MENÜ

‘İşinin başına' döndü

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Muhittin Öztürk, Şadan Eren, Hayrettin Hacısalihoğlu ve Salih Alpaslan gibi yakın geçmişte kulübe kritik görevlerde hizmette bulunan bir grup eski yöneticiyle Şenol Güneş yemekte biraraya gelir. Her biriyle de çok iyi dosttur ayrıca. Eren, Hacısalihoğlu ve Alpaslan, görevi neden kabul etmesi gerektiği konusunda kendi gorüşlerini dile getirirler. Son sözü çok iyi bir Trabzonsporlu olduğu herkesçe bilinen babacan tavırlı eski Başkan Yardımcıları’ndan Muhittin Öztürk söyler: “Yaa Şenol hoca, bırak öteyi beriyi, dön işinin başına!” Aradan 10 gün geçti ve Güneş bugün imzayı atarak “işinin başına” dönecek. “İşinin başına dön!” cümlesi o ortamda o kadar doğal bir şekilde söylenmiştir ki, yeniden sağlanan bu birliktelik 1996’da yarım kalan işin başarıyla tamamlanacağına yönelik bir umut saçmıştır çevreye. Ama bu umudun gerçekleşmesi olasılığı, imzadan sonra duygusallığın yerini profesyonelce ilişkilerin almasıyla doğru orantılıdır. Yoksa, profesyonelliğin gereği bazı koşullar, “Benim kulübüm!” ya da “Şenol bizim evladımız!” mantığıyla yerine getirilmese, iki taraf için de başarısızlık kaçınılmaz olur. Şenol Güneş’i ve çok acil çözümü bekleyen sorunlar ancak ilişkilerin profesyonelce davranılmasıyla olasıdır. Bu gerçeklerden hareketle, Trabzonspor futbol takımının Süper Lig Şampiyonluğu için iddiasını sağlamak adına, ihtiyaç duyduğu yerlere transfer yapılması konusunda Güneş’in ısrarcı davranması, takım içinde varlığı bilinen sorunlara neşter vurma konusunda da cesur davranması, kısa vadede kendisinden beklenen öncelikli işlerdir. Bu konudaki tavırları ve elde edeceği sonuç, maça (!) çok avantajlı bir duruma sahip olarak başlamakla eş değerdir. İtiraf etmese de Ziya Doğan’ın Trabzonspor’u kaçarcasına terketmesinin ardında yatan en büyük gerçek takımda teknik yönetimin futbolcu merkezli olmasıdır. Bu durum Antalya’da atılan her golden sonra, görevde “emanetçi” durduğu için bildik otoriter tavrını koymaktan imtina eden İhsan Derelioglu’na koşmakla daha net biçimde ortaya çıkmıştır. Şenol Güneş’in bu sorunu aşması en az transfer kadar önemlidir. Kaptanın bir süre önce milli takımın şimdiki teknik direktörüne övgüler düzme adına geçmişe, yani Şenol Güneş dönemine yönelik atıflarından doğabilecek sorunlar da, profesyonelce ilişkilerle asılarak kuruma zarar vermesi önlenmelidir. Bu durumda tarafların göstereceği anlayışın önemi çok büyüktür. Çünkü büyük hedefler peşinde koşarkan zaten kısıtlı olan kadrosuyla Trabzonspor’un doğacak böyle bir sorunu kaldıracak gücü yoktur. Bu izdivaca Trabzonspor açısından bakıldığında beklenti bellidir: 20 yıl süren hasrete son vermek. Artık çok daha deneyimli, Milli Takımı Dünya Üçüncüsü yapmış bir teknik direktörle çalışacak camia, bu avantajin kullanılması beklentisindedir. Olayın Şenol Güneş boyutu ise çok farklıdır. 96 sendromu ve Milli Takımı Dünya Üçüncüsü yapmasını hala daha, “Kariyer - karizma” gibi komik gerekçeleri öne sürerek hazmedemeyen çevrelerin tavrı, Güneş’in başarışını bir anlamda zorunlu kılmaktadır. Güneş’in işi 96’dakinden çok ama çok daha zordur. O dönemde tahammül edilemeyen ikincilikle bile Milli Takım’a gidilirken, bundan sonraki dönemdeki ikinciliğin yolu Anadolu kulüplerine ya da eve doğru gider. Bunun örneğini daha dün yaşadık.

YORUM YAZ