konyaspor ve Trabzonspor’dan ayrılış yöntemlerine - hem Doğan’a hem de bize göre büyük farklılıklar içerse de - atıfta bulunuyor. Demek istiyor ki; Kendisine verilen sözler tutulmamış, Doğan da ayrılmak zorunda kalmış. Ama kendileri böyle bir şey yapmayacak, nitekim karşılıklı olarak birbirlerinin şartlarını kabul etmişler.Sonrası malum, ‘yöneticiliğin namuslu kişilerin işi olup olmadığına’ dair polemik. Söz konusu kulüp yöneticilerinin Ziya Doğan’ın kendilerinden ayrılışlarını bu polemik konusuyla ilişkilendirip ilişkilendirmeyeceklerini bilemeyiz. Ama Trabzonspor’dan ayrılırken hiç bir mantıklı gerekçe gösteremeden, popülist bir yaklaşımla, “Her zaman teknik adamların görevine son veriliyor, ben de teknik adamların istifa edebileceklerini gösterdim!” gibi basit bir savunma yapan Ziya Doğan’ın, Cavcav’ın bu söylemindeki etkisini merak etmekteyiz. Neler söylemiştir de, Cavcav’ın kendisi gibi bu işi amatörce yapan insanlara karşı bu kadar ağır bir açıklama yapmasına neden olmuştur acaba! Budur bizim için olayın önemli olan yanı. Doğrudur, Doğan Trabzonspor’da transfer konusunda mağdur olduğunu Almanya kampı ve Kayseri seyahati öncesi iki kez - sonradan geri adım atsa da - sert biçimde dile getirmiştir. Ama devre arası istediği takviyelerin yapılacağı sözünü kamuoyu huzurunda da almış, bu dönemi bekleme gereği dahi duymadan istifa etmiştir. Sonrasında da yeni başkanının bu açıklamaları gündeme gelmisştir. Maalesef çok güvendiğini söylediği eski başkanını böylece töhmet altında bırakmıştır.Bu arada hazır konu açılmışken, karakterine güvendiğimiz ve dürüst bulduğumuz Doğan’ın, Trabzonspor’dan ayrıldıktan sonraki basın toplantısında teklif aldığını açıkladığı Anadolu kulübünün, o dönemde Oğuz Çetin’in görev yaptığı Gençlerbirliği olup olmadığını net bilmek isteriz. Biz ‘değildir’ diyoruz, ama kamuoyu merak ediyor. Yoksa teknik direktörlüğün, kimlerin işi olduğu da tartışmaya açılır, dikkat!Gelelim İlhan Cavcav’ın açıklamalarına. Buna da ‘dil sürçmesidir’ yorumunu yapmak isteriz. Eğer Cavcav ‘Hayır, değil!’ derse, o zaman bu sözleriyle ilgili Erdoğan Arıca ve Oğuz Çetin’in de görüşlerini öğrenmek isteriz. Eminiz ki, başkana en çok onlar hak verecektir.Sahi, yöneticilik kimin işidir?

30 Aralık 2004, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’‘İşinin başına' döndü‘’

Muhittin Öztürk, Şadan Eren, Hayrettin Hacısalihoğlu ve Salih Alpaslan gibi yakın geçmişte kulübe kritik görevlerde hizmette bulunan bir grup eski yöneticiyle Şenol Güneş yemekte biraraya gelir. Her biriyle de çok iyi dosttur ayrıca. Eren, Hacısalihoğlu ve Alpaslan, görevi neden kabul etmesi gerektiği konusunda kendi gorüşlerini dile getirirler. Son sözü çok iyi bir Trabzonsporlu olduğu herkesçe bilinen babacan tavırlı eski Başkan Yardımcıları’ndan Muhittin Öztürk söyler: “Yaa Şenol hoca, bırak öteyi beriyi, dön işinin başına!”Aradan 10 gün geçti ve Güneş bugün imzayı atarak “işinin başına” dönecek.“İşinin başına dön!” cümlesi o ortamda o kadar doğal bir şekilde söylenmiştir ki, yeniden sağlanan bu birliktelik 1996’da yarım kalan işin başarıyla tamamlanacağına yönelik bir umut saçmıştır çevreye. Ama bu umudun gerçekleşmesi olasılığı, imzadan sonra duygusallığın yerini profesyonelce ilişkilerin almasıyla doğru orantılıdır. Yoksa, profesyonelliğin gereği bazı koşullar, “Benim kulübüm!” ya da “Şenol bizim evladımız!” mantığıyla yerine getirilmese, iki taraf için de başarısızlık kaçınılmaz olur. Şenol Güneş’i ve çok acil çözümü bekleyen sorunlar ancak ilişkilerin profesyonelce davranılmasıyla olasıdır. Bu gerçeklerden hareketle, Trabzonspor futbol takımının Süper Lig Şampiyonluğu için iddiasını sağlamak adına, ihtiyaç duyduğu yerlere transfer yapılması konusunda Güneş’in ısrarcı davranması, takım içinde varlığı bilinen sorunlara neşter vurma konusunda da cesur davranması, kısa vadede kendisinden beklenen öncelikli işlerdir. Bu konudaki tavırları ve elde edeceği sonuç, maça (!) çok avantajlı bir duruma sahip olarak başlamakla eş değerdir.İtiraf etmese de Ziya Doğan’ın Trabzonspor’u kaçarcasına terketmesinin ardında yatan en büyük gerçek takımda teknik yönetimin futbolcu merkezli olmasıdır. Bu durum Antalya’da atılan her golden sonra, görevde “emanetçi” durduğu için bildik otoriter tavrını koymaktan imtina eden İhsan Derelioglu’na koşmakla daha net biçimde ortaya çıkmıştır. Şenol Güneş’in bu sorunu aşması en az transfer kadar önemlidir. Kaptanın bir süre önce milli takımın şimdiki teknik direktörüne övgüler düzme adına geçmişe, yani Şenol Güneş dönemine yönelik atıflarından doğabilecek sorunlar da, profesyonelce ilişkilerle asılarak kuruma zarar vermesi önlenmelidir. Bu durumda tarafların göstereceği anlayışın önemi çok büyüktür. Çünkü büyük hedefler peşinde koşarkan zaten kısıtlı olan kadrosuyla Trabzonspor’un doğacak böyle bir sorunu kaldıracak gücü yoktur. Bu izdivaca Trabzonspor açısından bakıldığında beklenti bellidir: 20 yıl süren hasrete son vermek. Artık çok daha deneyimli, Milli Takımı Dünya Üçüncüsü yapmış bir teknik direktörle çalışacak camia, bu avantajin kullanılması beklentisindedir. Olayın Şenol Güneş boyutu ise çok farklıdır. 96 sendromu ve Milli Takımı Dünya Üçüncüsü yapmasını hala daha, “Kariyer - karizma” gibi komik gerekçeleri öne sürerek hazmedemeyen çevrelerin tavrı, Güneş’in başarışını bir anlamda zorunlu kılmaktadır. Güneş’in işi 96’dakinden çok ama çok daha zordur. O dönemde tahammül edilemeyen ikincilikle bile Milli Takım’a gidilirken, bundan sonraki dönemdeki ikinciliğin yolu Anadolu kulüplerine ya da eve doğru gider. Bunun örneğini daha dün yaşadık.

27 Aralık 2004, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Eve dönüş!‘’

Trabzonspor’da UEFA Kupası’na devamın, “Süper Lig için kambur!” olarak görülmesinin nedeni, bazı konularda geri adım atsa da Ziya Doğan’ın kadro zafiyeti ile ilgili sık sık yaptığı açıklamalardı. Onlara göre “Trabzonspor’un bu kadrosu haftada iki maçı kaldırmazdı!” Ama Trabzonspor’un gücünün kullanıldığı anlayışla Athletic Bilbao’yu eleyemeyeceği gerçeği sürekli saklandı.Bordo-Mavililer artık evlerine dönmüştü. Akçaabat Sebatspor ve Malatyaspor karşısında alınan galibiyetler, Trabzonspor için moral kaynağıydı. Belki Trabzonspor, Şampiyonlar Ligi’nden sonra, UEFA Kupası’yla birlikte Avrupa macerasına son verdi ancak ligde ağırlığını iyice hissettirmeye başladı. Gençlerbirliği ve Denizlispor önünde alınan üç puan, özellikle Fatih ve Gökdeniz ikilisinin formu Avrupa’da üzülen taraftarların yüzünü güldürdü. Maçın son yarım saatinde 10 kişi mücadele etmek zorunda kalan Gaziantep’in Avni Aker’de yenilememesi, teknik direktör Ziya Doğan ve takımı hanesine yazılan ilk kırık nottu.

26 Aralık 2004, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’'O fırsatları çok aradık'‘’

15 gün sonra dediği gibi oldu. çok basit savunma hatalarıyla gelen iki gol, Şampiyonlar Ligi hayallerini bitirdi.Oysa ne de umutlu başlamıştı sezon. Rakipleri tatil yaparken Bordo - Mavililer Gerede’nin yolunu tutmuş, çalışmalara Şampiyonlar Ligi hayalini gerçekleştirmek için erken start vermişti. Eksik başlayan kamp sona erdiğinde istediği transferler yapılmasa da Doğan, umut dolu mesajlar veriyordu. 2 günlük iznin ardından Almanya’daki kamp için kafile Atatürk Havalimanı’nda toplandığında Ziya Doğan, kameraların önüne geçti. Birkaç gün sonra geciken transferlerle ilgili “yanlış anlaşıldım!” yorumuyla geri adım atacağı zehir = zemberek açıklama yaptı. Moralsiz başladı kamp. Geri adım ve Adem Koçak’ın katılması derken, yöneticilerin futbolcularla birebir görüşmeler yapmalarının ardından tekrar düzeldi. 7 hazırlık maçında 4 galibiyet 3 beraberlik ve Alman Ligi Bundesliga’nın son şampiyonu Werder Bremen karşısında oynanan futbol, İbrahim Ege olayının moralsizliğini giderdi.Türkiye’ye dönüş adeta bir umut yolculuğuydu. Şampiyonlar Ligi için ilk engel Türkiye’ye Avrupa Şampiyonluğu Finalleri’nin yolunu kapatan Letonya Milli Takımı’nın temelini oluşturan Skonto Riga’ydı. Ziya Doğan’ın ilk izlediği maçtan sonra yorumu, “Zor bir rakip ama biz de güçlüyüz.” şeklinde oldu. İlk maçta işler kötü giderken eksik başlanan hücum bölgesine iki takviye her şeyi değiştirdi. Sonradan giren Yattara ortaladı, sonradan giren Mehmet Yılmaz tur için avantajlı skoru yakaladı. Rövanşta Gökdeniz - Yattara - Fatih ve Mehmet Yılmaz birlikte sahada olunca Skonto tutunamadı. 3’ü 3 farklı skoru ve turu getirdi. -Nedense Ziya Doğan bu maçtan sonra sıkışmadan dördünü birlikte sadece Diyarbakır maçında kullandı, bu rakibini de dörtlük yaptı. İhsan Derelioğlu ise Antalya’da dördünü bir sahaya sürdü, bu maç da 5-1 bitti. İlginç!Bu arada lig de başladı. Ziya Doğan’ın yine geri adım atıp Atay Aktuğ’un anlamlı yanıtıyla özür dilemek zorunda kaldığı açıklamaları, Kayseri seyahatine denk geldi. Mehmet Yılmaz ateş - alev yatınca Kayseri’de 3 farklı skoru karenin diğer üçü sağladı. Ardından Dinamo Kiev’i şaşkına döndüren maç. Mehmet Yılmaz hasta, Yattara girdi rakip şaşkına döndü, inanılmaz fırsatlar kaçtı, galibiyet golünü Yattara attı ve sakatlandı. Maç 5’lik, 6’lık olacakken Kiev 2-1’le kurtuldu.Sebatspor ve Malatyaspor galibiyetleriyle perçinlenen liderliğin verdiği moralle çıkılan Dinamo Kiev rövanş maçı hayallerin yıkıldığı 90 dakika oldu. Doğan skora oynadı. 2 farklı yenilgiye düşünce de kozlarını sahaya sürdü. Ama yetmedi. - Doğan bunu sık sık yaptı. Galatasaray maçı böyle kaybedildi. Takım yenik duruma düşünce ikili forvet beşli forvete dönüştürüldü. Akıl almaz goller kaçtı, tabi 3 puan da. Fenerbahçe maçı da böyle gidiyor, korkunun ecele faydası olmadığı dersi çok pahalıya mal oluyordu.Gerçekten de çok şey kaçtı. Ziya Doğan’ın dediği gibi Kiev’deki fırsatlar çok arandı. Ama ortada bir gerçek vardı ve Trabzonspor Şampiyonlar Ligi’ne havlu atmıştı. Şampiyonlar Ligi’nin manevi hazzının yanı sıra kaçan para da 10 trilyonu buluyordu. Trabzonspor gibi bir kulübün geleceği demek olan bir paraydı bu. Şampiyonlar Ligi treni kaçtı ama Süper Lig treninin keyfini Bordo-Mavililer sürdürdü.

25 Aralık 2004, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tatile fark morali‘’

İkinci Lig A Kategorisi’nde umduğunu bulamadığı gibi düşme hattıyla aradaki puan farkı sadece 1 olan ve ekonomik sorunlarla boğuşan Antalyaspor önündeki Trabzonspor, favori takım olduğunu daha ilk 10 dakikada gösterdi. Dört net pozisyonun ardından Yattara asistli iki Tolga Seyhan golü, daha baştan turun sahibinin işaretini verdi. Ancak iki farklı skor ve Yattara orijinli (!) sorunlar Bordo - Mavili takımın hücum etkinliğinin azalmasına yol açtı. 25. dakikaya kadar arkadaşlarını sekiz kez tek başına pozisyona sokan, iki de gol attıran bu oyuncu, ne tesadüftür ki, kendi uygun olduğu anlarda aynı ilgiyi göremedi. Durum saha içindeki futbolculara ve kenar yönetimine nasıl görülüyor bilemeyiz ama tribünde bize yansıyan şekli bu.Antalyaspor, artan yağışla ağırlaşan sahada iki farklı skor dezavantajına karşın Trabzonspor’un bu zaafını bir araya iyi değerlendirdi. Hüseyin’in uygun Yattara yerine üç kişinin markajındaki Gökdeniz’i tercihi ile kaptıkları topu az adamla yakaladıkları Trabzonspor kalesinde filelerle buluşturunca umutlandılar da... Ama Trabzonspor’un deneyimi ve kondisyonu karşısında maçın sonlarına doğru daha fazla tutunamadılar.Sonuçta Trabzonspor favori olduğu ama herşeye karşın bir kaza olasılığından da çekindiği maçtan farklı bir skorla ayrılarak sadece tur atlamakla kalmadı, İstanbulspor müsabakasının da verdiği üzüntüyü de hafifleterek tatile girdi.

23 Aralık 2004, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI