Arama

Popüler aramalar

‘’Uzatmalar da olmasa...‘’

Tamam ikinci yarıya kötü başlanmış ama son hafta bir deplasman galibiyeti var. Tribünler bomboş. Sanki seyircisiz maç cezası var. Sahi Rizespor’un eti ne, butu ne?Bir puana sevinilen maç sonunda gerçek taraftarın isyanı var. Rıza’ya izin, Koray’a yol ver. Gel de sövme şimdi: Rize’nin eti ne butu ne?Can pazarındaki İstanbulspor, böyle bir durumda yakaladı Rize’yi. Maçın başında Musa Kuş ile dişini gösterdi. Sonra rakibi üzerine çekti. İlk yarının uzatma dakikalarında Musa’nın savunmanın arkasında topla buluşturduğu maçın yıldızı Yordanov ile öne geçti.Rizespor beklendiği gibi ikinci yarıda risk alarak yüklendi. Amaca ulaşılamayan dakikalar ilerledikçe bir şuursuz baskıya döndü. Yine uzatma dakikaları... Bir ölü top ve Victoria’nın estetik golü. Uzatmalar da olmasa çekilir bir maç değildi açıkcası.Rizespor evinde bir puana sevinmek zorunda kaldı. İstanbulspor uzatmalarda kaçan 2 puana yandı. Onlar için talihsiz bir maçtı, Yılnur Önen için de. Cem Baki’nin şutunda Abdullah’ın topu elle kesmesine ‘devam’ dedi. Ardından Gürol’un Beyhan’ı çekmesine de. Yanlışı yanlışla telafi yani!

27 Şubat 2005, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yurdum futbolundan manzaralar‘’

Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’ne erken vedasının ardından büyük umutla başladığı UEFA serüveninin de sona erişi, gelecek sezon Avrupa hesabı yapan 4 takımın ön eleme oynamasını kaçınılmaz hale getirdi. Ön eleme demek, en az yüzde 50 fire demek. Kalanı da olsa olsa en fazla birinci tur. Bu nedenle kayıp sadece Fenerbahçe’nin değil, Türk Futbolu’nun. Öyleyse şu durum, ülke içi ezeli rekabete dayalı timsah gözyaşları değil, gerçek gözyaşı döktürmeli! Tabi ki anlayana!Ulusal alanda bir haftadır yaşanan teşvik rezaleti, şimdilik sadece iddiaları ortaya atana zarar verdi. Eleştiriler, “4 yıldır neredeydin!” noktasına odaklanıyor. Futbolcu demez mi ki o zaman, “Bugün konuştum, ortada kaldım. Demek 4 yıl önce konuşsam, 4 yıldan beri aç geziyor olacaktım!” Usulen araştırma, dostlar alış verişte görsün misali soruşturma. Bu arada kıyıdan köşeden kıvırıp kaçanlar, beraber yola çıkıp, önündekini en ileriye iterek saklananlar. Sonra yetki ve sorumluluk makamındakilerden en kolay çözüm yolu: Elde somut veri yok, belge yok. Dolayısıyla sadece iddia sahibinin cezalandırılmasına...Eski futbolcu yeni yorumcular, eski yöneticiler televizyonlarda kendi ağızlarından açıkladılar. Halen devam da ediyorlar; “Bu ülkede teşvik var!” Daha nasıl belge aranır ki! Bu işi yapacak hangi kulüp, hangi futbolcunun hesabına direk para yatırır, güldürmeyin insanı. Türkiye’de teşvik var, bal gibi de var. Bu iş Cafer ile Ersun Yanal ile sınırlı değil. Eğer işi ciddiye almaksa niyetiniz bir yerden başlayın, kıvırtmayın!Dışarıda işler böylesine karmaşık bir hal almışken, geçtiğimiz günlerde Trabzon Camiası’nın farklı gündemini övmüştük. “Bakın ülke nelerle, Trabzon nelerle uğraşıyor” diyerek alkış tutmuştuk. Hay tutmasaydık. “Trabzonlu mutlaka bir şey yapar işleri karıştırır” derler ya, sonra da eklerler; Onlar kendi kendilerine muhalefet ederler. Hah işte, tam öyle. Borsa çalışmaları, iyi saha sonuçları filan derken, Atay Aktuğ dün yerel Karadeniz Haber Gazetesi’nde Cevat Ocak’a açıklamalar yapmış. 4 gün önce seçkin üyelerin katıldığı borsa ile ilgili bilgilendirme sunumuna gelme gereğini hissetmeyen Başkan, karşı çıkanlara tepki olarak dün “Borsa Kurtuluştur!” demiş. Gelip bunu sunumda açıklasa çok daha yararlı olmaz mıydı? Sonra Trabzonspor 1.5 yıldır ülkenin gündemine taşınmış diye de büyük bir tespitte bulunmuş. Herhalde kendi dönemiyle demek istemiş başkan. Bugün Trabzonspor’un kurtuluşu olarak nitelendirilen Borsa’nın startının verildiği Özkan Sümer ve kısa da olsa bir Erol Tuna dönemi de var. Onların da hakkını ver bari. Bir iddialı açıklama daha: Alt yapıda Özkan Sümer modelini değiştireceğiz. Tamam da 14 aydır neredesiniz!Trabzonlu böyle işte, kendi kendine muhalefet yaratma becerisi üst düzeydedir. Şimdi Özkan Sümer konuşur. Özkan Sümerciler konuşur-haklı olarak.-Atay Aktuğ ve Aktuğ’culardan yanıt, vs. vs. Sürüp gider bu iş. Hiç gereği yokken birlik -beraberlik nutuklarının atıldığı bir dönemde ortamı germek. Gazanız mübarek olsun Sn. Başkan.

26 Şubat 2005, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Halka arz ve Trabzonspor‘’

Televizyon programlarında, haber bültenlerinde kirlenmişlikle ilgili ses kayıtları ve belgeler elden ele dolaşırken ve hararetli tartışmalar yapılırken, aynı saatlerde Trabzonspor Kulübü üyeleri için bin kişilik salonda bir değişim ve dönüşümün hem uzantısı, hem de tamamlayıcısı olan Trabzonspor Sportif Yatırım A.Ş.’nin halka açılmasıyla ilgili bir sunumda bulunulması camia için gurur verici bir tablo oluşturdu. Çünkü yeni yapılanma, Trabzonspor’un bundan sonra kişilerin ve başka kurumların kısa dönemli desteklerine ihtiyaç duymaksızın kendi kimliği ve finansal konumuyla dimdik ayakta durmasını sağlayacak ciddi bir gelişmedir.Halka arz olayıHalka arz konusunda üyeleri bilgilendirmek amacıyla çok başarılı bir sunum gerçekleştiren kulübün profesyonelleri Burak Gürdal, Tayfun Erpek ve Cenk Ergün’ün anlatımına göre gelinen noktada durum şu: “Yeni şirket yapısında futbol faaliyetleri ile ilgili her türlü gelir, gider, varlık, hak ve yükümlülüğün maliki olacak olan Trabzonspor Futbol işletmeciliği Tic. A.Ş. gelirlerinin önemli bir kısmını, kendisinin yüzde 99.99 hissesine sahip olduğu Sportif A.Ş.’ye 30 yıllık bir sözleşme ile devredecektir. Futbol A.Ş., bu aşamaların hemen akabinde halka arz edilecek olan Sportif A.Ş.’nin azınlık hisseleri karşılığında elde edeceği nakit ile hem mevcut borçları kapatarak kulübü borçsuz bir yapıya kavuşturacak, hem de elinde kalacak nakit kaynak ile mevcut şirketler ya da yeni kurulacak şirketler aracılığıyla yeni sahalarda faaliyet atılımlarını gerçekleştirecektir.”Sonuç olarak yönetişim ilkesinin sağlanması, ideal kurumsal yapının ortaya çıkarılması, UEFA kriterlerine uyum amacıyla borçlu yapının ortadan kaldırılması için gerekli nakit kaynağın sağlanması ve fizibilitesi ortaya konulmuş projelerle elde kalan kaynağın değerlendirilmesi, şeffaf ve denetlenen bir sistemin organize edilmesi çerçevesinde Sportif A.Ş.’nin halka arzının yapılması, bize göre de en akılcı yol olarak gözükmektedir.Bu durumun kulübe maliyetiBu olumlu etkenlerin yanı sıra, halka arzın kulübe bir maliyeti de var kuşkusuz. Halka arzı yapılması planlanan yüzde 20 düzeyindeki hisse satışı dikkate alındığında, her sene elde edilen gelirlerden bu kadarlık bölümü temettü geliri olarak borsada dağıtılacaktır. -Sportif A.Ş.’de toplanacak TV naklen yayın, sponsorluk, reklam gelirlerinin tamamı ile isim hakkı ve gişe gelirlerinin bir bölümünün yüzde 20’si yani- Bunun bir faizli kredi olduğu iddialarına gelince; Bu iddianın çok gerçekçi olmadığı kanısını biz de edindik. Çünkü bildiğimiz kadarıyla halka arzın gerçek mantığı, ileride elde edilmesi muhtemel gelirlerin ortaya konulması ve bu gelir projeksiyonun bugüne indirgenerek nakde çevrilmesidir. Ancak halka arzla elde ettiği nakdi önce borçlarının tasfiyesinde kullanacak olan Trabzonspor’un elinde kalan kaynağı kârlı bir yatırıma dönüştürerek mahrum kaldığı temettü dağıtımını yerine koymaya çalışması en önemli koşuldur. Sunumun tek eksik yönü, böyle bir yatırımla ilgili somut bir projenin ortaya konulmamasıydı. Bu nedenle sunumda Şenol Güneş’in görev tanımlamasıyla ilgili kaygılarını çok gereksiz bulduğumuz Özkan Sümer’in elde kalan paranın har vurup harman savrulmasıyla ilgili olasılığa dikkat çekmesi çok yerinde oldu. Gerçekten de o sunumda, yatırımla ilgili projeler bile değil, bunların bağlantılarıyla ilgili somut verilerle gelinmesi, kaygıları tümüyle gidermiş olabilirdi.Profesyonellerin başarısıBiraz da halka arz çalışmalarını ve bununla ilgili sunumu gerçekleştiren profesyonellerden söz etmek ve açıkçası haklarını vermek isteriz. Genel Müdür Burak Gürdal ve arkadaşları, kulübün ağır toplarının bulunduğu bir toplantıda konularına çok hakim bir görüntü vererek ve kolay anlaşılır, yalın bir dille bilgilerini üyelere sunarak alkışı hak ettiler. Özkan Sümer gibi usta bir hatip karşısında, onun eleştirilerine ikna edici yanıtları vermek kolay iş değildi açıkçası. - Bu arada TSYD Trabzon Şubesi’nin düzenlediği Sporda şiddet konulu panelde olağanüstü etkileyici bulduğumuz Sümer’in bu sunumdaki performansının düşük olduğunu belirtmek isteriz - Başkan Atay Aktuğ’un sunumda bulunmamasına yönelik eleştirilere yöneticilerin polemik yaratan yanıtını düzeltmek de onlara düştü. Yetki kendilerinde olduğunda bırakın üyeleri, yönetici arkadaşlarını dahi bilgilendirme zahmetine katlanmayan bazı kişilerin, düz üye olarak bilgilenmeme kaygısını taşımaları çok ilginçti. Yine bu kişilerin sunumu bilgilenmek değil, hesaplaşma gibi bir ortama çevirme çabalarının da profesyonellerce çok sakin ve ikna edici bir dille engellenmesi teselli kaynağı oldu.

23 Şubat 2005, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kazanmak da önemli tabii ki!‘’

İlk yarının son dakikasında Symzkowiak’ın kişisel becerisiyle Celaleddin’e hazırladığı pozisyon dışında Gençlerbirliği belki de bu sezon kalesinde en rahat 45 dakikayı geçirdi. Buna karşın D’Haene’nin ikisi geri pastan biri de yükselmede zamanlama hatası nedeniyle üç ciddi pozisyon buldu. Rakip markajında bunalmalarına karşın Fatih, Yattara ve Gökdeniz’e bu durumdan kurtulmaya yönelik çabalarındaki yetersizliği Bordo - Mavililer’in mahkumiyetini daha da arttırdığı bu yarı, hafızalarda sadece futbol ve pozisyon fakirliği bıraktı. İkinci yarı Skoko desteğiyle başlayan Kırmızı - Siyahlılar’ın kalesini sadece ikinci kez yaşadığı tehlikede savunma hatası kadar Celaleddin’in ortasında havada adeta asılı kalan Fatih’in vuruşuyla gelen gol, gariptir oyunun seyrini Trabzonspor aleyhine daha da değiştirdi. Çünkü o ana kadar kötü oyuna karşın pek stres yapmayan Bordo-Mavililer’de sanki bir “Üstünlüğü koruma paniği” başladı. Bu durum Gençlerbirliği’nin yüklendiği anlarda geride bıraktığı boşluklardan yararlanma becerisini dahi Trabzonsporlular’a kullandırmadı. Oyuncu değişikliklerindeki tercih sadece skoru korumaya yönelik oldu. Öylesine kötü bir performans gösterilen maçta en akılcı yol da galiba buydu. Çünkü bir yarışın içindeysen kötü de oynasan kazanmalısın. Şenol Güneş de bunu yaptı. Oktay Demiray, faul ve kart tercihleriyle iki takımı da memnun etmese bile direkt skora etki edecek hata yapmadı.

21 Şubat 2005, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tek eksik gol‘’

Sebatspor, kazanamadığı her maç sonrası ligde kalma şansını zorlaştırdığından, tabii ki sahaya gergin çıkıyor. Gerçi sezona girerken uygulanan yanlış transfer politikasının devre arasında da devam anlayışıyla asker sayısının üzerine çıkardığı deneyimli generalleri, bu durum fazla etkilemiyor. Ama sonuç üretilemediği için de oynanan pozitif futbol tatmin etmiyor. Taraftar, “Futbol tamam da puan ne olacak, gidiyoruz!” diye tribünden haykırıyor. Bugüne kadar birkaç kez teknik direktör değişti, çokca futbolcu geldi-gitti, ama olmadı işte. Doğaldır ki, umutların tükendiği şu dönemde geleceğe yönelik sağlıklı politikalar üretebilecek bir anlayışın duruma hakim olması bekleniyor. Korku şudur ki, kısa vadede uygulanan ama sonuç vermeyen politikalar, takımın geleceğini de baltalıyor!Ankaragücü de sezon içinde teknik direktör değişiminde rekora ulaşmayı hedefleyen bir anlayışın esiri olmuş. TRT ekranlarında futbolda sağlıksız gidişe kolay teşhis koyabilen Yılmaz Vural’ın pratikte bir icraatını göremedik bu maçta.

20 Şubat 2005, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’‘Temiz Lig' için de Lütfen!‘’

Ligimizde son döneme kadar sporseverleri rahatsız edecek boyutta bir şaibe yaşanmaması, bu sezonki yarışın geride kalan bölümünün alkışa değer bir başka ama çok önemli boyutuydu. Ancak geçen sezonlardan kalma deneyimimiz ve giderek yüz yüze kaldığımız bazı gerçekler (ve de Aykut Kocaman’ın Trabzon’daki söylemleri), berraklığın, haftalar ilerledikçe gerek şampiyonluk, gerekse kümede kalma yolunda kızışacak mücadelede, devam etmeyeceği kaygılarını güçlendirdi.“Umuyor ve diliyoruz ki, sadece kaygılandığımızla kalalım” ama yine de geleceğe yönelik uyarıların yapılması gerektiğini de belirtmek istiyoruz. Art niyetli olduklarını asla düşünmediğimiz hakemlerimizin, bazı çevrelerce baskı altına alınmaları yöntemiyle, yine o çevrelerin amaçlarına uygun hata yapma oranlarının giderek artış göstermesidir bu uyarıyı zorunlu kılan durum. Nitekim Şenol Güneş’in Malatyaspor maçı sonrası yaptığı basın toplantısında da bu duruma üstü kapalı bir isyanı söz konusudur. Ülke futbolundaki baskı unsurunun fazlalığına dikkat çektiği o açıklamasında diyor ki, Güneş; “Sonucu alma adına bu işi yapanlar ve yönetenler baskı altına alınıyor. Sahadaki kararlarla yıpratılıyorlar. Yeter ki, bizim oynadığımız güzel futbolu engellemek adına sahadaki tempomuz kural dışı etkenlerle kesilmesin. Bundan çok daha iyisini yaparız.”Haksız da değil hani. Türk Futbolu’nun lokomotifi konumundaki dört takımdan Fenerbahçe, güçlü ekonomisi, zengin kadro yapısı, medyatik olma özelliği ve büyük taraftar desteği gibi faktörlerle de tıpkı puan cetvelinde olduğu gibi lider konumunda. Bu değerler ölçü alındığında yarışmacı takımlar içinde en geri kalanı ise Trabzonspor. Son maçtaki kalabalık ve bir o kadar da coşkulu taraftar desteğiyle bir nebze olsun moral bulan Bordo -Mavililer, yarışta varolma mücadelesini çok kısıtlı olanaklarla veriyor. Nitekim Fenerbahçe’nin son futbolcusu, kulübün bütçesine göre astronomik diye nitelendirilebilecek düzeyde ücret alan Fatih ve Gökdeniz gibi oyuncuların da aralarında bulunduğu Trabzonspor’un toplam kadrosunun maliyetine eşit. Bordo - Mavililer’in primleri karşılamayan hasılatı ve lisanslı ürünlerin satışıyla ilgili gelirleriyse rakipleriyle kıyaslanamayacak kadar az. Tek gücü ise sergilemeye çalıştığı pozitif futbol.Durum böyleyken yarışta en az rakipleri kadar iddialı olan Trabzonspor’un önüne “kural dışı engel konulması” olasılığının varlığı ve bunun sinyallerinin şimdiden verilmesine karşıdır Güneş’in bu uyarısı. Dikkate alınız LüTFEN! Temizlik, şiddet kadar önemli çünkü!

16 Şubat 2005, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Genelde oynayan kazanır!‘’

Eğer ilk yarının uzatma dakikalarında Yattara’nın mükemmel ortasına Gökdeniz’in o muhteşem vuruşuyla gol gelmese; eminiz ki Malatyaspor ikinci yarıda da aynı anlayışla mücadele edecek, Sarı - Kırmızılılar’ın ilk yarıda 35 faulüne (11’i Yatara’ya, 7’si Fatih Tekke’ye) sadece bir kez o da lütfen sarı kart çıkaran Yunus Yıldırım da aynı düzeni sürdürdüğü takdirde, kaliteli futbolu oynamayı değil, engellemeyi hedefleyen anlayış ödüllendirilmiş olacaktı. Nitekim o gol Malatyaspor’un ikinci yarıya “puan için futbol oynamak gerek” anlayışına bürünmesini sağladı. Ama bu kez ortada bir sorun vardı ve yenik durumdaydılar. Bu da risk almak demekti, Yattara, Fatih, Gökdeniz’li (şimdi de onlara dün müthiş işler yapan Symkowiak eklendi) silahlara sahip Trabzonspor gibi bir takım karşısında risk almanın bedeli de fark yemekti. Hahh işte, tam öyle oldu. Halbuki Malatyaspor, futbolu risk almak zorunda kalmadan oynamalı ve rakibine boş alan bırakmamalıydı.Trabzonspor ilk yarıda çok bocaladı. Eren’in çok yakın ve o kadar da sert markajından bunalan Yattara, artık alışıla gelen olağan bir durum halini alan Fatih’e uygulanan sertlik, sol kanatta iyi kapatıldığı için Yattara’yla sık sık yer değiştirmek zorunda kalan Gökdeniz gibi yıldızlar durdurulunca, Şenol Güneş’in,”Takım oyunu oynayacağız, yıldızlarla kazanacağız!” felsefesi ancak ilk yarının uzatma dakikalarında uygulamaya sokulabildi. Bu arada unutulan bir Symkowiak, direk oynadığı ilk maç olmasına karşın orta alanda tam bir beyin görevi yaptı. Solundaki Lee, savunmanın merkezinde D’Haene, sağda ise Emrah, hem defansta, hem de malum anlayışla “etkisizleştirilen” Yattara’nın ofanstaki görevini iyi üstlenerek vasatın üzerine çıktı. İkinci yarıda ise takım olarak alkışı hak eden hareketler izlendi. Yattara, iki asist bir golle, Gökdeniz ve Fatih de asli görevlerinin yanı sıra birer golle Trabzonspor’u 3 puana taşıdılar. (istisnalar kaideyi bozmuyor çünkü, genelde oynayan kazanıyor!) Yunus Yıldırım, daha maçın başında çok kolay ve net görülen bir pozisyonda kornerle autu karıştırarak tepki ve alaylı gülüşmelere neden olunca özgüvenini kaybetmiş olacak ki, ilk yarı bitene kadar kendini toparlayamadı. İkinci yarı kısmen toparlar gibi olsa da genel olarak kötü bir maç yönetti.

14 Şubat 2005, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Büyük ikramiye‘’

Şimdi eminiz ki, Rizespor’da bu duruma, “Futbolun adaleti yok” denilerek isyan edilir. Hiç de öyle değil. Zaten iki hafta önce yaşanan depremin tahribatı giderilememiş. Sen evinde Galatasaray gibi bir rakiple oynamanın verdiği motivasyonla sahaya çıkacaksın, rakip, kalesine yakın bölgede boş alan bıraktığı dönemde tek santrfor oynayacaksın, onu da Song - Tomas gibi iki devin arasında ezdireceksin, yenik duruma düştükten, rakip de savunmada sayısal olarak çoğaldıktan sonra kendi savunmanda büyük riskler alıp gol silahlarını sahaya süreceksin. Olur mu hiç! Galatasaray ile oynuyorsun, sonucu budur işte.Mustafa Çulcu iyi maç yönetti. Orhan Ak’a gösterdiği sarı kart hatalıydı. Ama hakettiğini gösterememekle hatayı hatayla düzeltmiş oldu. Dakika 33’tü ve Galatasaray 10 kişi kalabilirdi!

13 Şubat 2005, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI