‘’Artılar, eksiler‘’
Şampiyonluk mücadelesi yaptığı dönemlerde genellikle Fenerbahçe ile yarışan ve çoğunluğunda da mücadeleyi kaybeden taraf konumunda olan Trabzonspor, rakibiyle bu kez farklı amaçlar için mücadele edecek. İki takımdan Trabzon kazanırsa UEFA, Fenerbahçe kazanırsa şampiyonluk için çok ciddi bir avantajları söz konusu olacak. Beraberliğin Fenerbahçe’nin asla işine yaramayacağı, Trabzonspor’un ise kaybetmesi halinde bile UEFA yarışında çok ciddi yara almayıp, rakiplerinin konumundan ötürü şansını son iki haftaya taşıyacağı gerçeği, ev sahibi ekibin en önemli avantajı olacak. Yani, Trabzonsporlular açısından ezeli rekabette gerginliğin minimum düzeyde söz konusu olduğu bu maçta bordo mavililer, kaybetmesinin “büyük hayalin sonu” anlamına geleceği rakibinin güçlü silahlarına ve son Galatasaray maçındaki üstün performansına karşın yine de rahat olan taraf gibi duruyor. Bu rahatlık, zorluk derecesi yüksek maçlar için en önemli silahtır. Burada önemli olan Trabzonspor’un bu silahı nasıl kullanacağıdır?Trabzonspor; Fatih, Gökdeniz, Yattara, Szymkowiak gibi önemli oyuncularını sezon başından beri çeşitli nedenlerle beraber oynatamama sorunu yüzünden önemli hedeflerini bir bir kaybetti. Ama son şansı olan UEFA yarışında da bu dörtlüyü birlikte kullanarak çok ciddi avantaj elde etti. Türkiye’de 3 ezeli rakibe karşı henüz maç kaybetmeyen Vahid Halilhodziç’in, sadece bu unvanını korumak adına savunma ağırlıklı bir kadroyu tercih edip, bu dörtlüden birini kulübeye çekmeyeceğini düşünüyoruz. Jefferson, son haftalardaki formuyla kalede garanti gibi. Erdinç-Stepanov ikilisi iyi uyum sağladığı için Fatih Akyel yine savunmanın sağ tarafında düşünülecek. Ama buradaki performansı nedeniyle Fatih Akyel tercihi tartışılır. Trabzonspor’un yumuşak karnı bu bölge olabilir. Solda Lee de rakipsiz. Savunmanın önünde Hüseyin’in partneri “Hasan mı, Adem mi?” olacak kararı Hodziç için de pek kolay değil. Adem son maçta iyi gözüktü ama Hasan’ın form durumu da yabana atılmamalı. Fenerbahçe’nin en büyük silahı duran toplara, özellikle ceza alanı yakınlarında fazla fırsat tanımamak adına ön liberoların çok ciddi biçimde uyarılması gerekiyor. Gökdeniz Fatih ikilisini, göbekten Szymkowiak, genellikle sağdan olmak üzere her iki kanattan Yattara besleyecek. Yattara’nın taraftara, “Büyük maç” borcu var. Bu sezon çok pozisyon veren, kolay gol yiyen bir takım görüntüsü veren Trabzonspor’da bu açığı kapatacak bu dörtlünün birlikte kullanılması yetmeyecek, birlikte iyi oynamaları gerekecek.Tribün avantajı, son iki sezonda Avni Aker’de rakibe karşı alınan yenilgilere bakıldığında çok önemli değil. Fenerbahçe taraftarının bu maçta kendilerine ayrılacak bölümde yer alması durumunda Trabzonsporluların sakin olması gerekiyor. Rize’deki provokasyona karşı duyarlılıkları olası bir cezayı önledi. Bu maçtaki kötü bir sonucun UEFA için Beşiktaş karşısındaki galibiyete çok büyük bir gereksinim doğuracağı gerçeği, çok daha fazla dikkat gerektiriyor. Hele koltuk söküp atma modasının devamı demek, Fenerbahçe’nin akıbetine uğramak demektir.
‘’Trabzon'da durum!‘’
Büyük çoğunluk, şampiyonun hangi takım olacağıyla asla ilgili değil. Onlar, tamamen Trabzonspor’un lig üçüncülüğüne yoğunlaşmış. “Fenerbahçe ya da Galatasaray bizim için fark etmez. Biz lig üçüncüsü olup UEFA’ya bileğimizin hakkıyla gitmeliyiz. Bunun için de Fenerbahçe’yi mutlaka yenmeliyiz.” diyor. Rize’de Trabzonspor 3 farkla öne geçtikten sonra aralarında sarı lacivert flama taşıyan ve aynı renkte forma giyen gençlerin de bulunduğu grubun, Trabzonspor-Fenerbahçe maçına atfen attıkları, “Fener gelecek..” diye başlayan slogan, fanatikleri daha o anda gerdi. Tribünlere, “Fener Trabzon’a nasıl gelecek ?” diye sona eren sloganla yanıt veren bu grup, Fenerbahçe’yi karşılaşmadan tutun maç öncesi stadyumda yapılacak tezahüratlara kadar her ayrıntıyı dikkate alarak hazırlık yapıyor. Onlara göre; “Trabzonspor, Fenerbahçe’yi yensin yeter, gerisi önemli değil.” Bu ruh halinin oluşmasına neden olan en önemli faktörlerden biri de iki takım arasındaki rekabet. Trabzonspor, son iki sezonda olduğu gibi şampiyonluk mücadelesinde genellikle Fenerbahçe ile yarıştı ve çoğunlukla da bu yarışta geride kalan taraf oldu. Yanı sıra 1996’daki 2-1’lik maçla kaybedilen şampiyonluk kadar, yıllar sonra Ali Şen’den gelen, “Bir taşla şampiyon oldum!” şeklindeki açıklama da Trabzonsporlu fanatiklerin olaya bakış açılarına acı ama gerçek, pek de sportmence olmayan bir tavır getirdi. Fenerbahçe’yi şampiyonluktan etmek onlar için adeta bir tutku oldu.İki sezon önce Trabzonspor ve Fenerbahçe şampiyonluk için yarışırken, Ergun Gürsoy ve Hakan Şükür’ün, “Gönlümüz Trabzonspor’un şampiyonluğundan yana!” diye açıklama yaparak Trabzon’da yumuşattıkları havanın ardından, Trabzonspor’u 4-2 yenerek zirveden uzaklaştırmalarını anımsatan bir grup da, “Fenerbahçe’yi yenmek isteriz. Ama yenilirsek de üzülmeyiz, Galatasaray’dan rövanşı almış oluruz!” yorumunu yapıyor. Bu gruba, “Fenerbahçe ile Trabzonspor arasında sadece rekabet var, düşmanlık yok. Fenerbahçe özellikle havuz gelirleri konusunda her zaman Trabzonspor’dan yana tavır almıştır.” diyenler de eklenince, oranları hiç de azımsanmayacak düzeye çıkıyor.Bunlar, şehirden ayrıntılar. Kulüp cephesi ise dış dünyaya kapalı. Halilhodziç, “Büyük maç kaybetmeme” özelliğini, kazanarak pekiştirme amacında. Bu durumun, belli ki Fenerbahçe maçı sonrasına kalan önümüzdeki sezon ile ilgili görev alıp almama, aldığı takdirde planlama yapma görüşmeleri için eline ciddi koz vereceğinin hesabını yapıyor. Rize’de gol krallığı yarışına daha da avantaj sağlayacak ortam varken oyundan alınmaya hiç de hoş tepki vermeyen uluslararası ödüllü Fatih, bu moralle hem yarışta zirveyi yakalamak, hem de Avrupa hayalini gerçekleştirmek için bekliyor, tıpkı Gökdeniz gibi.Trabzon’da durum bu!
‘’Puanın dostluğu Fair-Play'i yok‘’
Manisa’da, “Laylaylom, Fener olamazsın şampiyon” anonsunun konuk taraftarı “tahriki” gazetelerin spor sayfasıyla, televizyonların spor programlarının en önemli konusunu teşkil ederken. Bu tahrikin neden olduğu olaylar “tahrike karşı masum tepki” olarak nitelendiriliyor da, mağdur konumundakilerin kendi sahalarında tahrikin boyutunu çirkinliğe, ahlaksızlığa taşımaları aynı sütun ve programlarda “şöyle bir” geçiştiriliyorsa, hangi dostluktan, hangi Fair-Play’den söz edebilirsiniz?Koltuk atma gibi davranışlar, güçsüzlerin sahalarında meydana geldiğinde, “vahşet” olarak nitelendirilip, güçlülerin “Eğitim gördükleri Amerika’dan (!) sırf o deplasman için gelen” taraftarınca aynı yerde gerçekleştirildiğinde aldıkları cezaya, ülkenin başbakanı müdahale edebiliyorsa... Önemli bir futbol adamının dediği gibi, o ülkede kritik dönemlerde sonuçlar masa başında belirlenip, sahada tescil ediliyorsa, geçiniz Fair-Play’i, dostluğu.Dikkat ediniz; takımlar, sezon başından beri elde edemediği galibiyetten daha fazlasını son birkaç maça sığdırıp, inanılmaz performanslarıyla gerekli puanları toplayabiliyorlarsa. Şampiyonluk ya da kümede kalmak için puana gereksinimi olan takıma direnene, her türlü yakıştırma yapılıyorsa. İmalı demeçlerle direnenler zan altında bırakılıyorlarsa. O ülkede puanın dostluğu, Fair-Play’i yoktur.Karşılaşılacak güçsüzün yıldızına maç öncesi transfer kancası atmak, yetmedi hocasına sonraki sezon için yeşil ışık yakmak vs. gibi, “kazanmak için her yol mubahtır” anlayışının genelde kabul gördüğü, işinize geldiğinde etik değerlerin sümen altı edildiği bir ülkede dostluktan, Fair-Play’den söz etmek ha! Boş verin dostluğu, Fair-Play’i, o ülkede, spor maalesef her dalda, özellikle de futbolda, “Barış, dostluk, kardeşlik değildir” arkadaş, kendimizi kandırmayalım.
‘’İlginç işler!‘’
Rizespor tribünlerinin farklı skorun çıkarılmasına yönelik ihaleyi Fenerbahçe’ye yıkma çabalarının gerdiği ortam, devre arasına damgasını vurdu. Yine de bu gerginlik, basın tribününden karşılaşmanın yaklaşık 20 dakika geç başlamasını geciktirecek düzeyde gibi durmadı. Ama kriz olduğuna karar verip duruma el koyanlar, farkında olmadan tahrik unsurunu harekete geçirdiler. Neyse ki Trabzonspor tribünlerinde önder pozisyonundakiler sakin olup, arkalarındakileri de kontrol edince, tahrik beklenen sonucu vermedi ve maça dönüldü.İyi ki de dönüldü. Bir Rizespor izledik ki Ferdi ve Dia Cire’nin de sahada olduğu ikinci yarının ilk 25 dakikasına, inanılmaz güzel futbol, inanılmaz hareketler ve müthiş bir gol sığdı, bir de direkten dönen şut. Trabzonspor gibi bir takım karşısında yenik durumda iyi oynuyorsan bunu skora yansıtacaksın. Yansıtamazsan eğer durum dünkü gibi olur. Bir kontratak yersin, bütün yaptıkların boşa gider. Çünkü orada Fatih var, Gökdeniz var, Yattara var, Szymkowiak var. Coştular mı, dur önlerinde durabilirsen. İlk yarıda yarım saate 3 gol sığdırdılar. Rizespor’un hızını kesen 4. golden sonraki 10 dakikaya 3 gol...Trabzonspor’a üçüncülük yarışında ciddi bir avantaj, Rizespor’a da bundan sonrası için daha dikkatli olmasını ve ligde kalmanın kalan 3 maçtan en az bir galibiyeti gerektirdiğini hatırlatmasını sağlayan bu skor bir yana, zaman zaman sergilenen kaliteli futbol ve mükemmel gollerin yanı sıra tahrikçilerin heveslerinin kursaklarında kalması sevindirici oldu. Tribünlere sızan provokatörler amaçlarına ulaşamadı.
‘’‘Dostluk kazansın!'‘’
Çünkü; ya “Birkaç kendini bilmez taraftar!” sekteye uğratıyor “dostluğu!” ya da hakem hataları engelliyor beklentilerin gerçekleşmesini. Sorunun özünde tarafların, rekabetin kurallarına uygun yapılmasını engelleyen unsurlara karşı zaafı ve koşullar ne olursa olsun, “Spor dostluk, barış ve kardeşliktir” anlayışının samimi olarak benimsenmemesi gerçeği yatmaktadır. Bütün bu nedenlerden ötürü, bu tür maçlar öncesi nutuklar atılır, “Dostluk kazansın!” diyerek. Ama istisnalar hariç, söyleyenin yüzünden okuyabilirsiniz gerçek düşüncesini.Bu akşam Fenerbahçe-Galatasaray, yarın da Ç.Rizespor-Trabzonspor maçları var. Kamuoyu günlerdir medya organlarından yapılan “Dostluk kazansın” çağrısıyla meşgul edilmektedir. Fenerbahçe-Galatasaray ve Ç.Rizespor-Trabzonspor maçlarında “dostluk kazansın” tamam da, örneğin bir hafta önceki Vestel Manisaspor-Fenerbahçe, Trabzonspor-Diyarbakırspor, Galatasaray-Ç.Rizespor maçlarında kazanmasın mı yani! Neden o maçlar öncesi değil de, bunlar için bu dilekler. Demek ki, dostluktan yana bir kaygı, tarafların birbirine güvensizliği söz konusu.İşte bu yüzden dostlukla ilgili popülist yaklaşımları bir kenara bırakıp kendi gerçeğimize dönelim. Futbol Federasyonu’na her hafta hemen hemen bütün stadyumlardan, çirkin tezahüratlar nedeniyle trilyonlar kazandıran disiplinsizlik ve takımlara para, saha kapama, seyircisiz oynama gibi çok ağır bedeller ödeten maçların olası sonuçlarına yani. Galatasaray yenerse lig biter ve şu durum çok net biçimde bir kez daha kanıtlanır: Bazı insanlar için paradan daha önemli değerler vardır. Bir işte sonuç üretebilmek için teşvik edici unsur paradan çok inanç ve hırstır. Bundan gereken ders alınmalıdır. İki sezon iyi performans gösterdiler diye günü gününe aldıkları ücretleri beğenmeyip, neredeyse her kazandıkları maçtan sonra iyileştirme isteyen, istediklerini elde ettikten sonra da beklentileri kalmayan ve bu nedenle sahada ruh gibi dolaşıp camialarına hayal kırıklıkları yaşatanların bu derse çok büyük gereksinimleri vardır. Fenerbahçe’nin kazanması, ligin zirvesinde heyecanın sürmesini sağlar ki, bu maçın değerlendirmesini ilgili arkadaşlara bırakıp Trabzonspor Çaykur Rizespor maçına dönelim.Trabzonspor, bu sezon hedeflerini çok kısa sürede tüketen ve sonunda UEFA Kupası’na katılma şansıyla yetinmek durumunda kalan bir kulüp. Üstelik, bu hedefi yakalamaya çalışan rakiplerince kendisine birkaç kez “altın tepside” sunulmasına karşın elinin tersiyle iten de bir takım ayrıca. Trabzonspor’a bu kez galibiyet dışında bir sonuç yaramayacak gibi. Rizespor da kazanması halinde rakiplerinin durumuna göre ligde kalmayı matematiksel olarak garantileyebilir. İki tarafın da kazanmak için oynamaları, kontratak futboluna uygun çabuk adamlara sahip Trabzonspor için avantaj olarak kabul edilebilir.Açık konuşsalar, “Dostluktan önce bizim kazanmamız gerekir” diyecekler ki, maalesef gerçek olan da bu. Biz yine de anımsatalım: “Spor dostluk, barış ve kardeşliktir”
‘’B Planı üzerine!‘’
Trabzonspor Kulübü Başkanı Nuri Albayrak ile bazı yöneticilerin son günlerde en az takımın UEFA’ya katılıp katılmayacağı kadar tartışma konusu olan Teknik Direktör seçimiyle ilgili söylemleri anımsattı bize bu sözü. Diyorlar ki özetle; Biz teklifimizi yaptık. Eğer Halilhodziç kabul etmezse B planımız var.Tabii ki bir kurumu yönetenlerin alternatif projeler üreterek bunları yedekte bekletmesi kadar doğal ve doğru bir şey olamaz, ki buna B Planı denir. Ama bu kadar hassas bir konu ulu orta dile getirilmez, getirilmemeli. Getirilirse bir güven bunalımı söz konusu olur. Eğer konunun muhatabı insansa, alternatifini bulduğunu söylediğiniz kişi, sizi de B Planı kategorisine alır ve gelen diğer seçeneklere göre tavrını belirler. Eğer tatmin edici olanı varsa tabi ki önceliği kendi A Planına verir. Burada sıkıntı doğuran durum, Mevlana’nın sözünde saklı. Tarafların, maalesef aynı dili konuşamadıkları gibi, aynı amaç uğruna, aynı duyguyu paylaşmadıkları söz konusu. Ama Başkan ve yöneticilerin buradaki B planı söylemlerinin, sadece “Konuya hakimiz, merak edilecek bir durum yok” türünden bir amaç taşıdığını kabul etsek de, bu durumun bilinen tanımının “Kaş yaparken, göz çıkarmak” olduğunu anımsatmamıza gerek yok sanırız. A Planı, B Planı tartışması bir yana burada Trabzonspor için bir de zaman planının önemi söz konusudur. Devre arasında göreve geldikten sonra kendilerine, rakiplerinin toplamından fazla oy kazandıran söylem ve vaatlerini sezon sonuna öteleyen yönetimin, taraftarı şampiyonluk beklentisine soktuğu önümüzdeki sezonun planlamasıyla ilgili çalışmalarının temposudur bu beklenti sahiplerini kaygılandıran. Daha teknik direktörünü belirleyememiş, devam etmeyi düşündüğüyle arasında giderek bir güven bunalımı baş gösteren yönetimin nereye gittiği, ne anlam içerdiğinin hesap edilmediği söylemleridir hayal kırıklığı yaratan.Oysa ki yönetim kararlılığını gösterip, zaman zaman yanlışlarını en sert biçimde eleştirsek de, “şu an için takımı en iyi tanıyan, Trabzonspor’u iyi tahlil etmiş, karizmatik, disiplinli, çalışmayı seven, Avrupa futbolunda isim yapmış, detaylara önem veren vs.” özelliklere sahip mevcut teknik direktörüyle ya da gerçekten hazırsa B Planı’ndaki isimle anlaşıp anlaşmama konusunu çoktan bitirmeliydi. Ama şimdi, B Planı açıklamasından sonra aralarında “samimiyet” sıkıntısı, taraftar nezdinde de bir güvensizlik duygusu oluşmuştur. Yöneticilik zor iştir tabi ki. Doğru zamanda doğru şeyleri söylemek, doğru kararları vermektir aslolan. Düz üyeden fark da budur. Sizleri yönetici konumuna getiren fark yani! Bu farkı fark edebilirseniz sağlıklı sonuç alır, beklentilere karşılık verebilirsiniz. Zor iştir yöneticilik tabi ki. Herkes yapamıyor, bazıları düz üye kalıyor. Yusuf Reha Alp’in Karadeniz’de yazdığı gibi, “Mesele yöneticilik yapıp, o titre sahip olmak meselesi değildir. Mesele, görevi bıraktığında oluşacak izin derinliği meselesidir.” Olay budur.
‘’Minareye kılıf‘’
Gönül isterdi ki, böyle bir olay yaşanmasaydı. Trabzonspor’un golü bulduğu 49. dakikadan sonra geçen sürede baskısını artıran ve sonuç üretemeyen Diyarbakırspor, elektrik kesilmese de risk almaya hazırlanıyordu, kesildi, maç ertelendi, o riski ertesi gün kalan 23 dakikada aldı. Burada, iki takım futbolcuları için de geçerli olan yorgunluk, uykusuzluk, konsantrasyon eksikliği gibi olumsuz faktörleri gerekçe gösterip de, yenilgiye mazeret aramak, pek profesyonelce davranış değil. Tribünlere oynamaktır bunun adı. Minareye kılıf üretmek yani! Bu arada arızaya değil de, arıza sonrası bunu giderme konusundaki acizlik ve alternatifsizliği ayıp olarak nitelediğimiz olayın, ”İyi ki bir Avrupa Kupası maçında yaşanmadı da, rezil olmaktan kurtulduk” diye değerlendirilmesine de karşıyız. Ne yani biz bu tür rezilliklere layık mıyız? Hele yetkililerin sorumluluğu birbiri üzerlerine atmaları! Bu ne demektir biliyor musunuz? “Yarın burada benzer şeyler olabilir ve sorumlu bulamayız” demektir. Mademki böyle bir organizasyonu üstleniyorsunuz, bunun için gerekli alt yapıyı eleman ve teknik donanım olarak hazırlayacaksınız. Bunun için Avrupa Kupası maçlarını beklemeyeceksiniz. İyiye, Avrupalı gibi siz de layıksınız, biz de. Gerisi boş söylem, tribünlere oynamak, yani minareye kılıf bulmaktır.Trabzon’daki elektrik kesintisi yüzünden, teknik eleman ve donanım yetersizliğimize önlem almak yerine, skandalı kapama gayretinde olanların benzer davranışı Manisa’daki tribün olayları sonrası sergilendi. Tüm medya neredeyse bir anonsa takıldı kaldı. Tabi ki o anons, hiç de hoş değil. Maçı kaybetmiş bir konuk ekip için, “Lay lay lom, Fener olamazsın şampiyon” gibi çirkin söylemin hoparlörlerden sunulması yanlışlığına söylenecek söz yok. Ancak, bu anonsu bahane edip, “tahrik” unsurunu öne çıkararak tribün olaylarına meşruluk katmaya çalışırsanız, yarın başka stadyumlarda farklı tahriklerle benzer olayları teşvik etmiş gibi olursunuz. Trabzon’da Fenerbahçe galip durumdayken tribünlerde koltuk anarşisini yaşatanlara cezayı hem de Başbakan tavassutuyla kaldırtırsanız, olacağı budur. Eğer suçu ve suçluyu kimliğine göre farklı cezalara tabi tutarsanız, olası olaylara da çanak tutmuş olursunuz. Koltuk koparıp atmak Diyarbakır’da, Kayseri’de vahşetse, Manisa’da da vahşettir, nedeni ne olursa olsun. İşinize geldiğinde “Minareye kılıf uydurma” çabası içine girerseniz, tabi ki 2006 Dünya Kupası ana sponsoru MasterCard’ın faaliyet gösterdiği ülkelerde gerçekleştirdiği futbol araştırmasının sonuçlarına göre en fanatik -Biz ona holigan diyelim- seyirci bu ülkeden çıkar. Hala İsviçre olaylarının gerçek suçlularını kendi kendimize bile itiraf etmeye çekiniyoruz, unutmayın. Gelelim stat hoparlörü anarşisine. Bu anarşinin doğum yeri Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’dur. Orada başlamıştır rakip takımların bilmem kaç desibel şiddetli sesle taciz edilmeleri. İşte şimdi bir fırsat doğmuştur. Futbol Federasyonu, stadyumdaki hoparlörlerin kontrolünü kulüplerin elinden hemen alsın. Yoksa daha çok tahrikler (!) ve buna bağlı olarak çok olaylar görür ve yaşarız.
‘’İki bölümün farklı koşulları!‘’
Maçın akışına bakıldığında her iki teknik adamın da değişiklik için bu hazırlıkları mantıklı görünse de, bu koşulların elektrik problemi nedeniyle karşılaşmanın düne kalan 23 dakikalık bölümü için geçerli olduğu yanılgısına düşmemek gerekirdi. Nitekim bu hatayı yapmayan Halilhodziç kazandı, meslektaşı Hadzıbegiç kaybetti. Bu takımın Trabzonspor ve Fatih, Gökdeniz, Yattara gibi Türkiye’de gününde olduklarında tutulması çok zor, risk alan takımlar için bir bela olan oyuncuların üstelik dinlenmiş bir halde sahada oldukları gerçeğini göz ardı etmek ciddi bir hataydı ve Hadzıbegiç bunu yaptı. Maçın ikinci bölümünün koşullarını dikkate almadan Maznov ve Rakoviç’le hücum bölgesini zenginleştirip savunma güvenliğini tümden riske etti. Böylece bir gün önce 67 dakikada sadece bir pozisyon verdiği ve bir gol yediği Trabzonspor’dan 23 dakikada iki gol yedi ve ayrıca 4 de net pozisyon verdi. Halbuki Halilhodziç, dünkü 23 dakikanın koşullarını görmeden takımla oynamadı. Bir gün önce belki 20 dakika sahada tutmayı planladığı Celaleddin’i bir dakikalık uzatmada sahaya soktu. İyi ki öyle yaptı, Lee 67 dakikanın aksine son 23 dakika hiç hata yapmadı. 2 mutlak gollük pozisyonda ciddiyetsiz davranıp pas hatası yapan Yattara’yı haklı olarak oyundan alan Boşnak hoca, Ömer Rıza’yla devam etti. 67 dakikalık bölümde oyundan alınması gereken bir başka oyuncu konumundaki Gökdeniz, son 23 dakikada bir hatası dışında müthiş oynadı ve çok şık bir gole de imza attı.