‘’Ümitsiz vaka!‘’
Rize’de, Akçaabat Sebatspor önde. Hasan Özer kaleciyi de geçti, atsa belki maçı kurtaracak, topu direğe nişanladı. Rizespor 2-1 galip, yine Hasan Özer, yine boş kale ve yine kaçan inanılmaz bir fırsat. Sonuç hüsran.İki haftada iki maç. Henüz gol atamamış iki santraforun ödettiği ağır fatura. Bir de öyle şanssızlar ki, çizgiden savunmanın çıkardığı, filelere gitmesine izin vermediği toplar. “Top sevecek!” derler ya, tam o cinsten. Ekleyin 6 puanı bakın puan cetveline, haftalardır iyi oynadığı halde kazanamayan Sebatspor neden tıp diliyle “umutsuz vaka” anlarsınız.Bir ara UEFA hedefi vardı Rizespor’un. Önce yönetimi yol verdi, hocası sattı, yetmedi, 3-5 yüz bin dolar için takımın bel kemiği elden çıkarıldı. Taraftar bıraktı. Gel de kalan futbolcuyu motive et. Erdoğan Arıca’nın bu takıma teknik - taktik açıdan bir şey vermesini bekleyen yok, sadece motivasyon sorununu giderebilse yetecek, o da yok.İki takımın da içinde bulunduğu tüm bu olumsuz koşullara karşın yine de soğuk ama güneşli, “kapıdan baktırıp, kazma - kürek yaktırmayan” bir Mart günü keyifli maç izledik. Güzel goller, zaman zaman izleyenlerin adrenalini yükselten heyecanlı pozisyonlar, kaçan fırsatlar, direkleri döven toplar.Sonuç; Rizespor hem moral kazandı hem de 4 büyüklerin ardından kendisine prestij sağlayacak beşincilik için avantaj elde etti. Sebatspor ise malum sonu getirecek matematiksel konuma ulaşma yolunda maalesef biraz daha mesafe katetti.
‘’Ciddiyet polemiği!‘’
Dönelim hafta içine, yani Şenol Güneş’in ciddiyetsizlik iddiaları, iddia sahiplerine iade ettiği açıklamalarına. Bunları bir tepki olarak değil de, bu takımın teknik sorumlusu olarak futbolcularını kamuoyu önünde savunma, yöneltilen eleştirilere karşı onlara kalkan görevini üstlenme içgüdüsü olarak aldık. Ama bütün bunlar kendisini, gerçekte var olduğu gün gibi aşikar bir sorunu yok sayma gibi bir yanlışlığa iterse dün akşam kıl payı kurtulmuş olsa da, Gaziantep’teki gibi büyük bedeller ödenmek zorunda kalınabilir. Açıkçası Dünya üçüncülüğü apoletli deneyimli bir teknik adamdan asla böyle bir yanılgıyı beklemiyoruz.Bir sorun daha; maçın başındaki bir pozisyon bize Gaziantep’i anımsattı. Trabzonspor köşe vuruşu kullanmaya hazırlanırken, hakemin ters kararıyla aut atışı kullanan Gaziantepspor, az adamla yakaladığı Bordo-Mavili kalede gol buldu. Dün akşam da Trabzonspor taç atışı kullanmaya hazırlanırken yine yanlış kararla atış Sakaryaspor’a verildi, sonrası penaltı ve gol. Penaltı da doğru, yan hakemin uyarısıyla verilen gol de. Ama basit gibi görülen birer yanlış aut-köşe vuruşu ve taç atışının doğurduğu sonuçlara dikkatleri çekmek isteriz. Gelelim maça; penaltı golü sonrasında uzun süre bocalayan Bordo-Mavililer, Yattara’nın oyuna ağırlığını koyması ve Aytaç’ın büyük bir sorumsuzlukla kırmızı kart görmesiyle 7 dakikada 3 gol bulup rahatladı. Yatara bir golün hazırlayıcısı, birinin penaltıyla yaratıcısı oldu, birinin de asistini yaptı. Symkowiak, bir attı, bir attırdı. Fatih de haftalardır aradığı estetik güzellikli golle ilk yarıyı kapadı.İkinci yarıda Trabzonspor yüklendi, Sakarya son dakikalara kadar direndi. Yattara-Fatih organizasyonuyla skor 4-1 olunca maç Sakaryaspor için değil, Trabzonspor için bitti. Yattara çıkarıldı, Şenol Güneş döneminin hemen her durumda -gerek kritik anlar gerekse fark olduğu zamanlarda- alışıldığı üzere “Baş yedek” Hasan oyuna girdi. Sakaryaspor, fark yese de maçın son düdüğüne kadar görevini ciddiyetle yaptı. Belki son saniyelerde 10 kişiyle kovaladığı beraberlik şansını yakalayamadı ama haklı alkış aldı. Trabzonspor’a ise -iade edilme riski bulunsa da- yine ciddiyetsizlik suçlamaları kaldı. Velhasıl böylece bu maça da ciddiyet polemiği damgasını vurdu.
‘’Böyle mi temizlenecek?‘’
Ve biz bir şampiyon daha çıkarıp Şampiyonlar Ligi’ne göndereceğiz. Bir takımı da yanına ekleyeceğiz. İki de UEFA Kupası temsilcisi. 3 takım da ikinci lig yolcusu. Al sana temiz lig, al sana geçmişin kirli işlerini temizlemiş tertemiz bir yönetim.Yazık! Gün geçtikçe “temizlik” umudumuzu daha da kaybediyoruz. Çünkü sadece son iki gün içinde medyada yer alan iddiaların birinci derecede muhatabı olan federasyon kılını kıpırdatmıyor. Türkiye’den Tahir Kum önceki gün diyor ki; “Türk Futbolu’nun düne kadar en büyük sancısı olan “büyükler kollanıyor” gerçeği Levent Bıçakcı federasyonu ve kurullarının icraatlarıyla iyiden iyiye tavan yaptı. Hukukçu başkanın döneminde, özellikle “büyükler” konusunda hukuk kurallarının alt-üst edilişi “büyük takım” farkını bir kez daha fark ettirdi.Ses yok.Dünkü Günebakış Gazetesi’nde Altuğ Atalay soruyor; “Mali genel kurulu gerekçe gösteren Beşiktaş, Sakaryaspor maçının tarihini değiştirtirken, G.Birliği’nin tekrar maçını 2 Mart’ta oynamak istemesi neden dikkate alınmadı? Bu zorlu mücadele neden Fenerbahçe-Gençlerbirliği maçının 3 gün öncesine alındı? Bir pet şişe atıldığı için saha kapatan PFDK, son yılların en vahim olaylarından birinin yaşandığı Sakarya maçından dolayı Beşiktaş’a neden “1 pet şişelik” fatura kesti? “Bir maç seyircisiz oynama” cezasının, Trabzonspor maçı yerine G.Birliği karşılaşmasına denk getirilmesi tesadüf müdür? PFDK ve Tahkim’in 5 günde 4 kez olağanüstü toplanmasının başka bir örneği var mıdır? G.Birliği’nin tekrar maçını 2 Mart’ta oynamak istemesine rağmen bu talebin reddedilişinin altında, “Beşiktaş’ın, G.Saray karşısına diri, G.Birliği’nin F.Bahçe karşısına yorgun çıkması” düşüncesi mi yatmaktadır? Bugüne kadar Beşiktaş’tan başka hangi kulübün mali genel kuruldan dolayı maç tarihi değiştirilmiştir? Yanıt yok!Şenol Güneş soruyor: “İstanbulspor-Galatasaray maçı neden Olimpiyat Stadı’nda oynanıyor.” Öyle ya geçen sezon A.Sebatspor, Trabzonspor maçını Avni Aker’de oynamak istedi kabul edilmedi. Fatih ve Avni Aker Statları arasında 10 kilometre fark var. Olimpiyat kimin stadı?Şenol Güneş yine soruyor: “Beşiktaş-Trabzonspor maçı hangi gün oynanacak.” 10 gün kaldı maça, hani dörder haftalık program yapılıyordu.Sessizlik.Ercan Abi (Güven) dünkü Milliyet’te diyor ki, “Teşvik dediğinin mesele de kulüpler arasında. Ne kadar alan varsa, o kadar da veren var. Dedikodulara bakılırsa, hayli kalabalıklar. Hem hangi birine ceza versin.(Bıçakçı’yı kastediyor) Piyasada söylenenler doğruysa Süper Lig toptan İkinci Lig A Grubu oluverir ki, yine cezanın bir anlamı kalmaz. Şimdi İbrahim Şahin’i Antep’teki konuşmaları nedeniyle Disiplin Kurulu’na sevk etmişler. Amaç Mahmut Uslu’yu tatmin etmekse tamam. Ama bu sözler suçsa, Süper Lig Kulüplerinde cezasız yönetici kalmaz. Gel de Ercan Abi’ye hak verme! Böyle mi temizlenecek bizim ligimiz!
‘’Bu yenilgi‘’
Trabzonspor’un Süper Lig’deki bütün takımların iştahını kabartan yıldızları, bu ligde başarının çalışmaktan ve dahası işini ciddiye almaktan geçtiğini artık öğrenmiştir, kendi aralarında ilgi, önem vs benzeri konularda değil, verimlilik konusunda bir yarış içinde olmaları gerektiğini de... Öğrenememişlerse zaman geçirilmeden öğretilmelidir.Lig şampiyonluğu gibi uzun soluklu bir yarışta zaman zaman kötü oyun ve kötü sonuçlar gibi sürprizlerle de karşılaşılabilir. Telafisi olanaklı bir yenilgiden sonra panik yaratmaktansa, ders almak, aksaklıkları gidermek zararı en aza indirger. Yönetici, teknik adam ve futbolcular da bu yenilgiyle ilgili tartışma ortamı yaratmak yerine özeleştiri yapmalıdır. Taraftarıysa böyle bir ortamda takıma daha fazla sahip çıkmalıdır.Taraflı-tarafsız herkeste, katacağı heyecan ve renk açısından Süper Lig şampiyonluğunun 3 takımın tekelinden kurtarılması gerektiği, eskiden olduğu gibi kısa vadede de bunu gerçekleştirebilecek tek gücün Trabzonspor olduğu görüşü hakim. Ama bütün bunlar, bu zorlu yarışta Trabzonspor’a bir avantaj sağlamaz. Bunu beklemek ya da talep etmek zaten işin etiğine aykırı. Ancak böyle olmadığı halde geçen sezon sıkıştıklarında, ‘Trabzonspor’un Anadolu kulüplerinden destek gördüğü’ iddialarını ortaya atanları yalanlaması açısından bu yenilgi çok önemli. Diyarbakır, Gaziantep ve Elazığ maçlarını kazanmasına karşın rakiplerinin büyük direncini göremeyenler, Gaziantep’in onurlu mücadelesinden umarız ders çıkarmışlardır. Geçen sezon, ‘Fener olacağına Trabzon olsun’ diyen Galatasaray’ın da, Bordo-Mavililer’e son darbeyi vurduğunu unutmayınız.Bu açıdan İbrahim Şahin’in açıklamaları belki amacını aşmıştır ama çok önemlidir. Bizi asıl şaşırtan durum da, Fenerbahçe’nin bu görüşlerden rahatsız olup olaya asbaşkanlık düzeyinde dalmasıdır. Demek ki bu yenilgi, sadece Trabzonspor için değil, Türk futbolu için de çok önemli olmuştur.
‘’Futbol ciddiyet ister!‘’
Savunmanın bel kemiği Erdinç yok: yerinde D’Haene... İlk golün adeta asistini yaptı, ikinci golde hücuma çıktı görev alanına dönemedi. Üçüncü golde ise Tolga ile birlikte Jaziri ve Sedat’ı adeta seyretti. Son haftaların formda ismi Lee Yong yok: yerinde Volkan... İyi başladı, ilk yarım saatten sonra kayboldu, kulübeye döndü. Orta alanın beyni, can damarı, değeri yokluğu ile çok daha iyi anlaşılan Hüseyin yok: yerinde Adem... Tam bir acemi. Sanki Süper Lig’de ilk kez oynuyor. Bildiğimiz Adem bu mu, değil mi şaşırmamak olanaksız.İşte yenilginin birinci nedeni bütün bunlar. İkincisi ve yabana atılmayıp mutlaka değerlendirilmesi gerekeni; son haftalarda başgösteren ve kupa maçında doruk noktasına ulaşan gayri ciddilik. Fatih ve Gökdeniz gibi büyük oyuncuların sadece dün akşam kaçırdıkları gollere bakarsanız bu durumun ulaştığı boyutu ve ödenen bedeli çok daha net görebilirsiniz. Fatih ve Gökdeniz gibi oyuncuların bu fırsatları kaçırmaları başka nasıl izah edilebilir? Ya Yattara? Sandı ki, Barış, Avni Aker’de bıraktığı gibi... Son 15 dakikaya, yani işin ciddiyetinin farkına varıldığı ana kadar adım atamadı.Üçüncüsü-yani yenilginin nedeni-, Gaziantepspor işini çok ciddiye almış, çarşamba günü verilen dersi de iyi çalışmış. Trabzonspor’un son 15 dakikadaki ciddiyetine onlar maçın başından itibaren saygı ve önem gösterdi. Karşılığını da haklı bir galibiyetle aldı. Futbol bu; ciddiyet istiyor işte! Ne yaparsınız?
‘’Kupada da yola devam‘’
İlk yarıda gole kadar olan, ikinci yarıda da 2 farklı skor yakalandıktan sonraki 10 dakikalık süre Trabzonspor’un klasına yaraşır biçimde geçmedi. Bunda çok güçlü bir kadroya sahip olmasına karşın ligde arzuladığı düzeye gelememenin sıkıntısını yaşayan Gaziantepspor’un, bu maça iyi motive olup etkili presle kazanılan topları doğru kullanmasının da tartışmasız rolü vardı. Ama özellikleri ve yetenekleri ligdeki bütün teknik adam ve savunma oyuncularınca ezbere bilinmesine karşın önlem alınamayan Yattara’nın, Szymkowiak ile organizasyonu sonucu gelen Özgür’ün şık golü ile dengeleri bozuldu. Hele Devran’ın ceza alanı içindeki inanılmaz ıskası, konuk ekip için kötü sonu kaçınılmaz kıldı. Çünkü sonrasında Trabzonspor’un şovu başladı. İnanılmaz fırsatlar kaçtı, uzatmalardaki Gökdeniz’in golü de bunların tesellisi oldu.Yardımcısının bir yanlış bayrağı dışında Selçuk Dereli’nin çok başarılı bir yönetim gösterdiği maçın yıldızları ‘iki kaleciydi’ dersek, hiç de abartmış olmayız. Petkoviç, tek gollük skor avantajı varken bir, ikinci golden sonra da iki mutlak gollük tehlikeyi önledi. Bir anlamda tura damgasını vurdu. Hasegiç’in yediği iki goldeki şanssızlığı ise savunması oldu. Ama son yarım saati, adeta Yattara, Gökdeniz, çıkana kadar Fatih ve Szymkowiak’a karşı tek başına tamamladı. Bire bir de 5 pozisyon çıkardı ve takımının olası hezimetten kurtulmasını sağladı.Bu maçla ilgili dikkat çekeceğimiz bir nokta da, Trabzonsporlu oyuncuların 2-0’lık skor avantajı yakalandığı dönemde oyun ciddiyetini kaybetmiş olmaları. Eğer bu dakikalarda bir gol yeseler belki strese girecek ve turu da zora sokacaklardı.
‘’Mavi Bayrak‘’
Ardından telefonunu çevirdi, karşıda Genel Müdür Burak Gürdal; “Burak’çığım müjde!” dediği anda, “Yine Mavi Bayrak mı yoksa?” sesi geldi. “Evet!” yanıtına, müthiş bir çığlık!Bu diyalogları tarafların anlayış göstereceğini umarak, rakiplerinin kan lekelerinden arınmaya çalışmak için, umarsız biçimde kendilerini savunma durumunda kaldıkları bir dönemde, Trabzonspor’un gündemini yansıtmak üzere kaleme aldık. Umarız bağışlarlar.İyi ki, Trabzonspor’un her hafta mayi bayrağı hak eden taraftarı var.“Devamlı kazanıyor da, bayrağın rengi mavi, kaybetsin kırmızıya döner!” şeklinde, devletin resmi yayın organında şakayla karışık dile getirilen bilinç altındaki asıl niyete en iyi yanıtı Avni Aker’de Fenerbahçe’ye 2-0, Galatasaray’a da 1-0 yenilirken vermişti oysa Trabzonspor taraftarı. Ama bundan sonra daha dikkatli olmaları gerekiyor, hala anlatamamışlar belli ki!İyi ki, böyle taraftarı var Trabzonspor’un. Eğer ileride aralarına sızması olası kötü niyetlilere de engel olurlarsa, unutmasınlar ki, takımlarını “Gönüllerin şampiyonu” yaparlar ve inanın ki, o şampiyonluk istatistiklerde yer almayacak olsa da , teşvikli meşvikli, şaibeli ve de maalesef kanlı Süper Lig şampiyonluğundan çok daha önemlidir. İşte bir Trabzonspor taraftarının kaleminden mail kutumuza düşen yazı. “Neden devamlı mavi bayrak, neden bu aşk!” anlayın: “Zordur Tarsus doğumlu, Antalyalı, Mersin’de oturan, Sivas’ta okuyan bir insanın, “Neden Trabzonsporlu’sun?” sorusunu yanıtlaması. Nasıl anlatılır ki, bu sevdayı yüreğinde hissetmeyen biri, nasıl anlar ki? Trabzonspor’u öyle sevdim ki ben, kahvelere gittim maçlarını izlemek için. Koca kahvede tek kız ben oldum. Ve büyük ölçüde de tek Trabzonsporlu. Bu sevdaya yüreğini koymuş herhangi birine laf geldiğinde karşılık verebildim buna rağmen. Elimin bir yarısı buz tutarken, diğer yarısı boncuk boncuk ter döküyordu. Bazılarına tuhaf geliyorum; çünkü en kritik anlarda kaçırdığımız pozisyonlardan sonra bile “Canlarım benim, bozmayın sakın moralinizi, canınız sağ olsun.” dememi anlayamıyorlar. Anlamalarını da beklemiyorum zaten. Beni en çok kahreden şey, onları üzgün görmek oysa. Böyle anlarda, öyle üşüyorum ki, anlatılamaz. Belki ucu Karadeniz’e dokunan hiçbir akrabam yok ama, bir önemi yok ki bunun. Mesele nerede doğup büyüdüğünde değil ki. Yüreğinin nerede attığıdır aslolan... Yüreğin atmak için binlerce kilometre uzakta olan bir şehri seçtiyse kendine, ne kadar debelenirsen debelen yoktur çaresi. Hele bu şehri, bir takım sayesinde sevdiysen, ölüm bile ayıramaz sizi oradan. Çünkü yüreğin neredeyse, gerçek yaşam da oradadır aslında.” Kaleminize sağlık Begüm Ayşe Kara, ne mutlu Trabzonspor’a ki, onun taraftarısınız.
‘’Karadeniz'de sert fırtına‘’
Petkovic’e pek iş düşmedi. Özgür direkt çıktığı ilk maç olmasına, eski takımının en güçlü olduğu kulvarında çok baskı yemesine karşın pek sırıtmadı. Tolga - Erdinç buluştu, “Biz iyi ikiliyiz, korkmayın” mesajı verdi. Celalettin, önündeki Lee ile sol kulvarı tümüyle kapadı. Hüseyin - Szymkowiak orta alanı kesti aldı. Biri topladı, diğeri çok uygun biçimde dağıttı. Yattara, hem takımına katkısıyla hem de futbola verdiği estetikle yıldızlaştı. Gökdeniz, kaptanıyla müthiş uyum sağladı. Fatih Tekke de coştu. Bütün bunlar özellikle ilk 45 dakikada ortaya muhteşem bir Trabzonspor çıkardı. Allah için önünde değil Denizlispor, başka bir takımın da durması olanaksızdı. Fatih ilk golünde Gökdeniz’le, Szymkowiak da şık kafa vuruşunda Yattara ile “Birbirini anlama, neler yapacağını sezme, doğru zamanda doğru yerde bulunma” gibi futbolda çok önemli unsurlar konusunda adeta ders verdi. -Maç başlarında cep telefonumuza Anadolu Ajansı’ndan gelen SMS’te, Marmara ve İç Ege’de kuvvetli esecek Lodos’a karşı halkın uyarıldığı belirtilirken, “Biz de Avni Aker’de sert esen bir Karadeniz Fırtınası izliyorduk” desek tam yeridir!-İkinci yarı, iki kritik oyuncu değişikliğiyle kontrolü kısmen de olsa Denizlispor’a geçirdi. 2 farklı skor, 4 kişiye kilit vuran anlayıştan vazgeçirdi. Denizlispor’u gerçek kimliğine büründürdü. Pozitif futbol hedeflendi. Ortaya iyi de işler çıktı. Bu anlar gol getirse belki Trabzonspor biraz rahatsız edilebilirdi. Ama bu durumu biraz da Trabzonspor istedi gibi gözüktü. Çünkü çarşambaya maç vardı. Çünkü yorgunluğu, sakatlığı, kart riski vardı. İş rölantiye alındı. Rakip nasılsa gelecekti. Geldi, arkada ciddi boş alan bıraktı. Yattara istediği topları alsa, fark büyüyecekti. Olmadı, iş son dakikalara kaldı. Sonunda yine bir Fatih klasiği izlendi. Geçen hafta kazanmasına karşın çok negatif bir görüntü veren Trabzonspor, üstelik şifresiz kanal TRT’den naklen yayınlanan bu maçta hayal kırıklığı yaratmıştı. Aradan geçen bir haftalık sürede bu sorunun tümüyle çalışma sonucu giderildiğini söylemek pek akılcı bir yaklaşım değil gibi. Çalışmanın yanı sıra bu iş olsa olsa motivasyonla, coşkuyla, inançla ilgiliydi. Fatih, Gökdeniz, Yattara ve Szymkowiak gibi olağanüstü yeteneklere istenildiği kadar önlem alınsın, “Yıldızlar korunmalı” değil, “yıldızlar hiç olmasa kasti tekmelerden korunmalı” ilkesi dahi uygulanmasın, onları, iyi motive edildiklerinde durdurmak çok zor. Yeter ki, “Ama savunmaları yok!” diyerek köreltmeyin. Şenol Güneş de bunu yapıyor. Hakkını verelim iyi de yapıyor.